Gözümüzde Basınç Dengesi |
07-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Gözümüzde Basınç DengesiKâinattaki her şey belli bir denge ve ahenk içinde yaratılmıştır Bu, kâinatın küçük bir numûnesi olan insan vücudunda da açık bir şekilde görülebilmektedir İnsan vücudundaki denge ve ahenk bozulduğunda, genel veya kısmî rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır Gözün yapısı ve bu yapının ne kadar mükemmel olduğu bazı kısımlarında ortaya çıkan arızaların sebep olduğu hastalıklarla her geçen gün daha da kolay anlaşılmaya başlanmıştır Net bir görüş için, pek çok şeyin aynı anda kusursuz bir düzende işletilmesi gerekmektedir Bu düzendeki küçük bir aksama bile, çeşitli seviyelerde görme bozukluklarına yol açar Halk arasında göz tansiyonu olarak bilinen glokom da bunlardan biridir Gözün yapısı Göz, küre şeklinde ve iç içe üç tabakadan inşa edilmiş bir duyu organımızdır En dışta koruyucu mahiyette bağ dokusundan yapılmış çok sağlam bir örtü (sklera) ile kaplanmıştır Bu tabaka gözün ön tarafında kornea denen saydam bir yapıyla devam eder Bu tabakanın altında ise, damar tabaka (üvea) mevcuttur En içte de, mu’cizevî bir hâdise olan görme fonksiyonunun ilk ortaya çıkarıldığı retina adı verilen sinir tabakası bulunmaktadır Göz küresinin içinde göz sıvısı (aköz hümör), jel kıvamındaki vitreus cismi ve görmede önemli bir fonksiyona sahip olan mercek bulunmaktadır Gözün küre olan şeklinin korunabilmesi için belli bir iç basınca (tonus, 10-21 mmHg) ihtiyaç vardır Gözün çok hassas bir şekilde ayarlanmış iç basıncında değişik tesirlerle meydana getirilen artma ve azalmalar göze zarar verir Göz basıncını sağlama görevi ise, bu kürenin içindeki sıvıya verilmiştir Bu sıvı, gözün orta tabakasının ön kısmındaki silier cisimden salgılanır Daha sonra, irisin arkasındaki arka odacığa ve göz bebeği vasıtasıyla da gözümüzün renkli kısmı olan irisin ön tarafındaki odacığa geçer Ön odacıktaki sıvı, iki yolla gözü terk eder Birincisi, bu sıvının % 80’inin gözü terk ettiği ağ şeklinde tabakalardan yapılmış olan ve irisle korneanın birleşim bölgesinde yer alan trabeküler yoldur Diğeri ise, irisin ve silier kasın içinden geçerek gözden ayrıldığı sert ve damar tabakalar arasındaki (üveaskleral yol) yoldur Bu şekildeki dengeli yaratılmasından dolayı da, göz içi sıvısının dengeli şekilde değiştirilmesi sağlanır Zîrâ vücudumuzda her şey değiştiği gibi, gözümüzün içindeki bu sıvının da hassas bir ölçüde değiştirilmesi gerekir; fakat bu sırada sıvının miktarı sabit tutulmalıdır Sıvı değiştirilmezse bir müddet sonra kokuşma ve bozulma başlar Değiştirilirken çok fazla boşaltılırsa, göz küre şeklini koruyamaz Bu sıvı değiştirilirken trabetüler ağdan sonra, schlemm kanalı olarak adlandırılan bir yapıya geçer ve buradan da gözün dışındaki toplar damarlara karışır Burada gözü diğer vücut organlarının çoğundan ayıran dikkat çekici özellik, gözdeki sıvının lenf sistemine değil de, kan sistemine boşalmasıdır Bu sayede, enflamasyona (iltihaplanmaya) karşı hassas olan göz yapıları kısmen korunmuş olur Eğer gözün atık sıvıları lenf sistemine boşalsaydı, gözdeki şişme ve iltihaplanma şiddeti daha fazla olacak ve bundan dolayı göz daha fazla zarar görecekti Ayrıca, gözün içindeki yapılar, net görme işleminin gerçekleşmesi için, damarsız olarak yaratılmıştır Bu damarsız yapıların (mercek, kornea) beslenmesi için gerekli maddelerin taşınmasında ve atık maddelerin uzaklaştırılmasında, göz içi sıvısı hayatî bir rol oynar Bu da sürekli olarak bu sıvının salınıp boşaltılması ile sağlanır Ortalama olarak göz içi sıvısı 2,5 saatte bir yenilenir ve göz içi yıkanır Göz tansiyonu rahatsızlığının ortaya çıkışı Göz tansiyonunun ortaya çıkmasında, göz içi sıvısının üretimindeki ve gözü terk etmesindeki dengenin bozulması, en önemli faktör olarak karşımıza çıkmaktadır Bu dengenin bozulmasında en önemli sebep, göz içi sıvısının bozulmuş trabeküler ağdan geçmesindeki zorluk neticesi göz basıncının yükselmesidir Diğer sebepler arasında; bu sıvının göz bebeğinden geçişindeki zorluklar, iris ile kornea temasından