Kehf Süresi Meali |
07-27-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kehf Süresi MealiKehf Süresi meali Mumine Sitesi 018-el-KEHF 18-el-KEHF Kehf sûresi 110 (yüzon) âyettir Mekke'de nâzil olmuştur Ancak, 28 âyetin Medine'de nâzil olduğu rivayeti de vardır Sûre bu adı, içinde söz konusu edilen ve "mağara arkadaşları" demek olan "Ashâb-ı Kehf"den almıştır Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla 1 Hamd olsun Allah'a ki kulu (Muhammed'e), Kitab 'ı indirdi ve ona hiçbir eğrilik koymadı 2 Onu dosdoğru (bir Kitab)olarak indirdi ki katından gelecek şiddetli azaba karşı (insanları)uyarmak ve yararlı işler yapan müminlere kendileri için güzel mükafat bulunduğunu müjdelemek için 3 Onlar orada ebedî kalacaklarlardır 4 Ve "Allah evlât edindi" diyenleri de uyarmak için 5 Ne onların (Allah evlât edindi, diyenlerin), ne de atalarının bu konuda hiçbir bilgisi yoktur Ağızlarından çıkan bu söz ne büyük oldu! Yalandan başka bir şey söylemiyorlar Fahreddin Razi’ye göre, şu üç zümre Allah’ın çocuğu olduğunu söylemişlerdir 1 ”Melekler Allah’ın kızlarıdır” diyen müşrik Araplar, 2 ”İsa Allah’ın oğludur” diyen hıristiyanlar, 3 ”Uzeyr Allah’ın oğludur” diyen yahudiler İslam ise bu inançları reddetmiştir 6 Bu yeni Kitab'a inanmazlarsa (ve bu yüzden helâk olurlarsa) arkalarından üzüntüyle neredeyse kendini harap edeceksin7 Biz, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir zinet yaptık8 (Bununla beraber) biz mutlaka oradaki her şeyi kupkuru bir toprak yapacağız9 (Resûlüm)! Yoksa sen, bizim âyetlerimizden (sadece) Kehf ve Rakîm sahiplerinin ibrete şâyan olduklarını mı sandın? Tefsircilere göre “kehf” dağda bulunan genişçe mağara demektir “Rakim” in ne olduğu konusunda kesin bir sonuca varılamamıştır Ancak şu manalardan birine gelebileceği belirtilmiştir: Mağaranın bulunduğu dağ ya da vadi; Ashab-ı Kehf’in isimlerinin yazılı bulunduğu kitabe Sahih-i Buhari’deki bi rivayete göre de Ashab-ı Rakim, Ashab-ı Kehf’in dışında üç kişilik bir topluluktur ki bunlar, yağmurlu bir havada sığındıkları mağaranın girişini büyük bir kayanın tıkaması ile mağarada mahsur kalırlar Her biri, vaktiyle yapmış olduğu güzel bir davranışı yadederek kurtuluş niyaz ederler Onlar dua ettikçe kaya biraz daha açılır ve kurtulurlar Ancak tercihe şayan görüş, Rakim’in Ashab-ı Kehf”in isimlerinin yazılı bulunduğu kitabenin adı olduğudur 10 O (yiğit) gençler mağaraya sığınmışlar ve: Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, (şu) durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla! demişlerdi 11 Bunun üzerine biz de o mağarada onların kulaklarına nice yıllar perde koyduk (uykuya daldırdık) 12 Sonra da iki guruptan (Ashâb-ı Kehf ile hasımlarından) hangisinin kaldıkları müddeti daha iyi hesap edeceğini görelim diye onları uyandırdık 13 Biz sana onların başından geçenleri gerçek olarak anlatıyoruz Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi Biz de onların hidayetini arttırdık 14 Onların kalplerini metîn kıldık O yiğitler (o yerin hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir Biz, O'ndan başkasına tanrı demeyiz Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz 15 Şu bizim kavmimiz Allah'tan başka tanrılar edindiler Bari bu tanrılar konusunda açık bir delil getirseler (Ne mümkün!) Öyle ise Allah hakkında yalan uydurandan daha zalimi var mı? 16 (İçlerinden biri şöyle demişti "Madem ki siz onlardan ve onların Allah'ın dışında tapmakta oldukları varlıklardan uzaklaştınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve işinizde sizin için fayda ve kolaylık sağlasın" 17 (Resûlüm! Orada bulunsaydın) güneşi görürdün: Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi (Böylece) onlar (güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (uyurlardı) İşte bu, Allah'ın âyetlerindendir Allah kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır, kimi de hidayetten mahrum ederse artık onu doğruya yöneltecek bir dost bulamazsın 18 Kendileri uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın Onları sağa sola çevirirdik Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmakta idi Eğer onların durumlarına