Prof. Dr. Sinsi
|
Akciğerin Yapısı - Akciğer Hastalıkları
Akciğerin Yapısı - Akciğer Hastalıkları
Akciğerin Yapısı
AKCİĞERLER(Pulmones)
Akciğerler göğüs boşluğunda yüreğin sağ ve solunda az çok piramit şeklinde olan solunum organlarıdır Taban kısımları diyaframın üzerine oturmuştur Göğüs çeperine bakan yüzeyleri dış bükey, yüreğe bakan iç yüzeyleri ise iç bükeydir Akciğerlerin dış yüzeyi düzgün ve parlak olup bu parlaklık akciğerleri örten palevranın visceral yaprağındandır Rengi, yeni doğmuş çocuklarda esmer-kırmızı, gençlerde pembe, ergin ve yaşlılarda ise pembe-mavimtıraktır İnsan yaşlandıkça akciğerlerin yüzeyinde bir takım pigmentler belirir Bunlar solunum sırasında akciğerlere kadar giren yabancı cisimleri meydana getirdikleri oluşuklardır
Akciğerlerin ortalama olarak yükseklikleri,omurga tarafındaki kenarlarında 25cm olup önden arkaya olan kalınlıkları tabanda 16cm ,genişlikleri ise yine tabanda sağ akciğerlerin 10cm,sol akciğerlerin 7cm dir Yüreğin sol akciğer üzerine yaptığı Basınçtan
Akciğerlerin Hacmi yaşa, şahsa ve cinse göre değişir Ağırlıkları yetişkin bir erkekte 1300gr olup bunun 700gr mı sağ ,600gr mı sol akciğere aittir kadınlarda ise sağ akciğer 550gr,sol akciğer 450gr kadardır İçerisinde Hava bulunan akciğerler daha hafiftir Yeni doğmuş ölü bir çocuğun akciğerlerinin nefes almamış olduğu suya atılarak anlaşılır Eğer nefes almış ise Suyun yüzeyinde kalır Almamış ise suyun dibine çöker
Akciğerler yumuşak olduğundan parmakla basılınca çökertilebilir Üzerlerinde fazla Basınç yapılırsa Alveol keseciklerinin yırtılmasından dolayı bir çıtırtı duyulur Bu taktirde hava kabarcıkları plevranın akciğerleri örten yaprağı Altına gözle görülebilir Akciğerler kolay yırtılmazlar Bu nedenle, Alveolleri dolduran Havanın Basıncına mukavemet ederler
Akciğerlerin Yapısı
Akciğerleri dıştan seroz yapıda olan çift katlı plevra zarı örter Her akciğerin ayrı bir plevrası vardır Plevranın dış katı göğüs çeperine yapışmıştır Bu kat parictal yapıda olduğundan parictal plevra adını alır Plevranın diğer katı akciğerlerin yüzeyini örter Buna da visceral veya pulmonal plevra denir Bu iki yaprak ayrı olmayıp akciğerleri hilus kısmında birbirleriyle birleşirler Ayrıca bu iki yaprak iç içe olduğundan birbirleriyle sıkı temas halinde olup aralarında plevra boşluğu bulunur Her akciğerin ayrı bir plevrası olduğundan aynı şekilde her bir akciğerin etrafında ayrı bir plevra boşluğu bulunur Bu boşlukta akciğerlerin hareketini kolaylaştıran bir Sıvı vardır
Plevranın göğüs boşluğunu örten parictal yaprağı ,üzerini örttüğü bölgelere göre isim alır İnce ve saydam olan visceral yaprak ise akciğerlere sıkıca yapışmıştır Hatta bu yaprak lopcuklar arasındaki hücresel doku ile de irtibattadır Visceral plevranın serbest olan dış yüzeyi parietal ile temas halinde olup parlak ,düzgün ve kaypaktır
Akciğerlerin her bir lopu altıgen piramit şeklinde 1cm3 hacminde küçük lopcuklara ayrılmıştır Lopcukların bazıları akciğerin yüzeyinde,bazıları ise derinliğindedir Yüzeyde olanlar piramit şeklinde olup tabanları akciğerlerin yüzeyinde çok köşeli olarak görülür Tepeleri ise hilusa doğrudur Derinde olan lopcukların şekilleri değişiktir Her bir lopcuk küçük ve başlı başına bir akciğerciktir
