|  | Su Kasidesi Açıklaması Ve Söz Sanatları |  | 
|  08-02-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Su Kasidesi Açıklaması Ve Söz Sanatları1  Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlare su u Kasidesi Açıklaması ve Söz Sanatları[/url]Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su Eşk: Gözyaşı Denlü: Denli, gibi, kadar Od: Ateş (Ey göz! Gönlümdeki içimdeki ateşlere gözyaşımdan su saçma  Çünkü bu kadar çok tutuşan ateşlere su fayda vermez  ) Mübalağa: Şairin gönlündeki ateşlerin su ile söndürülemeyecek derecede çok olması Mecaz: Od’un aşk ateşi yerine kullanılması  Tezat: Su-ateş Buradaki ateş gönüldeki manevi ateştir  Su ise maddiyatı temsil eder  İkinci mısrada ise iki farklı anlam vardır  Birinci anlam “yangının çokluğu”dur  İkinci anlam ise “Böyle mecazi bir yangına bu su çare değildir  ” şeklindedir  Yani gönül ateşi üzerine gözyaşının dökülmesi, manevi olan ateşe maddi olan bir suyun serpilmesini anlatır  Ancak yangını söndürmek için suyun bolca dökülmesi gerekir  Yangına su serpilirse yangın daha da çoğalır (Burada aslında gönül bir mumdur  Mumun ortasındaki iplikse can ipliğidir  )  Az su yangını söndürmez tam tersine yangını arttırır  Normal şartlarda gözyaşı, ağlamak insanı rahatlatır; ama şair burada bunu tam tersini istiyor  Gönlünün daha da tutuşmasını, manevi aşkının artmasını istiyor  2  Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su Âb: Su Gûn: Renk, gidiş, tarz Âb-gûn :Su rengi, Mavi, mavi renkli; suya benzer  Devvâr: Devredici, devreden, çok dönen  Günbed-i devvâr rengi: Gökyüzünün rengi  Muhît: Etrafını çeviren, kuşatan, çevre (Dönüp duran kubbenin rengi su rengi midir, yoksa gözümden akan su devreden kubbeyi mi kaplamıştır, bilemem  ) Tecahül-i Arif: Gökyüzünün neden mavi olduğunu bilmemezlikten geliyor  Mübalağa: Gözyaşının gökyüzünü kaplaması  Hüsn-i Talil: Göğe kendi gözyaşlarının renk verdiğini söylemesi  Tenasüp: ‘Göz, aşk, su, saç-; od, dutuş-’ kelimeleri arasında anlam ilgileri vardır  Âb-gûndur Azeri lehçesinin özelliği olan bir soru cümlesidir  “Su rengindedir?” şeklinde çevrilebilir  (Azerbaycan’da gelen kişiye “Geldin?” diye sorulan sorulardan kastedilen “Geldin mi?” sorusudur  ) (Tecahülüarif yapılmış) Burada “devvar” sözcüğü önemlidir  Anlamı dönen, dönektir  Şair burada gök kubbenin dönekliğinden bahseder  Gökteki her bir katmanın dünya çevresinde her yöne döndüğünü ve bu katmanların su olduğunu düşünürsek dünya ve çevresindeki bu katman da dönektir  Şair de böyle düşünüyor  İşte bu yüzden felek anıldığında döneklik akla gelir  “***** felek” deyişi de buradan gelir   Gökyüzünün su renginde olduğu ifadesini açıklamanın iki yolu var  Birincisi gözün çevresinde sürekli suyun bulunması  İkincisi gözyaşının insanı kuşatmasıyla insanın gözyaşından başka bir şeyi görememesi  Dünya bir su değirmeni gibi düşünürse, değirmeni döndüren sürekli akan sudur  Yani dünya değirmenini döndüren bir sudur  Burada değirmen bir mazmundur  3  Zevk-i tîgundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk Kim mürûr ilen bırağur rahneler divâra su Tîg: Kılıç Zevk-i tîg: Kılıcın zevki Aceb yoh: Şaşılmaz  Çâk çâk: Parça parça kılıç şakırtısı  Mürûr: Geçme, akma, bir yandan öbür yana geçme, sona erme  Mürûr ilen: Geçmek akmak suretiyle, zamanla  Rahne: Yarık, yırtık, zarar, ziyan; oyuk Dîvâr: Duvar  (Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz  Nitekim akarsu da gelip geçerken duvarda yarıklar açar  ) Açık İstiare: Bakışları keskin kılıca benzetilmiş  Kendisine benzetilen kılıç söylenmiş  Tenasüp (leff ü neşr): tıg-gönül-çak çak Su-divar-rahne sözcükleri birbiriyle karşılıklı olarak uygundur  Teşbih: Aşığın parça parça olmuş gönlü yarılmış açılmış duvara benzetilmiş   Şair sevgilinin kılıcının açtığı yaralarının zevkindedir  Buradaki kılıçtan kastedilen sevgilinin kılıç gibi keskin, şairin kalbinde derin yarıklar açan bakışlarıdır  Ama şair burada acı ve azaptan değil zevkten bahsediyor  O, sevgilinin yan bakışlarının hançeri gelsin, bağrını yarsın istiyor  Çünkü aşk yarası aşık için gıdadır  Aşık için kılıç yarası, istenen özlenen şeydir  Sevgili (Hz  Muhammed) şaire baktığında şairin gönlü parça parça oluyor  Burada aynı zamanda yaz sıcağında kerpiç evlerin kuruması ve o kuraklığın ardında yağmur yağdığında da kerpiç evlerin duvarlarında yarık açtığını dile getirmiştir  Bundan çıkan sonuç şudur; Fuzuli kendisinin topraktan yaratıldığını, yağmur yağdığında nasıl kerpiç evlerin duvarlarında yarıklar açıyorsa gözden akan su da insanın bağrında çizik çizik yarıklar açtığını söylüyor  Bu beyitte aynı zamanda “kılıca su verilmesi” de dikkati çeker  Bir kılıca ne kadar iyi su verilirse kılıç o kadar iyi olur (Kılıca su vermek demek demiri kızgın ateşten çıkarıp birkaç damla su verilmesi ve demirin çelikleşip güçlenmesidir  ) Sevgilinin o gamze kılıcı, o bakışının kılıcı geldiğinde aşığın bağrındaki yangına su gelmiş olur  Su serpilmiş olur  “Bağrıma su serpti  ” diye bildirilen ferahlık işte budur  Sevgili, gamze kılıcının suyu iyi verilmiştir  Toprakta ve kılıçta su gizlidir  Beden de topraktandır ve içinde su gizlidir  Ama yangın başlayınca bedenin suyu tükenir  Tekrar suya muhtaç kalır  İşte o suyu özlüyor  Zaten yaşayabilmesi için o suya muhtaçtır   Özet olarak; “Ey sevgili! Yaşamak için senin o gamze kılıcına su kadar muhtacım, suya olan ihtiyacım kadar muhtacım (Burada sevgilinin iyi su verilmiş kılıç gibi keskin bakışlarıyla suya olan ihtiyacını gidermek istediğini söylüyor  )  4  Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânın sözün İhtiyât ilen içer her kimde olsa yâre su Vehm: Kuruntu; boşuna, yersiz korku Dil: Gönül Mecruh: Yaralı Dil-i Mecruh: Yaralı gönül Peykan: Temren, okun ucundaki sivri çelik parça  İhtiyat: Tedbirli olma (Yaralı gönül senin, ok temrenine benzeyen kirpiklerinin sözünü korka korka söyler  Elbette yarası olan suyu ihtiyatla, çekine çekine içer  ) Ad aktarması: “Temren” söylenerek okun hepsi kastedilmiştir  Tenasüp (leff ü neşr): Vehm-ihtiyat; dil-i mecruh-yara; peykan Teşbih: Yaralı gönül hasta bir insana benzetilmiştir  Açık istiare: Peykan ile sevgilinin kirpikleri kastedilmiştir  Şair “peykan” sözcüğünü korkarak söyler  Çünkü peykan “ok” demektir (Burada mecaz-ı mürsel sanatı vardır  ), okun ucunda su verilerek çelikleşmiş başlıktır  Sevgilinin kirpiğinin ok gibi olduğunu düşünmeliyiz  Kaş ise yaydır  Kaşlar çatıldığında yay da gerilmiş olur  Böylece oklar fırlatılmaya hazırdır  Yani kirpikler  Hepsinin ucunda da temren, peykan vardır   Oklar servi fidanından yapılır  Ucuna da peykan takılır  Her peykan serviye (oka) muhtaçtır  Her servi de peykana  Peykanın iyisi kılıç gibi iyi su verilmiş olanıdır  Bu yüzden gözyaşıyla dolu olan kirpik, su verilmiş peykan gibi algılanır  Sağlamdır  Bu mısrada şair aslında o peykanın gelip kalbine sağlanmasını diler  Böylece aşk acısından zevk alır  Sevgilinin bakışları kalbine saplanan ok gibidir  Bu, aşık için bir hediyedir  Peykan sözcüğünü korkarak söylemesinin bir nedeni de temrenin içindeki sudur   Çelikleşirken verilen su  Su dolu bir peykan yaralı gönle gelirse ona zarar verir  (Eskiden ağır hastalara, yaralılara su verilmezdi  Kuruyan dudaklar su ile ıslatılırdı  Çünkü su verilirse hastanın daha da kötüleşmesinden hatta ölmesinden korkulurdu  ) Şair sevgilisinin kirpiklerini (peykanın) adını anarken korkuyor  Peykanın gelmesini istiyor ama ona yaralı gönlünün dayanamayacağını