Prof. Dr. Sinsi
|
Zâhid İsfehânî
ZÂHİD İSFEHÂNÎ
Tebe-i tâbiînin âlim ve velîlerinden İsmi, Muhammed bin Yûsuf’tur İbâdete çok düşkündü Dünyânın, Allahü teâlânın rızâsı için olmayan her şeyinden el çekmişti Çok büyük evliyâdan olmasına rağmen, kendisini büyüklerden başkası tanımazdı
Künyesi Ebû Abdullah’dır Ez-Zâhid, el-Âbid lakabları ile tanınırdı Aslen İsfehanlıdır Doğum tarihi bilinmemektedir İlim tahsili için uzun zaman Mekke’de bulundu Basra’da ve değişik yerlerde ikâmet etti Tanındığı yerden kaçmanın yollarını arardı Geceleri hiç uyumazdı Devamlı ibâdet ederdi İnsanlardan bir şey istemez, hâcetini Allahü teâlâdan dilerdi 804 (H 188)’de veya daha sonraki bir tarihte, otuz yaşlarında vefât etti Basra’nın Mesîse kasabasında Ebû İshâk el-Fezârî’nin yanına defnedildi Ziyâret edenler feyz ve bereketinden istifâde etmektedir
Yûnus bin Ubeyd, Hammâd bin Seleme, Hammâd bin Zeyd, Süleymân bin Mihrân, el-A’meş, Süfyân-ı Sevrî ve Sâlih el-Müzenî’den (r aleyhim) hadîs rivâyet etti Kendisinden ise; İmâm-ı Evzâî, Âmir bin Hammâd İsfehânî ve Zübeyr bin Abbâd (r aleyhim) ilim tahsil edip, hadîs-i şerîf rivâyet ettiler
Yahyâ bin Saîd el-Kettân hazretleri; “Birçok âlimin sohbetinde bulundum Fakat, Muhammed bin Yûsuf İsfehânî’den daha fazîletli birini görmedim Benim nazarımda o, Süfyân-ı Sevrî’den daha üstündür ” deyince, Ahmed bin Hanbel; “İlim ve fazîletteki üstünlüğünü mü kastediyorsun?” diye sordu O da; “Evet ilim ve fazîletteki üstünlüğünü kastediyorum ” buyurdu
Abdurrahmân bin Mehdî; “Muhammed bin Yûsuf’un benzerine rastlamadım” buyurdu
Züheyr el-Benânî; “Onun gibi çok ibâdet edip, dünyâya rağbet etmeyen bir daha gelmez ” buyurdu
Talebelerinden Dirhem, “Meclislerinde çok kaldım Onun Allah için olmayan birşeyden bahsettiğini hiç duymadım” dedi
Atâ bin Müslim Halebî hazretleri buyurdu ki: “Muhammed bin Yûsuf İsfehânî, her gün garip bir şekilde kapının önüne gelir, çok garip bir şekilde öğrenmek istediğini sorar, benden suâlinin cevâbını alınca da, yine çok garip bir şekilde kapımdan ayrılırdı Bu hâli yirmi sene devam etti Ben ona kim olduğunu hiç sormamıştım Ama ben Muhammed bin Yûsuf'un ismini işitiyor, ona hayranlık duyuyordum Bir gün biz câmideyken, o da geldi Onu ta- nıyanlardan biri; “İşte Muhammed bin Yûsuf bu gelen zâttır ” dedi Yirmi senedir bu zât her gün benim kapıma gelir, fakat ne ben ona kim olduğunu sordum, ne de o bana kim olduğunu söyledi ”
Abdullah bin Mübârek; “İbn-i İdris’e Basra’da kimden daha çok istifâde edebileceğimi sordum Ben, sana Muhammed bin Yûsuf İsfehânî hazretlerinden başkasını tavsiye edemem Ona git, çok istifâde edersin Onu lütûf ve ihsân yerlerinde bulursun O, Basra’nın Mesîse kasabasında oturur” dedi Ben de Basra’yı ziyâret ettiğim zaman Mesîse’ye gittim Orada Muhammed bin Yûsuf hazretlerini sordum Onu kimse tanımıyordu Tanınmaması, onun takvâ ve fazîletinin üstünlüğündendi Ben, Muhammed bin Yûsuf hazretlerini üstâdımın dediği gibi lütûf ve ihsân yerleri olan câmilerden birinde buldum Onun âbid ve zâhidlerin ileri gelenlerinden olduğunu gördüm” buyurdu
Abdullah bin Mübârek, Muhammed bin Yûsuf hazretlerinin yaşının çok genç olmasından dolayı onun için; “Âbidler ve zâhidler arasında bir gelindir ” buyururlardı
