Kİm Bİlebİlİr Kİmİn Halİnİ.. |
06-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kİm Bİlebİlİr Kİmİn Halİnİ..KİM BİLEBİLİR KİMİN HALİNİ Ömer b Abdülaziz, Hz Ömer kadar adalet sahibi değerli bir Emevi halifesidir O’nun döneminde halk, hayran olduğu İslam’ın en güzel uygulamalarını görmüştür Ömer b Abdülaziz’in çok ama çok sevdiği bir cariyesi vardır Savaşta esir düşmüş ve köle pazarlarında satıla satıla Ömer b Abdülaziz’in hanesine dahil olmuştur Ömer b Abdülaziz görür görmez cariyesine hayran olur, gönlünden O’na karşı büyük bir yakınlık hisseder ama iradesine hakim olur ve bu durumu kimsecikler sezsin istemez Bir cariyeye sevdalanmak ayıp karşılanacağından değildir O’nun sıkıntısı; o kadar çok gönlü cariye ile meşgul olmaya başlamıştır ki; aklı, fikri, ruhu cariyesi ile öylesine hem haldir ki bu durum korkutmaktadır adil halifeyi ve gönlü cariyesine yaklaştıkça O’ndan adım adım uzaklaşır Kimse bir şey diyebilir mi ki? Cariyesini azat etse ve onunla evlense… Hiç kimse de bir şey diyemez buna Haram olan hiçbir şey yok çünkü ortada… Ama daha derinlerde bir dert vardır; çok ince bir dert… Güftesi de bestesi de Hacı Arif Bey’e ait muhayyer makamında benim dinlerken huzur bulduğum eserde bahsedildiği gibi ince bir dert… ‘İltimas etmeye yare varınız Kula kul oldum aman kurtarınız Etsin azat beni yar yalvarınız Kula kul oldum aman kurtarınız’ Yari sevmesi dert değil de kul olması büyük mesele… Çünkü tek bir varlığa kul olunur O da, şanı yüce, biricik mevlamız, Allah’u Teala’dır Biz her ne zaman ki Allah’a kul oluruz abad oluruz; ne zaman ki kula kul oluruz işte o zaman berbad oluruz Çünkü gönül sultanlığı ikilik kabul etmeyecek kadar hassastır Derdinden tarumar olan Ömer b Abdülaziz ne yapması gerektiği hususunda Allah’a dayanır O’ndan başka dayanacağımız, yardım alacağımız bir başkası var mı ki? İstihareye yatar, bir işaret bekler Çaresizlik zamanlarında kainatın sessizliği kişiyi deliye çevirir Aşk ile eller semaya kalkar ki; bir yol gösterilsin Yücelerden bir işaret verilsin Gönül çaresizliğine bir çare bulsun Ömer b Abdülaziz’e de bir yol gösterilir O da; çok sevdiği cariyesini azat edecek ve çok güvendiği ve en çok sevdiği arkadaşı ile evlendirecektir Ömer b Abdülaziz bir dakika bile durmadan icraata geçer ve ilk evvela en güvendiği arkadaşını seçer ve cariyesini onunla evlendirmek istediğini söyler ‘Hem’ der ‘sen hiç düğün için masraf yapma; evliliğiniz için ne yapılması gerekiyorsa benim boynumun borcu olsun Ben ne gerekiyorsa yaparım Hem de sen bir cariye ile evlenmeyeceksin, ben O’nu azat edeceğim ve bu durumu ilan da edeceğim, peşinden de seninle büyük bir düğün ile evlendireceğim’ Arkadaşı memnuniyetle kabul eder, çünkü görmüş ve çok beğenmiştir kızcağızı Halife Ömer, cariyesini huzuruna çağırır ve: ’O’nu serbest bıraktığını ama, kendisini kırmayıp değerli dostu ile evlenirse çok mutlu olacağını’ söyler Cariye, Ömer b Abdülaziz’in cariyeliğinden kurtulup, güzel bir evlilikle birlikte, hürriyetine kavuşacağına sevinmiş midir üzülmüş müdür bilmem ama; teklifi kabul eder ve evlenirler Ömer b Abdülaziz’e ne mi olmuştur? Hiç, her ne kadar içi yansa da, kendini kötü hissetse de artık O, azat olmuştur Esasında azat olan cariye değil, Ömer b Abdülaziz’dir Gönül neye katlanmaz ki ayrılık hüznüne de katlanmasın Katlanır, geçer, biter, gider Hayatın çok zor zamanları vardır Bir karar verilir ama birisi için hakaret olarak telakki edilebilecek o karar, kişiler bilmeseler de ne zorluklarla alınmıştır Varsın birileri anlamasın, ama sadırlardaki dahil her şeyi en gizlisine kadar bilen, alim olan, latif olan, habir olan Mevlam, her şeye vakıftır Ayın güneşe muhabbetinden güneşin haberi mi var? Bülbül güle olan muhabbetinden ölür gider de gülün haberi mi var? Gül yağını eller sürünür, bülbül çatlasa da, kahrolsa da… Olması gereken budur ki; hicran ile dolu gönlün sesini kimse bilmez Ama bülbülün sesinin güzelliği de hiçbir karşılık beklemeden duyduğu muhabbetinin Allah’u Teala tarafından mükafatlandırılmasıdır Hz Davut hem peygamber, hem de hükümdardır İki kadın büyük bir dava ile huzuruna gelir Askerlerden birinin elinde bir bebek… Kadınların her ikisi de bu bebek benim diye feryat etmektedir Hz Davut hangisine sorsa; yemin billah edip bebeğin kendisinin olduğunu söylemektedir Hz Davut bebeği sarayda alıkoyar ve iki kadına bu gün gidip, yarın gelmelerini söyler Akşam oğlu Hz Süleyman’a konuyu açar Süleyman babasına: İzin verirse bu davayı kendisinin çözmek istediğini söyler İzin verilir Ertesi gün, her iki kadında istenen vakitte sarayda hazır olur Süleyman her iki kadından da bebeğin gerçek annesi olduklarına dair yemin etmelerini ister İkisi de yemin ederler ‘O zaman’ der, yapılacak tek şey var Madem her ikiniz de bu bebeğin annesi olduğuna dair yemin ediyorsunuz, ben de inanıyorum Hemen getirin askerler, bir balta da bebeği ortadan ikiye bölelim ve annelerin ikisini de buradan boş göndermeyelim’ Askerler balta getirmeye gidedursun, kadınlardan birisi gözyaşı içinde: ‘Ben’ Der, ‘Ben vazgeçtim Bebek bu kadınındır, bölmeyin ortadan ikiye Ben razıyım vazgeçmeye’ Bu tam da Süleyman (as) ın istediği bir cevaptır Alır bebeği kucağına ve gözyaşı içinde hakkından vazgeçtiğini söyleyen kadına teslim eder ve: ‘Ancak gerçek bir anne, evladı için dünya üzerinde yaşasın da gözümün nuru yavrum, varsın benden uzak olsun Diye düşünür Eğer benim varlığım onu yok edecekse, ben razıyım ilelebet evladımı görmemeye der’ Deyip sevginin, gerçek sevginin bazen vazgeçmek olduğunu da öğretir bizlere Kim bilebilir kimin halini Dil söylemez yüreğin harbini İç hisseder hakikat sırrını Ağırdan al yargını yar! Aman! |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|