Prof. Dr. Sinsi
|
Hz. Ömer (R.A.)'İn Kamu Hayatındaki Örnek Kişiliği
Hz Ömer (r a )'in Kamu Hayatındaki Örnek Kişiliği
Kamu hayatındaki örnek kişiliği sözüyle, Ömer b Hattab'ın devlet idaresindeki ve Müslümanların problemlerini çözmedeki tavrını kastediyoruz
Bu sahada da yine kendisinin ve yakınlarının asırlar boyu canlı birer örnek olduklarını görürüz
Bu sahada ilk arzedeceğimiz husus, bir devlet başkanı olarak onun beytülmalden aldığı maaştır Bugün bilinen bir gerçektir ki, görevlilere verilen maaşların en yükseği devlet başkanının maaşıdır Maaşın dışında birtakım bilinen bilinmeyen ödeneklerin olduğu da ayrı bir gerçektir Acaba Ömer (r a )'in bütün bunlardan nasibi ne idi?
Onun Ebu Bekir (r a ) halife seçildiği zaman bu konuyla ilgili olarak görüşü vardı Çünkü Allah korkusuyla kalbi çarpan halifenin Resulullah (s a v )'ın halifesi olduğu zaman bu iş için ücret alacağı aklından bile geçmemişti O bu işi Allah rızası için yapacağını biliyordu Ancak hayatın gereği olan ihtiyaçlar, kendisini ticaretle uğraşmaya zorlamıştı Bu sebeple Müslümanları ilgilendiren işlerden meşguliyeti sebebiyle uzak kalıyordu Ömer (r a ), Müslümanların beytülmalinden belli bir ücret alarak bütün zamanını onların işlerine ayırmasını kendisinden istemişti
Hilâfet Ömer (r a )'e geçince halkı topladı, maaş için görüş alış verişinde bulundu ve kendilerine şöyle söyledi:
“Ben eskiden tüccar bir kişiydim Sizler beni bu işle meşgul ettiniz Bu maldan bana verilecek uygun miktar ne kadar olabilir?” Osman (r a ) şöyle cevap verdi:
“Ye, yiyecek ihtiyaçlarını karşıla ” Aynı sözü birkaç kişiyle birlikte Said b Zeyd de söylemişti Ali b Ebi Talib ise konuşmuyordu, Ömer (r a ) kendisine hitap ederek:
“Sen bu konuda ne diyorsun,” dedi Ali (r a ) şu cevabı verdi:
“Sana ve ailene iyi bir şekilde yetecek kadar olanını al, daha fazla sana bir şey yoktur ” Halk ise şöyle söylüyordu:
“Söz Ali bin Ebi Talib (r a )'in sözüdür!”
Başka bir konuda Ömer b Hattab, beytülmalden kendisine maaş verilmesini helâl gördüğünü şu sözüyle ima eder:
“İki elbise helâldir Bir elbise yazlık diğeri ise kışlıktır Hac ve umre yapmamı karşılayacak kadar mal Ehlimin nafakası, Müslümanlardan herhangi bir kişi gibi hakkım olan bir sehm Bu sehm ne çok yüksek ne de çok düşük (Yani orta derecedeki bir görevli gibi) Ben Müslümanlardan bir kişiyim Onlara dokunan, zarar veren bir şey, bana da dokunur, zarar verir ” [52]
Ve Ömer b Hattab şöyle konuşuyordu: "Benim, Allah'ın malına karşı olan durumum (pozisyonum) yetime velilik yapan kimsenin pozisyonudur Yetime karşı velinin yeri ne ise Allah'ın malına karşı olan yerim de odur Şayet beytülmalden almasam, (yani ona ihtiyacım olmasa), tahir ve nezih olurum Şayet fakir olursam, iyilikle (belirli sınırlar dahilinde ve hak ettiğim kadar) yerim Ama şayet kolaylaştırdıysam (beytülmalden harcamayı) bilirdim (veya bittim, sonuna getirdim, iş rayından çıktı veya sonum geldi )"
Ömer b Hattab'ın beytülmalden aldığı genellikle kendisine yetmiyordu Bu duruma bir çare bulmak üzere umumiyetle iki yoldan birini seçiyordu: Ticaretle uğraşmak veya beytülmalden borç almak
