|
|
Konu Araçları |
anadolu’da, başkent, fethettiği, trabzon, trapezus, türklerin |
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus) |
08-04-2012 | #31 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus)Düzköy Trabzon iline bağlı olan Düzköy’ün eski ismi Haçka Köyü’dür İl merkezinin güneybatısında, 41derece kuzey paraleli ile 39 derece doğu meridyenleri üzerinde yer almaktadır Trabzon ilinin güneybatısında yer alan Düzköy ilçesinin kuzeyinde Akçaabat, Çarşıbaşı, kuzeybatısında Vakfıkebir, batı güneybatısında Tonya, doğu ve güneydoğusunda Maçka ilçeleri bulunur Düzköy Karadeniz sahilinden 27 km güneyde ve Trabzon iline 40 km kara yolu ile bağlanmaktadır Düzköy ilçesinin Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine göre; İlçe Merkezi’nde 3523, Beldelerde 8802, köylerde 4010, kişi olmak üzere toplam 16335 kişi yaşamaktadır Doğu Karadeniz dağlarının ortasında yer alan Kalkanlı dağlık kesiminin batı kesiminin kuzeye bakan yamaçlarında yer alan Düzköy denizden 750m yükseklikte, kuzeydoğu güneybatı yönünde ve kuzey batıya yelpaze gibi açılan vadinin yamaçlarına yerleşmiştir Merkeze bağlı altı mahallesi (Düzalan, Cevizlik, Tepecik, Orta Mah , Büyük Mah , Yeni Mah ), üç beldesi (Çayırbağı, Çal Aykut ) ve altı köyü bulunmaktadır(Taşocağı, Gürgendağ, Alazlı, Çiğdemli, Gökçeler, Küçüktepe) Düzköy 9 mayıs 1990 yılında ilçe statüsü kazanmış, resmi kurum ve kuruluşların yavaş yavaş yapılanması bölgenin çehresini değiştirmekte ve geliştirmektedir Yörede Kale deresi adıyla bilinen Söğütlü deresinin yukarı bölümünün yamaçlarına kurulan yerleşim yerlerinde halkın temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır (modern tarım ve hayvancılığa geçiş yapılamamıştır) İlçede mısır, patates, fasulye başta olmak üzere, halkın ihtiyacına yönelik tarım ürünleri yetiştirilmekte, süt ve süt ürünleri çeşitli tesislerle değerlendirilmekte (8 adet süt fab ) , ilçe ekonomisinde önemli bir getiri sağlamaktadır Ayrıca inşaat ve inşaatçılık sektörü de halkın önemli bir geçim kaynağı olmaktadır Yörenin iş imkanlarının az olması sebebiyle göç ve gurbetçilik bir yaşam biçimi olmuş, özellikle 1970’li yıllardan sonra dışarıya göçte artış görülmüştür Tipik Karadeniz iklimi yaşanan Düzköy’de mevsimler arasında yumuşak bir geçiş gözlenmektedir Yüksekliği nispeten az olan yerlerde geniş yapraklı ağaçlar, yükseklik arttıkça iğne yapraklı ağaçlar ve orman gülleri, orman örtüsünü meydana getirmektedir Yer yüzü şekilleri ve iklim şartlarının bir sonucu yaylacılık ilçe halkı için önemli bir ekonomik faaliyet olmaktadır Kendine has coğrafya ve iklime sahip olan ilçemizin zengin yaşam kültürü içindeki yayla yaşantısı çok önemli yer tutar Düzköy Yaylaları, tüm dünyanın giderek daha fazla birbirine benzemeye başladığı yeni bin yılda geçmişten gelen ve tadı yaşandıkça fark edilen; otantik yaşama biçimi olarak kuşatıcı ve farklı yaylalardır Yaylalar bakir tabiatın kirlenmemiş havasını; billur gibi soğuk suları; yazın en sıcak günlerde bile ferahlatıcı serinliği; büyüleyici güzellikte manzaraları; hormonsuz ve dalında yavaş yavaş olgunlaşan bitkileri; tabiat ortamlarında yetişen hayvanlardan elde edilen ve yapılan gıdaları da sunarlar Rengarenk kır çiçekleri, dağ çayırları ile kaplı olan Karadeniz Bölgesindeki yaylalarımızın çevresi genellikle ladin türü çam ağaçlarıyla kaplıdır İlçemizin sahip olduğu yeşillikleri sadece bol yağmuruna değil nemli ve sisli havasına da borçludur Sahil şeridindeki şehirlerde yüksek nem ve sisli hava yükseklere çıkıldıkça özellikle ilçemizde yerini pırıl pırıl bir güneşe, bol oksijenli tertemiz havaya bırakır İlçemizden yaylaya doğru yükseldikçe bitki örtüsü genel olarak köknar, ladin, sarıçam, sedir, kayın, meşe, karaağaç, gürgen,kızılağaç ve yabani fındık gibi ağaç türleri ile orman gülü ve yabani açelya gibi binlerce kır çiçeği ile kaplıdır Yöre doğal güzellikleri bakımından çok güzeldir Düzköy Yaylası turizme elverişli gezilebilecek ve kamp yapılabilecek duruma gelmiştir Karadeniz Bölgesinin en güzel yaylalarından birisidir Soğuk suları, temiz havası ve doğal güzelliği ile piknik yapılmaya elverişlidir Haçkalı Hoca Baba türbesi yaz aylarında ziyaretçi akınına uğramaktadır Bunun dışında özellikle Çal Mağarası ile yayla şenlikleri ilçe turizmine büyük katkı sağlamaktadır Çalköy Mağarası Dünyanın en uzun ikinci mağarası olarak da kabul edilen mağaranın içinden küçük bir dere akmakta olup, mağaranın üzerinde tarihi bir kale bulunmaktadır Şahinkaya İlçemizin doğal güzelliklerinden biri olan Şahinkaya, Çayırbağı Beldesinde bulunmaktadır Uzaktan bakılınca bir kaleyi andırmaktadır Eteklerinde çam ormanlarıyla kaplıdır Doğankaya Mahallesi, Gülcena Mahallesi ve bu mahallelerin mezralarıyla sarılıdır Bu doğa harikası kaya üzerinde yırtıcı kuşlardan doğan ve şahinler yuva yaptığı için buraya Şahinkaya denildiği gibi Doğankaya da denilmektedir Doğankaya Mahallesi de adını bu taştan almıştır Düzköy Yaylası Düzköy ilçemizden 11 km güneye doğru asfalt yolla bu yaylamıza ulaşılmaktadır 1784 m yükseklikte olan yaylamızda her yıl Ağustos ayının ilk haftasında Düzköy Yayla Şenlikleri yapılmaktadır Düzköy Yaylasına yaz kış günü birlik ulaşım imkanı bulunmaktadır Elektrik, Telefon, su gibi tüm altyapı hizmetleri tamamlanmış durumdadır Gelen yerli ve yabancı turistlerin konaklayabileceği yeme içme ihtiyaçlarını karşılayabileceği otel ve pansiyonlar yaylamızda bulunmaktadır Yaylamızda ayrı bir manevi değer katan Karadeniz Bölgesinin büyük evliyalarından Haçkalı Hoca Baba’nın Türbesi bulunmaktadır Burada her yıl Düzköy Belediyesinin organize ettiği Haçkalı Hoca Babayı Anma etkinlikleri yapılmaktadır Dini turizmin gelişmesinde önemli bir yer konumundadır Düzköy Yaylasının bir diğer adı da Haçka Yaylasıdır Haçka Yaylası denilince Haçkalı Hoca Baba akla gelmektedir Öyleki bu yayla ile Haçkalı Hoca Baba bütünleşmiş durumdadır Düzköy Yaylası av turizmi,doğa sporları açısından son derece elverişlidir Yamaç Paraşütü, trekking , Yayla Safari yaylamızda gerçekleştirilen spor aktivitelerinden bazılarıdır Serda Yaylası Gökçeler Köyü tarafından kullanılmaktadırHer yıl Eylül ayının ilk haftasında burada Serda Yayla şenlikleri yapılmaktadır Ulaşım Akçaabat-Düzköy yolunun 20 inci kilometresinde batıya dönülerek 15 km stabilize yolla gidilebilen yaylaya, yayla mevsiminde ticari taşıtlarla yolcu taşınmaktadır 1946 metre yükseklikteki yayla bol oksijeni ile akciğer tedavisi görmüş hastaların tatil için tercih ettiği yerdir Hırsafa Yaylası Çalköy Beldesi tarafından kullanılmaktadır16,17,18 Temmuz tarihlerinde Hırsafa Yayla Şenlikleri yapılmaktadır Bir süre ara verilen bu şenlik son yıllarda yeniden yapılmaya başlanmıştır Gürgendağ Yaylası Gürgendağ Köyünün kullandığı bu yaylamız ilçe merkezine 14 km uzaklıktadır Alazlı Yaylası, Maçka Yerlice Yaylası ve Düzköy Yaylasıyla çevrili bir bölgede bulunmaktadır Karaabtal Yaylası İlçe merkezine 18 km uzaklıkta bulunmaktadır Düzköy Yaylasının Güneybatı tarafında yer alır Bu yaylayı Alazlı Köyü ile Çayırbağı Beldesi ortaklaşa kullanmaktadır Yaylanın adı Karaptal denilen tepede bulunan bir şehit mezarından almaktadır Rivayete göre bugünkü Çayırbağı Yaylasının bulunduğu yerde Karaptal adlı tepenin yamacında bulanan şehit mezarı Kommenoslar döneminde oraları yurt edinen bir Türkmen beyinin mezarıdır Kara Abdal adlı bu Türkmen beyi Kommenos'larla sürekli savaş halinde yaşamış, ölünce de yurt edindiği bu obaya gömülmüş ve bundan dolayı buraya Kara Abdal Yaylası adı verilmiştir Daha sonra ilerleyen yıllarda bu ad değişerek Karaptal Yaylası olarak günümüze kadar gelmiştir Daha önceleri ormanlık olan bu bölge zamanla ormanlık vasfını yitirmiştir Karaptal Yayla Şenlikleri bu tepenin eteklerinde yapılmaktayken günümüzde köylüler tarafından şenlik alanı bölüşülmüş ve Karaptal Yayla Şenlikleri yapılamamaktadır Alazlı Yaylası Alazlı Köyü halkının kullandığı bu yayla ilçe merkezinden 15 km uzaktadır Keram Tepesi ve kayalıklarından başlayıp Karaptal Yaylası ve Gürgendağı Yaylası ile komşudur Bu yaylada 27 ağustosta Çoban Derneği Yayla Şenliği yapılmaktadır Honefter Yaylası Çayırbağı Beldesinin yayla olarak kullandığı bu yaylamız ilçe merkezine 17 km ve Düzköy yaylasına ise 5 km uzaktadır Her yıl 20 Ağustos tarihinde burada Honefter Yayla Şenliği yapılmaktadır |
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus) |
08-04-2012 | #32 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus)Hayrat İlçesi Hayrat, Trabzon ilinin bir ilçesidir Hayrat, 1969 yılında Of'a bağlı bir belde olarak belediye Statüsüne kavuşmuş, 20 Mayıs 1990'da da İlçe statüsüne kavuşmuştur İlçe olduktan sonra Hayrat kendini kısa sürede geliştirmiştir Hayrat'a bağlı 3 adet belediye (Hayrat, Balaban ve Gülderen), 17 adet köy bulunmaktadır Hayrat Merkez Belediyesine bağlı olarak da 11 adet mahalle bulunmaktadırİlçede yaşayan bazı aileler nuhoğulları,kılıçoğulları,kancıoğullarıd ır Tarihi yapısı hakkında kesin olarak bir bilgi bulunmamakla birlikte, Mileoslu denizcilerle kurulan kolonilerden biri olan Of'a bağlı yerleşim birimi olan Hayrat, İÜ 312'de Pontus Krallığı sınırlarına girdiği, Pontus egemenliğinin yıkılması ile Roma, sonra da Bizans egemenliğine girdiği bilinmektedir Hayrat, Pontus Rum İmparatorluğu döneminden sonra Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'u fethi ile Osmanlı topraklarına katılmıştır I Dünya savaşında Ruslar tarafından işgal edilen Hayrat 28 Şubat 1918'de Türk Birliğince işgalden kurtarılmıştır Karadeniz sahil şeridine 11 km uzaklıkta bulunan Hayrat, 170 km² yüzölçümüne ve ortalama 180 m rakıma sahiptir Arazi yapısı itibarı ile çok engebelidir, "kıran" tabir edilen sıralı, paralel tepeciklerden oluşmaktadır Bu tepelerin en yükseği 3000 m ile Ziyaret Tepesidir Hayrat'ta ekonomik hayat büyük ölçüde Çay Üreticiliğine dayanmakla birlikte,az miktarda hayvancılık ve ormancılık yapılmaktadır Çay tarım alanı 2380 hektar, fındıklık 165 hektar, tarla 426 hektar, sebze alanı 20 hektar ve ormanlık alan 9,154 hektardır İlçede sanayi de çaya dayanmaktadır Bir adet Çaykur'a ait Çay Fabrikası, bir adet de özel çay işleme atölyesi bulunmaktadır Buralarda yaklaşık 500 işçi ve memur istihdam edilmektedir 2009 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre Hayrat nüfusu, 5,034'ü İlçe merkezinde, 6,852'sı kırsal kesimde olmak üzere 11,886 olarak tespit edilmiştir Okur yazar oranı %93 tür |