muttali olsa idin dönüp onlardan kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı 19 Böylece biz, aralarında birbirlerine sormaları için onları uyandırdık: İçlerinden biri: "Ne kadar kaldınız?" dedi (Kimi) "Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık" dediler; (kimi de) şöyle dediler: "Rabbiniz, kaldığınız müddeti daha iyi bilir Şimdi siz, içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de, baksın, (şehrin) hangi yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin; ayrıca, nâzik davransın (gizli hareket etsin) ve sakın sizi kimseye sezdirmesin" 20 "Çünkü onlar eğer size muttali olurlarsa, ya sizi taşlayarak öldürürler veya kendi dinlerine çevirirler ki, o zaman ebediyyen iflah olmazsınız" Beyzavi’nin naklettiğine göre şehre gönderilen adam, elindeki parayı harcamak üzere çıkarınca, şehir halkı, paranın üstündeki kral Dekyanos’un resmini görür ve adamın bir hazine bulduğunu sanarak kendisini devrin hükümdarına götürürler Aradan uzun zaman geçmiştir Artık bu hükümdar, tevhid akidesine bağlı bir hıristiyandır Genç adam, krala başlarından geçenleri anlatır Hep birlikte mağaraya giderler ve gencin anlattıklarının doğruluğunu hayretler içinde görürler Yeniden dirilmenin imkanını isbatlayan bu müşahededen sonra, Allah Teala bu gençleri tekrar ebediyet uykusuna daldırır 21 Böylece (insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah'ın vâdinin hak olduğunu, kıyametin şüphe götürmez olduğunu bilsinler Hani onlar aralarında Ashâb-ı Kehfin durumunu tartışıyorlardı Dediler ki: "Üzerlerine bir bina yapın Rableri onları daha iyi bilir" Onların durumuna vâkıf olanlar ise: "Bizler, kesinlikle onların yanıbaşlarına bir mescit yapacağız" dediler 22 (İnsanların kimi "Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir" diyecekler; yine: "Beş kişidir; altıncıları köpekleridir" diyecekler (Bunlar) bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir (Kimileri de "Onlar yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir" derler De ki: Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır Öyle ise Ashâb-ı Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden malumat isteme 23 Hiçbir şey için "Bunu yarın yapacağım" deme24 Ancak Allah dilerse (yapacağım de) Unuttuğun zaman Allah'ı an ve "Umarım Rabbim beni,doğruya daha yakın olana eriştirir"de25 Onlar,mağaralarında üçyüz yıl kadar kaldılar ve dokuz yıl da buna ilave etmişlerdir Buna göre Ashab-ı Kehf mağarada 309 yıl kalmış oluyordu Bazı tefsirlerde bu sayının kameri takvimine göre olduğu belirtilmektedir 309 kameri yılın karşılığı ise miladi üç asırdır Rivayete göre ehl-i kitaptan bazıları, Ashab-ı Kehf’in mağaraya girişinde itibaren Hz Muhammed (sa)in zamanına kadar geçen sürenin 300 sene olduğunu iddia etmişlerdir ki, Allah Teala, şu beyanı ile onların bu iddiasını reddetmektedir 26 De ki: Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir Göklerin ve yerin gizli bilgisi O'na aittir O'nun görmesi de, işitmesi de şâyanı hayrettir Onların (göklerde ve yerde olanların), O'ndan başka bir yöneticisi yoktur O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez27 Rabbinin Kitabı'ndan sana vahyedileni oku Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur O'ndan başka bir sığınak da bulamazsın28 Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme Bazı Kureyş ileri glenleri Hz Peygamber’den Allah’a ve Resul’üne candan bağlı, fakat maddi bakımdan fakir müminleri yanından kovmalarını istemişler, böyle yaptığı takdirde kendisi ile görüşüp konuşabileceklerini söylemişlerdi İşte bu ayet, Beyzavi’nin tefsirinde de belirtildiği gibi, üstünlük ve şerefin, bedeni ve maddi zinette değil, gönül zinetinde, yani iman ve güzel yaşayışta olduğunu, dolayısıyla müşriklerin bu isteğine değer vermemek gerektiğini ifade etmektedir 29 Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin Biz, zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepe çevre kuşatmıştır (Susuzluktan) imdat dileyecek olsalar imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri! 30 İman edip de güzel davranışlarda bulunanlar (bilmelidirler ki) biz, güzel işler yapanların ecrini zâyi etmeyiz31 İşte onlara, alt taraflarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır Onlar Adn cennetlerinde tahtlar üzerine kurularak orada altın bileziklerle bezenecekler; ince ve kalın dîbâdan yeşil elbiseler giyecekler Ne güzel karşılık ve ne güzel kalma yeri! 32 Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik 33 İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbirini eksik bırakmamıştı İkisinin arasından bir de ırmak fışkırtmıştık 34 Bu adamın başka geliri de vardı Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi: "Ben, servetçe senden daha zenginim; insan sayısı bakımından da senden daha güçlüyüm" Bu iki kişinin kimliği konusunda mevcut görüşler şunlardır: 1Mahzum kabilesinden Mekkeli iki kardeştirler 2Maksat Allah Resulü ile Mekkeli müşriklerdir 3Allah’a inanan ve inanmayan herkes için geçerli bir misaldir 4Lu’ayne b Hısn ve ashabı ile Selman, Suheyb ve ashabı arasında bir benzetmedir 5Babalarından kalan büyük çapta bir mirası birisi inancının gereği gibi, diğeri de inançsızlığın gereği gibi harcayan iki İsrailli kardeştirler Hepsinde ortak olan nokta: İman etmeksizin, serveti tek gaye edinerek mal yığma tutkusunun insanı zulme ve hüsrana sürükleyeceği gerçeğidir 35 (Böyle gurur ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girdi Şöyle dedi: "Bunun, hiçbir zaman yok olacağını sanmam" 36 "Kıyametin kopacağını da sanmıyorum Şayet Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç şüphem yok ki, (orada) bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum"37 Karşılıklı konuşan arkadaşı ona hitaben: "Sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfeden (spermadan) yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah'ı inkâr mı ettin?" Servetinin ve adamlarının çokluğuyla gururlanan bu kişinin ahireti inkar ettiği, 36 Ayetin başında anlatılmıştı 37 Ayette ise bu kişi Allah’ı inkar etmekle itham ediliyor Şu halde, Beyzavi’nin de işaret ettiği gibi, ahireti inkar etmek, bir bakıma Allah’ı inkar etmek demektir Zira, ahiretin imkansızlığını savunmak, Allah’ın gücünün sonsuzluğundan şüphe etmenin bir sonucudur Nitekim bu kişiye, kendisinin yaratılış safhaları hatırlatılmak suretiyle bu kudretin sahibi olan Allah’ın kıyameti de gerçekleştirme gücünde olduğu isbatlamak istenmiştir 38 "Fakat O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam"39 "Bağına girdiğinde: Mâşâallah! Kuvvet yalnız Allah'ındır, deseydin ya! Eğer malca ve evlâtça beni kendinden güçsüz görüyorsan (şunu bil ki):" 40 "Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir; senin bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de bağ kupkuru bir toprak haline gelir" 41 "Yahut, bağının suyu dibe çekilir de bir daha onu arayıp bulamazsın" 42 Derken onun serveti kuşatılıp yok edildi Böylece, bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü ellerini oğuşturup kaldı Bağın çardakları yere çökmüştü "Ah, diyordu, keşke ben Rabbimehiçbir ortak koşmamış olsaydım! 43 Kendisine Allah'tan başka yardım edecek destekçileri olmadığı gibi kendi kendini de kurtaracak güçte değildi 44 İşte burada yardım ve dostluk, Hak olan Allah'a mahsustur Mükâfatı en iyi olan O, en güzel âkıbeti veren yine O'dur 45 Onlara şunu da misal göster: Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkisi (önce gelişip) birbirine karışmış; arkasından rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelmiştir Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir Allah Teala, 45 Ayetteki teşbih ile dünya hayatının geçiciliğini, ibret nazarıyla bakan insanın, bir bitkide dahi kendi hayatının başlama, gelişme ve tükenip son bulma safhalarını açık bir şekilde görebileceğini belirttikten sonra, insana yaraşanın, dünyanın geçici zinetlerine aldanmak yerine, kısa süren dünya hayatında yapacağı iyi işlerle ebedi saadete erişmek olduğuna şöyle işaret etmektedir: 46 Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır47 (Düşün) o günü ki, dağları yerinden götürürüz ve yeryüzünün çırılçıplak olduğunu görürsün Hiçbirini bırakmaksızın onları (tüm ölüleri) mahşerde toplamış olacağız 48 Ve hepsi sıra sıra