Deyimler Sözlüğü-Y- |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlüğü-Y-Kaynak:Türkceciler Deyimler Sözlüğü eyimler Sözlüğü-Y-[/url] Ya deyip (atılmak): Cenab-ı Hak`a sığınarak (atılmak)"Ya deyip düşmanın üzerine atıldı" Yabana atmak: Önem vermemek önemsiz görüp dikkate almamak üzerinde durmamak"Babanın sözlerini sakın yabana atayım deme" Yabancılık çekmek: Bir iş ya da çevrede yabancı olmaktan dolayı ortaya çıkan zorlukların etkisinde kalmak"Ona hiç yabancılık çektirmedi" Ya bu deveyi gütmeli ya bu diyardan gitmeli: "Bu işi mutlaka yapmalısın başka yolu yok aksi taktirde burada kalamazsın" anlamında kullanılır Ya devlet başa ya kuzgun leşe: "Giriştiğim iş beni ya büyük bir varlığa ve mevkiye ulaştıracak ya da mahvedecek batıracak" anlamında söylenir Yad eller: 1 Baba ocağından uzak yerler gurbet 2 Yabancı kimseler yabancılar"Yiğidim yad ellerde kalmasın dönsün geri Rabbim" Yâd etmek: Anmak hatırlamak"Seni her gün yad ederiz buralarda" Yağ bağlamak: Semirmek üzerine biriken yağ katılaşmak Yağ bal olsun: "Yediğin içtiğin helâl ve afiyet olsun" anlamında söylenir Yağcılık etmek: Dalkavukluk etmek övmek pohpohlamak"Öğrenci öğretmenine yağ çekiyor gözünün içine bakıyor bu şekilde iyi not alacağını sanıyordu" Yağlı ballı olmak: Araları çok iyi içli dışlı samimi olmak"Öyle yağlı ballı olmuşlardı ki birbirlerine her şeylerini anlatıyorlardı" Yağlı kapı: Çalıştırdığı kimselere bol kazanç sağlayan kimse kuruluş aile ya da yer"Herkese nasip olmaz öyle yağlı kapı" Yağlı kuyruk: Kolayca ve bolca yararlanılabilecek kaynak; basitçe sömürülebilecek iş veya kimse"Bulmuşsun bir yağlı kuyruk çek babam çek!" Yağlı müşteri: Bol paralı çok alışveriş yapan zengin alıcı"İki üç yağlı müşterimiz de olmasa kapamak zorunda kalacağız bu dükkânı" Yağma gitmek: Bir şey çok alıcı bulup çok satılmak kolay müşteri bulmak"Kapanın elinde kalıyor yağma gidiyor koş koş sen de yetiş!" |
Deyimler Sözlüğü-Y- |
08-02-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlüğü-Y-Yağma Hasan`ın böreği: Hakkı olanın da olmayanın da kolayca yararlandığı kimsenin korumadığı her yanından sömürülen kaynak Yağma yok: "Öyle şey olmaz buna izin vermezler kolay kolay elde edemezsin" anlamında bir tutumun ya da davranışın yanlışlığı ifade etmek için kullanılır Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak: Bir tehlikeden güç bir durumdan kaçarken daha kötüsüyle karşılaşmak Yağmur yağarken küpünü doldurmak: Kazanma fırsatı varken ondan yararlanıp para veya mal edinmek"Bana bak aslanım daha ne istiyorsun yağmur yağarken küpünü doldur yoksa pişman olursun" Yağ tulumu: Çok şişman çok yağlı"Birkaç ay sonra yağ tulumu olacak şuna birisi söylese de çok yemese" Ya herrü (herro) ya merrü (merro): "Tehlikeyi göze aldık giriştiğimiz işte ya batar ya da çıkarız" anlamında kullanılır Yahudi pazarlığı: Tarafların çıkarlarını düşünerek çekişe çekişe yaptıkları pazarlık"Benimle Yahudi pazarlığı yapmaya kalkma lütfen" Yakadan atmak: Savıp kurtulmak başından atmak "İnan onu yakamdan atmaya çalışıyorum" Yaka paça: Hiçbir itiraz dinlemeden zorla kuvvet kullanarak (götürmek)"Polisler adamı yaka paça götürdüler" Yakası açılmadık: Hiç duyulmadık bilinmedik ayıp söz küfür Yakasına sarılmak: İstediği şeyi almak ya da dövmek için tutup bırakmamak zorlamak"Çocuk annesinin yakasına sarılmış balon diye ağlıyordu" Yakasına yapışmak: Hesap sormak ya da bir şey istemek için tutup bırakmamak"Beni de götüreceksin diye yakama yapıştı ben de getirmek zorunda kaldım" Yakasını bırakmamak: Bezdirecek kadar üstüne düşmek ısrar etmek yanından ayrılmamak"Ne olursa olsun yakasını bırakmayıp paramı alacağım ondan" Yakasını kaptırmak: Bir şeyin bir kimsenin etkisinden kendisini kurtaramamak ona bağlanmış olmak |
Deyimler Sözlüğü-Y- |
08-02-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlüğü-Y-Yakayı sıyırmak: Kurtulmak kaçmak"Çok şükür şu adamdan yakayı sıyırdık" Yaka silkmek: Bıkıp usanmak; bir iş durum yer ya da kimsenin olumsuz yanlarından tedirginlik duyduğunu belirtmek"Doğrusu yaka silkinecek bir iş seninki de" Yakayı ele vermek: Yakalanmak kaçamayarak ele geçmek"Mahallenin hırsızı sonunda yakayı ele verdi" Yakayı kurtarmak: Umulmazken bir işten ya da kimseden kurtulmak kaçmak"Bu pis işten yakayı nasıl kurtardık hâlâ anlayabilmiş değilim" Yakınlık duymak: Birine karşı sevgi ve ilgi duymak yabancılık hissetmemek"Hayatta yakınlık duyduğum tek insandı" Yakışık almamak: Yerinde olmamak uygun düşmemek yaraşmamak"Çocuğu herkesin içinde azarlaman hiç de yakışık almadı" Yalancı pehlivan: Yapamayacağı bir işi yapabilecekmiş gibi görünen kimse palavracı"Yalancı pehlivanın biridir o ona güvenmeyin" Yalancısı olmak: Doğruluğu bilinmeyen inanılmayacak sözleri bir başkasından işiterek söylemiş olmak"Ben şefin yalancısıyım müdür ihalelerde insiyatifini kullanıyor ve rüşvet yiyormuş" Yalan dolan: Hile düzen dalavere yolsuz davranış"Yalan dolanla iş görmeye kalkanların başına işte bunlar gelir" Yalan yere: Gerçeğe uygun olmayarak"Yalan yere adamı şikâyet ettiler" Yalayıp yutmak: 1 İştahla hiçbir şey bırakmadan yiyip bitirmek 2 Kötü bir söz ya da davranış karşısında sessiz kalıp kabullenmek"Sofradaki bütün yemekleri yalayıp yuttu" Yalpa vurmak: İki yana sağa sola; bir o yana bir bu yana sallanarak yürümek"Nedendir bilmem yalpa vurarak yürüyordu" Yalvar yakar olmak: Çok yalvarıp yakarmak Yan bakmak: Beğenmeyerek kötü niyetle düşmanca bakmak"Bu adamın her gün yan bakması artık canıma yetti!" Yan basmak: 1 Aldanmak 2 Kaypaklık edip dürüst davranmamak"Sana tanınan bu fırsatı iyi değerlendir sakın yan basayım deme" Yan çizmek: Kendisine yüklenen bir görevden kaçmak"Üç kişi yan çizdi demek ki ikimiz taşıyacağız bu bidonları" Yandan çarklı: 1 Şekeri yanına konmuş olan kahve veya çay"Usta iki yandan çarklı yap!" 2 Bir omuzu düşük olarak yürüyen 3 Çarkı yanda olan gemi Yan gelip yatmak: Yapacak işleri olduğu hâlde yapmamak rahatına bakmak keyfince yaşamak"Hiç çalışmıyor yan gelip yatıyor akşama kadar" Yangına körükle gitmek: Anlaşmazlığı gerginliği kargaşalığı artırıcı her iki tarafı kışkırtıcı söz ve davranışlarda bulunmak"Sen karışma çekil aralarından yangına körükle mi gitmek istiyorsun?" Yan gözle bakmak: 1 Kötü niyetle düşmanca bakmak 2 Göz ucuyla bakmak"Tezgâhtaki mallara yan gözle bakıp geçti" Yanık ses: Hüzünlü çok dertli içindeki acıyı dile getiren ses Yanına bırakmamak: Kendisine yapılan kötülüklerin öcünü almak cezasını sert karşılıklarla vermek"Bunu onun yanına bırakmayacağım" Yanına (kâr) kalmak: Kendisinden öç alınmamak yaptığı kötülük sert karşılık görmemek cezasız kalmak"Adamın yaptığı yanına kâr kaldı nasıl adalet bu?" Yanına salâvatla varılır: Çok öfkeli kızgın ve kibirlidir Yanından bile geçmemiş: Hiç ilgisi yok en ufak benzerliği bile yok"Sen kardeşini bir görsen bu onun yanından bile geçmemiş" Yanıp tutuşmak: 1 Elde etmek için güçlü bir istek duymak elde edemediği için de büyük üzüntü içinde olmak 2 Kuvvetli bir aşkla sevmek"Bakan olmak isteğiyle yanıp tutuşuyordu" Yanıp yakılmak: Sızlanıp şikâyet etmek derdini döküp durmak"Çoluk çocuk açtı kimse yardım elini de uzatmıyordu birine de yanıp yakılmayı bir türlü kendine yediremiyordu" Yanlış ata oynamak: Kazanmak için giriştiği işte tuttuğu yol dayandığı kimse dayanıksız ve çürük çıkmak dolayısıyla aldanmış olmak Yanlış kapı çalmak: İsteğinin yapılamayacağı bir yere başvurmak"Meğer biz yanlış kapı çalmışız" Yan tutmak: Taraflardan birini desteklemek onun söz ve davranışlarını benimsemek yansız olmamak"Yan tutmayıp tarafsız kalırsan senin için daha iyi olur" Yan yan bakmak: Düşmanca kötü niyetle bakmak Yapmadığını bırakmamak: Bütün kötülükleri yapmak eziyet etmek |
Deyimler Sözlüğü-Y- |