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus) |
08-04-2012 | #33 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus)Köprübaşı İlçesi (Goneşara) Köprübaşı, Trabzon ilinin bir ilçesidir Sürmene, Araklı ve Çaykara ilçeleri arasında kalır 1998 yılında Köprübaşı'nın Beşköy beldesinde elim bir sel felaketi olmuş ve 40 küsür vatandaşımız hayatını kaybetmiştir Merhum Adnan Kahveci, merhum Recep Yazıcıoğlu ve Mustafa Sait Yazıcıoğlu bu ilçeye bağlı Beşköy beldesinin yetiştirdiği devlet adamlarıdır Milli futbolcu Fatih Tekke bu ilçede doğmuştur Tarih boyunca pek çok bakan ve vekiller yetiştiren bir ilçe olarak ün yapmiştir Tarihçesi Köprübaşı ilçesinin tarihçesi ve ilk yerleşmeler hakkında bilimsel bir literatür yok denecek azdır Eldeki tarihi bilgilere göre Trabzon’un fethinden sonra Orta Asya’dan gelen çeşitli Türk kavimleri Trabzon’a gelerek boş buldukları yerlere yerleştirilerek buraları iskan etmişleridir Köprübaşı iskana açılmadan önce çok sık ve gür ormanlarla kaplı idi Ağaçların sıklığından dolayı güneş toprağı ısıtmazdı Of ilçesine yerleşen Türk kavimlerinden bir aile; Of ilçesi ile Köprübaşı arasında bulunan Kozalak Dağı denilen tepeyi aşarak bugünkü Köprübaşı ilçesine bağlı Fidanlı Mahallesi’nde Tekke mevkisinde Kuzgun Irmağı denilen yerde ormanın içinde güneşten ara bir yerde bir baraka yapmak suretiyle buraya yerleşmiştir Bu yerleşim yeri güneşten ara yer diye adlandırıldığından bilahare Köprübaşı denilen ve ilk iskan edilen bölgeye Güneşara adı verilerek uzun yıllar bu şekilde adlandırılmıştır Daha sonra Şarki ve Garbi Güneşara olmak üzere iki muhtarlığa dönüştürülmüştür Bölgenin merkezinden akmakta olan ve kaynağı merkezden 40 km uzakta yaylalarda bulunan Manahoz Deresi etrafında yerleşen halkın, yayaların geçişini sağlamak üzere mevcut Manahoz Deresi üzerinde çok sayıda köprü yapmak suretiyle ve bu köprülere çeşitli adlar verilerek ( baş köprü, büyük köprü, orta köprü vb ) bilahare Sürmene ile Köprübaşı arasında en son yapılan köprüye köprülerin başı denilmek suretiyle, Güneşara denilen yerleşim yeri “ Köprübaşı “ adını almıştır Köprübaşı 1929 yılında 15 köyden oluşan Bucak teşkilatına dönüştürülerek bucak olmuştur Fidanlı, Akpınar ve Gündoğan Mahallelerinin tüzel kişiliklerinin birleştirilmesi ile 1965 yılında Köprübaşı Belediyesi kurulmuştur 5 Mayıs 1990 tarihinde 3644 sayılı kanunla Sürmene İlçesinden ayrılarak yeni bir ilçe olarak kurulmuş olup; 12 Ağustos 1991 tarihinde ilk Kaymakamı göreve başlamıştır Coğrafi Yapısı Köprübaşı; kuzeyden Sürmene İlçesi, güneyden Bayburt İli, Doğusundan Çaykara, Of ve Dernekpazarı ilçeleri, batısında Sürmene ilçesine bağlı Küçükdere Bucağı ile komşudur Köprübaşı İlçesinin 9 mahallesi ve 4 köyü vardır Köyleri: Arpalı, Güneşli, Çifteköprü,Yağmurlu; Mahalleleri : Akpınar, Fidanlı, Gündoğan, Yılmazlar, Büyükdoğanlı, Küçükdoğanlı, Emirgan ,Dağardı ve Konuklu) İlçe merkezinde rakım 220 metredir İlçenin yüzölçümü ise 132 km2 dir Trabzon İlini Bayburt İline bağlayan en kısa karayolu ilçeden geçmektedir Mahalle ve köylerin ilçe merkezine uzaklıkları: Beşköy 3 km Arpalı Köyü 27 km Çifteköprü Köyü 5 km Güneşli Köyü 7 km Yağmurlu Köyü 7 km Akpınar Mahallesi - Fidanlı Mahallesi - Gündoğan Mahallesi - Büyükdoğanlı Mahallesi 7 km,Küçükdoğanlı Mahallesi 5 km, Dağardı Mahallesi 9 km, Emirgan Mahallesi 15 km,Konuklu Mahallesi 4 km, Yılmazlar Mahallesi 9 kmdir Büyükdoğanlı köyü oldukça yüksek ve engebeli bir arazi yapısına sahiptirKöyün ulaşımı kışın sekteğe uğramakla beraber yolu stabilizedirKöy bir dağın yamacınakurulmuş olup köy halkı geçimini zor şartlardaki tarım ve hayvancılıktan karşılamaktadır İlçenin Köprübaşı Merkez Belediyesi ile Beşköy Belde Belediyesi olmak üzere 2 adet belediyesi bulunmaktadır İlçede toplu yerleşim alanlarını oluşturan köy ve mahalleler ayrı ayrı dağınık bir şekilde yerleşim alanlarına sahiptir Bu da yörenin meyilli ve dik yamaçlı olmasından kaynaklanmaktadırKöprübaşı ilçesinin iklimi Doğu Karadeniz Bölgesi’nin iklim özelliklerini taşımaktadır Yazları serin, kışları ise ılık geçer Her mevsim yağış görülmektedir Bölgede güneyden kuzeye doğru akan Manahoz deresi bulunur Bu dere ilçenin en önemli akarsuyu durumundadır Yeni Yayla ve Gezge kuronlarından doğar, Madur Dağının eteklerinden çıkan en bol kolu alır Hamzaağa Yaylasından doğan ikinci kolla Arpalı Köyü’nde birleşerek kuzeye doğru akmaya devam eder Doğuda Sultanmurat yamaçlarından akan Vartan ile, batıdan akan Vizera deresi, Ehşoho deresi, Çifteköprü deresi ve Ormanseven deresini alarak Sürmene ilçe merkezinden Karadeniz’e dökülür İlçede arazi yapısı yamaç ve dağlıktır Dağlar ilçenin güneyinde doğu- batı doğrultusunda uzanırlar Dağlar ormanla kaplıdır İlçede en önemli yükseltiler Manahoz Vadisi ve Küçükdere Vadisi arasında Kuzeyden güneye doğru artarak yükselen sırtlardır Bu yükseltiler sırası ile; Ayluka Tepesi, Yeniyol Tepesi, Kangeller Tepesi, Harman Kayalıkları Tepesi ve güneyde yörenin ve ilçenin en yüksek yeri ve simgesi olan Madur dağıdır (Yükeskliği 2742 metre ) Ekonomik Yapısı İlçede en önemli gelir kaynağı tarım ve hayvancılıktır Tarım ürünü olarak fındık, çay ve mısır başlıca ekilen ürünlerdir Son yıllarda kivi yetiştiriciliği de yaygın olarak yapılmaya başlanmıştır Genel olarak büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık yaygın olarak yapılmaktadır Köy ve mahallelerde yaşayan hemen herkesin evinde hayvancılık yapılmaktadır Gelir kaynaklarından birisi de ağaç işleri ve el sanatlarıdır Beşik yapımı, kaşık yapımı ile uğraşıp geçimini sağlayan pek çok kisi bulunmaktadır İlçede insanların bir arada çalışıp üretim yapabileceği fabrika vb üretim tesisi bulunmamaktadır Ekilen alanların az olması beraberinde geçimin güçlüklerini getirmektedir Bu nedenle cogunlukla İstanbul, İzmit, Samsun , Sakarya ve Zonguldak’a gurbete gidilmektedir İlçeye bağlı Harmantepe Yaylası tarihi bir öneme sahiptir 1916 yılında Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgesi’ni işgal eden Rus Ordusuna karşı verilen savaşta Sultanmurat ve Harmantepe’de büyük savaşlar yaşanmış ve Rus ordularının sahildeki kuvvetleriyle birleşmesi bu cephelerde önlenmiştir Harmantepe’de şehit düşen askerlerimiz için her yıl 29 Haziran tarihinde anma törenleri tertiplenmektedir Yaylaları İlçenin güneyinde doğu – batı ekseninde uzanan dağ eteklerinde 1750 – 2200 metre yüksekliklerde yaylalar vardır Bu yaylaların denize doğru alçalan kesimleri, özellikle vadi yamaçları ormanlarla kaplıdır Yaylalar geniş otlakları, temiz havası ve soğuk suları nedeni ile yaz aylarında hayvancılıkla geçinen halkın uğrak yerleridir Mayıs ayından Eylül ayının sonuna kadar bu yaylalar canlılığını korur Köprübaşı İlçesine bağlı olarak; Soğuksu , Ebeler, Küçük Kangel, Harman, Ağaçbaşı, Yangın, Vizera, Mincena (Bu yaylalar Yedipare Mincena Yaylaları olarak bilinir) Sulak, Köşk, Kutlusu, Taşlı ve İsmailağa yaylaları bulunmaktadır |
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus) |
08-04-2012 | #34 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus)Maçka İlçesi Maçka, Trabzon iline bağlı bir ilçedir Gümüşhane karayolu üzerinde ve Trabzon'a 29 Km uzaklıktadır Denizden yüksekliği 365 metre olan ilçenin yüzölçümü 1000 Mm²'dir 2009 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi göre ilçe nüfusu 25,723 kişidir Ladin ormanlarının ağırlıkta olduğu vadilerin ortasındaki bir dere yatağına kurulmuş olan ilçe merkezi, doğal güzellikler bakımından Trabzon'un en zengin yerlerindendir İlçenin 17 Km kadar güneyindeki Sümela Manastırı (Meryem ana), Trabzon ili ve Maçka ilçesinin turizm gelirleri bakımından önem arz etmektedir Tamamıyla yüksek dağlardan oluşan Maçka arazisi, 2000 metreye kadar ormanlarla, daha yükseklerde ise otlaklar ve dağ bitkileri ile kaplıdır Yayla denilen bu yüksek yerler manzarası, temiz havası ve kaynak suları ile doğal güzellikler yönünden eşsizdir Meşhur Zigana Geçidi de buradadır Ünlü ve Trabzon ilinin turizm potansiyeli en yüksek yörelerinden biri olan Şolma Yaylası, turizm merkezi olarak ilan edilmiştir İlçenin Şolma Yaylası; merkeze 22 Km uzaklıkta çam ormanları ile çevrilmiş, soğuk suyu düz çimenleri ve çeşitli kokulu çiçekleri ile görülmeye değer bir yayla konumundadır Maçka ilçesinde turistik değerlere sahip görülmeye değer birçok yayla vardır Bunlardan bazıları; Kiraz Yaylası, Lapazan Yaylası, Gulindağı Yaylası, Mağura Yaylası, Figanoy Yaylası ve Lişer Yaylalarıdır Lişer Yaylası (Ocaklı-ispela) her yıl 7 Temmuz günü çevre yaylalar ve köylerden gelen insarılarla "Soğuksu Şenlikleri"ni kutlamaktadır Tarihi Eserler Turizm bakımından Doğu Karadeniz'in ve Trabzon'un en önemli ilçelerinden olan Maçka'da birçok tarihi eser bulunuyor İlçede bulunan tarihi eserler ise şunlardır: Sümela Manastırı İlk olarak 4 yüzyıl'da Atinalı iki keşiş tarafından mevcut bir mağarayı genişleterek yapılan kilise, 6 ve 13 yüzyıllarda da genişletilmiştir Meryem Ana'ya ithaf edilen manastır, bir iddiaya göre ismini Latincedeki "Panaghia Tou Menas" dan (Karadağın Bakiresi)almaktadır 1461 yılında bölgenin Osmanlı egemenliğine girmesinden sonra da faaliyetlerine devan etmiştir Su kemerleri, kilise ayazma, mutfak, öğrenci odaları, kütüphane, erzak depoları ve mahzenler bulunan manastırdaki frensklerin bir bölümü tahrip edilmiştir Trabzona 47 kilometre, Maçka'ya 17 kilometre uzaklıkta Altındere Milli Parkı içinde bulunan manastıra, yaz aylarında Trabzon Çömlekciden; Maçka minibüsleriyle çok kolay ve güvenli bir şekilde gidip gezmek mümkündür Vazelon Manastırı Maçka'ya 8 kilometre uzaklıkta Gümüşhane karayolu üzerinde Kiremitli Köyü'nün çam ormanları arasında yer almaktadır Manastırın ilk kurucusu ve yapım tarihi bilinmemektedirBununla birlikte bazı araştırmacılar MS 270 ve MS 317 tarihleri arasında kurulduğunu belirtiyorlar Günümüze oldukça büyük değişiklerle gelebilen manastırı, imparotor Justinianus onartmıştır Bugünkü görünümünde manastırın sağır duvarlı birinci katına