Rabbinin huzuruna çıkarılmışlardır: Andolsun ki sizi ilk defasında yarattığımız şekilde bize geldiniz Oysa size vâdedilenlerin tahakkuk edeceği bir zaman tayin etmediğimizi sanmıştınız, değil mi? Bu ayetle ilgili olarak Kurtubi bir hadis nakleder ve hadisi bu ayete en özlü tefsir sayar: “Kıyamet günü Allah Teala yüksek bir sesle seslenir ve şöyle der: Ey kullarım! Ben Allah’ım, benden başka ilah yoktur Ben acıyanların en acıyanı, hüküm verenlerin en adili ve hesap görenlerin en süratlisiyim Bugün size korku yok Üzülmeyeceksiniz de Delillerinizi hazırlayın, kolay cevap verin Çünkü sorumlusunuz, hesaba çekileceksiniz Ey meleklerim! Hesapları görülmek üzere kullarımı ayak parmakları üzerinde sıra sıra dikin” 49 Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün "Vay halimize! derler, bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!" BöyIece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez50 Hani biz meleklere: Âdem'e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır Zalimler için bu ne fena bir değişmedir!51 Ben onları (İblis ve soyunu) ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de bizzat kendilerinin yaratılışına şahit tuttum Ben yoldan çıkaranları yardımcı edinecek değilim 52 Yine o günü (düşünün ki, Allah, kâfirlere): Benim ortaklarım olduklarını ileri sürdüğünüz şeyleri çağırın! buyurur Çağırmışlardır onları; fakat kendilerine cevap vermemişlerdir Biz onların arasına tehlikeli bir uçurum koyduk 53 Suçlular ateşi görür görmez, orayı boylayacaklarını iyice anladılar; ondan kurtuluş yolu da bulamadılar54 Hakikaten biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali sayıp dökmüşüzdür Fakat tartışmaya en çok düşkün varlık insandır 55 Kendilerine hidayet geldiğinde insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret talep etmekten alıkoyan şey, sadece, öncekilerinin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini, yahut azabın göz göre göre kendilerine gelmesini beklemeleridir!56 Biz resulleri, sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz Kâfir olanlar ise, hakkı bâtıla dayanarak ortadan kaldırmak için bâtıl yolla mücadele verirler Onlar âyetlerimizi ve uyarıldıkları şeyleri alaya almışlardır 57 Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da ona sırt çevirenden, kendi elleriyle yaptığını unutandan daha zalim kim vardır! Biz onların kalplerine, bunu anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayete eremeyeceklerdir58 Senin, bağışı bol olan Rabbin merhamet sahibidir; şayet yaptıkları yüzünden onları (hemen) muaheze edecek olsaydı, onlara azabı çarçabuk verirdi Fakat kendilerine tanınmış belli bir süre vardır ki, artık bundan kaçıp kurtulacakları bir sığınak bulamayacaklardır59 İşte şu ülkeler; zulmettikleri zaman onları helâk ettik Onları helâk etmek için de belli bir zaman tayin etmiştik60 Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "Durup dinlenmeyeceğim; tâ iki denizin birleştiği yere kadar varacağım, yahut senelerce yürüyeceğim" Tefsirlerde, Musa’nın genç adamının, Yuşa b Nun adında biri olduğu, Yuşa’nın Hz Musa’ya hizmet ettiği, ondan ilim öğrendiği rivayet edilmektedir Ayette sözü edilen iki denizin hangi denizler olduğuna dair bir açıklık yoktur Bunların Hazar Denizi ile Karadeniz olduğu, yahut Nil Nehri’nin Sudan’daki iki kolu olan Beyaz Nil ile Mavi Nil olabileceği ifade edilmektedir Bir başka anlayışa göre bu iki denizden biri Hz Musa, diğeri de Hızır (as)dır Çünkü Musa zahir aleminin, Hızır da batın aleminin denizidir 61 Her ikisi, iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular Balık, denizde bir yol tutup gitmişti Rivayete göre genç bir yakını ile Hz Musa bu yolculuğa, Allah tarafından, kendisinden daha bilgili olduğu haber verilen Hızır ile buluşmak için çıkmıştı Yanlarında bir de cansız balık vardı Bu balık Allah’ın kudreti ile nerede canlanır, denize sıçrayıp giderse bu, Hızır’ın orada olduğuna işaret olacaktı 62 (Buluşma yerlerini) geçip gittiklerinde Musa genç adamına: Kuşluk yemeğimizi getir bize Hakikaten şu yolculuğumuz yüzünden başımıza (epeyce) sıkıntı geldi, dedi 63 (Genç adam Gördün mü! dedi, kayaya sığındığımız sırada balığı unuttum Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı O, şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti Burada Hz Musa’nın genç arkadaşına şaşkınlık veren, ölmüş bir balığın, bir mucize neticesinde canlanarak deniz akıp gitmesidir Bu mucizenin tahakkuk ettiği yer, Hz Hızır’ın bulunduğu yer idi Musa bunu bildiği için adamına, balığın canlanarak denize girmesi halinde bundan kendisini haberdar etmesini tenbihlemiş, fakat bir kayanın yanında istirahata çekildikleri ve belki de Hz Musa’nın uykuya daldığı bir sırada balık denize sıçradığı halde adam haber verme görevini unutmuş, bir süre daha ilerleyip, Hz Musa yemekten bahsedince arkadaşı balığın denize gittiğini hatırlatmıştı 64 Musa: İşte aradığımız o idi, dedi Hemen izlerinin üzerine geri döndüler65 Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet (vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik 66 Musa ona: Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı? dedi 67 Dedi ki: Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin 68 (İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin? 69 Musa: İnşaallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın Senin emrine de karşı gelmem 70 (O kul Eğer bana tâbi olursan, sana o konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma! dedi 71 Bunun üzerine yürüdüler Nihayet gemiye bindikleri zaman o (Hızır) gemiyi deldi Musa: Halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın! dedi 72 (Hızır Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi? dedi 73 Musa: Unuttuğum şeyden dolayı beni muaheze etme; işimde bana güçlük çıkarma, dedi 74 Yine yürüdüler Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü Musa dedi ki: Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın! 75 (Hızır Ben sana, benimle beraber (olacaklara) sabredemezsin, demedim mi? dedi 76 Musa: Eğer, dedi, bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme Hakikaten benim tarafımdan (ileri sürebilecek) mazeretin sonuna ulaştın 77 Yine yürüdüler Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar (Hızır) hemen onu doğrulttu Musa: Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi 78 (Hızır) şöyle dedi: "İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim"79 "Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi Onu kusurlu kılmak istedim (Çünkü) onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasbetmekte olan bir kral vardı" Şu halde Hızır, fakir denizcilerin gemisini yaralamakla, kralın bu gemiyi gasbetme ihtimalini ortadan kaldırmış, böylece bu fakirlere iyilik etmişti Hızır (as) sözlerine devam etti: 80 "Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk" Zira Hızır (as), bu çocuğun ileride zalim biri olacağını, temiz birer mümin olan ebeveynine karşı azgınlık ve nankörlük göstereceğini, yahut çocuk sevgisi yüzünden ana-babasının manevi hayatlarının tehlikeye düşeceğini biliyordu: Allah bunu Hızır’a bildirmişti 81 (Devam etti "Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin" 82 "Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar Ben bunu da kendiliğimden yapmadım İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur"83 (Resûlüm!) Sana Zülkarneyn hakkında soru sorarlar De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım Ayette, müşriklerin veya yahudilerin, hakkında soru sorduğu belirtilen Zülkarneyn’in kim olduğu kesin olarak bilinmemektedir Beyzavi tefsirinde bunun Büyük İskender olduğu, peygamberliği kesin olmamakla beraber, iyi bir mümin olduğu konusunda ittifak bulunduğu zikredilmekte; “cihan hakimiyetine ulaşmış olduğundan veya İran ve Roma imparatoru olduğundan ya da, bir yiğitlik simgesi olmak üzere tacında iki boynuz bulunduğundan” kendisine Zülkarneyn denildiği belirtilmekte ise de, bu görüş bir kısım tefsirciler tarafından fazla tasvip görmemiştir Burada sözü edilen kişi Allah’ın kitabına mazhar olduğuna göre Kral İskender’den daha önce gelmiş bir peygamber olması ihtimali kuvvet kazanmaktadır 84 Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve kudret sahibi kıldık, ona (muhtaç olduğu) her şey için