Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular > Dualar

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dolu, duası, musanın, neydi, sır

Hz. Musa'nın Sır Dolu Duası Neydi ?.

Eski 08-05-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Musa'nın Sır Dolu Duası Neydi ?.



Kur'an-ı Hakim'de en geniş şekilde zikredilen kıssa, Hz Musa’nın kıssasıdır Birçok sûreye yayılan bu kıssanın en mânidar kesitlerinden birini ise, Hz Musa’nın ilk vahye ve ilk mucizeye mazhar olduğunda yaptığı dua teşkil eder

Rabbinin hitabına muhatap olup asâ ve yed-i beyzâ mucizelerine mazhar kılındığı anda, yani Hâlik-ı Zülcelâl tarafından resûl olarak vazifelendirildiği dakikada, Hz Musa ancak bir resûlün sergileyebileceği bir davranış sergiler ve her mü’min için örnek teşkil edecek bir duada bulunur

Bu, Tâhâ sûresinde zikri geçen ve “Rabbim! Göğsümü genişlet!” talebiyle başlayan bir duadır ve, bu her bir cümlesinde, hakikat yolunun yolcusu ve tebliğcisi olan mü’minlerin almaları gereken büyük hisseler bulunmaktadır

En başta, duanın ilk cümlesinden öğrenildiği üzere, hakikatın hakikaten tebliğcisi olmak, zordur Bu, sabırsız, asabî, çabucak darılan, kolayca üzülen, çarçabuk ümitsizliğe düşen, kolaylıkla vazgeçen insanların harcı değildir

Hakikatın tebliği hengâmında, iç karartan ve göğüs daraltan türlü çeşit söz ve davranışa maruz kalınacaktır

Âlemlerin Rabbi olan Zât-ı Zülcelâl’e ubudiyetle hem kâinatın varoluş amacını gerçekleştirme, hem de kendini ateşin azabından kurtaracak cennete ehil etme gibi bir yola çağırdığı insanların büyük kısmı onu kolayca ve tam bir hüsn-ü kabûl ile karşılamayacak; bilakis ölüm tehdidinden iftiraya, sürgünden hapse, yalandan hileye, inkâr ve inattan ihanete bin türlü çirkin hâl ve muamele ile yüzyüze olunacaktır

Hakikat yolcusunun, hakikatın hakkıyla tebliğine karşı haksızlardan gelecek bütün bu muamelelere göğüs gerebilmek, dayanabilmek ve direnebilmek için, yüreğini geniş tutmaya ihtiyacı vardır

Bir insan olarak pekâlâ sıkılıp daralabileceği bu ânlarda dahi sabır, azim ve sebat ile tebliğine devam edebilmesi; bu sıkılıp daralmalar ile geri adım atmalardan yahut yanlış adımlar atmaktan veyahut durakalmaktan azade olabilmesi için, bu yürek ve göğüs genişliği vazgeçilmez bir şarttır

Hz Musa ilk dua olarak “Rabbim! Sadrımı (göğsümü) aç, genişlet!” derken, bu vâkıayı da gözler önüne sermektedir

Musa Aleyhisselam, duasının ikinci cümlesinde ise, “İşimi kolaylaştır” niyazında bulunur Bu, hakikati tebliğin ‘zor’ bir iş olduğunun bir diğer nişanesidir Zor ki; ‘kolaylaştır’ diye dua edilmektedir!

Hakikatin tebliği, hakikaten zordur Zira, “rencîde olur dîde-i huffâş ziyâdan Bu yolun çok muzır mânileri vardır ki, ilk sırada şeytan bulunur

Nefs-i emmaremiz, heva ve heveslerimiz, korku ve endişelerimiz, beklentiler, başkaca nefisler, ve de bulunulan ortamın kollektif nefs-i emmaresi; hepsi de bu yolun önüne sıralanmış engellerdir

Üstelik, her birinin her türlü alçakça ‘tedbir’e başvurma gibi bir tarafı vardır Açıkçası, hakikatin tebliği, “Ben hallederim” hayali ve gururu ile çıkılacak bir yol değildir Bilakis, muzır manilerin çokluğunu ve hilelerinin çeşitliliğini bilip, ‘işimi kolaylaştır’ diye Rabb–ı Rahîm’e niyazda bulunarak yola koyulmak gerekmektedir—tâ ki, üç-beş adımdan sonra yüzyüze geleceğimiz bir ‘engellenme’ duygusuyla geri dönmeyelim, durmayalım, tökezleyip sürçmeyelim

Bir nebî olarak yaptığı bu ilk duanın üçüncü cümlesi, “Dilimdeki düğümü çöz” şeklindedir

Tefsirlerde, bu ‘düğüm’ü izah bâbında, Hz Musa’nın çocukluk dönemine ait bir olay aktarılır: Bir bebek olarak Musa’daki fevkalâdeliği gören Firavun, onun küfür sarayını zîr ü zeber edeceği kendisine evvelce haber verilen ve uğrunda binlerce bebeği öldürttüğü çocuk olabileceği kuşkusuna kapılır

Karısı Asiye, biri kor, diğeri yâkut bulunan iki tası Musa’nın önüne koydurur Rivayete göre, Musa yâkuta uzanacakken Cebrail gelir ve onun elini kora uzandırır Kor halinegelmiş ateşi ağzına götürünce Musa’nın dili yanar ve bir kekemelik peyda olur Âyette sözü edilen düğüm, işte budur

Vâkıa öyle olsa da, olmasa da; bu cümleden, bütün mü’minlerin alacağı bir hisse vardır Zaten, âyette Musa’nın hâlini ve ihtiyacını ifade için, ‘dilimdeki düğüm’ ifadesini kullanması, bu açıdan anlamlıdır

Demek ki, dilimizde düğüm olsa, meselâ kekeme olmasak bile düşündüğümüz şeyi aynıyla ifade edemiyor olsak, böylesi bir ifade zorluğuna dûçar olsak, üzerimizde taşıdığımız hakikati tebliğ görevi hakkıyla ifa olunmayacaktır

Demek, hakikatın hakkıyla tebliği yolunda yürüyenler ‘açık ve anlaşılır’ biçimde konuşuyor, meram ve maksadını doğru biçimde ifade ediyor olmalı; ve bu hâli nasip etmesi için Rabb-ı Rahîm’e münacatta bulunmalıdır Tâ ki, “Yefkahû kavlî” sırrı gerçekleşsin Yani, sözümüz muhatabımızın akıl ve kalbine eksiksiz ve de yanlışsız olarak girebilsin Sözümüzle kasdettiğimiz, derinliğine kavranılabilsin

Nitekim, konuşmamız ‘düğüm’ler taşıyorsa; meselâ muhatabın anlamayacağı dilden konuşuyorsak, meselâ sözümüzü anlamı boğacak şekilde süslüyorsak, meselâ sözümüze nefsimizi karıştırıp hakikatin tebliği işine nefsimizin reklamını da karıştırıyorsak

hakikatin hakkıyla tebliğine muvaffak olmamız pek mümkün olmayacaktır O yüzden, tebliğin kalbdeki ve kalbin tercümanı olan dildeki her türlü ‘ukde’den azade biçimde yapılması icab etmektedir Hakikatin, herhangi bir katıp karıştırmaya uğramaksızın, herhangi bir düğüme dolanmaksızın, anlaşılır ve kavranılır bir açıklıkla aktarılması gerekmektedir

Musa Aleyhisselam’ın bu üç duadan sonra bir dördüncü duası, yahut bu ilk duasının dördüncü cümlesi var ki, bu cümle hakikat yolunda hemen hepimizin ihmale uğrattığı vazgeçilmez bir şartı işaretliyor Musa Aleyhisselam, “Rabbim! Göğsümü genişlet! İşimi kolaylaştır! Dilimdeki düğümü çöz ki, sözümü kavrasınlar!” dedikten sonra, şu talebini dile getiriyor: “Bana ehlimden birini, kardeşim Hârun’u yardımcı kıl!” Ve ekliyor: “Onunla kuvvetimi arttır! Ve onu işime ortak et!” Bunu niye istediğini ise, peşisıra bildiriyor: “Tâ ki, Sana çokça tesbih edelim Ve Seni çokça zikredelim

Hz Musa’nın her biri çok hikmetler taşıyan muazzam duasının bu veçhesi, dalâletin bir cemaat halinde hücum ettiği, bir firavuna bedel binlerce firavuncuğun beraberce iman esaslarını hedef bellediği bir vasatta yaşayan bizler için kesinlikle öğretici ve kesinlikle yol gösterici dersler barındırıyor

Hakikat yolunun yolcusu olmak, başlıbaşına, zor bir iştir Çünkü, nefis bu yola revan olmaz Hakikat yolunda yola devam etmek, durmaksızın, nefis ve şeytanı, heva ve hevesi, korku ve tamahı aşabilmeyi gerektirir Bu yolu daha da zor kılan, başkalarıyla birlikte yola koyulmaktır

Beraberce yaşamak, bir işi beraberce götürmek, bir hizmeti beraberce üstlenmek, bir amaç için birlikte hareket etmek, sayısız tecrübeyle sabit olduğu üzere, gerçekten zordur Çünkü, Hâlik-ı Zülcelâl, ehadiyet sırrıyla, her bir insanı ayrı bir mizaç üzere yaratmıştır Hiçbir insanı karakter, ruh, temayül, kabiliyet ve terbiye itibarıyla yekdiğerinin tıpatıp aynısı yapmamıştır Farklılık ise, hem bir imkân, hem bir imtihandır

Farklılık bir imkândır Şöyle ki, insan Hâlik-ı Zülcelâl’i bütün isimleriyle tanıyabilir bir istidatta yaratılmıştır Fakat bu istidadı tek başına fiiliyata taşıması çok zor, hatta imkânsızdır İşte burada, insanın Rabbini tanıyıp sevecek ‘en güzel kıvam’da yaratılmışlığının bir veçhesi olarak, sair insanlarla fikrini, zikrini, aşkını, şevkini paylaşabilme kabiliyeti devreye girer

Her biri Cenab-ı Hakkı kendi istidatlarının geliştiği çizgi mucibince ayrı açılardan tanıyan insanlar, kendi marifetullah sepetlerinde birikeni gerçek bir uhuvvet sırrıyla ortak bir sofraya dökebildiklerinde, hepsi de on akılla düşünmüş, yirmi gözle görmüş, yirmi kulakla işitmiş gibi bir seviyeye erişirler

Uhuvvet sırrıyla, her biri, kendi şahsî müktesebatını kat kat aşan marifet makamlarına ulaşırlar Rablerinin esmasına dair tefekkür ve tezekkürü çoğaltmış olurlar Her birinin Rablerine müteveccih marifet ve muhabbeti, bu şekilde, muazzam derecede ziyadeleşir Ve, meselâ celâl ve cemal gibi iki ana çizgiden birinde yahut diğerinde inkişaf edip de diğer çizgide geri kalanlar, bu beraberlik içinde birbirini dengeler ve beraberce celâl-cemal dengesine erişirler

Farklılık, işte bu sebeple, müthiş bir imkândır Celâl timsali Musa (as), cemal timsali kardeşi Hârun’u (as) risâlet vazifesinde yanında yardımcı bularak, beraberce, bir ubudiyet miracına erişecektir Tesbih ve zikri çoğaltmış olacaktır

Farklılık, aynı zamanda, bir imtihandır Çünkü, ihtilaf ve hatta çatışma potansiyeli taşır Meselâ, iki ayrı insan aynı anda ve aynı işte iki ayrı şıkkı tercih ediyorsa, ortada bir ihtilaf konusu var demektir; ki, iş uzatıldığında, bu ihtilaftan çatışma da çıkabilir

Hele, nefislerin kendini mükemmel, başkalarını kusurlu görme gibi bir zaafla mâlul olduğu hesaba katılırsa, bu çatışma riski daha da fazlalaşır Bu bakımdan, beraberlikler, bir ihtilaf ve çatışma unsuru taşıyagelir Bu ihtilaf ve çatışmadan uzak düşüp iki ayrı insan olarak beraberce hareket edebilmek için ise, çok özel ve çok ince sıfatlarla donanmış olabilmek gerekir—sözgelimi, feragat, sabır, îsar, tahammül, teennî, yumuşak huyluluk, sükûnet, hikmet, adalet, müsamaha gibi

Lâkin bu duyguları donanıp onlara hakkını vererek yaşamak insana çok zor geldiği için, kendi başına hizmet görmek, münferit hareket etmek, inzivaya çekilmek daha cazip gözükür Ne var ki, dalâletin dehşetli hücumuna karşı, ne kadar sağlam ve güçlü de olsalar, şahısların tek başlarına dayanıp direnerek akıntıyı tersine çevirmeleri zordur

Velhasıl, küfrün cemaat sûretinde hücumuna karşı, mü’minin de cemaat sûretinde dayanıp direnmesi icap etmektedir; tâ ki, eğilmesin, yıkılmasın, ezilmesin Bunun için ise, o mü’minler cemaatini teşkil eden fertler arasında uhuvvetin te’sisi gerekir

İşte, mü’min kardeşini rakip değil, yardımcı olarak görebiliyorsa; onun işine ortak olması ile kendi ‘kuvvetinin artacağı’nı biliyorsa; ve şu dünyada varediliş amacı olarak Rabbini ‘çokça tesbih’ ve ‘çokça zikr’ edebilme sırrının böylesi bir uhuvvetle gelen bir beraberlik ve cemaat ortamında tahakkuk edeceğinin farkındaysa, inziva ve tek başınalık yerine beraberlik ve uhuvveti tercih eder insan

Diğer bir deyişle, uhuvvetin te’sisi için, üzerindeki imanî vazifeye kardeşini bir ‘yardımcı’ olarak ortak edebilmek için; insanın öncelikle üzerindeki vazifeyi halisen livechillah gerçekleştirme azmi ve gayreti içinde olması icab etmektedir

Bu ise, nefsin bu arada devreye girmesi kesinlikle muhtemel rekabet, kıskançlık, haset, üstünlük meyli, baş olma arzusu, önde gözükme tutkusu, neticeyi tek başına sahiplenme talebi gibi menfi saiklerinden arınabilmiş olmayı gerektirir Demek ki, risalet vazifesini aldığında yaptığı dua ile kardeşi Harun’u kendisine yardımcı kılmasını Rabb-ı Rahîm’den istemesiyle, Musa Aleyhisselam nefsini nasıl ve ne derece aşabildiğini de belgelemektedir

Bir başka açıdan bakarsak, Musa Aleyhisselamın tavrında gördüğümüz üzere, üzerimizdeki imanî vazifenin ifasını gerçekten en aslî dert ve endişe edinmişsek; gerçekten hayatımızı Rabbimizi olabildiğince ‘tesbih ve zikr’ ederek yaşamayı hedeflemişsek; kendini ‘en yüksek rab’ ilan eden firavunlaşmış nefisler ve firavunlaşmış kollektif nefs-i emmarenin bu küfrî iddiasını lâyık olduğu derecede alçaltıp ’ın ismini ve şanını lâyık olduğu şekilde yüceltmeyi vazife bilmişsek, uhuvvetin hayatımızın esası ve zenbereği haline gelmesi gerekiyor

Tek başına, münzeviyâne fütuhatlar ummak yerine, mü’min kardeşlerimizle aynı yolda beraberce yürümeyi becermemiz gerekiyor Bu da, onların şahsımızdan ayrı ve farklı insanlar olduklarını peşinen bilerek, farklılığı bir yalnızlaşma ve kopma konusu kılmayacak bir nefis terbiyesi ve hikmeti kuşanmamız icap ediyor

Özetle, mü’min olmak gibi bir nimete erişen ve omuzuna iman hizmeti gibi bir vazife bilvesile yüklenen insanlar olarak, her birimizin birer Musa olup Hârun’larımızı aramamız, Hârun’unu arayan Musa kardeşlerimiz için ise Hârun-misal bir yardımcı ve kardeş olabilmemiz icab ediyor

Tâ ki, firavunların sözde büyük, gerçekte kof iddiaları sönsün Tâ ki, yeryüzü O’nun çokça tesbih ve çokça zikr olunduğu bir büyük mescide dönsün

Metin Karabaşoğlu

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.