08-02-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlüğü-Y-Yara açmak: 1 Bir şeyin yüzünde özellikle de vücudun bir yerinde yara oluşmasına sebep olmak 2 Büyük dert acı üzüntü vermek"Onun sözleri içimde bir yara açtı" Yaraya merhem olmak: Acil ihtiyaçları karşılamak"Şu getirdiklerim yaraya merhem olur mu bilmem?" Yardan atmak: Bir kimseyi aldatarak kazaya uğratmak tehlikeli bir durumun içine itmek türlü belâlara sokmak"İnsan dostunu yardan atar mıymış?" Yarı buçuk: Tam değil çok az tamamlanmamış baştan savma Yarım adam: Güçsüz sakat zayıf hasta kimse"Ben bir yarım adamım diye beni hor göremezsiniz!" Yarım ağızlı (söylemek): İsteksizce istemeye istemeye gönülsüzce (söylemek)"Demek sizi de yarım ağızla davet ettiler" Yarım yamalak: Gelişigüzel üstünkörü eksik ve kusurlu"Ödevlerini bir daha yarım yamalak yapma!" Yarından tezi yok: En kısa zamanda çok çabuk geciktirmeden Yarı yolda bırakmak: Verilen desteği yapılan yardımı sonuna kadar götürmemek"Sana nasıl güvenebilirim beni kaç kez yarı yolda bıraktın" Ya sabır çekmek: Kötülüklere sıkıntılara üzücü olaylara karşı tepki göstermemeye çalışıp Cenab-ı `tan kendisine sabır vermesini istemek Yaş Dökmek: Ağlamak"Senin için az yaş dökmedi ailen" Yaşını başını almış (olmak): Yaşı epeyce ilerlemiş olmak yaşlanmış veya olgunlaşmış olmak"Yaşını başını almış bir adamdır çekinmeyin gidin size olgun davranacaktır" Yaşını içine akıtmak: Hissettiği acıyı ızdırabı üzüntüyü belli etmemek; ağlamak isteğini bastırmak Yaş tahtaya (yere) basmamak: Kolay kolay tuzağa düşmemek uyanık davranmak"O benim yaş tahtaya basmayacağımı iyi bilir" Yatağa düşmek: Hastalık yüzünden yatmak zorunda kalmak ayağa kalkamayacak durumda olmak"Sizin yüzünüzden yatağa düştü çocukcağız" Yataklık etmek: Bir suçluya yardım etmek onu gizlemek barındırmak Yatak yorgan yatmak: Çok hasta olmak"Bizim adam yatak yorgan yatıyor ne yiyor ne içiyor" Yatırım yapmak: Gelir amacıyla bir işe para yatırmak veya aynı amaçla önceden ortam hazırlamaya çalışmak"Biz o arsayı yatırım yapmak için aldık" Yavaş gel: "Atıp tutma abartma ölçüsüz konuşma" anlamında kullanılır Yaya kalmak: 1 Taşıt ya da hayvana binmeden yürümek zorunda kalmak 2 Yardımcısız kalmak güvendiği yer ve kişileri kaybetmek istediği şeyi yapamaz olmak"İşte şimdi yaya kaldın ne yapacaksın görelim?" Yayan yapıldak: Çıplak ayakla yayan"Onca yolu yayan yapıldak yürüyecek" Yaygarayı basmak: Bağırıp çağırmak önemli bir nedeni olmadığı hâlde feryat etmek"Elinden şekeri alınınca yaygarayı bastı" Yaz boz tahtasına çevirmek: Bir konuda birbirine uymayan kararlar almak kararsızlık yüzünden bir konuda sık sık fikir değiştirmek Yedeğe almak: Bağlayarak arkasından çekip götürmek Yedi canlı: Pek çok ölüm tehlikesi geçirip sağ kurtulan insan ya da hayvan"Yedi canlı mısın nesin nasıl kurtuldun o kazadan?" Yedi düvel: Bütün devletler herkes bütün dünya"İstiklâl Savaşı`nı yedi düvele karşı verdik biz" Yediden yetmişe: En büyüğünden en küçüğüne eli ayağı tutan herkes"Halk yediden yetmişe silâhlanmış düşmanı bekliyordu" Yediği naneye bak: Yersiz uygunsuz iş yapanlar için kullanılır Yedi iklim dört bucak: Hemen her yer bütün dünya"Yedi iklim dört bucak dolaştı durdu" Yedi kat yabancı: El ne akraba ne tanıdık hiçbir yakınlığı yok"Yedi kat yabancıyla iş yapmam diyor" Yeğ tutmak: Bir şeyi bir şeyden daha önemli görüp tercih etmek"Kim ki öbür dünyayı bu dünyaya yeğ tutar o kazanmıştır" Ye kürküm ye: Saygının kişiliğe karşı değil zenginliğe varlığa giyim ve kuşama karşı gösterildiğini anlatmak için kullanılır Yele vermek: 1 Boşuna harcamak 2 Savurmak"Bütün parayı yele vermek zorunda mıydın?" |
Deyimler Sözlüğü-Y- |
