|  | İmgelem |  | 
|  09-15-2010 | #1 | 
| 
Şengül Şirin   |   İmgelemimgelem a  insanın, bir deneyim, bir algılamayla bildiği bazı nesneleri ya da olayları şimdiki zamanda zihninde canlandırmasını sağlayan ruhsal işlev;  imgesel bellek; muhayyile, düşgücü, hayalgücü: insanın, imgeleminde,  daha önce yaşamış olduğu yerlere gitmesi  Geçmişte yaşanmış bir sahneyi  imgeleminde yeniden görmek, imgelemde bütün canlılığını koruyan bir  olay  —ansikl  Fels  Platon, imgelemi, gerçeklik kazandırmak istediği  gerçekdışı bir imgeyi zihinde canlandırmayı sağlayan yeti olarak anlar:  "Böylece biliyoruz ki, bir tek sanatla, her şeyi meydana  getirebildiğini söyleyen bir adam, (    ) elindeki ressamlık sanatından  kuvvet alarak (    ) vücuda getirmek istediği her şeyin asıl gerçeğini  yaratabileceği hayalini verir" (Sofist, 234 B)  Böylece, imgelem, felsefi düşüncenin başlangıcından bu yana, hep bir yanılgı kaynağı olarak görülmüştür  Yanılgının nedeni, imgelemin,  olduğundan başka bir şeyin, yani algının yerini almak istemesidir  imgelemde canlandırdığımız varlıklara herhangi bir nesnel gerçeklik  yükleye-meyeceğimiz için, Aristoteles de aynı görüşü paylaşıyordu, ama  yine de İmgelemin, ruhsal bir süreç olarak, duyumdan türediğini, "edim  halindeki duyumun doğurduğu bir hareket" (Peri Psykhe [Ruh Üstüne], 3,  4) olduğunu ileri sürüyordu  Descartes'la, imgelem, duyularla bilebildiğimiz nesnelere ilişkin bir bilgi halini alır  Descartes, iki türlü imgelem kabul ediyordu: ruhun  bir yetisi olan ruhsal imgelem ve bedensel imgelem  Bu sonraki de,  üretken imgelem (şekillerin izlerini saklayan İmgelem) ve yaratıcı  imgelem (yeni şekiller yaratan imgelem) olarak ikiye ayrılmaktaydı  Descartes şöyle der: "Bende bulanan ve maddesel şeyleri incelemeye  koyduğum zaman yararlandığımı deneyimlerimle fark ettiğim imgeleme  yetisi, beni onların varlığına inandırabllmektedir: çünkü, imgelemin ne  olduğunu dikkatle incelediğimde, onun, kendi içinde bulunan ve her yerde  kendisiyle var olan cisme bir uygulanmasından başka bir şey olmadığını  anlıyorum -[    ] öyle ki, bu tür düşünmenin saf düşünmeden farkı, saf  düşünme sırasında zihnin adeta kendi üzerine dönmesine ve kendisinde  bulunan fikirlerden birini ele almasına karşılık, imgeleme sırasında  cisme dönmesinden ve bunu kendi oluşturduğu ya da duyular aracılığıyla  aldığı fikre uygun bir şey olarak düşünmesinden ibarettir" (Metafizik  düşünceler, 6)  Spinoza'ya göre, imgeleme, insanın doğal tavrıdır  Gerçekten de,  "Doğanın sıradan düzenine göre" yaşayan bir insanın ilk işi, eylem  gücünü imgesel biçimde ileri sürmektir: "Ruh, elinden geldiği kadar  bedenin gücünü artıran ya da tamamlayan şeyi imgelemeye çalışır" (Etika,  3,12)  Spinoza'ya göre, İmgelem, ikinci sıradan bir yanılgı kaynağı  olmakla birlikte, zihinsel ya da duyusal imge, kendi başına yanlış  değildir; imgelemin yanılgı kaynağı olmasının nedeni, bu yanılgıyı  giderebilecek bir bilginin bizde bulunmamasıdır: "Bize şeylerin  şekillerini aynen vermese-ler bile sanki hazır