Ömer (r a )'in Müslümanların başına halife seçildikten sonra bile ticaretle uğraştığı bilinmektedir Ancak bu ticaret, onu devlet işlerinden alıkoymayacak bir ticaretti Bu sebeple halkla ilişkilerde bulunur, borç alır, borç öder ve ticaret için Şam'a gitmek üzere kafile hazırlardı Bir keresinde kendisine mal lâzım olmuş, Abdurrahman b Avf’a -O Müslümanların en zenginlerinden idi- müracaat ederek kendisinden dört bin dirhem borç iştemişti Ancak Abdurrahman b Avf (r a ) kendisine beytülmalden borç almasını tavsiye etmişti Ömer (r a ) Abdurrahman'a şöyle söylemişti:
“Kafile dönmeden önce ölürsem, dersiniz ki, mü'minlerin emiri aldı, kendisine terk edin, ancak bu kıyamet günü benden alınır (sorulur) Halbuki ben senin gibi bir kişiden almak istedim ki, öldüğümde mirasımdan alasın, böylece kıyamet gününe kalmasın ”
Gelelim beytülmalden borç alma mes'elesine; Ömer b Hattab, ihtiyacı olduğu zaman beytülmale gider ve borç alırdı Bazen borçlarını ödemekten aciz kalır, beytülmal görevlisi gelir, kendisini zorlar ve borcunu ödemesini isterdi Ömer (r a ) ya ustaca onu ikna eder veya borcunu ödeyecek kadar malı varsa hemen öderdi
Burada nazar-ı itibara almamız gereken bir husus vardır O da bugünkü geleneklerin devlet başkanlarına ticaretle uğraşma imkânı ve fırsatı vermediğidir Çünkü ticaret bir taraftan kamu hizmetini engeller, diğer taraftan tüccar borçlarını ödeyemez duruma geldiği zaman iflâsı ilân edilir, tasarruf hakkı kendisinden alınır Bu durum ise kamu hizmetinin şanına yakışmaz Bu mahzuru önlemek için devlet toplumsal şartlara uygun olarak kamu hizmetinde çalışanlara belli bir ücret tayin eder
Ömer b Hattab ticaretle ancak istisnaî bir şekilde meşgul oluyordu Bu ticaret, devlet idaresindeki görevlerini aksatmayacak ve onu şüpheden uzak tutacak bir tarzda idi Buna delil olarak, görevlilerin artan büyük servetlerini, ticaretle uğraşmalarını gerekçe göstermelerini kabul etmemesidir Bu durumu görevlendirdiği kişilerden olan Haris b Vehb (r a )'e uygulamış, kendisine şöyle söylemişti
“Vallahi biz seni ticaretle uğraşman için göndermedik ”
Fazla olan mallar kendisinden istimlâk edilerek beytülmale iade edilmişti İnsanı hayrete düşüren bir hususturki, Ömer (r a ) vefat ettiği zaman borçlu idi Bu, Ömer (r a )’in Allah'a karşı olan korkusu neticesinde basit bir hayat yaşamayı tercih etmesinin, dünya zevkinden ve lüks hayattan uzak olduğunun ifadesidir Sire kitaplarının rivayetine göre, şehadet mertebesine vardığında oğlu Abdullah'a şunları söylemişti:
“Bak, üzerimde ne kadar borç var?” Hesapladılar, seksen altı bin dirhem veya buna yakın buldular Ömer (r a ) dedi ki:
“Şayet Ömer'in ehlinin servetiyle ödenebilirse, onunla ödeyin Şayet yetmezse Benî Adiy kabilesi ödesin Benî Adiy de ödeyemezse, Kureyş ödesin Onlardan başkası ödemesin ”
Abdurrahman b Avf (r a ) şöyle söylüyordu:
“Beytülmalden borç alıp borçlar ödendikten sonra beytülmale ödense olmaz mı?” Ömer şu cevabı verdi:
“Allah korusun, benden sonra sen ve arkadaşların şöyle söylersiniz: Biz nasibimizi (hissemizi) Ömer'e terk ettik Taziyemi bu şekilde yaparsınız Bana bu şekilde tabi olursunuz Borç aldığım gibi sizler de adet edinir, borç alırsınız Öyle bir duruma düşerim ki, kurtuluşumun çaresi ancak yine ondadır ”