08-02-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlüğü-Y-Yelkenleri suya indirmek: Israrından iddiasından direnmekten vazgeçip karşısındakinin dediğini kabul etmek; yüksekten atıp tutmayı bırakarak yumuşamak"Yelkenleri nasıl da suya indi dediğini yaptıramayınca" Yel yeperek yelken kürek: Telâş içinde çok acele olarak heyecanla Yemeden içmeden kesilmek: Bir üzüntü korku ya da heyecan sebebiyle yiyemez duruma gelmek iştahı kapanmak"Yemeden içmeden esildi âşık mıdır nedir?" Yeme de yanında yat: İstek uyandıran görünüşü çok çekici olan çok lezzetli yemekler için kullanılır Yemin etsem başım ağrımaz: "Gerçek olduğundan eminim bu konuda yemin de edebilirim" anlamında kullanılır Yenilir yutulur gibi değil: 1 Yenmeyecek nitelikte (yiyecekler için) 2 Aşırı çok pahalı 3 Çok ağır kabul edilmez (söz) 4 Kendisiyle başa çıkılamayacak durumda olan"Doğrusu yenilir yutulur gibi değildi o sözler" Yer almak: 1 Bir şey yapanların arasında bulunmak 2 Adına ayrılan yerde bulunmak"Şiir komisyonunda sen de yer aldın mı?" Yer cücesi: Ufak tefek olduğu gibi kurnaz fitneci çok bilmiş kimse Yer demir gök bakır: "Hiçbir yerden yardım alma umudu kalmadı bütün kapılar kapalı yardım imkânları ortadan kalktı kime baş vurdumsa elim boş döndüm" anlamında çaresizliği anlatmak için kullanılır Yerden yere çalmak: Çok hırpalamak acınacak duruma düşürmek zor durumlarda bırakmak"Bütün milletin içinde yerden yere çaldı delikanlıyı" Yere bakan yürek yakan: Uslu uysal sessiz görünüp gizliden gizliye ve sinsice dolap çeviren kötülük yapan kimse"Desene yere bakan yürek yakan cinstenmiş o da" Yere göğe koyamamak: Çok önem vermek nasıl ağırlayacağını ve memnun edip mutlu kılacağını bilememek Yer etmek: 1 İz bırakmak 2 İyice yerleşmek"Bu sözler kulağına iyice yer eder umarım" Yerinde duramamak: Sürekli hareket etmek kıpırdanmak sabırsızlanmak içi içine sığmamak eyleme geçmek için telâş içinde dolaşmak"Gelecekleri haberini alınca ne yapacağını şaşırdı; yerinde duramıyor sağa sola koşturup duruyordu" Yerinden oynamak: 1 Bulunduğu bir yerden ayrılmak 2 Hareketli heyecanlı gürültülü karışık bir zaman yaşamak"O büyük kahramanın dönüş haberi gelir gelmez şehir yerinden oynamıştı sanki!" Yerinden oynatmak: Yerini değiştirip başka bir yere kaldırmak"Sakın bu vazoyu yerinden oynatmayın" Yerinde saymak: 1 Yürür gibi yaparak hep aynı yerde ayaklarının birini kaldırıp birini basmak 2 Hiç gelişme ilerleme gösterememek"Okullar neredeyse kapanacak ama bizim çocuk hâlâ yerinde sayıyor okumayı bir türlü sökemedi" Yerinde yeller esmek: Yok olmak artık bulunmamak"Gittiğimde ayakkabıların yerinde yeller esiyordu" Yerin dibine geçmek: 1 Çok utanmak sıkılmak 2 Kaybolmak göze görünmez olmak"Şuradaydı ama bulamıyorum yerin dibine geçti sanki!" Yerine geçmek: 1 Görevden ayrılan birinin yerine geçmek 2 Bulunmayan bir nesnenin yerine kullanılabilmek"Emekli olan müdürün yerine geçmek için iki müdür yardımcısı yarışa tutuştular" Yerini bulmak: 1 Aradığı bir yeri bulmak 2 Yerine gelmek 3 Kendine uygun durumu mevkiyi bulmak"Yerini bulursam kızımı vermekte gecikmeyeceğim" Yerini doldurmak: 1 Daha önce görevinden ayrılan yerine geçtiği biri kadar başarılı olmak 2 Yerinin adamı görevinin üstesinden gelir olmak"Bakalım yerini doldurabilecek mi?" Yeri yurdu belirsiz: Serseri; ne iş yaptığı nerde kaldığı nereli olduğu bilinmeyen"Yeri yurdu belirsiz bu adama yüz verme demedim mi?" Yerle bir etmek: Bir yeri yakıp yıkmak tahrip etmek temeline kadar söküp dağıtmak taş taş üstüne bırakmamak"Koca kenti bir saat bombalayıp yerle bir ettiler" Yerli yersiz: Uygun olsun olmasın uygun zamanı kollamadan"Yerli yersiz konuşup duruyor geveze adam" Yer tutmak: 1 Bir yeri kaplamak 2 Birine bir yer ayırmak"Salonda yer tutmak yasaktır!" Yer vermek: 1 Önemini belirtmek 2 Kendi yerini bir başkasına vermek 3 İmkân tanımak"Bu fikre de yer vermeliyiz" Yer yarılıp içine girmek: 1 Çok utanmak 2 Yitirilen şey bir türlü bulunamamak"Yer yarılıp içine girdi sanki önceki gün şurada duruyordu" Yer yerinden oynamak: Bir olay toplumda telâş heyecan gürültü patırtı kargaşa oluşturmak"Bu kaleyi de zapdedersek yer yerinden oynayacak bizi kimse tutamayacak artık" Yeşil ışık yakmak: Bir şeyin olmasına izin vermek göz yummak"Onların bize