Lopcukların,üzüm salkımına benzeyen hava keselerine(acinus) ayrılmışlardır Hava keseleri de ampül şeklinde keseciklere ayrılmıştır Bütün lopcuklar birbiri üzerine düzensiz bir şekilde yığılmışlardır Yalnız bunları birbirinden ayıran esnek bir katılgan doku mevcuttur Yani,her lopcuk kan damarları ve bronşların kolları ile sinirlerden yapılı katılgan bir doku ile çevrilidir Lopcukların içerisine giren bronş kolları 50-60kadar küçük kollara ayrılır Çapları 1/10mmolan bu kollara bronşcuk adı verilir
Bronşcukların yapısında da bronşlarda olduğu gibi iki tabaka bulunur Bunlardan biri, yine kıkırdak ,kas ve zardan yapılı olan iç tabakadır Dış tabakada bulunan ve tam olmayan kıkırdakcıkların arsında fibroz bir lam vardır Bronşcuklardaki kıkırdaklar plaklar,halinde ve gelişi güzel durumdadırlar Bu kıkırdak plaklar,bronşcukların çapları küçüldükçe seyrekleşir,ve 1mm çapındaki bronşcuklara gelince kıkırdaklar tamamen kaybolurlar ,nihayet ,sadece fibroz bir yapıda olan zar tabakası kalır Bunun yapısında da kas lifleri bulunur Mukoza dan ibaret olan iç tabaka bronşcuklar küçüldükçe incelerek Alveoller de tek bir epitalyum tabakasına kadar indirger
Bronşcuklar muntazam olmayan boşluklara açılırlar Bu boşluklardan,3mm uzunluğunda 40 mikron genişliğinde birçok kanallar çıkar Bu kanalların çeperleri girintili çıkıntılıdır Burada hem birbirine hem de kanal boşluğuna açılan bir takım keseciklerin çapları 0,2-0,3mm,sayıları da 750 milyon kadardır Alveollerin çeperleri yalın kat epitelden yapılmıştır Etraflarında Gaz alışverişini sağlayan kılcal damarlar bulunur Alveollerin toplam yüzeyi 48m2 dir İçerleri hava ile doludur Kılcal damarların bu kesecikler etrafındaki toplam yüzeyi ise 150m2 kadardır Akciğerlerin özgül ağırlığı da 0,5gr/cm3 dür
AKCİĞER HASTALIKLARI
ZATÜRE(PNÖMONİ)
Pnömoni, akciğerlerin iltihaplı hastalığı olarak tanımlana bilir bebek ölüm hızının binde yüz dolaylarında,beş yaştan küçük çocuk ölümlerinin tüm ölümlerinin tüm ölümlerin yarısını oluşturduğu ülkemizde hastalığın önemi daha büyüktür Çünkü,bu ölümlerin en başta gelen sebebi pnömonidir Herkes her yaşta pnömoniye yakalana bilir Ama çocukluk yaşlarında daha sık görülür Ayrıca çocukluk ve yaşlılıkta daha ağır seyreder
Soğuk, pnömoniyi hazırlayıcı bir faktördür Bu nedenle pnömoni kış mevsiminde diğer mevsimlerden daha sık görülür Soğuk bölgelerde de diğer bölgelere oranla daha çoktur Erkekler ve kadınlar pnömoniye benzer duyarlılıktadır, yani yakalanmalarında fark yoktur Sosyo- ekonomik durumu iyi olmayan kişilerde hastalık sık görülür ve ağır seyreder
Aslında pnömoni , teşhisi ve tedavisi kolay bir hastalıktır Ülkemizde en önemli ölüm sebebi olması , çocuklarda Beslenme bozukluğunu sık görülmesi , pnömoni tanı ve tedavisinde geç kalınmasındandır Bir başka değişle , pnömoni bebekler için tehlikeli bir hastalıktır, pnömoni şüphesi olanlar özellikle bebekler hekim tarafından muayene edilmelidir
PNÖMONİ NASIL MEYDANA GELİR?