veya diğer sebepler boşalma yeri olan trabeküler ağa ulaşmasının önlenmesi sayılabilir Bu gibi hâdiseler neticesinde göz içinde üretilen sıvının akışı engellendiğinde, göz küresi genişleyemeyen bir yapıda olduğu için, göz içi basıncında artma olur Bunun neticesinde, göz içindeki yapılara zarar görmeye başlar ve bu da halk arasında göz tansiyonu olarak bilinen glokoma yol açar Bu zararların en önemlisi, retina tabakasında yer alan ve ganglion olarak adlandırılan sinir düğümlerini teşkil eden hücrelerde meydana gelen hasardır Hastalık devam ettiği sürece bu hasar da devam eder ve bu hücrelerin sayısı giderek azalır Bu da neticede körlüğe sebep olabilir Göz tansiyonu (glokom) rahatsızlığında teşhis ve tedâvi Ganglion hücrelerinin uzantıları (aksonları), görme sinirini (optik sinir) teşkil eder, dolayısıyla bu hücrelerdeki hasar, görme sinirindeki hasar mânâsına gelir Normal şartlarda sinir hücrelerinde hasar oluştuğunda geri dönüş olmadığı için yapılacak tedâvilerle bu hasar düzeltilememektedir (gelecekte kök hücre tedâvisindeki ilerlemelerin sinir hücrelerindeki bu hasarın giderilmesi yönünde yeni ufuklar açacağı görülmektedir) Tedâvi, mevcut durumu muhafazadan veya kaybolma hızını mümkün olduğunca azaltmaktan ibarettir Bununla birlikte, bazı kişilerde, normal basınç aralıklarında da bu rahatsızlık meydana gelebilmekte ve ‘normal basınçlı glokom’ olarak adlandırılmaktadır Bu durumda hastalık sadece göz tansiyonu ölçümü yapılıp diğer rutin muayeneler yapılmadığında gözden kaçabilmektedir Bu ise ilâve göz muayenelerinin niçin gerekli olduğunu anlamayı kolaylaştırır Bu hastalıkdaki sinir hasarı, başlangıçta görme netliğini bozmamakta, fakat görme alanında kayıplar meydana getirmektedir Hastalar, yavaş gelişen görme alanı kaybını başlangıçta hissedememekte, ancak çok ileri dönemlerdeki kayıpların farkına varabilmektedirler Glokomun, doğum anından başlayarak ileri yaşlara kadar her yaş grubunda ortaya çıkabilen bir hastalık olduğu ve meydana gelen hasarın bugünkü tıbbî imkânlarla düzeltilemediği hatırdan çıkarılmamalıdır Bu sebeple, 40 yaşından sonra kişilerin doktor kontrolünden geçmeleri tavsiye edilmektedir Yeni doğan bebeklerde glokom mevcudiyetinde gözün kornea tabakasında genişleme olabilir Bazı aileler çocuktaki kornea büyüklüğünü güzel göz olarak yorumlarlar Fakat bu gözü güzel gibi gösteren büyüklük aslında glokomun bir belirtisi olabilir Aynı zamanda yeni doğanlarda korneanın saydamlığında azalma, gözde yaşarma ve ışıktan rahatsızlık şeklinde ortaya çıkabilir Bu durumlarda bir uzmana başvurulması iyi olur Ayrıca, ailesinde glokom hastalığı bulunanlarda bu hastalığın ortaya çıkma riski, bulunmayanlara göre daha fazladır Burada insanın aklına ‘Bu rahatsızlığı önlemede alınabilecek tedbirler var mı?’ diye bir soru gelebilir Ne yazık ki hastalığın sebepleri ve engellenmesi için gerekli tıbbî bilgiler henüz yeterli değildir Bu yüzden tedâvide en önemli adım erken teşhis ve tedâvideki sürekliliktir Glokomda, hastalığın ortaya çıkış sebebine ve mekanizmasına bağlı olarak değişik tedâviler mevcuttur Yeni doğanlardaki glokomda önce cerrahî tedâvi, gerekirse ilâç tedâvisi uygulanmaktadır Erişkinlerde ise önce ilâç tedâvisi denenmekte, eğer iyileşme sağlanamazsa lazer, cerrahî veya kombine tedavilere geçilmektedir İnsanlar doğdukları andan itibaren, ruhun bu dünyayı seyretme pencerelerinden biri olan gözlerle dünyayı seyrederler Bunun için özel gayret göstermedikleri gibi, görme için gerekli olan bilginin de farkında değildirler Bu açıdan bakıldığında, cansız ve şuursuz bir organın bunları bilip plânlamasının imkânsız olduğu, bu sistemleri kusursuz yaratan sonsuz bir ilim, irade ve kudretin varlığına ihtiyaç duyulduğu daha iyi anlaşılabilir Gözün bütün yapılarının sağlıklı olması, sadece göz tansiyonu rahatsızlığının bulunması durumunda bile görmenin tam olarak sağlanamayacağı düşünüldüğünde, insanoğluna düşen vazife, kendisine bu kadar mükemmel bir vücudu bahşeden Zat’a şükürde bulunmasıdır Yusuf YILMAZ |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|