Cilt Hastalıkları |
08-13-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Cilt HastalıklarıAft nedir? AFT TARİF: Aft ağız içerisinde sıklıkla yanak ve dudak mukozasında, dil üzerinde, yumuşak damakta, farenkste, diş eti üzerinde görülen solgun sarı-kırmızı hale ile çevrili oldukça ağrılı ülserleşmiş lezyonlardır Toplumun %18-20 az ya da çok aft sorunu ile karşı karşıyadır Bayanlarda daha sıklıkla rastlanır Aft genellikle tek olarak seyretse de aynı anda birkaç bölgede birden görülebilmektedir Aftın oluş nedenini belirlemek için çeşitli araştırma yapılmıştır Ancak aftın oluşumunu hızlandırıcı ve seyrini kötüleştirici birçok faktör faktör saptanmasına karşın oluş nedeni tam olarak belirlenememiştir Bu nedenle aft oluşumunu hızlandıran ve iyileşmesini geciktiren faktörlerden bahsetmek mümkündür Aft oluşumunda hangi faktörler önemlidir? STRES Günümüzde migren, yüksek tansiyon ve gastrit gibi birçok hastalığın nedenleri arasında kabul edilen stres aft oluşmasının en önemli nedenlerinden birisidir Hanımlarda premenstural gerginlik(adet öncesi dönem) de aft oluşumunu hızlandıran faktörlerdendir YİYECEKLER Turunçgiller, sirke, turşu, patates cipsi, tuzlu ve baharatlı çerezler gibi ağız mukozasını tahriş edebilen yiyecekler aft oluşumunu hızlandıran önemli faktörler arasında sayılmaktadırBunların yanı sıra bazı bünyeler için alerjik olabilen kara buğday, çavdar, arpa, çikolata, fındık, kabuklu deniz hayvanları, soya, domates, bazı patlıcan, elma, incir, peynir gibi yiyeceklede aft oluşumunu hızlandırırlar TRAVMA Yanak dil dudak ısırma, sert yiyeceklerin tahrişi ve yumuşak olmayan diş fırçalama işlemleri ve iyi adapte olmayan protezlerin neden olduğu vuruklar aft için uygun zeminin oluşmasına yardımcı olurlar DİŞ MACUNU Diş macunlarının temizleme özelliğini artırmak için köpük yapıcı olarak yapılarına katılan "sodyum lauryl sulhate" ( SLS ) mukoza hücrelerinin yıkımını artıran tahriş edici bir kimyasaldır SLS bu özelliği ile aft oluşumu üzerine direkt etkili olan bir maddedir Özellikle aft sorunu olan kişilerin kullanabilmesi için günümüzde daha az oranda (%125) SLS içeren diş macunları üretilmektedir (Tom's of Maine Natural Toothpaste , Oral-B Sensitive Fluoride Toothpaste) SİSTEMİK HASTALIKLAR Behçet Hastalığı: Genital ülser, konjuktivit, retinit, lokositoz gibi, birçok sistemik belirtiler yanında ağız içerisinde oluşan tekrarlayıcı aftlarla kendini gösteren bir hastalıktır Birçok malign ve otoümmin hastalıklarla birlikte de tekrarlayıcı aftlar görülebilmektedir DİĞER NEDENLER B12 vitamini ve demir noksanlığı,sigara içme, tütün çiğnemenin gibi alışkanlıkların de aft oluşumuna katkıda bulunan önemli faktörler olduğu bilinmektedir yukarı Tedavi Aftlar herhangi bir tedavi uygulanmasa da genellikle 7-10 gün sonra kendiliğinden iyileşmektedir Aft sorunu ile karşı karşıya olanların aşağıda sıralanan işlemlerden birini yada birkaçını uyguladıklarında daha rahat bir periyot geçirmeleri mümkündür: Ağrıyı azaltmak ve iyileşme periyodunu kısaltmak için: Sıcak, asidik ve tahriş edici gıdalardan kaçınılmalır "2% hydrogen peroxide" solusyonuna batırılan pamuk yada gazlı bez ile aft bölgesi temizlenebilir Su ile karbonat karışımından hazırlanan ince yapılı bir krem aft üzerine sürülebilir Yarım bardak suya yarım kaşık tuz ilavesi ile elde edilen solusyonla günde üç kez gargara yapılabilir, Yemeklerden önce aft bölgesine "xylocaine" solusyonu ya da ağız için hazırlanmış anestezik kremler uygulanabilir Aft üzerine uygulanacak "orabase", "Gly-oxide", "Cankaid","Ambesol" gibi ağız içi kremler uygulanabilir "sucralfate" tableti ılık suda eritip gargara yapılabilir Özellikle aftı başlangıç aşamasında "tetrasiklin" tableti suda eriterek elde edilen solusyon ile gargara yapmak aftın fazla büyümesini engeller ve ağrıyı azaltır Gene aftın başlangıç safhasında bölgeye bir topikal steroid "%01 lik triamcinalone" uygulanması ya da steroidli bir gargara "betamethasone syrup" ile gargara yapmak aftın fazla büyümesini engeller ve ağrıyı azaltır "Chlorhexadine" gargaralar iyileşme periyodunu kısaltır "Tetrasiklin" şurup la hazırlanan 12,500 unite "nystatin", 125 mg "diphenhydramine", ve 025 mg/m "hydrocortisone" karışımı 'shotgun' solusyonu olarak kullanılabilir Akne Vulgaris Sivilce TEMEL BİLGİLER TANIMLAMA : Akne ( Sivilce) derideki yağ bezlerinin,erkeklik hormonu (Androjen) tarafından uyarılması ile oluşan,içi cerahat dolu veya siyah noktalar ihtiva eden,nadiren nedbe dokusu ile iz bırakarak iyileşen bir deri hastalığıdır Görülme sıkılığı: Adolesanların yaklaşık 100 %'ü az ya da çok derecede etkilenir ancak, sadece% 15'i doktora başvurur Cinsiyet: Erkek= Kadın (erkeklerde daha ağır seyretme eğilimi vardır) BELİRTİ VE BULGULAR • Kapalı komedonlar (beyaz noktalar) • Açık komedonlar (siyah noktalar) • Kızarıklık ve ödemin eşlik ettiği ya da etmediği püstüller (kistler) • Nedbe dokuları • Lezyonlar, alın, yanak ve burun üzerinde ortaya çıkar ancak sırt ve göğüs ortasına kadar yayılabilir NEDENLERİ Erkeklik hormonu yağ bezlerinin ucunun siyah noktalarla tıkanmasına yol açan keratin döngüsünü uyarırlar Yağ bezlerinin ürettiği peynirsi madde (sebum) tıkaçın ardında birikmeye başlarBakteri varlığında, biriken muhteva iltihaplanarak sivilce oluşur RİSK FAKTÖRLERİ • Ergenlik çağına giriş • Erkek • Bazı ilaçlar( Doğum kontrol hapları,iodidler, bromidler, lityum, fenitoinler, kortizon) • Temizleyici kremler, nemlendiriciler, yağlı fondötenleri içeren birtakım yağlı kozmetikler • Deri yüzeyinin herhangi bir şekilde kapatılması • Sıcak , nemli iklimler TEDAVİ GENEL ÖNLEMLER • Siyah noktalarla tıkanmış alanların boşaltılması • Temizleme- yumuşak bir sabunla günde birkaç defa hafifçe yıkamak yüzeyel yağlanmayı kontrol edecektir Daha sık yıkanması deriyi tahriş eder • Yağsız güneş koruyucuları- bazı tedavi olmayan vakalarda ultraviole ışınları ile bir miktar iyileşme sağlanmakla birlikte, tedavide kuilanıjan ilaçlar Ultraviole ile ters etkileşim gösterir Uzun dönem Ultraviole ye maruz kalmak kalıcı deri hasarına neden olur DİYET • İyi beslenmeye yönelik öneriler • Akneyi (Sivilceleri) iyileşlirebilen özel bir diyet tarii edilmemiştir Çikolata ve yağlı yiyecekler akneyi(Sivilceleri) artırmazlar HASTANIN EĞİTİLMESİ • Hastanın aknenin kesin bir tedavisinin olmadığını, tedavilerin sadece hastalığı ve lezyonları kontrol altına almak için yapıldığını bilmesi önemlidir • Tüm tedavi şekillerinde etkinin ortaya çıkması en az 4 hafta sürer • Topikal ajanlar yüzün kızarmasına ve kurumasına sebep olurlar, bu yüzden bir çok kişinin bu ilaçların kullanımına devam etme konusunda teşvik edilmesi gerekir TERCİH EDİLEN İLAÇLAR • Özellikle haifi derecedeki sivilcelerde deriye uygulanan krem ve losyonlar en iyisidir • Benzoyl peroxide % 5 kuru cilde gece yatarken sürülür • Retinoik asid % 0,025 oranlarındaki konsantrasyonlardan başlayarak gece yatarken kuru cilde sürülür Jel formu da (Retinojel % 0,025, % 005)0 vardır ve oldukça kurutucudur Başlangıç aşamasında lezyonların artmasına neden olur • Kislik lezyonlara eritromisin yada Klindamisin % 2 solüsyon uygulanması • Tetrasıklin 250 mg günde dört defa 7-10 gün kullanılması ve dozun en düşük etkin doza kadar azaltılması BEKLENEN GELİŞME VE PROGNOZ Zaman içinde yavaş yavaş iyileşme meydana gelmesi GEBELİK: • Akne lezyonlarında remisyon ya da artışa sebep olabilir DİĞER NOTLAR • Akne (Sivilce), genellikle hasta için, doktora ifade ettiğinden daha ciddi bir sorundur • Akne (Sivilce) zamanla geriler KAYNAKLAR • Fıtzpatrick, TB, et al: Color atlas and Synopsis of Clinical Dermatology New York, Mc Graw-HIII 1983 • Fitzpatrick, TB, etal (Eds): Dermatology in General Medicine 3 rd ed New York, McGraw- Hill 1987 Pochi, PE, Quan, M: Acne vulgaris Amer "Fam Phys Monograph, Spring, 1992 Yazarı Dr D Andres aktinik keratoz kanserleşebilen cilt kalınlaşmaları Aktinik Keratozlar halk arasında çok bilinmememekle birlikte biz dermotologların özellikle yaşlı popülasyonda çokça rastladığı bir sorundur Genellikle 40-50 yaşları sonrası güneşe maruz kalan yüz, boyun, saçsız kafa alanları, el sırtlarında kızarık zımpara kağıdı görünümlü, üzerindeki skuam kaldırıldığında çabuk kanayan lezyonlardır Güneş hasarının olduğu alanlarda yerleşimi fazladır Meslek icabı dış alanlarda çalışan, gemici, çiftçi, yol işçilerinde çok daha sık olarak rastlanmaktadır Açık renk tenli, açık renk gözlü, açık ya da kızıl saçlı olan kişilerde (yani güneş hasarına yatkın) sıklığı fazladır Türkiye 'de istatistiksel çalışmalar yeterli olmadığı ve az sayıda çalışma bulunduğu için aktinik keratozla ilgili verileri USA kaynaklarına dayanarak vermeye çalışırsak hastalığın sıklığı ve önemi daha iyi anlaşılacaktır Amerika'da her yıl 900000 - 1200000 yeni deri kanseri olgusuna rastlanmaktadır Deri kanserlerinin çoğunluğu BCC (Bazal Hücreli Kanser) denilen türdendir Sonuç olarak heryıl 200000 yeni SCC(Skuamöz Hücreli Kanser)vakası görülmektedir Özellikle 1300 ile 2300 arasında kişi melanoma dışı deri kanserlerinden (özellikle metastaz yapmış SCC)hayatını yitirmektedir Bu rakamlar aktinik keratozları tekrar gündeme getirmektedir Çünkü epidemiyolojik ve moleküler düzeydeki çalışmalar aktinik keratozların SCC'nin erken evresi olduğunu göstermektedir Aktinik kerotozlar, yatkınlığı olan kişilerde uzun süre güneşe maruz kalmakla oluşan yaygın bir sorundur Amerika'da yapılan bir çalışmada dermatoloji kliniğine başvuru yakınmaları arasında 3sırayı aldığı gösterilmiştir Başka bir çalışmada ise 1990-1994 yılları arasında dermatoloji kliniklerine başvuran 127 milyon hastanın 146 milyonu (%115) aktiniz keratoz teşhisi almış ve tedavi görmüş hastalardan oluşmaktadır Deri kanserleri ise dermatoloji poliklinik ziyaretlerinde %76 lık oranla 4 sırayı almaktadır(1sırada akne=sivilce, 2sırada=ekzama, 3sırada=aktinik keratoz) Tüm aktinik keratozlar SCC oluşumuna yol açmazlar, fakat hangilerinin SCC oluşturacağıda bilinmemektedir Aktinik keratozların %01 - %10'u SCC oluşumuna neden olmaktadır Güneşte çabuk yanan, bronzlaşmayan, çil oluşumuna yatkın olan kişiler aktinik keratoz geliştirmeye müsaittirler Kişilerin bu yatkınlıklarının yanı sıra toplam güneşte kalma süreleri de çok önemli bir faktördür Yaşlanma ile birlikte aktinik keratozların sayısında da artış olmaktadır Cinsiyet açısından değerlendirildiğinde erkeklerde daha fazla görüldüğü anlaşılmaktadır Bir çalışmada 16-49 yaşları arasındaki kişilerde erkeklerin %27'sinde bayanlarınsa %13'ünde aktinik keratoza rastlanmıştır Yaş ilerledikçe erkek ve kadın oranı birbirine yaklaşmaktadır Aktinik keratozların görüldüğü bölgeler güneş enerjisine en fazla maruz kalan alanlardır En sık %80 oranıyla üst dudakta, baş ve boyun bölgesinde yerleşim göstermektedirler Aktinik keratozların dermatoloji polikliniklerinde sık rastlandığı ve halkımız tarafından pek bilinmediği görülmektedir Bu lezyonlar deri kanserlerinin bir çeşidi olan SCC'nin erken evresi olarak kabul edilmektedir Tüm aktinik keratozlar üzerinde SCC gelişmemektedir Fakat hangilerinin üzerinde SCC gelişeceği önceden bilinmediği için aktinik keratozların tedavilerinin mutlaka yapılması ayrıca aktinik keratoz geliştirme riski olan kişilerin kendilerini güneş ışınlarına karşı korumaları önerilmektedir Allerji tüm yönleriyle Allerji nedir? Çevremizde yaygın olarak bulunan allerjenlere bazı kişiler diğerlerinden daha fazla duyarlı olup (atopik kişiler) onlara karşı allerjik olmayan normal kişilerden (atopik olmayan) çok daha abartılı bir reaksiyon verirler Bu duruma allerji denilmektedir Allerjik tabiatta olmak bir hastalık mıdır? Hayır Toplumda yaşayan bireylerin yaklaşık %30’u allerjik tabiattadır Bu kişiler duyarlı oldukları bazı allerjenlere karşı özel E tipi antikorlar aracılığıyla abartılı bir reaksiyon oluşturabilme yeteneğindedirler Bu tip antikorlara bağlı olarak bazen değişik allerjik hastalıklar ortaya çıkabilir Ancak tek başına allerjik bünyeye sahip olmak, yani atopik olmak bir hastalık olmayıp allerjik hastalıklara bir çeşit aday olma, yatkın olma durumudur Allerjik bünyeye sahip olmak neye bağlıdır? Bu tamamen ailesel geçişli (irsi) bir durumdur Genetik geçiş dışında çevresel faktörlerin bir etkisi yok mudur? Atopik olma veya olmama durumu tamamen genetik olarak belirlenmektedir Ancak atopik kişilerde allerjik hastalıkların gelişip gelişmemesi çevresel allerjenlerle karşılaşma yoğunluğuna bağlı olarak değişmektedir Daha dünyaya gelmeden gebelik döneminde veya hayatın erken döneminde, emzirme periyodunda annenin sigara içmesi, allerjik gıdaları tüketmesi, ortamın allerjen yoğunluğunun fazla olması gibi faktörler atopik kişilerde allerjik hastalıkların görülme sıklığını artırır Allerjik hastalıklar psikolojik nedenlerle görülebilir mi? Allerjik hastalıklar psikolojik veya psikosomatik hastalıklardan farklıdır Ancak allerjik hastalıkların gelişiminde, yakınmaların ortaya çıkmasında ve hastalığın kontrolünde psikolojik durumun da katkısı olabilir Ayrıca psikolojik hastalıklarla ayrımı gerekebilir Allerjik hastalıklar nelerdir? Astım, allerjik burun nezlesi ve sinüzit, allerjik göz nezlesi, burun polipleri, allerjik orta kulak iltihabı, ürtiker ve egzema gibi allerjik deri hastalıkları, gıdalara bağlı allerjik reaksiyonlar, çeşitli ilaç ve kimyasallar ile arı ve böcek sokmalarına bağlı allerjik reaksiyonlar allerjik hastalıkların arasında öncelikli olarak sayılması gerekenlerdir Allerjik bünyeli bir kişide bu hastalıkların hepsi de bulunur mu? Vücudun allerjenlere olan reaksiyonu belirli organlara özel dağılım gösterir Bazı kişilerde bu sayılan hastalıkların bir kaçı beraber bulunabilirse de bu şart değildir Allerji teşhisi nasıl konur? Allerjik hastalıklarla uyumlu yakınmaları olan kişilerde ailede benzer hastalığı olanların varlığı, şikayetlerin süreğen ve tekrarlayıcı olması, mevsimlere göre değişmesi, diğer allerjik hastalıkların eşlik etmesi gibi hastanın öyküsünde tipik özellikler allerjik bir hastalığı telkin eder Kanda özel E tipi antikorların araştırılması, allerjik cilt testleri ve hastalığın tipine göre değişen diğer tetkiklerle kesin teşhis konulabilir Teşhis için can yakıcı, zor tetkikler, endoskopik işlemler ve biyopsiler gerekli midir? Hayır Allerjik hastalıkların tanısında genellikle bu tür invaziv işlemlere gerek duyulmaz Yöremizde bu tür hastalıkların teşhis ve takibi mümkün müdür? Tabii Fakültemizde allerjik hastalıkların teşhis, takip ve tedavisi için gerekli olan her türlü laboratuvar inceleme yapılabilmektedir Uzak yerlere gidip gelmeğe gerek yoktur Erken teşhisin önemi var mı? Kuşkusuz Hem hastanın yaşamının normale döndürülmesi, hastalıktan dolayı kayıplarının giderilmesi; hem de tehlikeli krizlerin ve aynı zamanda hastalığın ilerlemesinin önlenmesi için erken tanı konarak tedaviye başlanması çok yerinde olur Allerjik hastalıkların belirtileri nelerdir? Hastalığın tipine, ağırlığına ve hastanın yaşına, cinsiyetine göre belirtiler değişir Allerjik sinüzit, burun ve göz nezlesinde: Yılın belirli aylarında veya tüm yıl boyunca devam eden hapşırma, burunda kaşıntı, burun akıntısı, burun tıkanıklığı vardır Geniz akıntısı, boğazda gıcıklanma, gözlerde yaşarma, kızarıklık ve kaşıntı, kulakta dolgunluk hışırtı, kaşıntı, baş ve kulak ağrısı, koku alma bozukluğu tat almama, sesin değişmesi olabilmektedir Anjiyonörotik ödem ve anafilakside: Tablonun ağırlığına bağlı olarak değişen derecelerde yüzde, dudakta, dilde, boğazda aniden şişme, tıkanma, ciltte solukluk, kızarıklık, kaşıntı ve kabarıklıklar, döküntüler, nefes darlığı, hırıltılı solunum, tansiyon düşmesi, ateş, terleme, çarpıntı, kalpte ritim bozukluğu, morarma, kusma, karın ağrısı, ishal, havale geçirme, solunum durması ve ölüm olabilir Astımda: Nefes darlığı, öksürük, hırıltılı solunum, göğüste tıkanıklık olabilir Bu yakınmaların aniden ve krizler şeklinde ortaya çıkması bir müddet sonra kendiliğinden veya tedaviyle düzelmesi, tekrarlaması, gece uykudan uyandıracak şekilde olması çok tipiktir Cilt Allerjilerinde: Ciltte kaşıntı, kurdeşen denilen kabarıklıklar, kırmızı renkli döküntüler, sulanma, kabuklanma, deride kalınlaşma ve deride renk değişikliği görülebilir Mide barsak kanalı allerjilerinde: Bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı, iştahsızlık, kilo kaybı, gelişme geriliği, kansızlığa bağlı halsizlik, solukluk, göz kapakları ve bacaklarda şişlikler gibi yakınmalar olabilir Bu şikayetler allerjik hastalıklar dışında başka nedenlerle oluşamaz mı? Evet oluşabilir Bunların hiçbirisi allerjik hastalıklara özgü değildir Yakınmaların süreğen ve tekrarlayıcı vasıfta olması, mevsimlerle ilişki göstermesi, ailede benzer yakınmaları olan başka kişilerin olması veya altta açıklanan allerjenlerden birisiyle temas sonrası bu yakınmaların ortaya çıkması allerjik bir hastalığın varlığını gösteren işaretlerdir Allerjik hastalıklar tehlikeli midir? Sık görülmeleri, süreklilik göstermeleri, kişinin performansını yakından etkileyerek normal yaşamını kısıtlamaları, iş gücü kaybı ve okul devamsızlığına yol açmaları ve anafilaksi, anjiyonörotik ödem gibi bazen ölümcül olabilen formlarının da bulunması nedeniyle allerjik hastalıklar çok önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır Allerjik hastalarda kriz olur mu? Evet Allerjik hastalıkların bazılarında aniden kriz şeklinde ağır bir tablo gelişebilir Üstelik bu durum tekrarlayıcıdır Astımda, penisilin allerjisinde, arı-böcek sokmasında, anjiyonörotik ödemde tehlikeli, ölümcül krizler olabilir Anafilaksi nedir? Allerjiye bağlı olarak ani ortaya çıkan ve acilen tedavi edilmezse ölümcül olan sistemik, tehlikeli bir hastalıktır Arı sokması, penisin gibi bir ilacın damardan verilmesi gibi allerjenlerle temas sonrası olay dakikalar içinde başlar Tablonun ağırlığına bağlı olarak değişen derecelerde yüzde, dudakta, dilde, boğazda aniden şişme, tıkanma, ciltte solukluk, kızarıklık, kaşıntı ve kabarıklıklar, döküntüler, nefes darlığı, hırıltılı solunum, tansiyon düşmesi, ateş, terleme, çarpıntı, kalpte ritim bozukluğu, morarma, kusma, karın ağrısı, ishal, havale geçirme, solunum durması ve ölüm olabilir Böyle bir durumda ne yapılmalıdır? Maalesef bu durumda hasta ve yakınlarının yapacağı fazla bir şey yoktur Ancak gerekli ilaçların bulunduğu bir ortamda bir hekim bu duruma müdahale edebilir Hasta derhal sağlık kuruluşuna götürülmelidir Allerjik bünyesi olduğu bilinen kişilerin hastane dışında enjeksiyon yaptırmaması, ilaçlı filim vb tetkikler yapılırken durumunu belirtmesi, kendisine dokunan besin ve ilaçları kullanmaması, arı sokmaması için tedbirler alınması gerekmektedir İlaç allerjisi hakkında bilgi verir misiniz? Bir çok ilacın tedavi edici etkisi yanında istenmeyen bazı etkileri de vardır Bu yan etkilerden bazıları ise allerjik reaksiyonlara bağlıdır Kullanılan ilaca; kullanan kişinin yaşına, cinsiyetine, genetik özelliklerine ve diğer hastalıklarına; daha önce aynı ilacın kullanılıp kullanılmadığına; ilacın veriliş yoluna bağlı olarak bu tür reaksiyonların görülme olasılığı değişmektedir Hemen her ilaç allerjiye neden olabilirse de bazı ilaçların kullanımı sırasında buna daha sık rastlanmaktadır İlaca bağlı allerjik olaylar ciltte görülen kurdeşen, egzamadan kan hücrelerinin sayı ve fonksiyon bozukluklarına, anafilaksi, ateş, serum hastalığı gibi sistemik tablolardan ani nefes darlığı, sarılık, zatürree göğüste, karında su toplanması gibi belirli organ lokalizasyonu gösteren patolojilere kadar çok farklı görünümlere sahiptir İlaç alımıyla olayların başlaması arasında geçen süre bir kaç dakikadan bir iki haftaya kadar değişmektedir Bir ilaç kullanırken ortaya çıkan yeni bir sağlık sorunu ilaçla ilişkili veya ilişkisiz olduğuna karar verilemese bile o ilacı reçete eden hekime bildirilmelidir Eğer hasta herhangi bir ilaca karşı geçirilmiş bir allerji öyküsüne sahipse başka ilaçları kullanması gerektiğinde de bunu hekimine bildirmelidir Çünkü bazı ilaçlar arasında çapraz reaksiyonlar olabilmektedir Penisilin allerjisi, çeşitli röntgen filimlerinin çekilmesi sırasında kullanılan boyar maddelere karşı ortaya çıkan reaksiyonlar ve astımlılarda aspirine karşı duyarlılık ilaç allerjileri arasında özellikle belirtilmesi gereken durumlardır Çocuklara uygulanan aşılar allerji yapar mı? Aşıların hazırlanması sırasında yumurta proteinleri ve bazı jel maddeler aşıya karışmaktadır Bunlara bağlı allerji görülebilir Yumurta yediğinde anafilaksi tipinde şiddetli allerjik reaksyonu olan kişilere yumurta kaynaklı bu aşılar yapılmamalıdır Ancak, yumurta yiyince deri döküntüsü gibi hafif allerjik reaksiyonu olanlar aşıdan alı konmamalıdır Karar