düşünerek korka korka söylüyor  Yaralı hastalara suyun azar azar verildiğini söyleyerek de durumunu açıklamaya çalışıyor  5  Suya versün bâğban gülzârı zahmet çekmesün Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzâre su Suya vermek: Sele vermek, mahvolmaya bırakmak  Bağ-bân: Bahçıvan Gül-zar: Gül bahçesi Tek: Gibi; yalnız Min: Bin (Bahçıvan nafile yorulmasın, gül bahçesini sele versin; çünkü gül bahçesini bin kere sulasa senin yüzün gibi bir gül açılmaz  ) Teşbih: Sevgilinin yüzü güle benzetilmiş  Hüsn-i Talil: Bahçıvanın görevi gül yetiştirmektir  Burada görev olarak değildir  Görevi sevgilinin yüzünün renginde veya şeklinde gül yetiştirmektir  Tevriye: ‘Tek’ kelimesinin hem ‘bir’ anlamı hem de ‘gibi’ anlamı vardır  (Sevgilinin bir tane, benzeri olmayan, eşsiz olması) Tenasüp: Suya vermek, bağban, gülzar, gül, su “Suya vermek” bu beyitte kötü anlamdadır  Bahçıvanın bağı suya vermesi o bağın mahvolması demektir  Şair bu beyitte gül mevsimini kastediyor  (Gül mevsimi de Hz  Muhammed’in bulunduğu Asr-ı Saadet’tir  ) Hz  Muhammed’in yüzü şeklinin güzelliğiyle güle benzetilmiştir  Hz  Muhammed öldükten sonra bu dünyanın kıymetinin kalmamasını bahçıvanın gül bahçesini suya vermesiyle eş tutuyor  O gül bahçede olmadığı için bahçenin suya verilmesinin bir önemi olmadığını söylüyor  “Hz  Muhammed’in gül yüzü gibi bir gül daha bu dünyada açmaz  ” diyor   Hz  Muhammed bir zincirin halkası olarak, son peygamber olarak bu dünyaya geldi  Böylece halka tamamlandı  “Artık bahçıvan bağı suya verse de bir önemi yok  ” diyor  Şair burada o gül açmamış olsaydı dünya nasıl bir dünya olurdu diye düşünmemizi istiyor  “Onun ümmetinin mutluluğu ve onsuz yaşamanın üzüntüsünü kıyasladığında bahçeye su verilsin  ” diyor (İlk yaratılan nur Hz  Muhammed’e aittir  Peygamberlerin sonuncusu da odur  Yüzünde her zaman peygamberlik nuru bulunur  ) Bu beyitteki “teg” sözcüğü iki anlam gelir  Birincisi, yüzün gibi; ikincisi, biricik yani senin gibi bir tek gül açılmaz anlamı   | 
|   | 
|  | 
|  | Su Kasidesi Açıklaması Ve Söz Sanatları |  | 
|  08-02-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Su Kasidesi Açıklaması Ve Söz Sanatları6  Ohşayabilmez gubârını muharrir hattuna Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su Ohşatmak: Benzetmek Gubâr: Toz, Gubârî: Toz gibi ince yazı türü  Muharrîr: Yazan, yazar  Hâme: Kalem (Hattatın gözlerine bakmaktan kalem gibi kara su inse de gubârî yazısını senin yüzündeki tüylere benzetemez  ) Tezat: Bakmak ve gözlerine kara su inmek yani kör olmak arasında tezat sanatı vardır  Benzetme: Gubarî yazısını sevgilinin yüzündeki tüylere benzetiyor  (Gubarî toz anl***** geliyor  Hatt sanatında çok ince bir yazı  ) Kinaye: 1  Kalemin gözlerinden kara su (mürekkep) inmesi- gerçek anlam 2  Kağıda, yazıya devamlı bakan insanın gözlerinin kızardığının, kanlandığının, karardığının, mecazen zayıfladığı ve kör olmaya yüz tuttuğunun vurgulanması  Tenasüp: “gubâr-hat; muharrir-hâme-kara su (mürekkep)” kelimeleri arasında  Bu beyitteki “gubâr” iki anlamdadır  Birinci anlamı çok ince bir yazı; ikinci anlamı, sevgilinin dudak etrafındaki ayva tüyleri   Yazı için düşünülürse: Yazar, gubarî yazısını senin yanağındaki tüylere benzetemez  Çünkü yanağındaki tüyler çok daha incedir  Yahut ne kadar ince yazarsa yazsın yazar senin ayva tüylerin kadar ince yazamaz (Gubâr denilen ince yazıyı yazarken at kılından ya da verev kesilmiş kalemlerden yararlanılırmış  Gubâr çok ince, toz kadar ince yazılması gereken bir yazı biçimiymiş  )  Resim için düşünülürse: Ressam onun ayva tüylerini resmedemez  Ayva tüylerinin inceliğinden değil  Onu eşsizliğinden  Ressam ne yaparsa yapsın yaptığı resimde senin hatlarına benzetemez  Nakkaş veya şairin gözlerine kara su inmesi buna yeterli olmaz  Gubârı yazanlar çok ince iş yaptıkları için gözleri çabuk bozulur yani gözlerine kara su inermiş  Şairin veya ressamın gözlerine kara suyun inmesi peygamberimizin yüzündeki parlaklıktır  Çünkü bir insan sürekli beyaza ya da parlak bir şeye bakarsa gözleri giderek bozulur  Fuzûlî’nin gözlerine kara su inmesinin söylemesinin sebebi peygamberimizin yüzündeki parlaklıktır  Ressam veya yazarın gözleri o parlaklığa bakarken bozulur   Şaire göre yanak parlaklık, ayva tüyleri de buradaki yazıdır  Yazı ise ya “kader” ya da “Kur’an-ı Kerim’dir” “Sen kainatın efendisi olduğun için Allah Kur’an-ı Kerim’i senin saf yanağına yazdı  Onun için bir yazar onu hiçbir zaman benzetemez  ” (Telmih-Burada kafirlerin ayetler gibi söz söyleyebilecekleri söylediklerinde de ayetler yakın ama ayetler kadar güzel olamayan sözler söylemesi ve bunun üzerine bu olaylarla ilgili bir ayetin gelmesi anlatılıyor  ) 7  Ârızun yâdıyla nemnâk olsa müjgânım n’ola Zayi’ olmaz gül temennâsiyle vermek hâre su Ârız: Yüzün iki yanı, yanak Yâd: Hatırlama, anma; hatır, gönül Nem-nâk: Nemli, ıslak Müjgân: Kirpikler Temenna: Dileme, isteme, dilek, istek Hâr: Diken (Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek dileği ile dikene verilen su boşa gitmez  ) Teşbih: Yanak güle, diken kirpiğe benzetilmiş  Kinaye: Kirpiklerim nemlense 1  Kirpiklerin nemli olduğu gerçeği 2  Mecazen ağlamak anlamının belirtilmesi Leff ü neşr: “ârız-gül, “yâd-temennâ”, “nem-nâk-su”, “müjgân-hâr” Tenasüp: “Ârız-müjgan; gül-hâr-su vir-; hâr-gül; yâd-temennâ” kelimeleri arasında  Fuzûlî, sevgilinin kirpiklerini şekli ve batıcılığıyla dikene, yanağın şekli ve rengiyle güle benzetmiş  Şair ağladığında kirpikleri ıslanıyor  Bu suretle sevgilini güzel yanağın gözünün önüne geliyor  Gül yetiştirmek için dikene su vermek nasıl boşuna değilse sevgiliyi görme isteğiyle ağlamak boşa değil  Burada sevgilini yüzü güneş gibi parlaktır  Biz nasıl güneşe baktığımızda gözlerimizden yaşlar akarsa aşığın da sevgilinin parlayan yüzüne baktığında gözleri yaşarıyor  8  Gam güni etme dil-i bîmârdan tîgin dirîğ Hayrdur vermek karanu gicede bîmare su Bîmâr: Hasta, aşık Dil-i bîmâr: Hasta gönül Dirîğ etmek: esirgemek Karanu: karanlık (Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir  ) Leff ü neşr: Gam güni-karabu gice, dil-i bimar-tıg-su Tenasüp: “Gam güni, dil-i bimar, karanu gice, bîmar, hayr, su” kelimelerinin arasındaki anlam ilgisi göz önünde bulundurularak bir araya getirilmiş  Açık istiare: Sevgilinin keskin, yaralayıcı bakışları kılıca benzetilmiş  Yalnızca kendisine benzetilen söylenmiş   İrsal-i mesel: “Geceleyin hastaya su vermek sevaptır” sözü (Karanlık gecede hastaya su vermek sevaptır  ) Bu beyitte “bîmâr” sözcüğünün seçilmesi buradaki acının manevi bir acı olmasıdır  “Tîg” ise yine kılıç yine keskin bakıştır  “Ey sevgili! O gam günü geldiğinde bu hastadan keskin bakışını (kılıcını) esirgeme, ne olursun! O gün bakışının kılıcı bana gelsin, hasta gönlümle gelsin canından bezen gönlüm ölümle can bulsun  Senin bakışınla hayat bulayım  Beni bakışınla ümmetine kabul et  ” Burada gönül aşk hastası olarak kabul edilmiştir  Gönül her zaman aşk hastasıdır  Bu beyitteki gam günü ölüm anı; su, kelime-i şahadet; gam günü, kıyamet günü; bimâr, şair; tıg, Hz  Muhammed’in şefaatidir  Şair ölüm anında su istiyor yani kelime-i şahadeti ve tevhidi kastediyor (Zaten ölüm döşeğindeki insanın başında su bulunur  )  Şair Hz  Muhammed’in hastasına su vermesiyle kıyamet gününde “Ümmetimdir  ” demesini eşdeğer görüyor  Kıyamet gününde Hz  Muhammed “Ümmetim!” diye çağırırken kendisinin de onun gözüne ilişmesini, onu da karanlık