Sonra Abdullah b Ömer (r a )'e dedi ki:
“Borçlarımı ödeyeceğine dair garanti ver ” Oğlu Abdullah borçlarını garanti altına aldı Ömer defnedilmeden önce Şûra ehlini ve Ensar'ı şahit göstererek cuma geçmeden Osman (r a )'a halifelik intikal edince borçları getirip teslim etti
Müslümanların, Ömer'in örnek kişiliğinden çok ehlinin örnek kişiliklerine ihtiyacı vardır Onun mutlak nezahetini delil gösterip zevklere ve isteklere karşı olan uzaklığını vurgulamak için herhangi bir delile ihtiyaçları yoktu Bu sebeple o, kendisi için uyguladığı planı ehline de uyguladı O kadar ki bazen de işi ihtiyatlı tarafından ele alarak kendilerine yaptığı muamele, onlara uygulanması gereken gerçek düzeydeki muameleden daha aşağı bir seviyedeydi Şu hadise bu gerçeği teyit etmektedir
Sa'd b Ebi Vakkas (r a ), Celûla (İran'da bir yer) ganimetlerinden beytülmale düşeni gönderdiği zaman Ömer (r a ), bu ganimetleri Müslümanlara dağıttı Abdullah b Ömer (r a )'e verilen miktar kendisini razı etmedi Çünkü ona verilen miktar akranlarına göre azdı Konuyu babasına açınca Ömer (r a ) şöyle dedi:
“Ya Abdullah! Senin için örnek Ömer'dir Allah kıyamet gününde birine meylettim diye beni sorguya mı çeksin?”
Belki de o, mücerred adalet mantığını aşacak şekilde ihtiyatlı davranarak çocuklarının malına haram mal karışmaması için çocuklarına karşı katı davranıyordu Abdullah b Ömer (r a ), zayıf bir deve satın almış, çayırlıkta otlattıktan sonra biraz beslenince pazara satmak için götürmüştü Ömer (r a ) deveyi görünce oğluna kazancının şüphe konusu olduğunu açıklar bir şekilde şöyle söylüyordu:
“Emire'l-Mü'mininin oğlunun devesini güdün! Emire'l-Mü'mininin oğlunun devesini sulayın! Ya Abdullah b Ömer! Sermayeni al, kazancını ise Müslümanların beytülmaline ver!”
Bu olaya benzeyen başka bir rivayete göre, Ömer (r a )'in oğulları Abdullah ve Ubeydullah (r a ) orduyla Irak'a gitmişler, dönerken Ebu Musa el-Eş'ari'ye uğramışlardı O sırada Ebu Musa el-Eş'ari (r a ) Basra emiri idi Onları görünce çok sevinmiş ve kendilerini ağırlamıştı Onlara iyilik yapmak isteyerek kendilerine şöyle söylemişti:
“Bu mallar Allah'ındır Hepsini mü'minlerin emirine göndermek istiyorum Sizlere bunlara borç vereyim Irak'tan mal satın alın, Medine'de satın Sermayeyi mü'minlerin emirine verin Kârı ise size kalsın ” Onlar da denileni yaptılar Ebu Musa el-Eş'ari Ömer (r a )'e gönderdiği malları kendilerinden alması için bir de mektup yazmıştı Kendisine geldiklerinde Ömer (r a ) sordu:
“Sizlere verdiği gibi bütün orduya da borç verdi mi?” Abdullah ve Ubeydullah (r a ) "Hayır" diye cevap verdiler Ömer (r a ), "Malı ve kârını beytülmale verin" dedi
Halk, takvasından ve Allah korkusundan dolayı Abdullah'ı babasına benzetiyordu Bu sebeple ehli içinde en sevdiği insan Abdullah'dı Bu hadise karşısında sustu ve cevap vermedi Ubeydullah ise mantık kaidelerine göre babasıyla münakaşaya girdi ve şunları söyledi:
“Ne yapmamız gerekirdi, ey mü'minlerin emiri? Şayet bu mala bir şey olmuş olsaydı, veya zarar etseydik bizden alınacaktı Ama kâr ettiysek o zaman bunda bizim de hakkımız var Nasıl zararı üstleniyorsak kârı da üstlenmemiz gerekmez mi?”