bulunuyorlarmış gibi  gösteren beden duygulanımlarına, şeylerin imgeleri diyeceğiz   Ve Ruh, cisimleri bu durumda seyrettiğinde, onun imgelediğini söyleyeceğiz  İşte  burada, yanılgının ne olduğunu göstermek için, önce Ruhun  imgelemelerinin, kendi başlarına ele alındıkları zaman, hiçbir yanılgı  içermediklerini belirtmek isterim  Başka bir deyişle, Ruh, imgelediği  için yanılgıya düşmez; fakat, kendisinde var olarak imgelediği bu  şeylerin gerçekten var olmadığını kabul eden bir fikirden yoksun olduğu  için yanılgıya düşer  Gerçekten de Ruh, kendisinde var olmayan şeyleri  varmış gibi İmgelerken, aynı zamanda bu şeylerin gerçekte var  olmadıklarını bilseydi, hiç şüphesiz bu imgeleme gücünün kendi doğasının  bir erdeminden geldiğini düşünecek, yoksa bir kusurundan geldiğini  düşünmeyecekti  Bu imgeleme yetisi, Ruhun yalnızca kendi doğasına  bağımlı olsaydı, yani Ruhun sahip olduğu bu imgeleme yetisi özgür bir  yeti olsaydı, bu söylediklerimiz daha da doğru olacaktı" (IEtika, 2, 17,  Notlar)  Spinoza'nın, yeniden saygınlığa kavuşturduğu imgelem, Kant'ta, duyu ile tamal-gının yanı sıra, "bilginin üç öznel kaynağından birini oluşturur Kant'a göre: "imgelem, bir nesneyi, bulunmadığı zaman bile, sezgide canlandırabllme gücüdür" (Kritik der Reinen Vemunft [Salt Aklın Eleştirisi], 1, 1, 3)  Kant, imgelemde, deneyden bağımsız olarak  etkinlik gösteren üretici yetiyi, deneye bağlı olan kopyacı yetiden  ayırır: "imgelem, kendiliğinden bir etkinlik olduğu ölçüde, ona bazen  üretici imgelem adını veriyorum ve böylece, onu kopyacı imgelemden  ayırıyorum  Bu sonrakinin oluşturduğu sentez, yalnızca ampirik yasalara,  çağrışım yasalarına bağlıdır ve bunun İçin de a priori bilginin  olabilirliğini açıklamaya hiçbir katkısı olamaz  Bu yüzden, bu tür  imgelem, transsendendal felsefeye değil, ancak ruhbilime aittir" (Kritik  der Reinen Vernuntt, 1, 1, 1)  Sartre, hem kendisinden önceki felsefi açıklamalardan, hem de Bergson'unkine benzer ruhbilimsel açıklamalardan ayrılmaya çalıştı: "Bergson, her konuyu kapsayan bu öğretiden (çağrışımcılık sözko-nusudur) tek kurtuluş çaresinin, İmgenin kendisine dönmek ve bunun bir nesneden köklü farkını kanıtlamak olduğunu göremedi" (imagination [imgelem])  Sartre, iimagination'da (1936) ve l'imagi-naire'de (imgelem dünyası)  [1940], imgelemin, nesneslz bir algı olduğunu tekrarlayıp durmanın  hiçbir işe yaramadığını göstermeye çalıştı  Çünkü, Sartre'a göre bu  anlayış, imge, şey'in bir görüntüsü olsa bile, neden dolayı onun hiçbir  zaman bu görüntüyle karışmadığını açıklayamaz  Sartre'a göre, imgelem  bir bilinçtir, var olmayan şeye yönelmenin bilincidir  Bilincin statüsü  de zaten budur, çünkü o bir yönelmişliktir*, yani var olmama kipinde yer  almadır   
				__________________  Arkadaşlar, efendiler            ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler,            müritler, meczuplar memleketi olamaz  En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet            tarikatıdır   | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |