Prof. Dr. Sinsi
|
Sıbgatullah Arvâsî
Bid'atlerden ve kötülüklerden sakınmak husûsunda buyurdu ki:
"Bid'atlerin hepsi karanlıktır Onlarda güzellik yoktur Bizim yolumuzun üstünlüğü, bid'at karışmamış olmasıdır Ortadan kalkan her yol, bid'at yüzünden kalkmıştır Farzlarla yetinip, bid'atlerden kaçınan kimse, bir bid'at işleyip, birçok tâatler yapıp hâl ve mevâcide kavuşandan üstündür "
"Bu son zamanlarda sünnet, bid'atler arasında, gece karanlığında ışık saçan inci gibidir Zaman, dînin garîb olduğu zamandır Bunun için bu zamanda talebeye az bir gayretle, orta zamanlardaki çetin mücâhedelerle elde edilenden daha çok sevâb verilir "
"Bir şey için olan hırs ve gayret, ona olan sevginin netîcesidir "
"Müminin kabrinde yüzünün kıbleden çevrilmiş görünmesi, dünyâ sevgisi üzerine ölmesindendir "
"Hasedden zararlı kalb hastalığı yoktur Âlimlerin âfeti de ondandır "
Evliyânın hallerini anlatmak ve dinlemek husûsunda buyurdu ki:
"Evliyânın menkıbelerini dinlemek, muhabbeti artırır, Eshâb-ı kirâmın menkıbeleri îmânı kuvvetlendirir, günahları mahveder "
SeyyidSıbgatullah'ın hocası Tâhâ-i Hakkârî hazretleri kendisine; "Ne kendin sesli zikret, ne de başkasına ettir " buyurdu O da ona uydu Öyle ki, insanlar sesle olan bütün zikirleri mezmûm (kötülenmiş) sandılar Seyyid Sıbgatullah hazretleri gönüllerinden geçeni anlayıp şöyle buyurdu: "Bütün zikirler mezmûm değildir Teşrik tekbirleri, ölüye telkin, aksırıp "elhamdülillah" diyene, "yerhamükellah" demek derin vâdiye inerken, yükseğe çıkarken okunacak tesbihler ve benzerlerini sesli söylemek sevâb olup, eserde gelmemiş ve sâbit olmamış olanlar mezmûmdur "
Seyyid Tâhâ hazretleri kendisine yazdığı mektûbda; "Talebenin hocasına ihlâs ve muhabbeti tam, tâbiliği dürüst olup, hâl sâhibi olmasa zararı yoktur Bu üçünden birinde noksanlık olup, hâl var ise Allah korusun istidractır Şekâvet alâmetidir " diye yazdı Bu mektûbdaki mânâ o kadar büyüktür ki, bir sene sohbete bu sözlerle başlamıştır
Gavs hazretleri, ömrü boyunca İslâmiyeti öğrendi, öğretti İnsanlara anlatarak onların iki cihân saâdetine kavuşmaları için çalıştı Bir gün talebelerine şöyle anlattı: "Sırrî-yi Sekatî buyurdu ki: "Korku, küfürden başka kalb hastalıklarını giderir Muhabbet bunu da siler " Bunun için biz yolumuzda muhabbeti esas aldık Talebelerinden Abdurrahmân Tâhî; "Muhabbet ve ihlâstan hangisi üstündür?" diye sorunca; "Bu ikisi yemek ve su gibidir Yâni bu ikisi olmadan tasavvuf yolculuğu olmaz " buyurdu Abdurrahmân Tâhî; "Hangisi asıldır?" dedi Ona cevâben; "İhlâs" buyurdu
Tasavvuf yolcusunun durumuyla ilgili olarak buyurdu ki: "Fıkıhta bir mezhebe uyup amel edenin ictihâd derecesine varmadıkça, imâmından ayrılıp nasslara uyması doğru olmadığı gibi, tasavvuf yoluna intisâb eden bir kimsenin de, hocasının ve hocasının halîfelerinin koyduğu usûl ve edeplerden dışarı çıkması uygun değildir Bununla meclisinde bulunan ve ayağını öpmek isteyen bir talebesine mâni olmak istedi Abdurrahmân Tâhî; "Bu hususta hadîs-i şerîf vardır Birisi Resûlullah'tan elini öpmek için izin istedi, müsâde buyurdu Ayağını öpmek istedi, müsâde buyurdu Secde için izin istedi, müsâde etmedi " dedi Bunun üzerine Gavs buyurdu ki: "Bu yolun geçmiş büyüklerinin birinden ve kendi hocası Seyyid Tâhâ-i Hakkârî hazretlerinden bahs edip; "Bu işe mâni olurlardı Şöyle ki, Muhammed Pârisâ hazretleri vefât edince, oğlu babasının ayağını öpmek için eğildiğinde, öptürmemek için ayağını çekmiştir " buyurdu
Vefât etmeden önce; "Amel ediniz?" buyurdu "Amel nedir?" diye sordular "Amelden maksâd râbıtadır, yâni mürşidini düşünüp ona bağlanmaktır " buyurdu Devâm ederek; "Maksad, İslâmiyet'in bildirdiği yönde istikâmet üzere olmaktır Bid'atten ve İslâmiyet'e aykırı olarak yapılan amellerden feyz alınmaz Tasavvuf, İslâmiyete uymak demektir Molla Yûsuf Ali; "Evliyâlık, İslâmiyetin emirlerini yapmakla kazanılır " buyurdu Fakat kalb hastalıklarının izâlesi için hocasıyla sohbet de şarttır İslâmiyete uymadan vilâyete, yâni velîliğe kavuşulur diyen sapıktır, zındıktır Namazlardan hemen sonra istigfâr ediniz İslâmiyetin bildirdiği hususlara uymayan ve sünneti terk eden mürşid, yol gösterici olamaz " buyurdu
HalîfelerindenAbdurrahmân Tâhî'ye vasiyet ederken; "Büyüklerin yolunu değiştirme Ben hocamın bana emrettiği gibi değiştirmedim O da hocasından aldığı gibi hiç değiştirmedi Rüyâda hocam Seyyid Tâhâ hazretlerini gördüm, buyurdu ki: "Talebenin hocasına saygılı olmasının faydası, onun büyüklüğünün ortaya çıkması ve olabilecek edepsizliklerden kurtulmasıdır "
Seyyid Sıbgatullah hazretleri Bitlis'de bulunduğu sırada bir gün sabah namazından sonra; "Ölümüm sonbaharın sonuna doğru olacak " Başka bir zaman Abdurrahmân Tâhî'nin de bulunduğu bir sırada oturduğu odanın boşaltılmasını emir buyurdu ve vasiyetini yazdıracağını bildirdi Abdurrahmân Tâhî; "Efendim bu vasiyet de ne oluyor?" dedi "Bana ilhâm yoluyla yaşamayı veya ölmeyi tercih etmem istendi Rûhum âhireti diledi " buyurdu Abdurrahmân Tâhî hazretleri; "Efendimiz sizin hayatta olmanız insanların hayrını çoğaltır Sadaka veriniz, zîrâ sadaka kaderin hükmünü önler Kaderin hükmünün kesin olmayıp, sadaka verip vermemeye bağlı olması muhtemeldir " dedi Bunun üzerine Sıbgatullah Arvâsî hazretleri emir verip çokça sadaka dağıttırdı Fakat ertesi gün sâlihâ bir kadın gelip; "Eyvâh! Eyvâh! Gavs-ı Âzam şu alçak dünyâdan ayrılıp, Hakk'a kavuşma yolculuğunun eşiğindedir " dedi "Bunu nereden biliyorsun?" diye sordular Kadın; "Gavs bana dedi ki: Daha önce hastalanınca sadaka veriliyor ve ecel tehir ediliyordu Halbuki bu sefer ecelim kesindir Zîrâ Kazâ-i mübremdir Ona hiçbir şey engel olamaz, buyurdu " dedi