yeşil ışık yakacaklarını hiç sanmıyorum" Yılan hikâyesi: Bir türlü sonuca bağlanamayan çözümlenemeyen uzayıp giden (mesele ya da iş)"Yılan hikâyesine döndü iş ne yapacağız şimdi?" Yılanın kuyruğuna basmak: Zararı dokunacak kötülük yapacak bir kimseye ilişmek ya da sataşmak yoluyla fırsat vermek Yıldırımları (veya şimşekleri) üstüne çekmek: Kimi davranışlarıyla pek çok kimseyi kızdırarak eleştirilere saldırılara yol açmak"Bu hareketlerinle şimşekleri üzerine çekiyor hepimizi tehlikeye atıyorsun" Yıldırımla vurulmuşa dönmek: Ansızın ortaya çıkan kötü bir durum karşısında sarsılmak ne yapacağını bilemez olmak bitkin ve şaşkın bir duruma düşmek"İflas haberini duyunca yıldırımla vurulmuşa döndü oraya yığılıp kaldı" Yıldızı barışmamak: Aralarında görüş düşünce ve duygu ayrılıkları bulunup birbirlerinden hoşlanmamak birbirleriyle iyi geçinmemek anlaşıp uyuşamamak"Şu adamla yıldızım bir türlü barışmadı gitti" |
Deyimler Sözlüğü-Y- |
08-02-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlüğü-Y-Yıldızı parlamak: Çok başarılı olup herkesin dikkatini çekecek duruma gelmek ün kazanmak"Yıldızı parladığı bir sırada hayata veda etti" Yıldızı sönmek: Ününü ve itibarını kaybetmek"Yıldızının bu kadar çabuk söneceği kimin aklına gelirdi ki!" Yiğitlik sende kalsın: "Karşısındaki anlamasa da hoşgörü göster özveride bulun ılımlı davran böylelikle soylu davranışını göstermiş olursun" anlamında bir anlaşmazlığa son vermek için taraflardan birine söylenir Yiyip bitirmek: 1 Parayı tüketinceye dek harcamak 2 Yemeği sonu gelinceye kadar yemek 3 Birini üzmek tedirgin etmek devamlı hırpalamak"Senin bu hareketlerin beni yiyip bitirdi!" Yok canım!: 1 Gerçek mi öyle mi? 2 Hayır inanmam doğru değil bu!"Yok canım değil ona gitmek hiç görmedim bile" Yok devenin başı!: "Daha neler çok abartıyorsun bu sözlere inanmam" anlamında söylenenlere inanılmayacağını anlatmak için kullanılır Yok pahasına: Son derece ucuz değerinin altında bir fiyata ölü fiyatına"Yok pahasına sattılar evi yazık oldu" Yol açmak: 1 Yeni bir yol yapmak 2 Herhangi bir sebepten ötürü kapanmış yolu açmak geçilir duruma getirmek 3 Birinin geçmesi için kenara çekilip geçme önceliği tanımak 4 Bir olayın başlamasına sebep olmak öncülük etmek"Onun bu çıkışı özgürlük hareketinin başlamasına yol açtı" Yola çıkmak: 1 Bir yere gitmek üzere bulunduğu yerden ayrılmak"Sabah erkenden yola çıkacaklarmış" Yola düşmek: Bir zorunluluk sebebiyle yola çıkmak yol almaya başlamak"Çabuk olun onlar yola düşmüşlerdir bile" Yola gelmek: Ters tutumunu düzeltmek uslanmak istenilen biçimdeki davranışı kabul etmek"Kaygılanma eninde sonunda yola gelecektir" Yola getirmek: Birinin bir konudaki ters tutumunu düzeltmek Yol almak: 1 Çıkılan yolda ilerlemek"Bir saatte epey yol alırız" 2 Mesleğinde ilerlemek"Kaynakçılığa başlayalı çok olmadı ama oldukça yol aldı" |
Deyimler Sözlüğü-Y- |
08-02-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlüğü-Y-Yol aramak: Bir meseleye çare bulmaya çalışmak imkân aramak"Bu çıkmazdan kurtulmak için bir yol arıyoruz fakat bulamıyoruz" Yol bulmak: Bir çözüm bir çare bulmak"İnşallah bir yolunu bulur öderiz borcumuzu" Yoldan çıkmak: 1 Bir taşıt bir sebeple yolundan ayrılmak gitmez olmak 2 Kötü yola sapmak doğru yoldan ayrılmak azgınlığa düşmek"Komşunun çocuğu iyice yoldan çıkmış ne yaptığını bilmiyor" Yoldan kalmak: Gitmek istediği yere gidememek alıkonmak bir engel dolayısıyla gecikmek"Çekilin önümüzden bizi biraz daha oyalarsanız yoldan kalacağız" Yol geçen hanı: Hemen herkesin girip çıktığı uğradığı yer"Sanki bu ev yol geçen hanı hiç mi rahat etmeyeceğiz kendi evimizde!" Yol göstermek: 1 Rehberlik etmek yolu bilmeyene tarif etmek nasıl gidileceğini anlatmak 2 Nasıl davranılacağını ne yapılacağını öğretmek"Benim elimden bir şey gelmez patrona git o bir yol gösterir sana" Yol iz bilmemek: 1 Bulunduğu yerde yabancı olup gideceği yolu ve yeri bilmemek 