Divan Edebiyatının Tarihçesi |
05-21-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
Divan Edebiyatının TarihçesiDİVAN EDEBİYATININ TARİHÇESİ Divan debiyatı, Türklerin, 13 ve 19’uncu yüzyıllar arasında Anadolu’da yarattıkları İslam kültürünün ortak özeliklerini yansıtan, geniş ölçüde Arap ve Fars edebiyatının etkisini taşıyan yazılı edebiyat türüdür Ancak divan edebiyatı, Türklerin İslam dinini kabul ettikleri ilk dönemlerden başlayarak Orta Asya ile Azerbaycan’da ortaya çıkan ve aynı nitelikleri taşıyan divan edebiyatı ile karıştırılmamalıdır Divan edebiyatı tanımı tümüyle Anadolu'ya özgüdür Tarihsel süreçte dindışı ve dini tasavvuf olmak üzere iki kolda gelişti Şiir ve düzyazı alanındaki en eski örnekler 13 yüzyıldan kalmıştır Divan edebiyatında başlangıcından beri şiir, düz yazıdan daha önde gitmiş ve daha gelişmiştir Bunun belki de en önemli nedeni, şiirin sanatçının yaratıcılığını ortaya koymasına daha uygun olmasıdır Divan şiiri, söz ve anlatım sanatlarını kullanarak, yeni manzumlar bularak okuyucusunu daha kolay etkiler Düz yazı dalında ise ağır basan, öne çıkan özellik "öğretici" olmaktır Bu nedenle anlam gözardı edilir ve belagat önem kazanır Divan edebiyatı yazarlarının beslendikleri kaynaklar, başta dinsel inançlar, yani İslami inançlar olmak üzere İslami ilimler, İslam tarihinin olayları, tasavvuf, Hint-İran kökenli söylenceler, peygamber kıssaları, evliya menkıbeleri, çağın bilimleri, günlük olaylar, gelenek ve görenekler, terimler, deyimler, atasözleri ile zenginleşen bir dildirDünyevi ve tanrısal aşk Divan şiirinde aşk büyük yer tutar Ama bu aşk hem dünyevi hem de tasavvufidir Tasavvufa bağlanan şairin amacı, "mutlak güzellik" olan "tanrıyı bulmak"tır Tanrısal aşk, maddi aşkla başlar Bir güzele aşık olan şair, duygularını daha sonra soyutlama yoluyla tanrısal aşka dönüştürerek tanrıya kavuşmak için çabalar Aşkı din dışı bir anlayışla işleyen şairlerin şiirlerinde ise tapınılacak bir varlık olarak kadın önemlidir Ama bu tür şiirlerde kadın aşığını sürekli üzmekte, yaşamdan bezdirmektedir Dil konusunda Arapça ve Farsça’nın etkisinde kalan divan edebiyatında sözcükler çok büyük önem taşır Her sözcük tam anlamıyla ve yerli yerinde kullanılmalıdır Divan edebiyatı, anlatım açısından "belagat kurallarına" sıkı sıkıya bağlıdır Sanatçılar ustalıklarını sergileyebilmek için bu kurallara olabildiğince özen gösterirler Şairler, teşbih, istiare, hüsn-i talil, ilham, kinaye, leff ü neşr, tecahül-ü arif, telmih, mecaz, mecaz-ı mürsel, teşhis ü intak gibi söz ve anlatım sanatlarını kullanarak özgün şiirler oluşturmaya çalışır Divan edebiyatında şiirin estetik kurallarına uymak, çoğu zaman konu ve içerikten öne geçmiştir |
Divan Edebiyatı |
06-01-2009 | #2 |
Şengül Şirin
|