Bu sebeple halife, malı şirket haline getirmeyi kabul ederek sermaye ile kârın yarısını aldı, geri kalan kârın yarısını da harcadıkları çaba ve tehlikelere maruz kalmaları sebebiyle onlara terk etti
Ömer (r a ) Medine'nin yollarından birinde yürürken zayıf bir kızın telâşla düşüp kalktığını gördü Ve sordu:
“Bu kızı içinizden kim tanıyor? Bunun yardıma ne kadar çok ihtiyacı var, bu ne kadar aşırı fakirdir ” Abdullah b Ömer dedi ki:
“Onu tanımıyor musun ey mü'minlerin emiri!” Ömer (r a ) cevap verdi:
“Hayır!” Abdullah b Ömer (r a ):
“Bu senin kız çocuklarından biridir,” dedi Ömer:
“Bu benim kızlarımdan hangisidir?”diye sordu Abdullah b Ömer:
“Bu, Abdullah b Ömer'in falanca kızıdır,” cevabını verdi Ömer:
“Yazıklar olsun, sana onu niçin böyle görüyorum?” Abdullah b Ömer şu cevabı verdi:
“Elinde olanı ona yasaklamandan o bu hale düştü ” Ömer (r a ):
“Elimde olan neyi ona men ettim?” diye sordu Abdullah b Ömer şu cevabı verdi:
“Herkesin kızlarına istediğini sen kızlarına men edersin ” Ömer b Hattab şu cevabı verdi:
“Yetse de yetmese de, senin benim yanımda bütün Müslümanlar gibi bir sehimden başka bir şeyin yoktur! Allah'ın kitabı benimle sizler arasında hakemdir!”
Beytülmaldeki görevli bir gün temizlik yapıyordu O sırada bir dirhem buldu ve Ömer (r a )'in çocuklarından birine verdi Durum halifeye iletilince görevliyi çağırdı ve kendisini incitir bir şekilde azarlayarak:
“Sen bunu yaparken herhangi bir gerekçe buldun mu? Sen kıyamet günü beni Muhammed (s a v )'in ümmetine bir dirhem için hasım mı yapmak istiyorsun?”
Ömer (r a ) insan nefsinin zayıf taraflarını ve halkın hâkime yaklaşmak için akrabalarına nezaket ve iltifat yollarıyla isteklerde bulunduklarını biliyordu Bunun haram kazanç olduğunu kabul ediyor, hatta bunu bir isyan olarak görüyor, çocuklarını bundan koruması gerektiğine inanıyordu Sahip olduğu Allah korkusuyla, takvasıyla, dünyevî zevklerden uzak durmasıyla tamamen babasına benzeyen Abdullah b Ömer (r a ) için aşağıdaki rivayetten daha büyük delil gösterilemez Abdullah b Ömer diyor ki:
“Babamdan cihad için izin istedim ” Bana şu şekilde cevap verdi:
“Ey oğlum! Senin zina yapmandan korkarım!” Ben kendisine dedim ki:
“Benim gibilerini de böyle mi korkutuyorsunuz?” Ömer (r a ) şunu söyledi:
“Düşmanla karşı karşıya gelirsiniz Allah sizlere zaferi nasip eder Çarpışırsınız, ganimetler toplarsınız Ganimetlerin arasında cariyeler olur Halk cariyelerden çekilirler (Sen olduğun için, sana bırakmak için ileri atılmaz) ve derler ki, emirü'l-mü'mininin oğlunun, Allah'ın, Peygamber'in yakınlarının, miskinlerin ve yolcuların bundan hakkı var ve sana düşer O zaman sen zani olursun!”