gecede mutlu etmesini istiyor  Beytin ikinci anlamı da şudur: Karanlık gece rüya olabilir  Onu görmeyi özlüyor ve “Karanlık bir gecede rüyama girsen de seni bir görsem  Şu hastana bir bardak su versen  ” diyor  9  İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it Susuzam bir kez bu sahrada menüm-çün ara su Peykân: Okun ucundaki sivri demir  Hecr: Ayrılma, ayrılık  Şevk: Gönül meyli, arzu, şiddetli arzu, istek, Keyif, neşe, sevinç  (Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste ve ayrılığında özlemimi yatıştır; susuzum, bu çölde bir defa da benim için su ara  ) Açık istiare: Kirpik yerine peykan sözcüğü kullanılmış  Kirpik oka benzetilmiş  Kendisine benzetilen ok (peykan) söylenmiştir   Tezat: Sahra-su Tevriye: kez (defa, kere) kelimesinin “gez” şeklinde “gezip ara” anlamında okunmasıyla  Teşhis/ Kapalı istiare: “gönül” şaire su arayan birisi gibi düşünüldüğünden kirpik yerine “peykan” kelimesi kullanılarak  Şair burada sevgilinin peykanını istiyor, böylece gönlü sükûnete erecek, özlem bitecek  Özlemin bitip artmaması için bir tek bakış istiyor  Ancak o zaman hasreti dinecek  Çünkü “Susuzum, bir kez de bu sahrada benim için su ara  ” feryadı içinde kıvranıyor  Ok ile ayrılık arasında bağ vardır  Ok yaydan çıktığında ayrılık başlar  Okun ucundaki peykan ise okla birliktedir  Burada ayrılık derken şu kastedilir: Oku peykandan, serviyi temrenden, servi boyluyu gözyaşıyla su verilmiş aşıktan ayrılmış olur ve bu zulümdür  Şair peykanın ayrılığını istiyor  Çünkü susuz  Peykan oktan ayrılırsa gönlüne saplanacak  Böylece şairin susuzluğu giderilecek  Peykandaki su şairin gönlüne ferahlık verecek  Şair o kadar susuzdur ki sevgilinin temresinden bulunan suya bile muhtaçtır  Aslında onun merhametine muhtaç  Aşığa suyu verecek sonuçta  Zaten su da rahmet demektir  Şair aynı zamanda kez yerine “gez” anlamı da vermiştir  Gez atıcılıkta kullanılan bir terimdir  Okun atıldığı yerdir  Burada şair suya ulaşmasının bir gez kadar yakın olduğunu, aslında Hz  Muhammed’e yaklaşmanın zor olmadığını, bunun imanın bir göstergesi olduğunu söylüyor  10  Men lebün müştâkıyam zühhâd Kevser talibi Nitekim meste mey içmek hoş gelür huşyâra su Leb: Dudak Müştak: Arzuyla, hararetle, isteyen, özleyen; susamış  Zühhad: Dünya nimetlerinden el çeken kimse  Kevser: Çokluk, kalabalık; cenneteki bir ırmak adı  Hûş: Akıl, can  Hûş-yâr: Akıllı, canlı, ayık (Ben dudağını özlüyorum, sofular da Kevser istiyorlar  Nitekim sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su içmek hoş gelir  ) Tezat: Tüm beyte yayılmış  (su-şarap, mest-huş-yar) Leff ü neşr: Renkleri ve sarhoş ediciliyle leb-mey; helal olmasıyla su, Kevser ilgili sözcüklerdir  Ben senin dudağını arzuluyorum  Dudağın benim için yaşamdır  Dudağından çıkan birkaç sözle sen insana can veriyorsun  Ben dudağının aşığıyım ama zahitler cennetteki Kevser suyunu istiyorlar  Onlar ibadeti Kevser’e kavuşmak için yapıyorlar  İbadetlerinden beklentileri var  Onlar Kevser’i alsınlar  Ben senin dudağının özlüyorum  Cennet umrumda değil  Dudağın öyle bir şaraptır ki onunla mest olunca zaten cennet kendiliğinden gelir  Dudak şarap gibi kırmızıdır  Su ise beyazdır  Ben şarabı özlüyorum  Sofular ise Kevser’i  Nitekim sarhoşa mey içmek, aklı başında olana da su içmek hoş gelir  Şarap dinen yasaktır  dini emirlere uyanlar şarap istemez  Ama aşık olanlar… Dudak tasavvufa göre şaraptır, birliktir  Ve tutulanın aklını başından alır  Kevser ise pek çok kişi tarafından içileceği için kesrettir, çokluktur  Şair; “Ben (aşık) birliğin peşindeyim, yaptıklarım menfaat için değil  Kevser’in peşinde değilim; ama sofular ibadetlerini karşılık için yaparlar  Aşık ise karşılıksız yapar   Burada Yunus Emre’nin şu dizeleri akla gelir: “Cennet cennet dedikleri Birkaç köşkle birkaç huri İsteyene ver onları Bana seni gerek seni  ” Zaten böyle karşılıksız davrandığı için Allah aşığa her şeyi verecektir  Bu yüzden aşık olmak zahit olmaya yeğdir  Çünkü Hz  Muhammed kıyamette “Ümmetim!” diye çağıracaktır  Bunu muhatap olmak her şeye bedeldir   | 
|   | 
|  | 
|  | Su Kasidesi Açıklaması Ve Söz Sanatları |  | 
|  08-02-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Su Kasidesi Açıklaması Ve Söz Sanatları11  Ravza-i kûyuna her dem durmayıp eyler güzâr Âşık olmuş galibâ ol serv-i hoş-reftâre su Ravza: Bahçe, bol ağaçlı, yeşillik yer; cennet  Kûy: Köy Ravza-ı kûy: Cennet gibi bahçe  Dem: Soluk; içki; vakit; zaman  Güzâr: Gezme, dolaşma  Reftâr: Gitme, yürüme  Hoş-reftâr: Hoş, nazlı gidişli (Su, her zaman senin cennet misâli mahallenin bahçesine(Ravza) doğru akar  Galiba o da, o serviye benzeyen nazlı gidişli güzele aşık olmuş  ) Kişileştirme (Kapalı istiare): Suyun aşık olması  Hüsn-ü Talil: Sular normalde servilerin dibinden akar  Ama burada su sanki serviye aşık olduğu için dibinden akıyor  Teşbih-i Beliğ: Sevgilinin bulunduğu yer cennete benzetilmiş  Açık istiare: Servi ile sevgili kastedilmiştir  “Su, o hoş salınışlı, servi boylu sevgiliye yani Hz  Muhammed’e aşık olmuş galiba  Böyle gitmesinin sebebi o servinin ayağını öpmektir  ” Normalde doğada su, servilerin yanındadır  İşte bu durum suyun, servilerin ayağını öpmesi olarak gösteriliyor  Ayağını öperek yanından geçiyor  Tabir doğruysa ayağına baş koyuyor ve bu baş koyma Ravza’dadır  Ravza ise cennettir  Hz  Muhammed “Evimle mescidim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir  ” demiştir  İşte Ravza burasıdır  Su, servi boyluya, cennete kavuşacak, onun ayağına kavuşacaktır  Su devamlı serviye doğru akar  Hz  Muhammed’in ayağına ulaşmak, onun ayağına baş koymak için sürekli akar  Şaire göre bu baş koyma Ravza’da, Hz  Muhammed’in bedeninin bulunduğu bahçede olacaktır yani Medine’de  Onu için Dicle nehri hep güneye, Medine’ye doğru akmaktadır  Dicle nehrinin akış yönünü Hz  Muhammed’e kavuşma isteği olarak görüyor  12  Su yolın ol kûyundan taprag olup dutsam gerek Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su (Toprak olup su yolunu o mahalleden kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, o yere varmaya bırakamam  ) Tevriye: a  Suyun önünde toprak olup set kurma  b  Sevgiliye suyun ulaşmasını engelleme  Teşhis/Kapalı istiare: Suyun şairin sevgilisine aşık olması Şair burada suyun yolunu kesmek için toprak olmak istiyor  Aşkın içine kıskançlık giriyor  “Bu uğurda toprak bile olurum  ” diyor(Hüsnü talil)  Ne olursa olsun suyun yolunu engellemek istiyor  Toprak olmak istiyor çünkü suyun yolunu ancak toprak keser  İnsan ise ancak öldüğünde toprak olur  Yani “Hz  Muhammed uğruna ölürüm  ”diyor  Ama kıskançlık yüzünden, rakibe engel olmak için öleceğini söylüyor  Ona ulaşmak için öleceğini söylemiyor; çünkü zaten canı dayanmayacak ve ölecektir  Sevgili uğruna ölmek ilk adımdır  Bu yüzden “Uğrunda ölürüm  ” demek ona göre fazlalıktır  Bu yüzden başkasından kıskandığı için ölümü göze alıyor  Onu kimseye layık görmediği için, hiç kimsenin onu kendisi kadar sevemeyesin diye ölüyor  Bu gayretlik makamıdır  Gayret iki çeşittir  Başkalarından kıskanmak ve başkalarını ondan engellemek  Bu ancak çok sevgi ile aşkın taşkınlık derecesiyle ölçülür  13  Dest-bûsi ârzusiyle ger ölsem dostlar Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su Dest: El; fayda; zafer; mevki; tarz Bus: Öpme, öpüş, öpücük -bus: Öpen Dest-bus: El öpme Kûze: Toprak (Dostlarım! Onun elini öpmek arzusunu gideremeden ölürsem toprağımdan bir testi yapın ve sevgiliye onunla su