Prof. Dr. Sinsi
|
Kâzerûnî
Aradan bir müddet geçtikten sonra hükümdar Fahrü'l-Mülk ziyâfet tertipletip devlet ileri gelenleriyle birlikte Ebü'l-Fadl'ı da dâvet etti Ziyafette şarap dağıtılacak, çalgılar çalınıp eğlence yapılacaktı Ebü'l-Fadl olacakları ve fitneden nasıl kurtulacağını düşündü Ziyâfet için gerekli hazırlıklar yapıldı, eğlence ve ziyâfet başladı Vezirlerden birisi Ebü'l-Fadl'a da şarab getirdi ve içmesi için zorladı Ebü'l-Fadl o anda Kâzerûnî hazretlerinin sözlerini hatırladı Onun rûhâniyetine sığınıp; "Efendim himmet buyurup beni bu fitneden kurtarın " diye yalvardı Ebü'l-Fadl büyük bir endişe içinde beklediği sırada içeriye büyük bir kedi atıldı Sürâhi ve bardakların ortasından sıçrayıp bir çırpıda hepsini devirip, yıktı Sürâhi ve bardaklarda bulunan şarap yere döküldü Sofradaki yiyecekler de döküldü Oradakilerden kimse kediye mâni olamadılar ve şaşkın şaşkın bakakaldılar
Kâzerûnî hazretlerinin kerâmetini gören Ebü'l-Fadl, olanlar karşısında ağlamaya başladı Fahrü'l-Mülk, Ebü'l-Fadl'a dönüp; "Neden ağlıyorsun?" diye sordu Ebü'l-Fadl olanların iç yüzünü anlattı Kâzerûnî hazretlerinin kendisine tövbe ettirdiğini söyledi Fahrü'l-Mülk ona; "Serbestsin istersen gidebilirsin, tövbeni bozma Bizim hâlimizi bize bırak " dedi Orada bulunanlar da durumu öğrenip Kâzerûnî hazretlerinin kerâmetine şâhid oldular
Ömrünü İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğrenmek, öğretmekle geçiren, ilim, fazîlet ve güzel ahlâk sâhibi bir zât olan Kâzerûnî hazretleri, vefâtından önce şu vasiyette bulundu:
"  Kıymetli yavrum! Sana yaptığım bu vasiyete sıkı sarılıp onunla amel edesin Böylece Allah yolunda muvaffak olup saîdlerden ve reşîdlerden olasın
Sana birinci vasiyetim, din ilimlerini, ilmihâlini iyi öğrenip, bunu dâimâ arttırmandır Çünkü tarîkat ve hakîkat ehli olsun kim olursa olsun herkes bu ilme muhtaçtır Tabii din bilgilerini Ehl-i sünnet âlimlerinden ve eserlerinden öğrenmek insanın derece ve kıymetini artırır
Tasavvuf ilmini öğrenmek yâni kalbini temizlemek, kötü huylardan kurtulmak içindir Allahü teâlâ Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) Kur'ân-ı kerîmde; "Yâ Rabbî! İlmimi artır " diye duâ buyurmasını emretti Fıkıh ilmini öğrenmeyi ve bu ilmin dünyâ ve âhiret saâdetine vesîle olacağını bildirdi
Fıkıh ilmini ve ilmihâlini öğrendikten sonra bütün işlerini, ibâdetlerini buna uygun yapmalısın İlim ile dünyâlık elde etmekten uzak dur Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Her kim âhiret amelleri ile dünyâlık taleb ederse, o kimsenin bu amellerden âhirette hiç nasîbi yoktur, fayda ve bereketini göremez Yüzünün nûru gider, onu saîdler, cennetlikler zümresinden yazmazlar, adını cehennemlikler arasına yazarlar " Übey bin Kâ'b'ın (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte buyruldu ki: "Bu ümmetten olup da âhiret işlerini dünyâ işlerine tercih edenlere müjdeler olsun Onlar yüce insanlardır Allahü teâlânın yardımına kavuşmuşlardır Dünyâyı âhirete tercih edenlere ise âhirette hiç nasîb yoktur "
Abdullah bin Mübârek'e; "Selef-i sâlihîn kimdir?" diye sorduklarında; "Dîni için dünyâdan yüz çevirenlerdir " buyurdu İşte bu hâle erdikten sonra, dâimâ takvâ üzere olman Allahü teâlâdan korkman lâzımdır Böylece Allahü teâlânın sevgili kullarından olabilirsin İnsanların yanında azîz ve kıymetli olursun Açık ve gizli iken Allahü teâlâdan korkup, içini ve dışını edeplendiren kimse, Hak teâlânın rızâsını kazanmış olur Evliyâ ve seçilmişler zümresine katılmış olur Çünkü Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde üstünlüğün ancak takvâ ile, evliyânın da ancak müttakî yâni Allahü teâlâdan korkan kimseler, olduğunu beyân buyurmuştur
Bunu Allahü teâlânın yardım ve inâyeti ile başardıktan sonra, senin için en mühim vazîfe helal kazanç ve helal lokma taleb etmektir Yediğin, içtiğin, kullandığın her şey mutlak helalden olmalıdır Allahü teâlâ peygamberlerine meâlen; "Helâl ve tayyib olanları yiyiniz ve sâlih ameller işleyiniz " buyuruyor Buradan anlaşılıyor ki helâl yemedikçe, sâlih ameller işlenemez Demek ki, helâl yemek, helâl kazanç sâlih amel işlemekten önce gelmektedir Çünkü helâl lokma ve helâl kazanç, sâlih amellerin yapılabilmesi için birinci şarttır
Bunda da başarılı isen, gösterişten ve süslü giyinmekten kaçınman gerekir Hazret-i Ömer; "Benim atımı süslemeyiniz Ona binince gönlüm perdeleniyor " buyurdu Hasan-ı Basrî hazretlerine; "Hangi elbiseyi seversiniz?" diye sordular Cevâbında; "Ey zavallı!Eğer iyilik elbisede, iyi giyinmekle olsaydı, fâsıklar ve günahkârlar Hak teâlâ indinde sâlih kimselerden kıymetli olurdu Sözün doğrusu şudur ki, Allahü teâlâ Cemîl'dir, tâatın ve yaşayışın güzelini yâni İslâmiyete uygun olanını sever, bunlardan râzı olur " buyurdu
Bunda da muvaffak olursan, sana lâzım olan şey kanâatkâr olmaktır Bir günlük azık ile yetinmelisin Çok yemek, şehvetleriyle meşgûl olmak ve her bulduğunu yemek kötülenmiştir Bunlar insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır
Bunda muvaffak olduğun zaman, sana düşen vazîfe, Allah adamlarıya, dervişlerle, sâlih kimselerle sohbet edip doğru kimselerle bulunmaktır Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen; "Ey îmân edenler! Allahü teâlâdan korkunuz ve sâdıklarla bulununuz " buyurdu Çünkü Allahü teâlâya yaklaşmak, O'nun sevgili kullarından olmak, ancak sâlihler ve sâdıklarla sohbet etmekle, onlarla bulunmakla ele geçer Allah adamlarının sohbeti bereketiyle takvâ, zühd, tâat, ibâdet, huzûr ve kalp topluluğu, Allahü teâlâ ile ünsiyet ve yakınlık halleri hâsıl olur Onların sohbetinde bulunarak bu mânevî nîmetlere kavuşanlar, Allah için sâlihler, sâdıklar ve müttakîler ile bulunanlar dünyâda Allahü teâlânın himâyesinde ve âfiyet üzeredirler Yâni günahlardan uzaktırlar Âhirette de oraya mahsus nîmet ve ihsânlara kavuşurlar Âhiretin dehşetli ve korkulu hallerinden korunurlar Peygamber efendimiz; "Kim şeref ve izzet sâhibi olmak istiyorsa, zâhidler ve Allah adamları ile bulunsun, Allah için âlimler ve salihler meclisinde otursun Hakîkî âlimler Allahü teâlâyı âriftirler, onu tanırlar, O'na kulluk vazîfelerini tam olarak yerine getirirler, aslâ nefislerinin isteklerine uymazlar Onlar öyle kıymetlidirler ki, Allahü teâlâ onları insanlar arasından seçip ayırmış, yüceltmiştir "
