Hümanist Psikoloji |
07-17-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hümanist PsikolojiHümanist Psikoloji Çağdaş bir psikoloji akımıdır Kurucuları Gestaltçılardan etkilenmiştir Varoluşçu felsefe akımının görüşlerini benimsemişlerdir Bu yaklaşımın öncü ve temsilcileri Rogers, Maslow, Sartre, Charolette Bühler, Frankl, Binswagner'dir Davranışçı ve psikanalitik yaklaşımlara karşı görüşleri vardır Özellikle insanı ele alışları açısından öteki ekollerden ayrılırlar Bu yaklaşıma göre insan kendine göre bir değerdir, belli bir toplum düzeninin yada iş örgütüdür, aracı haline getirilmemelidir İnsan kendisinden, davranışlarından, oluşturacağı kimliğinden kendisi sorumludur Hayatı kendisi için yaşamaya değer, anlamlı bir hale getirmek kişinin kendisine düşer Ölümlü olan insanın hiçbir yaşantısı tekrar etmeyecektir Geçmiş ya da gelecek değil, içinde yaşanılan an önemlidir İnsan için bilim amaç değil, ancak araç olabilir İnsanı tanırken dogmatik görüşlerden kaçınmak gerekir İnsan davranışlarını denetim altına almak yerine, daha çok özgürlüğe yer verilmelidir İnsanı anlamak için onun iç yapısını bilmek gerekir Bunun için iç gözleme baş vurmak zorunludur İnsan cansız bir nesne olmadığından, dıştan bakılarak davranışları yordanamaz Bu akım insanı inceleme yöntemini getirmiştir Psikolojiyi bir bakıma yeniden felsefeye yaklaştırmıştır Psikolojinin amaçlarından biri insan davranışlarını kontrol etmektir Oysa Hümanistik yaklaşımda olanlar, psikolojik kontrolün insanlığın zararına kullanılabileceği inancındadırlar Örneğin, iyi insan yetiştirmek doğru amaç gibi gelebilir Ancak bu konuda çok çeşitli görüşler ortaya atılabilir Abraham Maslow Kimdir? 1 Nisan 1908'de New York Manhattan'da doğdu Yalnızlık, mahcubiyet, aşağılık duyguları, depresyon ve mutsuzluk dolu bir çocukluk ve delikanlılık dönemi geçirdi Nefret dolu ve itici bir kadın olarak gördüğü annesini hiç sevemedi; mutaassıp bir Musevi olan annesi sık sık Tanrı'nın kendisini şu veya bu şey için cezalandıracağını söylerdi Bu tehditlerin de etkisiyle, daha küçük yaşta dine güvenmemeye karar verdi ve ateist oldu Buna rağmen, o dönemin anti-Semitik eylemlerinden ve hücumlardan diğer Yahudiler kadar o da muzdarip kaldı Brooklyn'de Erkek Lisesi'ni bitirdi; çok zeki, yetenekli ve bol okuyan biriydi New York Şehir Koleji'nde hukuk tahsiline başladı ama bir gece kitaplarını atıp okulu terk etti Cornell Üniversitesi'nde felsefe ve psikoloji okumaya başladı Oradaki psikoloji hocası Prof Edward B Titchener'i soğuk bulup beğenmediği için, bir sömestre sonra New York Şehir Koleji'ne döndü Bu sırada 20 yaşındaydı ve 19 yaşındaki kuzini Bertha ile evlendi (bu "gelenek" ona yabancı değildi çünkü kendi anne babası da kuzindiler) Orada da mutlu olamayınca Wisconsin Üniversitesi'ne gitti, iki sene sonra felsefe dalında yüksek lisansını aldı John B Watson'un davranışçılık ekolüne merak salıp psikoloji doktorasına başladı 1934'de doktorasını aldı ama gerek Büyük Buhran döneminin gerekse anti-Semitik akımların etkisiyle, akademik bir görev bulamadı Tıp fakültesine başladı ama kısa bir süre sonra, tıbbın da tıpkı hukuk gibi insanları tutkusuz ve olumsuz açıdan ele aldığına kanaât getirerek, tıbbiyeyi de terk etti Hayatı boyunca sıkıldığı her şeyi terk etme huyu bundan sonra da sürdü Ertesi sene New York'a geri döndü ve Columbia Üniversitesi'ndeki Teacher's Koleji'nde E L Thorndike'ın asistanı oldu Bir sene kadar insan cinselliği üzerinde çalıştıktan sonra oradan da sıkıldı ve ayrılıp Brooklyn Koleji fakültesine intisap etti 1930'lar ilâ 1940'lar arasında New York'da zamanın hemen bütün ileri gelen Avrupalı psikologlarıyla irtibat kurdu Bu zevatın çoğu Nazi tehdidinden kaçan Yahudi psikanalistlerdi