verin ki hiç olmazsa mezar toprağımdan yapılan testi onun eşerine ve dudaklarına değsin  ) Aliterasyon: “s” sesiyle yapılmış  Leff ü neşr: **mek-toprak, dost-yar  Tenasüp: Arzû toprag, su, kûze Şair gerçek hayatta sevgiliye kavuşamayacağını ve aşk arzusunu onu öldüreceğini söylüyor  Şairde Hz  Muhammed’in elini öpme arzusu var  Bu emeline de mezar toprağından yapılan kaseyi Hz  Muhammed eline alınca ulaşacak  Hz  Muhammed o kaseyi eline aldığında şair de onun elini öpmüş olacak ve şair bu arzusunu giderecek  Fuzûlî burada Hz  Muhammed’in dudağını öpmeyi de kastetmiş olabilir  Çünkü sevgili kaseyi eline aldığında onu mutlaka dudağına götürecektir  Böylece mezar toprağından yapılan kase sevgilinin dudağına değecek böylece sevgilinin dudağını öpmüş olacak  14  Serv serkeşlük kılur kumrî niyâzından meger Dâmenin duta ayagına düşü yalvara su Ser-keş: Baş çeken; baş kaldıran, asi Kumrî: Kumru Niyaz: Yalvarıp yakarma, yalvarış, dua  Dâmen: Etek (Sivri kumrunun yalvarmasından dolayı dik başlılık ediyor Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi vazgeçirir  Kişileştirme: Kumrunun yalvarması  Hüsn-i talil: Servinin başını iki tarafa sallaması, kumrunun ötmesi, suyun ağaçlık yerde olması  Açık istiare: Servi sevgiliye, kumru aşığa benzetilmiş   Gül ile bülbül aşkı neyse servi ile kumru aşkı da odur  Kumru sürekli serviye yalvarır  Servinin ise uzun boylu, dik başlı görünüşü vardır  İşte su, servinin kumruya yüz vermesi için aracı olsun, serviye yalvarsın, servinin ayağına düşsün ve sevgili kumruya bir kere gülümsesin  “Ona bakıver  ” diyor  Servi kumruya baktığında oklar kumrunun gönlüne batacak ve serviden yani sevgiliden bir iz bırakacak  Ok zaten servinin çıvgınlarından yapılır  İşte o çıvgınlar ok olup kumrunun kalbine saplanır  Kumru buna muhtaçtır  Burada servi sevgili, kumru ise aşıktır  Servi suya bakarsa Allah’ın rahmetine bakmış olacak ve aşığı ümmetine katmış olacak  Burada kumru serviye “Hu” diye seslenir  Servi de salınırken aynı sesi çıkarır  İşte aşık ile maşuk aynı şeyi söylüyor  Bu beyitte servi boylu sevgilinin ümmetini dilemesi ve ümmetinin sevgiliye bağlanmak için onu dilemesi eşitlenmektedir  Sevenle sevilen aynı şeyi söyler  Hz  Muhammet “Ümmetim” diye ümmetini, kul ise “Hu” diye “O”nu söyleyecek   İkinci bir bakış açısı olarak: Kumru yalvaran kuldur  Su ise Hz  Muhammed  Servi ise Allah’ın rahmeti  Kumru durmadan serviye yalvarıyor  Yani Allah’a Ama arada bir vesile, bir elçi lazım  Getirdiği haber gibi bir gün desin ki:”Ya Rab! Bu benim ümmetimdendir, şefaatim üzerine olsun, onu bana yaz  ” 15  İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile Gül budagınun mizacına gire kurtara su Reng: Renk; hile, oyun; şekil; can, kuvvet  Mizac: Bir şeyle karşılaştırılan şey, huy, yaratılış; sağlık  (Gül fidanı bir hile ile bülbülün kanını içmek istiyor; bunu, ondan suyun gül dallarının damarlarına girmeci kurtarabilir  ) Telmih: Gül ile bülbülün aşkı  Hüsn-i Talil: Gülün kırmızılığını bülbülün kanından alması  Tevriye:“Reng” kelimesi hem renk hem de hile anlamında kullanılımıyla Kişileştirme: Su ve gül kelimeleri kişileştirilerek Tenasüp: “Bülbül-gül-reng-kan; kan-su-gül” kelimeleriyle (Bülbül, güle aşıktır  Bütün gece feryat figan ağlar  İstediği tek şey vardır  Gonca gülün açılması  Gül açılınca ne olacak? Bülbül gülün güzelliğini görecek  İşte bu yüzden kendini parçalar  Bütün gece öten bülbül sabaha karşı yorgunluktan bitkin düşer ve uyuyakalır  Gün ışığını gören gül ise açar  Tüm güzelliğini gösterir  Ama bülbül bunu göremez  Bu böyle sürüp gider  Ve bir gün bülbül yine acı acı öterken gülün dikeni kalbine saplanır  Bülbülün tüm kanını emer  İşte o zamane kadar pembemsi bir rengi olan gül kırmızı olur  Gülün kırmızılığının bülbülün kanından aldığı söylenir  Bülbül her gece güle inanır, aldanır  ) Gül bir hile ile bülbülün kanını almak ister  Böylece rengi kırmızı olur  Bunu sebebi gülün daha güzelleşmek istemesidir  Burada su, bülbülün kurtarıcısı gibi görünüyor  Gül artık bülbülün kanını almasın, su güle renk vererek gülün dengesini korusun istiyor  Böylece bülbül kurtuluyor  (Bedendeki dört su dengesi olunca insan sağlıklıdır  İşte burada gülün vücudundaki su dengesini bulması sağlıklı olması demektir  ) Burada “Su, gülün mizacına girsin, onun huyuna gitsin, onu yatıştırsın  ” anlamı da vardır  “Su, gülün huyuna uygun davransın, damarına girsin de bülbülün kanını azat etsin, gülün kan dökmesine engel olsun, bülbülün kanı korusun  ” diyor  Çünkü su bir rahmettir  Rahmet de merhameti gerektirir  Merhametin en zirve noktası da Hz  Muhammet’tir   | 
|   | 
|  | 
|  | Su Kasidesi Açıklaması Ve Söz Sanatları |  | 
|  08-02-2012 | #4 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Su Kasidesi Açıklaması Ve Söz Sanatları16  Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr’e su Tıynet: Yaratılış Tıynet-i pâk: Temiz yaratılış İktidâ: Uyma, tabi olma  Tarîk: Yol; usûl; meslek Tarîk-i Ahmet-i Muhtâr: Hz  Muhammed’in yolu  , Kur’an yolu, İslamiyet (Su, Hz  Muhammed’in s  a  v yoluna uymuş ve bu hâli ile dünya halkına temiz yaratılışını açıkça göstermiştir  ) Kişileştirme: Su, peygamberimize bağlı bir insan olarak gösterilmiştir  Bu beyit iki şekilde yorumlanabilir: Su, Hz  Muhammed’in ne kadar temiz yaratılışlı olduğunu onun yoluna girmekle herkese anlatmaya başlamıştır  Su, Hz  Muhammed’in yoluna kendisini koymakla ne kadar temiz yaratılışlı olduğunu ispatlamıştır  Bu beyitteki tema, temiz yaratılıştır  Su Hz  Muhammed’in yoluna girenler temiz olma özelliğini pekiştirmiştir  Yoksa su nasıl temiz olabilir ki? Temiz yaratılışlılar temiz yaratılışlılara layıktır  Su zaten temizliğin simgesidir   Tıynet yaratılış, tıyn ise toprak demektir  Demek ki suyun toprağın içinde olduğu için temizleyici özeliği de var  Su böylece başını toprağa koymuş oluyor  Suyun toprağın içinde olması toprağa baş koymasıdır  Topraktan ayrı ama toprağa baş koyuyor  17  Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfa Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su Seyit: Hz  Muhammed’in soyundan olan  Nev’: Çeşit Seyyid-i nev’-i beşer: İnsan cinsinin efendisi Dürr: İnci  Eskilere göre nisan yağmuru, feyz ve rahmettir  Nisan ayında bütün bitki ve hayvanlar Allah’ın bu rahmetini alabilmek için ağızlarını açık beklerler  Bu yağmurun bir damlası istiridyenin içine düşerse inci, yılanın ağzına düşerse zehir olur  Istıfa’: Seçme, ayırma; bir şeyin iyisini, temizini seçip alma  Mu’cizat: Mucizeler Eşrâr: Şerler, kötüler, şer sahipleri  Âteş-i eşrâr: Şer sahiplerinin ateşi  (İnsanların efendisi, seçme inci denizi olan Hz  Muhammet’in mucizeleri kötülerin ateşine su serpmiştir  ) Açık İstiare: Dürr ile peygamberimizin canı, derya ile de bedeni kastedilmiştir  Tezat: Ateş-su Tenasüp: Dürr, serpmek, su, derya  Telmih: Peygamberin doğumundaki Mecusilerin ateşinin sönmesi mucizesi  Teşbih: Hz  Muhammed, seçkin incilerin çıktığı denize benzetilmiş   Burada yukarıdaki ayetle bağlantı söz konusudur  Şaire göre bizler var olmamızı Hz  Muhammed’e borçluyuz  Hz  Muhammed için şair bu beyitte “denizin incisi” değil “inciler denizi” diyor  Burada Hz  Muhammed’in ağzından çıkan sözleri inci kadar değerli ve derya gibi, insanlığın su (rahmet) ile dolduracağını söylüyor  Su, rahmet olduğu için onun her incisi bir rahmet denizi oluyor  Beyitteki “eşrar” sözcüğünün iki anlamı vardır  Birincisi kötüler, şerlilerdir  Burada Mecusileri