2 Görgüsüz davranmak Yol kesmek: 1 Birinin geçmesine engel olmak 2 Issız yerlerde yollarda soygunculuk yapmak"Düğün alayının yolunu kesmiş eşkıyalar" Yol tutmak: Yaşayışını inandığı doğru bildiği bir düzende sürdürmek"Sen de kendine özgü bir yol tuttun demek!" Yolu (ayağı) düşmek: Yolu üzerinde bulunan o yerden geçmesi gerekmek; o yer yolu üzerinde bulunmak"Sizin köye de yolum düştü babanı gördüm sana selâm söyledi" Yoluna çıkmak: 1 Karşılamaya gitmek 2 Yolda karşısına çıkmak"Bütün kasaba halkı yeni gelen kaymakamın yoluna çıkmıştı" Yoluna (rayına) girmek: İstenilen biçimi almak gerekli olan şekilde gelişmek Yoluna koymak: Bir işi olumlu bir duruma sokmak istenilen şekle getirmek"İşlerini kısa zamanda yoluna koymayı başardı" Yolunu beklemek: Gelmesini beklemek"Az yolunu beklemedi oğlunun" Yolunu bulmak: 1 Kanunî olmayan yollardan kazanç sağlamak 2 Çözüme ulaşmak gereken çareyi bulmak"Onu razı etmenin yolunu buldum çabuk benimle gel" Yolunu kaybetmek: Hangi yoldan gideceğini bilememek şaşırmak"Çocuklar yollarını kaybetmişler tam aksi yönde ilerliyorlardı" Yolunu sapıtmak: Kötü yola düşmek doğru yoldan ayrılmak"Yolunu sapıtmış şu adamı ` tan başka kim doğru yola getirebilir?" Yolunu yapmak: Bir işi olumlu sonuca ulaştıracak ya da mümkün kılacak girişimde bulunup hazırlık yapmak veya tedbir almak Yolu tutmak: Bir yoldan kimseyi geçirmeyecek biçimde düzen kurmak"Askerler tam teçhizatlı yolu tutmuşlar bekliyorlardı" Yol yordam: Bir şey davranış ya da yapışın usul ve kuralları"Madem yol yordam bilmezsin neden kalkışırsın böyle bir işe" |
Deyimler Sözlüğü-Y- |
08-02-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlüğü-Y-Yorgan gitti kavga bitti: "Kavga çekişme anlaşmazlık nedeni olan şey ortadan kalkınca kavga da sona erdi" anlamında kullanılır Yorgunluğunu almak: 1 Yorgun kişi yorgunluğunu gidermek için dinlenmek 2 Yorgun birini dinlendirmek Yorgunluğunu çıkarmak: 1 Dinlenmek 2 Yaptığı işten dinlenmesini sağlayacak iyi bir haber alıp huzur içinde olmak Yörüngesine oturtmak: 1 (Uydu) istenilen yerde ve yönde hareket eder olmak 2 Bir iş yoluna girmek rayına oturmak Yufka yürekli: Çok duygulu olup olaylardan hemen etkilenip ağlayan çok acıyan üzülen kimse"Senin bu kadar yufka yürekli olacağını düşünemezdim Yukarı tükürsem bıyık aşağı tükürsem sakal: İki davranış iki kimse iki karşıt şey arasında bir tercih yapamama zorluğunu anlatmak için kullanılır Yumruk kadar: 1 Küçücük bir yumruk büyüklüğünde ancak (nesne) 2 Küçük çocuk"Yumruk kadar çocuktan dayak yediğin doğru mu?" Yumurta kapıya gelmek: Yapılması gereken bir iş için zaman daralmış olmak iş çok sıkışık zamana rastlamak"Sen hep işleri yumurta kapıya gelence mi yaparsın?" Yumurtaya kulp takmak: Hemen her şeye bir kusur bulmak bahane bulmakta usta olup hiçbir şeyi beğenmemek Yumuşak yüzlü: Kendisinden istenilenleri geri çevirmeyen kimseyi gücendirmek istemeyen kimse"Yumuşak yüzlü olduğum için mi tepeme çıkıyorsunuz?" Yuvarlak hesap: Ayrıntıya girmeden bir bütün sayıya yaklaşık olarak tamamlanabilen hesap"Aldığımız mallar yuvarlak hesap yüz bin lira tuttu" Yuvarlanıp gitmek: Eldeki imkânlar içinde hayat sürmek"Yuvarlanıp gidiyoruz işte" Yuvasını bozmak: Ev ve aile düzenini bozmak dağıtmak alt üst etmek"Hiç sebepsiz yuvasını bozdu nankör adam" Yuvasını yapmak: Birinin hakkından gelmek hakettiği ceza ya da cevabı vermek"Onun yuvasını yapmak ancak bana düşer" Yuvasını yıkmak: 1 Birinin eşinden ayrılmasına yol açmak 2 Bir kimse eşinden ayrılarak aile düzenini bozmak yok etmek"Zorla kadıncağızın yuvasını yıktılar lânet olsun onlara" Yük altına girmek: Sorumluluk gerektiren ağır bir görevi kabul etmek"Desene boş yere yük altına girmişiz biz" Yük olmak: 1 Sıkıntılı bir işi başkasına yaptırmak 2 Masraflarını başkasına ödetmek"Çocuklarım artık bana yük olmuyorlar" Yükseklerde dolaşmak: Elde edilmesi zor şeyler istemek"Yükseklerde dolaşmayı