batısına merdivenle çıkılmakta ve buradan da küçük bir hole ulaşılmaktadır Bu girişin iki yanındaki koridorlar ve çevresinde üçerden altı oda yer almaktadır Son derece harap ve perişan durumdaki manastırda yalnızca yapı kalıntıları vardır Manastır 1923 yılında terkedilmiştir Tüm bunlara rağmen halen eski ihtişamının izlerini taşımaktadır Vadi boyunca akan ırmakta kültür balıkçılıği manastıra yakın bir alanda yetiştirilmektedir Manastıra günü birlik turlar acentalar tarafından düzenlenmektedir Ayrıca Maçka Trabzon Sümela minibüs durağı günü birlik turlar düzenlenmektedir Çömlekçi ve Maçka dan Sümelaya çok rahat bir şekilde ulaşıp ziyaret edilebilir Kuştul Manastırı Maçka'nın Atasu (Galyan) Beldesi Şimşirli Köyü'nde bulunan manastır, vadiye hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur Diğer manastırlar kadar tanınmış olmamakla birlikte gelen yabancı turistlerin büyük ilgisini çekmektedir Köyleri Akarsu-Larhan, Akmescit-Zanoy, Alaçam-Konga, Alataş-Mandiranyon, Altındere-İstalita, Anayurt-Kransa, Ardçlıyayla-İskopya, Arıkaya-Valena, Armağan-Kok, Bağışlı-Konaka, Bahçekaya-Olasa, Bakımlı-Ağursa Bakırcılar-Kizera, Barışlı-Zagena, Başar-İstama, Çamkonak-Mesohor, Çamlıdüz-Paparaza, Çıralı-Melanlı, Çatak-Meksila, Çayırlar-Çayırlar, Çeşmeler-Zenha, Cinali-Cinali, Coşandere-Kosbitiyos,Arzonoz, Dikkaya-Zavera, Duralı-Oksa, Ergin-Armanos, Esiroğlu-Anbela, Gayretli-Hozari, Günay-Sesara, Gürgenağaç-Yanakandoz, Güzelce-Pontila, Güzelyayla-Ferğanlı, Hamsiköy-Ciharlı, Kapıköy-Kapıköy, Kaynarca-Limli, Kırankaş-Verana, Kırantaş-Kudula, Kiremitli-Sersa, Yeşilyurt-Hacevera, Yazılıtaş-Yanandoz, Yukarı Yeşilyurt-Sivoy, Ocaklı-İspela, Ormanüstü-Kusera, Ornekalan-Magura, Ortaköy-Hordakop,Yazlık-Livera, Mataracı- İlaksa,Sevinç-Soldoy, Taşalan-Mesailli’dir |
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus) |
08-04-2012 | #35 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus)Of İlçesi Of, Trabzon ilinin doğusunda yer alan ve tarihi çok eskilere dayanan bir ilçedir Halkının önemli bir bölümü Türkmen Çepnilerden ve Gürcistan'dan gelen Kumanlardan oluşur[kaynak belirtilmeli] Arazisini Of'tan Karadeniz'e dökülen Solaklı, Baltacı ve İyidere derelerinin aşağı havzaları oluşturur İlçenin güneyinde Hayrat ve Dernekpazarı ilçeleri, doğusunda Rize ili, batısında Sürmene ilçesi ve kuzeyinde Karadeniz bulunur Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında daha büyük bir yüzölçüme sahip olan ilçenin sınırları 1948 yılında Çaykara'nın, 1990 yılında da Hayrat'ın ilçe olmasıyla daralmıştır Of, ülkenin yönetiminde söz sahibi olan birçok siyasetçi ve bürokrat yetiştirmiştir Tarihi, kültürel, siyasi ve ekonomik olarak zengin bir ilçedir Etimoloji Ophiussa veya Ophiusa Eski Yunancada "yılanların yaşadığı yer" [1] anlamına gelmekte olup başta Portekiz, Rodos ve Marmara Denizi'ndeki Avşa adası olmak üzere çok sayıda yerleşim antik çağda bu adı taşımıştır[2] Gerçekte Antik çağ yazılı kaynaklarında Of "OPIUNTE" adıyla geçmektedir ve eski Lazca "OPUTHE"=(Yerleşim yeri; köy) anlamını ifade eder Trabzon Of ve hinterlandında Lazlarin arkaik öncülleri olan Kolhis veya Tzan kabilelerini yaşadığı tarihsel tanıklıklarla sabittir Tarihçesi Doğu Karadeniz Bölgesinin tarihi ve özellikle bölgenin en önemli şehri olan Trabzon'un tarihi ele alındığında, batılı tarihçilerin büyük bir çoğunluğu bölge tarihinin Yunan kolonileriyle başladığını vurgulamaktadırlar Halbuki bölgeye Yunan kolonileri gelmeden önce birçok tarihçinin de belirttiği gibi bölgede yerli kavimler bulunmakta idi Bu insanlar muhtemelen en eski çağlardan beri bu toprakların yerlileri olarak Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşamaktaydılar Bölge muhtelif zamanlarda Yunanlılar tarafından işgal edilmiş ve kısa süreli koloniler kurulmuştur Bu koloni idareleri, yerli halkı kapsamıyordu Bu koloni devletlerinin en güçlü oldukları zamanlarda bile hükümranlıkları ancak bulundukları surlar içinde sınırlı kalmıştır Sur dışında yaşayan yerli kabileler bağımsız topluluklar olarak yaşamışlardır Bölge, Roma İmparatorluğunun parçalanmasıyla Doğu Roma olarak bilinen Bizans'ın payına düşer Bu hakimiyet, 1204 yılında Latinlerin İstanbul'u işgal etmesine kadar devam eder Bu tarihten sonra 1461 yılına kadar (Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'u fethi), yine Bizans İmparatorluğunun uzantısı olan, Bizans hanedanı Komnenosların kurmuş olduğu Trabzon Rum Devleti'nin egemenliğinde kalır 4 yüzyıl başlarında Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğu tarafından resmi din olarak kabul edilmesiyle, bu din halk arasında hızla ve serbestçe yayılmaya başladı Daha önce Doğu Karadeniz'de yaşayan kavimler de Hıristiyanlığa geçmeye başladılar Hıristiyanlaşan bu kavimler tedrici bir şekilde Doğu Kilisesi'nin resmi dili olan Yunanca'yı öğrenmek zorunda kaldılar Özellikle 10 yüzyıldan sonra Papazların telkinleriyle bu dili konuşmak daha da yaygınlaştı Zira Papazlar "İncil'in dili dışında bir dilde konuşulan her kelime cehenneme gitmek için işlenen bir günah olarak hesaplanacaktır" şeklinde telkinlerde bulunmakta idi Bu durum, yerel halkın kendi dilleriyle karışık bir Yunanca ya da halk arasında bilinen adıyla Rumca konuşulmasına neden olmuştur İzlenen bu Bizans siyaseti, yerel dillerin, inançların ve geleneklerin büyük bir çoğunluğunun belleklerden silinmesine, kısaca yerli unsurların asimile olmasına neden olmuştur 12 asırda Çepni Türkmenleri Doğu Anadolu üzerinden göç ederek Doğu Karadeniz'e yerleşmiştir Trabzon'un batı bölgelerine yerleşen Çepniler den Trabzon'un doğusuna da yerleşmeler olmuş ve bu gün dahi Trabzon'un Çaykara ilçesinde soyadı Çepni olan aileler mevcuttur Bölgenin asıl unsurları kuman kıpçaklarıdır Gürcistan'dan bütün karadenize dağılan kumanlar Of bölgesine yoğun olarak yerleşmiştir Kumanlar Gürcistan'da uzun süre kaldığından hristiyanlığı benimsemişlerdi Of ve çevresi 1461 yılında Trabzon'un Fatih tarafından fethedilmesiyle Osmanlı İmparatorluğunun eline geçmiştir bu tarihten sonra gittikçe MüslümanlaşmaıştırYavuz Sultan Selim'in Trabzon Valiliği sırasında da yoğun kuman iskanları ile nüfusu artmıştır 1717 yılında Rizeli kuman soylusu Tuzcuoğlu isyanında Tuzcuoğlu Memiş Ağa, kaçarak Oflulara sığınmışlar, Osmanlı Ordusu Ofluları kırmaya başlamasına rağmen kendilerine sığınan Memiş Ağa teslim edilmemiştir Ancak Memiş Ağa kendi isteği ile Ofluların kırılmaması için teslim olmuştur Yunan Kaynaklarında belirtildiğine göre 1912 yılında Of'taki Rum nüfusun oranı ancak yüzde 1 olmuştur Oflular bölgenin tarıma elverişli olmayışı nedeniyle ya gurbete ya eğitime yönelmişleridr bu doğrultuda koskoca Osmanlı İmparatorluğunun din adamı yetiştiren müesselerinin çoğu İstanbul'dan sonra Of'ta olmuştur Oflu hocalar kaybolmaya yüz tutmuş din ilimlerini tekrar canlandırmışlar, Hazerfen Ahmet Çelebi gibi uçan yedi Türkten üçü Oflu Hocalardan olmuş, en dakik saat bulma aletlerini yapmışlar ve uygulamışlar,Kurtuluş Savaşı sırasında Atatürk'ü desteklemişler, İstanbul'da en büyük medreselerde müderrislik yapmışlar, padişaha kafa tutmuşlar, Mehmet Akif'in şiirlerine konu olmuşlardır Türkiyenin her yerinde Oflu Hocalar simge olmuşlar, şarkılara, fıkralara konu olmuşlar, Of dışında bir çok yerde Oflu Hoca mezarları yatır haline dönüşmüştür Bölge 1929 yılında pek çok köylünün ölümü ve evini kaybetmesine yol açan ve Of felaketi olarak nitelendirilen bir sel baskını yaşamış ve halkının bir bölümü Maçka ilçesine göç etmek zorunda kalmıştır Coğrafyası İlçe; toplam alanı 330 km², ortalama rakımı 10 metre olan, tabiatın bütün özelliklerini sergileyen, deniz ve karanın bütünleştiği eşsiz doğal güzelliklere sahip bir alan üzerinde kurulmuş şirin bir ilçedir Trabzon'un yaklaşık 52 km doğusunda olan ilçenin, doğusunda Rize ili, batısında Sürmene ilçesi, güneyinde Hayrat ve Dernekpazarı ilçeleri, kuzeyinde Karadeniz bulunmaktadır Yörenin en büyük akarsularından Solaklı Irmağı'nın taşımış olduğu alüvıyal yığıntıları kıyıda biriktirerek meydana getirdiği düz ve fazla geniş olmayan bir alan üzerine kurulmuş bir sahil yerleşim birimidir Çaykara ve Of ilçelerini birbirine bağlayan karayolu ilçeyi ikiye ayırır Daha eski yerleşim yeri olan Solaklı Deresi'nin doğusundaki merkez, genel olarak ilçedeki idari birimlerin yer aldığı alandır Yeni yapılanmalarla Solaklı Deresi'nin batısındaki alan da gelişmiştir Bu alan ilçe sakinlerince Kalyon Mevkii diye adlandırılmaktadır İlçenin yerleşim yerinin kuruluş alanı dar ve düz biçimde devam ettiği halde, hemen arka kısmında dağlar birden bire yükselmekte, geçişi ve yükselmeyi engelleyici çok eğimli bir dağ sisteminin geldiği dikkat çekmektedir Bu heybetli yükselişle dağlar, yeşilin tonlarının hepsini sergileyen bir güzelliğe sahiptir Güneye doğru gidildikçe bu renk armonisi çok daha dikkat çekmektedir Doğu Karadeniz Bölgesi'nin iklim tipi özelliklerine sahiptir Yağışların her mevsimde bol olması ve sürekliliği, yöre iklimini etkiler Yağışın en fazla olduğu dönem Sonbahar mevsimidir Denizin düzenleyici etkisi termostat görevi gördüğünden, hem günlük, hem yıllık sıcaklık farklılıklarının fazla olması önlenir Yaz aylarında fazla sıcak olmadığı gibi, kış aylarında da dondurucu soğuklar görülmez Her mevsim yağışlı, yazları serin, kışları ılık geçer Ardındaki dağların birden yükselmesi dolayısıyla yamaç yağışları gerçekleşir Rüzgarların esiş yönleri ve şiddet dereceleri mevsim özelliklerine bağlı değişiklikler gösterir Genel olarak Lodos, Poyraz ve Kıble rüzgarları görülür Akarsuları İlçe yerüstü kaynakları bakımından zengin bir yöre özelliğindedir Dağların denize paralel olarak uzanması yüzünden akarsular, sadece kuzeye bakan yamaçlardan denize doğru akar Güneyde bulunan yüksek dağların yamaçlarından çıkan akarsular, sert akışlı, dar boğazlar içinden geçerek, derin vadiler boyunca denize ulaşırlar Başlıca akarsular; Solaklı Deresi Baltacı Deresi İkizdere İvyan (gelincik) Deresi Yörede bol yağış olmasından dolayı gür orman alanları mevcuttur Yöredeki orman örtüsünün kendi kendini yenileyebilme özelliği vardır Kesilen ağaçların yerine yenileri dikilmeden orman örtüsü kendi kendine büyüyüp gelişebilmektedir Kıyı