ve ateistleri kastediyor  Mecusilerin iki tanrısı vardır  İyilik tanrısı (Hürmüz), kötülü tanrısı (Ehremen)  İyilik tanrısını hep yanlarında hissetmek için ateşi hiç söndürmezler  İkinci anlam ise kıvılcımlardır  Bu anlamıyla şair, Hz  Muhammed ile su arasında şer ateşlerini söndürmek bakımından bir paralellik kuruyor  Burada Hz  Muhammed’in doğduğu gece Mecusilerin ateşlerini sönmesi kastediliyor  İlk dizeye dönersek; Dünyanın çoğu sudur  Eskiden dünyanın düz bir tepsi ve gökyüzünün de bir kubbe gibi örtülü olduğu düşünülüyormuş  Bir istiridye gibi  Bu istiridyenin içinde de bir inci vardır: Hz  Muhammed Şair bu beyitte aynı zamanda şiirin sözden çok daha zor ve değerli olduğunu söylüyor  Nazm yusyuvarlak bir inciyi tam ekseninden bir ****k açıp onu bir ipliğe dizmektir  Dize de buradan gelir  İşte şiir yazmak da yuvarlak inciyi elle mükemmel bir şekilde dizmek kadar zordur  Peygamberimizin inci ile bir başka bağlantısı da şöyledir: Peygamberimiz yetim olduğu için dürr-i yetim de denirdi  Hz  Muhammed’in tüm sözlerine hadis diyemeyiz  Ama hadis niteliğindekiler de inci değerindedir  18  Kılmağ içün tâze gülzâr-ı nübüvvet revnakın Mucizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su Nübüvvet: Nebilik, peygamberlik Gül-zâr: Gül bahçesi Gül-zâr-ı nübüvvet: Peygamberliğin gül bahçesi  Revnâk: Güzellik, parlaklık  Izhâr: Gösterme, meydana çıkarma, gösteriş  Seng: Taş  Hârâ, hâre: Katı, sert  Seng-i hâra: Çok sert taş, mermer Mu’ciz: Mucize (Katı taş, peygamberliğin gül bahçesinin parlaklığını tazelemek için onun mucizesinden dolayı su çıkarmış  ) Telmih: Hz  Muhammed’in taştan su çıkarması  Tenasüp: Gül-zar, tâze, revnak, su  Teşbih: Peygamberlik gül bahçesine benzetilmiş  Burada nebilik ve peygamberlik makamlarından bahsediliyor  Nebiler kitap ve şeriat getirsin veya getirmesin tüm peygamberler için kullanılır  Kendilerin önceki peygamberin getirdiği kitap ve şeriata (hukuka) davet eder  Nebi bu özelliği ile resul kavramından ayrılır, çünkü resûl yeni bir kitap ve şeriat getiren peygamberdir  Böylece her resul, nebidir fakat her nebi resul değildir  Nebi resûl kavramına oranla daha geneldir  Burada gül bahçesinin yetiştirilmesinden bahsediyor  Gül bahçesi kurumuştur  Çünkü Hz  İsa’dan bu yana 600 küsur yıl geçmiştir  O bahçeye bir renk verilmesi gerekmektedir  Buna bağlı olarak da Hz Muhammed’in mucizesine telmih vardır  Bir gün peygamberimize bir grup adam geliyor  Ve diyorlar ki: “Bizim oralarda kuyular kurudu, ırmaklar akmıyor, dolayısıyla yaz çok kurak geçiyor, bitkiler yeşermiyor, kıtlık olacak  ” Peygamberimiz de yerden yedi tane taşı topluyor, avucu içerisinde hepsini ufalayıp üzerine okuyor  Sonra gelenler teslim ediyor  Diyor ki, “Götürün bunu kurumuş olan kuyularınıza sırayla atın  ” Her taş atılırken okuyacakları duayı söylüyor  Taşlar kuyulara atıldığında kuyuların dipleri suyun çokluğundan görülmüyor  Her peygamber, peygamberliğin gereği olarak mucize gösterir  Müşriklere peygamber olduklarını ispat etsinler, onlar da inanabilsinler diye  Peygamberlik bahçesine güzellik vermenin yolu bu idi  Fuzûlî’nin yaşadığı yerde demek ki gül bahçesi solmuş  Yani İslam adına bir gevşeme görüldüğü belli  Şair burada bölgedeki insanları uyarıyor   Burada peygamberler veliler arasındaki farktan söz etmek gerekir  Veliler Allah’a yaklaşmak için insanlardan uzaklaşırlar  Peygamberler de Allah’a yaklaşma için insanlara karışırlar  Peygamberlik sırrını kullanarak dünyayı güzelleştirmeye çalışırlar  İnsanları iyi yola sevk ederler  Çünkü o bahçenin solmaması gerekir  Bu da bir mucizedir   19  Mu’cizi bir bahr-ı bî pâyân imiş âlem kim Yetmiş andan min min âteşhâne-i küffâra su Bahr: Deniz Pâyân: Son, uç; kenar  Bî-payan: Sonsuz, uçsuz bucaksız  Ateş-hâne: Mecusilerin tapınağı Âteş-hâne-i küffâr: Kafirlerin ateşhanesi  (Hz  Peygamber’in mucizeleri dünyada uçsuz bucaksız bir deniz gibi imiş ki ondan ateşe tapanların binlerce mabedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür  ) Benzetme: Peygamberimizin mucizelerini uçsuz bucaksız bir denizi benzetilmesi  Tezat: Bahr-su-ateş  Tevriye: “Yetmiş” kelimesi hem erişmiş, hem de kifayet etmiş anlamında kullanılmıştır  Telmih: Beyitte Hz  Muhammet (S  A  V)’nin doğumuyla bin yıldır hiç sönmeyen Kisra sarayındaki ateşin sönmesi hatırlatılmıştır  Burada “yetmiş” sözcüğünün iki anlamı vardır: 1  Mucize olarak yeter  2  Suyun erişmesi  Bu beyitte Hz  Muhammed’in doğumuyla Mecusilerin hiç sönmeyen ateşinin söndüğü söyleniyor  Bu ateşin sönmemesi için Mecusiler her türlü gayreti göstermişler ancak peygamberimizin doğumuyla o ateş sönmüş ve uzun süre yakılamamıştır  Böylece eşsiz mucizelere ****l olarak da ikinci dizeyi gösteriyor  Peygamberimizin mucizelerini eşsiz bir deniz olarak göstermiş şair  Bilindiği gibi su rahmet demektir  İran’ın fethinden sonra İranlılar Müslüman olmuşlardır  Böylece kafirler suya yani merhamet ulaşmıştır  Bu beyitteki binlercesi demek tüm İran’ın Müslüman olması demektir  20  Hayret ilen barmagın dişler kim itse istima’ Barmagından virdigün şiddet güni ensâra su Barmağını dişlemek: Parmağını ısırmak   İstima’: Dinleme, işitme, kulak verme  Ensâr: Yardım edenler, yardımcılar, hicrette Mekkeli Müslümanlara yardımcı olan Medineliler  (Mihnet günü ensara parmağından su verdiğini kin işitse hayret ile parmağını ısırır  ) Telmih: Hz  Muhammed’in parmaklarından su akıtma mucizesi  Tenasüp: Hayret ile parmağını dişlemek Peygamberimizin parmağından o şiddet gününde ensara su verdiğini duyan hayretinden parmağını ısırabilir  Hicretten sonra Medine’deki ensarlar muhacirlere yardım etmişlerdir  Bu yardım bir çeşit su vermek olarak adlandırılmıştır  Burada birinci dizedeki parmağını dişleme hayretin bir göstergesidir  Bunu öyküsünü de ikinci dizede anlatmış  Hz  Muhammed Hudeybiye’de konaklarken şiddetli sıcaklar başlar  O kadar şiddetli sıcak oluyor ki Müslümanların yanlarında getirdikleri su tahminlerden erken tükeniyor, sadece bir tek kırbada azıcık su kalıyor  Ensar, o kırbayı Hz  Muhammed’e getirip “Ya Resulallah! Bu sudan başka suyumuz kalmadı  ” der  O kadar susamışlardır ki hepsi de belki benden daha fazla susayan bir mümin kardeşim vardır diye suyu içmemekte direnmişler ve halsiz düşmüşlerdir  Pek çoğu da Hz  Muhammed susayacak olursa o içsin diye hakkından feragat etmişlerdir  Peygamberimiz bunu üzerine elinin birini kırbaya koymuş, öteki elini göğüs hizasında kaldırmış ve beş parmağından beş oluk halinde sular akmaya başlamıştır  O gün o sudan herkes kana kana içip, abdestini alımıştır  Kırbalarını doldurup Medine’ye dönmüşlerdir  (Bir rivayete göre de bu olay Tebük Savaşından önce hicretten iki yıl önce yazın çok kurak geçmesi üzerine yaşanmıştır bu olay  ) İnsan parmağını dişlediğinde de kan çıkar, kan da bir çeşit sudur  Peygamberimizin parmağından su akması gibi parmağını her kim dişlerse dişleme eylemi parmağı kanatır  Bu beyitte su-kan ilişkisi vardır   | 
|   | 
|  | 
|  | Su Kasidesi Açıklaması Ve Söz Sanatları |  | 