Divan EdebiyatıDİVAN EDEBİYATI Arap ve Fars edebiyatlarının tesirinde gelişen bu edebiyatın ilk ürünlerinin daha Ortaasya’da iken verildiğini (Kutadgu Bilig, Atabet’ül Hakayık) anlatmıştık Onun devamı olarak Türkler Anadolu’ya göçtüklerinde, yeni yurtlarında yeni bir edebiyat oluşturdular Elbette bu edebiyatın temelinde İslam kültürü vardır Ancak tamamen dini konuları işleyen divan şiirleri, Tasavvuf Edebiyatı adı altında incelenir Bunu Divan edebiyatından kesin hatlarla ayırmak mümkün değildir Şimdi Anadolu’da gelişen Divan edebiyatını yüzyıllarına göre inceleyelim 13 Yüzyıl Bu yüzyılda Türk edebiyatının, ünü sınırları aşan sanatçısı Mevlana yetişmiştir Ortaasya’da , Horasan’da doğmuş ve küçük yaşta ailecek oradan ayrılıp Konya’ya yerleşmişlerdir İslam ilminin temelini babasından almıştır İlmini, Şems-i Tebrizi adlı hocasından aldığı duygu ve tasavvufla birleştiren Mevlana asırlarca sürecek Mevlevi tarikatını bu anlayışla kurdu Mevlana, eserlerini, o dönemin edebiyat dili sayılan Farsça ile yazmıştır Elbette bu, edebiyatımız açısından bir kayıptır En önemli eseri, Mesnevi adlı 25618 beyitlik kitabıdır Bu, tasavvufu öğretici bir kitaptır Bunun dışında Divan-ı Kebir, Fîhi Mâfîh adlı eserleri de vardır Divanında Türkçe, Farsça karışık olarak söylenmiş beyitler de vardır Mevlana, insanlara hoşgörüyle yaklaşması, tüm insanları sevmesi yönüyle evrensel bir sanatçıdır Bu dönemin bir diğer büyük şairi, Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’dir Hemen her sahada onun izinden gitmiştir Farsça şiirleri de olmakla birlikte Türkçe şiirleri daha çoktur Bu dönemin diğer tasavvuf şairleri Ahmet Fakîh ve Yusuf ü Züleyha mesnevisinin yazarı Şeyyad Hamza’dır 13 Yüzyıl aynı zamanda tasavvufi olmayan Divan şiirlerinin de verilmeye başlandığı bir dönemdir Bu türde tanınan ilk şair Hoca Dehhani’dir Şiirlerini temiz bir Türkçeyle ve sanatlı bir üslupla yazmıştır Şiirlerinde tasavvufa hiç yer vermemiş; devrinin sosyal hayatını, ahlak ve güzellik anlayışını aksettirmiştir 14 Yüzyıl Bu yüzyılda artık edebiyat dili olarak Farsçanın kabul edilmesi terk edilmiş, Türkçeye dönüş hareketi hızlanmıştır Türkçeyi bir sanat dili haline getirmek isteyen en önemli kişi Gülşehri’dir Bu şair Mantık’ut Tayr adlı tasavvufi eserinde Türkçeye bir kuş dili inceliği, ahengi kazandıracağını söylemektedir Eserde kuşlar arasında geçen tasavvufi konulara yer verilmiştir Devrin Türk dili için çalışan diğer şairi Aşık Paşa’dır Onun şöhreti şairliğinden çok şeyhliğinden gelir O, çağdaşı Gülşehri gibi sadece Türkçeyi kullanmakla kalmamış, onu geliştirmek şuurunu da taşımıştır Onun en tanınmış eseri Garipname adlı, tasavvufi didaktik mesnevisidir Mevlana’nın Mesnevi’sinden esinlenmiş görünen şair, ayrıca Yunus tarzı şiirler de söylemiştir Devrin diğer ünlü sanatçısı Kadı Burhaneddin’dir Doğu Anadolu’da hükümdar olmaya çalışan ihtiraslı bir devlet ve siyaset adamıdır Ayrıca derin fıkıh bilgisi de vardır Bir Divan’ı vardır, bu eserde özellikle tuyug nazım şekliyle yazılan şiirler önemlidir Çünkü edebiyatımızda bunu en çok kullanan şair odur Bu asrın edebi sahada en ünlü siması Ahmedi’dir