şeridinde orman yerine küçük ağaç toplulukları göze çarpar Burada en yaygın çeşit olarak fındık, taflan, kızılcık, üzüm, muşmula, defne gibi küçük ağaçlar ile çalı ve sarmaşıklar yetişir Bunun yanında narenciye ürünlerine rastlamak da mümkündür Kıyı şeridinde nüfus yoğunluluğunun çok olmasından dolayı doğal bitki örtüsü tahrip edilmektedir Denizden 300-400 m yüksekliğe kadar olan yerlerde kızılağaç, meşe, kestane, ceviz vb olan orman tiplerine rastlanır Daha yükseklerde ormanlar alan ve büyüklük olarak birleşir Dağların denize bakan ve daha nemli olan kuzey yamaçları daha yeşildir Yükselti 600-800 m'yi aşınca yüksek dağların etek ormanları gözükmeye başlar Bu ormanlarda en yaygın olan türler; kışın yapraklarını döken meşe, gürgen gibi ağaçlardır Ancak bu tür ormanların önemli bir kısmı orman kazanmak amacıyla insanlar tarafından tahrip edilmiştir Yükseklik arttıkça dağ ormanları ortaya çıkmaya başlar Bu yükseklik 1200 m'ye gelene kadar yapraklı ağaç çeşitleri ormanları meydana getirir Bunlar arasında en çok meşe, kestane, şimşir, kızılağaç ve ıhlamur ağaçları göze çarpar 1200-1600 m arasında orman çeşitleri yapraklı ve iğneli ağaçlardan oluşan karışık ormanlardır 1600 m'den sonraki yükseklik kuşağında çam, ladin ve köknar gibi ağaçlardan meydana gelen iğneli ormanlar göze çarpar Bu ormanlar 2000-2300 m'ye kadar uzanır Daha yüksek yerlerde ormanlar kaybolur yerini çayırlar ve dağ otlakları alırGenellikle sık ormanlar 1200-1600 m aralarında yer alır 1600 m'den yüksek olan yerlerde en çok çam ormanları görülür Tarım Ve Hayvancılık İlçede, nüfusun önemli bir kısmı tarım sektöründe çalışmaktadır Elde edilen başlıca tarım ürünü çaydır Çay, ayrıca bölgenin başlıca geçim kaynağıdır İlçe arazisinin engebeli oluşu (% 75) bölgede modern tarımın yapılmasını engellemektedir Bu da, toprağın ve iklimin elvermesiyle, çay tarımının önünü açmaktadır Ayrıca fındık tarımı da bölgenin geçimini sağlayan tarım ürünleri arasındadır Diğer üretilen ürünlerinin çoğu ticari amaçla değil, kendi aile ihtiyacını karşılayacak şekilde üretilmektedir Başlıca ürünler: Çay, fındık, mısır, patates, kara lahana, fasulye, kabak, elma, armut, erik, üzüm, incir, kiraz, kestane, karayemiş, narenciye ve kivi'dir Son zamanlarda özellikle kivi üretimine özen gösterilmekte, üreticiler devlet tarafından teşvik edilmekte ve desteklenmektedir Kivi, çaya alternatif ürün olarak yetiştirilmektedir Bölgede;Sürü hayvancılığı olmamakla birlikte, ahır hayvancılığı şeklinde büyükbaş hayvancılık, İç kesimlerde küçükbaş hayvancılığı, koyun ve kıl keçisi yetiştiriciliği, Kümes hayvancılığı, tavuk, kaz, ördek, tavşan yetiştiriciliği, Denize komşu olması ve Karadeniz'in verimliliği, ayrıca akarsularda yetişen tatlı su balığı avcılığı ile, balıkçılık, Bitki çeşitliliği, çiçeklerin bol olması, çok sayıda meyve ağaçları bulunması dolayısıyla, arıcılık bölgede yapılan başlıca hayvancılıktır Yaylacılık Yazları sıcaklıklardan kurtulmak ve hayvanlara gür otlaklar bulmak amacıyla yaylacılık yapılmaktadır Günümüzde bu faaliyet yerini turizm amacına bırakmaya yönelmiştir Hayrat Of'dan ayrıldıktan sonra, her ne kadar yaylası kalmadıysa da eski yaylalıları kendilerini halen Of'lu olarak tanımlamaktadır Bunlar başlıca (BÜYÜK MESORAŞ)-SARMAŞIK, (KÜÇÜK MESORAŞ)-GÖKSEL, (HALNUT) YENİKÖY,CUVAMANK dır Bunlar köy statüsünde olup bunlara bağlı ayrıca yaylalar da vardır Mesela Büyük harman, Kadınlar, Çunis yaylaları gibi Of Felaketi Of felaketi veya Of sel baskını, 6 Temmuz 1929 yılında Trabzon iline bağlı Of, Çaykara ve Sürmene ilçelerinde etkili olan çok sayıda kişinin ölümü ve evin yıkımına sebep olan büyük sel baskınının adıdır Bu sel baskınında evlerini kaybedenlerin büyük bölümü Arap Kaymakam döneminde Maçka ilçesinde 1923 mübadelesi ile Yunanistan'a gönderilen Karadeniz Rumları'nın evlerine yerleştirilmiştir |
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus) |
08-04-2012 | #36 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus)Sürmene İlçesi (Humurgan) Sürmene, Trabzon'un bir ilçesidir Karadeniz'in güneydoğu sahillerinde Trabzon ve Rize kentleri arasında, yaklaşık 40º 55' enlem ve 40º 05' boylam koordinatlarında yer alan Surmene kasabası ; tarihsel açıdan kendisine bağlı diğer yerleşim birimlerini de kapsayan, yaklaşık 20 km sahil şeridi ve bu sahilin, güneyde Doğu Karadeniz dağlarının yüksek zirvelerine (2860m) kadar ulaşan ardıl alanından oluşan bir bölgenin geleneksel merkezi konumundadır Sürmene'nin en önemli akarsuları Küçükdere ve Manahoz çayıdır Bunların dışında Sürmene'de dağların denize paralel olması ve yağışlı iklimden dolayı küçük çapta bir çok dere ilçeyi bölerek denize kavuşur Sürmene tipik Doğu Karadeniz kasabası özelliklerini coğrafyasında gösterir Denizle, denizin hemen yanı başından bazen içinden yükselen dağlarla deniz arasında kurulu Sürmene'de Manahoz çayının yanında bulunan ve bugün fabrikalar bölgesi olan Kavaklık ovasının dışında ova yoktur Dağların kuş uçuşu çok kısa mesafede 2000'li metrelere ulaştığı Sürmene'de turistik tesisleride barındıran Zarha dağı (asıl adı koyun yatağı dağı) ve ilçenin en yüksek tepesi olan Madur dağı (2742 m) bulunmaktadır Türkiyenin 2100 metrede dünyada nadir bulunan turfalığına sahiptir Ağaçbaşı yaylasında yer alır Endemik Türler: Zehirli biberiye (Andromeda polifolia), böcek yiyen bitkilerden Drosera, pamukotu (Eriophorum angustifolia ve E latifolium), kurtayağı (Lycopodium inundatum), kara ot (Rhynchospora alba) Likarba (Yaban Mersini) meyvesinin ormanda çalılıklarda yetişen ve yaylada otçul olan türleri de Sürmene yetişir Ayrıca sonbahar ve ilkbahar kuş göç yolu için iki geçiş vadisi var Karadere - Küçükdere Vadisinden geçerler İKLİM ÖZELLİKLERİ Doğu Karadeniz kıyı kuşağında yer alan Sürmene'de tipik bir Karadeniz iklim özellikleri yaşanırTrabzon merkeze göre daha yağışlı olan Sürmene'de her mevsim bol yağışlı geçerKışları ılık yazları serin geçen ilçede en çok yağış sonbaharda,en az yağış ilkbaharda görülürYağış miktarı 1500 mmyi bulurNem oranı oldukça fazladırBuna bağlı olarak bitki örtüsü oldukça yoğundurKar yağışları azdırTopografik özellikler kısa mesafede sıcaklık ve yağış koşullarında değişmelere neden olur Ticaret Anadolunun ilk ticaret odası; denizcilik,deniz ticareti ve tersanecilik ve kesercilikten kaynaklanan zengin bir ticari alt yapıdan dolayı Sürmene ilçesinde 1903'de kurulmuştur 1950'li yıllarla başlayan araba yollarının yapımı sürecinde Sürmene iç bölgelerin denize ve anayollara ulaşım üssü olamamıştır Bu uzun solukta Sürmene'de ticaret hayatının gerilemesini beraberinde getirmiş ve eskiden Sürmene bölgenin bir ticaret merkezi iken bu özelliğini başta Araklı ilçesi olmak üzere bölgedeki başka yerleşim birimlerine kaptırmıştır Bugün itibariyle Sürmene'de ticaretin esas unsurunu hala bağlı köylerden gelen köylülerin yarattıkları iktisadi hareketlilik oluşturmaktadır Ancak Sürmene ilçesine bağlı köylerde de tüm Türkiye'de yaşanan köyden kente göç olgusu sonucu nüfus azalması sonucu bugün Sürmene de ticaret hacmi önceki yılların son derece altına düşmüştüristanbul , samsun , ankara ,aydın, izmir , antalya ,bursa ,eskişehir , gebze ,düzce ,adappazarı gibi yerlere göç çok vermiştirr Ayrıca ilçede asırlardır alışıla gelmiş şekilde BIÇAK üretimi yapılmakta ve yurt içinde ve yurt dışında satılmaktadır Sürmeneye Özgü Üretimler Sürmene Bıçağı Sürmene Pidesi Sürmene Keseri Sürmene Takası Sürmene Tahta Kaşığı Sürmene Gemi Tersaneleri Tarihçesi Tarihi kaynaklarda Sürmeneden ilk defa bahseden Arrianus'dur Arrianus MS 131-132 yilarinda yazdigi tahmin edilen "Periplo" adli eserinde Trabzonun yaklasik 33 km dogusundaki bir Roma askeri istasyonu(Kale) olarak kurulmus bulunan Sürmene/Hyssus 'dan bahsederBurasi Romanin dogu sinirini korumakla görevlendirilen 15 leigion Apollonaris'in konumlandirildigi bügünkü Gümüshaneye bagli Sadak Köyü/Satala nin sahile en kisa baglantisi saglayan tabii yolun ucunda ve Hyssus/Karadere nehrinin agzindaki tabii liman sahilindedir Bu gün Arakli çarsisinin güney bati kenarindaki kale harabesi Sürmenenin ilk kurulmus oldugu bu tarihi belirler Imparator Adrianus(MS 117-138) zanamina kadar Satala 'dan Trabzona direk yol olmadigi düsünülürse,muhtemelen imparator Traijan zamaninda kurulmus olan bu kalenin Roma'nin dogu hudutlarini savunmak için oldugu anlasilir 6yy'da Bizans'in dogu sinirinin Rizenin hemen dogusuna kadar gerilemesinden sonra ,Sürmene'nin stratejik önemi dahada artmistiJustinianus(MS 527-565) döneminde Lazika savaslari esnasinda ve daha sonra Heraclius zamaninda (MS 610-641) Iran seferleri esnasinda ,Sürmene bölgesi önemli bir ikmal merkezi olarak kullanilmistirBu dönemdeki Sürmene/Sousourmania/Sussarmia nin yerini Arakli Burnu üzerindeki Buzluca/Canayer 'deki harabeler bize belirlemektedir Heraclius döneminde ,Bizans'in orduve idari düzenini temelden degistirecek olan Thema'lar sistemi kurulmustuThemalar bir kral ve Kilisenin bütün iktidarina sahip dogrudandogruya imparatoru temsil eden ve yalniz ona karsi sorumlu olan valiler tarafindan idare edilmekteydiThemalar sistemi yeniden bir düzen koyan Theophilos (829-842) Rize,Trabzon ve Gümüshane vilayetlerini içine alan Dogu karadeniz Bölgesini Merkezi Trabzon olmak üzere ,yeniden organize etmisti,merkezi teskilatin tam bir kopyasi olan Themalar Thuma'lara bölünmüs idiBunlar kaymakamliklara ve onlarda "Banda" denilen küçük arazi birliklerine ayirilmisti Heraclius döneminde ,Bizans'in orduve idari düzenini temelden degistirecek olan Thema'lar sistemi kurulmustuThemalar bir kral ve Kilisenin bütün iktidarina sahip dogrudandogruya imparatoru temsil eden ve yalniz ona karsi sorumlu olan valiler tarafindan idare edilmekteydiThemalar sistemi yeniden bir düzen koyan Theophilos (829-842) Rize,Trabzon ve Gümüshane vilayetlerini içine alan Dogu karadeniz Bölgesini Merkezi Trabzon olmak üzere ,yeniden organize etmisti,merkezi teskilatin tam bir kopyasiolan Themalar Thuma'lara bölünmüs idiBunlar kaymakamliklara ve onlarda "Banda" denilen küçük arazi birliklerine ayirilmisti Trabzon civarinda 7 tane Banda/Bandov/Bandon vardi ve bunlar askeri idari yetkilre sahip toprak lordlari tarafindan yönetilmekteydiBaditan doguya dogru Plihabonites (Harsit vadisi) , Trikomia (Akçaabat ve Kalenma deresi) Trabzon,Matzouka ve Palaiomatzuka(Maçka ve hamsiköy), Gemora(Yomra), Sourmania(Sürmene),Rhizaon(Rize) olarak sayilailen bu bandalardan Harsit bölgesinde olan Türkmen akinlari sonucu dagilmis ve ayni idari bölünme Fatih'in bölgeyi fethine kadar devam etmisti Sürmene Bandonu Of'u da içine almakta olup dogudaki siniri ikizdereye batidaki siniri ise Yanboluya kadar uzanmakta,güneyde ise Dogu karadeniz daglari dogal siniri teskil etmekteGüney batida ise ;Bügün Sümela manastirininda bulundugu Hara bölgesinide içermekteydi |