|  08-02-2012 | #5 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Su Kasidesi Açıklaması Ve Söz Sanatları21  Dostu ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâre su Mâr: Yılan Zehr-i mâr: yılan zehri Âb-ı hayat: **ümsüzlük suyu Hasm: Düşman (Dostu yılan zehri içse bu zehir onun dostu için âb-ı hayat olur  Fakat, düşmanı su içse o su düşmanına elbette yılan zehrine döner  ) Tezat-Tenasüp: Dost düşman, yılan zehri, âb-ı hayat   Telmih: Peygamberin mucizesine atıf  Leff ü neşr: Dost-hasım, zehr-i mâr-su, olur-döner, âb-ı hayat-zehr-i mar” kelimelerinde  1  mısrada sıralanan kelimelerin tamamlayıcı karşılığı 2  mısrada verilmiştir   (AB-I HAYAT) Hızır, İlyas ve İskender ab-ı hayatı bulmak için yola çıkarlar  Vardıkları yerde oranın halkı ab-ı hayatın karanlıklar ormanını geçince (veya karanlıklar ormanında) olduğunu söylerler  Yollarına devam ederken yol üçe ayrılır  Onlar da eğer suyu bulurlarsa birbirilerine haber vermek şartıyla üçe ayrılıp suyu aramaya devam ederler  Sonra Hızır ve İlyas bir yerde karşılaşır  Onlar birlikte aramaya devam ederler  İskender de tek başına  Yorulunca bir ırmağın kıyısında oturup balık yerler, ırmaktan bir damla balığın üzerine düşer ve balık canlanıp ırmağa atlar  İlyas ve Hızır böylece bu suyun ab-ı hayat olduğunu anlarlar  Kana kana içip ölümsüzlüğe kavuşurlar  Ama Allah onlara bunu İskender’e söylememelerini emreder  Onlar da söylemez  Zehir bazen tedavi amaçlı kullanılır  O zaman insanı hayata döndürür  Yılan zehrine alışık olduğunuzda zehri size hayat verir   Peygamberimiz yılan sokan birine yılanın soktuğu yeri tükürüğüyle mest etmiş ve hayatını kurtarmıştır  Hz  Ömer’e Mısır’da zehir içirmelerine rağmen zehrin onu etkilememesi  Zehir Hz  Muhammed’in dostlarını etkilemiyor  Ab-ı hayat oluyor  Diğer bir taraftan; Tebük’ten dönerken Semud kavmi’nin harabelerinden geçilir  O sırada Müslümanlar oradaki sudan kırbalarını doldurup ekmek yoğurmaya başlamışlar  Hz  Muhammed ise hepsini döktürmüş  Çünkü oradaki suyun pis olduğu Allah tarafından kendisine bildirilmiştir  Suyun pisliği sadece moleküler yapısından değildir  İçeni ahlâken de zarar uğratacak yapıdadır  Hastalık bulaştırmasın diye temiz görünen suyun kullanılmasını engelliyor  Hicret sırasında Hz  Muhammed, Hz  Ebu Bekir’le bir mağaraya girerler  Hz  Muhammed bir ara başını Hz  Ebu Bekir’in dizine yaslayarak uyur  Bu sırada bir ****kten zehirli bir yılan gelir  Hz  Ebu Bekir yılanın Hz  Muhammed’e zarar vereceğini korkusuyla geldiği ****ği ayağıyla kapatır  Yılan sürekli çıkmak ister, ayağını sokat; ama o inatla çekmez  Bir süre sonra Hz  Muhammed uyanır ve Hz  Ebu Bekir’in acısını anlar  Hz  Ebu Bekir de olanları anlatır  Hz  Muhammed zehri etkisiz hale getirir ve yılana çağırıp neden böyle yaptığını sorar  Yılan da onu güzel yüzünü görmek için yaptığını söyler  22  Eylemiş her katre den men bahr-ı rahmet mevc-hîz El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su Katre: Damla Rahmet: Acıma, koruma; merhamet, nisan yağmuru Bahr-ı rahmet: Rahmet denizi Mevc: Dalga Mevc-hîz: Dalga kaldıran, dalgalandıran  Vuzu’: Abdest, abdest alma  Urgaç: Vurunca, vurduğu zaman  Ruhsâr: Yanak, yüz  Gül-i ruhsâr: yanağın gülü, güle benzeyen yanak  (Abdest almak için el uzatıp gül yanaklarına su vurunca sıçrayan her su damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır  ) Benzetme: Peygamberimizin yanağı güle benzetilmiş  Tezat: Katre- bahr Tenasüp: Su ile ilgili sözcüklerin hepsi  Abdest günahları döker  Abdest suyunun değdiği uzuvlarımızdaki günahlarımız bağışlanır  Böylece Allah’ın huzuruna çıkacak hale geliriz  Dolayısıyla Abdest suyunun her bir damlası ayrı bir rahmet denizidir  Abdest alınca insanlar rahmet denizinde yıkanmış gibi oluyor   (O çiğ tanesi olmasa belki de gül solacak  Çiğ tanesi güle canlılık veriyor  ) Şair; gül yapraklarının üzerindeki çiğ tanelerinin nasıl rahmet olduğunu anlatabilmek için Hz  Muhammed’in gül yanağının üzerinde abdest alırken serpilen suyun parçalanmasını örnek gösteriyor  Burada gerçek gül onun yanağıdır ve yanağa değen her bir damla bir çiğ tanesi misali rahmet denizine doğru yol almaktadır  Tasavvufta her damla denizi özler  Denize kavuşmak ister  İşte güldeki çiğ tanesi (onun yanağındaki bir damla) rahmet denizine doğru gidiyor   Hz  Muhammed Tebük’ten dönerken bir kuyu veya kaynak su görüyor  Suyu kesilmek üzere olan kuyunun içine üç tane demir çubuk saplıyor  Kurumaya yüz tutmuş o kaynaktan birdenbire ırmak gibi sular akmaya başlıyor  Şair yukarıdaki ifadesiyle sanki o mucizeye atıfta bulunuyor  Tasavvufa göre damla çokluğuyla kesret; denizse vahdettir  Damla küçük, denizse büyüktür  Her damla kesret aleminden denize, vahdet alemine düşe kalka, zorluklarla kavuşmak ister  Burada damla derviş, deniz ise Allah’tır  23  Hâk-i pâyine yetem der ömrlerdir muttasıl Başını taşdan taşa urup gezer âvâre su Hâk: Toprak Pây: Ayak Hâk-i pây: ayak toprağı, ayak tozu, ayağın bastığı yer, ayağın bastığı toprak; mezar  Muttasıl: Ulaşan, kavuşan; bitişen; ara vermeden… Ur: vurmak (Su, ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer  ) Kişileştirme: Suyun peygamberimize olan aşkı, ona kavuşamadığı için kendini taşlara vurması  Hüsn-i Talil: Suyun gezmesinin sebebi olarak  Yine Suyun taşların arasında onlara çarpa çarpa gitmesini şair “üzüntüsünden, pişmanlığından dolayı suyun başını taştan taşa vurduğu” Kapalı İstiare: Su insana benzetilmiş  Sadece su söylenmiş  Tezat: Ayak ve baş kelimeleri arasında  Şair önceki beyitlerde Dicle’nin Medine’ye doğru aktığını söylüyordu  Hz  Muhammed’e ulaşmak, ayağına ulaşmak için ömürlerdir, yüzyıllardır kendini yıpratarak Hz  Muhammed’e doğru akıyor (Hani şair onu kıskanıyor, onu yolunu değiştirmek istiyor, yolunda toprak olmak istiyor, bağrı yanıyordu…)  Burada isyankâr insanlara sesleniyor  Bir ırmak başını taştan taşa vurarak akıyor  Ama bir insanlar bunu yapmıyor  Ömürler boşa gidiyor  Irmak bunu yapıyor  Ayağının değdiği toprağa erişeyim diye yapıyor ama bizler hiçbir çaba göstermiyoruz  Hayat boşa geçiyor ve biz bunu farkında değiliz  Dicle sürekli Hicaz’a doğru akıyor  Hacılar da her yıl Hicaz’a gidiyor  Su da oraya hacı olmaya gidiyor  İnsanlar da su olmak, rahmet almak, rahmet olmak için gidiyor  Burada suyun taştan taşa vurması çektiği insanların hacca giderken çektiği sıkıntıdır  Eskiden insanlar hacca giderken yolda birçok sıkıntı çekiyorlarmış  Tüm bu taştan taşa vurmalar, çekilen sıkıntılar sevgilinin ayağının toprağını öpmek için  24  Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su Der-gâh: Kapı yeri, eşik; padişah kapısı, saray; Allah’ın huzuru, Şeyh kapısı, tekke Hâk-i der-gâh: Eşiğin toprağı  (Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık salmak ister  Parça parça da olsa o eşikten dönmez  ) Kişileştirme: Suyun aşık insan gibi davranması  Hüsn-i Talil: Su parça parça olsa bile yine bir araya gelir  Bunu “ölse de yolundan dönmez” şeklinde gösterilmiştir  Leff ü Neşr: Zerre zerre- pâre pâre, nûr-su  Teşhis: Su, insan gibi, âşık gibi düşünülmüş  İster toprak ister toz olsun her zerre ışığını güneşten alır  Bu zerre su ise o zaman ışık kat kat fazla kırılır ve paramparça olup zerrelere ayrılır  Suyun parçalanmasıyla büyük bir güç oluşur  Güçle taşları ve metalleri keser  Demek ki su bir yandan yumuşak huyun bir yandan katı bir keskinliğin örneğidir  Şelale kenarında yüzümüze su damlaları çarpar ama biz onu göremeyiz  Sebebi su zerrelerine ışığın çarpmaması  Burada Dicle nehrinden bahsediyor  Onu parça parça etseler bile o bildiği yoldan dönmez  Ben de onun gibi paramparça olsam da bu yoldan dönmem  Bağrımda yanan aşk var  Varlığı, ham maddesi ısı ama aşkla birdenbire ışık oluyor  (Ateş ile suyun moleküler yapısı birbirine benzer  Ateşin moleküler yapısı sudan bir birim azdır  Hz  İbrahim’i ateşin yakmadığı söylenir bu yüzden  Ateş su