Prof. Dr. Sinsi
|
Olmeden Once Ne Ne Ne
Hele hele musalla taşında yatan bir yakını ise, onu ve yaşamını yakından biliyorsa, neler düşünür insan tabuta bakarken? nasıl değerlendirir, yorumlar eleştirir o ölünün yaşamını ? Güzelliklerle dolu yaşamına neleri dert etmişti kendine   etmeseydi daha mutlu olmaz mıydı Deriz kendi kendimize Yapmak isteyip de yapamadığı durmadan ertelediği bir yığın şey vardı yapsaydı, yapmadan gitmeseydi
Her cenazeden yaşam dersleri alarak döneriz, ama kısa zamanda bu dersleri unuturuz
Bir daha bir cenaze töreninde musalla taşına bakarken "orada ben olsaydım diye" düşünün Nasıl bir hayat yaşamış olarak öte tarafa gidiyor olurdunuz acaba  Acaba, oradan geri dönme ve yeniden yaşama şansı verilse, öncelikleriniz gene böyle mi olurdu? "yahu neleri dert edinmişim  nelerle boşuna üzülmüş, beni sevenleri üzmüşüm   değer miydi? diye kaç şey sayardınız? 
"Şu şu vakitlerimi böylesine boşa harcayacağıma, şu şu aptalca şeyleri kendime dert edeceğime, sevdiğim çok sevdiklerimle en güzel geçecek günleri aptalca kırgınlıklar, kavgalar, inatlar yüzünden ziyan edeceğime, en sevdiğim şeylere ve insanlara ayırsaydım" diye ömrümüzün neredeyse yarısını başka türlü yaşamak istemez miydiniz?
KENDİNİZİ KENDİ CENAZE TÖRENİNDE HAYAL ETMEK, size dönüp geriye bakmak ve her şey bitmeden hayatınızda bazı önemli değişiklikler yapmak fırsatı verir
Ölümden söz etmekten korkulan bir toplumda insanın kendi ölüm anını düşünmesi zor Ama iyi fikir İnsanın kendi ölümü ve yaşamını bir arada düşünmesi iyi fikir gerçekten Bu sayede nasıl bir insan olduğumuzu hatırlar, hayatınızda sizin için en önemli öncelikleri daha iyi sıralarsınız
Kendi cenaze töreninizi düşünmek sizin için bir "uyandırma zili" olabilir Şu an düşünün  " Şu an gidiyorum" deyin ve hayatınızın muhasebesini yapın, artılarını eksilerini çıkarın 
Eğer yaşasaydım neleri yapmaz, neleri öncelikle yapmak için çırpınırdım deyin  
Ve işte zil çaldı 
Uyanın 
Ne mutlu size işte yaşıyorsunuz  
Bu fırsat elinizde 
Hadi bakalım, başlayın,
BAŞTAN  
İnsan, kendisinin âciz ve zelil, dünyanın aldatıcı ve fâni; âhiretin ise çok yakın olduğunu, tam olarak, ancak ölünce anlar Bu hadis-i şerif ile, ölmeden önce uyanmamız, hayatımıza çeki düzen vermemiz ihtar ediliyor
Ölmeden önce ölmeyi başarmak, seçkin insanlara mahsus Bizlere düşen, elden geldiğince onlara benzemeye gayret etmek  Bu emri dinleyen insan, dünyayı misafirhane, vücudunu ise emanet bilir Ruhunu ve kalbini onlarda boğmaz Bu hâl ile hallenen insan, ölmeden evvel ölmüş demektir
İnsan ölümle birlikte hayatının hesabını da vermeye başlar Öyle ise; ömür muhasebesini dünyada yapan insan, ölmeden evvel ölmüş demektir Dünya hayatının bitimiyle yeni bir hayata geçilir O halde, bu dünyada iken âhiretine hazırlanan insan ölmeden evvel ölmüş demektir
Ölümle, insanın elinden, diğer azaları gibi, gözü ve dili de alınır O artık okuma, anlatma nimetlerinden mahrumdur Bunu düşünerek, orada yarayacakları burada öğrenen ve orada konuşulacakları burada dinleyen insan, ölmeden evvel ölmüş demektir
Ölümle birlikte mahlûkatın sevgisi de biter, korkusu da Ölü için, yaşayanlar tarafından övülmekle yerilmek eşit olduğu gibi, yazla kış arasında da fark yoktur İnsanların teveccühlerine ve yermelerine dünyada ehemmiyet vermeyen, “varlığa sevinmeyip, yokluğa üzülmeyen” insan da ölmeden evvel ölmüş demektir
Ve en önemlisi; ölümle insan Hakka rücu eder, Rabbine döner Ölmeden evvel ölenler, Hakka bu dünyada rücu ederler; hayatlarını ilâhî emirler dairesinde geçirirler; Allahın rahmetine dünyada iltica eder, gazabından da yine dünyada korkarlar İşte bu bahtiyar insanlar âhirette de Hakka rücu ederler, ama bu rücu onlar için Allaha vâsıl olma ve lütfuna erme şeklinde tezahür eder
Ölümle, cüzi iradenin hükmü son bulur Öyle ise, ölmeden evvel ölenler, nefsî arzularını hayatta iken terk etmeyi başarıp, Allahın küllî iradesine tâbi olurlar Nefis hesabına bir şey talep etmezler Bütün arzuları helâl dairesinde olur Böylece ölmeden evvel ölmenin zevkine ererler
Ölmeden evvel ölmek; gerçekten, bu dünyada büyük bir lütuf, büyük bir saadet Bilindiği gibi, insan, yerde iken gök gürültüsünden ürker, şimşekten korkar, yıldırımdan kaçar  Ama uçakla bulutları yarıp onların üstüne çıktı mı, artık güneşi bulmuş ve önceki korkularından kurtulmuştur Ölmeden evvel ölmenin sırrına erenler de, ölümü hayatta iken geçmiş, mahşere bu dünyada çıkmış, hesaplarını burada vermiş ve itaatkar bir kul olarak Hakka rücu etmişlerdir Artık onları benlik duygusu boğamaz, çünkü ölünün benliği olmaz Tabiat onları kendine celp edemez, zira ölünün tabiatla bir alış verişi kalmamıştır
Prof Dr Alaâddin Başar
|