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus) |
08-04-2012 | #37 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus)Şalpazarı (Ağasar) Şalpazarı (Ağasar) Trabzon'un bir ilçesidir Osmanlı Devleti yönetimindeki Karadeniz Bölgesi'nde o devirde ismi Vilayet-i Çepni olan Giresun'un Görele ilçesine bağlı bir köy'dü Halkının çok önemli bir bölümü Türkmen/Çepnilerden oluşur Şalpazarı ilçesinde yerleşimin çok eski tarihlere dayandığı bilinmektedir Yörede yaşayan insanlar Oğuzların Üçoklar boyundan olan Çepni’lerdir Çepni’lerin bu bölgeye Trabzon’un fethinden önce Akkoyunlu Hükümdarı ve Safavi Türkmen İmparatorur Şah İsmail'in DayısıUzun Hasan zamanında kafileler halinde geldikleri bilinmektedir Çepni kelimesinin anlamı; Düşmana karşı gözü pek, Asi,mazlumlara karşı merhametli, mert,sınır bekçiliği yapan manasına gelmekte olup, yöre insanı bu özelliklerin tümünü taşımaktadır İlçede yaşayan çepniler; Horasan Orta Asya’dan göç ettikten sonra Doğu Anadolu’nun Doğu kesimleri ile İran’a yerleşmiş oldukları,buralarda yaşadıkları sırada yönetime karşı ayaklanma faaliyetlerine karıştıkları bilahare yönetim tarafından çıkarılan bir fermanla Anadolu’ya sürgün edildikleri tarihçilerin yapıtlarından anlaşılmaktadır Buradan sürgün edilen Çepni Türklerinden 100000 kadarı Doğu Karadeniz’de Gürgentepe-Koyulhisar-DereliGörele, Tirebolu, Şebinkarahisar, Torul, Kürtün ve Ağasar (Şalpazarı) yörelerine yerleşmişlerdir İlçe Osmanlı döneminde Trabzon Sancağı Görele kazasına bağlı iken 1798 tarihinde çıkarılan bir fermanla Trabzon sancağına bağlı Vakfıhatuniye (Vakfıkebir) kazasına bağlandığı yöre halkının elinde bulunan belgelerden anlaşılmıştır Şalpazarı İlçesi, 1914 yılında Vakfıkebir kazasına bağlı nahiye haline getirilmiş, 1987 yılında çıkarılan bir kanunla ilçe olmuş ve 02081988 tarihinde teşkilatlanıp fiilen faaliyete geçmiştir İlçede yaşayan insanların % 10’i aile işletmeciliği şeklinde ziraat ve hayvancılık, % 35’i gurbet işçiliği, % 20’si de diğer mesleklerde iştigal etmektedirİlçe merkezindeki konutlar genellikle sağlığa elverişli olup, betonarme binalardan oluşmaktadır İlçede Resmi kurum ve okulların artmasıyla azda olsa konut sıkıntısı ortaya çıkmıştır İlçenin engebeli bir arazi yapısına sahip olması yerleşimi olumsuz etkilemektedir Köylerdeki konutlar ise geleneksel ahşap mimari şeklindedir Son yıllarda köylerde de betonarme konutlar inşa edilmektedirİlçede sosyal yaşamı geliştirecek sinema, tiyatro gibi kültürel faaliyetler olmadığından halkın tek eğlence kaynağı televizyon ve yaz aylarında düzenlenen geleneksel şenliklerdir İlçemiz merkezinde ve yaylalarında çok sayıda şenlik organize edilmektedirİlçe insanlarına istihdam sağlayıcı yatırım ve işletme olmadığından halkın büyük bir kısmı mevsimlik ve daimi gurbet işçiliği, üretim düzeyi ve karlılık oranı düşük aile işletmeciliğine dayanan hayvancılık ve ziraat ile geçimlerini temin etmektedir İlçe insanları ekonomik ihtiyaçlarını geçmişten bu güne gurbet işçiliği, çiftçilik ve hayvancılıkla temin etmişlerdir İlçede istihdam sağlayıcı herhangi bir yatırım yoktur Tarıma elverişli toprakların az oluşu halkın başka geçim kaynakları aramasına neden olmaktadır Bunların içersinde gurbet işçiliği ve memuriyet başta gelmektedir Mısır, fındık, patates, tereyağı ve diğer sebze çeşitleri tarımsal ürünleri teşkil eder, ancak bu mahsuller 3000 civarındaki çiftçi ailesine ticari bir gelir getirmekten çok aile içerisinde tüketilmektedir Köyleri Ağırtaş (Gevurgıran) ,Akçiriş,Çamlıca, Çarlaklı, Çetrik, Doğancı, Dorukkiriş, Düzköy, Fidanbaşı, Geyikli, Gökçeköy, Gölkiriş, Güdün, Kabasakal, Kasımağzı, Karakaya, Kuzuluk, Pelitçik, Sayvançatak, Simenli, Sütpınar, Sinlice, Tepeağzı, Üzümözü, Galafka’dır |
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus) |
08-04-2012 | #38 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus)Tonya İlçesi Tonya, Trabzon iline bağlı bir ilçedir Tonya İlçesi, Doğudan Düzköy ve Maçka, Güneyden Gümüşhane İline bağlı Kürtün İlçesi, kuzeyden ve batıdan Vakfıkebir ile Şalpazarı ilçeleri ile çevrilidir Trabzon ilinin denize sahili olmayan bir ilçesidir Halkının önemli bir bölümünü Türkmen/Çepniler oluşturur İlçenin genel alanı 264 Km2'dir Denizden yüksekliği 755 metredir Arazi genel Olarak engebelidir Yüksek dağ sıralarına rastlanmamakla birlikte mevcut tepeler kuzeyden güneye doğru uzanır Bu uzantılar arasında bulunan Fol Deresi ile Çamlık Deresi Vadisi Tonya sınırları içinde kalır İlçe merkezi Fol Deresi Vadisinde kurulmuştur Tonya'nın en yüksek tepesi 1900 m Yüksekliğindeki Karakısrak tepesidir İlçe sınırları içinde büyük akarsu ve göl yoktur En önemli akarsu fol deresidir Fol deresi Tonya'nın güneyinde Kürtün İlçesi sınırlarındaki Erikbeli Tepesinden doğar Kuzeye doğru Tonya topraklarını geçtikten sonra Vakfıkebir İlçesi merkezinden Karadenize dökülür İkinci önemli akarsu Toksar tepesinden kaynağını alarak Beşikdüzü İlçesinden denize dökülen Çamlık Deresidir Akarsuların rejimi düzenli değildir Bahar aylarında karların erimesi ile su miktarı artarYaz aylarında azalır Bununla birlikte yukarıda sözü edilen akarsuların kuruduğu hiç görülmemiştir İklim, Karadeniz iklimi ile karasal iklim arasında bir geçiş alanıdır Karadeniz kenarından yükselen tepeler üzerinde bulunan ormanlar sürekli nem çekerler Denizden gelen su buharı burada yoğunlaşır, sis haline gelir Bu nedenle özellikle yaz aylarında günlerin büyük bir bölümü sisli geçer Güneşli havalar daha çok sonbaharda görülür Yaz aylarında ortalama sıcaklık 20 derece, kış aylarında 6-7 derece civarındadır Çevrede iklimin etkisiyle bitki örtüsü bir paralellik gösterir Arazinin büyük bir çoğunluğunu meralar ve ormanlar kaplar ve yoğun ormanlar ilçenin güney yönündeki Kalmçam Köyü çevresindedir Bu ormanlar yayvan ve iğne yapraklı ağaçlardan oluşur Bölgede en iyi yetişen ağaç kızılağaçtır İnsan emeği olmadan kendi kendine yetişebilmektedir Tarihçesi Tonya İlçesinin ilk kuruluşu hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte, İlçenin kuruluşunun 13 yüzyılın sonları İle 14 yüzyılın başlarında olduğu anlaşılmaktadır1461 yılında Trabzon'un Türkler tarafından alınması ile Rum Pontus Devletinin egemenliği sona erer Bölge tamamen Türklerin eline geçer Bundan sonra Bayburt, Gümüşhane, Erzurum ve diğer yörelerden gelen Türkmen boyları Tonya'da yerleşirler Osmanlı dönemi yerli Rumlarla, göçmen olarak gelen Türklerin kaynaşması ile geçmiştir Bu dönem içerisinde gerek Rum kültürü, gerek Türk kültürü karşılıklı olarak birbirlerini etkilemişlerdirBu etkileşim şimdi bile kendini göstermektedir Yerli halkın bazı inançları, gelenek ve göreneklerinde bu etkileşim izlerini görmek mümkündür İlçemize bağlı 15 köy bulunmaktadır Ayrıca merkeze bağlı 5 mahalle ve İskenderli Beldesine bağlı 2 mahalle olmak üzere toplam 7 mahalle mevcuttur Tonya, Vakfıkebir İlçesine bağlı bir bucak merkezi olarak yönetilmiştir Osmanlı Devleti döneminde Tonya'da derebeylik egemendi 19yüzyıl derebeylerinin tamamen egemen olduğu bir dönem olmuştur Bu derebeylerinden en önemlisi Ali Ağa, kendisine ait topraklarda özel asker besler, kendi savunmasını bunlarla yapardı Tonya, 1854 yılında bucak merkezi olarak teşkilatlanmışsa da, bucak yönetimi yıllarında bile derebeylik egemenliğini sürdürmüştür Birinci dünya Savaşından sonra Osmanlı Devleti toprakları itilaf Devletleri tarafından paylaşılmaya başlanınca Doğu Karadeniz bölgesini de Ruslar istila etmişlerdi Rusların bu istilasına karşı Tonya'nın yerli halkı düzenli ordu kuvvetlerine yardımcı olarak aylarca savunmada bulunmuşlar ve bunda da oldukça başarılı olmuşlardı Harşit Cephesinde bulunan Türk Kuvvetleri bozulunca Ruslar bütün güçleriyle Tonya üzerine yürümüş ve sonra da yerli halk batıya doğru göç etmek zorunda kalmıştır 16 Temmuz 1916 tarihinde Tonya işgal edilmiş oldu Rus kuvvetleri daha sonra 17 Şubat 1918 tarihinde çekilince Tonya düşman işgalinden kurtulmuş oldu 5 Mart 1954 tarihinde 3264 sayılı kanun ile Tonya İlçe olarak teşkilatlanınca Vakfıkebir'den ayrıldı Aynı yıl içinde belediye teşkilatı kuruldu Tonya'nın İlçe olarak teşkilatlandığı yıllarda adı Orta Mahalle olarak geçer Bu ad o yıllarda belediye teşkilatının içine almış olduğu merkez mahallenin adından gelmiştir Tonya İsminin Hikayesi Donya "Tonya" adının ilçeye verilişi ile ilgili çeşitli söylentiler olmakla birlikte bunlardan gerçeğe uygun olarak görüleni şöyledir; Bölgeye ilk yerleşen Rumlar döneminde bir Rum Beyi Tonya adındaki kızına bölgeyi çeyiz olarak vermiş, bundan böyle bu bölgenin adı da kızın adına izafeten Tonya Olarak kalmış Ayrıca Tonya ilçesinin merkezine yöre halkı tarafından Konakyanı adı verilir Derebeylik döneminde merkezde bulunan derebeyin konağından gelmektedir Konağınyanı söylenişi zamanla Konakyanı olarak kalmıştır Karadenizin ve Trabzon'un otantik halinin en güzel örneklerinden biri olan Tonya'nın bazı kesimlerinde Rumcanın izleri görülürKöklü bir kan davası geleneği olan Tonya halkının tabancaya karşı özel bir tutkusu vardırBundan dolayı 'AMERİKANIN TEKSAS'I TÜRKİYE'NİN TONYA'SI' ünvanını almıştır Günümüzde suç oranı geçmişine göre bir hayli düşük olan Tonya'da temel geçim kaynağı hayvancılıktırTereyağı ve peyniri Ünlüdür Tonya tereyağı adına bir de festival düzenlenmektedir Tonya'nın gençleri şehir , kırsal farketmeksizin ağır işlerle uğraştıklarından güçlüdürler Siyaset ve gruplaşma gençler arasında pek azdır Kahvehane kültürü bir hayli yaygındırOkuma oranı yüksek olan Tonya'nın herhangi bir kahvehanesinin yarısı üniversite mezunudur Yaz ayları insanlar mezere dedikleri yaylalarına göç ederler Kışa doğru tekrar evlerine geri dönerler Dışa göç oldukça fazladır İstanbul, Ankara ,İzmir, Bursa ve Sakarya en çok göç verilen illerdir |