Hazret-i Gavs'a halîfesi Abdurrahmân Tâgî, Teşrin-i sânînin (Kasım ayının) dokuzunda; "Daha önce belirttiğiniz ecelinizin vakti geçti " dedi "Hayır geçmedi Çünkü Kânun-ı evvelin (Aralık ayının) ilk on günü de sonbahardan sayılır " buyurdu Bir gün; "Cumâ günü, ölüm için güzel bir gündür Fakat Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem Pazartesi günü vefât etmiştir Şeyhim Seyyid Tâhâ iseCumartesi günü vefât etti " buyurdu "Cumartesi günü" sözünü bir kaç kere tekrar etti Kendisinin bu günde vefât edeceğini tahmin etti
Ölüm öncesi hastalığı sırasında kendisini ziyârete gelen kimselere hastalığının şiddetinden bahsetmediği gibi, aksine iyi olduğundan bahsederdi Hattâ vefât ettiği gün, akrabâları izin isteyip köylerine gittiler Çünkü sıhhatinin yerinde olduğunu gördüler O günlerde çorba suyundan başka bir şey yemiyordu Hastalığı sırasında hiç uyumuyor, sâdece kıbleye karşı oturuyor, bâzan sağına, bâzan sol tarafına yaslanarak murâkabede bulunuyordu Ölüm hastalığı sırasında hiç inlemedi Sekerât-ı mevtinden önce yerine halîfe bıraktığı oğlu SeyyidBehâeddîn'i yanına çağırdı "Evlâdım! Talebelerim sana emânet Onları büyük bir îtinâ ile yetiştir Gözün gibi koru Sohbet ve teveccühlerini üzerlerinden esirgeme Sakın şöhret isteme Allahü teâlânın emirlerini yap, yasaklarından kaçın Dîne muhâlif iş yapma Seni yetiştiren hocanı ve Allahü teâlânın dostlarını incitme, onların her zaman gönüllerini almayı ihmâl etme " buyurdu Dostlarıyla vedâlaştıktan sonra da; "Ben ölünce arkamdan ağlamayınız " buyurdu Sonra bir müddet murâkabe hâlinde kaldı
İki küçük oğlunu Seyyid Nûr Muhammed ve Seyyid Burhan'ı zâhirî ve mânevî terbiyeleri için Molla Abdurrahmân-ı Meczûb'a teslim etti Seyyid Tâhâ hazretlerinden naklederek; "Kılıç kınından çıkmadıkça, bir şey kesemez " buyurdu Vefât ettiği Cumartesi günü öğleden sonra Sekerât-ı mevt hâline girdi Bu hâlinde yanına giren Abdurrahmân Tâgî ve MollaAbdurrahmân Meczûb, sessizce "Yâsîn" sûresini okudular "Beni doğrultun " buyurdu Doğrulttular Tekrar; "Beni yatağıma uzatın " buyurdu Birkaç defâ doğrulttular ve tekrar yatağa uzattılar Ölüm hastalığının ızdırabı fazlalaşınca, Abdurrahmân Tâgî'ye bakarak; "Böyle olsun bakalım " dedi ve ölümü tercih ettiğini belirtti Sarığını çıkardı Göğsüne buz koydular Yâsîn-i şerîf sûresini yüksek sesle okumalarını tavsiye buyurdu Rabbine bir an evvel kavuşması ve ecelinin çabuk son bulması için duâ edilmesini ve bunun için, oğluna sadaka vermesini emretti Bu sırada yanına girenlere oturmalarını söyledi Ağır sekerâta girip rûhunu teslim edeceği zaman, sekerâtın şiddet ve ağır hallerinden hiç şikâyetçi olmadı Kendisini yatağına koymalarını isteyince, kollarından tuttular Lâkin yatağa kadar yürüyerek gitti Yüksekliği bir dirsek boyu olan sedirine kendisi çıktı Sağ yanına yaslandıktan sonra tebessüm eder bir vaziyette Kelime-i şehâdet getirerek rûhunu teslim etti O anda odanın içine bir güzel koku yayıldı Bu kokuyu odanın dışında duran diğer talebeleri de duydular Bu koku defin esnâsına kadar devâm etti