verilemediği durumlarda deri testleri yapılabilir Gıdalara bağlı allerjik rahatsızlıklardan biraz bahseder misiniz? Toplumda yaşayan kişilerin %15-20 'si bazı gıdalara karşı allerjisi olduğunu söylerken yapılan araştırmalarda bu oranın %1-2 'den fazla olmadığı gösterilmiştir Besin allerjilerine çocuklarda daha sık rastlanır Yaş ilerledikçe bu durum çoğunlukla ortadan kalkmaktadır Gıdalar allerjik olaylar dışında da besin zehirlenmeleri, besin entoleransı gibi önemli sorunlara yol açabilirler ve bunların allerjik olaylardan ayrımı zor olabilir En sıklıkla allerjiye yol açan besinler inek sütü, tavuk yumurtası, soya fasülyesi, ceviz, fındık, balık ile buğday ve diğer tahıllardır Allerjiye neden olan besinin alınmasından sonraki dakikalar veya saatler içerisinde allerjinin yerleştiği lokalizasyona bağlı olarak değişik şikayetler görülmeğe başlar Dudaklarda, dilde, boğazda şişme, yanma, kaşıntı, yüzde kızarıklık seste kabalık görülebilir Kramp şeklinde karın ağrıları, bulantı, kusma ve ishal görülebilir Bebeklerde gelişme geriliği dikkati çeker Hapşırma burunda kaşıntı, akıntı, tıkanıklık, göz yaşarması, gözlerde kaşıntı olabilir Astım tablosu gelişebilir Bunların besinlere bağlı olup olmadığı ve hangisine bağlı olduğu testlerle anlaşıldıktan sonra o besin hastanın diyetinden çıkarılır Bir süre bu gıdayı almayan kişide zamanla duyarlılık kaybolabilmektedir Gıda katkı maddeleri zararlı mıdır? Modern yaşamın getirdiği zorunluluklar eskiden evlerde doğal ve taze olarak hazırlanan gıdaların yerini fabrikasyon olarak hazırlanan ve uzun süre marketlerde bozulmadan saklanması gereken gıdaların almasına neden olmuştur Gıdalara hazırlanması sırasında renklendirici, koku verici ve bozulmalarını önleyici bazı kimyasal maddeler ilave edilmektedir Doğal beslenmede yeri olmayan bu kimyasallar hem astımlı, allerjik nezleli bazı kişilerde sorunlara yol açmakta hem de allerji dışında kalp-damar hastalıklarına ve kanserlere neden olabilmektedirler Lateks allerjisi ne demektir? Lateks %99 oranında Brezilyada yetişen tropikal kauçuk ağacının özsuyundan üretilir Kauçuk içeren ürünler allerjik reaksiyonlara neden olabilmektedir Bilhassa hekimlerin bizar olduğu bu durumda cerrahide kullanılan lateksten mamül eldivenler, bu eldivenlerin giyilip çıkarılması sırasında ortama yayılan toz, elastik yapışkan bantlar, çeşitli sonda ve kateterler, lastik ayakkabılar, plastik halı arkaları, spor malzemeleri, yolda aşınan oto lâstiklerinden ortama dağılan kısımlar ya cilt ile temas veya solunum yoluyla vücuda girmekte ve takiben kurdeşen, burun nezlesi, göz nezlesi, nefes darlığı, dilde boğazda şişme gibi değişik reaksiyonlar ortaya çıkmaktadır Temas egzaması ne demektir? Cildin herhangi bir madde ile genellikle uzun süreli ve tekrarlayan temasları sonrası ciltte allerjik tabiatlı bir hastalığın gelişmesidir Buna neden olan maddeler arasında öncelikle sabun ve deterjanlar, lastik eldivenler, kemer, kolye vb aksesuarlar, gömlek, kaşkol gibi giysiler sayılabilir Temas edilen cilt alanında kızarıklık, kabarıklıklar, kalınlaşma, çatlaklar, soyulma, kaşıntı, sulanma ve kabuklanmalar görülebilir Böcek ve arı allerjileri hakkında bilgi verir misiniz? Hamam böcekleri, kalorifer böcekleri, tahtakurusu, sivrisinek, at sineği ve pire gibi haşerelerin ısırmasıyla, tükrük ve dışkılarının solunum veya cilt yoluyla vücuda girmesine, yabani veya bal arılarının sokmaları sırasında zerk ettiği zehirlerine karşı bazı kişilerde allerjik reaksiyonlar gelişebilmektedir Böcek allerjenleri allerjik burun nezlesi ve astıma neden olabilmekte; arı sokmalarını takiben ise 10-15 dakika içinde sokma yerinde sınırlı veya tüm vücutta hafif veya ağır bir reaksiyon gelişebilmektedir Bu olay tehlikeli olabilir Arıya karşı allerjisi olanların yanlarında arı soktuğu taktirde acil müdahale için iğne, sprey, hap türü ilaçları devamlı taşımaları ve bunları kendi kendilerine kullanmayı öğrenmeleri gereklidir Özel aşı ile tedavi de etkili olmaktadır Allerji yapan maddeler (allerjenler) nelerdir? Allerjenler nerede bulunur? Ev tozu, küf mantarları, kedi, köpek, kuş tüyleri, çeşitli ağaç, ot ve çayır polenleri, böcek ve haşereler, bazı parazitler, bazı gıdalar, penisilin gibi bazı ilaçlar, güneş, rüzgar, soğuk, kirli hava ile çeşitli kimyasal maddeler gibi çok fazla sayıda madde allerjenik özellik taşır Havada, kullandığımız gıda, ilaç ve giyim eşyalarımızda, çevremizdeki eşyada çok sayıda allerjen bulunmaktadır Ülkemiz ve yöremizde allerjenlerin durumu Yapılan çalışmalarda Ülkemizin 9 000’i aşkın doğal bitki türünden oluşan zengin bir florası vardır İklim ve coğrafi değişkenlere bağlı olarak bölgelerimize göre bitki örtüsü farklıdır Karadeniz ve Marmara bölgesinde Avrupa ve Sibirya florası, Batı ve Güney Anadolu'da Akdeniz florası, İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da ise İran-Turan florası özellikleri hakimdir Karadeniz Bölgemizde ılıman iklim, yüksek nem ve zengin bitki örtüsü havayla taşınan aeroallerjenler için son derece elverişli koşullar sağlamaktadır Allerjenlere karşı reaksiyon ne zaman ortaya çıkar? Çevremizde çok sayıda bulunan allerjenler solunum yolu, sindirim kanalı, cilt ve mukozalar ile enjeksiyonlar sırasında damar yoluyla vücuda girebilir ve sadece hassas kişilerde duyarlılaşma periyodunu takiben önemli sorunlara yol açar Allerjinin mevsimlerle ilgisi var mıdır? Evet Bazı allerjenlerin yoğunluğu belirli mevsimlerde artmaktadır Diğer bazıları ise her mevsimde sabit olarak bulunurlar Polenler mevsimsel allerjinin en sık rastlanan nedenleridir Ancak iklime bağlı olarak hava sıcaklığının ve nispî nem oranının değişmesine paralel ev tozu akarları, küf mantarları gibi diğer havayla taşınan allerjenlerin yoğunluğu da değişmektedir Nisan-Mayıs, atmosfer havasında polen yükünün en fazla arttığı aylardır Bu mevsimde allerjik yapılı kişilerde astım, saman nezlesi, göz nezlesi gibi allerjik hastalıklara bağlı yakınmalar ortaya çıkabilir veya artar Bahar nezlesi, mevsimsel astım ne anlama gelir? Bazı allerjik kişilerde yılın diğer zamanlarında hiçbir önemli sorun yaşanmazken sadece belirli bir iki ayda her yıl tekrarlayan yakınmalar görülebilir Bunlar çoğu zaman polene bağlı yakınmalardır Kişilere göre değişmekle birlikte en sık bahar veya güz aylarında rastlanır Allerji ile meslek arasında bir ilişki var mıdır? Evet Allerjik hastalık bazen bir meslek hastalığı şeklindedir İşyeri ortamında bulunan bir allerjenle temasa bağlı olarak ortaya çıkar Yakınmaların işe girdikten sonra başlaması, işyerinden uzakta olunduğu zamanlarda (tatil ve seyahatlerde) gerilemesi, aynı işyerinde birden çok kişide benzer yakınmaların görülmesi meslek hastalığını düşündürmelidir Hangi mesleklerde allerjik hastalıklar daha sık görülür? Çiftçiler, hayvancılıkla uğraşanlar (sığır, kuş, kümes hayvanı besleyenler, veterinerler, deri, yün işinde çalışanlar ), biyolojik ajanlarla çalışanlar (laborantlar, besin, deterjan sanayiinde çalışanlar, kimyagerler ), tozlu işlerde çalışanlar (keresteciler, marangozlar, fırıncılar, değirmenciler ), kimyasallar ile teması olanlar (boyacılar, kimyagerler, plastik endüstrisi işçileri ), lastik eldiven kullananlar (sağlık personeli, temizlik işinde çalışanlar ) ve daha bir çok iş kolunda allerjik hastalıklara sık rastlanmaktadır Teknoloji ile allerji arasında bir ilişki var mıdır? Allerjik hastalıkların sıklığı teknolojinin gelişimine paralel olarak artmaktadır Kişilerin kapalı ve dar alanlarda topluca yaşamaları, açık sahada çalışmaktan büroda çalışmaya dönüş, halı döşemeler, ev içinde kedi, köpek, kuş vb hayvanların beslenmesindeki artış, sigara alışkanlığının yayılması, katkı maddesi içeren hazır gıdaların tüketilmesi, yaşamımıza giren ilaç ve kimyasal maddelerin giderek fazlalaşması, hava kirliği gibi nedenlerle allerjik hastalıklar endüstrileşmiş yörelerde ve kırsal kesime göre kentlerde daha sık görülmektedir Allerji tedavi edilebilir mi? Tedavi ile allerjik bünye değiştirilemez Ancak, allerjik hastalıklar kontrol altına alınabilir ve hastanın yakınmaları giderilip, normal yaş dönmesi sağlanabilir Hastalığa bağlı olarak yaşanımı kısıtlanması önlenebilir Allerjik hastalıklardan tam şifa mümkün değil midir? Mümkündür Bazen bir süre devam eden hastalık tablosu tedavi ile veya spontan olarak tamamen ve bir daha geri dönmemek üzere düzelebilir Ancak yakınmalar çoğu kez devam etme ve tekrarlama eğilimindedir Allerjik hastalıkların tedavisi nasıldır? Tedavi kişiye göre değişir Öncelikle allerjiye neden olan madde veya maddeler belirlenmeli, hastalığın tipi, ağırlığı, komplikasyonları saptanıp uygun tedavi şekli kararlaştırılıp başlanmalı, hasta yakın izlemede tutulup alınan cevaba göre tedavi değiştirilmelidir Öncelikle korunma esastır Komşumun ilaçlarını kullanabilir miyim? Bunu asla yapmayın Hastalık aynı olsa bile hiçbir hastanın tedavisi diğerinin aynısı değildir Tedavi edilmesi gereken hastalık değil, hastadır Ve her hasta başka bir kişidir Allerjenlerden nasıl korunabiliriz? Allerjiye neden olan madde her kişide aynı değildir Kişilerin duyarlı olduğu allerjen ayrı ayrıdır Öykü ve testlerle spesifik allerjen saptandığında hasta mümkünse bundan uzak tutulmalıdır Örneğin bu bir ilaç ise bu ilacı kullanmamalıdır Gıda ise bu gıdayı almamalıdır İşyeriyle ilgili bir madde ise iş değişikliği gerekebilir ya da iş yerindeki allerjen yoğunluğunu azaltacak önlemler yararlı olabilir Ancak havada bulunan allerjenlerden kaçınmak oldukça güçtür Polen allerjisinde kıra, ağaçlık, çiçeklik alana girmek veya rüzgarla polenlerin taşındığı alanda bulunmak yakınmaları başlatabilir Ev tozundaki allerjenleri azaltacak önlemler yararlı olabilir Evde dip bucak emiş gücü yüksek vakumlu cihazlarla sık sık tozların alınması, toz kaldırmayacak şekilde temizlik yapılması (yaş bezle toz alınması, çırpma, silkeleme şeklinde temizlik yapılmaması ), haftada bir en az 60 derece sıcaklıkta su ile çarşaf, kılıf ve örtülerin yıkanması, halı döşemeler yerine vinlex vb türü suni döşemelerin kullanılması, allerjen barındırmayan çarşaf ve kılıfların kullanılması allerji hastalarında önerilen tedbirlerdir Küf mantarlarının üremesinin önlenmesi, ev içi nemin azaltılması yararlı olabilir Allerjenleri temizlediği söylenen cihaz veya deterjanların, hava filtrelerinin bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmış değildir Kedi, köpek, kuş gibi hayvanların ev içinde barındırılmaması, hamam böceği, kalorifer böceği gibi haşerelerle mücadele edilmesi gerekmektedir Yün battaniye, yorgan, kazak, hırka yerine sentetik kumaş ve dokumaların kullanılması önerilmektedir Sigara içilmemesi, pasif olarak sigara dumanına maruz kalmaktan sakınılması, ev içinde veya atmosferde hava kirliliğinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması dikkat edilmesi gereken diğer hususlardır Kimyasal katkılar içeren fabrikasyon gıdalardan uzak durulması, deterjan, boya ve çeşitli temizlik malzemelerinin kullanımında ortama yayılan keskin koku ve dumandan kaçınılması gerekmektedir Ancak bu önerilerin uygulanması hiç de kolay değildir ve kişinin yaşamını çık sınırlayabilir Bu tedbirleri alınca allerjik hastalığım geçer mi? Kuşkusuz bu önlemler çok işe yarar, hastalığınızın kontrolü kolaylaşır, şikayetleriniz azalır, tedavinizin etkinliği artar Ancak bunları yapınca hastalık ortadan kalkacak diye bir garanti söz konusu değildir Bu önlemleri almakla birlikte veya allerjenlerden kaçınılamıyor ise onların zararlı etkilerini önleyen veya düzelten ilaçlarla tedavi gerekebilir Allerji tedavisi ne kadar devam eder? Tedavi çoğu kez devamlıdır Ancak bu ömür boyu ilaç kullanılacak anl gelmez İlaçlar kullanıldığı gibi, zaman zaman ilaçlar kesilip ilaçsız kontrol ve korunma önlemleri ile izlenebilir Sorunlar ortaya çıktığında tekrar tedavi gerekebilir Mevsimsel allerjilerde sadece sorunların yaşandığı aylarda bir kaç aylık tedavi yeterli olur Allerji tedavisinde hangi tür ilaçlar kullanılır? Bu sorunun tek bir cevabı yoktur Hastalığın yerleştiği organa, tipine, ağırlığına ve hastanın özelliğine göre farklı bir çok ilaç kullanılabilir Bazen aynı hastada farklı zamanlarda değişik ilaçları kullanmak gerekebilir Allerji tedavisinde kullanılan ilaçların zararlı etkileri var mıdır? Her ilacın istenmeyen bazı yan etkileri olabilir Bir hastaya bir ilacı verirken kar-zarar hesabı yapılıp beklenen yarar daha ağırlıklı ise başlanır Gereksiz yere hiçbir ilaç kullanılmamalıdır Mümkün olan en düşük dozda ve en kısa sürede kesilecek şekilde ilaçlar kullanılmalıdır Bunlara dikkat edilirse önemli bir sorun olmaz Hekim kontrolü olmadan, kendi başına ilaç kullanmak, ve başlanan tedaviyi kontrolsüz sürdürmek doğru değildir ve yan etkilerin görülme riskini artırır Bu yan etkiler arasında en önemlileri nelerdir? Allerji tedavisinde kullanılan ve antihistaminikler olarak adlandırılan bir grup ilacın bazıları uyku, dalgınlık, dikkat azalmasına neden olabilir Buna bağlı olarak kişi araba veya makine kullanıyorsa kazalara neden olabilirler Aktif çalışan kişilerde bu tür yan etkileri olan ilaçlar tercih edilmemeli veya kullanılması gerekiyorsa kişi önceden uyarılmalı, bu tür tehlikeli işlerden uzak tutulmalıdır Yine bu tür ilaçlar bazen iştah artışına yol açıp kilo alımına sebebiyet verebilirler Kortizon türü ilaçlar da allerji tedavisinde kullanılmaktadır Bunlara bağlı olarak da önemli yan etkiler gelişebilir Aşı tedavisine dikkat! Halk arasında aşı tedavisi olarak bilinen immünoterapi sanıldığı gibi allerjik hastalıkların tedavisinde temel tedavi biçimi değildir Sadece böcek sokmaları ve bazen de allerjik nezlede etkili olabilen bir tedavi biçimidir Çoğu astım hastası için bu tedavi biçimi doğru bir yaklaşım olarak kabul edilmez Bir çok gelişmiş ülkede astım tedavisinde kullanılmamaktadır Aynı zamanda, ölümcül olabilen riskler taşır Üstelik etkinliği de ispatlanmış değildir Etki mekanizması da bilinmez Gerekli bir çok koşula uyan çok az sayıda hastaya asıl tedaviler uygulandıktan sonra, bütün riskler göz önüne alınarak, bu işin uzmanı olan kişi denetiminde ve acil durumda yaşama geri döndürmeye yönelik müdahalenin yapılabileceği her türlü donanım ve ekipmana sahip bir ünitede denenebilir Fakat maalesef yanlış lanse edildiğinden ve suiistimale açık olduğundan gereğinden sık olarak uygulanmaktadır Yıllarca bir ümit uğruna aşı olmaya devam eden hastalar vardır Allerjik bir anne ve/veya babanın çocuklarının allerjik olmaması için neler yapılabilir? Anne veya babadan birisi allerjik ise çocukta allerjik hastalığa rastlanma olasılığı %40 dolaylarında iken hem anne hem de babanın allerjik olduğu durumda çocukta bu oran %70’e çıkmaktadır Allerjik bünyeli ebeveynlerin almaları gereken tedbirler şunlardır: gebelikte ve doğumu takiben ev içinde sigara içilmemesi, gebelik ve emzirme döneminde anneye yumurta ve inek sütü gibi allerjenik gıdalardan arındırılmış bir diyet uygulanması, bebeğin mutlaka anne sütünü emmesi ve yukarıda korunma ile ilgili kısımda anlatılan tedbirlerin doğumdan itibaren dikkatlice uygulanıp çevresel allerjenlerle temasın azaltılması yararlı olacaktır Arı poleni, bıldırcın yumurtası, hatme çiçeği vb gibi doğal ilaçların tedavideki yeri nedir? Bu ilaçların etkili olduklarını gösteren bilimsel çalışmalar maalesef yapılmamıştır Bu nedenle bu konuda olumlu yada olumsuz bir şey söylemek mümkün değildir |
Cilt Hastalıkları |
08-13-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Cilt HastalıklarıATOPİK DERMATİT-2- Prof Dr Cengizhan Erdem Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi 1 Atopik dermatit nedir, nasıl bir hastalıktır? Atopik dermatit, bebeklik ve çocukluk döneminde oluşan, ancak yetişkinlerde de görülebilen, yinelemelerle karakterize, kronik, kaşıntılı bir deri hastalığıdır Çocukluk döneminde başlayan atopik dermatit, hastaların %90’ından fazlasında, ergenlik dönemi sonrasında da devam eder Sıklıkla kişisel ve ailesel atopik dermatit, alerjik nezle ya da astım hastalığı öyküsü ile birlikte bulunur 2 Semptomları nelerdir? Atopik dermatitin klinik görünümü ve belirtilerin dağılımı hastanın yaşına ve hastalığın şiddetine göre değişiklik gösterir Akut belirtiler kızarıklık ve kaşıntı şeklindedir Akut atopik dermatit sıklıkla bebeklerde görülür ve yüzü, saçlı deriyi ve kol ve bacakların dış yüzeylerini etkiler Büyük çocuklar ve yetişkinlerde, deride kalınlaşma ve deri çizgilerinde belirginleşme ile karakterize, kronik atopik dermatit ile karşılaşılır Belirtiler boyun, göz kapakları, dirsek önü ve diz arkası gibi bölgelerde yoğunlaşır Hastalığın her döneminde deri kuruluğu mevcuttur Atopik dermatitli hastalarda virus, bakteri ve mantar hastalıkları daha sık gelişir Kaşıntı olmaksızın atopik dermatit tanısı konamaz Atopik dermatitli hastalarda kaşıntı gün boyu aralıklı seyrederken, genellikle akşamları ve geceleri daha şiddetlenir Bu durum hastaların uyku düzenlerinin bozulmasına neden olabilir 3 Atopik dermatitin ortaya çıkma sebepleri nelerdir? Atopik dermatitin oluşmasında genetik, immünolojik ve çevresel etkenler rol oynamaktadır Hastaların %80’inde ev tozu allerjenleri, polenler, küf mantarları gibi hava yolu ile alınan allerjenlere ve gıdasal allerjenlere karşı antikorlar bulunur Bakterilerin de atopik dermatitin gelişimine katkıda bulundukları düşünülmektedir 4 Atopik dermatitin tedavi yöntemlerinden söz eder misiniz? Kesin tedavisi mevcut mu? Yeni gelişmeler var mı? Atopik dermatitin tedavisinde farklı güçte değişik yerel kortikosteroid preparatları yaklaşık yarım yüzyıldan beri derideki kızarıklığın, ödemin ve kaşıntının tedavisinde kullanılmaktadır Bu grup ilaçların deride incelme, deri enfeksiyonları, deri çatlamaları, kılcal damar genişlemeleri, deri içi kanamaları gibi yan etkileri vardır ve geniş yüzeylere sürüldüklerinde deriden emilip kana geçerek sistemik yan etkiler oluşturabilirler O nedenle kortikosteroid kremlerinin geniş deri yüzeylerinde, göz çevresinde ve boyun, yüz, koltuk altı ve kasıklar gibi derinin ince olduğu bölgelerde doktor kontrolünde dikkatlice kullanılması gerekir Deride infeksiyon varsa yerel kortikosteroidler uygulanmamalı, kullanım için hekimin direktiflerine dikkatle uyulmalı ve hekimin önerisinden daha uzun süre kullanılmamalıdırlar Atopik dermatit tedavisinde tıbbın her alanında olduğu gibi yenilikler ve yeni tedavi olanakları ortaya çıkmaktadır Örneğin steroid (kortizon) içermeyen bu nedenle de yukarıda sözü geçen yan etkileri bulunmayan yeni ilaçlar geliştirilmiştir Bu preparatların deriden emilimi çok az olduğundan özellikle bebeklerde ve erişkinlerde hassas bölgeler ve geniş alanlarda bile güvenli bir şekilde kullanılabilmektedir 5 Hastalığın ilerlemesini önlemek için hastalar günlük yaşamlarında nelere dikkat etmelidir? Ne gibi önerileriniz olabilir? Duştan hemen sonra, krem ya da merhem şeklindeki nemlendiriciler uygulanmalıdır Banyoda ılık su tercih edilmeli sabun kullanımı sınırlanmalı ya da daha iyisi sabun içermeyen temizleyiciler kullanılmalıdır Kurulama hafifçe bastırılarak yapılmalı, havlu ile kuvvetle ovarak kurulama işleminden kaçınılmalıdır Çocukların tırnakları kısa ve temiz olmalıdır Atopik dermatitin alevlenmesine yol açan, sabun ve deterjanlar, kimyasal çözücüler, beyazlatıcılar, boyalar, yün ve sentetik kumaşlar, alkol içeren deri bakım ürünleri, kozmetikler ve parfümler gibi irritanlarla temastan kaçınılmalıdır Soğuk havalarda deriyi en fazla koruyacak şekilde giyinilmeli, Yazın ince ve pamuklu giysiler tercih edilmelidir Yataklarda, halk arasında ev tozu böcekleri olarak bilinen akarları geçirmeyen kılıflar kullanılmalı, koltuk kanepe gibi özel kılıfla kaplanmayan yerlerde uyumaktan kaçınılmalı, çarşaflar her hafta 65o C’de yıkanmalıdır 6-12 ayda bir halı, koltuk ve kanepeler için akarları öldüren temizlik ürünleri kullanılmalıdır Evde hayvan, çiçek, bitki bulundurulmamalı, kuştüyü yastık, yorgan ve yünlü giysiler kullanılmamalıdır ATOPİK DERMATİT: EGZAMA A ATOPİK DERMATİT ( EGZEMA ) NEDİR ? Kronik, tekrarlayan, pembe renkli, yüzeyi pütürlü olan kaşıntılı döküntülerdir Aktif lezyonlar tüm vücütta yaygın veya bir bölgede sınırlı olabilir Bunlar pembe renkli, sulantılı, kaşıntılı lezyonlar şeklinde olabilir Aşırı kaşınma sonucu enfekte olabilirler Lezyonların sürekli olarak nüks ettiği veya iyileşmediği dönemlerde cilt kalınlaşması, çizgilenmesi, soyulmalar ve renk koyulaşması olabilir Hastalığın başlangıç yaşına göre lezyonların vücüttaki dağılımı farklılık gösterir 1 İnfantil ( bebeklik dönemi ) Atopik Dermatit: 2 ay-2 yaş arası çocuklarda görülür Lezyonlar özellikle yüzde ( sıklıkla yanaklarda ), saçlı deride, boyunda, sırtta, diz ve dirsek bölgelerinde oluşur Bu dönemde başlayan hastalık 3 yaşında iyileşebilir veya ileri çocukluk yaşlarında da devam edebilir 2 Çocukluk Çağı Atopik Dermatiti: 2-12 yaşlar arasında görülür Cilt lezyonları sıklıkla dirsek önü, diz arkası, boyun, el bileği ve ayak bileğinde görülür Lezyoların olduğu cilt bölgelerinde kuruluk, çizgilenme, sulanma ve kaşıntı vardır 3 Erişkin Dönemi Atopik Dermatiti: Çocukluk çağı atopik dermatitinin devam etmesi veya ilk kez 12-20 yaşlar arasında başlayan cilt hastalığı şeklinde ortaya çıkabilir Cilt lezyonları sıklıkla dirsek önü ve diz arkasında bulunur Bazen ellerde de olabilir Genellikle ciltte çizgilenme, kalınlaşma ve rengin kahverengileşmesine neden olur Bazen göz çevresi ve ağız çevresinde kuruluk ve cildin dökülmesi eşlik edebilir Genellikle kronik seyirlidir Atopik Dermatite Eşlik Edebilen Bulgular: · El ve ayak tabanı çizgilerinin belirginleşmesi · Göz altında koyu gölgeler · Yanak, sırt, kol ve bacakta sınırları belirgin soluk renkli bölgeler · Atopik dermatiti olan bebekler ileriki yıllarda astım veya allerjik rinit olabilirler Atopik Dermatit ( Egzema ) Nasıl Tedavi Edilir? 