Büyüklerden birisi buyurdu ki: "Allahü teâlâ bir kuluna iyilik yapmak murâd ederse, onu Allah adamlarıyla karşılaştırır ve onlarla sohbet etmeye muvaffak kılar Böylece saâdet yoluna kavuşup Allahü teâlânın râzı olduğu ahlâk ve hallere kavuşur " Bütün anlatılanlar sebebiyle dâimâ sâlihlerin sohbetinde olmalısın Fakirler ile bulunmalısın Dünyâ ehlinden ve dünyânın arkasından koşanlardan uzak durmalısın Çünkü dünyâ ehli ile bulunmak, onların yaptığı işleri sevmeye sürükler Bu ise âhirette hüsrâna sebeb olur
Zâlimlerden ve bunlara yakın kimselerden uzak dur Her kim bunlara meylederse, âlim ve fazîletli bile olsa, sâlihler ve Allah adamları yanında kıymetli olmaz Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Şu üç şeyi yapanlar cürüm işlemiş olur İki topluluk arasında bozgunculuk yapıp, fitne çıkaranlar; ana-babasına âsî olanlar; zâlimlerle dostluk kurup, onların zulmüne yardımcı olanlar " ve yine; "Allahü teâlâ buyuruyor ki: "Ben âlemlerin Rabbiyim İzzet ve celâlim hakkı için zâlimlerden intikam alırım Bir kimse bir zâlimin elinde bir mazlûmun zulme uğradığını görse, buna mâni olmaya gücü yetip de, o mazlûma yardım etmezse, ondan intikam alırım " buyurdular
Sultanlar ve devlet adamlarıyla birlikte bulunmaktan sakın Onların adamlarına da yaklaşma ki, yabancı kadınları görmüş olmayasın Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı kerîmde mümin erkeklere ve mümin kadınlara, nâmahreme bakmamalarını, muhakkak gözlerini haramdan korumalarını emir buyurdu Resûlullah efendimiz de sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Yabancı kadınlara bakmak, şeytanın oklarından bir oktur Kim bundan sakınırsa, Allahü teâlâ ona ibâdetin tad ve lezzetini tattırır O da bundan mesûd olur "
Sevgili yavrum! Bid'at sâhiplerinin sohbetinden, onlarla bulunmaktan sakın Onlarla oturup münâkaşa ve mücâdeleye girişme Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîminde bunu yasaklamıştır Resûlullah efendimiz de; "Bir kimse haklı bile olsa, dinde münâkaşa ve husûmeti terk etmedikçe îmânın hakîkatine eremez " buyurdu
Her hâlinde iyi huylu olmaya dikkat et Rıfk ve yumuşaklık tevâzû ve alçak gönüllülük bir de tahammül senin mayan olmalıdır Affedici, kerem sâhibi, cömert, hoşgörülü ol Bunun için de Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem yüksek ahlâkı ile ahlâklan