Salt bin Zekeriyyâ anlatır: Muhammed bin Yûsuf hazretleriyle Ehvas’a gidiyorduk Bir handa sabahladık Bana; “Kervancıbaşını yanıma çağır, çok çabuk hazırlansınlar Hemen yolumuza devam edelim” buyurdu Kervancıbaşının yanına gittim Ayağını bir akrep sokmuş kalkamıyordu Muhammed bin Yûsuf hazretlerine durumu arz ettim “Yanıma muhakkak gelmeli” buyurdular Kervancıbaşının koltuğuna girdim, beraberce geldik Kervancıbaşının elini akrebin soktuğu yere koydurup, sessizce bir şeyler okuyarak oraya üfledi Adam hemen kalktı ve hiçbir şey olmamış gibi yürüdü, gitti Muhammed hazretlerine, içinden ne okuduğunu sordum; “Ümmü’l-Kitâb”ı okudum, buyurdular “Ümmü’l-kitâb” nedir? diye sorunca; “Fâtiha’dır Ben Fâtiha sûresini okudum” buyurdular Ben ondan sonra, Fâtiha sûresi okuyup hastaların üzerine üflerdim Lâkin benim okumamla hiçbir hasta şifâ bulmadı
Muhammed bin Hilâl hazretleri anlatır: Muhammed bin Yûsuf hazretleri ile Fudayl bin Iyâd hazretleri çok arzu etmelerine rağmen birbirlerini görüp tanışamamışlardı Bir gün Basra çarşısında karşılaştılar:
“Sen Muhammed bin Yûsuf musun?” “Sen Fudayl bin Iyâd mısın?” Bir ağızdan “Evet” derken ikisi de aynı anda birer nâra atarak bayıldılar Tanıyanları, bir müddet sonra Fudayl bin Iyâd’ı baygın olarak evine götürdüler Muhammed bin Yûsuf ise ayılıncaya kadar güneşin altında yattı Çarşıda kimse tanımadığı için “uyuyor” zannedildi
Sâlih bin Mehdî anlatır: Muhammed bin Yûsuf ile beraber Yahûdiyye beldesine gidiyorduk Yolda bir hıristiyanla karşılaştık O, hıristiyanın selâmını çok güzel bir şekilde aldı Ona çok hürmet etti “Nasıl olur da bir İslâm âlimi ve velî, bir kâfire böylesine hürmet eder?” diye düşündüm Hıristiyan yanımızdan ayrılınca bunun sebebini sordum “Bu nasrânî gözüken kimse, gizlice îmân etmiştir Müderris olan kardeşim, dokuz talebesiyle birlikte bunun köyüne geldi Bu adam da hizmetçisini gönderip köyde misâfir olup olmadığını araştırdı Durumu anlayınca, bizzat kendisi gidip onları evine dâvet etti Onlara izzet ve ikrâmda bulundu Ayrıca içinde yüz bin dirhem bulunan bir keseyi yol harçlığı vermek istedi Ama onlar; “Bizim ihtiyâcımız yoktur ” diyerek kabûl etmediler ” buyurdu
İsfehanlı biri anlatır: Bir grup eşkıyâ, çobanlarımızı bağlayarak hayvanlarımızı çaldı İçinde Muhammed bin Yûsuf’un hayvanları da vardı Bizden biri onlarla görüşmek üzere gitti Şakîlerin reisi Ona; “Muhammed bin Yûsuf’un hayvanlarını bize göstermek şartıyla, kendi hayvanlarını götür O, büyük velîdir Biz, onun bedduâsından korkarız Onun hayvanlarının hepsini geri göndereceğiz” dedi Ama, daha sonra göndermedi Bir müddet sonra çaldıkları hayvanların hepsi telef oldu Onlardan bir fayda göremediler Yalnız Muhammed bin Yûsuf hazretlerine âit hayvanlardan hiçbiri telef olmadı
Talebelerinden biri, Muhammed bin Yûsuf hazretlerinden nakleder: Kazvîn beldesinde ikâmet ederken, o şehrin ileri gelen zenginlerinden biri de sohbetime devam ederdi Bir gün ikimiz yalnız kalınca, bana bir teklifi olduğunu söyledi ve devamla; “Dünyâda yalnız bir çocuğum var O da, evlenecek çağda, dînine bağlı bir kızcağızdır Onu bütün mallarımla birlikte sana vermek ve daha sonra da Mekke veya Medîne’de ikâmet etmek isterim ” dedi Ben de ona; “Allahü teâlâ senden râzı olsun Eğer benim evlenmek gibi bir niyetim olsaydı, kabûl ederdim Fakat böyle bir niyetim yok” diye cevap verdim “Bu teklifi niçin kabûl etmediniz?” diye soran bir talebesine de; “Ben mal-mülk sâhibi olsaydım, onlarla meşgûl olurdum Şimdi ise daha kıymetli şeylerle meşgûlüm Beni bu kıymetli şeylerden alıkoyacak hiçbir şeyi istemem” buyurdu