Pnömoni çok çeşitli etkenlerle meydana gelir Virüsler,bakteriler,mantarlar,barsak parazitleri,akciğerlere kaçan yağlı Maddeler,besinler ve bazı zararlı maddeler pnömoniye sebep olur Sayılan bu mikroplar,genellikle hasta ve taşıyıcıların solunum sistemi salgılarında bulunur Bu mikropların tükürük ,salya ile etrafa yayılması ve sonuçta akciğerlere ulaşması ile de pnömoni meydana gelir
Mikroorganizmaların akciğerlere ulaşması ayrıca şu yollarla ola bilir
a)Damlacıklarla:Öksürük,aksırık,konuşma sırasında mikroorganizmayı taşıyan damlacıkların sağlam kişilerin solunum sistemine girmesi
b)Hava yolu ile:Mikroorganizmaları taşıyan hava ile solunum sırasında
c)Toza bulaşmış eşyalar ile :Pnömoni mikroorganizmalarından herhangi biri ile bulaşmış,havlu,mendil,bardak,kaşık,çatal vb eşyaları kullanmakla
d)Parazitlerle olan pnömoniler ise,kirli içecek ve yiyeceklerle
e)Vücudun herhangi bir yerindeki bir mikrobun kan veya lenf yolu ile akciğerlere gelmesi şeklinde olabilir
PNÖMONİNİN BELİRTİLERİ
a)Ateş:Pnömoni genellikle ateşli bir hastalıktır Ancak bebeklerde,ateş olmadan da hastalık olabilir
b)Öksürük:Çocuklar ve yetişkinlerde öksürük vardır Ateş,nezle,öksürük bazen ilk belirtilerdir Bebekler balgam çıkaramazlar
c)Solunum Güçlüğü:Dakikadaki solunumun sayısı artmıştır Bu özellikle bebeklerde belirgindir Sık soluk alıp verme yanında,solunum hırıltılıdır Akciğer havalanmasının yetersizliği sonucu dudaklarda syanoz(morarma) görülür Burun kanatlarının solunuma katılmasından dolayı nefes alırken burun açılıp kapanır,yine solunum sırasında kaburga araları içeri çekilir
d)Bebekler de,iştahsızlık,emmeme,huzursuzluk,devamlı ağlama,inleme ve soluk renk görülür
PNÖMONİDEN KORUNMA
Yeterli ve dengeli Beslenmenin sağlanması
Kişinin hijyen koşullarının sağlanması
Çocukların boğmaca ve tüberküloz aşılarının yapılması
Kişide pnömoniyi meydana getiren hazırlayıcı faktörlerin düzeltilmesi ile pnömoniden korunmak mümkündür
Toplumun sosyo-ekonomik durumunun yükseltilmesi,konut başta olmak üzere hayat şartlarının düzenlenmesi
PNÖMONİYE KİMLER DAHA KOLAY YAKALANIR
*Küçük bebekler,çocuklar ve yaşlılar;
*Beslenme bozukluğu olanlar,kansızlığı,raşitizmi olanlar,
*Akciğerlerinde kronik bir hastalığı olanlar,
*Bakım yetersizliği olan çocuklar kolay yakalanırlar,
*Doğuştan bazı anomalileri olanlar(akciğer,ağız,kalpte sakatlıklar)
PNÖMONİDE TEDAVİ
Pnömoni evde ya da hastane de tedavi edilebilir Evde tedavi olan hastalara uygun ısı ve nem’ de ki bir odada yatak istirahatı yapmalıdır Odada buhar yapılmasının yararlı olduğu unutulmamalıdır
sigara dumanı başta olmak üzere odada toz ve duman olmamasına özen gösterilmelidir Hastaya yutması kolay sıvı yiyecek verilmelidir Hastaya yeterli Protein
VEREM(TÜBERKİLOZ)
Verem,Robert KOCH tarafından bulunduğu için Koch basili olarak bilinen bir mikrop tarafından meydana getirilen bulaşıcı bir hastalıktır Ancak,bir kişinin vereme yakalanmasında Verem basilinin yanı sıra,sosyal ve ekonomik şartların da rolü vardır Çünkü verem kötü çevrede yaşayanlarda ,kalabalık ailelerde,temizlik kurallarına dikkat etmeyen,eğitimsiz kişilerde daha fazla görülür
Verem,genellikle hava yolu ile bulaşır Veremlilerin öksürükleri ile saçtıkları damlacıklardaki basiller doğrudan sağlam insanlara bulaşabilir Havada uzun süre asılı kalabilen her damlacıkta 1-2 adet basil bulunmaktadır Bu basiller özellikle,sinema,bar,kahvehane gibi loş ve kapalı yerlerde uzun süre asılı olarak kalırlar Güneş ışığı giren yerlerde ise 1-2 Saat içinde ölürler Her verem hastası hastalığı yaymaz Etkili bir tedavi alan hastalar basil yaymazlar Akciğer dışındaki organlarda da verem olabilir Fakat buralardaki verem cerahat akıntısı olmuyorsa başkasına bulaşmaz
Veremin bir diğer bulaşma yolu da verimli ineklerin sütlerinin içilmesi ya da bu sütlerin ürünlerinin yenilmesidir Ancak bu sütler kaynatılır veya pastörize edilirse Koch basili ölür