olmuştur  ) 25  Zikr-i na’tun virdini derman bilür ehl-i hatâ Eyle kim def’-i humâr içün içer meyhâra su Zikr: Anma anılma  Na’t: Övme, Hz  Peygamberi ve dört halifeyi övmek için yazılan şiirler  Vird: Dile dolanan, sürekli tekrarlanan söz  Ehl-i hatâ: Hata ehli, günahkar kişiler Humâr: Şarabın verdiği sersemlik, baş ağrısı, uykudan önceki ve sonraki mahmurluk  Mey-hâr: içki içen (Sarhoşlar içkiden sonra gelen baş ağrısını gidermek için nasıl su içerlerse, günahkarlar da senin na’tının zikrini dillerinde tekrarlamayı derman bilirler  ) Benzetme: Benzeyen: Ehl-i hatâ Benzetilen: Meyhâra Benzetme Edat: Eyle ki Benzetme Yönü: Pişmanlığı ifade için yapılan fiiller( su içmek, bir şeyi su gibi içmek, ezberden okumak  ) Tezat: Humar-derman Tenasüp: Meyhâra, içer, def’-i humar İçki içen kimsenin bir süre sonra çektikleri baş ağrısı ve ağırlığıdır  Bu baş ağırlığı ancak küçük bir içki içmeyle giderilir  Su içmek ise humarı arttırır  Zaten içki içmenin adabına uygun değildir   İlk dizeye dönersek; Zikir ve vird bir şeyi tekrarlamaktır  Zikir Allah’ın adını tekrarlamaktır  Hastalarda şifa için sürekli Hz  Muhammed’in adını anarlar  İşte burada hata yapanların sürekli Hz  Muhammed’i överek derman aradıklarını söylüyor  Şair burada aynı zamanda iç hesaplaşmasını yapıyor  Eskiden şairler içki içmeseler bile içkiyi öven gazeller yazarlardı  Böylece hata ehli olurlardır  Bu sebeple divanların başına naat (övgü şiirleri), münacat (Allah’a yalvarmak için yazılan şiirler) koyuyorlardır  Şarabı öven şiirleri yazıp yani hata ehli olup daha sonra da naatlarla da af diyorlardı  Burada şarap içenler ağrılarını gidermek için nasıl humar içerlerse bir noktadan sonra senin adını anıp hadislerini söyleyerek bu hatalarından dönerler   Kâb b  Züheyr, İslâmiyet yayılırken İslâmiyet’in aleyhine bir sürü gazeller söylüyordu  Hz  Muhammed ise “kanı helaldir” diye bir emir dağıtmıştır  Kâb b  Züheyr’in şiirleri o kadar etkileyiciydi ki onu dinleyenler İslâmiyet’i tanımadan İslâmiyet’e düşman oluyorlardı  Kanı helâl kılındıktan sonra Kâb b  Züheyr ortadan kaybolur  Uzun bir süre sonra bir gün Hz  Muhammed meclisine bir şair gelir  Şair bir şiir, bir kaside, bir methiye söylemeye başlar  Herkes onu hayranlıkla dinler  Şiirin öyle bir beytini söyler ki Hz  Muhammed hediye edecek bir şey bulamadığı için kendisine üstündeki hırkayı verir  Şair ise kendisinin Kâb b  Züheyr olduğunu açıklıyor ve Hz  Muhammed onu affediyor  Kâb b  Züheyr Cahilliye Döneminde içkinin su yerine içildiği bir zamanda yaşamıştır  Hatadan dönünce birdenbire içkinin baş ağrısını, içkinin daha önce biriktirdiği o karalıkları hep su ile yıkamaya başladı  Çünkü su rahmetti ve su Hz  Muhammed’i temsil eder  Hz  Muhammed: “İçki kötülüklerin anasıdır  ” der  Çünkü içki içildiğinde başka kötülükleri yapılmasına yol açar  “Vird” sözcüğü “verd” şeklinde de okunabilir  Verd ise gül yaprağı demektir  Yaprak ise yazı içerir  Yazıyı düşündüğümüzde yaprak kitaba dönüştürülmüş olur  Kitap olunca da naat (övgü) metni oluşur  Naatlarda da şifa olduğuna göre vird kadar verd de şifa olur  Kademe kademe yani  Bu kitaba bakıp naat okuyarak şifa beklenebilir  Burada şairin söylediği her sözcük birbirine ulaşarak dönüp dolaşıp nata geliyor   | 
|   | 
|  | 
|  | Su Kasidesi Açıklaması Ve Söz Sanatları |  | 
|  08-02-2012 | #6 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Su Kasidesi Açıklaması Ve Söz Sanatları26  Yâ Habîba’llâllah yâ Hayre’l-beşer müştakunam Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su Habîbullâh: Allah’ın habibi, sevgilisi, Haz  Muhammed  Hayrü’l-beşer: İnsanların en hayırlısı Teşne: Susamış, susayan Leb-teşne: Susuzluktan dudağı kuruyan Hem-vâr: Daima, her an, sürekli; uygun yer  (Ey Allah’ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı! Susamışların sürekli su diledikleri gibi ben de seni özlüyorum  ) Tenasüp: Müştâk-habib; leb-teşne-su-yan” kelimeleriyle  Benzetme: Susuzluktan dudağı kurumuşların su dilemesi gibi seni özlüyorum  Tezat: yan-, su kelimeleriyle  Şair burada özleminin büyüklüğünden bahsediyor  Bu özlem öyle büyük ki… Tabiri caizse çöldeki yolcuların serap görecek kadar susamalarına eş tutuyor  Kendini susuzluktan dudakları çatlamış insanlara benzetiyor  Bu özlem öyle bir özlem ki dudak suya hasrettir  Yanıp yangın içinde sürekli su diler  Şair burada elini açmış dua eder gibi görünüyor  Hz  Muhammed’e İnsanları en hayırlısı, Allah’ın sevgilisi sıfatlarıyla sesleniyor  Ondan şefaat istiyor  Böyle iltifat ederse kendisini boş çevirmeyeceğini düşünüyor  Sonuçta herkes Hz  Muhammed’den şefaat ummaktadır  “Daha Âdem ruh ve ceset arasında iken, yani yaratılmadan ben nebî idim  ” diyen bir mübarek varlığın yüzü suyu hürmetine elbette Allah onun müminlerini affedecektir  27  Sensen ol bahr-ı keramet kim şeb-i Mirâc’da Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâr su Kerâmet: İkram, olağanüstü durum  Bahr-ı keramet: Keramet denizi, Hz  Muhammet Şeb: Gece  Şeb-i Mi’râc: Miraç gecesi Şeb-nem: Çiğ Seyyar: Gezen, gezici  (Sen o keramet denizisin ki Miraç gecesinde feyzinin çiğleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmıştır  ) Benzetme: Peygamberimizi keramet denizine benzetmiş  Tezat: Bahr-şebnem  Tenasüp: Bahr-şebnem-feyz-su Telmih: Miraç gecesi Şaire göre onun feyz ve bereketi, yani şebnemi veya su buharı hem yıldızları hem gezegenleri doldurmuş durumda   (Eskiden isin denilen bir maddenin dünyayı kapladığı düşünülürdü (Bu şimdiki atmosferdir  ) İsin’in içinde akışkan bir madde vardır  Bu maddeyle uzayda ışık dalgaları yayılabilir  Biz bu maddeyle, bu maddelerin sıvı oluşuyla maddelerin görünürlüğü adına yıldızları görüp tanıyabiliyoruz  ) Hicret’ten bir buçuk yıl önce Miraç olayı gerçekleşmiştir  Miraç’ta Hz  Muhammed Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya gitmiş oradan da miraca çıkmıştır  Bir rivayete göre miraca çıkarken bütün gezegenler yoluna çıkıp selamlaşmışlar ve kendisinden şefaat dilemişlerdir  Böyle Hz  Muhammed’in bereketi tüm kâinatı kaplamış oluyor  Sonuçta “Sen olmasan, sen olmasan ya Muhammed! Kâinatı yaratmazdım  ” kutsi hadisi sebebiyle gezegenlerin parlaması da Hz  Muhammed’in yaratılışıyla açıklanabilir  İslamiyet’in sonsuza değin yaşayacağını düşüncesini şair çoğaltarak “Gezegenlerde bile, gökte bile onun dini hakim olacaktır  ” şekline büründürüyor  Beyitte geçen keramet sözcüğü iyilik, cömertlik, ihsan anlamındadır  Bahr ise deniz, kaynak anlamındadır  Bahr-ı keramet iyilikler denizi demektir  Deniz suyun kaynağıdır  İncinin çıkarıldığı yerdir  Denizden balık tutar karnımızı doyurur, inci çıkarır zengin oluruz  Sahilde oturup hayal kurarız  Yani denizin birçok yararı vardır  Bu kerametlerin her biri bir inci gibi görülmektedir  Diğer bir değişle deniz bir kaynaktır  Nehirler denizlere akıyor  Denizdeki su buharlaşıyor, yağmurla toprağa karışıyor  Bu suların bazıları tatlı su, bazıları tuzlu su, bazıları da şişelenip soframıza içme suyu oluyor  Bazıları pisleniyor, süzülüp arıtılıyor, damıtılıyor  Tekrar su haline geliyor  Böyle bir döngü Allah’tan kopup evrene düşen insanın tekrar aynı yolla Allah’a erişmesini sembolize ediyor  Böylece bu güzellik çemberi ile dünya dolaşıyor  Sürekli bir döngü var  Sanki her şey suyla şekillenmiş  “Hayatı olan her şeyi sudan yarattık  ” ayeti akla geliyor  28  Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mi’mara su Çeşme: Pınar, kaynak, göz Hûrşîd: Güneş Zülâl: Soğuk, güzel, tatlı su Merkad: Türbe, mezar Tecdîd: Yenileme, yenileşme, onarma, tamir etme  (Senin kabrini onaran mimara su lazım olsa, güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel su iner  ) Teşbih: Güneş çeşmeye, ışıklar zülale benzetilmiş  Tenasüp: Mimar- tecrid, zülal-çeşme Tezat: hurşid ve su kelimeleri arasında Bu beyitte şair toprağının çatısını düzeltecek olan mimara güneşin bile çeşme olup su vereceğini söylüyor  Belki mimara su gerekir diye  Sadece ona  Şair “Yeter ki onaracak biri olsun  Senin uğruna bir tek kıpırdanış, bir hareket güneşin tatlarını yağdırır  ” demek istiyor  “Eğer Hz  Muhammed’in mezarına hayır yapılacak olsa ve tamir su lazımsa güneş bile su yağdırır  Güneş, ateş olma özelliğinden çıkar  ” 29  Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su Bîm: Korku, tehlike  Dûzah: Cehennem Bîm-i dûzah: Cehennem korkusu Nâr: Ateş; cehennem Nâr-ı gam: Gam ateşi Sûzân: Yanan, yanık Dil-i Sûzân: Yanık gönül Ebr: Bulut İhsan: Bağış, lütuf, iyilik Ebr-i İhsan: İhsan bulutu (Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış ama o ateşe senin ihsan bulutunun su serpeceğinden umutluyum  ) Tezat: Cehennem, nar, suzan-ebr, su serpmek bîm ümîd Tenasüp: Ümîd etmek-su serpmek  Leff ü neşr: “Bîm-i dûzah-ümid, nâr-ı gam- ebr-i ihsan, salmak-sepmek, suzan-nâr” Burada cehennem korkusuyla yanan bir kalp var  Bu kalp öyle bir ateşle doludur ki hiçbir su söndürmeye yetmiyor  Sevgilinin ihsan bulutlarının suyu söndürebilir ancak  Bardaktan boşalırcasına olup ateşi söndürecek  İçi yanan bir insanın suya ihtiyacı vardır  Şairin de “Ümidim var  ” demesinin sebebi budur  Cehennem korkusunda su ümidi vardır  “Allah’ın rahmetinden ümidinizi esirgemeyin  ” ayetini hatırlatıyor  Çünkü bütün kirlerin temizlenmesi rahmet yağmuruyla yani suyla olur  Rahmetten ümidi kesmek zaten küfre girer  Şair rahmetten umudunu kesmediğini söylüyor  Bize duaya başlayacağını bildiriyor  Çevresini ateşlerin aldığını bu yüzden de duaya ihtiyacı olduğunu dile getiriyor  Umudunu belirtiyor  Şair aynı zamanda Hz  Muhammed’in gölgesinin yere düşmediğini, başının üstündeki buutun sürekli onunla hareket ettiğini ve böylece rahmet bulutunun rahmetini istediğini söylüyor  “ “Sevgili senin ihsan bulutun seni sıcak günlerin ateşinden koruduğu gibi benim günahlarımın neticesi olan ateşi de söndürecek diye bir umudum var ve bu umutla yaşıyorum  Yoksa halim harap  ” (Ateş ile cezalandırmak Allah’a mahsustur  İslamiyet’te canlıları ateşle yakıp öldürmenin yeri yoktur  ) İnci, nisan yağmurundan olur  İstiridye, nisan yağmurları başladığında karaya çıkar  Yağmur damlasıyla beraber içine kum tanesi girer  İçine girdiğinde istiridyeyi rahatsız eder  İstiridye de acısını hafifletmek için sürekli sıvı salgılar, kum tanesinin üstünü kapar  Bir süre sonra o salgının hükmü geçer  Sürekli sıvı salgılanır  Sıvılar katman katman olur ve inci oluşmuş olur  Yani inci istiridyenin isteğiyle oluşmaz  Eğer istiridye yağmur tanesinden bir damla alıp denize dönerse kanaatkâr bir istiridye sayılır   Yusyuvarlak ve herkesin elde etmek istediği bir istiridye olur  Eğer açgözlü davranıp iki damla almamışsa inci eğri büğrü olur  İncilerin çoğu eğri büğrüdür  Yuvarlak olanı çok azdır  O nisan yağmuru istiridyenin içinde inci yapar  Ama nisan yağmuru baharda kış uykusundan uyanan, dersini ısıtmak isteyen yılana da zehir olur  Yani Allah’ın nimetini herkes kendi nasibine göre tasarrufudur  Hani huya göre tasarruf gibi  Yoksa nur hep aynı nur  Birisi ona başka şekil verir, karartır  Diğerini daha da parlatır  (Tac Beyit) 30  Yümn-i natünden Güher olmış Fuzûlî sözleri Ebr-i nîsândan dönen tek lülü-i şehvâra su Yümn: Uğur, bereket  Na’t: Överek anlatma, niteleme  Yümn-i na’t: Na’tın uğuru, bereketi  Güher: Cevher, inci, mücevher  Ebr-i Nisan: Nisan bulutu Lü’lü: İnci  Şeh-vâr: Şaha, hükümdara yakışır, şahane  Lü’lü-i Şah-vâr: Şahlara yakışır iri, kıymetli inci  (Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî’nin sıradan sözleri nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su damlası gibi birer inci olmuştur  ) Benzetme: Sözlerini inciye benzetmiş  Telmih: İncinin, nisan yağmurundan olduğu inancına  Hüsn-i Talil: Fuzûlî’nin sözlerinin güzel olması Peygamberi övmenin bereketiyledir  Tevriye: “Fuzuli’nin sözleri” hem Fuzuli'nin sözleri hem de değersiz boş sözler anl***** gelebileceğinden Tenasüp: “yümn-ebr-i nisan-su; lü’lü-güher ve na’t-şahvar sözlerinin birlikte kullanılmasıyla  Şair burada biraz kendini övüyor ve şiirinin güzelliğini farkına varılmasını istiyor  Bunu sebebi açıklarken de “Benim sözlerim cevher olamazdı, inci olmazdı; ama seni övdüğüm için senin adını andığım için her biri inciye döndü  ” diyor  Bir damla yağmur nasıl inciye dönüşürse ben de su gibi bir söz söyledim ama sonra adını andığım için o su damlası inciye dönüştü  31  Hâb-ı gafletden olan b^dâr olanda rûz-ı haşr Eşk-i hasretden tökende dîdew-i bîdâra su 32  Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam Çeşm-i vaslın vere men teşne-i dîdâre su Hâb: Uyku  Hâb-ı Gaflet: Gaflet uykusu  Bidâr: Uyanık  Rûz: Gün  Rûz-ı haşr: Mahşer günü Eşk: Gözyaşı Eşk-i Hasret: Özlem gözyaşı, hasret gözyaşı Tökende: Döktüğünde Dîde: Göz Dîde-i bîdâr: Uyanmış göz, uyanık göz Çeşme: Pınar, su kaynağı  Vasl: Kavuşma, ulaşma, vasıl olma  Çeşme-i Vasl: Kavuşma pınarı Teşne: Susamış, susuz, çok istekli  Teşne-i Dîdâr: Yüzün susamışı; görmeye, görüşmeye, güzel bir yüz görmeye susamış olan  (Kıyamet gününde gaflet uykusundan uyanan düşkün göz, hasretten su döktüğü zaman, mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmesinin su vereceğini, mahrum bırakmayacağını ummaktayım  ) Tezat: Gaflet-bîdâr Tenasüp: “dide-eşk-su-tök-” kelimeleri arasında  Fuzûlî, öncelikle bu hayatın gaflet geçtiğini, bunun önünü almak için Hz  Muhammed’in dostluğunu edinmeye çabalamak gerektiğini, bu uğurda gözyaşı dökmenin lüzumunu, hatta bu gözyaşlarının hasret gözyaşları kadar sıcak ve yakıcı olması gerektiğini vurguluyor  Diğer yandan, mahşer gününde gaflet uykusundan uyanık olmanın çaresini de bu dünya da aşk ile uyanık kalmak, seherleri uyanık geçirmek biçiminde bir sisteme oturtuyor ki gerçekten aşık için seher vakti çok önemlidir  Sevenin sevdiğini samimiyetle anmasının en katıksız zamanı seher vaktidir  Fuzûlî mahşer yerini şiddeti ve herkesin aynı kapıya ilticası göz önünde bulundurarak son beyitte tam bir dua ile kendisinin bağışlanma emelinden bahsediyor  Hz  Muhammed’i sevmiş olmaktan eli boş kalmamayı, tam tersine yüzünü görmekle onun meclisine dahil olmayı ummaktadır  Beyitteki çeşme-i vasl tamlaması bir yandan vuslat (kavuşma) çeşmesi denek olurken diğer yandan vuslat yüzü veya yüzünün vuslatı anlamlarına da alınabilir  Şair şefaat gününde kendisinin de ümmeti arasında sayılması için yalvarmakta, rahmet nazarının dışında kalmamayı dilemektedir  Üstelik o nazar ile çoktandır özlediği sevgilinin (Hz  Muhammed’in) yüzünü görebilmeyi, hani susuzluktan dudakları çatlayan birinin suyu istemesi gibi istemektedir  Hayır yapmak isteyenlerin su hayrını tercih ettikleri, çeşme ve sebil yaptırdıkları meşhurdur  Şair, su rahmet olduğu ve hayatın da özünü oluşturduğu için  Hz  Muhammed’in şefaatini de sanki bağrı yanıklar içsin diye su dağıtmak, rahmetini paylaşmak olarak algılamış  Bu yüzden kendisini de o hayrın içinde görme umudunu belirtmiş   | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |