06-27-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Agnostisizm
AGNOSTİSİZM
Gerçek ve mutlak varlığın, kendinde nesnelerin ve dayanağının insan ruhu tarafından bilinemeyeceği öğretisine agnostisizm denir Dolayısıyla gerçek varlığa, a) ya büsbütün eri-ş, İlemeyeceği; b) ya da akıl ve bilgiyle değil de, ancak İman ile ulaşılabileceği ileri sürülür Thomas Huxley ve Herbert Spencer tarafından bilginin ancak varlığımızın güven içinde bilebileceği konularla sınırlı bulunduğunu savunan bir akım halinde ortaya konulmaya çalışılmıştır
Agnostisizm terimi, Yunanca´dan alınmış "(/" olumsuzluk edatı İle, "bilgi, bilinebilir" anlamına gelen "^/ias7av" kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur Dolayısıyla "a-gnosli-sizm", bilinebilir karşıtı olarak "bilinenıezci-Uk" anlamını taşıyan bir kavramdır Bu anlamda "gnosos" kelimesi, Arapçadaki ilin terimi değil "ûfan" terimi, "agnostos"da "itfamye" karşılığında kullanılır
Kavram olarak agnostisizm, XIX yüzyılda Huxley tarafından, bilginin duyuma ait algıdan İleriye gitmesinin imkansız olduğu ve aklın olayların ve görünüşlerin Ötesine nüfuz edemeyeceği anlayışını temellendirmek üzere ortaya atılmış, dolayısıyla, olay ve görünüşlerin dışında hiçbir şeyin kabul edilmemesini önermiştir Bu görüşe bazan fenomenizm (p-henomenism) adı da verilmiştir Algısal güçlerimizin sınırlılığı ilkesine dayanan agnosti-sizm´in en geniş şekli, duyularımızla algıladığımız şeylerin dışında kalan nesnelerin varlığı hakkında bilgisizliğimizi itiraf etmektir Açıkça görüldüğü üzere burada, daha çok Hıristiyan ve Yahudi gnostisizminin karşısına çıkılmakla; Yahudi-Hristiyan tanrıcılığı İle tanrı tanımazlık reddedilmektedir Böylece Tanrının varlığının ne kabul edilebilir, ne de reddedilebilir olduğu savunulmakta, bu gibi akıl-üstü ve dinî düşünceler bir tarafa bırakılmaktadır
AugusteComte´un pozitivizmi, Kant´m eleştiriciliği, Spencer´in evrimciliği ve Hamİl-ton´ıın izafetçiiiği gibi görüş ve düşünceleri, başka yönlerden birbirinden farklı olmakla birlikte, bilgi ve marifet konusunda agnostisizm içinde yer alırlar Agnostisizm´in diğer iki temsilcisi Lange ve Jodl İse, her türlü fiziği imkansız saymış ve inkar etmişlerdir Agnostisizmi "Kuşkuculuktan ayırmak gerekir
Agnostisizmin temel ilkesi mutlak ve şarta bağlanmamış varlığa bilgimizin erişemeyeceği önermesidir Spencer, evrenin bize açtığı kudretin Özünü tamamiyle kavrayamayacağımız görüşündedir Bu bakımdan insan ilk nedenlere (causes primaİres), son amaca (cause final) nüfuz edemez
Littre´ye göre, sınırsız uzay (mekan) gibi maddî, sonsuz nedenlerin dizilişi gibi manevî olmak üzere nesnenin ötesinde olan "perdenin" arkasında bulunana insan ruhu kesin suretle yanaşamaz Fakat bu yanaşamama, onun yokluğu anlamında düşünülemez Çünkü gerek maddi, gerekse manevi bir payansızlık ve sonsuzluk sıkı rabıtalarla bilgilerimize bağlı olmalıdırlar
Metafizik meselelerin anlam ve önemini kaybettiğini, bilgimizin sınırlı hiçbir şeyin gerçek özüyle bilinemediğini ve bilinemeyeceğini savunan inkarcıları agnostiklerden ayırmak gerekir Agnostikler tabiatı açıklamak için bilinemezciliği temel alırlarken, bunu bilimin sınırları dahiline sokmak isterler Evren, onlara göre bir kudretin görünüşüdür ve biz bunu bilemeyiz, fakat evreni açıklamak ve anlamak bakımından da ona ihtiyacımız vardır Zihin için kendisine nüfuz olunamaz bir mutlak varlığın tasdiki, bilim ile din arasında ortak ve kesişen nokta, uzlaşma alanı ve birbirinin kaynaşacağı bir ilkedir Yeni-E leş tir içil ik´e göre agnostisizm;
a) bir taraftan mutlakı, sonsuzu, aslî cevheri;
b) öte taraftan gözlemlenmesi mümkün olan olayların kaynak ve amacını birbirine karıştırmaktır Onlara göre birinciler
a) insan zihninden bütünüyle atılmalıdır, çünkü düşünülebilir bir gerçeği anlatmazlar İkinciler
b) ise, bilimsel bilginin ötesindedirler Fakat felsefe ve din alanında bunların inkar edilemez konumları vardır
Teologlara göre agnostisizm, reddedilmesi gereken nedenleri içinde taşımaktadır İlk nedenler ve nihai amaç konusunda açık ve kesin bir şey bilemiyor isek, hangi yelki ve gerekçeyle buna bir gerçeklik atfedebiliyoruz? Nihai amaç veyeıerli neden konusunda hakikat kemalden ibarettir Bir anlamda nesne ve zihnin karşılıklı sınırında duran Descartes, düşüncesinde daha İleri gitmeyip ruhun kudreti dahilinde bu sonsuz ışığın kıyas kabul etmez, eşine rastlanmaz güzelliğini düşünür ve ibadetin gerekliliğini hatırlatır
|
|
|