Mikrop vücutta bütün doku ve organlara yerleşip hastalık meydana getire bilir Ancak,en çok görülen şekli akciğer tüberkilozudur Veremin belirtileri,hastalığın değişik organ ve dokularda yerleşmesi nedeniyle farklıdır Ancak en sık görülen akciğer vereminin başlıca belirtileri olarak,öksürük,gece terlemesi,kilo kaybı,iştahsızlık,balgam çıkarma,ateş,göğüs ağrısı sayılabilir Verem mikrobu beyin zarlarında yerleştiğinde yüksek ateş,baş ağrısı,kusma,ense sertliği gibi menenjit belirtileri meydana gelir Eklemlerde hastalık yaptığında eklem şişer ve ağrır
Verem hastalığının teşhisi,klinik muayene,röntgen ve diğer laboratuar tetkiklerine dayanılarak yapılır Bir tüberkilozun genellikle 5-10 kişiye hastalığı bulaştırdığı kabul edilmekle beraber,teşhisi uzun süre geciken bir hastanın yüzlerce kişiye hastalığı bulaştırması da mümkündür Ayrıca,hastalığın teşhisi geciktiğinde tedavisi de güçleşir Bu yüzden hastalığın”erken teşhisi” önemlidir
TEDAVİSİ
Etkili tüberkiloz ilaçları bulunmadan önce tüberkiloz tedavisi daha çok hastaların temiz havalı yerlerde dinlenme ve beslenmeleri suretiyle bünye dirençlerinin arttırılması esasına dayanıyordu Ayrıca,hasta dokular hareketsiz duruma getiriliyor veya cerrahi yola çıkarılıyordu Günümüzde ise,verem haslığının tedavisi,etkili pek çok ilaçla yapılmaktadır Ancak,veremin tedavisi,diğer bulaşıcı hastalıklardan daha uzundur;aylar,bazen yıllarca sürebilir düzenli ve yeterli süre tedavi önemlidir
KORUNMA
a)Verem’ den korunmada,insanların hastalığın mikrobu ile karşılaşmalarını önlemek temeldir Bunun en etkili yolu ise hastaların erken teşhislerinin yapılıp,düzenli ve yeterli süre,tedavi edilmeleridir Ancak çoğu zaman hastaların yakın temaslarına hastalığın bulaşması önlenememektedir Bu yüzden mikrop kapmaları önlenemeyen kişileri ilaçla koruma,bunların yeni hastalık kaynağı oluşturmalarını sağlamak gereklidir
b)BCG aşısıyla korunma:Pek çok ülkede kullanılmaktadır BCG aşısı;sığır tipi tüberküloz basilinin hastalık yapma gücünün zayıflatılmasıyla ilk defa 1923 yılında
c)Hastalıktan korunmada,Sağlıklı bir yaşam biçiminin ve yeterli beslenmenin sağlanması da önem taşır Ayrıca hastalığın belirtileri,bulaşma yolları,tedavi ve korunmada yapılması gerekenler konusunda toplum eğitilmelidir
BOĞMACA
Boğmaca,solunum yollarında meydana gelen ve çocukluk çağında sık görülen bir hastalıktır Etkeni boğmaca mikrobudur Mikrob,hastaların öksürük,aksırığıyla etrafa yayılır Bu mikrobu alan sağlam kişilerde,7-15 Gün gibi,bir kuluçka döneminden sonra hastalık,kuru,kısa ve geceleri artan bir öksürükle başlar Öksürük tedaviye rağmen devam eder ve giderek artar Hafif bir ateş olur Bir-iki hafta sonra,özellikle geceleri ortaya çıkan,öksürük nöbetleri meydana gelir,bu nöbetler sırasında çocuk bir süre nefes alamaz ,dudakları morarır ve boğulur gibi olur Bunu sesli ve derin bir soluk alma izler Genellikle çocuk solunum yolundaki balgamı çıkarıncaya kadar öksürük devam eder ve bu arada sıklıkla kusma olur Öksürük nöbetleri Günde 8-50 defa olabilir
Nöbetlerin ağırlığı ve sıklığı,çocuğun sinir sistemiyle de ilgilidir Bu dönemde boğmacalı çocuğun yüzü ve göz kapakları şiş,gözleri kılcal damarlardaki kanamalardan dolayı kırmızıdır Öksürük nöbetleri sırasında solunumun yapılamaması ve kanın oksijenlenmesinin bozulmada,beynin zarar görmesine sebeb olacağından bebeklerde önemlidir Bu dönem birkaç Günden bir aya kadar devam eder Bundan sonra öksürük nöbetleri hafifler ve sayısı azalır Öksürük sırasında artık morarma ve kısma olmaz,iştah düzelir Bu durum 2-6 hafta sürebilir
BOĞMACANIN TEDAVİSİ
Boğmacanın tedavisi antibiotik denilen ilaçlarla yapılır Ayrıca hastanın sakinleştirilmesi ve bulunduğu ortamın havasının temiz ve nemli olması tedavi açısından önem taşır
KORUNMA
Korunma,aşı ile sağlanabilir Boğmaca,Difteri,Tetanoz karma aşısı,doğumdan sonra,iki aylık çocuklara belli aralıklarla üç defa ve bir yıl sonra da tekrarı(rapel) yapılır Ayrıca, çok küçük bebekler başta olmak üzere çocukların öksüren hastalardan korunması önemlidir
|