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus) |
08-04-2012 | #39 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus)Vakfıkebir (Fol) İlçesi Vakfıkebir,(eski adı Büyük Liman) Yerli halkın çoğunluğunu Türkmen Çepni'ler oluştururTrabzon'un 40 km batısında olup İlçe toprakları Doğuda Çarşıbaşı, Batıda Beşikdüzü, Güneyde Tonya ilçeleri ve Kuzeyde Karadeniz ile çevrilidir İlçe merkezi; Doğuda Işıklı (Yeros), Batıda Zeytin (Yobol) burunları arasında meydana gelmiş genişçe bir merkezin en uç noktasında kuruludur Bu nedenle ilçe adı, Coğrafi kitaplarında Büyükliman olarak da gösterilir Işıklı fenerinden itibaren kıyı, Güney Batıya ve daha sonra Kuzey Batıya yönelerek Büyükliman adıyla anılan geniş koyu meydana geldikten sonra Zeytin Burnuna ulaşır Büyükliman koyu, karayele kısmen kapalı olup, denizciler için iyi sayılan bir demir atma yeridir Vakfıkebir, Türkiye'nin 217'nci, Trabzon'un 3 en gelişmiş ilçesidir Vakfıkebir, Karadeniz Bölgesi Doğu bölümünün iklim şartlarının etkisi altında olup burada iklim, ılıman iklimin denizsel karakterini taşır Yazlar orta sıcaklıkta, kışlar ılık ve her mevsim yağışlı geçer Yağmurun en yoğun olduğu mevsim sonbahar, ilkbahar ve kıştır Kıyı kesimine kimi yıllar kar düşmediği de olur Tarihçesi Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber çok eski bir yerleşim yeridir Tarihi boyunca Hitit, Pers, Roma, Bizans ve Trabzon İmparatorluğu’nun hakimiyetinde kalan Vakfıkebir'e Hacı Bektaş Veli hazretlerinin müridi Türkmen/Çepni'ler 12nci Yüzyılın başlarından itibaren yerleşmeye başlamışlardır Selçuklulardan sonra 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon İmparatorluğu'nu yıkması ile Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyetine girmiştir Vakfıkebirin ilk belediye başkanı Bahadırzade Yusuf Ağadır Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarına katılmasından sonra çeşitli idari kademelere ve isimlere maruz kalan Vakfıkebir 1864 tarihli Osmanlı Vilayet Kanunu çerçevesinde 1874 yılında Trabzon vilayetine bağlı bir ilçe olmuştur Vakfıkebir, 20 Temmuz 1916 tarihinde Rus Çarlığının işgaline uğramış ve 14 Şubat 1918 tarihinde işgalden kurtarılmıştır İşgal altında geçen dönem halk arasında “Muhaceret Dönemi” olarak anılmakta ve her yıl 14 Şubat tarihinde işgalden kurtuluş törenlerle kutlanmaktadır İlçe halkı ülkenin kurtulması ve bağımsız bir Türk devleti kurulması çalışmalarında tüm Çepniler gibi hep Atatürk’ün yanında yer almıştır Bu çerçevede ilçe halkı aldıkları bir kararla Kellecioğlu Abdullah Hasip (Ataman) Beyi Erzurum Kongresi’ne Büyükliman Delegesi olarak göndermiştir Abdullah Hasip Bey, Erzurum Kongresi'nin iki yazmanından birisi olarak görev yapmıştır Vakfıkebir, Cumhuriyetin kuruluşu ile beraber ilçe olma özelliğini ve sınırlarını korumuştur Bu tarihte ilçenin merkez ile birlikte altı nahiyesi, dokuz beldesi ve 135 köyü vardır Bu nahiyelerden 10 Mart 1954 tarih ve 6324 sayılı kanunla Tonya, 19 Haziran 1987 tarih ve 3392 sayılı kanunla Beşikdüzü ve Şalpazarı, 9 Mayıs 1990 tarih ve 3644 sayılı kanunla Çarşıbaşı ilçe olmuş ve Vakfıkebir'den ayrılmışlardır Bugün ilçenin Yalıköy adında bir beldesi ve 34 köyü mevcuttur İlçe tarihinde Büyükliman ve Fol isimleri ile de anılmıştır Fol isminin kaynağı ilçenin 45 kilometre güneyinden doğan Fol deresidir Vakfıkebir bugünkü adını ise, Yavuz Sultan Selim annesi Gülbahar Hatun’dan almıştır O tarihte Trabzon Valisi olan oğlu Şehzade Selim’i görmek için İstanbul'dan Trabzon’a deniz yoluyla seyahat eden Gülbahar Hatun büyük bir fırtınaya yakalanmış, kurtulması halinde karaya ayak basacağı toprakları Allah'a vakfedeceğini adamıştır O zamanki adıyla Büyükliman olan yerleşim merkezinde toprağa ayak basan Gülbahar Hatun bu toprakları vakfeder Vakfedenin büyük (padişah eşi) olmasından dolayı bu tarihten sonra yörenin adı Vakfıkebir (Büyük Vakıf) olmuştur Vakfıkebir adının beş yüz yıllık geçmişi olmasına rağmen halk arasında Fol ve Büyükliman adları zaman zaman kullanılmaktadır Coğrafi Yapısı Vakfıkebir, Trabzonun 40 km batısında olup, ilçe toprakları Doğuda Çarşıbaşı, Batıda Beşikdüzü, Güneyde Tonya ilçeleri ve Kuzeyde Karadeniz ile çevrilidir İlçe merkezi; Doğuda Işıklı (Yeros), Batıda Zeytin (Yobol) burunları arasında meydana gelmiş genişçe bir merkezin en uç noktasında kuruludur Bu nedenle ilçe adı, Coğrafi kitaplarında Büyükliman olarak da gösterilir Işıklı fenerinden itibaren kıyı, Güney Batıya ve daha sonra Kuzey Batıya yönelerek Büyükliman adıyla anılan geniş koyu meydana geldikten sonra Zeytinburnuna ulaşır Büyükliman koyu, karayele kısmen kapalı olup, denizciler için iyi sayılan bir demir atma yeridir Vakfıkebir, Karadeniz Bölgesi Doğu bölümünün iklim şartlarının etkisi altında olup burada iklim, ılıman iklimin denizsel karakterini taşır Yazlar orta sıcaklıkta, kışlar ılık ve her mevsim yağışlı geçer Yağmurun en yoğun olduğu mevsim sonbahar, ilkbahar ve kıştır Biten bakımından deniz iklimi özelliğini taşıyan kıyı kesimine kimi yıllar kar düşmediği olur Turizm Vakfıkebir deniz kenarında ve Samsun-Trabzon karayolunun üzerinde bulunmasına, el değmemiş yaylalara sahip olmasına rağmen son yıllara kadar turizmden gerçek manada yararlanamamıştır 1992 yılında açılan Turizm Eğitim Merkezi hem ilçe turizminin gelişmesi hem de turizme ara eleman yetiştirilmesi yönünde büyük katkılar sağlamaktadır İki yıldızlı turistik bir otelin yanında iki adet normal otel, plaj ve yaylalarda kurulu tesisler ilçenin turistik kaynaklarıdırTrabzon'un 6 büyük ilçesi olan Vakfıkebir, taş fırınlarında pişen Vakfıkebir Ekmeği ve tereyağı ile ünlüdür Vakfıkebir Ekmeği Vakfıkebir Taş Fırın Ekmeği geçmişi, fırını, pişirilmesi, şekli, tadı ve bayatlamayan özelliği ile yalnızca Türkiye’de değil dünyada da eşi olmayan ve dilimle satılan tek ekmektir Yayla kültürü gereği hayvancılıkla uğraşan ve ilkbaharda yaylaya çıkan aileler 2-3 gün süren yayla yolculuğu yapmaktaydılar Bunun doğal sonucu olarak 2-3 gün boyunca bayatlamayan ekmeğe duyulan ihtiyaç taş fırın ekmeğinin icadına yol açmıştır Yayla kültürünün hakim olduğu her yerde buna benzer ekmekler üretilmesine rağmen hiçbirisi Vakfıkebir Taş Fırın Ekmeği kadar ihtiyacı karşılamamıştır Geçmişi yüzyıllar öncesine dayanan bu ekmek bugün ülkemizin her yanında üretilmesine ve Trabzon Ekmeği olarak bilinmesine rağmen aslına uygun üretimin yapıldığı tek yer Vakfıkebir’dir Taş fırın ekmeğini özel kılan pişirildiği fırın başta olmak üzere, suyu, odunu, unu, mayası, havası, şekli, ağırlığı ve pişiren ustasıdır Bu nedenledir ki ülkemizin her yanında üretilmesine rağmen Vakfıkebir standardı hiçbir zaman yakalanamamaktadır Ekmeğin Özellikleri -Vakfıkebir Ekmeği, tadımlık değil doyumluktur -Ekmeklerin büyük yapılması sonucu pişirme süresi uzadığından dış kabuk kalın, ekmeğin iç kısmı yumuşak, pişkin ve arzu edilen büyüklüklerde gözeneklere sahip olur -Ekmeğin bayatlama süresi uzun olur Uygun saklama koşullarında 5-15 gün kadar bozulmadan saklanabilir Bu ekmek soğuduktan sonra temiz bezlere sarılı olarak rutubetsiz ortamlarda tahta kutular içerisinde 5-10 gün arasında, kağıda sarılı ve naylon poşete geçirilmiş olarak buzdolabında 10-15 gün saklanabilmektedir -Tek ekmek olduğu için rahat taşınır ve saklanması kolaydır -Odun ateşinde piştiği ve ekşi maya kullanılarak yapıldığı için kendine has bir lezzeti vardır Ekşi maya ile yapılan ekmekler iyi kabarır, geç bayatlar -Pişme süresi uzun olduğundan ve iyi piştiğinden dolayı yenildiğinde midede şişkinlik yapmaz -Az miktarda isteyenlere kesilerek gramaj ile satılabilir -Keskin bıçak kullanılarak kesildiğinde ufalanmaz |
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus) |
08-04-2012 | #40 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus)Yomra İlçesi Trabzon il merkezine, 15 km uzaklıktadırTipik, Doğu Karadeniz iklimi görülüyor Ancak: arazi yapısı, deniz kıyısından iç kesimlere doğru yükseldikçe, iklim farklılıkları görülür Her 100 metre yükseklikte, sıcaklık 05 derece düşer Yani: Ocak ayında, Yomra ilçe merkezinde sıcaklık 10 derece iken, Sırhanlı Yaylasında, sıcaklık, sıfırın altına düşer İlçenin ilk adı: Durana İlçede yetişen “Yomra” elmasının adından ötürü, bu isim, zamanla “Yomra” olarak değiştirilmiş ve günümüze ulaşmış Fındık, tüm yakın çevrede olduğu gibi, burada da tarımın ana metasıdır Yani: ilçedeki tarımın ağırlığı, fındık üzerinedir Bunun dışında: kivi ve ceviz yetiştiriliyor Bunun dışında ilçede meyvacılık ta yapılıyor Tarihçesi Yörenin tarihi incelendiğinde: Hitit, Asur, İskit, Makron, Kimri, Amazon, Kloh gibi Türk topluluklarının bölgede yaşadıkları görülür Bu tarihi süreç içinde: elbette, Trabzon merkezli kurulan Pontus ve Bizans yerleşimleri de görülür Ancak, bu bölgeye ilk yerleşenlerin, Kafkas taraflarından gelen bir ırk olduğu düşünülmektedir 1461 yılından sonra, Fatih Sultan Mehmet’in tüm bu yöreleri ele geçirmesi ile, bölgede Osmanlı egemenliği görülür Tarih boyunca, birçok topluluğa yurt olmuş olan İlçe, uzun zaman Trabzon bünyesinde kalmıştır Uzun yıllar Trabzon’un tüm tarımsal ihtiyacı, buradan karşılanmıştır Özellikle: armut, elma, fındık, kiraz, karayemiş, üzüm, incir başta gelmektedir Bunları niye yazıyorum? Gerçekten, bu meyvalar, yörede büyük önem taşıyor 17yüzyılda, buradan geçen Evliye Çelebi, notlarında, burada gördüğü meyvalar hakkında, şunları yazmaktadır” Yiyeceklerinden, meyvaları, bilhassa kiraz, armut, elma, üzüm gayet nefis olur” Gezgin bunların yanında,” Levrek balığı, kefal balığı gayet lezzetlidir Fakat, bunlardan en önemlisi: ticaretinin yapıldığı hamsi balığı vardır Bu balık: Hamsin’den çıktığı için, bu adı almıştır” Evet, tüm bunların yanında: yakın geçmiş tarihi süreçte, Yomra’nın acı günlerinden biri yaşanır 4 Nisan 1916 tarihinde, Rus donanması denizden karayı top atışına tutarak yakıp yıkar Bunun üzerine, halk iç kesimlere kaçar Ancak, bu defa da, Ermeni ve yerli Rum milislerinin kahpe saldırılarına maruz kalırlar Tüm bu olaylar, yöre insanının, muhacir olmasına ve bölgeden göçmesine neden olur 1917 yılında, Rus Bolşevik isyanı sonucu, işgalci Rus birlikleri, yöreden çekilmeye başlarlar 24 Şubat 1918 tarihinde ise, yöre, işgalden kurtarılır Ancak; yörede yaşanan kısa süredeki tahribatlar, kolay kolay unutulur gibi değil Günümüzde: yaylalara ve merkezden uzak yerleşim birimlerine gidildiğinde: isimsiz, sayısız mezarlar, boş mermi kovanları, tüfek parçaları, insan kemikleri görmek mümkün Rus işgali sırasında: en büyük çatışmanın: Sulaklı Yaylasının güneyinde bulunan “Çataltepe” mevkiinde yapıldığı söyleniyor Burada: binlerce Türk askeri şehit olmuş ve gömülmüş Trabzon Dünya Ticaret Merkezi 2003 yılında hizmete açılmıştır Yomra ilçesinin, Kaşüstü beldesinde bulunan merkez, 90 bin metrekarelik bir alanı kapsamaktadır İçinde: sergi salonları, kongre merkezi ve otel gibi hizmet birimleri var Tepeköy Kalesi İlçenin en büyük tarihi kalıntısıdır Kale: Oymalı tepe ve Özdil vadisine hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur Yomra’nın tek kalesidir Ancak, günümüzde tahrip olmuş olarak görülmektedir Kalenin yapımında: Horasan kaynağı denilen bir madde kullanılmıştır Söylentilere göre: Cenevizliler döneminden kalmadır Osmanlı Eserleri Yomra’da Osmanlılar döneminden kalma, özellikle birçok çeşme yapısı, özellikle köylerde görülmektedir Kemerli Köprü Osmanlılar zamanından kalmadır Govlagoz Yaylasındadır Ulaşımı sağlamak için yapılmış taş köprü, halen sağlam olarak durmakta ve yöre halkına hizmet vermektedir Şana Limanı Yomra sahillerinde, ilçenin limanının bulunduğu bir yer |
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus) |
08-04-2012 | #41 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus)Trabzon Mutfağı Trabzon yemekleri denince akla hemen, mısırdan, lahanadan, hamsiden, fasulyeden, patatesten, pidelerden, turşudan meydana gelen yüzlerce yemek tarifi gelir Trabzon mutfağı zengin bir mutfaktır Kim sevmez karalahana çorbasını, kim istemez kıymalının, peynirlinin damakta kalan tadını Hani derler ya hamsinin kırk çeşit yemeği yapılır Trabzon'da Doğrudur, hamsi kışın sofraların baş tacı yazın da yaylalarda, köylerde soğuk suların başında tuzlamasıyla aranan yiyeceğidir Hamsi denince akla Trabzon, Trabzon deyince de akla hamsi gelir Trabzon'un yemeklerinin başlıcalarını şöylece sıralayabiliriz : Mısır sarması, etli lahana sarması, içli tava, hamsili pide, hohollu pide, pazı burmalısı, hamsili pilav, kuymak, su böreği, yufka tatlısı, laz böreği, gulya, turşu kavurması, pazı plakisi, lahana kavurması, kaygana, hamsi kuşu, mısır çorbası, ısırgan çorbası, hamsili pilav, hamsili ekmek, etli mısır sarması, Trabzon kebabı, Hamsiköy sütlacı, zumur, kaz kaldıran, hoşmeli, tomara kaygana, hamsi plaki, sütlü kabak, lapa, borani, hamsi çıtlaması, hamsi ızgara Hamsi Tava Malzeme: 800 gr-1 kg iri hamsi , Mısır unu , Tuz , Zeytinyağı Yapılışı: Hamsileri kafalarını kopararak, bıçak kullanmadan ve kılçıklarını çıkartmadan temizleyin Bilahare bir kaba alın ve bol su ile kanları tamamı gidinceye kadar yıkayın Hamsileri tuzlayıp bir tarafta 10-15 dakika dinlendirin Tavada yağı iyice kızdırın Hamsileri mısır ununa bulayın ve fazla unu atmak için hafifçe silkeleyip tavaya serbest bir şekilde ve azar azar dizin Bir tarafı kızarmış balıkları maşa ile ters çevirip öbür taraflarını da kızartın Sıcak servis yapın Notlar: Mısır unu balığa çok hoş bir gevreklik verir Bu nedenle kılçıkları çıkarılmadan pişirilmesi ve böylece yenmesi tavsiye olunur Mısır unu fazla yağ emmeyeceği için kağıt havluya gerek yoktur Yağın kızgın olmasına dikkat edin ve yağı soğutmamak için hamsileri azar azar tavaya koyun Hamsi Buğulama Malzeme: 500 Gr Hamsi , 1 adet iri olgun domates , 2 demet taze soğan , 1/2 demet maydanoz , 1 adet limon , 1 kahve fincanı zeytinyağı Tuz , Karabiber Yapılışı: Hamsiler kafaları koparılıp kılçıkları çıkarılarak fileto olarak ayıklanır, yıkayıp durulanır Bir kabın içine yeterince tuz, karabiber, ince kıyılmış maydanoz ve taze soğanları koyup karıştırın Küçük doğranmış domatesleri üstüne yayın Durulanmış hamsileri içine katıp harmanlayın Karışımı 15 dakika kadar oda ısısında beklettikten sonra yayvan bir tepsiye serin Kalan harcı üzerine yayın Limonu ince dilimler halinde kesip üstüne dizin Zeytinyağını gezdirip kapağını kapatın 15 dakika kadar hafif ateşte pişirdikten sonra sıcak olarak servis yapın Hamsi buğulama 2 gün kadar buzdolabında saklanabilir Buzdolabında saklanmış buğulamayı ısıtıp tekrar sıcak servis yapabilirsiniz Hamsi Çorbası Malzeme: 100 Gr Hamsi , 1 adet iri olgun domates , 1 adet kuru soğan , 1 demet maydanoz , 1 çorba kaşığı un , 1 çorba kaşığı tereyağı , 4 su bardağı su , Tuz , Karabiber Yapılışı: Hamsileri, kafalarını kopararak ve kılçıklarını çıkararak fileto halinde ayıklayınız; yıkayıp durulayınız ve 1 cm uzunluğunda parçalar halinde kesiniz 5 dakika kadar 4 bardak tuzlu suda haşlayınız Haşlanmış hamsileri suyunu süzüp kenara alınız Bu suyu daha sonra kullanacağınızdan dökmeyiniz Domatesin kabuğunu soyup rendeleyiniz Soğanı da rendeleyiniz Tereyağını tavada eritip unu kavurunuz Rendelenmiş domates ve soğanı ilave edip birkaç dakika çeviriniz Beklettiğiniz suyu ilave ediniz Su kaynamaya yaklaşınca hamsileri ve kıyılmış maydanozu ilave edip 5 dakika daha pişiriniz Sıcak servis yapınız Notlar: Bu çorba da tipik bir Trabzon yemeğidirArzu edenler, çorbaya limon sıkabilirler Hamsi Diblesi Malzeme: 500 gr iri hamsi , 250 gr pirinç (1 su bardağından 1 parmak fazla) , 5 adet karalahana yaprağı , 1 çay bardağı kıyılmış maydanoz , 1 adet kuru soğan , 2 çay kaşığı karabiber , 2 çorba kaşığı tereyağı , Tuz Yapılışı: Hamsileri kafalarını kopararak, bıçak kullanmadan temizleyin Kılçıklarını çıkararıp fileto haline getirin Bilahare bir kaba alın ve bol su ile kanları tamamiyle gidinceye kadar yıkayın Lahana yapraklarını ince ince kıyıp pirinçle ve maydanozla harmanlayın Tuz ve karabiber ilavesiyle tadlandırın Tereyağını tavada eritip soğanı kavurun Pirinçli lahanayı ekleyip karıştırın Tencereye karışımın yarısını koyun Hamsi filetoların yarısını açarak karışımın üstüne serin Kalan karışımı üzerine ilave edin Onun da üstüne kalan hamsi filetoları açarak dizin Üzerini 1 parmak geçecek kadar su ekleyip orta ateşte pişirin Sıcak servis yapın Not: Dible ye istenirse 1 çorba kaşığı çam fıstığı ilave edilebilir, daha güzel bir tat verir Hamsi Dolması Malzeme: 500 Gr İri hamsi , 2 adet kuru soğan , 1 demet maydanoz , ½ çay bardağı sıvı yağ , Tuz , Karabiber Yapılışı: Hamsiler kafaları koparılıp kılçıkları çıkarılarak fileto olarak ayıklanır, yıkayıp durulanır Her iki tarafı tuzlanır ve biberlenir Soğanlar ince halkalar halinde doğranır; tuz ve karabiber serpilip biraz ovulur İnce kıyılmış maydanozlar karışıma katılıp iyice karıştırılır Ayıklanmış bir hamsinin üzerine harçtan bir miktar konarak üstü diğer bir hamsiyle kapatılır ve hamsiler hafif yağlanmış bir tepsiye dizilip sıvı yağın kalanı üzerine dökülür ve 150 C sıcaklığa ayarlanmış fırında 40 dakika kadar pişirilir Sıcak veya ılık servis yapılır Hamsi Kuşu Malzeme: 500 Gr İri hamsi , 2 adet kuru soğan , 1 demet maydanoz , Yeterince un , 2 yumurta , Yeterince sıvı yağ , Tuz , Karabiber Yapılışı: Hamsiler kafaları koparılıp kılçıkları çıkarılarak fileto olarak ayıklanır, yıkayıp durulanır Her iki tarafı tuzlanır ve biberlenir Soğanlar ince halkalar halinde doğranır; tuz ve karabiber serpilip biraz ovulur İnce kıyılmış maydanozlar karışıma katılıp iyice karıştırılır Ayıklanmış bir hamsinin üzerine harçtan bir miktar konarak üstü diğer bir hamsiyle kapatılır ve her iki tarafı iyice unlanır ve çırpılmış yumurtaya bulanır Sıvı yağ bir tavada iyice kızdırıldıktan sonra hazırlanmış hamsi dolmalar yağın içine konup her iki yüzü çevrilerek kızartılır Sıcak servis yapılır Not: Bu yemek Orta ve Doğu Karadenize özgüdür Kızartma işlemi esnasında özellikle hamsiyi çevirirken çok dikkat etmek gerekir, dağılabilir Hamsi Köftesi Malzeme: ½ kg hamsi , 2 kahve fincanı un , 1 demet maydanoz , 1 çay kaşığı kuru nane , 1 çay kaşığı kekik , 1 adet kuru soğan , 2 adet yumurta , Sıvı yağ (yeterince) , tuz , karabiber , sumak Yapılışı: Hamsileri, kafalarını kopararak ve kılçıklarını çıkararak fileto halinde ayıklayınız; yıkayıp durulayınız Bilahare çok küçük parçalara doğrayınız Maydanozları ince kıyınız Soğanları rendeleyiniz İçine diğer malzemelerle birlikte doğranmış hamsileri koyup iyice harmanlayınız Yumurtaları çırpıp ilave ediniz ve tekrar karıştırınız (Mutfak robotunuz varsa karıştırma işlemini orada yapabilirsiniz) Harmanlanmış malzemeyi küçük toplar halinde yoğurunuz Kızgın yağda çevirerek kızartınız Sıcak servis yapınız Not: Bu yemek Orta ve Doğu Karadenize özgüdür Hamsi Mücver Malzeme: 250 Gr hamsi, 2 adet iri patates, 2 adet yumurta, 1 tutam dereotu, 1 su bardağı un, Sıvı yağ (Zeytinyağı olabilir), Tuz , Karabiber Yapılışı: Hamsileri kafalarını koparıp kılçıklarını çıkararak fileto olarak ayıklayın, yıkayıp durulayın İkiye ayırıp her iki tarafını tuzlayın ve her filetoyu tekrar ikiye bölün Patatesleri soyup ince rendeleyin, sıkıp suyunu çıkarın Rendelenmiş patatesleri bir kaba alin ve önce yumurtaları ilave edip iyice karıştırın Sonra sırası ile unu, ince kıyılmış dereotunu, hamsiyi, tuz ve karabiberi ilave edip tekrar karıştırın Tavada sıvı yağı iyice kızdırın Çorba kaşığı ile karışımı yağa dökün ve mümkün olduğu kadar yassılaştırın Bir yüzü kızardıktan sonra diğer yüzünü çevirerek kızartın Bu işlemi karışımın tamamı bitene kadar tekrarlayın Kızarmış mücverleri kağıt havlu serilmiş servis tabağına alın Sıcak servis yapın Not: Daha hafif olmasını istiyorsanız, karışımın tamamını yağlanmış tepsiye döküp 180 derece ısıtılmış fırında da pişirebilirsiniz Mısır Ekmeği Malzeme: Mısır unu, sıcak su, tuz Yapılışı: Mısır unu derin bir kap içerisine koyu*larak sıcak su ile topaklanmayacak şekilde yavaş ya*vaş yoğrulur Yoğrulma esnasında bir miktar tuz İlave edilir Diğer taraftan pleki ısıtılır Isıtılmış olan plekinin içerisine hazırlanmış olan mısır unu hamuru konulur üzeri saçla kapatılır Saçın üzerine köz dökülerek pişirilir (Veya pilitada pişirilir) Papa (Haşıl) Malzeme: 1 Lt su, 1 kase mısır unu, tuz, tereyağı Yapılışı: 1 Lt Su kaynatılıp içerisine 1 kase mısır unu yavaş yavaş ilave edilir Yeteri kadar tuz ilave edilerek kısık ateşte karıştırılarak mısır unu katılaşana kadar kaynatılır Katılaşan unun içerisine tereyağı ilave edilir servis yapılır İç Hoğiç (Sebzeli Ekmek) Malzeme: 1 kg mısır unu, 1 çay bardağı sıvı yağ, tuz, 1 kg ıspanak, pazı Yapılışı: Pazı yıkandıktan sonra ince ince doğranır Doğranmış olan yeşil sebzelerin içerisinde bir miktar tuz koyularak suyu çıkartılır Yoğrulmuş hamuru bir tepsiye alarak ortası açılır, ortasına yeşil sebzeler koyulur Üzerine hamurun kalan yarısı koyularak kapatılıp Üzerine sıvı yağ veya tereyağı konularak fırına verilir Fasulye Kavurması Malzeme: Taze fasulye, sarımsak, soğan, tereyağı, maydanoz, tuz Yapılışı: Fasulyenin kılçıklarını temizleyerek bol suda yıkanır Ortadan ikiye bölerek haşlanır süzdükten sonra soğumak üzere bir kenara ayrılır ve suyu sıkılır kuru soğanı temizleyip, ince ince kıyılır Bir tencerede tereyağı eritilir Soğan ve taze fasulyeyi ilave ederek kavrulur Kavrulan fasulyenin içerisine ince kıyılmış sarımsak, maydanoz ilave edilerek tuzla birlikte 1-2 dakika daha kavrulur Kuru Fasulye Malzeme: Kuru fasulye, soğan, kuşbaşı et, tereyağı, içyağı nane Yapılışı: Kuru fasulye akşamdan ıslatılır Bir ten*cerede tereyağı, soğan, içyağı ve et kavrulur Kavrul*duktan sonra içerisine fasulye ilave edilerek su ile Piştikten sonra üzerine nane ilave edilir Kete Malzeme: Un, süt, tuz İçi için malzeme (Hoğüs): Tereyağı, mısır unu, şeker Yapılışı: Un, süt ve tuz karıştırılarak bir hamur yapılır, içi için tereyağı eritilir Mısır unu katılarak iyice kavrulur Kavrulduktan sonra şeker ilave edilir Hamur açılır Kare olarak kesilir, Malzemeden içine 1çorba kaşığı koyulup, köşelerinden dörde katlanır Isıtılmış sal üzerinde veya tepsiye konularak plekide veya pilita'da pişirilir Fasulye Turşusu Malzeme: Fasulye, su, tuz, sarımsak Yapılışı: Taze yeşil fasulye ayıklanarak yıkandıktan sonra kılçıkları alınarak tekrar yıkanır Bir tencereye kaynar su doldurularak fasulyeler kendi rengi sararana kadar bekletildikten sonra çıkartılır Çıkartılan fasulyeler büyük bir tepsiye doldurularak soğumaya bırakılır, iyice soğuduktan sonra bir küp içerisine doldurularak su, tuz ve sarımsak konularak üzeri asma yaprağı ile kapatılır Malzemelerin suyun içinde kalması için üzerine bir ağırlık konulur Sebzeli Hamsi Malzeme: 1/2 Hamsi, 4 domates, 2 patates, 4 soğan, 1 demet pazı, 4 çarliston biber, 1 demet maydanoz, sıvı yağ, 1 bardak mısır unu, tuz, kuru nane Yapılışı: Patates dışındaki tüm sebzeler ince ince doğranıp Patates rendelenir Hazırlanan karışıma mısır unu ve temizlenmiş hamsi eklenir, tuz ve nane ilave edilerek, karıştırılır Tepsiyi yağlayıp karışım tep*siye konarak fırında ya da plekide pişirilir Muhlama Malzeme: Peynir, un, tereyağı, az miktarda su Yapılışı: Peynir ince ince doğrandıktan sonra içerisine un ve bir miktar su katılır diğer taraftan tereyağı ocakta kızdırılır Kızdırmış olduğumuz tereyağın içeri*sine hazırlanmış karışımı üzerine dökerek içindeki peynir eriyene kadar pişirilir Bazı köylerde muhlamalara soğan, yumurta ilave edilerek yapılır Lahana Yemeği Malzeme: Kara Lahana, Barbunya Fasulyesi, sıvı yağ, mısır unu, içyağı, tuz Yapılışı: Barbunyalar akşamdan ıslatılır Lahanaları çok ince olmayan parçalar halinde doğranır ve haşlanır Barbunyaları haşlanır ve haşlanmış la*hanalarla birlikte karıştırılır Soğan küçük küçük doğranır Sıvı yağ ve içyağı ile beraber pembeleşinceye kadar kavrulur Lahana ve fasulyeyi de kavrulan soğanla karıştırılır Tuz ve biber ekleyerek kısık ateşte pişmeye bırakır Piştikten sonra 1 kase mısır unu içerisine ilave ederek pişirilip geriye alınır İmkanlar dahilinde içerisine et veya kavurma konulabilir Ezme Lahana Malzeme: Kara Lahana, içyağı, mısır unu, tuz Yapılışı: Lahanayı yıkayın ince ince doğradıktan sonra suda haşlanır Pişen lahananın suyunu döküp, tekrar suyun içine konur ve içine içyağı ve tuz ilave edilip pişirilir, piştikten sonra mısır unu lahana ezeceği ile ezilir Tekrar 10 dk pişirilip geri alınır Etli Karalahana Sarması Malzeme: Kara lahana, kuşbaşı et, soğan, pirinç, sıvıyağ, maydanoz, sarımsak, nane, karabiber, tuz Yapılışı: Kara lahana sapları kırılarak yıkanır ve içi su dolu bir tencereye koyularak haşlanır Diğer taraftan sarma içi hazırlanır Kuşbaşı et iyice inceltilerek doğranır, ince kıyılmış soğan, pirinç, sarımsak maydanoz, nane, tuz, karabiber ve sıvıyağ koyularak yoğrulur Haşlanan kara lahana içerisine hazırlanan karışım koyularak parmak kalındığında sarılır ve bir tencereyi dizilir, içerisine sarmaların üzerine gelecek miktarda su ilave edilerek kısık ateşte pişirilir Isırgan Malzeme: Toplanmış olan ısırgan, yağ, tuz, mısır unu Yapılışı: Isırganları ayıklayıp yıkadıktan sonra tencerenin içine konulur Üzerine biraz su konulup haşlanır Haşlandıktan sonra aynı kabın içine yağ, tuz, , ilave edilip, üzerine mısır unu ilave edip, lahana ezeceği ile ezilir ve servis yapılır Tereyağı Yapılışı: Sağılan süt makineden çekildikten sonra sütün kaymağını ayrı bir kabın içerisine alınır Kay*mağı yayığın içerisine konularak çırpılır Yağ katılaşmaya başlayınca yağı yayıktan çıkartıp bir kap içerine alınarak soğuk suyla yıkanır Yıkandıktan son*ra bir avuç tuz ilave edilip, tuzun yağa karışması sağlanır |
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus) |
08-04-2012 | #42 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türklerin Anadolu’Da Fethettiği Son Başkent | Trabzon (Trapezus)Giyim-Kuşam Osmanlı döneminde Samsun ile Batum arasında(sahil) geleneksel giyim (Laz kıyafeti olarak da bilinir) şöyledir: Erkek: Başta iki ucu üzerinden sarık gibi dolanarak uzun kulaklı bir düğümle bağlanan ve kukula adı verilen siyah başlık Üstte beyaz mintan ve üzerine siyah aba yelek Altta bacak arası körüklü bacak kısmı dar zipka adı verilen siyah şalvar Kadın (köylü): İçte kamis adı verilen yakasız Trabzon bezinden gömlek, başta keşan peştemal, alltta etek veya üçetek elbise (zibun)bele bağlanan ve rengi yöreden yöreye değişen peştemal (fota Üstte fermene veya kadife adı verilen yelek Kadın (şehirli, kasabalı): Başta tepelik, Tapla, Koursi, hotoz adı verilen gümüş ya da altın sırmalı yuvarlak tepelik İçte kamis, üzerine zibun (üçetek) belde peştemal, lahor veya trablus Köylü ya da şehirli olsun Trabzon kadını (Rize ve Artvin sahilinde yaşayan Lazlar gibi) kesinlikle şalvar giymemektedir Tek istisna Şalpazarı bölgesinde olup Çepni kadınları şalvar giymekte ve ucu püsküllü kırmızı ya da pembe belbağı takmaktadır Müzik ve Halk Oyunları Trabzon bölgesinin geleneksel çalgıları şimşir kaval, kemençe, davul-zurna ve yörede zimpona, dankiyo adlarıyla da bilinen tulumdur Sayısız çeşidi olup kadın ve erkekler tarafından toplu oynanılan geleneksel dansların adı ise horondurkolbastı oyunu 1930 yılında Trabzon'un Faroz mahallesinde başlamıştır Farozlu balıkçıların kendi aralarında oynadığı bir oyundur Horonları Horon bir tutkudur Trabzon'da Kemençenin kıvrak sesi bir yerden yankılanmaya görsün, ya da davulun zurnanın nağmeleri işitilmeye Başlar önce ayaklar oynamaya Sonra eller havaya kalkar Sonra bir sihirli alemin içinde genişler de genişler horonun halkası Horon gibi canlı, hızlı bir halk oyunu yoktur Vücudun tümünün iştirak ettiği yegane oyundur denilebilir horona Genelde erkek ve kadın diye horonları ayırmamakla birlikte erkek horonlarının daha sert, kadın horonu ise daha yumuşak figürlerle oynanmaktadır Horon dizisi iki kişiden oluşsa bile içlerinden biri mutlaka horonbaşıdır Horonu ya çalgıcı ya da içlerinden usta olan bir horoncu yönetir Horoncuların coşkularını canlı tutmak, horon kurmak, aşağı almak, değişik horon düzenine geçmek için horoncubaşı farklı komutlar verir Horoncular "yürüyürü, dik oyna, kim ula, dikkat dikkat, ha uşak ha, alaşağı, ula ula, aloğlu, kim kim kim, şaşma, horonu bozma, taktum," gibi horoncubaşı tarafından verilen komutların ne anlama geldiğini bilirler ve horon düzenini buna göre sürdürürler Düz Horon : Genellikle kadınlar tarafından davul zurna, kemençe eşliğinde oynanır Akçaabat Sallaması : Genellikle davul, zurna eşliğinde Akçaabat yöresinde oynanır, erkek oyunudur Sıksara'ya geçiş öncesi bir oyundur Ağır bir yapıya sahiptir, giderek hızlanır Sıksara : Trabzon halkının karakteristik yapısını simgeleyen en önemli horon türlerimizdendir Atak, canlı vücudun bütün bölümlerinin harekete geçtiği kıvrak ve sanat gücü yüksek bir oyundur Kemençe ile ve davul, zurna ile de oynanabilir Kız Horonu : Düz horondur Hareketleri basittir Türkü eşliğinde de oynanır Atma türküleri meşhurdur Oyun esnasında söylenen türküler bu oyunu ilginç kılar Kemençe ile oynanır Sürmene Sallaması : Özgün ve hareketli bir oyundur Kemençe ile oynanır Davul ve zurna ile de oynanır Özellikle Sürmene'de oynanan bu oyunun özel figürleri zevkle izlenir Bıçak Oyunu : İki kişi tarafından bıçakla oynanır Müzik ve ritm sıksaraya çok benzer Karşılıklı bir savaşı, mücadeleyi andıran figürleri vardır Oyuncuların ellerindeki bıçakları çok iyi kullanmaları gerekir, yoksa oyunun heyecanı içinde birbirlerini yaralayabilirler Vaybeni : Genellikle Çaykara ve çevresindeki köylerde oynanır Türküye dayalı oyundur Atışmalı türkülerin söylendiği horonda bir tarafın söyleyecek sözü kalmayana dek devam eder Türküleri Kısa ve nettir türkülerimiz Öyle lafı geveleme, eğirme, büğürme yoktur türkülerimizde Ne denecekse söylenir Hüküm verilir, mesaj iletilir Kısadır, acıdır özlemler, sevinçler, sevgiler, yergiler hep bir türkülerde dile gelir Coşku dolu yürekler kemençenin eşliğinde söyler türküsünü Söyler türküsünü de, yol olur bu türkü dağ aşar, deniz aşar, gurbet aşar sevgilinin gözünde kimi zaman bir damla yaş, kimi zaman da gülen yüzde bir çiçek olur açar Yöre türkülerinde sadece sevda yoktur Savaş, sel, çığ, vurgun, toprak kayması, gibi durumlarda yakılan ağıtlar birer türkü olmaktan çok destanımsı özellikler taşımaktadır Halk edebiyatımızın en yaygın ürünlerinden olan mani biçimindeki türkülerimiz kendiliğinden doğaçlama olarak dökülür, kemençenin tellerinde ezgi olur |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|