Aralarında Erich Fromm, Karen Horney, Max Wertheimer ve Kurt Golstein sayılabilir Alfred Adler'den çok etkilendi ve uzun bir süre onun seminerlerine devam etti Bu arada tanıştığı antropolog Ruth Benedict'ten de çok etkilenip Kanada'da yaşayan Yerliler üzerinde araştırmalar yapmaya başladı Buradaki gözlemleri kültürel farklılıkların esâsen yüzeysel olduğu kanaâtine varmasına yol açtı; bu da, ileride geliştireceği ihtiyaçlar hiyerarşisi kuramı için ufuk açtı Brooklyn'deki dersleri çok ilgi çekerdi ve popülerdi Konu hakkında hiç bir eğitimi olmamasına ve sâdece uzaktan duyduklarıyla bir şeylerden haberdar olmasına rağmen, talebelerine psikanaliz uygulamaya çalıştı Bir süre sonra da, psikanaliz yerine, kendince geliştirdiği kısa süreli psikoterapi seansları yapar oldu Sonradan bunlardan da büyük ölçüde vazgeçti 1940'lı yılların ortalarından itibâren sıhhati bozulmaya başladı 1946'da, henüz 38 yaşındayken, iyice rahatsızlanarak iki kızını ve karısını alıp California'da Pleasanton'a taşındı ve ismen de olsa Maslow Cooperage Corporation'un başına geçti 1949'da kısmen düzelerek Brooklyn Koleji'ne geri döndü 1951'de, Waltham Massachusetts'de yeni kurulmuş olan Brandeis Üniversitesi'nin psikoloji bölümünün başına geçti Bol miktarda yazı yazıyordu ve şöhreti de iyice artmıştı ama, dâima olduğu gibi, burada da hiç mutlu olamıyordu Talebelerinden artarak gelen ders verme tekniğiyle ilgili eleştirilere kızıyor ve ürküyordu 1967 Eylülü'nde ciddi bir kalb krizi geçirdiğinde, 20 sene önceki teşhis edilemeyen garip hastalığının da aynı şey olduğunu fark etti Zâten sıkılmıştı, talebeleriyle sorunlar yaşıyordu California'daki Menlo Park'ta Saga Administrative Corporation'dan gelen iş teklifini kabûl edip, oraya geçti Burada belli bir işi gücü yoktu, kafasına göre yazıyor, düşünüyor ve keyfine bakıyordu; onu tenkit eden kimse de yoktu 8 Haziran 1970'de, hafifçe koşarken (jogging), 62 yaşında şiddetli bir kalb krizi ile vefat etti Hayatı boyunca pek çok ödül almış, 1967-1968 senelerinde Amerikan Psikoloji Birliği başkanlığı yapmıştı Vefat ettiği zaman îtibâriyle, sâdece bir psikoloji profesörü olarak değil, en az o kadar da iş idâresi, eğitim, hemşirelik, ilâhiyat gibi konulardaki yazıları, konuşmalarıyla tanınıyordu Hep ıstırap, acı ve ağrılar çekti; kronik yorgunluk, hipoglisemi, kalça artriti ve müzmin kalb sorunlarından müştekîydi Mahcup, aşırı anksiyöz ve kendine kızan, mutsuz, izole ruhsal yapısını seneler süren psikanalize rağmen hiç aşamadı Performans anksiyetesi sorununu ölünceye kadar yaşadı Evliliğinde de hep suâl işâretleriyle ve sevgi güvensizliğiyle beraber yaşadı, bunu yazdıklarına yansıttı Vefatından bir ay önceki son makalesinin girişinde hiç bir zaman cesur bir lider ve hatip olamadığından yakınarak "ben mizaç olarak cesaretsizim" diye yazıyor ve ekliyordu "bu da bana hayatım boyunca bitkinlik, gerginlik, korku, endişe ve kötü uykulara mâl oldu"! Annesine karşı nefreti de asla sönmedi, öldüğünde cenazesine gitmeyi reddetti Bu mizaç, karakter ve kişilik özellikleri, her kuramcı gibi, onun kişilik kuramına ve ideolojisine de yansıdı Asla olamadıklarını ve inanamadıklarını "kendini gerçekleştirme", "hümanistik tavır", "holistik-dinamik teori" gibi kuramsal yaklaşımlarla ideolojize etti, küçük yaşta kaybettiği Tanrı inancını teolojiye ve transandansa olan merakıyla (zirve yaşantılar, din ve ilâhiyatla ilgili yazılar) ikame etti Kısacık tıbbiye yaşantısı hâricinde tıbla hiç alâkası olmadığı gibi, doğal olarak, hiç bir zaman da psikiyatr(ist) olmadı Kaynak: Jess FEIST & Gregory J FEIST (2002) Theories of Personality - Fifth Edition New York: McGraw-Hill, 492-523 |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|