1Koruyucu Önlemler: Bu hastaların ciltleri aşırı kurudur Cilt kuruluğu belirtilerin alevlenmesine neden olur Bu nedenle cildin sürekli olarak nemlendirilmesi son derece önemlidir Ayrıca bu kişiler normal sabun kullanmamalıdır Kremli sabunların kullanılması önerilir Terleme şikayetleri arttırdığından, özellikle sıcak havalarda dikkat edilmesi önerilir Tetkiklerde belirtilere sebep olan herhangi bir allerjen ( inek sütü, yumurta, ev tozu akarı gibi ) saptanırsa, bu allejenden kaçınmak için doktorun önerdiği önlemler mutlaka alınmalıdır 2İlaç Tedavisi: 1Kaşıntı önleyiciler ( antihistaminikler-şurup, tablet ) Bu hastaların en önemli şikayeti kaşıntıdır Bu şikayetlerin ortadan kalkması için doktorunuzun önerdiği ilacı şikayetlerin alevlendiği dönemlerde kullanmak gerekir 2Lokal Kortikosteroidler ( merhem, krem ) Cilt lezyonlarının aktif olduğu dönemlerde lezyon üzerine haricen ince bir tabaka halinde doktorunuzun önerdiği kullanma süresi dikkate alınarak uygulanır Bu ilaçlar doktorun önerdiği nemlendirici ile cilt nemlendirildikten sonra uygulanmalıdır aşırı terleme hiperhidroz Hiperhidrozis = Aşırı Terleme Bozukluğu Terleme: egzersiz esnasında, sıcak veya soğuk havalarda vücut sıcaklığını ayarlamak için gerekli fizyolojik bir mekanizmadır Bunların dışında stres ve heyecan nedeniyle terlemede artma olabilir İnsan vücudunda bulunan iki sinir sisteminden biri olan somatik (istemli) sinir sistemi bize ağrı, ısı ve dokunma gibi duyuları hissetmemizi ve vücudun farklı bölümlerinin hareketlerini sağlayan kaslarımızı kontrol etmemizi sağlar Otonom (istemsiz) sinir sistemi ise solunum hızı, kalp atışı ve vücut ısısının ayarlanmasında önemli olan ter üretimi gibi bedensel fonksiyonların şuur dışı kontrol edilmesini sağlar Otonom sinir sistemi sempatik ve parasempatik sistem adı verilen iki bölümden oluşur Sempatik sinir sistemi vücudun her yerinde ter salgılanmasını kontrol eden sistemdir Bu sistemin bazen hiçbir nedene bağlı olmadan kendiliğinden çok yüksek seviyede çalışması belirli bölgelerde aşırı terlemeye neden olur Günlük hayatı etkileyen aşırı terleme durumuna hiperhidrozis adı verilmektedir Nedenleri Hiperhidrozis insanların %1’inde görülen bir rahatsızlıktır Birkaç özel durum dışında aşırı terlemenin nedeni bilinmemektedir Aşırı terleme genellikle adolesan (ergenlik) döneminde başlar ve hayat boyu sürer Geçici bir durum değildir, ancak aralıklı veya devamlı olabilir Sinirlenme ve kaygı terlemeyi artırır Hipertiroidi, psikiyatrik hastalıklar, menapoz ve şişmanlık, diyabet, böbreküstü bezi hastalıkları ve vücutta oluşan enfeksiyonlar kendini aşırı terleme ile gösterebilir TEDAVİ ZAMANLAMASI Aşırı terleme normalde sağlığa zarar vermeyen bir rahatsızlıktır Ancak kişilerin sosyal yaşantısını, öğrenimini, iş hayatını, psikolojik durumunu etkiliyorsa tedavi edilmelidir Nasıl hareket etmeliyim? Aşırı terleme olan kişiler öncelikle Pratisyen Hekime başvurmalıdır Pratisyen hekim aşırı terlemeye neden olabilecek sistemik hastalık düşünürse ilgili uzmana yönlendirmeli ve öncelikle bu hastalık tedavi edilmelidir Anksiyete bozukluğu gibi psikiyatrik rahatsızlık varsa bu durum düzeltilmelidir Aşırı terlemeye neden olabilecek bir hastalık yoksa hasta Dermatoloji Uzmanına yönlendirilmelidir Dermatoloji uzmanı hafif ve orta derecede şikayeti olan hastalara öncelikle terlemeyi önleyen pomad ve spreyler önerebilir Bu tedaviden yarar görmeyen ve ileri derecede şikayeti olan hastalarda diğer tedavi yöntemleri uygulanmalıdır TEDAVİ YÖNTEMİ SEÇİMİ Primer (bir nedene bağlı olmayan) aşırı terlemede uygulanan temel tedaviler: İlaç tedavileri Terleme önleyici pomad ve losyonlar İyontoforez Botox enjeksiyonu Cerrahi tedavi (sempatektomi)'dir İlaç Tedavileri Terlemeyi etkileyen birçok ilaç mevcuttur Psikotrop (sedatif) ve antikolinerjik (atropin) gibi ilaçlar bir süreliğine faydalı olabilirler Ancak bunların sedasyon, ağız kuruluğu, görme bulanıklığı, üriner problemler ve hatta kalp krizi riskini artırma gibi yan etkileri bulunduğundan genellikle önerilmezler Özellikle strese bağlı aşırı terlemelerde sedatifler (sakinleştirici ilaçlar) ve sinir sistemini etkileyen ilaç tedavileri kullanılabilir Psikoterapi genellikle bu durumda fazla yardımcı değildir Terleme Önleyiciler Terleme önleyici merhemler ve spreyler ilk önerilen basit tedavi şeklidir En sık kullanılan Aluminum chloride’li ajanlardır Özellikle koltuk altı terlemelerinde ilk seçilen ilaçlardan biridir El ve ayak terlemelerinde hafif ve orta şiddetteki olgularda kullanılabilir Sıkıştırma etkisi ile ter kanalının ağzını fiziksel olarak tıkar ve ter bezlerinden ter atılımını önler Tedavide ilaç gece kuru deriye uygulanır ve 6-8 saat kadar burada kalır Ertesi sabah tamamen yıkanarak temizlenir Önce hergün, durum düzeldikçe daha seyrek uygulanırTedavinin tekrarlanması gerekir Uygulamadan sonra kapama ile etki artırılabilir Erken dönemde hastaların yarısında cilt irritasyonu gelişebilir Cilt irritasyonu yapması ve cevabın gecikmesi nedeniyle uzun süreli tedaviler bıktırıcıdır Terleme önleyici pomad ve losyon uygulama uyarıları ! Uygulama öncesinde: Kullanımdan hemen önce banyo yapmayın Zedelenmiş ya da irritasyonlu deride kullanmayın Uygulama esnasında: Gözler ya da mukoza ile temas ettirmeyin Uygulama sonrasında: Koltuk altları 12-24 saat kadar tıraş etmeyin Tüy dökücü kullanılmayın Giysilerle temas ettirmeyin İYONOFOREZ TEDAVİSİ Aşırı el ve ayak terlemesinde kullanılır Eller ve/veya ayaklar içinde elektrolit solüsyonu veya metal plaka bulunan küvete konulur Solüsyon veya plakadan insanı rahatsız etmeyen düşük şiddette elektrik akımı verilir Etki şekli elektrik akımının oluşturduğu iyonlarının ter kanallarını (basit olarak su musluğunu) belirli bir süre kapatılması olarak tanımlanabilir Her seansın uygulama süresi 20-30 dakika kadardır Başlangıçta 3 günde bir, sonra haftada bir tedavi yapılır Durumun şiddetine bağlı olarak tedavi gerekebilir 4-7 haftalık bir tedaviden sonra terleme tamamen kesilebilir Terleme tam olarak kesilemezse banyo içine ilaç (Glycopyromium Bromide) eklendiğinde iyi sonuçlar alınabilir Tedavi sonrası terleme olmayan dönem 2-12 hafta kadar devam eder Bu nedenle tedavinin tekrarı gerekir Zaman alıcı ve toplamda pahalı bir yöntemdir Uygulama ağrısız olup hafif iğne batması şeklinde duyum alınabilir Emniyetli bir tedavi yöntemidir Cihaz satın alındığı takdirde evde uygulanabilir Gebelikte, kalp pili ve metal ortopedik implant olanlarda uygulanmaz BOTULİNUM TOKSİN TEDAVİSİ (BOTOX) Özellikle koltuk altı terlemelerinde kullanılır El ve ayak terlemelerinde de uygulanabilir Botox düşük dozlarda enjekte edilerek yüz veya boyunda kırışıklıkları önlemek için lokal kasların felç edilmesi için kozmetik amaçla veya kas spazmlarını çözmek için kullanılan bir maddedir Benzer etki nedeniyle terlemeye neden olan sempatik sinirleri felç ederek ter bezlerinden ter üretimini önlemek için kullanılmaktadır Uygulamada Botox olarak bilinen Botulinum Toksin’i terleme olan bölgede deri içine enjekte edilir ve sinir uçlarında 6-12 hafta süre ile geçici blok yapar Etkisi geçici (1-6 ay) olduğundan tedavinin tekrarı gerekir Ayaktan uygulanabilir Uygulama yaklaşık 30 dakika kadar sürer Lokal anestezik krem uygulandıktan sonra bölgeye enjeksiyonlar yapılır Tedavinin etkisi birkaç saat veya gün sonra ortaya çıkar İlk uygulamadan sonra ikinci seans 2-3 hafta sonra yapılır ve tedaviye 6 ay aralıklarla devam edilir Oldukça pahalı bir yöntemdir Tedaviden sonra enjeksiyon yerinde birkaç gün devam eden ağrılar olabilir Bazen yapılan enjeksiyon kaslara giden sinirleri de etkileyebilir ve kolda geçici güç kaybına neden olabilir Botox’un bu ilaca karşı allerjisi olanlarda, gebelerde ve kas problemi olanlarda kullanılması uygun değildir Antibiyotikler veya kas gevşetici ilaçlarla birlikte kullanılmamalıdır CERRAHİ TEDAVİ Endoskopik Torakal Sempatektomi Özellikle el ve koltuk altı terlemelerinde uygulanmaktadır Kalıcı çözüm sağlar Cerrahi tedavinin esası aşırı çalışarak fazla terlemeye neden olan sempatik sinirlerin kesilmesi veya çıkarılmasıdır Bazen sempatik zincir ve dalları klips ile sıkıştırılabilir veya koter ile yakılabilir Bu sinirlerin terleme dışında fonksiyonu olmadığı için; ameliyatın felç oluşturma, his kaybı, refleks azalması gibi etkileri olmaz Koltuk altından açılan 1 cm kadar küçük 1-2 delikten sokulan kamera ve küçük aletlerle işlem gerçekleştirilmektedir Diz artroskopisi veya laparoskopi gibi bir yöntemdir Hastaya genel anestezi verilir İşlem süresi bir saatin altındadır Ameliyatın etkisi hemen ortaya çıkar Hasta uyandığında elleri kuru ve sıcaktır Operasyon sonrası hasta 12-24 saat kadar hastanede kalınır Ameliyat sonrası çok az rahatsızlık verir Deri kıvrımları içinde kaybolacak kadar çok küçük bir iz bırakır İyileşme bir veya birkaç gün gibi kısa bir sürede olur Hastaların çoğu 1 haftada normal çalışma düzenlerine dönerler Ağır kalp-akciğer hastalığı olan, plevral hastalık veya akciğer ameliyatı geçiren, tedavi edilemeyen tiroid hastalığı olanlar cerrahi tedavi için uygun değildir Etkili, kalıcı, emniyetli ve çok az rahatsızlık veren bir tedavi yöntemidir Vücudun başka bölgelerinde (sırt, kalça) terlemenin artması (%20-50) en sık görülen yan etkidir Ancak hastaların çok azında (%2) önemli olur Nadir görülen diğer bir yan etki de yemek esnasında terleme olmasıdır Komplikasyonlar %1 civarında, çok az görülür Nadiren veya her cerrahi işlemde görülebilen anestezik maddelere ve ilaçlara karşı allerjik reaksiyonlar, kanama, enfeksiyon ve komşu organ yaralanması oluşabilir Bazen göğüs boşluğunda hava kalması (pnömotoraks) gelişebilir Ancak çoğunda kendiliğinden kaybolur ve pek problem yaratmaz Horner sendromu denilen (göz kapağında düşme, göz bebeğinde küçülme ve yüzde terleme azalması) komplikasyon; çok nadiren kalıcı olsada birkaç ay içinde normale dönebilir Bu yöntemle: el terlemesinde: %98, koltuk altı terlemesinde: %80 üzerinde, ayak terlemesi için yapılmasa da ayak terlemesinde: %25 civarında başarılı sonuç alınmaktadır BEHÇET HASTALIĞI Genel Bilgiler İlk kez 1937 yılında bir Türk doktoru olan Hulusi Behçet tarafından tanımlanmıştır Tıp Dünyasında bir Türk doktoru tarafından tanımlanan nadir hastalıklardan birisidir Behçet hastalığının en tipik özelliği, ağızda tekrarlayan aft adı verilen yaralar olmasıdır Ağız yaraları Ağız yaralarına hemen hemen her hastada rastlanır ancak % 1 - 3 gibi az bir kısım hastada ağızda yara şeklinde bir belirti görülmeksizin hastalığın diğer belirtileri görülebilir Genellikle ağızdaki yaralar hastalığın ilk belirtileridir ve diğer belirtiler ortaya çıkmadan yıllarca aft yakınması bulunan hastalar az değildir Behçetteki ağız yaraları, tekrarlayıcı basit aftlardan ayırd edilemez ise de çok sayıda olmaları ve daha sık nüks etmeleri gibi farklılıklar vardır Behçette aftlar genellikle ayda bir veya birkaç kez tekrarlar ve bir kaç gün içersinde iyileşirler Cinsel Bölge Yaraları Behçet hastalığının diğer bir belirtisi de genital bölgede tekrarlayan yaralardır bu yaralar küçük, deriden kabarık kırmızılık veya sivilce halinde başlar ve bunu, çabucak zımba ile delinmiş görünümde ve yavaş iyileşen yaranın gelişmesi izler Bu yaralar hemen her zaman yerlerinde iz bırakarak iyileşirler Genital bölge yaraları aftlara göre sayıca daha az ve daha uzun sürede iyileşirler Deri Belirtileri Behçet hastalığında, koltuk altları ve kasıklar gibi büyük kıvrım yerlerinde de benzer yaralara zaman zaman rastlanabilir 1 Kırmızı ve ağrılı yumrular şeklinde oluşumlar 2 Sivilce benzeri belirtiler 3 Deri damarlarının hastalanmasıyla ilgili belirtiler Göz Belirtileri En önemli organ tutulmalarından biri olan gözdeki iltihaplanma hastaların yarısında tespit edilir Gözde kanlanma ve bulanık görme şeklinde kendini gösterir Erkeklerde ve genç kisilerde göz belirtileri daha sık ve daha ağır seyrederken, kadınlarda ve yaşlılarda daha seyrek ve daha hafiftir seyreder Göz belirtileri bazan körlüğe kadar gidebilir Bu belirtilerin dışında Behçet hastalarının hemen hemen yarısında eklem ağrısı ve eklemlerde şişme gibi şikayetler, beyin hastalıkları, böbrek iltihabı, damar tıkanma ve genişlemeleri de görülebilir Behcet hastalığı daha çok 20-30 yaşlarda ve erkeklerde görülür Türkler, Araplar, Yahudiler, Ermeniler ve Japonlarda daha sık görülür Behçet hastalığının en karakteristik özelliklerinden birisi ataklar halinde seyretmesidir Yaşla birlikte hastalığın aktivitesi azalır Behçet hastalığının nedeni bilinmemektedir Tedavi hastalığın etkilediği organa göre değişir Tedavi kesinlikle doktor kontrolünde yapılmalıdır Genetik biliminde sağlanacak gelişmeler Behçet hastalığının tedavisinde yeni ufuklara yol açacaktır Behçet hastalığının en tipik özelliğinin ağızda tekrarlayan yaralar olduğu unutulmamalı ve bu yakınmaları olan hastaların mutlaka Behçet hastalığı yönünden araştırılması gereklidir Behçet, aslında bir hastalık değil tıbbi adı ile "sendrom" dur, ancak anlaşılır olması nedeni ile "hastalık" olarak yazılmıştır Bu sayfa içeriği İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Doç Dr Tekin Akpolat tarafından hazırlanmıştır Bel soğukluğu Gonore Neisseria gonorrhoeae (gonokok) adı verilen bakterinin yol açtığı bir enfeksiyondur Cinsel yolla bulaşan hastalıkların en sık görülenidir ABD'de her 30 saniyede bir kadının bel soğukluğuna yakalandığı ileri sürülmektedir Bu kişiler 3-5 gün süren kuluçka dönemi süresince ileri derecede bulaştırıcı olmaktadırlar Gonoreli bir erkek ile ilişki kuran her kadın enfekte olmaz Sadece %60-90 kadında enfeksiyon gelişir Kadından erkeğe bulaşma ise daha zordur Gonoreli bir kadınla ilişkide bulunan erkeklerin %20-40'ı enfekte olur Kadınlarda en çok rahim ağzında yerleşir Dokuların yapısı nedeni ile vajina dokusunda gonore bakterisi yerleşemez Rahim ağzı (serviks) dışında sırasıyla ürethtra ve vajinanın hemen girişinde her ki yanda yer alan bartholin bezlerini tutar Kadınların %80'inden fazlası asemptomatik kalır yani hiçbir belirti olmaz Bu kuluçka döneminin değişken olabileceğinin belirtisidir Gonoreye neden olan diplokoklar Bel soğukluğuna neden olan gonokoklar Belirtileri Bel soğukluğunun en sık yarattığı yakınma vajinal akıntıdır Bu akıntı sarı-yeşil renkli ve kötü kokuludur Sümüğümsü bir yapısı vardır Beraberinde nadiren kaşıntı da olabilir Bu tabloya idrar yaparken yanma da eşlik edebilir Akıntıdan sonra en sık görülen yakınma ise kasık ağrısıdırGenelde her iki tarafta da ağrı olur Öğleden sonra ve akşam çıkan ateş görülebilir Bartholin bezi tutulmuş ise vajina girişinde oldukça ağrılı bir şişlik yani bartholin absesi olabilir Mikroorganizma kan dolaşımına geçer ise eklemlerde de enfeksiyona neden olabilirEklem ağrıları ve şişlikleri görülür Tek bir eklemde belirtiler olmaz Ağrılar gezici tiptedir Bir eklem düzelir belirtiler bir diğerinde başlar Buna gezici eklem ağrıları adı verilir Nadiren gonokoka bağlı boğaz enfeksiyonları gelişebilir Doğum esnasında anneden bebeğe geçerek yenidoğanın gözlerinde konjuktivite yol açabilir Gonorenin en önemli komplikasyonu pelvik iltihabi hastalıktır Enfeksiyonun tüplere ve yumurtalıklara kadar ilerlemesidir Kısırlık dahil pekçok komplikasyon yaratır Tanı Servikal ve vajinal akıntının incelenmesi ile konur Vajen kültürü alınmasının en faydalı olduğu durum gonoredir Kültürde gonokokların üretilmesi tanı için yeterlidirKlinik olarak tanı konmuş olsa bile bunun kültür ile doğrulanması gerekir Tedavi Bel soğukluğu tedaviye son derece duyarlı bir hastalıktır Antibiyotik tedavisi ile genelde iyileşme sağlanır Antibiyotik kullanımından bir hafta sonra kültürler tekrarlanarak enfeksiyonun geçtiği teyid edilmelidir "Bu yazı Dr Alper Mumcu BİTLENME: PEDİKÜLOZİS Saç Biti Nedir? Saç bitleri insan saçında yaşayan ve üreyen çok küçük , kanatsız, günde 2-8 kez kan emerek beslenen gri böceklerdir Sirke denilen yumurtaları görmek bitin kendisini görmekten daha kolaydır ve genellikle enseye yakın, kulakların arkasında ve başın arkasında saç tellerine tutunmuş halde bulunurlar Sirkeler kir veya kepek gibi yıkanarak temizlenemezler Önce etkili bir ürün ile öldürülmeli, sonra bu amaç için yapılmış ürünün kutusundan çıkacak olan özel bir tarak ile saçtan temizlenmelidir Saç biti insan vücudu dışında yalnızca 48 saat yaşayabilir ve evcil hayvanlar üzerinde yaşayamaz Sirkeler ise insan vücudu dışında kumaş ve battaniye üzerinde 10-15 gün canlı kalabilirler Nasıl Bulaşır? Bitlenmenin yaygın olarak düşünüldüğü gibi pislikle bir ilgisi yoktur; aslında bit temiz, sağlıklı saçı, kirli saça tercih eder Yetişkin ya da çocuk, herkes bitlenebilir En yaygın belirtisi, başın ve ensenin şiddetle kaşınmasıdır Saç biti son derece bulaşıcıdır Tarak, fırça, eşarp, yastık, şapka ve tüylü oyuncaklar gibi paylaşılan kişisel eşyalar ile yayılırlar Tekrarlanan salgın riskini azaltmak için bu eşyaları paylaşmaktan kaçınılmalıdır Bitlendiğimizi Nasıl Anlarız? Bitlenmeyi gösteren ilk ipucu sık sık kafa derisinin kaşınmasıdır Biti tespit etmek ve yayılmasını engellemek amacıyla, ensenin arka kısmındaki ve kulak arkasındaki saçlar dikkatle incelenmelidir Bitler ışıktan kaçtıkları için, yalnızca saç kılına yapışmış küçük beyazımsı, oval yumurtaları (sirkeleri) görebilirsiniz İdeal Bir Bitlenme Tedavisi Nasıl Olmalıdır? Tek uygulama ile kısa sürede etki göstermeli Güzel kokulu, saçları dolaştırmayan, taramayı zorlaştırmayan, etrafa bulaşmayan, boyalı ve permalı saçlarda problem yaratmayan özelliklere sahip olmalı Kalıcı etkisiyle bitlerin saça tekrar yerleşmesini engellemeli Sadece bitleri değil,sirkeleri de yok etmeli Kullanıcı tarafından iyi tolere edilmeli, yan etkileri olmamalı Kullanıcıya toksik etkisi olmamalı Bugüne kadar pek çok yolu kullanarak insanoğlu bitle mücadele etmeye çalışmıştır Kötü kokulu gaz ve kimi zehirli maddeler içeren ilaçlar bunlardan bazılarıdır Daha çok çocuklarda rastlandığı için tedavinin çocuklar için güvenli, yüksek oranda etkili, sadece bitleri değil yumurtalarını da öldüren bir bit ilacı ile yapılması gerekir Oysa günümüzde artık bu alanda kullanılan madde ve ilaçlarda büyük gelişmeler kaydedilmiş, hatta koruyucu etkili permetrin etken maddesi içeren ilaçlar geliştirilmiştir Saç biti tedavisinin bitleri olduğu kadar yumurtaları da öldürmesi ve tekrar bulaşmayı önlemesi gerekir Piyasada birkaç bit öldürücü ilaç vardır ve değişik şekillerde bulunmaktadır; şampuan, saç kremi gibi Fakat bunların hepsi bit tedavisinde istenen etkiyi göstermez!!! Bitlenme tedavisinde kullanılan çeşitli maddeler şunlardır: Gamma Benzen Hekzaklorid Böceğin sinir sistemini felç ederek etki gösterir Ülkemizde yasaklanmıştır Benzil Benzoat Deri ve mukozayı tahriş ettiği için bit tedavisinde pek tercih edilmez Fenotrin (Sumitrin) Işıkta stabilitesini koruyamaz Uygulamadan sonra güneş ışığı altında etkinliğini yitirir Bu nedenle kalıcı etkisi yoktur Piretroidler 1 Jenerasyon Krizantem çiçeğinin böcek öldürücü etkisi Farslar zamanında fark edilmiştir Eski Yugoslavya toprakları üzerinde olan Dalmaçya'daki bir halk hikayesine göre, yaşlı bir kadın beyaz papatyalara benzeyen bir çiçeği toplar Çiçek solduğunda bir köşeye atar, daha sonra dönüp baktığında solmuş çiçeklerin çevresinde ölü böcekleri fark eder ve krizantem ailesinden olan bu çiçek çeşidinin böcekler üzerinde öldürücü etkisi bu şekilde fark edilir 1800'lü yıllardan başlayarak kuru çiçekler böcek öldürücü olarak ABD'ye ihraç edilir 1900'lü yıllarda piretroid olarak adlandırılan bu madde bit tedavisinde kullanılmıştır, ancak ışıkta bozulması sorun oluşturmuştur Permetrin 2 Jenerasyon 1973'de ışığa dayanıklı piretroid olan permetrin İngiltere'de geliştirilmiştir Permetrin aynı zamanda bit tedavisinde en az iki haftadan altı haftaya kadar koruyucu etkiye de sahiptir Günümüzde permetrin koruyucu özelliği, kullanım kolaylığı, yan etkilerinin az olması ve güvenilir olması nedeniyle en çok tercih edilen ilaçlardandır |
Cilt Hastalıkları |
08-13-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Cilt HastalıklarıBÖCEK SOKMALARI : ISIRMALARI Böcek sokmaları özellikle yaz ve sonbahar başlarında tarlada çalışan, tatil ve piknik yapan insanlar için keyif kaçırıcı bazen de yaşamı tehdit edici bir sorun olmaktadır Ülkemizde de en önemli böcek sokmaları yaban arısı, eşek arısı ve bal arısı ile ortaya çıkmaktadır Böcek sokmalarından sonra yerel reaksiyon, sistemik reaksiyon ve sistemik toksik reaksiyon oluşabilmektedir Seyrek olarak böcek sokmasından 1 ya da 2 hafta sonra serum hastalığı ya da anafilaksi ortaya çıkabilir Böcek sokmasından sonra ortaya çıkan reaksiyon kişiden kişiye ve böcekten böceğe değişiklik gösterir Isırıklar tek tek ya da bir böcek, bir alanda birden çok ısırık yaptığı için gruplar halindedir Bebekler genellikle reaksiyon göstermezler, küçük çocuklar gecikmiş aşırı duyarlılık reaksiyonu, büyük çocuklar hem gecikmiş, hem hızlı aşırı duyarlılık reaksiyonu gösterirler Olağan reaksiyon ağrı, şişme ve sokulan bölgede etrafında oluşan renk değişikliğidir Bölgenin su ve sabunla yıkanması en basit ve etkili tedavidir, buz uygulanması şişliği ve ağrıyı azaltabilir Geniş yerel reaksiyon; sokulan bölgenin çevresindeki geniş bir alanın da etkilenmesi durumudur (örneğin dizden sokulan bir kimsede tüm bacağın şişmesi) Bu durumda tedavi normal reaksiyondaki gibidir Ancak yakınmaları azaltmak için ağızdan bazı ilaçlar vermek gerekebilir Bu ilaçlara bir doktorun karar vermesi uygun olur Bal arısı soktuktan sonra deri içinde kalan iğneyi çıkartma çabaları daha çok, venomun deri içine sokulması ile sonuçlanmaktadır Karınca ile sokulmadan 30-60 dakika sonra yerel kaşıntı ve küçük su toplamış kabarcık (vezikül) ortaya çıkmaktadır Bunu 8-24 saat sonra püstül oluşumu izler Karınca sokmasından sonra ikincil enfeksiyonlara engel olmak için bol su ve sabunla yıkanmalı, içi su dolu kabarcık sıkılmamalıdır Topikal steroidli merhemler ve ağızdan H1 antihistaminikler kaşıntıyı azaltmak için kullanılabilir Böcek sokması sonrası olan alerjik belirtiler nelerdir? Böcek sokması olan bölgeden uzakta şişme, kızartı, ürtiker, kaşıntı, kolik şeklinde karın ağrısı, kusma, ishal, göğüste sıkışma hissi, nefes almada zorluk, hırıltılı solunum, at sesi (larinks ödemi bulgusu), dilde şişme olabilir Bu bulgular, ciddi alerjik reaksiyon ve anafilaksi bulgularıdır ve birkaç dakika içinde ortaya çıkar Nabzın alınamaması ve kan basıncının düşmesi, bilinç bulanıklığı ve kalp durması yaşamı tehdit eden bulgulardır Anafilaksi gelişen her böcek sokması acil tedavisi yapıldıktan sonra alerjiste gönderilmelidir Böcek sokmalarından nasıl kaçınabiliriz? Otların üzerinde açık ayakkabı ve çıplak ayakla yürünmemeli Pikniğe, çocuk bahçesine giderken parlak renkli, kol ve bacağı açıkta bırakan giyecekler giyilmemeli Yakında uçuşan arı görüldüğünde panik yaratıp, kaçması için saldırıya geçilmemeli (yaban arıları kendilerine saldırıldığında sokmaktadırlar), bir yüzeye yapışmışsa nazikçe kaldırılmalıdır Ağzı açık kalmış tatlı içecekler yeniden içilmemelidir Çöp tenekelerin ağzı sıkıca kapalı tutulmalıdır Ev dışında yenilen yiyeceklerin paketleri sıkıca kapatılmalı, uzun süre ağzı açık bırakılmamalıdır Pikniğe, parka giderken tatlı ve bitki kokulu parfümler sıkılmamalıdır Evlerin ve arabaların camları kapalı olmalıdır Böcek sokmalarında anafilaksi geliştiğinde tedavi nasıl olmalıdır? Böcek sokmasına bağlı anafilakside tedavi: ABC (Airway= havayolu açıklığı, Breathing= solunum, Circulation=dolaşım) sağlanması Bacakların yükseğe kaldırılması, Sokulan bölgenin üst kısmına turnike uygulanması, Oksijen desteği sağlanması, Ayrıca, hastaya uygulanacak ilaçlara bir doktorun karar vermesi gerekir Hastalar anafilaksiye yönelik gerekli tedavileri yapıldıktan sonra en az 48 saat gözlem altında tutulmalıdır Daha önce anafilaksi geçiren bir kişinin yanında her zaman hazır şırınga edilebilir adrenalin bulunmalıdır Bu preparatlar ülkemizde yoktur Daha önce anaflaksi geçirmiş hastalar için Türk Eczacılar Birliği ya da firmalar aracılığı ile bu preparatlar sağlanabilmektedir cilt kırışıklıkları kırışması ve önlenmesi Kırışık giderme konusunda Kozmetik dünyasında en çok konuşulan yardımcı A vitamini ve türevleridir Çok geniş olarak konuşulmasada da C vitamini, selenyum, dengeli beslenme, spor ve su cilt sağlığı ve kırışıklıkların giderilmesi veya oluşumunun engellenmesinde önemlidir Yapılan bazı çalışmalar kollagen yapımı üzerine etkileri nedeni ile C vitaminini de gündeme getirmiştir Bazı çalışmalar C Vitamininin, vücüdumuzdaki bağ doku denen, koruyucu doku katmanının korunmasında anahtar rölü oynadığını göstermiştir Kollagen de bu dokunun bir elemanıdır Kollajen sentezi için gereken sinyali C vitaminin oluşturduğu düşünülmektedir Günlük hayatımızda besinlerimiz ile C Vitamini almaktayız Bu vitamin suda eriyebilen vitaminler gurubundandır Asit yapıdadır, kimyasal ismi Askorbik asittir Yani sindirim kanalından kana, vücudun emme mekanizmasının izin verdiği ölçüde geçer, ve vücudun her noktasına taşınır Hücreler ihtiyaçları kadar C vitaminini kandan alırlar ve fazla alınmış miktar ise vücuttan idrar yolu ile atılır Sıklıkla yediğimiz, taze sebze ve meyvalar C vitamini için iyi bir kaynaktır Günlük erişkin bir kişi için önerilen C vitamini dozu 300 - 500 mg dır Sigara kullanan kişilerin ihtiyacı daha yüksektir Fazla miktarda C vitamini alınması halinde idrar yolu ile atılır bir zararı yoktur Ancak çok yüksek dozda alınan C vitamini, atılımı sırasında idrarda, kum veya taş oluşumuna neden olabilir Erişkinler için önerilen minimum C vitamini dozunun, vücutta C vitamini eksikliği oluşmaması için gereken doz olduğunu vurgulayan uzmanlar, bu dozların kırışıklar üzerine bir etki sağlamayacağını söylemektedirler Özellikle güneş ışınlarının taşıdığı ultrviyole ışınlarının cilt üzerindeki olumsuz etkileri düşünüldüğünde, Hücre içi metabolizma bozulur,Daha az kan taşınır, Ter ve yağ bezlerinin fonksiyonları bozulur , Kollagen yapımı azalır, var olan kollagen lifleri kalınlaşır, Damarların duvarlarındaki kollagen liflerde özelliklerini kaybettiklerinden (özellikle göz çevresi ve damarların daha yüzeyde olduğu bölgelerde) damar duvarlarından dışarı kan serumu çıkmakta ve süngersi yapıdaki bölgelerde, torbalaşmalara neden olmaktadır Bu konular daha detaylı olarak cilt kırışıkları bölümünde incelenmiştir Genç ciltlerde daha çok kan akımı ve damarsal oluşumlar varken, yaşlılıkta azalan kan akımı ve daha çok ultraviyoleye tabii kalmış yıpranmış, daha çok serbest radikallerin (hücre için, sağlam moleküllerden elektron çalarak, onların yapısını bozarak, normal moleküllere zarar veren zararlı bir gurup madde) oluştuğu ciltte, daha çok C vitamin gereklidir Cilde, yüksek dozda C vitamini içeren kremlerin uygulanması ile bazı olumlu gelişmeler gösterilmiştir Özellikle sunblock (tam UV kesen kozmetikler) ile birlikte C vitamini uygulamasının, serbest radikallerin oluşumu azalmakta ve kırışıkların oluşumlarının başlamasında engel olduğu düşünülmektedir Bu tip ürünlerin, güneşe çıkmadan en az 20 - 30 dakika önce uygulanması gerekmektedir Ciltte kırışıklıkların oluşumuna engel olan bir diğer mekanizmada E vitaminidir Anti oksidan özelliği ile serbest radikalleri ortadan kaldırır Bu tip ürünlerin güneşe çıkmadan değil de, güneşe maruz kaldıktan sonra uygulanması önerilmektedir Vitamin E'nin kendisinin de ultraviyole karşısında, serbest radikaller oluşturduğu bilinmektedir Güneşlenmeden 8 saat sonra uygulanan E vitamini yağının, ciltteki zarardan cildi koruduğu ve şişme oluşumunu engellediği söylenmektedir Ağız yolu ile alınan E vitamininin, cilt kırışıklıkları üzerine olan etkisi yeni çalışılan bir konudur ancak, bu tip uygulamanın cildin daha sağlıklı olmasına ve ultraviyole zararlarından korunmada etkili olduğu bildirilmiştir Vitamin E gibi etki gösteren bir başka mineralde selenyumdur Toprakta bulunan bu mineral besinlerimiz yolu ile alınırlar Topraktaki selenyum içeriği doğrultusunda bazı bölgelerde alım eksikliği olur Cilt sağlığı için günlük önerilen minimum miktar 50 - 200 mikrogramdır En çok kullanılan selenyum tuzu l-selenomethionin'dir Bu mineralin kullanılmasında mutlaka hekiminize danışmalısınız 100 mikrogramın üzerindeki yüksek dozlarda toksik ( zarar verici) olabilmektedir Sadece gereğinde kullanılmalıdır Özellikle soğan, sarmısak gibi yemeklerimizde sıklıkla kullanılan sebzeler yüksek miktarlarda selenyum içerir En çok Ton balığında vardır Ondaki miktar bile 3 konserve kutu balıkta 100 mikrogram kadar yer alır Bazı araştırıcılar iyi sonuçlar aldığını bildirmektedir Cilt kırışıklıkları konusunda içki ve sigaranında çok etkisi vardır Sigara içerdiği maddeler nedeni ile damarların büzülmesine ve kan akımının azalmasına neden olur Ciltte tahrişlere ve kurumalara neden olurlar Vücuda su alımı da çok önemli bir faktördür, ciltte bulunan hücrelerin su içeriklerin tam olması, yağ ve ter bezlerinin normal fonksiyonları için su çok önemlidir Doğal olarak cildi nemlendirir Bir kişinin günde 5 lt ye yakın miktarda sıvı alması gerekir Bol bol su içilmesi, tüm sağlık problemlerinde önerilen bir unsur olduğu gibi cildin her türlü sorununuda da çok önemlidir ve etkindir Dolaşım sisteminin, sağlıklı çalışması cildin de beslenmesi konusunda çok önemlidir Dolaşımın artması ve düzenli olması, hücrelere daha düzenli besin ve oksijen taşınması demektir Daha sağlıklı bir vücut için sporda çok önemli bir faktördür Spor, dolaşım sisteminin sağlıklı fonksiyon görmesini sağlar Denegeli bir beslenme, güneşten korunma, spor yapmak ve bol bol su içmek, cilt sağlığı için yapılması gereken en temel davranışlardır cilt yapısı ve yara iyileşmesi Cilt insan vücudunu kaplayan en geniş organ olup organizmanın çevreye karşı dış duvarıdır; dolayısıyla bazı fonksiyonları yerine getirmekle yükümlüdür Mekanik, kimyasal ve biyolojik etkilere karşı koruma sağlar Su dengesini ve vücut sıcaklığını düzenler Dokunma, basınç, sıcaklık ve acı gibi duyuları ileten bir duyu organıdır Kızardıklarında veya sarardıklarında açık tenli kimselerin cildinde duyguları gözükür Cilt aynı zamanda bağışıklık süreçleriyle de ilgilidir ve metabolik fonksiyonlara (D2 vitamini ve kolesterol sentezi) sahiptir Cildin icra ettiği fonksiyonların çeşitliliği karmaşık yapısına yansımıştır Cilt, her biri farklı bir doku yapısına sahip üç tabakadan oluşur Bir araya gelerek cildi oluşturan üç tabaka dıştan içe doğru epidermis, dermis (corium) ve sub kutistir Her tabaka bundan sonraki bölümde ayrıntılı olarak açıklanmaktadır Yaralar kavramıyla iki fizyolojik yara iyileştirme yolu da açıklanmaktadır Epidermis cildin en dıştaki tabakasıdır Birkaç keratinosit tabakadan oluşur Kalınlığı vücudun bölümüne, yaşa ve cinsiyete bağlı olarak değişir Epidermis hücreleri dört tabakaya ayrılabilir İçten dışa doğru bunlar stratum basale epidermidis (tek tabakalı), stratum spinosum epidermidis, stratum granulosum epidermidis (tek katlı veya çok katlı) ve stratum corneum epidermidis Keratinositler epidermisin stratum basalede teşekkül eder Süreç sırasında yapılarını değiştirerek üst tabakalara yayılırlar Stratum spinosumda diken hücreleri, Stratum granulosumda granüler hücre ve stratum corneum da horny hücreler şeklinde bulunurlar Bir keratinositin bütün tabakaları kat ederek cansız bir horny hücre olarak yüzeye düşmesine kadar geçen süre turnover olarak adlandırılır ve genellikle dört hafta kadar sürer Epidermiste mevcut diğer hücreler arasında melanositler (pigment üreten hücreler), Meckel hücreleri, Langerhans hücreleri lenfositler bulunur Dermisten farklı olarak epidermiste damar bulunmaz Beslenme, altta bulunan dermisten difüzyon yoluyla olur Dermis, cilde elastikliğini veren lifli ve iyice damarlaşmış bir dokudur İki dokudan oluşmuştur, stratum papillare ve stratum reticulare İnce yüzey tabakası olan stratum papillare ince elastik lifler içerir ve bağ doku kabarcıklarıyla epidermise bağlanır Bu kabarcıklar yoğun bir kılcal damar ağıyla çevrelenmiş olup, epidermise kan gitmesini sağlarlar Stratum papillare aynı zamanda histositler, fibroblastlar, meme hücreleri ve bağışıklık hücreleri, serbest sinir uçları ile dokunma ve basınç algılayıcıları gibi hareketli bağ doku hücreleri bakımından da zengindir Cildin Anatomisi Epidermisin yapısı stratum corneum stratum granulosum stratum spinosum stratum basale Fonksiyonu vücudu dış çevreden korur Ana hücre tipleri keratinositler ömrü: yaklaşık dört hafta Dermisin yapısı Damarlı ve lifli doku iki tabakadan oluşur: stratum papillare stratum reticulare Fonksiyonu epidermisi difüzyonla besler cilde elastikliğini verir sıcaklığı ve kan basıncını düzenler Bağlantıları ter bezleri kıllar yağ bezleri Alttaki geniş stratum reticulare esas olarak vücut yüzeyine paralel uzanan kalın kollajen lif demetleri ve elastik liflerden ibaret bir ağ yapısı oluşturur Ter bezleri, kıl bezcikleri ve yağ bezleri gibi epitel uzantılarının kökleri buradadır Subcutise bitişik olan dermis ana fonksiyonları vücut sıcaklığı ile kan basıncını düzenlemek olan küçük ilâ orta boy damarların oluşturduğu bir ağ yapısını içerir Subcutis dermisin altında bulunur ve iki tabakayı ayıran belli bir sınır yoktur Subcutis yapısı yağ doku bağ doku Fonksiyonu taşıyıcı ve bağlayıcı tabaka ısı ayarlama mekanik tampon Subcutis dermisin altında bulunur ve iki tabakayı ayıran belli bir sınır yoktur Subcutis fasyanın başladığı yerde biter Subcutis, içinden kan damarları, sinirler ve lenf damarlarının geçtiği bağ doku perdelerinin birbirine bağladığı yağ doku lobüllerinden oluşur Subcutis cildi matrixle irtibatlandıran taşıyıcı ve bağlayıcı bir tabakadır Enerji deposu ve mekanik tampon görevi yapar ve vücudu sıcaklık dalgalanmalarından korur Subcutis yapısı cinsiyete, vücudun hangi bölümünde bulunduğuna, yaşa, besleme durumuna ve diğer bazı faktörlere göre farklılık gösterir Yara, normal fonksiyonlarını kesintiye uğratacak tarzda bir dokunun yaralanması veya tahrip olmasıdır Organizmanın doğal tepkisi yaraları mümkün olduğunca kısa sürede kapatmak ve yapıların normal sürekliliğini geri getirmektir Bu süreç yara iyileşmesi olarak adlandırılır Yara iyileşmesi tüm dokularda aynı biyolojik ve biyokimyasal prensipleri takip eder Yara iyileşmesi, yaranın şiddet ve durumuna bağlı olarak birincil ve ikincil olmak üzere iki tipte olabilir Birincil yara iyileşmesi yara iyileşmesinin optimum çeşididir Birincil yara iyileşmesinin meydana gelebilmesi için yaranın kenarları düzgün ve aynı hizada bulunmalı, yara temiz ve iyi pansuman yapılmış olmalıdır Birincil yara iyileşmesi, hissedilir hiçbir yangı olmadan yaranın dört - altı günde süratli ve karmaşıklaşmamış kapanmasıyla sonuçlanır Çok az kabuk bağlama meydana gelir ve yapı ile fonksiyon büyük oranda eski haline döner Doku kaybı, hizası bozuk yara kenarları, enfeksiyon veya kan beslemesinde yetersizlik varsa, ikincil yara iyileşmesi meydana gelir İkincil yara iyileşmesi bir haftadan uzun süren ve genellikle iki - üç haftayı geçmeyen gecikmeli bir iyileşme süreciyle tanınır İkincil yara iyileşmesi değişmez olarak fonksiyon görmeyen büyük bir kabuğun teşekkülüyle sonuçlanır Yara iyileşmesi tipleri Tanım fonksiyon kaybı eşliğinde doku yırtılması veya tahribi Yara iyileşmesi tipleri birincil ve ikincil yara iyileşmesi Birincil yara iyileşmesi optimum iyileşme dört ile altı günde iyileşme karmaşıklaşma yok kabuk bağlama çok az veya hiç yok, fonksiyon kaybı hiç yok İkincil yara iyileşmesi karmaşıklaşma dolayısıyla geç iyileşme kayda değer kabuk bağlama iki ilâ üç haftada iyileşme Tedavi Yolları Yara temizleme geç iyileşen yara yönetiminde yaygın olarak uygulanır Bazı enzimsel, mikrop kırıcı, fiziki ve cerrahi temizleme teknikleri kullanılabilir Bunlar gelecek bölümde açıklanmaktadır Bir yara temizlenirken hijyenik çalışma şartlarının muhafazası, pansuman karışıklıklarının önlenmesi ve yaranın kurumasının durdurulması önemlidir Enzim preperatları yara temizliğinin temel dayanaklarından biridir Enzimler, exudatif fazda nekrotik malzemeyi ve kabuğu seçici olarak parçalayarak fizyolojik yara temizliğine takviyede bulunurlar Bu da yeni dokunun (granülasyon ve epitelleşme) üretilmesini hızlandırır Enzimle temizlemenin önemli avantajlarından biri sağlıklı doku el değmeden kalırken nekrotik dokunun ayrılmasıdır Doğal kollajen en önemli insan bağ dokusu proteinidir ve öyle olunca cildin önemli bir yapısal elemanıdır İnsan kollajeni, doku tipine göre farklı biçimde düzenlenmiş paralel tropokollajen moleküllerden ibaret örgüye benzer fibrillerden meydana gelir Kollajenin temel bileşeni olan tropokollajen helixel olarak birbirlerine sarılmış polipeptit zincirlerinin üçlü helixinden yapılmıştır Her polipeptit esas olarak amino asitler, glisin, hidroksiprolin ve prolinden meydana gelir Bu bileşenler glisinle başlayan üçlü spiral oluşturur Kollajenaz kollajeni parçalayabilen tek enzimdir Yara iyileşmesinin exudatif safhasında, yer değiştiren fibroblastlar, keratinositler, makrofajlar ve granülositler tarafından yaranın içine endojen kollajenazlar salınır Kollajenaz kollajen liflerini daha sonra proteazlar tarafından daha da parçalanabilen dörtte bir ve dörtte üçlük parçalara ayırır Böylece ortaya çıkan çok küçük kollajen parçalanma ürünleri granülosit ve makrofajların yer değiştirmesi için kemotatik çekici olarak hareket ederler Granülosit ve makrofajlar nekrotik malzemeyi fagositoza tâbi tutarak yara temizleme sürecine devam ederler Makrofajlar aynı zamanda granülasyonu hızlandıran (proliferatif faz) kollajenazlar ve biyolojik bakımdan aktif maddeler de salgılar Yeni granülasyon dokusu teşkil edildiğinde, yeni dokuda fazla hücre çoğalmasını önlemek için, kollajen aktifliği azaltılır Geç iyileşen yaralarda, bir endojen kollajenaz ek-sikliği vardır Bu da, kollajen lifleriyle yaranın taba-nına bağlanan nekrotik dokunun yeterince parçalanamaması demektir Endojen kollajenaz aktifliğini artırıp iyileşmeyi hızlandırdığından, yaraları geç iyileşen hastalarda bakteriyel kollajenaz preperatlarının kullanılması özellikle tavsiye edilmektedir Geç iyileşen bütün yaralara bakteriler koloni kurar Ancak, bu tedavi gerektiren bir enfeksiyonun varlığını göstermez Bu nedenle, antibiyotikler ancak milimetreküp başına 105'ten çok koloni teşkil eden birim kültürü gelişmişse ve bitişik dokunun süzmesi nedeniyle kızarıklık ve acı, yaradan su ve püy sızıntısı veya ateş gibi sistemsel belirtiler varsa kullanılmalıdır Yara enfeksiyonuna neden olan en yaygın patojenlerden bazıları Escherichia coli, Pseudomonas aeruginosa ve streptococ'dur Antibiyotikler sistemik veya lokal olarak kullanılabilir Antibiotiklerin lokal kullanımı bazı nedenlerden dolayı problemlere yol açabilir Onların kullanılması patojenlerin daha dirençli olmasına yol açabilir veya dokunma alerjilerini ortaya çıkarabilir Buna ek olarak, yara iyileşmesi sürecine zarar vermeden yeterli ilaç seviyelerinin elde edilmesi zordur Lokal tedavinin bir avantajıysa, ilacın kan dolaşımı içine asgari emilmesi nedeniyle neredeyse sistemik yan etkisinin bulunmayışıdır Hassasiyet riski yüzünden, lokal tedavi için antibiyotikler yerine antiseptikler kullanılabilir Bununla birlikte, antiseptik kullanılırken etki yelpazelerinin sınırlı olduğu, hassasiyete yol açabildikleri-antibiyotiklerden az olsa bile-uygulandıklarında acıya yol açabilecekleri ve yara iyileşmesi sürecine büyük zarar verebileceklerinin unutulmaması önemlidir Nekrotik dokunun ayrılıp yaranın temizlenmesini sağlamak için fiziksel tedbirlere başvurulabilir Bu tedbirlerden bir tanesi, ıslak sargı uygulanmasıdır Kullanılacak en iyi çözüm, yaradaki elektrolit dengesini altüst etmediğinden yara iyileşmesi sürecine zarar vermeyen Ringerle yıkanmasıdır Koloni teşkil eden birimlerin sayısını azaltmak üzere denenip test edilen tedbirler arasında H2O2 ile yıkama ve UV-C ışığıyla ışınıma maruz bırakma bulunmaktadır Cerrahi temizleme geç iyileşen yaralar halinde bir başka alternatiftir Cerrahi yoldan, yabancı cisim dokusu, nekrozlar, kabuk ve kötü pansuman yapılmış doku etkin biçimde çıkarılıp yaranın