Bir vasiyetim de şudur; Din kardeşlerine kolaylık göster, onlara yardımcı ol Her sabah onlar ile toplanıp Kur'ân-ı kerîm oku Her nerede Kur'ân-ı kerîm okunursa, oraya hayır ve bereket yağar Nitekim Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Herhangi uygun bir yerde Allahü teâlânın kitabı okunursa, melekler oraya gelip, okuyana yardım ederler Oraya Allahü teâlânın rahmeti yağar Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîm okuyanı, melekleri, peygamberleri, şehîdleri ve müminleri ile yâd eder O kuluna rahmet ve mağfiret eder " ve yine; "Benim ümmetimin şereflileri, Kur'ân-ı kerîmi okuyanlar ve gece namazı kılanlardır " buyurdular
Bir vasiyetim de şudur ki, dostlarını ve talebelerini mezarlığa Kur'ân-ı kerîmi para ile okumaları için gönderme Çünkü bu mürüvvete sığmaz Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Her kim insanlardan dünyâlık ele geçirmek için Kur'ân-ı kerîm okursa, kıyâmet gününde, yüzünde sırf kemik olarak yâni yüzü etsiz olarak getirilir "
Din kardeşlerine, arkadaşlarına yedirip içirirken, sakın israfa kaçma Seni muhtaç bırakacak şekilde masrafa girme
Sevgili yavrum! Bir de şu fazîletli ibâdete devâm etmeni vasiyet ederim Bunu, sevgili Peygamberimize Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde emir buyurdu O ibâdet, gece namazı kılmaktır Bunu sakın ihmâl etme Cenâb-ı Hak gece namazı kılanlara târif edilmez ihsân ve nîmetlerini vâd ediyor
Sabah namazını kıldıktan sonra seccadeni toplayıp hemen kalkma Allahü teâlânın zikri ile meşgûl ol Güneş doğuncaya kadar buna devâm et Bundan sonra günün bir parçasını insanlardan uzlet, ayrılık üzere geçirmeyi kendine vazîfe bil İnsanlarla olmakta büyük belâ ve fitneler olduğu gibi, uzlette de birçok hayır ve bereketler vardır Fakat uzlete çekilince şartlarına ve edeplerine dikkat gerekir Yapılanlar, Ehl-i sünnet vel-cemâat âlimlerinin fıkıh ve ilmihâl kitaplarında bildirdiklerine uygun olmalıdır Bunu, nefsin ve şeytanın müdâhalesi ile kirletmemelidir
Son vasiyetim ise şudur: Dostlara hizmeti canına minnet bil Çünkü hizmet, peygamberlerin sünnetidir Hizmet et, fakat kendine hizmet ettirme Çünkü Peygamber efendimiz; "Bir kavmin, topluluğun efendisi, o topluluğa hizmet edendir " buyurmuştur Yine; "Müminlere hizmet edenlere hesab yoktur, azâb da yoktur " buyurdular
Bu vasiyetlerimi yerine getir Muvaffakiyet, Allahü teâlâdandır Yâ Rabbî! Bize hizmetinin edeplerini, evliyâna, dostlarına ve takvâ sâhiplerine hizmet etmenin edeplerini öğret Bizi bunlar ile rızıklandır Yâ Erhamerrâhimîn! "
Kendisinden başka Muhammed ve Hasan isminde iki erkek kardeşi ve Meykûr ve Hadîce isminde iki kız kardeşi olan Ebû İshâk Kâzerûnî hazretleri, ömrünü İslâm dînini öğrenmek, öğretmek ve yaymakla geçirdikten sonra, 1034 (H 426) senesinde Zilkâde ayında Kâzerûn'da vefât etti Kabr-i şerîfi Kâzerûn'dadır Hint ve Çin denizi gemicileri Ebû İshak Kâzerûnî'nin kabrini özellikle ziyâret edip, onu vesîle ederek duâ ederler ve türbesine komşu fakirler için adaklarda bulunurlardı Bugün de sevenleri tarafından ziyâret edilmektedir
