Yıllar Ve Yollar |
07-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yıllar Ve YollarYıllar Ve Yollar - Nuri Can Gurbet ellerde yalnızlık vardır, hasret, kasvet, karanlık ve ağlamak vardır! Kimse bilmez o duyarlı çocuk anılarımızı, sevdalarımızı, sırlarımızı Bir pınar başında kurduğumuz hayalleri Sonra unutulan yolların kenarında açan o unutma beni çiçeği acıtır içimizi Cebimizde taşıdığımız, o ilk göz ağrımızın adını işleyip, yüzü kızararak verdiği oyalı mendil Gel gör ki, buralarda göçmen, yabancı, misafir işçi yada misafir işçi çocuğu olarak tanımlarlar bizi, yurdumuzda da el, yada Alamancı olarak Artık ne geldiğimiz yere aitiz, ne de yerleştiğimiz yerlere Doğu ile batı, köy ile şehir, gelenekcilik ile modern, iki din ile iki kültür arasında sıkışıp; ne o ne öteki olabilmişiz Vatansız vatandaşlar gibi kalmışız ortada Yemeğimizi gurbetin zehrinden yapıyoruz, suyumuzu yureğimizin acısından İnsana, hüzünle beraber acı veren bir duygudur bu! Bu duyguyu anlamak için yaşamak gerek! Yılların akışına bir kuru yaprak gibi kapılmış gidiyoruz sulara, dur durak bilmeden Ardımızda bıraktığımiz sular geri dönmüyor Bir yanımız vizeli , bir yanımız kaçak, bir yanımız sınır boylarında tutuklu Para kazanmak uğruna sağlığımızı kaybetmişiz, sağlığımızı kazanmak için paramızı Çocuklarımızı kaybetmişiz, isimlerimizi, uyruklarımızı kaybetmişiz Huzurumuzu, uykularımızı kaybetmişiz Ne kaldığımız ülkeler bizi tanıyor, ne geldiğimiz ülke bizi adam yerine koyuyor Doğup büyüdüğümüz yerler gitgide uzaklaşıyor bizden, gittiğimizde, bir yabancı gibi karşılanırız, yeniyetmeler tanımaz bizi, bizimde bir zamanlar oralarda yaşadığımız akıllarına bile gelmez Bir sürü anı gelip üşüşür belleğimize, dalıp gitmelerimizi algılayamazlar Her uzaklara daldığımızda çocukluğumuzu, ilk gençliğimizi, sevdalarımızı anımsarız Umutlarımız, umutsuzluklarımız, özlemlerimiz bir flim şeridi gibi geçer gözlerimizin önünde Ne yabancıyızdır onlar için, ne tanıdık Ne buralıyızdır onlar için, ne de oralı İki arada bir derede kaldığımızı duyumsadığımızda, burkulur içimiz, gözlerimiz dolar, ağır bir yılan gibi keleplenir yureğimizin üstüne hüzün Bütün ayrılıklar acı, bütün gitmeler hüzünlüdür Bu kahrolası gurbet, bu yaban eller nasıl da sünger gibi emiyor ömrümüzü Nasıl da günbe gün eksiliyoruz, tükeniyoruz farkına varmadan Gönül dağları barındırmıyor artık o eski sevdalarımızı Durmadan hüzün kuşları uçuruyoruz ömrümüzün kafesinden Grideyiz, uzaktan gelen eski bir trenin yorgunluğunu taşıyor bedenimiz, uzayan raylarda yüreğimiz Yollarda hasretin kırıkları! Hasret çiçeğim Yağmurlar düşerken körpe bağına Süzülür damlalar gül yaprağına Takılıp gurbetin hüzün ağına Bir sen mi solarsın hasret çiçeğim Sarıp dikenlere gönül acını İndirme başından ümit tacını Rüzgarda savrulan ipek saçını Bir sen mi yolarsın hasret çiçeğim Eserken başında bahar yelleri Okşarsın hasretle açan gülleri Andıkça geldiğin ırak yerleri Bir sen mi dolarsın hasret çiçeğim Seller feryad eder dağlar ses verir Bir ömre bir sevda sanma az gelir Şimdi her gönülde bir ah yükselir Bir sen mi ağlarsın hasret çiçeğim Denizler dalgalı alınlar sisli Yollar sıra sıra engel dizili Herkesin ateşi içinden gizli Bir sen mi yanarsın hasret çiçeğim Coşkun akan seldim duruldu kalbim Gurbet eller gezdim yoruldu kalbim Aşkın hançeriyle vuruldu kalbim Bir sen mi kanarsın hasret çiçeğim Nuri Can |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|