İslami ilimlerin yanında tıp, astronomi ve geometri alanlarında bilgi sahibidir Sanat açısından en kıymetli eseri Divan’ıdır Söz sanatlarını çok ince bir zevkle işlediği şiirlerinde halk diline geniş yer vermiştir Diğer önemli eseri İskendername adlı 8200 beyitlik mesnevisidir Bu eserde Büyük İskender’in hayatına, idealine, fetihlerine dair rivayetler anlatılır Eser, konusunu İran edebiyatından almış ancak söyleyişiyle yeni bir eser ortaya konmuştur Ahmedi’nin diğer eserleri Cemşid ü Hurşit adlı aşk konulu mesnevi, Tervih’ül - Ervah adlı tıp kitabıdır 15 Yüzyıl Bu devir, devletin gücünün hızla arttığı, Anadolu Türk birliğinin sağlandığı, İstanbul’un fethiyle imparatorluk haline gelindiği bir dönemdir Üstelik bu asırda başa geçen hükümdarların kendilerinin de şiirle ilgilenmeleri,şiir söylemeleri sanatçıların gelişmesini teşvik etmiştir II Murat’ın “Muradi” Fatih’in “Avni”, II Bayezid’in “Adli” mahlasıyla yazdığı Türkçe şiirler, bu hükümdarların sanat yönlerini ortaya koymuştur Diğer yandan ömrünün büyük bir kısmını Avrupa ülkelerinde sürgün hayatıyla geçiren Cem Sultan da, vatan hasretiyle yazdığı şiirlerde güçlü bir sanatçı olduğunu göstermiştir Bu dönemin dikkate değer büyük şairi Şeyhi’dir Onun çok kuvvetli bir eğitimi vardır İran’da çok iyi bir tıp eğitimi görmüştür Saraya gelişi ise Çelebi Sultan Mehmet’in hastalığını tedavi edişiyle gerçekleşir Şeyhi’de tasavvufun derin izleri vardır Ayrıca klasik Divan kültürüne son derece vakıftır Bu gücünü Divan’ında göstermiştir Ancak onun adını en çok duyuran eser Harname adlı hiciv türündeki mesnevisidir Şeyhi bu eserde teşhis ve intak sanatlarını kullanmıştır Çok sade bir dille yazılan eserde yaratılış bakımından farklı olan kişilerin birbiriyle yarışmasının uygunsuzluğu anlatılmıştır Şeyhi’nin diğer ünlü eseri Hüsrev ü Şirin adlı aşk konulu mesnevisidir Asrın diğer önemli şahsiyeti, çağında “Şairler Sultanı” sayılan Ahmet Paşa’dır Sanatçı zarif söyleyişleri olan nüktedan biridir İstanbul’un fethi sırasında Fatih’in yanında bulunması, onun Fatih tarafından sevildiğini gösterir Devrinde Birçok sanatçıya aylık bağlanmasında etkili olmuştur Türkçeye son derece vakıftı Lisanı düzgün, temiz ve ölçülüydü Söylediği dizeler 16 yüzyıl Divan şiirinin mükemmel olacağını müjdeliyordu Ahmet Paşa nazirecilik denen, beğenilen şiirlere benzer şiir yazma sanatını son derece geliştirmiş, kendinden sonrakilere bunu bir sanat olarak bırakmıştır Ayrıca şiir içinde, yaşadığı olayların tarihlerini “Ebced Hesabı” denen bir yöntemle ifade etmesi, onun tarih düşürme işini bir sanat haline getirdiğini de gösterir Elimizde bulunan tek eseri Divan’ı dır Asrın üçüncü büyük sanatçısı Necati’dir Kastamonu’da nakkaşlık yapan şairin şiirleri Fatih’e kadar gelince, o, Necati’yi saraya almış ve ona katiplik görevi vermiştir Halk içinde yetişen ve önemli bir medrese eğitimi olmayan şair, şiirlerinde sade halk Türkçesini kullanmıştır Bu yönüyle hem