kenarları kolayca temizlenebilir Enfeksiyona uğrayan bölgeler kesilip çıkarılabilir ve salgıların uzaklaştırılması için çıkışlar bırakılabilir Bununla birlikte cerrahiyle, taze granülasyon dokusunu zedeleme riskinden bahsetmesek bile, yüksek enfeksiyon, kanama ve acı riskiyle ilişkilidir Bu nedenle, cerrahi temizleme ancak doğru eğitim verilmiş personel tarafından yapılmalıdır Enzim tedavisi Enzim tedavisinin fonksiyonu yara temizliğinin takviyesi granülasyon ve epitelleşmenin hızlandırılması Kollajenin fonksiyonu ve yapısı en önemli fizyolojik doku proteini üçlü polipeptit zinciri bir topokollajen molekülü oluşturur üçlü tropokollajen molekülleri fibril oluşturur fibriller birbirine bağlanarak kollajeni teşkil eder Enzim tedavisi Polipeptit zincirlerinin bileşimi prolin glisin hidroksiprolin Endojen kollajenazın fonksiyonu kollajeni parçalar granülosit ve makrofajları çekerek yarayı temizler makrofajlar vasıtasıyla biyolojik bakımdan aktif maddeler salgılayarak granülasyon dokusu üretimini hızlandırır Bakteriyel kollajenazın fonksiyonu geç iyileşen yaralarda endojen kollajenaz aktifliğini artırır Antibiyotikle tedavi Antibiyotiklerin kullanımı enfeksiyona dair klinik belirtiler varsa milimetreküp başına 105'ten çok koloni teşkil eden birim kültürü gelişmişse Antiseptiklerin kullanımı lokal antibiyotiklerin yerine Fizik tedavi/cerrahi Fizik ve cerrahi tedavinin fonksiyonu yara temizleme nekrotik malzemenin daha etkin biçimde çıkarılması Tuncay NAS*, M Zeki TANER**, M Bülent TIRAŞ**, Ali ULUTÜRK***, Akgün YILDIZ****,Haldun GÜNER****, Mülazim YILDIRIM**** Uz Dr Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD, ** YardDoçDr Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD, *** DrGazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD, **** ProfDr Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD, DERİ: CİLT KANSERLERİ Deri kanseri sıklığında son yıllarda artış olmuştur Bunda en önemli rolü ultraviyole oynar Işın, ısı, travmaya maruz kalmak; arsenik, katran, kurum, madeni yağlar,parafin ile uzun süreli temaslar deri kanseri sıklığını arttırırKarsinojen maddelerle çalışan endüstri işçilerinde bu tip kanserler gelişirİyileşmeyen yaralar,cilt hastalıkları,eski yanık sahalarında da kanser gelişme riski vardırAçık tenli, sarışın ve kızıllarda cilt kanseri sıklığı koyu tenlilere oranla çok daha fazla görülür Cilt kanserlerine öncülük eden çeşitli lezyonlar da olabilirBunların erken tespit edilip tedavisinin yapılması cilt kanseri sıklığını azaltır Çeşitli bölgelerdeki iyileşmeyen yaralar öncü lezyonlardan olabilirVücutta eskiden beri var olan benlerde büyüme, küçülme, kanama, kaşıntı, kabuklanma gibi şikayetler hekime başvurulmasını gerektirir Yaşla birlikte deri kanseri sıklığı artar Deri kanserlerinin en sık görülen üç tipi vardır: 1 Bazal hücreli kanser 2 Epidermoid kanser 3 Malign melanom Bazal hücreli kanser % 85 baş boyun bölgesinde görülürGenelde yüzeyden hafifçe kabarık, üstü kabuklu, pullu, parlak, üzerinde küçük damarcıklar bulunan olmak üzere çeşitli görünümlerde olurlarCilt kanserlerinin en yavaş ilerleyeni ve başka uzak organlara en az yayılanıdır Genelde erken tanı konur, çok nadiren tekrarlar ve tedavisinde başta cerrahi olmak üzere kriyoterapi, küretaj, radyasyon, laser, topikal 5 -FU kullanılır Epidermoid kanser 2 en yaygın görülen cilt kanseridir Cildin en üst tabakasındaki atipik epidermal keratinositlerden gelişir Nadiren normal ciltte meydana gelebilmekle birlikte, genellikle güneşten hasar görmüş ciltte yada aktinik keratoz gibi öncü lezyonlardan gelişir Virüsler, eski yanık alanları,iyileşmeyen yaralar , çeşitli cilt hastalıkları zemininde de gelişir Çeşitli sekillerde olabilirler İleri dönemlerde genelde kötü kokuludurlarOldukça hızlı büyür, derin ve uzak dokulara doğru hızlı ilerler Tedavileri öncelikle cerrahidir Kanserin bulunduğu döneme göre ek tedavi prosedürleri uygulanır Malign melanom deriye rengini veren pigmenti üreten, melanosit adı verilen hücreden gelişirEn öldürücü cilt kanseri tipidirGüneşe maruz kalan bölgelerde özellikle sık görülür(Kadınlarda bacaklar, erkeklerde gövdede… ) Çeşitli renklerde (kırmızı, beyaz, mavi veya karışık renkli) , düzensiz sınırlı (köşeli, çentikli vs) ve düzensiz yüzeyli olabilirler Hastalar lezyonlardaki kaşıntı, kanama, ülserasyon, boyut ve rengindeki değişikliklerden dolayı hekime başvururlar Eskiden vücutta var olan benlerden gelişebileceği gibi sonradan oluşan benlerin zemininden daha çok gelişirler Erken tanı son derece önemlidirCerrahi tedaviye ek olarak çeşitli ilaçlar da kullanılır Deri kanserleri gözle görülebilen bölgelerde ortaya çıktığından genellikle erken devrede tanı konabilmekte ve tedavide başarı oranı bu nedenle yüksek olmaktadır Yüzünüzde, ellerinizde ya da vücudunuzda bir aydan daha uzun süre iyileşmeyen kapanmayan yara, fark ederseniz zaman geçirmeden doktorunuza başvurunuz Şüpheli yaralardan ufak bir parça alınarak yapılacak olan patolojik inceleme ile yaranın kanser olup olmadığı belirlenecektir Ayrıca bu yolla ne tip bir yara ise buna göre uygun tedaviye karar verilecektir Dudak, yüzün alt bölümü veya kulak kepçesi derisinde iyileşmeyen bir yara fark ederseniz şüphelenmeniz gerekir Deri kanserleri arasında klinik olarak en az zararlı olanı "bazal hücreli" olan tiptir Genellikle seneler sürebilen yavaş bir gelişim gösterir Krater şeklinde ortası çukur bir yara etrafa doğru yavaş yavaş genişler Daha hızlı olarak aylar içinde gelişen deri kanseri ise "yassı hücreli" tiptir Klinik olarak daha kötü huylu olup yine zamanında ve çok yayılmadan teşhis konduğunda tamamen tedavisi mümkündür Daha da kötü prognoza sahip olan kanser olan "Malign melanom" hastalığında, deride daha önce mevcut olan veya sonradan çıkan bir leke (ben) koyu siyah veya koyu mor renk değişikliğine neden olur; bazen de ortadaki bir lekenin etrafında daha küçük lekeler görülür Bunun dışında leke üzerinde kanama veya renk değişmesi olabilir Baş veya boyun derisinde özellikle büyüklüğü artan siyah veya koyu mor renkli bir leke fark ederseniz muayene olmanız gerekir Önceden mevcut olan bir nevüste (ben) huy değişimi, renk değişimi, çapında hızlı artış, üzerinde kanama, kabuklanma, tüylenme veya tüylerin dökülmesi, etrafında uydu yeni lezyonların oluşması durumunda mutlaka doktora başvurunuz Deri kanserleri genellikle güneş ışınlarının vücuda dik açıyla geldiği bölgelerde ve güneş ışınına uzun süre ve sürekli maruz kalanlarda daha çok görülür ve bu etki yıllar içinde birikim gösterir ve olasılık giderek artar (bazal hücreli ve yassı hücreli tipler) Malign melanoma ise çoğunlukla güneşten uzak kapalı odada uzun süreli çalışıp daha sonra birden örneğin yaz tatilinde kısa süreli fakat çok şiddetli güneş ışınına maruz kalanlarda görülebilir Atmosferdeki ozon tabakasının günümüzde kullanılan bazı maddelerin oluşturduğu çevre kirliliğine bağlı olarak tahrip olması sonucunda güneş ışınlarının zararlı etkisi giderek artmaktadır Bu nedenle güneş ışınlarından korunmak, özellikle bu etkinin çok arttığı saatlerde güneşe çıkmamak (saat 10-16 arası) ya da güneş ışınından koruyucu kremler kullanılması, geniş gölgelikli şapkalar giyilmesi önerilmektedir Deri yüzeyinde oluşabilecek yaraların erken devrede tedavisi çok daha kolay ve başarı oranı daha yüksektir Deri kanserlerinin sık görüldüğü bir bölge de alt dudaktır Özellikle erkeklerde daha sık görülmekte ve zaman kaybedildiğinde yara genişlemekte tüm dudağı tutabilmekte, hatta buradan boyun bezelerine (lenf bezi) ve diğer organlara (akciğer, kemik) yayılabilmektedir Yine erken devrede tanı konduğunda tamamen tedavisi mümkündür Deri kanserlerinde birinci tedavi seçeneği cerrahi tedavi yani kanserli kısmın yeteri kadar dışından çıkarılması ve oluşan doku eksikliğinin hastanın başka bölgesinden aktarılan kendi dokuları ile onarılmasıdır Kanser cerrahisinde birinci amaç tüm kanserli kısımların çıkarılmasıdır Eğer cerrahi olarak çıkarılabilmesi mümkün olmayacak kadar genişlemiş ya da kontrol edilemeyecek şekilde diğer bölgelere ya da organlara yayılım olmuşsa radyoterapi (ışın tedavisi) ve kemoterapi (ilaç tedavisi) gibi diğer yöntemlere başvurulur Egzema Dermatit Egzema/Dermatit Tedavi gerektiren cilt lezyonlarından yarısından fazlası bu grupta bulunur Egzema ve dermatit terimleri birbiri yerine kullanılabilse de bazı doktorlar olayın nedeni biliniyorsa dermatit, bilinmiyorsa egzema deyimini kullanırlar Egzema derinin iltihabı (enflamasyonu) anl gelir Genellikle kaşıntılıdır, belirgin derecede enflamasyon ve vesikül oluşumu görülebilir Bu görüntü, egzema kelimesinin türediği ''kaynamak'' anlamındaki Yunanca sözcüğe son derece uygundur Başlıca Nedenleri Temasa Bağlı veya Dış Kaynaklı İritan Kontakt Dermatit En çok rastlanan egzema türüdür Ev kadınlarında, çamaşır ve bulaşıkla uğraşanlarda, sabunun , deterjanların ve diğer kimyasal maddelerin aşırı kullanımıyla ortaya çıkar Allerjik Kontakt Dermatit Bitkiler, meyve ve sebzeler, kozmetikler gibi irritan olsun , olmasın bazı maddelere karşı allerjik yolla oluşan egzemadır Buna sebep olan madde kesin olarak bilinmiyorsa, test uygulanarak kesin karara varılabilinir İç Kaynaklı Atopik Egzema Genellikle saman nezlesi, astım gibi allerjik hastalıklar bulunan kişilerde ortaya çıkar Başlıca diz ve dirseklerin yüzlerini, yüzü ve boynu tutar Gövdeye de yerleşebilir Seboreik Egzema Saçlı deride aşırı kepeklenme, kaşıntı ve yağlanma , yer yer sulantı ve pullanmayla seyreden bir hastalıktır Liken Simpleks (Nörodermatitis) Asabi kimselerde ense,sırt, bilekler veya herhangi bir bölgede, net sınırlı, zeminden kabarık, kuru, kaşıntılı ve kırmızı-kahverengi alanlardan oluşan plaklar şeklinde görülür El-Ayak veya Avuç İçi Egzeması Çok sık görülür Bunun nedeni ellerde mekanik ve kimyasal travmalarla karşı karşıya kalınması, ayaklarda ise ayakkabı içerisindeki nemli ve sıcak ortamdır Simetrik, şiddetli kaşıntılı ve iltihaplı bir tablo çizer Egzema Nasıl Tedavi Edilir? Kuru deri kaşınmaya yatkındır, bu nedenle sabunun en az miktarda kullanımı önerilir Steroidli merhemler ve kremler kaşıntıyı ve enflamasyonu önlerler Egzema enfekte olmuşsa (bakteriyel ya da fungal) antibiyotik ve antifungal kullanımı gerekebilir ektima Tanım : Dermal ülserasyona yol açan ve epidermise dek uzanan cilt infeksiyonudur Tedavi impetigo gibidir Klinik bulgular : Daha önce travma, malnütrisyon, kötü hijyen koşulları olan ve alkoliklerde daha sık oluşur Tek veya çoğul vezikül şeklinde başlar, kabuk olur ama ülserasyona neden olur ve skar bırakır Genellikle alt ekstremitede oluşur Etiyoloji : Etken: Saureus ya da grup A streptokoklar, bazen ikisi birlikte etken olabilir Tanı:Kliniktir, gerekirse kültür Tedavi : Tedavi impetigo gibidir Lokal yara bakımı yararlıdır(su ve sabunla yıkama) Topikal antibiyotik; bacitracin, neomycin-bacitracin, mupirocin de kullanılabilir Günde 3 kez , 7-8 gün uygulama yeterlidir Yaygın impetigo, aile içi infeksiyon varsa , kreş grubu veya atletik takım ve büllöz impetigoda topikal ajanlar yeterli olmaz Sistemik antimikrobiyal ajan kullanımını gerektiriyorsa; Penisilin veya amoksisilin verilir Oral 1jenerasyon sefalosporinler, penisiline allerjisi olanlarda; eritromisin, azithromycin doz clarithromycin verilir Stafilokokların etkin olduğu düşünülüyorsa, büllözse; penisilinaza dirençli oral penisilin ör:dicloxacillin--cloxacillin veya Ijenerasyon sefalosporinler; cephalexin, cephradine veya , cefadroxil oral kullanılabilirCefixim Saureusa etkin olmadığı için kullanılmaz Amoksisilin/clavulanic asit, Clindamycin veya trimethoprim/sulfamethoxazole 160/800 mglıktan oral yolla günde iki kez verilebilir Gerekirse diğer antistafilokokal ajanlar da kullanılabilir Oral ajanlarla tedavi süresi bir haftadır Dozlar : Penisilin : Oral penisilinV ; 25000-90000Ü/kg/gün, dört dozda, 10 gün ,erişkinde; 250 mg , oral, 4 kez/gün veya benzathin penisilinG ;300 000-600000Ü çocuk, 1200 000Ü erişkin olarak tek doz kas içine uygulanır Amoksisilin : 25-50mg/kg/gün, üç dozda, erişkin:15gr iki-üç dozda Ampicillin : 50-100mg/kg/gün, 4 dozda, erişkin: 2-4 gr/gün, 4 dozda Oral 1jenerasyon sefalosporinler : Cephadroxil oral; 30mg/kg/gün, iki doza bölünerek, erişkinde 2gr iki doza bölünüp, , cefpodoxime; 10mg/kg/gün 2 dozda, erişkinde 800mg, iki doza bölünüp, cefprozil; 15-30mg/kg/gün iki doza bölünüp, erişkinde 1 gr/gün iki dozda, ceftibuten 9mg/kg/gün, bir doz, cephalexin ; 25-50mg/kg/gün 4 doza bölünerek, erişkinde günlük doz 1-4 gr, cephradine; 25-50mg/kg/gün 2-4 dozda ,erişkinde 250mgx4 doz Erythromycin: Yenidoğanda doz : 2000grdan düşük ağırlıklı bebekte;10mg/kg ağırlıklıda 12 saatte bir , 2000grdan büyükte; 10mg/kg, 8 saatte bir , 20-50mg/kg 2-4 dozda erişkinde 6 saatte bir 250-500mg olarak Azithromycin 5-12mg/kg gün tek doz, erişkin : 500mg/gün veya İlk gün 05 grdaha sonra 250 mg/gün toplam 5 günmaksimum doz; 600 mg Clarithromycin 75 mg/kg/gün iki dozda, erişkinde 1 gr/gün, iki dozda, 10 gün verilir Dicloxacillin : 3125-625 mg/kg-cloxacillin 125 mg/kg dörde bölünüp, erişkinde 250mg oral 4 kez/günde) veya sefalosporin: cephalexin, cephradine (25-50mg/kg) ikiye bölünüp(erişkinde 250mg , oral, günde 4 kez) veya , cefadroxil 30mg/kg /gün, iki dozda kullanılabilir Amoksisilin/clavulanic asit:25-45 mg/kg/gün, 2-3 dozda(formülasyona göre), erişkin:15 gr/gün, üç dozda Clindamycin : 2000grdan düşük yenidoğanda 5mg/kg, 12 saatte bir, 1 haftadan büyükse 5mg/kg 8 saatte bir, 2000grdan büyük ve 1 haftadan küçüklerde 5mg/kg, 8 saatte bir, bir haftadan büyüklerde 5mg/kg 6 saatte bir , infantlarda; 15-25mg/kg/gün 3-4 doz oral, erişkinde 150mg-450mg, 4 kez günde oral Trimethoprim/sulfamethoxazole : 8mg/kg/gün(trimethoprime göre), 2 dozda, erişkin; 160/800 mglıktan oral yolla günde iki kez verilebilir |
Cilt Hastalıkları |
08-13-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Cilt Hastalıklarıektodermal displazi Deri ve derinin eklerinin (saç, tırnaklar, dişler ve ter bezleri) gelişim bozukluğu ile kendini gösteren kalıtımsal bir hastalıktır Ektodermal displazinin çok sayıda tipi bulunmakla birlikte en sık rastlanılan tipi; X-kromozomuna bağlı olarak geçiş gösteren anhidrotik ektodermal displazidir (terleme yokluğu/azlığı ile birlikte olan tipi) ve sadece erkeklerde gözlenir Otozomal kromozomlara (cinsiyet kromozomları dışındaki kromozomlar) bağlı olarak dominant (baskın) geçiş gösteren diğer bir tipi ise hem erkek hem de kız bebeklerde aynı oranda gözlenir Otozomal dominant tip ile X-geçişli tipde gözlenen şikayetler ve belirtiler aynıdır Ektodermal displazide, derinin tüm ekleri değişik derecelerde etkilenmiş olabilir Anhidrotik ektodermal displazide ter bezlerinin anne karnında iken gelişmemesi sonucu meydana gelir Etkilenen bebeklerde vücut sıcaklığının kontrolünde sorun vardır ve çok hafif hastalıklarda bile son derece yüksek ve tehlikeli ateş yükselmesi gözlenebilir, çünkü teleyerek ateşin kontrol mekanizması ortadan kalkmaktadır Yetişkin hastalarda ise sıcak ortamlarda bulunmak ve çalışmak zorlaşır Mukozaların (vücudun iç boşluklarını döşeyen deri) tutulduğu hastalarda burunla ilgili kronik enfeksiyonlar daha sık gözlenir, solunum yolu enfeksiyonları artmıştır ve burundan sürekli kötü kokulu bir akıntı gelebilir Saç telleri çok ince olabilir veya saçta dökülmeler görülebilir Cİlt ince ve rengi açık olabilir Diş gelişimi anormaldir ve bir çok diş eksik olabilir Bu hastalıktan korunmak için yapılması gereken en önemli şey; ailesinde ektoermal displazi olduğu bilinen anne - babaların hamilelik öncesi genetik danışmanlık hizmetleri için için ilgili bir birime müracaat etmeleridir, hamilelik sırasında hastalığın saptanmasını sağlayacak bir analiz bulunmamaktadır Belirtiler ve Şikayetler - diş sayısının az olması - sivri dişler - diş çıkmasının gecikmesi - terleme yokluğu - gözyaşı yokluğu (nadiren) - ince deri - cilt rengi açıklığı - kötü kokulu burun akıntısı - sıcağa tahammül edememe - vücut sıcaklığınd aani yükselmeler - ince saş telleri - saç yokluğu - tırnaklarda şekil bozukluğu (kalınlaşma) - burunda basıklık Tanı Biyopsi ile tanı konur (deri ve mukozalardan örnek alınır) Tedavi Ektodermal displazinin özel bir tedavisi yoktur Tedavide genelde kozmetik yöntemler kullanılır: Takma diş veya protez, saç için peruk gibi çözümler kullanılabilir Gözlerde kurumayı engellemek için sentetik gözyaşı damlaları kullanılabilir Burundaki akıntıları ve enfeksiyon gelişimini engellemek için sık sık bir hekim tarafından burun iç kısmının temizlenmesi gerekebilir Erken yaşlarda panaromik diş grafisi çekilir Erken aşamada protezlerin kullanılması yüzde yapısal anomalilerin ortaya çıkmasını önleyebilir Daha yeni yöntemlerden biri de protetik dişlerin içine yerleştirildiği kemik implantları kullanmaktır Vücut sıcaklığının kontrolü sürekli bir problem olabilir; sık sık soğuk su ile duş almak, serin ortamlarda bulunmak ve serinletici spreyler kullanmak gerekebilir Aktiviteler, giysiler, soğutma yöntemleri ve hatta daha serin iklimli bir yere taşınmak gerekebilir Anhidrotik ektodermal displazili hastalarda atopik ekzema da sıktır ve tedavi edilmelidir Hastaların çoğunun derisi kurudur ve nemlendiriciler kullanılmalıdır Palmoplantar keratoderma varsa keratolitikler kullanılır Bu hastalıkla birlikte bulunabilecek yarık damak ve dudak, uretral stenoz, vaginal adezyonlar, mukozal ve kutanöz malignite, sindaktili ve diğer yapısal anormallikler için cerrahi tedavi gereklidir Mukozal lökoplaki ve atrofik deri bulunursa malignite açısından; diskeratozis konjenita varsa kan diskrazileri için düzenli izlem gereklidir Tırnak distrofisi olan hastalarda özel ayakkabı kullanılmalıdır Akut paronişi varsa antibiyoterapi uygulanır Sonuç Ektodermal displazi hayat boyu sürecek ve gerekli önlemler alındığında hayatı tehdit etmeden kontrol edilebilecek bir hastalıktır Ancak özellikle vücut sıcaklığının kontrolü konusuna özellikle dikkat edilmelidir Ateş yükselmesine bağlı havale geçirilebilir, bu konuya özellikle dikkat edilmelidir Ayrıca vücut sıcaklığındaki aşırı yükselmeler beyinde hasara neden olabilir epilasyon EPİLASYON TEKNİKLERİ Hazırlayan: Eda BİLSEL 1 Tüylenme Doğumdan sonra 3 veya 4 ayda tüylenme başlar İki tip kıl oluşur; bunlar, kısa, renksiz, ince olan vellus (ayva tüyleri) ve koyu, kalın, uzun olan terminal kıllardır Terminal kılların kalıtımsal nedenlerle büyümesine 'hipertriker', androjen etkisiyle erkeksi karakterde büyümesine 'hirsutizm' denir Hirsutizm sorunu olan kişilerin doktor kontrolünde tedavi olması gerekir, ancak tedaviyle bu kılların tamamı dökülmeyeceğinden epilasyon da uygulanmalıdır Hipertrinerin tedavisi yoktur, oluşan kıllar değişik yöntemlerle yok edilir Belli başlı epilasyon yöntemleri şunlardır: 2 İğneli Klasik Yöntem Epilasyon yapılacak bölge önce alkolle temizlenir, sonra ince bir iğneyle kıl köküne girilerek elektrik verilir Bu şekilde kıl kökü tahrip edilmiş olur Jilet ya da tüy dökücülerle alınarak kalınlaşmış tüylere daha fazla elekrik verilmesi gerektiğinden, bu durumda daha fazla acı hissedilir Seanslar yüze haftada bir, vücuda 1,5-2 haftada bir tekrarlanır, süreleri epilasyon yapılan bölgeye göre değişir Bir seans yüzde 15 dakika sürerken, vücutta birkaç saatten uzun sürebilir Bu yöntem hamileler dışında herkese uygulanabilir Yanda SORISA cihazı ile uygulama görülüyor 3 Blend Yöntemi Bu yöntem klasik iğneli yönteme çok benzer Aynı şekilde iğneyle kıl köküne girilerek elektrik verilmesine dayanır Farkı akımdan sonra yüksek frekans uygulanmasıdır Verilen yüksek frekans nedeniyle kıl kökünde bir çeşit sıvı oluşarak kılı öldürür Bu sıvının oluşması beklendiğinden seanslar klasik iğneli yönteme göre daha uzun sürer Epilasyondan sonraki ilk 24 saat içinde cilde su ve fondoten, ilk 48 saat içinde de sabun değdirilmemesi gerekmektedir Bu yöntem hamilelere, vücudunda platin taşıyanlara, yüksek tansiyon hastalarına ve regl dönemindekilere uygulanmaz Yanda BIOTRON iğneli Dijital Blend epilasyon cihazını görüyorsunuz 4 Bio-Aktif Sistem Öncekilerden oldukça farklı olan bu yöntemde epilasyon yapılacak bölgeye, epilasyondan önce 3 gün üst üste bitkisel ağırlıklı bir solüsyon olan Biodepyl sürülür Bu sürede kesinlikle su değdirilmez Seans sırasında solüsyon sayesinde yumuşamış bölgedeki tüyler sır ağda ile alınır ve tekrar Biodepyl sürülür Sonra epilasyon makinasının bob adı verilen başlığı ile bu bölgeye 15 dakika kadar masaj yapılır Bu yöntemin esasını oluşturan solüsyonun amacı kılları zayıflatmaktır Bu şekilde gittikçe zayıflayan kıllar 6 ayla 1 yıl arası bir sürede tamamen yok olurlar Seans aralıklerı