Bu mantıkla hareket eden halife Ömer (r a ), çocuklarının ticaret yoluyla kazandıklarının tamamının maharetleri sonucu bir kazanç olduğuna inanmıyordu Bilâkis alım satımda halkın onlara göstermiş olduğu nezaketin sonucu olduğu görüşündeydi Bu sebeple bu kazancın haram olup Müslümanlara geri verilmesi gerekiyordu Abdullah b Ömer (r a )'in rivayetine göre der ki:
“Celûla (İran'da bir yer) savaşına katıldım Ve kırk bin ganimet aldım Ömer (r a )'e geldiğimde bana dedi ki: "Ya Abdullah b Ömer! Şayet ateşe atılmış olsaydım, beni kurtarmak için fidye verir miydin?" "Evet, sahip olduğum her şeyi verirdim" dedim Ben sana karşıyım (Kızgınım) ” Derler ki bu Abdullah b Ömer Resulullah (s a v )'ın sahabesi, mü'minlerin emirinin oğlu ve onun yanında en değerli ehlidir Onlar senin için bir dirhem ucuzlatmaktan ziyade bir dirhem pahalılaştırmayı seviyorlar Kureyş'in en kazançlı kişisinden daha fazla kârı ben sana vereceğim, dedi
Daha sonra Safiye bint Ebu Ubeyd Abdullah b Ömer'in eşinin kapısına geldi Evinden dışarı hiçbir şey çıkarmayacağına dair yemin içirdi ve bir hafta onu görmedim Bir hafta sonra tüccarları çağırdı ve ganimetleri dört yüz bine sattılar Bana seksen bin verdi Geriye kalan üç yüz yirmi bini ise savaş komutanı Sa'd b Ebi Vakkas'a gönderdi Bu servetin savaşa katılanlara dağıtılmasını, şehit düşen varsa vârislerine verilmesini ondan isledi
Ömer b Hattab çocuklarına uyguladığı yöntemi eşlerine de tatbik ediyordu Ebu Musa el-Eş'ari (r a ), Ömer (r a )'in eşi Atike bint Zeyd b Nufeyl'e küçük bir namazlık hediye etmişti Ömer (r a ), namazlığı görüp geldiği yeri öğrenince Ebu Musa el-Eş'ari'nin gelmesi için emir verdi Ebu Musa Hattab oğlu Ömer'in yanma gelince seccadeyi aldı ve Ebu Musa'nın başına vurdu ve azarlayarak şöyle söyledi:
“Eşlerime hediye vermeni gerektiren nedir? Al bunu, bizim kimsenin hediyesine ihtiyacımız yok!”
Bizans kralının elçisi Ömer (r a )'e gelmişti Ömer (r a )'in eşlerinden biri, bir dinarla parfüm alıp billurlara doldurarak elçiyle birlikte kralın eşine hediye olarak göndermişti Hediye kralın eşine ulaşınca billurları boşaltıp yerini mücevherlerle doldurarak Ömer (r a )'in eşine göndermişti Bu durum Ömer'e anlatılınca, mücevherleri eşinden alıp sattı Almış olduğu paradan bir dinar eşine verdi Geri kalan parayı ise Müslümanların beytülmaline verdi
Bazı durumlarda dindeki bu vakarı son haddine varırdı Bütün bunlar Ömer (r a )'den başkasına mal edilmiş olsaydı halk bunların hepsini mübalağa babından sayardı Fakat bunlar Hattab oğlu Ömer için hiç de yadırganacak şeyler değildi Bunların bazıları aşağıdadır:
Ömer (r a ), eşine satması için Müslümanların parfümlerinden birini vermişti Bir defasında eşi bu parfümü satmıştı Daha sonra başka bir kere, almış olduğu parfümü ölçüyor, aşağı yukarı götürüp getiriyor, parmaklarıyla dokunup peçesine sürüyordu Ömer içeri girip kokuyu hissedince eşine dedi ki:
“Müslümanların parfümünü alıp kendine mi sürüyorsun?” Başından peçesini çekti Bir miktar su alarak peçenin üzerine döktü ve ovdu Daha sonra kokladı Koku yok oluncaya kadar buna devam etti
Bahreyn'den kendisine misk ve anber geldiğinde şöyle söylüyordu: "Vallahi ölçüyü iyi bilen bir kadını bu kokuları ölçmesi için isterdim ki, ölçüden sonra bu kokuları Müslümanlara dağıtayım "
Eşi Atike (r a ), "Ben iyi ölçmesini, tartmasını bilirim, ver, sana ölçeyim" dedi Ömer "Hayır" cevabını verince eşi sebebini sordu Bunun üzerine Ömer (r a ) şunları söyledi:
“Böyle tutmandan ve böyle yapmandan korkarım (Parmaklarını şakaklarına koyarak) boynunu bununla silersin (O zaman ben) Müslümanların faziletlerinden almış olurum ”
Yanına (eşi tarafından) akrabası gelerek beytülmalden kendisine mal vermesini istedi Akrabasını azarlayarak kendisine şöyle dedi:
“Allah'a hain bir kral olarak mı kavuşmamı istersin?” Kendisine şahsî malından verdi
Ömer b Hattab, faziletli Müslümanları kendi ehlinden daha üstün tutardı Yünden elbiseleri Medine kadınlarına taksim ederek dağıttı Bunlardan geriye bir elbise kaldı Hazır olanlardan bazıları kendisine dediler ki: Ey mü'minlerin emiri! Bunu da yanındaki (eşin) Resulullah'ın kızına ver Kastettikleri, Fatümatü'z-Zehra'dan olan, Peygamber Efendimizin torunu, Ümmü Gülsüm bint Ali b Ebi Talib idi Ömer (r a ) şöyle buyurdu:
“Ümmü Salît daha müstehaktır Çünkü o Resulullah'a bey'at edenlerden ve Uhud savaşında Müslümanlara kırbalarla su taşıyanlardandır ”
İdeal olmasına rağmen bu katı ve sıkı muameleden ehlinin nefisleri de daralmıştı Mü'minlerin annesi ve Ömer (r a )'in kızı Hafsa (r a ), babasıyla bu konuda konuşmasına rağmen kendilerine bir fayda getirmemişti Babasına giderek şöyle söylemişti:
“Ey mü'minlerin emiri! Bu malda akrabalarının da hakları vardır ” Allah akrabaları vasiyet etti Ömer (r a ) şöyle cevap verdi:
“Ey kızım! Akrabalarımın hakkı benim malımdadır Ama bu fey [53] Müslümanlarındır Akrabalarına nasihat verdin Babanı da kandırdın!”
İş yalnız malî ilişkilerle bitmedi Ömer (r a ), hadlerin [54] tatbiki konusunda da ehlini diğer Müslümanlardan ayırmadı Amr b As'ın dilinden anlattığı gibi ve sire kitaplarının rivayetine göre oğlu Abdurrahman (r a )'la ilgili meşhur olay şöyle cereyan eder:
“Resulullah'tan ve Ebu Bekir'den sonra Ömer gibi Allah'tan tam manasıyla korkanını görmedim Oğlu veya babası (kim olursa olsun) hak kime karşı uygulanacaksa ona uyguluyordu ” Amr b As konuşmasına şöyle devam ediyor:
“Vallahi ben Mısır'daki evimdeydim Bana geldiler ve dediler ki:”
“Abdurrahman b Ömer ve Ebu Serve yanına girmek için izin istiyorlar ” Ben dedim ki:
“Girsinler!” İçeri girdiklerinde perişan bir haldeydiler Bana dediler ki: "Bize Allah'ın haddini uygula Biz dün bir içecek içtikten sonra sarhoş olduk Kendilerini azarlayıp evden kovdum Abdurrahman dedi ki: "Eğer had uygulamazsan gider gitmez kendisine söyleyeceğim " Had uygulamadığım takdirde beni görevimden azledeceğini, Ömer (r a )'in gazabına uğrayacağımı anladım Onları evin avlusuna çıkardım ve had uyguladım Abdurrahman b Ömer, evin bir tarafına giderek saçını kesti Had uygulanırken saçlar kesiliyordu
Vallahi Ömer'e olanlardan tek bir kelime bile yazmadım Vakta ki mektup geldi Mektupta şunları yazıyordu: [55]
“Bismillahirrahmanirrahim ”
Allah'ın kulu Ömer'den Amr bin el-As'a: Bana karşı olan cesaretine ve ahdime olan ihtilâfına hayret ettim Ya İbn el-As! Seni görevinden azlediyorum