Şeyh Ebû İshâk Kâzerûnî, her sene kâfirlerle cihâd için ordu gönderirdi Vefâtından sonra Kâzerûn halkı şeyhin yolunu tuttu ve nevbet çalarak her sene gazâya asker gönderdi Yine bir sene ordu düzenleyip kâfir şehirlerinden birine gönderdiler Bağdât halîfesi de ordu düzenleyip göndermişti İki ordu yolda karşılaşıp birleştiler Kâfir şehirlerinden birini muhâsara ettiler Kale surları muhkem olduğundan bir şey yapamadılar Üstelik müslümanlar ne yaparsa kâfirler de aynı şekilde karşılık veriyorlardı Meselâ, mancınık atışı yapsalar mancınıkla cevap veriyorlar, toplu hücûm edince topluca karşı koyuyorlar, hiç açık vermiyorlardı Halîfe bu durumdan üzüntüye ve ümitsizliğe düştü Geri dönmek istedi Hatîb ve Kâzerûnlular ile meşveret etti Hatîb:
"Ne yapmak lâzım geldiğini, bu gece hocam Kâzerûnî'nin rûhâniyetinden sorar öğrenirim Ertesi günü ona göre davranırız " dedi
Hatîb o gece ibâdetle meşgûl oldu ve gönlüne Kâzerûnî'nin rûhâniyeti, ne yapmak lâzım geldiğini bâtınî yoldan öğretti Ertesi gün Hatîb, halîfeye giderek, çâreyi söyledi Buna göre; herkes önüne bir kab alacak ve gürültü yapacak, ses çıkaracaktı Ateş yakılmayacak, yüksek sesle konuşulmayacak, silâhlar yanlarında bulunacak, Kâzerûnlular davul ve def gibi şeylerle ses çıkarınca diğerleri de ses çıkaracak, onlar susunca onlar da susacak ve hep birden hücûm edilecekti Akşam, kararlaştırıldığı gibi, konuşulmadı ve ateş yakılmadı Seher vaktinde Kâzerûnlular ses çıkarmaya, davul, def gibi şeyleri çalmaya başladılar Diğerleri de aynı şekilde davranınca, gök gürültüsü gibi bir ses çıkmaya başladı Sanki kıyâmet kopmuş, dağlar büyük gürültülerle şehrin üzerine düşmüştü Kâfirler bu sesten şaşırmışlar, ne yapacaklarını bilmez bir hâle gelmişlerdi Sonra hücûm eden ordu şehri fethetti Malları, mülkleri, silâhları müslümanların eline geçti Ganîmetler taksim edildi Müslümanlar kalenin fethine çok sevindiler Müjde nevbeti çalarak şehirlerine geri döndüler
Bundan sonra Kâzerûnlular gazâya gittiklerinde ve düşman kale ve şehrine ulaştıklarında "kudûm nevbeti", düşman safları ile karşılaşıp savaştıklarında "sügrâ nevbeti", kafirleri hezîmete uğrattıklarında ise "müjde nevbeti" çalarlardı İşte bu üç nevbet o zamandan kalmadır
Ebû İshâk Kâzerûnî şöyle duâ ederdi: "Allah'ım! Bu toprakları zikrinle, velî ve sâlih kullarınla kıyâmete kadar mâmûr kıl, rızkımızı helâlden ve ummadığımız yerden günlük olarak ver
Allah'ım! Peygamberin Muhammed aleyhisselâm hürmetine bizleri senin uğrunda birbirini seven, sayan ve ziyâret eden kullarından eyle!" (Âmîn)
MİSÂFİRE İKRÂM
Yahûdînin biri gelip kendisine misâfir oldu Yahûdî, mescidde bir sütunun arkasına oturup kendini gizliyordu Ebû İshak hazretleri her gün ona yemek gönderiyordu Bir müddet sonra yahûdî gitmek için müsâade istedi Ona; "Ey yahûdî! Niçin buradan gitmek istiyorsun, yoksa yerinden memnun değil misin?" dedi Yahûdî mahcûb oldu ve; "Mâdem benim yahûdî olduğumu biliyordun Niçin bana bu kadar çok ikrâmda bulundun?" dedi Bu suâle; "Gayr-i müslim de olsa misâfire ikrâm edilir " cevâbını verdi Bunu işiten yahûdî Kelime-i şehâdet getirerek müslüman oldu