bir sebep (bir vasıta ve yol) verdik 85 O da bir yol tutup gitti 86 Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu Onun yanında (orada) bir kavme rastladı Bunun üzerine biz: Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin, dedik Tefsirlerde nakledildiğine göre Zülkarneyn, batıda Atlas okyanusuna, yahut Karadeniz’e kadar gitti Orada güneşin deniz ufkunda batışını seyretti Ancak, koca kainat içinde bu deniz, kendisine bir su gözesi kadar küçük geldi Güneş, sislerle kaplı deniz ufkunda, sanki balçıklı bir su gözesine gömülür gibi batıyordu Sahilde karşılaştığı kavim, müfessirlerin kanaatına göre, kafir bir millet idi O yüzden Allah Teala, Zülkarneyn’i, bu kavmi cezalandırmak veya eğitmek, irşad etmek, böylece iyilikle yola getirmek arasında muhayyer kıldı 87 O, şöyle dedi: "Haksızlık edeni cezalandıracağız; sonra o, Rabbine gönderilecek; sonra Allah da ona korkunç bir azap uygulayacak"88 "İman edip de iyi davranan kimseye gelince, onun için de en güzel bir karşılık vardır Ve buyruğumuzdan, ona kolay olanını söyleyeceğiz" 89 Sonra yine bir yol tuttu 90 Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştık Zülkarneyn, batıda işlerini bitirdikten sonra doğunun yolunu tuttu En sonunda, ihtimal Asya’nın doğu kıyılarına, Hint okyanusuna, yahut Hazar denizine ulaştı Burada karşılaştığı insanlar, rivayete göre, güneşin ışığına ve sıcağına karşı korunmak için elbise ve ev yapmasını bilmiyorlardı 91 İşte böylece onunla ilgili her şeyden haberdardık92 Sonra yine bir yol tuttu 93 Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiçbir sözü anlamayan bir kavim buldu 94 Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Ye'cûc ve Me'cûc bozgunculuk yapmaktadırlar Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi? 95 Dedi ki: "Rabbimin beni içinde bulundurduğu nimet ve kudret daha hayırlıdır Siz bana kuvvetinizle destek olun da, sizinle onlar arasına aşılmaz bir engel yapayım"96 "Bana, demir kütleleri getirin" Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince (vadiyi doldurunca): "Üfleyin (körükleyin)!" dedi Artık onu kor haline sokunca: "Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim" dedi97 Bu sebeple onu ne aşmaya muktedir oldular ne de onu delebildiler 98 Zülkarneyn: Bu, Rabbimden bir rahmettir Fakat Rabbimin vâdi gelince, O, bunu yerle bir eder Rabbimin vâdi haktır, dedi99 O gün (kıyamet gününde bakarsın ki) biz onları, birbirine çarparak çalkalanır bir halde bırakmışızdır; Sûr'a da üfürülmüş, böylece onları bütünüyle bir araya getirmişizdir 100 Ve, gözleri beni görmeye kapalı bulunan, kulak vermeye de tahammül edemez olan kâfirleri o gün cehennemle yüz yüze getirmişizdir101 Ve, gözleri beni görmeye kapalı bulunan, kulak vermeye de tahammül edemez olan kâfirleri o gün cehennemle yüz yüze getirmişizdir 102 Kâfirler, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere bir konak olarak hazırladık103 De ki: Size, (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? 104 (Bunlar iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir 105 İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir ki, biz onlar için kıyamet gününde hiçbir ölçü tutmayacağız Kıyamet terazisinde ağır çeken iman ve salih ameldir Kafirlerin ise hayırlı işleri bulunmadığından mizanları boş kalacak; dünyada çoğu insanın değer verdiği şeyler orada değersiz sayılacaktır 106 İşte, inkâr ettikleri, âyetlerimi ve resûllerimi alaya aldıkları için onların cezası cehennemdir 107 İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için makam olarak Firdevs cennetleri vardır108 Orada ebedî kalacaklardır Oradan hiç ayrılmak istemezler 109 De ki: Rabbimin sözleri için derya mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir Bu ayette Allah’ın sözlerinden maksat, O’nun ilim ve hikmetidir Allah Teala’nın ilim ve hikmeti sonsuz ve sınırsız; denizler ise, çokluğuna rağmen, sonlu ve sınırlıdır Şu halde, Allah’ın ilim ve hikmetini yazmak için mürekkep olarak, deryaların dahi kifayetsiz geleceği aşikardır 110 De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim (Şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|