Abdurrahman'a evinde had uygular ve evinde saçını kesersin Bunun bana ters düşen bir şey olduğunu bilirsin Abdurrahman raiyenden biridir Bütün Müslümanlara nasıl davranıyorsan ona da öyle davranman gerekir Fakat sen; o, mü'minlerin emirinin oğludur, dedin Allah'ın hakkının ifası için benim hiç kimseye rahmetim olmadığını bilirsin Sana bu mektubum geldiğinde, işlediği kötülüğü öğrenmesi için deveye bindirerek bana gönder "
Babasının dediği gibi onu gönderdim Evimin avlusunda kendisine had uyguladığımı yazdığım mektubta Ömer'e özrümü beyan ettim Yemin edilecek ondan daha yüce bir şey olmayan Allah'a yemin ederim ki, ben hadleri Müslümana ve zımmiye evimin avlusunda uygularım Mektubu Abdullah b Ömer'e gönderdim Abdullah mektupla birlikte Abdurrahman'ı babasına götürdü Yanına girince bineğinin kötülüğünden yürüyemiyordu Abdurrahman'a: Ya Abdurrahman, yaptın ve yaptın, dedi Abdurrahman bin Avf kendisine dedi ki:
“Ey mü'minlerin emiri! Kendisine had uygulanmış ” Ömer (r a ) dönüp kendisine bakmadı bile Abdurrahman'a had uygularken haykırarak şöyle söylüyordu:
“Ben hastayım, sen benim katilimsin!” İkinci defa Abdurrahman'a had uyguladıktan sonra onu hapsetti Abdurrahman hastalandı ve daha sonra Allah'ın rahmetine kavuştu
Abdurrahman b Ömer ve arkadaşı Serve akideleri sağlam insanlardı Ebu Serve Bedir savaşına katılanlardandı İkisi de sarhoş edici olmadığını sanarak hata sonucu içmişlerdi Sarhoş oldukları anlaşılınca had uygulanarak kendilerini temize çıkarmak istemişlerdi Halbuki onlar için pişmanlık yeterliydi (Çünkü bilerek içki içip sarhoş olmamışlardı)
Bir gün kendisine sarhoş bir delikanlı getirmişlerdi Ona biraz katı davranmak istedi Sertliğiyle meşhur olan Muti' b el-Esved el-Abdi'ye, kendisine had uygulaması için gönderdi Daha sonra oraya gittiğinde Muti'in şiddetli bir şekilde delikanlıya vurduğunu gördü Kendisine haykırarak dedi ki:
“Adamı öldürdün, ne kadar vurdun?” Muti' cevap verdi:
“Altmış!” Ömer (r a ) cevap verdi:
“Ona karşı olan katılığın ve şiddetin sebebiyle yirmisini düş ” (Had uygulaması seksendir Burada Muti'nin katılığı sebebiyle Ömer altmışı yeterli görüyor )

[52] Bunları bile Ömer (r a ) çok dar sınırlar içinde harcıyordu Abdullah b Amr İbn Ebi Rebia (r a ) der ki:
"Ömer b Hattab'la birlikte Medine'den Mekke'ye hacca gittik Daha sonra beraber geri döndük Bu yolculuk esnasında hiçbir yerde çadır açmadı Gölgelik olarak altında oturacak bir şeyi de yoktu Bir deri veya elbise parçasını bir ağacın üzerine atar, gölgesine otururdu " Yesar b Numeyr der ki:
"Ömer bana sordu:
“Bu hacda ne kadar harcadık?” Onbeş dinar, cevabını verdim Ömer (r a ),
"İsraf ettik bu maldan" dedi
[53] Savaşmadan ve ateşkes zamanında müşriklerden Müslümanlara cizye ve haraç şeklinde verilen mala denir
[54] İçki içme, hırsızlık yapma, dinden çıkma, zina yapma, Allah'a, peygamberlerine ve meleklerine küfretme, oruç ve namazı terk etme gibi suçlara uygulanan cezadır  
[55] Bu, hiç de garipsenecek bir olay değildir Çünkü ileride de göreceğimiz gibi, valilerin haberlerini Ömer (r a )'e getiren casuslar vardı
|