YAĞIN SUYA CEVABI
Derin ilim, güzel ahlâk ve yüksek mânevî dereceler sâhibi olan Ebû İshak Kâzerûnî hazretleri birçok kerâmetler gösterdi Bir gün talebeleri ve sevenleriyle sohbet ediyorlardı Bu sohbette âlim biri vardı Kâzerûnî hazretleri pekçok şey anlattı, vâz ve nasîhatte bulundu Sohbet bittikten sonra ayrılacakları sırada âlim zât Ebû İshâk hazretlerinin ellerine, ayaklarına kapandı Ebû İshâk hazretleri adama sordu: "Sana ne oldu da böyle hareket etmek ihtiyâcını duydun?" Âlim anlattı: "Siz mecliste konuşurken benim içimden şöyle bir fikir geçti:
Benim ilmim onunkinden ziyâdedir, buna rağmen ben rızkımı çalışıp çabalayarak kazanıyorum, bir lokmayı zahmet ile elde ediyorum Bu ise bunca nüfûz ve îtibâra sâhip, elinden hadsiz hesapsız mal geçmektedir Acabâ bundaki hikmet nedir, diye düşünüyordum Tam ben böyle düşünüyorken, siz yağ kandiline bakıp şöyle bir îzâhatta bulundunuz
Kandildeki su ile yağ birbiriyle öğünme yarışına girerler (Bilindiği gibi su ile yağ birbiriyle karışmazlar, yağ hafif olduğundan suyun üstünde durur ) Su yağa der ki: "Ben senden daha aziz ve daha fazîletliyim Senin ve bütün canlıların hayâtı benim sâyemdedir Hâl böyleyken sen niçin benim üzerimde bulunuyorsun?" Yağ, suya şu cevâbı verir: "Çünkü ben çok eziyet çektim Beni kırdılar, hasad ettiler, dövdüler, saçtılar, cenderelerde sıktılar
Sen böylesine meşakkatlere mâruz kalmış değilsin Bütün bu saydıklarım yetişmemiş gibi bir de yanıyor ve etrâfı aydınlatıyorum Sen ise istediğin yerlerde akıp duruyorsun Üzerine bir şey atacak olsalar feryâdı basıyor ve ortalığı karıştırıyorsun İşte bundan dolayıdır ki tepene çıkıp oturuyorum " Bunu dinleyince kalblerden geçenleri bilen bir zât olduğunuzu anladım "
ŞEHRİN SURLARI
Bir grup müslüman Kâzerûnî hazretlerinin ziyâretine gelip;
"Efendim! Emir buyursanız da şu şehrin etrâfını sur ile çevirseler Böylece şehir, emniyet ve himaye altına alınır " dediler
Kâzerûnî hazretleri cevâben;
"Bu şehrin surları vardır Fakat görünmez Öyle sağlamdır ki, âfet, belâ ve musîbet bu şehre zarar vermez Ahâli de himâyededir " buyurdu
Ziyâretçiler bir şey anlamayıp dönüp gittiler Kâzerûnî'nin kerâmeti vefâtından tam yetmiş iki sene sonra zuhûr etti On iki bin kadar müşrik, kâfir, şehri ele geçirmek için Kâzerûn'a yöneldiler Yaklaştıklarında düşmanlar gözlerini açıp, şehre bakmaya bile güç yetiremeyip büyük bir kargaşalığa düştüler İçlerine korku düşüp, âdetâ hezîmete uğramış bir ordu gibi şaşırmış halde geri çekildiler Allahü teâlâ, Kâzerûnî'nin (rahmetullahi aleyh) hürmetine şehri muhâfaza buyurdu
1) Tezkiretü'l-Evliyâ; c 2, s 244
2) El-Firdevsü'l-Mürşidiyye fî Esrâr-is-Samediyye (Muhammed bin Osman İstanbul-1943)
3) Bursa'daki İshâkî Zâviyesinin Vakfiyesi (Adnan Erzi, Vakıflar Dergisi, Sayı-2 1974); s 423
4) Nefehâtü'l-Üns; s 297
5) İbn-i Battûtâ; c 2, s 89 (Pâris baskısı)
6) İslâm Târihi Ansiklopedisi; c 7, s 33
|