Ali bin Ezher anlatır: Muhammed bin Yûsuf hazretleri bir ara Mesise’ye geldi O sıralarda Ebû İshâk hazretleri vefât etmişti Bizden onun kabrini sordu Kabrinin başına gittik Kur’ân-ı kerîm okuyup duâ ettikten sonra, Ebû İshâk el-Fezârî hazretlerinin kabrinin bitişiğindeki boş yeri göstererek “Burası bir müslümana ne güzel kabir olur” buyurdu Biz burasını kendisi için temennî ettiğini anladık Mesise’ye geri döndük Kısa bir müddet sonra hastalandı ve on iki-on üç gün sonra vefât etti Biz de işâret ettiği gibi kendisini Ebû İshak hazretlerinin yanındaki boş yere defnettik
Saîd bin Gaffâr’a hitâben buyurdu ki: “Ey Saîd, en kıymetli vaktin olan şu ânını, en kıymetli şeyle değerlendir ”
Dostlarına; “Bu zaman fazîleti arama zamânı değil, bilakis kurtuluşu arama zamânıdır ” buyurdular
Kardeşi Zürâre’ye yazdığı mektupta;
Besmele ve hamd ü senâdan sona, “Ey kardeşim! İşittim ki, ticârete başlamışsın Bilmiş ol ki, senden önceki bütün tüccârlar ölmüşlerdir Vesselâm” buyurup, altına şöyle not düştüler:
“Ey kardeşim Zürâre! Allahü teâlâdan kork ve ona itâat et! O’nun azâbını unutma! O’nun azâbına kimse karşı koyamaz Şartlarına sâhib olunca hacca git! Zîrâ hadîs-i şerîfte Resûlullah efendimiz; “Her kim ki helâlden kazandığı mal ile Allahü teâlânın rızâsı için hac etse, anasından doğduğu gün gibi günahsız olur” buyurdu
Bir sohbetlerinde: “Şu gördüğünüz arâzilerin hepsini iki kuruş karşılığında bana verseler hiç sevinmem Zîrâ bu dünyâdaki bütün mal ve mülk geçicidir Yok olmaya mahkûmdur Biz öleceğiz, malımız ve mülkümüz dünyâda kalacaktır” buyurdular
Mekke yolunda, Abdurrahmân bin Ömer’in elinden tutup buyurdular ki:
“Ey Abdurrahmân! Sen zevk ve keyfiyle uğraşanların kapıları önünden geçtiğinde onlara; “O yüksek köşkleri ve kaleleri yaptıranlar hani, bu muhteşem köşk ve muazzam kalelerde sizden önce zevk ve sefâ sürenler, bütün dünyâ bizimdir diyenler nerede?” diye sor Muhakkak ki, onların hepsi ölüp gittiler Sen, çok ibâdet edenlerin yanlarına varırsan onlara; “Ey âbidler! Ölüm vaktiniz gelip, âhirete göçtüğünüz zaman, istirahatin en güzeli sizin içindir” dersin ”
Süleymân bin Mihrân’dan duydum, Abdullah bin Mes’ûd buyurdu ki:
“Cumâ günü bin defa Allahümme salli alâ Muhammedin sallallahü aleyhi ve sellem demeyi terketme!”
BENİ TANIMASINLAR
Yûsuf bin Zekeriyyâ anlatır: Biz Harran’da idik Muhammed bin Yûsuf hazretleri yanımıza geldi Oradaki hadîs âlimleri etrafını çevirdiler Hemen Harran’dan ayrılıp Resûleyn denilen yere gitti Bir ay orada kaldıktan sonra geri geldi Orada neden çok kaldıklarını sordum “Resûleyn’de bir ay kaldım Ne kimse beni tanıdı, ne de ben kimseyi tanıdım” buyurdu Dikkat ettim; Muhammed bin Yûsuf hazretleri, ekmeğini her zaman değişik fırından alırdı Sebebini sorduğumda; “Her zaman aynı fırından alırsam, belki fırın sâhibi beni tanır ve bana hürmet eder, ben de o zaman dînimi dünyâya âlet etmiş olmaktan korkarım Muhtelif fırınlardan alınca beni hiçbiri tanımaz” buyurdu
1) Hilyet-ül-Evliyâ; c 8, s 225
2) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 2, s 318
|