kılların tekrar uzamasına göre değişir Az miktarda da olsa uzayan kıllar için fazla vakit geçirmeden tekrar epilasyona girilmesi gerekir Seans uzunluğu komple vücutta en az 2,5 saattir ve bu süre kılın alınma zorluğuna göre daha da uzayabilir Yanda SORISA cihazı ile uygulama görülüyor 5 Radyo Frekansı İle Epilasyon Bu yöntem ses dalgalarının kıl kökünde ısıya dönüşerek kıl kökünü yakmasına dayanır Acı vermez ve iz bırakmaz Diğer yöntemlerden farklı olarak seanslardan sonra denize girilebilir, yıkanılabilir ya da güneşe çıkılabilir Kesin sonuç alınması 6 ayla 1 yıl arasında değişir, jilet kullanımı ya da hormon dengesizliği bu süreyi uzatan faktörlerdendir Seans aralığı ise kılların tekrar uzamasına bağlıdır 6 Foto Epilasyon Foto epilasyon, lazer gibi ışığın yoğun biçimde deriye verilerek kıl köklerinin yakılmasıdır Ancak ışığın dalga boyu lazerinkinden daha düşüktür Beyaz ışığın önüne 590-755 nm arasında değişik dalga boyları için filtreler takılıp, derinin ve kılın tipine göre seçilerek yöntem tatbik edilir 2-5 pals'te 1-5 mm derinlikteki kıl köklerine ulaşılabilir Dalga boyunun değişebilir olması tek dalga boyunda çalışan lazerlere olan üstünlüğüdür Epilasyon yapılacak bölge acıyı hafifletmek ve oluşabilecek kızarıklıkları engellemek için önce buz ile soğutulurYeni sitemlerde acı diğer yötemlere göre daha az hale getirilmiştir Daha sonra özel bir jel sürülerek ışık verilir Bu sistemde tenin ve kılın rengi çok önemlidir çünkü ten rengi koyulaştıkça ışık dağılır ve sonuç alma süresi uzar Bu nedenle bu yöntem zencilere uygulanamaz Önemli olan kılın deri içindeki renginin, deri renginden koyu olmasıdır Kesin sonuç 2-5 seans arası alınır ve seans aralıkları aynı bölge için en az 3 hafta olmalıdır Tedavi süresince ve tedaviden sonraki belirli bir süre boyunca güneşe çıkmak ve bronzlaşmak yasaktır 7 Lazer İle Epilasyon Lazer seçilmiş dalga boyundaki yoğun ışıktır Doku, lazer ışığını emerek ısınır Özel olarak seçilen dalga boyundaki lazer ışığı, çevre dokuları etkilemeden sadece kıl köküne etki eder Lazer ışığı, epilasyonda 2 önemli vücut yapısı tarafından tutulur Melanin (cilde rengini veren koyu renkli piment) ve oksihemoglobin (kandaki oksijen taşıyan molekül) Melanin kıl ve kıl kökünde bulunduğundan lazer ışığını daha çok tutar ve ısınır Kıl köklerinin zayıflamasına ve uygun gelişmişlikteki kılların yok edilmesini sağlar İyi bir lazer cihazının dalga boyu, kıl çevresindeki epidermis deri tabakasının zarar görmeyeceği bir dalga boyuna sahiptir Bu yöntemde verilen ışın demeti kıl köküne ulaşıp, ısı etkisiyle kıl kökünü yok eder Foto epilasyonda olduğu gibi ten rengi çok önemlidir, aynı şekilde açık ten ve koyu renkli kıllar işi kolaylaştırır Kıl köklerinin tamamen yok edilmesi 2-3 kere lazer uygulanması ile olur Uygulaması da foto epilasyona benzer şekilde jel sürüldükten sonra lazer verilmesinden ibarettir Yine aynı şekilde tedaviden sonra güneşe çıkmamak gerekir Seans süresi yaklaşık 15 dakikadır ve bu süre içerisinde tüm yüz ya da iki koltuk altı tamamen temizlenebilir 8 Bazı Lazer Teknikleri Nd-YAG (Q tetikli) Lazer Katı hal lazeridir 1064 ve 532 nanometre dalga boylarındadır Değişik teknikler ile daha farklı dalga boylarında da elde etmek mümkündür Uygulaması basit, yan etkileri azdır Çok amaçlı kullanıma izin veren, oldukça acısız bir yöntemdir Süratli uygulama yapmak mümkündür Çevre dokulara etkisinin az olduğu söylenmektedir Ruby (Yakut) Lazer Katı hal lazeridir En eski lazer sistemidir 6943 nanometre dalga boyunda, yüksek enerjili ışınlardır Melanin tarafından tutulurEpidermis ve kan hücrelerince de tutulduğu bilinmektedir Epilasyon uygulamasında, mutlaka soğutucu ellikler kullanılmalıdır Yavaş ve hantal bir sistemdir Alexandrite Lazer Alexandrite lazerinin dalga boyu 755 nanometredir Melanin tarafından emilirken, önemli ölçüde oksihemoglobin tarafından tutulur Süratli bir yöntemdir Isı ile kıl dışı dokuların etkilenmesi ve zarar görmesi, bu sistemde daha ön plandadır Epidermal cilt yanıklarına neden olabilir Acı hissi, diğer lazerlere göre daha fazla olduğu söylenmektedir Diode Lazer Yeni bir lazer sistemidir Gallium Arsenid diod lazerinin dalga boyu 800-840 nanometredir Bu lazerlere ait fazla klinik uygulama henüz tamamlanmamıştır Genital Herpes uçuk Yaygın adı ile uçuk olarak bilinen lezyon, Herpes Simpleks Virus (HSV) adı verilen virüsün yol açtığı bir enfeksiyondur Sadece 45 milyon kişi ABD'de bu hastalğa yakalanmıştır ve her yıl 500000 yeni vaka ortaya çıkmaktadır Bu tablonun dramatik olan yanı hastaların %80'i ya herhangi bir yakınma ortaya çıkmadığı ya da belirtileri yanlış yorumladığı için hasta olduğunun farkında değildir HSV'nin 2 tipi vardır: HSV1 ve HSV2 HSV1 genelde dudak etrafındaki uçuk şeklinde lezyonlara neden olurken, HSV2 genelde genital organlarda enfeksiyon yaratmaktadır Virus ilk defa enfeksiyon yarattıktan sonra sinir düğümlerinde sessiz olarak yıllarca bekleyebilmekte ve uygun ortam ve zamanda yeniden enfeksiyona neden olabilmektedir Bu nedenle HSV enfeksiyonları sinsi enfeksiyonlardır Belirtiler Herpes bulguları kişiden kişiye değişir İlk atakta genelde virüs ile tamastan sonra 2 gün 3 hafta arası bir sürelik kuluçka devresini takiben yanma, kaşıntı, bacaklarda ağrı, kalça ve genital bölgede ağrı, vajinal akıntı, karın boşluğunda dolgunluk hissi görülebilir Bu ilk bulgulardan birkaç gün sonra enfeksiyon alanında uçuk tarzı yaralar ortaya çıkar Bu yaralar vajinada ve rahim ağzında olabilir 3-4 gün içinde bu yaralar iz bırakmadan kaybolurlar Bu aşamadan sonra virus omurilik düzeyinde sinir köklerine giderek yerleşir ve burada inaktive halde beklemeye başlar Pekçok kişide de periyodik olarak re-enfeksiyona neden olur Bu reenfeksiyonlar esnasında virusler sinirler boyunca ilerleyerek genelde ilk enfeksiyonu yarattığı alanların yakınında yeni lezyonları yaparHer enfeksiyon atağı esnasında gözle görülebilen lezyonların bulunması şart değildir Çoğu zaman fark edilmeyen ataklar olur Bu dönemlerde vajinal salgılar ile virüs yayılımı olduğundan kadın cinsel partnerine hastalığı bulaştırabilir Genital herpes lezyonunun tipik görüntüsü Tanı Gözle görülebilen lezyonların varlığında tanıyı koymak kolaydır Ancak bunun HSV olduğunu göstermek için bazı laboratuvar tetkikleri gerekebilir Bunun en iyi yolu aktif enfeksiyon sırasında lezyonlardan alınacak materyalde viral kültür yapmaktır Ancak bu oldukça masraflı bir tekniktir Materyalde virus üretilememesi hastalık olmadığı anl da gelmez Kesin tanının çok zor olması nedeni ile pekçok vaka hatalı olarak teşhis ve tedavi edilmektedir Kanda yapılan immünolojik testler ile de HSV varlığı saptanabilir Ancak bu testler aktif enfeksiyonu göstermez Sadece kişinin hayatının herhangi bir döneminde enfeksiyon geçirip geçirmediğini ve bağışıklık sisteminin virüse karşı antikor geliştirip geliştirmediğini belirler Antikorlar bulunsa bile bunlar kişiyi yeni enfeksiyonlardan korumaz Kan testi ayrıca oral ve genital enfeksiyonların ayrımını da sağlayamaz Son zamanlarda HSV1 ve HSV2'yi ayrıdedebilen kan testleri geliştirilmiş olmakla beraber bunların yaygın kullanımı henüz daha mevcut değildir Tedavi Günümüzde Herpes tedavisi için değişik ilaçlar mevcuttur ancak bu ilaçlar kesin tedavi sağlayamamaktadırlar Viral bir enfeksiyon olduğu için antibiyotikler etkisiz olmaktadır İlaçlar sedece ilk atağın şiddetini azaltmakta ve süresini kısaltmakta , daha sonraki atakların ise sıklığını düşürmektedir HSV enfeksiyonu geçiren kişiler bazı birkaç basit kurala uyarak enfeksiyonun süresini ve bulaşıcılığı azaltabilirler Bu önlemlerden en basit fakat en önemli olanı enfekte alanı temiz ve kuru tutmaktır Uçuk olan bölgeye dokunmamak ya da dokunduktan sonra hemen elleri yıkamak son derece önemlidir Lezyonlar tamamen iyileşene kadar cinsel ilişkiden kaçınmak da önemli bir konudur Tekrarlayan enfeksiyonlar travma, soğuk algınlığı, adet görme ya da stress gibi vücut direncini düşüren durumlarda ortaya çıkmaktadır Riskler Genital Herpes enfeksiyonu bazı riskleri de beraberinde getirirAncak uzun dönem hayat kalitesini etkileyebilecek etkileri yoktur Gebelik gibi genel vücut direncinin azaldığı durumda olan kişiler aktif enfeksiyon açısından dikkatli takip edilmelidirler Eğer Herpesin ilk atağı gebelik esnasında ortaya çıkarsa bu durumda virüs bebeğe geçebilir ve bu tür gebeliklerde erken doğum riski her zaman bulunur Neonatal herpes ile doğan (anne karnında iken virüs ile temas eden ve enfekte olan) bebeklerin %50'sinde nörolojik hasarlar ve ölüm meydana gelir Bebeklerde beyin iltihabı, göz problemleri, ciddi boyutta döküntüler ortaya çıkar ancak bu bebeklerin büyük bir kısmı antiviral ilaç tedavilerinden yarar görürler Bebeklerdeki risk büyük ölçüde annenin geçirdiği atağın ilk ya da tekrarlayan atak olmasına bağlıdır Aktif enfeksiyon varlığını araştırmak için yapılan viral kültürlerin sonucu uzun bir süre aldığı için genital herpesden şüphelenilen vakalarda doğum şekli olarak sezaryen tercih edilir Eğer aktif enfeksiyon yok ise sezaryen şart değildir Bua yazı DrAlper MUMCU Genital Siğil uçuk Kondilom ya da condyloma accumunata adı verilen genital siğiller pek çok kadına sıkıntı veren tatsız lezyonlardır Tekrarlama eğiliminin olması çoğu zaman kadının moralini bozar Kondilomlar cinsel yolla bulaşan ve human papilloma virus (HPV) adı verilen bir virusun neden olduğu enfeksiyonlardır Kondilomlar cinsel yolla bulaşan ve human papilloma virus (HPV) adı verilen bir virusun neden olduğu enfeksiyonlardır HPV sadece genital siğillere neden olmaz Bu virusun 60'dan fazla değişik alt grubu vardır ve bu gruplardan bazılarının rahim ağzı kanserine neden olduğu bilinmektedir Bazı tipleri ise anus kanserine yol açabilmektedir Her HPV enfeksiyonu kondilom ya da kansere neden olmaz Aslında çoğu enfeksiyon belirti vermeden geçirilir Kişinin bağışıklık sistemi bu virüs ile başedebilir ve belirtiler ortaya çıkmadan hastalık etkisiz hale getirilir Ancak bu başarı HPV'nin tehlikesiz olduğu sonucunu çıkarmaz HPV enfeksiyonunun henüz bir tedavisi ya da aşısı olmadığından bu hastalığın tedavisinde en önemli faktör hastalığı bilmek ve Bulaşma genital HPV hastalığı taşıyan bir bireyle girilen her türlü cinsel ilişki ile bulaşabilir Virüs, ilişki sırasında ciltte ortaya çıkan mikroskopik yırtıklar ve sıyrıklar vasıtası ile ciltten cilde temas yolu ile bulaşır Virüsün erkek menisi içinde de saptanması vücut sıvılarının teması yolu ile de bulaşabileceğini düşündürmektedir Virus ile tamas eden herkesde enfeksiyon bulguları ortaya çıkmaz ancak kondilom ortaya çıkan bireylerin %60-90'ının partnerinde de virüs olduğu saptanmıştır Virüs birkere vücuda girdikten sonra uzun yıllar sessiz kalabilir Cinsel yönden aktif olan herkeste görülebilir En çok birden fazla sayıda partneri olan, ya da partneri birden fazla kişi ile birlikte olmuş 15-30 yaş arası kişilerde görülür Gebelik esnasında çok hızlı bir seyir izler Nadiren anneden bebeğine geçebilir Kuluçka dönemi Kuluçka süresi belirli değildir Virüsle temasdan aylar ya da yıllar sonra bulgular ortaya çıkabilir Hastaların büyük kısmında 1-6 ay içinde belirti verir Belirtileri Genelde dış genital bölgede küçük siğiller ortaya çıkar Bunlar kişinin kendisi tarafından görülebilir ya da elle hissedilebilir Siğiller yumuşak, pembe-beyaz renkli, karnıbahar benzeri oluşumlardır Tek ya da grup halinde olabilirler Zaman zaman dışarı kabarık olmayıp düz olarak bulunurlar Nadiren vajina içinde,makat çevresinde ağız ve boğazda da görülebilirler Kondilomda ağrı olmaz, fakat arasıra kaşıntı ve yanma görülebilir Tedavi olmadığı taktirde siğiller hiçbir değişikliğe uğramadan uzun bir süre kalabilir, acak bu davranışları oldukça nadirdir Genelde sürekli olarak büyüme ve yayılma eğilimleri vardır Kondilom ile birlikte başka bir vajinal enfeksiyon varsa bu büyüme daha hızlı olur Çoğunlukla vücudun nemli ve sıcak bölgelerine doğru yayılma gösterir Eğer vajina ve makat civarında anormal renk ve şekil değişiklikleri ile anormal kabarıklıklar görülürse, genital bölgede kaşıntı, yanma ve kanama varsa,partnerde kondilom var ise ya da daha önceden geçirmiş ise mutlaka bir jinekolojik muayeneden geçmek gerekir Tipik bir kondilom lezyonu Kondilomun tipik görünüşü Tanı Tanı muayene esnasında lezyonların görülmesi ile konur Bazen bazı solüsyonlar uygulanarak ciltteki renk değişikliklerinden siğil olup olmadığı anlaşılabilir Dıştan görünen herhangi bir lezyonun olmadığı durumlarda rahim ağzının büyüteç benzeri kolposkop adı verilen bir cihaz ile incelenmesi ile tanı konabilir Smear testi kondilomun tanı ve takibinde son derece önemlidir Hayatının herhangi bir döneminde kondilom geçiren kişiler yılda bir defa smear yaptırmalıdırlar Kondilom tanısı konan kişilerin partnerleri de mutlaka muayene olmalı ve gerekir ise tedavi edilmelidir Çünkü tedavi edilmemiş bir eş enfeksiyonun sürekli yeniden bulaşmasına neden olabilir Tedavi Kondilom ihmal edilmemesi gereken bir hastalıktırTedavide virüsü yok etmek mümkün değildir Tedavi sadece siğilleri ortadan kaldırır Pek çok vakada tek sefer tedavi yeterli olmamakta en az 2 seans gerekmektedir Tedavide tıbbi ve cerrahi yaklaşımların ikiside uygulanabilir Tıbbi tedavi olarak dıştan sürülen bazı ilaçlar kullanılabilir ancak bu uzun süreli ve zahmetli bir tedavidir Çoğu ilaç hasta tarafından değil hekim tarafından uygulanmalı ve direk lezyonun üstüne tatbik edilmelidir Normal dokuya temas ettiğinde pekçok ilaç tahribata neden olur Bu nedenle son derece dikkatli uygulama gerekir Bazı ilaçlar ise direk olarak lezyona hekim tarafından enjekte edilir Cerrahi tedavide en çok uygulanan yöntem lezyonun yakılması ya da dondurulmasıdır Burada amaç lezyonun tahrip edilmesidir Dondurma işleminde (krioterapi, cryotherapy) sıvı nitrojen ya da karbondioksit kullanılır yakma işleminde ise laser ya da elektrokoter uygulanır Bazı büyük lezyonlar cerrahi olarak çıkarılmayı gerektirebilir Dondurma hariç diğer cerrahi işlemler için lokal ya da tercihan genel anestezi uygulanır Önlem Genital siğil riskini azaltmanın en etkili yolu birden fazla sayıda partner ile birlikte olmamaktır Ancak bunun mümkün olmadığı durumlarda prezervatif en etkili önlem yoludur Prezervatif siğillerin yanısıra cinsel yolla bulaşan AIDS'de dahil olmak üzere pekçok hastalığa karşı koruma sağlar Siğiller kondomun kapladığı alan dışında da bulunabildiğinden prezervatif zaman zaman etkisiz kalabilir Genital tüberküloz Tüberküloz yani verem bir zamanların en tehlikeli ve en ölümcül hastalığıydı Günümüzde ise eskisi kadar yaygın olmasa bile hala daha özellikle ülkemizde yaygın olarak görülmekte olan bir hastalıktır Ancak geliştirilen antibiyotik ve aşılar sayesinde hem önlenebilen hem de tedavi edilebilen bir hastalıktır Son 50 yılda tüberküloz tedavisindeki gelişmelere ve gelişmiş ülkelerde büyük ölçüde yok edilmiş olmasına karşın tüm dünyada bakıldığında önlenebilen ölüm sebepleri arasında 5 sıradadır Dünya Sağlık teşkilatı 1990 yılında tüm dünyada 2910000 kişinin bu hastalık nedeni ile hayatını kaybettiğini açıklamıştır Çarpıcı olan bu ölüm vakalarının sadece 40000'inin gelişmiş ülkelerde meydana gelmesidir Uzun süre belirti vermemesi nedeni ile ve ihmalkarlıklar sonucu ülkemizdeki tüberküloz görülme sıklığı tam olarak bilinmemekte, hastaların önemli bir kısmı saptanamamakta ve teşhis konulan hastalar yeterli düzeyde takip edilememektedir Tüberküloz en sık solunum yollarını tutmaktadır Bu hastaların %2-5 kadarında da genital tüberküloz saptanmaktadır Genital tüberküloz primer ve sekonder olarak ikiye ayrılır Son derece nadir olan primer genital tüberkülozda mikroorganizmanın ilk enfeksiyon yarattığı alan genital organlardır Vakaların %99'dan fazlası sekonder tüberkülozdur Burada vücudun başka bir yerinde (genelde akciğerler) bulunan enfeksiyon kan yolu ile genital organlara yayılır (dessendan enfeksiyon) Dış genital organların tüberkülozu son derece nadirdir En sık endometrium ve adneksler (yumurtalıklar ve tüpler) tutulur Klinik Genital tüberküloz vakalarında tüberküloz için tipik olan yorgunluk, kilo kaybı, gece terlemeleri, gece yükselen ateş çok nadir görülür Genital tüberkülozlu hastalarda en sık başvuru sebebi infertilitedir Hastalarda %25-50 oranında pelvik ağrı ve %10-40 oranında anormal kanama görülür Endometriumda olan harabiyet nedeni ile zarlar birbirine yapışır (Asherman sendromu) ve bu durum hem infertiliteye hem de adet kanamasının azalmasına ya da olmamasına neden olur Tüpler sıklıkla iki taraflı tutulur ve histerosapingografide (rahim filmi) görünümü tipiktir Tanı Genital tüberkülozdan şüphelenilen vakalarda aile ve kişinin kendi öyküsü önemlidir Daha önceden tüberküloz tanısı alıp almadığı, ailesi ve yakın çevresinde bu hastalığa sahip kişi olup olmadığı araştırılmalı ve detaylı bir fizik muayene yapılmalıdır Tanıya yardımcı olması açısından akciğer grafisi çekilmeli ve PPD testi yapılmalıdır İnfertilite nedeni ile müracaat etmiş hastalarda HSG çekilmeli, gerekli vakalarda endometrium biopsisi yapılmalıdır Tedavi Genital tüberkülozun tedavisi tıbbidir Ancak gelişmiş olan infertilite vakalarında tedaviye yanıt çok iyi değildir Sebat eden vakalarda cerrahi tedavi de uygulanabilir Çocuk isteği olmayan kadınlarda rahim alınabilir Genital tüberküloz tedavisi güç ve yüzgüldürücü olmayan bir hastalıktır impetigo Klinik bulgular : Büllöz olmayan formu, sıklıkla yüz ve ekstremitelerde , kesi, çizik, böcek ısırması gibi minör bir travma sonucu oluşur Eritemli bir zeminde papül, ardından küçük bir vezikül şeklinde başlar, hızla püstüle ve rüptüre olur Pürülan akıntı kurur ve karekteristik kalın, sarı-yeşil kabuklar oluşur Bal peteği görünümündedir Kaşıntı sıktır ve kaşınmayla yayılır Yüzeyeldir, ülsere olmaz ve dermisi infiltre etmez Hafif bölgesel bir lenfadenopati olabilir Sistemik infeksiyon bulguları , ateş çok nadirdir Ağrısızdır ve skar bırakmaz Grup A streptokoklar tarafından oluşan impetigo bazen poststreptokokal glomerulonefrite yol açabilir Büllöz impetigo; yenidoğan ve infantlarda oluşur Vezikül olarak başlar, sonra bül haline geçer , büller kolayca rüptüre olur, kırmızı bir yüzey oluşur, sonra açık kahverengi krutlar ortaya çıkar Sıklıkla boyun, yüz ve çeneyi tutar Etyoloji : Etken genellikle A grubu beta hemolitik streptokok veya Staphylococcus aureustur Birlikte de olabilirler Büllöz impetigoda S aureus etkendir(grup II bakteriofaj içeren ) Yenidoğan da B grubu streptokoklar da etken olabilir Epidemiyoloji : Streptokokal impetigoda genelde fiziksel temasla geçiş söz konusudur Epidemiler yapabilir İmpetigoyu takiben de çoğunlukla üst solunum yolunda da kolonize olur Tanı : Kesin tanı enfekte bölgeden Spyogenes veya Saureus’un kültürde izolasyonu ile konur Genellikle mikrobiyolojik çalışma gerekmez Gram boyama yapılabilir Ayırıcı tanı : Tipik olmakla birlikte başlangıçta su çiçeği, mantar enfeksiyonları, Herpes simplex virus enfeksiyonları, akut püstüler psöriazis ile karışabilir Tedavi : Lokal yara bakımı yararlıdır(su ve sabunla yıkama) Topikal antibiyotik; bacitracin, neomycin-bacitracin, mupirocin de kullanılabilir Günde 3 kez , 7-8 gün uygulama yeterlidir Yaygın impetigo, aile içi infeksiyon varsa , kreş grubu veya atletik takım ve büllöz impetigoda topikal ajanlar yeterli olmaz Sistemik antimikrobiyal ajan kullanımını gerektiriyorsa; Penisilin veya amoksisilin verilir Oral 1jenerasyon sefalosporinler, penisiline allerjisi olanlarda; eritromisin, azithromycin doz clarithromycin verilir Stafilokokların etkin olduğu düşünülüyorsa, büllözse; penisilinaza dirençli oral penisilin ör:dicloxacillin--cloxacillin veya Ijenerasyon sefalosporinler; cephalexin, cephradine veya , cefadroxil oral kullanılabilirCefixim Saureusa etkin olmadığı için kullanılmaz Amoksisilin/clavulanic asit, Clindamycin veya trimethoprim/sulfamethoxazole 160/800 mglıktan oral yolla günde iki kez verilebilir Gerekirse diğer antistafilokokal ajanlar da kullanılabilir Oral ajanlarla tedavi süresi bir haftadır Dozlar : Penisilin : Oral penisilinV ; 25000-90000Ü/kg/gün, dört dozda, 10 gün ,erişkinde; 250 mg , oral, 4 kez/gün veya benzathin penisilinG ;300 000-600000Ü çocuk, 1200 000Ü erişkin olarak tek doz kas içine uygulanır Amoksisilin : 25-50mg/kg/gün, üç dozda, erişkin:15gr iki-üç dozda Ampicillin : 50-100mg/kg/gün, 4 dozda, erişkin: 2-4 gr/gün, 4 dozda Oral 1jenerasyon sefalosporinler : Cephadroxil oral; 30mg/kg/gün, iki doza bölünerek, erişkinde 2gr iki doza bölünüp, , cefpodoxime; 10mg/kg/gün 2 dozda, erişkinde 800mg, iki doza bölünüp, cefprozil; 15-30mg/kg/gün iki doza bölünüp, erişkinde 1 gr/gün iki dozda, ceftibuten 9mg/kg/gün, bir doz, cephalexin ; 25-50mg/kg/gün 4 doza bölünerek, erişkinde günlük doz 1-4 gr, cephradine; 25-50mg/kg/gün 2-4 dozda ,erişkinde 250mgx4 doz Erythromycin: Yenidoğanda doz : 2000grdan düşük ağırlıklı bebekte;10mg/kg ağırlıklıda 12 saatte bir , 2000grdan büyükte; 10mg/kg, 8 saatte bir , 20-50mg/kg 2-4 dozda erişkinde 6 saatte bir 250-500mg olarak Azithromycin 5-12mg/kg gün tek doz, erişkin : 500mg/gün veya İlk gün 05 grdaha sonra 250 mg/gün toplam 5 günmaksimum doz; 600 mg Clarithromycin 75 mg/kg/gün iki dozda, erişkinde 1 gr/gün, iki dozda, 10 gün verilir Dicloxacillin : 3125-625 mg/kg-cloxacillin 125 mg/kg dörde bölünüp, erişkinde 250mg oral 4 kez/günde) veya sefalosporin: cephalexin, cephradine (25-50mg/kg) ikiye bölünüp(erişkinde 250mg , oral, günde 4 kez) veya , cefadroxil 30mg/kg /gün, iki dozda kullanılabilir Amoksisilin/clavulanic asit:25-45 mg/kg/gün, 2-3 dozda(formülasyona göre), erişkin:15 gr/gün, üç dozda Clindamycin : 2000grdan düşük yenidoğanda 5mg/kg, 12 saatte bir, 1 haftadan büyükse 5mg/kg 8 saatte bir, 2000grdan büyük ve 1 haftadan küçüklerde 5mg/kg, 8 saatte bir, bir haftadan büyüklerde 5mg/kg 6 saatte bir , infantlarda; 15-25mg/kg/gün 3-4 doz oral, erişkinde 150mg-450mg, 4 kez günde oral Trimethoprim/sulfamethoxazole : 8mg/kg/gün(trimethoprime göre), 2 dozda, erişkin; 160/800 mglıktan oral yolla günde iki kez verilebilir Korunma : Kişisel temizlik kurallarına uymak Cilt infeksiyonu olanlar antimikrobiyal tedaviye başladıktan 24 saat sonraya dek okula gönderilmemeli, mümkünse o sürede yakın temastan uzak durmalı |
Cilt Hastalıkları |
08-13-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Cilt Hastalıklarınevüz ben benler NEVÜSLER (BENLER) Tıpta “Nevüs”, halk arasında “Ben” adı ile anılan deri oluşumları, çok farklı görünümde ve yapıda olabilmekle beraber, genellikle kastedilen; yuvarlak veya oval deriden hafif kabarık 3-5 mm büyüklükte, siyah-kahverengi sertçe yapılardır Bunlar; pigment üretici hücreye çok benzeyen özel hücrelerin deri içinde bir alanda yuvalanması sonucu gelişirler Doğuştan itibaren var olabilecekleri gibi çoğu çocukluk döneminde, bir kısmı da sonraki bir zamanda ortaya çıkarlar Benler 2 nedenle tıbbi açıdan önem taşırlar; 1- Bazı ben tiplerinin zamanla malignleşme (kötü huylu bir şekle dönme) riskine sahip olması, 2- Pigment üretici hücrelerden gelişen “Melanom” adındaki malign oluşumunun iyi huylu bir ben olarak algılanıp tedavisiz bırakılması Bu nedenle risk taşıyan benlerin özelliklerinin ve bir bende rastlanabilecek hangi değişimlerin önemli olduğunun bilinmesi gerekir; · 05-1 cm’den büyük olması · Sınırın girintili çıkıntılı asimetrik olması · Rengin alacalı olması (yer yer siyah, kırmızı, kahverengi, beyaz) · Ayak tabanı, el ayası ve parmak uçlarında yer alması · Sayılan bu özellikleri taşıyan benlerin ailede de olması · Geçmişte zaman zaman yanık yapacak şekilde yoğun güneşlenmelerin olması Var olan bir benin; · Neden yokken kanaması · Üzerinde ülser gelişmesi · Rengin hızla koyulaşması · Rengin etrafa yayılması (veya etrafta beyazlanma olması) · Kaşınma, acıma gibi belirtilerin olması Günümüzde malign melanom için en etkin tedavi, olabildiğince erken teşhis edilip cerrahi olarak etraflıca çıkarılmasıdır Başlangıçta ve sonra zaman zaman yayılma olasılığına karşı gerekli incelemeler yapılır Bir bene cerrahi girişim uygulandığında malignleşebileceği veya yayılabileceği inanışı YANLIŞ ve maalesef yaygın bir inanıştır Ben veya bene benzeyen oluşumlarla ilgili herhangi bir kuşkuda sağlık kuruluşuna başvurmak en doğru davranış olacaktır Nörofibromatozis Nörofibromatozis Nörofibromatozis (NF), deri, sinir sistemi ve gözde belirtiler oluşturan ve genetik geçiş gösteren bir hastalıktır Hastalığın tip 1 (NF1) ve tip 2 (NF2) olmak üzere iki alt tipi tanımlanmıştır NF1, 17 kromozomdaki, NF2 ise 22 kromozomdaki gen defekti sonucunda gelişir NF1, 3000 doğumda bir görülürken, NF2 sıklığının yaklaşık olarak 1/50000 olduğu tahmin edilmektedir Nörofibromatozis tip 1 tanı kriterleri 1 Ergenlik öncesi dönemde 5 mm veya daha büyük, puberte sonrası dönemde 15 mm veya daha büyük deride sütlü kahve rengi döküntülerin olması ve sayısının altı veya daha fazla olması, 2 Herhangi bir tipte iki veya daha fazla nörofibromun (sinirlif kitlesi) olması 3 Koltuk altı veya kasık bölgesinde çillerin bulunması, 4 Gözde Ana görme sinirinde özel bir tümör (optik gliom)mevcut olması, 5 Gözde siyah tabakada (iris) İki veya daha fazla kabarcığın (lish nodülü veya iris hamartomu) bulunması, 6 Eklem yerlerinde kireçlenme,eklem deformasyonları ve uzun kemiklerde incelme gibi kemik anomalilerinin olması, 7 Birinci dereceden akrabalarında yukarıdaki tanı kriterlerine göreNF1 tanısı konulmuş insanların olması (*Tanı için yukarıdakilerden ikisi veya daha fazlası olgularda bulunmalıdır) Nörofibromatozis tip 2 tanı kriterleri 1 mikroskopla hücreleri inceleyerek özel bir sinir tümörü olan schwannoma gösterilmesi veya Manyetik rezonans inceleme ile (MR) ile her iki taraflı vestibüler schwannoma bulunması, 2 Ebeveyn, kardeş veya çocukta NF2 bulunması ve, a)Tek taraflı vestibüler schwannoma, veya b) Meningiom(özel bir beyin tümörü) , gliom,(özel bir beyin tümörü) schwannoma(özel bir sinir tümörü) , Gözde lensin arka tarafında opakt görüntüler ve beyin kireçlenmelerinden herhangi birinin olması, 3 İki veya daha fazla Meningiom(özel bir beyin tümörü) , gliom,(özel bir beyin tümörü) schwannoma(özel bir sinir tümörü) , Gözde lensin arka tarafında opakt görüntüler ve beyin kireçlenmelerinden herhangi birinin bulunması TARİHÇE VE GENEL BİLGİLER: NF1 ilk defa von Recklinghausen tarafından tanımlanmış, otozomal dominat geçiş gösteren veya spontan mutasyon sonucunda gelişen bir hastalıktır Görüldüğü gibi NF birçok sistemi tutabilmekte ve ciddi komplikasyonlara neden olabilmektedir Bu nedenle olguların erken belirlenmesi ve tanı konulması önem kazanmaktadır Bu amaçla prenatal tanı için DNA analizleri yapılabilir10,11 Böylece istenmeyen gebelikler sonlandırılabilir Olgulara erken tanı konulması hastaların yakından takip edilmelerine ve gelişecek komplikasyonların erkenden belirlenmesine olanak sağlar Bu nedenle belirlenen olgunun tek olarak ele alınmaması, aile bireylerinin de kontrolden geçirilmesi daha uygun olacaktır KAYNAKLAR 1 Pivnick EK, Riccardi VM The neurofibromatosis In: Freedberg IM, Eisen AZ, Wolff K, Austen KF, Goldsmith LA, Katz SI, Fitzpatrick TB eds Dermatology in General Medicine 5th ed New York: McGraw-Hill 1999: 2152-8 2 Neurofibromatosis Conference Statement National Institues of Health Consensus Development Conference Arch Neurol 1988; 45: 575-8 3 Harper JI Familial multible tumour syndrome In: Champion RH, Burton JL, Burns DA, Breathnach SM eds Textbook of Dermatology 6th ed Oxford: Blackwell Science Ltd 1998; 378-84 4 Lazaro C, Gaona A, Ainsworth P, Tenconi R, Vidaud D, Kruyer H, Ars E, Volpini V, Estivill X Sex differences in mutational rate and mutational mechanism in the NF1 gene in neurofibromatosis type 1 patients Hum Genet 1996; 98: 696-9 5 McGaughran JM, Harris DI, Donnai D, Teare D, MacLeod R, Westerbeek R, Kingston H, Super M, Harris R, Evans DG A clinical study of type 1 neurofibromatosis in north west England J Med Genet 1999; 36: 197-203 6 Landau M, Krafchik BR The diagnostic value of cafe-au-lait macules J Am Acad Dermatol 1999; 40: 877-90 7 Arnsmeier SL, Riccardi VM, Paller AS Familial multible cafe au lait spots Arch Dermatol 1994; 130: 1425-6 8 Riccardi VM Mast cell stabilization to decrease neurofibroma growth Preliminary experience with ketotifen Arch Dermatol 1987; 123: 1011-6 9 North K, Joy P, Yuille D, Cocks N, Mobbs E, Hutchins P, McHugh K, de Silva M Specific learning disability in children with neurofibromatosis type 1: significance of MRI abnormalities Neurol 1994; 44: 878-83 10 Hofman KJ, Boehm CD Familial neurofibromatosis type 1: clinical experience with DNA testing J Pediatr 1992; 120: 394-8 11 Elyakim S, Lerer I, Zlotogora J, Sagi M, Gelman-Kohan Z, Merin S, Abeliovich D Neurofibromatosis type I (NFI) in Israeli families: linkage analysis as a diagnostic tool Am J Med Genet 1994; 53: 325-34 Yazışma Adresi: Dr Başak Kandi İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji AD pemfigus Genellikle ağız içinde yüzeyel soyulmalar ve ağrılı yaralar ile başlayan ve vücut cildine de yayılabilen ciddi bir hastalıktır Tetikleyicisi bilinmez ancak otoimmün diye tabir edilen vücudun kendi bağışıklık hücreleri ile oluşturduğu bir durumdur Bazı ilaçlarla oluşan pemfigus vakaları bildirilmiştir Pemfigus vulgaris (klasik pemfigus) dışında yerel ozellikleri olan değişik pemfigus tipleride vardır (fogo selvagem) Hastalığın cilt hastalıkları uzmanı tarafından gorülmesi ve biopsi ile tanı konulması gerekir Pemfigus Hastalığının Tedavisi Tanısı konulan pemfigus vulgariste çeşitli tedavi protokolleri vardır Hastalık tablosunun yaygınlığı ve şiddetine göre tedavi seçilir Tedavide kortikosteroid ve immunosupresifler dışında immunoglobulin infüzyonu ve plazmaferez gibi yöntemlerde vardır Vücudun kendi bağışıklık sistemi ile kendi cilt parçasına oluşturduğu bağışıklık hücrelerinin düzeyi kanda ölçülebilmektedir Bu düzeyin düşmesi iyileşmeyle paralel gider Yaraların bakımı da ayrıca önem taşır, tedaviye rağmen sebat eden yaralarda yara içine kortizon enjeksiyonları yapılabilir Aktüel literatürde patlıcan, muz vb gıdaların pemfigusu artırabileceği yazılmıştır, ancak bunların tıbbi gerçekliği yoktur Zaten hastalıktan sorumlu olabileceğinden değilde ancak lokal olarak yara oluşturabileceğinden sözedilebilir Tıbbi literatürde ise sarımsağın pemfigus yaralarını ortaya çıkarabildiği kanıtlanmıştır Çok önemli bir nokta şudur ki; her hasta kendisiyle ilgili gözlemini iyi yapmalıdır, yani kişisel özellikler her zaman farklı sonuçlar doğurabilir Örneğin bazı kişilerde sarımsak, domates, bazılarında, patlıcan, biber, yaraları azdırabilirken bazı kişilerde hiçbir sakınca yaratmaz Bu yüzden pemfiguslu kişi kendi kendini iyi gözlemlemeli ve buna göre davranış biçimi geliştirmelidir Zaten kişi kontrollü tedavi altında ise çekinmesi gereken fazlaca bir şey olmayacaktır Pemfigusun doğru tedavi edilmez ise öldürücü bir hastalık olabileceğini ve tedavide kullanılan ilaçların çeşitli yan etkileri ile karşılaşılabileceğini soylemek gerekir Buna rağmen iyi kontrol altına alınan bir hasta doktoru ile iletişim halinde olarak hayatını rahat bir şekilde idame ettirebilir Doktorunun kontrolünden çıkmamak üzere bir süre sonra kendi tedavisini düzenleyebilecek duruma gelebilir Pemfigus tedavisinde son yıllarda en sık kullanılan “Aberer protokolü”dür Bu protokolde pemfigusun şiddetine göre kortikosteroid ve azathioprin adlı ilaçlar başlanır ve hastalık kontrol altına alındıktan sonra idame tedavisine geçilir İdame tedavisinde kortikosteroidin belli çizelge eşliğinde doz azaltımı yapılır ve günaşırı 30 mg 3-4 ay devam edilir, azathiprin kortikosteroidden 2-3 ay sonra kesilir Bu tedavi sırasında hasta 2 haftalık kan tahlilleri ile izlenir Tedavi süresince tuzsuz, karbonhidratsız, proteinli beslenmek yan etkileri azaltmak için önemlidir İlaçlar bağışıklık azalması yapacağından (hatırlayınız ki pemfigus bağışıklık hücrelerinin gidip deriye oturmasından kaynaklanıyordu) infeksiyonlardan korunmak ta çok önemlidir Tüm önlemlerin alındığı durumda bile pemfiguslu kişinin karşılaşabileceği yan etkiler arasında sivilcelenme, kilo alma, sürekli açlık hissi, depresyon, lokal tüylenme olabilir Pemfigusla ilgili gelişmeler hızla artmakta ve belkide pemfigus adını ilerki onyıllarda unutacağız ama şimdi pemfiguslu hastalarımızla birlikte onların hayatlarını en doğal şekilde idame ettirmeleri için gerekenleri tekrar sıralayalım: 1 Mutlaka bir cilt hastalıkları uzmanı tarafından takip altında olunuz 2 Aklınızda ki her tür soruyu doktorunuza sorunuz 3 Hastalığınız ile ilgili bilgilenip onunla birlikte en iyi şekilde yaşamanın yollarını öğreniniz 4 Kendinizi iyi gözlemleyiniz, gözlemlerinizi doktorunuza kısa ve pratik şekilde özetleyerek yazınız 5 Doktorunuz izin verdiği zaman ilaç dozunuzu kendiniz belirleyecek duruma gelebilirsiniz pitriyazis rosea Pitriazis rosea siklikla deri cizgileri boyunca yerlesen, oval eritematoz papuller, kucuk plaklar seklinde gorulen oldukca sik rastlanan, gecici bir "papuloskuamoz" hastaliktir94 Etyolojisi bilinmemektedir fakat hastaligin sonbahar ve kis mevsimlerinde salgin yapacak sekilde gorulmesi muhtemel viral bir sebebi dusundurur Erupsiyon genellikle govrenin ust kismi veya ekstremitede "haberci lezyon" denilen yuvarlak eritemli bir leke ve pullanma seklinde baslar Birkac gun ilâ hafta icinde dokuntu yayginlasir, simetrik tarzda ozellikle ust govre ve proksimal ekstremiteleri tutar Hastalik benign bir seyir izler ve kendiliginden 2 ilâ 8 haftada yatisir, ancak bazi vakalar 1 yil kadar uzun surebilir PATOLOJI Oncu dokuntu ve yaygin lezyonlarin biyopsilerindeki ortak nokta yuzeydeki hafif spongiyozlu parakeratotik pullanmadir fakat mikrovezikulasyon veya notrofilik infiltrasyon bulunmaz Pullanma fokaldir ve gevsek olarak tutunur Akantozun derecesi degisir ve haberci dokuntude daha buyuk ve daha psoriaziform olur Papiller dermiste odem dermal papilla uclarinda kucuk kanamalar vardir, eritrositler ve eritrosit kirintilari epidermise gecer Vaskulit bulunmaz Damar cevresi lenfosit infiltrasyonu genellikle yuzeyeldir fakat haberci dokuntude cogu kez dermisin derinliklerine dogru ilerler Az sayida eozinofil olabilir fakat plazma hucreleri gorulmez Pitriazis rosea guttat psoriazisten, psoriazisteki gibi stratum korneumda notrofil bulunmamasiyla ayirdedilebilir Ozellikle altin tuzlari ve meprobamat tedavisine sekonder pitriazis roseaya benzer ilac reaksiyonlari vardir Bu lezyonda eozinofil olmaksizin az sayida plazma hucresinin varligi kuvvetle sekonder sifilizi akla getirir Viral ekzantemler pitriazis roseanin yaygin sekline benzeyebilir Psikolojik cilk hastalıkları Dermatolojik yani başka bir deyişle cilt hastalıklarının bir çoğunda psikolojik faktörler rol oynamaktadır Psikokütan dermatozlardaysa psikolojik rahatsızlık ön plandadır ve bu hastalığın bir göstergesi olarak ciltte lezyonlar oluşmaktadır Gerçekte psikokütan dermatozların kesin bir sınıflaması yoksada burda 1Artefakt dermatiti 2Nörotik ekskoriasyonlardan bahsetmek istiyorum: Artefakt dermatiti Esasında primer olarak bir psikiyatrik rahatsızlık olmakla beraber kişinin derisindeki problemler sebebiyle dermatologların teşhis koyduğu bir hastalıktır Tanı koymak bazen zor olmakla beraber lezyonlar çoğu hastada tipik tanı koydurucuda olabilir Hipokrat zamanından beri rastlanılmaktadır Hastanın kendi derisinde kesme,delme,yolma,sıkıştırma,çimdikleme,vurma ,enje ksiyon ve benzeri eylemlerle bilinçli veya bilinçsiz olarak yaptığı yıkımlar sonucu aniden ortaya çıkan lezyonlar vardır Dediğim gibi bir psikiyatrik problem olan hastalıkta bu lezyonların oluşturulması sırasında acıya nasıl dayandıkları bazen hayret uyandırır Artefakt dermatitinde ciltteki bulguları yani lezyonlar düzensiz ve dağınık olup, ellerin özellikle de sağ elin uzanabileceği alanlardadır Bayanlarda genellikle yüz,el ve kollarda yerleşir Artefakt dermatitinde belirtiler, yıkım için kullanılan malzemelerin niteliğine bağlı olarak değişmektedir: Hasta lezyonları oluşturmak için jilet,bıçak,cam parçaları yada kendi tırnaklarını kullanarak kesikler,yarıklar oluşturabilirLezyon şekilleri hiç bir deri rahatsızlığına benzemeyen türden köşeli,düzensiz yada geometrik biçimli olabilir Çoğunluklada lezyon boyutları 1 cm den büyüktür bazen tüm karın yada kolun tamamında olabilir Bunlardan başka hasta lezyonları oluşturmak için asit yada alkali ajanlar,fenol,gümüş nitrat gibi maddelerde kullanabilir yada vücudunda sigara söndürerek lezyon oluşturabilirBu durumlarda yerçekimine bağlı olarak sıvı maddelerin akması yada etraftaki deriye bulaşmasıyla çizgisel yada yılanvari lezyonlar göze çarpabilir Buraya kadar yazdığım durumlarda tanı koymak genellikle zor değildir iyi bir muayeneyle tanı konulabilmektedir Bunun dışında deri altına alkali,nişasta,silikon,yağ,gaita,tükürük,idra r,mür ekkep enjekte edenler,göz kapaklarına hava enjekte edip ödem oluşturanlar, allerjik hastalığı olup özellikle bu allerjenlere kendini maruz bırakıp hastalığının alevlenmesine sebep olanlarda vardırBu hasta grubunda lezyonlar başka deri hastalıklarını taklit edeceğinden tanılarıda zordur Artefakt dermatiti kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülür Her yaşta görülebilmekle birlikte ergenlik ve genç erişkinlikte daha sıktır Hastalar çoğunlukla içe dönük,emosyonel yönden olgunlaşmamış ve bencil yapılı kişilerdir bazen anoreksi ve de alkol bağımlılık problemleri de olabilir Hastalık ergenlik döneminde ebeveynlerle iletişim bozukluğu, kıskançlık ,fiziksel yada cinsel travmalar sonrası yada ani gelişen strese karşı geçici bir uyum bozukluğu sonucu başlayabilir Hastaların genellikle yüzeyselde olsa tıbbi bilgileri vardırKendisi veya çok yakın bir aile üyesi sağlık sektöründe çalışan hasta sayısı oldukça fazladırTüm bunlar hastaların lezyonları daha profesyonelce taklit ederek gerçek deri hastalıklarına benzetmelerini sağlamaktadır Bu gruptaki hastalar lezyonlarının aniden çıktığını söyler ve çok ayrıntılı hastalık öyküsü verirlerBazende lezyonların gelişiminden hiç haberdar olmadıklarını belirtebilirler Tanıyı koymada bazen çok zorluk çekilebilinirHastalar lezyonları kendilerinin yaptığını inkar ederler hatta bazı olgularda tanı konulup bunun psikiyatrik bir problemden kaynaklandığı ve de psikiyatri konsültasyonu istendiğinde hastada dermatoloğa karşı düşmanca tavırlar gelişebilir Bu hastalar oldukça zeki olabilirler ve bazen bu tür lezyonları kendi ailesinden intikam almak,üzerlerine ilgi çekmek içinde yapabilmektedirlerDikkatli hareket edilmesi gereken bir hasta grubudurHatta kendisinin hastalığını ortaya çıkaran bir hocamıza silahlı saldırıda bulunan bir hastamız bu hastalıkta ne kadar dikkatli davranılması gerektiğine çok güzel bir örnektir Bu grup hastaların askerlikten kaçmak,sigortadan para almak,işten kaçmak gibi kendilerine çıkar sağlama amacıyla (malingering) vücutlarında yaralar oluşturan kişilerden ayırdedilmesi gerekir Çünkü bu gruptakiler gerçekten hastadırlar bazen küçük kazançları olsada bunlar ilgi,sevgigibi kazançlardır psikolojik kökenli cilt hastalıkları psikokutan dermatitler Dermatolojik yani başka bir deyişle cilt hastalıklarının bir çoğunda psikolojik faktörler rol oynamaktadır Psikokütan dermatozlardaysa psikolojik rahatsızlık ön plandadır ve bu hastalığın bir göstergesi olarak ciltte lezyonlar oluşmaktadır Gerçekte psikokütan dermatozların kesin bir sınıflaması yoksada burda 1Artefakt dermatiti 2Nörotik ekskoriasyonlardan bahsetmek istiyorum: Artefakt dermatiti Esasında primer olarak bir psikiyatrik rahatsızlık olmakla beraber kişinin derisindeki problemler sebebiyle dermatologların teşhis koyduğu bir hastalıktır Tanı koymak bazen zor olmakla beraber lezyonlar çoğu hastada tipik tanı koydurucuda olabilir Hipokrat zamanından beri rastlanılmaktadır Hastanın kendi derisinde kesme,delme,yolma,sıkıştırma,çimdikleme,vurma ,enje ksiyon ve benzeri eylemlerle bilinçli veya bilinçsiz olarak yaptığı yıkımlar sonucu aniden ortaya çıkan lezyonlar vardır Dediğim gibi bir psikiyatrik problem olan hastalıkta bu lezyonların oluşturulması sırasında acıya nasıl dayandıkları bazen hayret uyandırır Artefakt dermatitinde ciltteki bulguları yani lezyonlar düzensiz ve dağınık olup, ellerin özellikle de sağ elin uzanabileceği alanlardadır Bayanlarda genellikle yüz,el ve kollarda yerleşir Artefakt dermatitinde belirtiler, yıkım için kullanılan malzemelerin niteliğine bağlı olarak değişmektedir: Hasta lezyonları oluşturmak için jilet,bıçak,cam parçaları yada kendi tırnaklarını kullanarak kesikler,yarıklar oluşturabilirLezyon şekilleri hiç bir deri rahatsızlığına benzemeyen türden köşeli,düzensiz yada geometrik biçimli olabilir Çoğunluklada lezyon boyutları 1 cm den büyüktür bazen tüm karın yada kolun tamamında olabilir Bunlardan başka hasta lezyonları oluşturmak için asit yada alkali ajanlar,fenol,gümüş nitrat gibi maddelerde kullanabilir yada vücudunda sigara söndürerek lezyon oluşturabilirBu durumlarda yerçekimine bağlı olarak sıvı maddelerin akması yada etraftaki deriye bulaşmasıyla çizgisel yada yılanvari lezyonlar göze çarpabilir Buraya kadar yazdığım durumlarda tanı koymak genellikle zor değildir iyi bir muayeneyle tanı konulabilmektedir Bunun dışında deri altına alkali,nişasta,silikon,yağ,gaita,tükürük,idra r,mür ekkep enjekte edenler,göz kapaklarına hava enjekte edip ödem oluşturanlar, allerjik hastalığı olup özellikle bu allerjenlere kendini maruz bırakıp hastalığının alevlenmesine sebep olanlarda vardırBu hasta grubunda lezyonlar başka deri hastalıklarını taklit edeceğinden tanılarıda zordur Artefakt dermatiti kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülür Her yaşta görülebilmekle birlikte ergenlik ve genç erişkinlikte daha sıktır Hastalar çoğunlukla içe dönük,emosyonel yönden olgunlaşmamış ve bencil yapılı kişilerdir bazen anoreksi ve de alkol bağımlılık problemleri de olabilir Hastalık ergenlik döneminde ebeveynlerle iletişim bozukluğu, kıskançlık ,fiziksel yada cinsel travmalar sonrası yada ani gelişen strese karşı geçici bir uyum bozukluğu sonucu başlayabilir Hastaların genellikle yüzeyselde olsa tıbbi bilgileri vardırKendisi veya çok yakın bir aile üyesi sağlık sektöründe çalışan hasta sayısı oldukça fazladırTüm bunlar hastaların lezyonları daha profesyonelce taklit ederek gerçek deri hastalıklarına benzetmelerini sağlamaktadır Bu gruptaki hastalar lezyonlarının aniden çıktığını söyler ve çok ayrıntılı hastalık öyküsü verirlerBazende lezyonların gelişiminden hiç haberdar olmadıklarını belirtebilirler Tanıyı koymada bazen çok zorluk çekilebilinirHastalar lezyonları kendilerinin yaptığını inkar ederler hatta bazı olgularda tanı konulup bunun psikiyatrik bir problemden kaynaklandığı ve de psikiyatri konsültasyonu istendiğinde hastada dermatoloğa karşı düşmanca tavırlar gelişebilir Bu hastalar oldukça zeki olabilirler ve bazen bu tür lezyonları kendi ailesinden intikam almak,üzerlerine ilgi çekmek içinde yapabilmektedirlerDikkatli hareket edilmesi gereken bir hasta grubudurHatta kendisinin hastalığını ortaya çıkaran bir hocamıza silahlı saldırıda bulunan bir hastamız bu hastalıkta ne kadar dikkatli davranılması gerektiğine çok güzel bir örnektir Bu grup hastaların askerlikten kaçmak,sigortadan para almak,işten kaçmak gibi kendilerine çıkar sağlama amacıyla (malingering) vücutlarında yaralar oluşturan kişilerden ayırdedilmesi gerekir Çünkü bu gruptakiler gerçekten hastadırlar bazen küçük kazançları olsada bunlar ilgi,sevgigibi kazançlardır Psoriatik Artrit Psöriyatik artrit nedir? Psöriyatik artrit, kronik bir cilt ve tırnak hastalığı olan sedef hastalığıyla (psöriyazis) birlikte görülen bir iltihabi artrit tipidir Bu hastalığın beş tipi vardır: Öncelikle el ve ayak parmaklarındaki küçük eklemleri tutan artrit Kol ve bacaklardaki eklemleri tutan asimetrik artrit Romatoid artrite (iltihaplı romatizmaya) benzeyen simetrik poliartrit (çok sayıda eklemi tutan artrit) Nadir fakat ekleme son derece zarar veren ve şeklini bozan bir tip olan artritis mutilans Sakroiliyak (omurgayla kalça kemiğini birbirine bağlayan eklem) eklemin ve omurganın artriti (psöriyatik spondilit) Bu artrit tiplerinin her birinin hangi sıklıkta görüldüğünü belirlemek zordur Aynı hastada zamanla artritin tipi değişebilir ve bazı hastalarda birden fazla tip bir arada görülebilir Bazen artrite ek olarak gözde ya da bağların ve tendonların (kasın kemiğe tutunduğu yapı) kemiğe yapıştığı yerde, örneğin topukta, iltihaplanma vardır, ikinci durumda o bölgede ağrı ortaya çıkar Nedeni Tam nedeni bilinmemektedir, fakat bağışıklık, genetik ve çevresel faktörlerin birlikte etki ettiklerinden şüphe edilmektedir Psöriyatik artritli hastaların %40'a varan bir bölümünün ailelerinde psöriyazis ya da artrit öyküsü vardır Sağlık üzerindeki etkisi Psöriyatik artrit ABD'de bulunan 3 milyon psöriyazis hastasının en az %10'unda görülmektedir Kadınlarda ve erkeklerde eşit sıklıkta görülmekte ve genellikle 30-50 yaşları arasında başlamaktadır, fakat çocuklukta da başlayabilir Psöriyatik artrit, hastaların %15'e kadar bir kısmında psöriyazis tanısı konulmadan önce başlayabilir Tanı Kesin bir tanı konulmadan önce, psöriyazis için karakteristik olan cilt ve tırnak değişiklikleri gösterilmelidir Bazı hastalarda sedimentasyon yüksekliği, hafif anemi ve kan ürik asit düzeyi yüksekliği bulunabilir Gut olmadığı kanıtlanmalıdır Tedavi Psöriyatik artritin tedavisi başlangıçta steroid olmayan antiinflamatuvar ilaçlardan ibarettir, fakat artrit bu ilaçlara yanıt vermezse metotreksat kullanılması gekebilir Antimalariyal (sıtma tedavisinde kullanılan) bir ilaç olan hidroksiklorokin de etkili olabilir fakat bazı hastalarda bu ilaçla psöriyaziste alevlenme görülebilir Sulfasalazin adlı ilaç bazı psöriyatik artrit hastalarında çok faydalı olmaktadır Hastalığın ağır şekillerinde azatioprin kullanılabilir Doğrudan eklemin için uygulanan kortikosteroid enjeksiyonları faydalı olabilir Son zamanlarda siklosporin ile iyi sonuçlar alınmaktadır, fakat bu ilacın böbrek üzerinde yan etkileri olduğu için, diğer tedavilere cevap vermeyen ilerleyici hastalıkta kullanılmalıdır Uygun egzersizler çok önemlidir Eklem harabiyeti gelişen hastalarda cerrahinin yararı olabilir psoriazis sedef hastalığı Psoriazis epidermisin asiri proliferasyonu ile karakterize kronik "papuloskuamoz" hastaliktir Vakalarin cogunun kendine has bir klinik gorunumu vardir fakat bircok atipik tablo gorulebilir88 Bu lezyonlarin ortak noktasi ortasi gumusi bir pullanma gosteren kucuk eritemli papuller seklindeki uniter lezyonlaridir Bu papuller, plaklar olusturacak sekilde birlesirler Gumusi pullanmalar parakeratotik stratum korneum icinde notrofiller icerir Notrofiller Zumbuch'un akut pustuler psoriazisinde deride pustul, hatta "pu golcukleri" olusturacak kadar yogun olabilir Psoriazis vulgaris' in pullanan plaklari diz ve dirsekler gibi travma ve surtunmeye acik bolgelerde daha siktir fakat sacli deriyi veya diger bolgeleri de tutabilirler El, ayak ve tirnaklar etkilenebilir Bu hastalarin hayati tehdit edici ya da von Zumbusch formundaki gibi tum vucutta pustuller, ates, elektrolit bozukluklari ve periferik notropeniyle seyreden eritroderma olusturmayan kronik ve oldukca stabil bir psoriazis formu vardir Tedavi edilmeyen agir hastalarda hipoalbuminemi, elektrolit kaybi ve sepsisten olum olusabilir Inverse psoriazis' te plaklar baslica intertriginoz bolgeleri tutarlar Hallopeau'nun acrodermatitis continua' sinda psoriazis el ve ayaklara sinirlidir Gebelikte alevlenen psoriazis yanlislikla "kacinilmasi gereken bir terim olan" "impetigo herpetiformis" seklinde isimlendirilir Streptokok enfeksiyonlarindan sonra hastalikta alevlenme olabilir Bir bolgeye uygulanan travma burada lezyon olusumuna sebep olabilir (Koebner isareti) Gumusi pullarin kazinmasi toplu igne ucu seklinde kanama noktalarinin belirmesine yol acabilir (Auspitz isareti) Andrew'nun pustuler bakterid' i avuc ici ve ayak tabanlarina lokalize pustuler bir dermatit seklidir Bu lezyonun pustuler psoriazis ile tartismali bir iliskisi bulunur ve sistemik antibiyotik tedavisine cevap verisiyle ayirdedilir69 PATOLOJI Tam olarak gelismis psoriazis plaklarinin histopatolojik ozellikleri ayirdettiricidir Ancak erken formlar ve kismen tedavi edilen vakalarin taninmasi zor olabilir Tam gelismis plaklarda yuzeydeki pullanma diffuz olarak parakeratotiktir ve fokal notrofil kumelenmeleri (Munro apseleri) ihtiva eder Bu pullanmanin altindaki epidermis granuler tabakasini kaybeder ve rete ridgelerdeki uzamayla hiperplaziye ugrar Rete ridgeler genellikle oldukca uniform sekil ve buyukluk gosterirler Stratum spinozumun ust tabakalari ve stratum granulozumdaki keratinositler arasinda notrofillerin birikimiyle intraepidermal pustuller (Kogoj'un spongiotik pustulu) olusur Genel olarak keratinositler RNA iceriginin artisi nedeniyle oldukca bazofilik sitoplazmali gorunurler Mitozlar coktur ve bazal tabakanin uzerine dogru da cikarlar Cekirdekler buyuk, cekirdekcikler belirgindir fakat gercek anlamda nukleer atipi bulunmaz Papiller dermis ozellikle dermal papilla uclarinda odemlidir Kan damarlari genis ve kivrintilidir, duvarlari incelmistir ve cok kucuk segmentler halinde epidermis bazal membranina temas ederler Bu damarlar etrafinda ve papiller dermiste az miktarda notrofil bulunabilir Eozinofiller ve plazma hucreleri yoktur veya cok nadirdir Genellikle yuzeyel vaskuler pleksus cevresinde orta derecede yogun bir lenfsitik infiltrat bulunur Erken lezyonlarda vaskuler dilatasyon ile epidermise dogru goc eden az sayida notrofil ve lenfosit gorulur Pullanma olan yerde granuler tabaka azalir ve pullanma bolgesi parakeratotik hucre kumeleri tepelerinde notrofiller bulunacak sekilde parakeratotik hal alir Dermal papilla uclarinda kucuk kanamalar olabilir Gec lezyonlar genellikle regresyona veya travmaya ugradiklarinda ya da kismen tedavi edildiklerinde ayirdettirici histolojik tablolarini kaybederler Regresyona ugrayan lezyonlarda pullanmalar ortokeratoz ve parakeratoz karisimindan olusur Travma rete ridgelerin duzensiz akantoza ugramasina yol acar Topikal steroid tedavisinden sonra notrofillerin miktari azalir Yuzeydeki ortokeratoz sahalari altinda granuler tabaka geri doner Topikal steroidler papiller dermal odemi azaltir, dermal papilladaki kan damarlari daha az dilate ve incedir Kalan histolojik ozellikler psoriazis icin tani koydurucu degildir Yuzeyel mantar enfeksiyonlarinin olusturdugu lezyonlar gross ve mikroskopik olarak psoriazise cok benzer Bu biyopsi orneklerinin mantar varligi acisindan PAS boyalariyla taranmasi onerilir Eozinofiller bulundugu zaman, psoriatik diatezi olan bir hastada ilâc reaksiyonu gozden gecirilmelidir Bu gibi bir karisik infiltrasyon bir ilâc reaksiyonu bolgesine lokalize Koebner fenomeninde sik gorulur Yogun plazma hucresiyle az miktarda eozinofil varligi spiroketler icin ozel boyalarin yapilmasini ve lupus eritematozus icin immunolojik calismalarin yapilmasini gerekli kilar Kronik fotodermatit de psoriaziform olabilir fakat genellikle lenfoid infiltrat plazma hucreleri ve eozinofil icerir Bazi AIDS'li hastalarda psoriazisten plazma hucrelerinin dermiste bulunusuyla ayrilan psoriaziform bir dermatit ("AIDS'in psoriaziform dermatiti") olabilir Epidermisteki pullanma daha azdir (hasta kasimadigi surece notrofil icermez) ve lenfositik infiltrasyon, keratinositlerde tek hucre nekrozu, lenfositlerin karyorektik nekrozu ile ayirdedilir Psoriazis vulgarisin HLA-B13, HLA-B17 ve HLA-Cw6 ile birlikteligi vardir Erken lezyonlarda lenfositlerin epidermisteki keratinositlere tutunmasini uyaran ICAM-1 bulunabilir Lezyonlarin gelisiminde lenfositler ve lenfokinler rol oynayabilir Siddetli psoriazisi olanhastalarda keratinosit yuzeylerinde HLA-DR antikorlariyla, sinif II doku uyum antijenlerinde pozitiflik tesbit edilmesi bu hastalarda psoriatik artrit gelisme riskine isaret eder ve bu durum psoriazisli hastalarin %7 kadarinda gozlenir Seboreik dermatit Seboreik dermatit genel toplumun %3 kadarinda gorulen, sebebi bilinmeyen, kronik, pullanan, spongiotik ve psoriaziform bir dermatittir Hastaligin siddeti cok sik gorulen sacli derinin minimal kepeklenmesinden, siddetli eritroderma, pullanma ve aralarinda ates, ishal gibi sistemik semptomlarin bulundugu, sekonder bakteriyel enfeksiyonlar araciligiyla olume neden olabilen nadir gorulen Leiner hastaligina (veya yenidoganin eritroderma deskuamativa'si) kadar genis bir dagilim gosterir Seboreik dermatit sacli deri, supraorbital bolgeler, yuz, gogus orta kismi ve intertriginoz bolgeler gibi sebase follikullerin belirgin oldugu sahalardaki deriyi etkiler Bakteri ve mantarlarla ozellikle Candida albicans ile sekonder enfeksiyon olabilir Klinik incelemede uniter lezyon sarimtrak "yagli" gorunumde pullanmasi olan eritemli bir papuldur Kasinti siktir PATOLOJI Seboreik dermatitin erken lezyonlari kil follikullerinin deliklerinde notrofil ve lenfositlerin bulundugu spongiyoza sahiptir fakat lezyonlarin siddeti arttikca interfollikuler epitele de ilerleme olur Yuzeydeki kabuk bir miktar notrofil iceren sivi birikimi sahalarinin bulundugu parakeratozdan olusur Epidermal hiperplazinin sekli psoriazise benzer fakat psoriazise gore spongiyoz daha coktur Yuzeydeki kurut icinde siklikla bircok Pityrosporum maya mikroorganizmasi bulunur Etyoloji, genetik faktorler, sebase lipidin karakteri ve deri yuzeyinin mikrobiyolojik ort bagli oldugundan karmasiktir Topikal steroidler gibi Pityrosporum ovale (Malassezia ovale)' nin tedavisi de bir miktar rahatlama saglayabilir Seboreik dermatitin Parkinson hastaligi gibi bazi norolojik hastaliklarla ilgi cekici bir beraberligi de vardir AIDS'te siddetli bir sebore benzeri dermatit, ilerleyen immunolojik yetmezligin sik gorulen bir bulgusudur PİŞİK Bebek Bezi ve Pişik Yeni doğan bebek, tuvalet kontrolünü hayatının ilk dönemlerinde yapamaz Bebek idrar ve dışkısını kontrolsüzce dışarı atar Bu atıklar, bebeğin son derece hassas olan cildi üzerine, tahriş edici etkiye sahiptir Cildin yüzeyindeki ince, koruyucu yağ tabakası, bu nem ve atıklarca geçilir ve cilt tahriş olur Buna fırsat vermemek amacı ile, insanoğlu çok eski devirlerden beri, bebeklerin altına, atıkları emebilecek ve cildi mümkün olduğunca kuru tutacak yaprak, toprak ve daha sonraları bezler koymuşlardır Günümüzde kağıt bazlı, bir kez kullanımlık bebek bezleri, bu konuda en yaygın kullanılan çözümdür İster kumaş, ister kağıt bezler kullanılsın, zaman zaman bebeklerin poposunda kendisini parlak kırmızı renk ile gösteren tahriş durumları ortaya çıkar Bu tablo pişik olarak adlandırılır Neyse ki pişikler çoğunlukla çok ciddi tablolar halinde seyretmez Bazı basit, temel koruyucu işlemler, bebeği pişikten veya daha ciddi durumlardan korur Kumaş ya da kağıt bezlerin kullanılmasında en önemli konu, sık değiştirmektir Kullanılan bez ne zaman ıslanır veya dışkı ile kirlenirse değiştirilmelidir Amaç bebeğin altının kuru tutulmasıdır Eğer yeteri sıklıkta, bezleri değiştiriyorsanız, başka hiçbir şeye ihtiyacınız yoktur Talk pudrası, günümüzde çocuk sağlığı uzmanlarınca önerilmemektedir Eğer ille de bir pudra tatbik etmek gerekirse, mısır nişastası (bu amaca yönelik olarak hazırlanmış) önerilmektedir Yapılan bazı çalışmaların, kullanılan pudra zerreciklerinin havada asılı kaldığı ve solunum ile bebeğin akciğerlerine gittiği, nadir de olsa pnömoni (akciğerde enfeksiyon, zatüre) yaptığı gösterilmiştir Yeterli sıklıkta altı değişen bebeğin, pudraya ihtiyacı yoktur Özellikle, büyükanne-babalar torunlarına bol bol pudra serpmek, losyon sürmekten büyük keyif almaktadırlar Bu yaklaşım pişiği engellemez Bazı çocuk sağlığı uzmanlarına göre, kullanılan pudra ve parfüm içeren bazı ürünler, aslında bebek cildi için pişiklere neden olabilecek kimyasal maddeler içermektedir Bu tür ürünlerin alerjik madde içermediğinden emin olmalısınız Bebeğin, kirli altını temizlemenin en etkin yolu sabunlu su ile yıkamak, su ile durulamak ve kurulamaktır Bir çok aile kokulu sabun veya alkol içeren ürünler kullanırlar Bu ürünler de pişiklere neden olabilirler Pişik görüldüğünde, hemen sadece sabunlu su ile temizliğe dönülmelidir Bazı uzmanlar, dışkı yapılmış poponun, içine 1-2 damla bebek yağı ilave edilmiş ılık su ile hafifçe yıkanmasını önermektedirler Bu alan, daha sonra temiz, yumuşak, emici bir bez ile temizlenir Bebeğin altının değişimi sırasında 10-15 dakika süre ile bez bağlanmadan, bebeğin altının açık olması ve hava ile teması da oldukça koruyucudur Bebeğin altı bağlanırken, mümkün olduğunca bel bölgesinde gevşek bağlanmalı ve havanın bez içinde dolaşması sağlanmalıdır Bebeğin altı bağlandıktan sonra naylon bir külot (muşamba) veya sızdırmayı engelleyici katman koyulmamalıdır Cildin hava almasını engellediği gibi nemin de içeride kalmasına neden olarak pişiklerin oluşumuna neden olur Eğer Pişik Varsa Bebeğin altını sabunlu su ile temizleyin, durulayın ve kurulayın Pişik olan bölgeleri, idrar ve dışkıdan korumak için kalın tabakalar halinde, pişik için eczanelerde satılan kremlerden kullanınız Ne Zaman Doktora Gitmeli? Bütün bebeklerde zaman zaman pişik görülebilir Bunlar yüzeysel tahrişlerdir Yukarıda açıkladığımız basit önlemler ile birkaç gün içinde geçmiyor ise doktorunuza başvurmalısınız Pişik ilerledikçe cilt, daha parlak kırmızı bir renk alır, kasıklar da kızarır, kırmızı alanlardan odaklanan yuvarlak kırmızı lekeler sağlam ciltte de görülür Çok ağrılı hale gelir, kaşıntı olabilir Özellikle pişik kremlerine rağmen 3-4 gün devam eden olgularda, maya veya mantar enfeksiyonu düşünülür Eğer pişik alanlarında sivilcemsi yapılar, küçük kabarcıklar görülüyor ise mikrobik enfeksiyonlar düşünülmeli ve hekime gidilmelidir Bebek Bezi ve Sağlık Bebek bezi, bebeğinizin sağlığı açısından size büyük ipuçları verir Bebeğin günde kaç kez idrar yaptığını veya dışkılama yaptığını takip edebilirsiniz Bu da size -Bebeğinizin yeterli su alıp almadığını -Yeni aldığı besine karşı reaksiyonunu -Üriner ve sindirim sistemi sağlığı hakkında bilgi edinmenizi sağlar Normalde bebeğin idrar rengi neredeyse renksizdir veya hafif sarıdır Alınan besinler, ilaçlar ve bazı hastalıklar idrar renginin değişmesine neden olur Özellikle yeni doğan bebekler yeteri kadar su alamıyorlar ise idrar rengi pembe olabilir Bunun nedeni ürat kristalleridir Böyle durumlarda doktorunuza başvurmalısınızDoktorunuz bebeğin idrarını test ederek, renk değişikliğinin susuzluktan mı yoksa başka bir nedenden mi olduğunu ayırt edecektir Bebek bezlerini tuvalete atmayınız Kullan-at bezlerde mutlaka bebeğinizin cins, kilo ve yaşına göre uygun ürünler kullanınız Saç dökülmesi Saç Dökülmesi Hazırlayan : Doç Dr Burhan Aksakal Gazi Üniversitesi Dermatoloji Anabilim Dalı Saçlar hakkında kısaca bilgi verir misiniz? Her bir saçın yaşam döngüsü vardır Bunlar yaklaşık olarak üç yıl ya da daha fazla süren aktif dönem, hemen bunu izleyen ve birkaç gün süren geçiş dönemi ve ardından da üç ay kadar devam eden dinlenme dönemidir Saçlar günde yaklaşık olarak 1/3 mm uzar Fizyolojik olarak bir gün içinde ortalama 100 kadar saç dökülmesi söz konusudur Saç dökülmesini tanımlar mısınız? Saç dökülmesine tıp dilinde alopesi adı verilir Saçların insan yaşamı için yaşamsal önemi yoktur ancak çok önemli psikolojik işlevleri bulunur Özellikle kadınlarda büyük stres yaratabilir Saç dökülmesine yol açan etmenler nelerdir? Saç dökülmeleri nedbesiz (skarsız) veya nedbeli (skarlı) olabilir Skarsız olan alopesilerin en sık görülen nedeni androgenetik alopesi lerdir Saçlarda incelmeyle başlayan hastalık erkeklerde daha şiddetli seyreder Zemininde ırsi bir yatkınlığın olduğu düşünülmektedir Tedavisinde bazı hormonal ilaçlar kullanılır Halk arasında yanlış olarak saçkıran adıyla bilinen önemli bir skarsız alopesi nedeni de alopesi areata dır Bu hastalığın en sık görülen şeklinde saçlı deride odaklar halinde saç dökülmeleri vardır Vücudun savunma sistemlerindeki yetersizlik sonucunda bazı enfeksiyon odaklarının tetiklemesiyle ortaya çıktığı düşünülmektedir Kendiliğinden de düzelebilen hastalığın şiddetli şekillerinde kortizonlu ilaçlar ve ışık (PUVA) tedavisi kullanılabilir Bu hastalıklar haricinde Telogen effuvium denilen aktif dönemdeki saçların bir anda ve çok sayıda dinlenme dönemine geçmesi ile gelişen bir tablo vardır Burada yaygın bir saç dökülmesi olur Saçlar 3-4 ay içinde incelir ve seyrekleşir Yenidoğan döneminde ve doğum sonrasında fizyolojik olarak görülebilir Bundan başka siddetli enfeksiyon hastalıkları, ağır seyirli müzmin hastalıklar, büyük cerrahi girişimler, tiroid bezinin az çalışması, sara hastalığı için kullanılan ilaçlar, hormonlar ve ağır metaller böylesi bir tabloya neden olabilir Tedavisinde bu tabloya yol açan etmenlerin ortadan kaldırılması esastır Bunlardan başka demir, protein, çinko eksiklikleri, radyasyon tedavisi, frengi hastalığı ve mantar hastalıkları skarsız saç dökülmelerine yol açabilmektedir Özellikle kadınlarda saçların arkada topuz yapılması veya güneş gözlüklerinin sürekli olarak bir saç tutacağı gibi kafada tutulmasının da gerginlik tipi alopesiye neden olabileceği unutulmamalıdır Skarlı alopesilerde ise saç kökü tahrip olduğundan skarsız alopesilerdeki gibi saçların yeniden gelme olasılığı söz konusu değildir Şiddetli yaygın kimyasal veya termal yanıklar, deri kanserleri, ışın tedavileri, bazı şiddetli mantar enfeksiyonları ile bazı ciddi dermatolojik hastalıklar sonucunda görülebilirler Sonuç olarak ne söylenebilir? Saç dökülmesi hangi nedene bağlı olursa olsun eğer bir kişi böyle bir durumdan yakınıyor ise hiç paniğe kapılmadan bir Deri Hastalıkları (Dermatoloji=Cildiye) uzmanına başvurmalıdır Bazen çözümün çok basit olabileceği unutulmamalıdır |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|