bırak da olabilecek bir şey iste" Yüksek perdeden konuşmak: 1 Yüksek sesle konuşmak 2 Meydan okurcasına sert konuşmak 3 Yapılması güç şeyleri yapacakmış gibi abartılı konuşmak"Bu adam yüksek perdeden konuşmaya bayılıyor" Yüksekten atmak: Yapamayacağı şeyleri söylemek"Amma da yüksekten atıyor" Yükte hafif pahada ağır: Taşınması kolay değerli eşya (altın elmas gibi) Yükün altından kalkmak: 1 Üzerine aldığı ağır bir işi başarmak 2 Gördüğü bir iyiliğin karşılığı olarak bir şeyler yapmak"Onu bu yükün altından kalkamaz sananlar nasıl da yanıldılar" Yükünü tutmak: Çok zenginleşmek para ve mal kazanmış olmak"Kısa zamanda yükünü tuttu bizim komşu" Yüreği ağzına gelmek: Birden bire çok korkmak kalbi yerinden fırlayacakmış gibi hızlı hızlı atmak"Karanlık ve ıssız sokakta yürürken bir çığlık duydu yüreği ağzına geldi o an" Yüreği cız etmek: Çok acımak içi sızlamak"Eşinin o hâlini görünce yüreği cız etti" Yüreği çarpmak: 1 Korku ve kaygı duyup merak etmek bu sebeple tedirgin olmak 2 Yüreği hızlı vurmak Yüreği dayanmamak: Çok acı duymak acısına katlanamamak"Ailesinin son ferdini de kaybedince yüreği dayanmadı ihtiyar kadının yatağa düştü" Yüreği ezilmek: 1 Üzülmek çok acı duymak 2 Çok acıkmış olmak"İçim eziliyor bir şeyler yemeliyim" Yüreği hop etmek: Bir olay karşısında birdenbire korkup heyecanlanmak Yüreği ferahlamak: İçi kaygıdan sıkıntıdan kurtulmak Yüreği kabarmak: 1 Midesi bulanmak 2 Merak kaygı korku ve sıkıntı yüzünden derin bir soluk alma gereği duymak Yüreği kalkmak: Heyecanlanmak"Tekne sallandıkça yüreği kalkıyordu" Yüreği kararmak: İçine bir karamsarlık bir sıkıntı çökmek; iyimserliği ortadan kalkmak"Yüreğin kararmasın onu bulacağımızdan emin ol" Yüreği katı: Acımasız acıma duygusundan yoksun kimse Yüreğine (içine) dert olmak: Birine karşı ya da birinin kendine karşı yaptığı bir davranış sonradan kendisi için acı üzüntü kaynağı olmak"Ona yemek vermedim ama yüreğime dert oldu" Yüreğine inmek: 1 Birdenbire ölmek 2 Büyük ölçüde üzülmek"Bu acı haberi verip de yüreğine indirmek mi istiyorsun?" Yüreğine (içine) işlemek: Çok tesirli olmak derinden acı vermek |
Deyimler Sözlüğü-Y- |
08-02-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlüğü-Y-Yüreğine od düşmek: Yüreği yanmak belli bir sebep sonucu büyük bir acı duymak çok üzülmek"Kim ki başkasının uğradığı felâket onun yüreğine od düşürür işte adam odur" Yüreğine su serpilmek: Duyduğu üzüntüyü hafifletecek bir haberle karşılaşmak ferahlamak"Demek mahkemeye başvurmaktan vazgeçmiş yüreğime su serpildi doğrusu yoksa olayı hemen herkes duyacaktı" Yüreği küt küt atmak: Korku ve heyecandan yüreği hızlı hızlı çarpmak Yüreği oynamak: Ansızın heyecanlanmak veya korkmak tedirgin olmak Yüreği (içi) parçalanmak: Çok acımak karşılaştığı bir durum sebebiyle çok üzüntü duymak"Zavallının o hâlini görünce içim parçalandı" Yüreği pek: 1 Korkusuz yürekli çok cesaretli 2 Yüreği katı"Onca insanla baş etmeyi göze alıyor yüreği pek bir insanmış demek ki" Yüreği yanmak: 1 Çok fazla acımak 2 Bir felâkete uğramak"Yüreğim yanıyor acısını bir türlü unutamıyorum" Yürükten bağlanmak: İçten samimi olarak sevgi ve saygı duymak Yürürlüğe girmek: Bir kanun ya da kararname uygulanmaya başlamak Yüzünü ağartmak: Yakınlarının övünç duymasına neden olacak beğenilir bir iş yapmak Yüz bulmak: Kendisine gösterilen hoşgörüden yararlanma yoluna gidip şımarmak hoşa gitmeyen davranışlarda bulunmak Yüze gülmek: 1 Sevimli çekici görünmek 2 Yalandan dost görünmeye çalışmak"Yüze gülüp arkadan insanın ekmeğini alır onlar" Yüze vurmak: İşlediği bir suçu ya da kabahati birinin açıkça yüzüne söyleyip onun utanmasına yol açmak"Suçunu sakın yüzüne vurup da utandırma onu" Yüze yüze kuyruğuna gelmek: Uzun süren bir işin sonuna yaklaşmış olmak Yüz görümlüğü: Güveyin gelinin duvağını açarken verdiği armağan Yüz göz olmak: Senli benli olmak ve birbirinden çekineceği kalmamak aradaki mesafe kalkmış