Oğlu Celâleddîn Efendi, cenâzesini yıkadı Yıkama esnâsında yakın hizmetçisi Ali Efendi ve Abdurrahmân Tâgî ona yardım ettiler Techiz ve kefenlenmesi yapıldıktan sonra talebeleri ve sevenleri tarafından cenâze namazı kılındı ve Gayda'da defnedildi Mübârek kabri sevenleri tarafından ziyâret edilmekte feyz ve bereketlerinden istifâde edilmektedir
Seyyid Sıbgatullah Arvâsî hazretlerinin yolu, başta halîfesi ve oğlu Seyyid Behâeddîn hazretleri, diğer halîfeleri Abdurrahmân Tâgî, Şeyh Hâlid-i Şirvânî, Şeyh Abdurrahmân Behtânî, Sofî Mustafa Kûlâtî, Ali Can Külpikî gibi zâtlar tarafından devâm ettirildi
Seyyid Sıbgatullah hazretlerinin on kardeşi vardı Bunlardan birisi; zâhid yâni dünyâya ehemmiyet vermeyen, cömert ve velî bir zât olan Seyyid Molla Resûl Zeki idi Diğerleri; Seyyid Cemâleddîn, Seyyid Nûreddîn, Seyyid Abdülmelik, Seyyid Abdülkahhâr, Seyyid Abdülgaffâr, Seyyid Muhammed, Seyyid Âbid, Seyyid Abdülganî, Seyyid Mevlânâ'dır Bunların hepsi âlim ve zâhid olup, zamanlarını medreselerde geçirirlerdi
Seyyid Sıbgatullah hazretlerinin, Seyyid Celâleddîn, Seyyid Behâeddîn, Seyyid Hamzâ, Seyyid Nûr Muhammed ve Seyyid Hasan adlı oğulları vardı Ayrıca Seyyid Bahrî, Sultan Veled ve Burhâneddîn adlı üç oğlu ise küçük yaşta vefât etmişlerdir
GERÇEK İLİM
Şeyh Hâlid isminde büyük bir âlim vardı Şark vilâyetinin adliye müfettişliğini yapardı Tefsîr, hadîs ve fıkıh gibi zâhirî ilimlerde, İbn-i Hacer ve Seyyid Şerîf Cürcânî hazretleri kadar âlim olduğunu iddiâ ederdi "Bütün din kitapları ortadan kalksa, bu ilimleri yeniden ihyâ ederim " derdi İşte bu Şeyh Hâlid, Seyyid Sıbgatullah hazretlerinin ismini ve nâmını işitmiş, gidip görmeyi niyet etmişti Giderken de bâzı zor sorular hazırlayıp sormayı ve onu müşkil durumda bırakmayı düşündü Şeyh Hâlid geldiğinde, Seyyid Sıbgatullah onu yolda karşıladı, güzelce misâfir edip ağırladı Sohbet esnâsında da Seyyid Sıbgatullah; "Bir kimse bir talebemize şöyle bir suâl sorsa, talebemiz o sorana şu şekilde cevap verir diyerek, Şeyh Hâlid'in gelirken hazırladığı bütün soruları teker teker, pek güzel cevaplandırdı Son soruyu cevaplandırdığında, Hâlid; "Üstâdım! Beni affediniz, tövbe ettim " diyerek ellerine sarılıp öptü Birkaç gün sonra müfettişlik gibi dünyâ makamlarını terkederek, Seyyid Sıbgatullah hazretlerinin huzûrunda diz çöktü Pek çetin riyâzet ve mücâhedeler çekerek nefsini terbiye etmeye başladı Nefsinin kötülüklerinden kurtulmak için nefsin istediklerini hiç yapmaz, istemedikleri yapardı Seyyid Sıbgatullah ata binerken, sırtıma basarak binsin diyerek koşar, önünde eğilirdi Sıbgatullah hazretleri ise, onu bundan meneder, bir daha böyle yapmamasını tenbih ederdi Şeyh Hâlid bu ihlâslı hareketleri ile pekçok teveccühlere kavuşarak, evliyâlıkta yüksek makamlar sâhibi oldu
1) Eshâb-ı Kirâm; (6 Baskı) s 288, 399, 401
2) El-Kelîmâtü'l-Kudsiyye; s 1, 69
3) İşâretler; s 26-36
4) İslâm Meşhurları Ansiklopedisi; c 3, s 1812
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 18, s 212
6) Osmanlı TârihiAnsiklopedisi; c 6, s 103
|