olmak lâubalileşmiş olmak"İyice yüz göz olduk beni artık dinlemiyorlar" Yüz karası: 1 Utanılacak bir durum 2 Ailesi çevresi için utanç verici bir iş yapmak"Ailemizin o yüz karasını hiç kimse görmeye gitmeyecek anladınız mı?" Yüz kızartıcı: Çok utandırıcı hareket veya durum Yüz dökmek: Zorlanarak utanmayı ve sıkılmayı göze alarak yalvararak bir kimseden ricada bulunmak Yüz tutmak: Bir şey olmak üzere bulunmak"Hava kararmaya yüz tuttu" Yüzde kalmak: 1 Derinleştirmemek 2 Önemli şeyler meydana getirmemek Yüzü ak: Suçu utanılacak durumu bulunmamak; temiz ve saf olmak"Alnım açık yüzüm aktır" Yüzü görmemek: Kimi şeylere hiç sahip olamamak onlardan uzak bulunmak"Çocuklar günlerdir et yüzü görmediler" Yüzü gözü açılmak: 1 Çevresi ile ilişkilerini geliştirmeye başlamış olmak dünyayı anlamaya başlamak 2 İyiyi kötüyü kendine yarayanı ayırt edici duruma gelmek Yüzü gülmek: 1 Sevinci yüz hatlarında anlaşılır olmak 2 Neşelenip sıkıntıdan kurtulmak feraha kavuşmak"Bakıyorum yüzün gülüyor sebebi ne ola ki?" Yüzü kalmamak: Bir kimseye karşı pek borçlu bulunmak ve ondan artık bir şey isteyecek hâli kalmamak"Bu güne kadar ne istedimse verdi Artık yüzüm kalmadı git isteyebileceksen sen iste" Yüzü kara: Utanacak bir durumu olan Yüzü kasap süngeri ile silinmiş: Utanacak sıkılacak arlanacak yanı kalmamış; arsız Yüzünden (suratından) düşen bin parça olmak: Sıkıntısı öfkesi ve küskünlüğü yüz ifadesinden belli olmak"Babamın yüzünden düşen bin parça ne oldu yine?" Yüzünden okumak: 1 Ezberden değil yazılı kâğıttan ya da kitaptan okumak 2 Neler hissettiğini durumunu yüzünden anlamak"Onun ne mal olduğu yüzünden anlaşılıyor" Yüzüne bir daha bakmamak: Darılıp küsmek bir daha konuşmamak; önemsemeyip ilgisiz kalmak Yüzüne kan gelmek: Benzi beti yerine gelmek sağlığına kavuştuğu yüzünün kızarmasından belli olmak; soluk rengi geçmek"İki şişe serum verdiler sonunda yüzüne kan geldi" Yüzünü ağartmak: Yakın çevresinin övünç duymasına neden olacak bir iş yapmak veya başarı kazanmak"Uluslararası maratonda birinci gelerek milletin yüzünü ağarttı bu çocuk" Yüzünü ekşitmek: Rahatsız olduğunu hoşnut olmadığını öfke duyduğunu yüz ifadesiyle belli etmek"Haydi kalk yüzünü ekşitme öyle çok kalmayacağız onlarda" Yüzünü gören cennetlik: Uzun bir süre ortalıkta görünmeyen kimseler için kullanılır Yüzünü kara çıkarmak: Yaptığı bir iş ya da davranışla birini utandırmak mahçup duruma düşürmek"Sakın onu gönderme yüzünü kara çıkarır yoksa pişman olursun!" Yüzünü kızartmak: Birini utandırıp yüzünün kızarmasına yol açmak"Onun utanacağı sözleri söyleyip de yüzünü kızartmadan duramaz mısın sen?" Yüzünün akıyla çıkmak: Bir işe girip o işten başarı elde ederek onurunu zedelemeden utanılacak bir duruma düşmeden çıkmak Yüzü sirke satmak: Yüzünden hoşnut olmadığı anlaşılmak asık yüzlü olmak"Baksana yüzü sirke satıyor adamın" Yüz üstü bırakmak: Tamamlanmamış bir durumda yarı yolda bırakmak"İşleri yüz üstü bırakıp gitti" Yüzü soğuk: Ürküntü veren hoşnutluk vermeyen sevimsiz"Aman ne yüzü soğuk adamdı o öyle!" Yüzü suyu hürmetine: Bir kimsenin hatırına değer verildiği için"Hz Peygamber`in yüzü suyu hürmetine Cenab-ı bizleri inşallah bağışlar" Yüzü tutmamak: Bir şey istemeye ya da söylemeye çekinmek cesaret edememek"Babamdan para isteyeceğim ama bir türlü yüzüm tutmuyor" Yüzü yerde: Alçakgönüllü Yüzü yok: "Bir şeyi yapmaya cesareti yok öyle yanlışlıklar yaptı ki teklif etmeye utanıyor" anlamında kullanılır Yüz vermek: Her istediğini yerine getirerek şımartmak; yakınlık göstererek hoş görülü davranarak ölçüsüz hareketler yapmasına sebep olmak Yüz yüze bakmak: Yakın ilişki içinde bulunup bu ilişkileri bir süre devam etmek"Birbirimize iyi davranalım epey bir zaman burada yüz yüze bakacağız" Yüz yüze gelmek: 1 Birden karşılaşmak 2 Bir araya gelmek"Bu meseleyi yüz yüze geldiğiniz zaman konuşursunuz" |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|