Baki hem Fuzuli tarafından şiirlerine nazireler söylenmiştir Elimizde şaire ait sadece Divan’ı vardır Bu asrın, ünü çağları aşan ve eseriyle ölümsüzleşen diğer şairi Süleyman Çelebi’dir Peygamberimizin doğumunu anlattığı “Mevlid” adlı mesnevisi, şairinin adını unutturacak kadar halka mal olmuştur 15 asırda, Anadolu Türk edebiyatına dahil olmayan ancak öneminden dolayı bilinmesi gereken bir sanatçı da Ali Şir Nevai’dir Çok iyi bir medrese tahsili gören sanatçı, devlet işlerinden el çektiği dönemde hükümdarların fikir danıştığı, sanatçıların ona kasideler sunduğu, alimlerin adına kitap ithaf ettikleri önemli bir şahsiyet olmuştur Ali Şir Nevai, klasik Divan şiirinin bütün ölçülerini kullanmış ayrıca tam bir olgunluğa eriştirdiği “Tuyug” nazım şeklini milli bir şekil olarak geliştirmiş, cinasları, redifleri bir zevk unsuru haline getirmiştir Şiirde olduğu kadar, tarih, eleştiri, biyografi, sahalarında da üstün başarı göstermiştir Nevai’nin en önemli özelliklerinden birisi de Türk dilini yabancı dillere karşı korumak yolunda gösterdiği gayrettir O tam anlamıyla şuurlu bir dilcidir Bu dilcilik, öztürkçecilik olmaktan çok, halk Türkçeciliği olarak söylenebilir Muhakemet’ül Lugateyn adlı eserinde Türkçe ile Farsçayı karşılaştırmış ve Türkçenin fiiller, cinaslar bakımından Farsçadan üstün olduğunu söylemiş ve örnekleriyle bunu ispatlamıştır Bu eser Divan-ı Lügat’it Türk’ten sonra ikinci önemli dil kitabıdır Bunlar dışında onun dört Divan’ı vardır Ayrıca beş mesneviden oluşan bir hamseyle, edebiyatımızda ilk hamseyi oluşturmuştur Mecalis’ün Nefais adlı şairler tezkiresi, edebiyatımızda ilk tezkire sayılır Dostlarıyla ilgili yazdığı hatıra yazılarıyla, nazım şekillerini tanıttığı edebiyat bilgileri kitabıyla da birçok ilke imza atmıştır 16 Yüzyıl Bu dönemde, imparatorluğun tarihi gelişimine uygun olarak edebi sahada da en üstün seviyeye gelinmiştir Edebiyatımızın en güçlü şairleri bu dönemde görülür Bunlardan biri şüphesiz Fuzuli’dir Fuzuli, sanatının üstünlüğü, içtenliği ve bütün insanlığa seslenebilecek kadar engin olması dolayısıyla her dönemde sevilmiştir Kuvvetli bir medrese tahsili görmemekle beraber kendini her alanda yetiştirmiş olan sanatçı, şiirlerinde Azeri Türkçesini kullanmıştır İçinde yaşadığı romantik hal, onu ince ruhlu, ızdıraplı, hassas biri yapmıştır Arapça, Farsça ve Türkçeyi çok iyi bildiğini bu üç dilde Divan’lar vererek de göstermiştir Bir aşk şairi olan Fuzuli’nin elbette en çok kullandığı nazım şekli de gazeldir İlahi aşkla yoğrulmuş bu gazeller edebiyatımızın en lirik şiirlerindendir Bu şiirlerde şiirin bir musıki olduğunu hissettirecek ses uyumu görülür Şiirlerinde halk Türkçesini kullanmıştır Elbette yaşadığı bölgede üç kültürün kaynaşmış olması, onun şiirinde de kendini hissettirir Türkçenin bir şiir dili olmasını arzulayan ve bunun için çalışan şair, Türkçenin çok az konuşulduğu Kerbela dolaylarında en güzel Türkçe şiirler söylemiştir Fuzuli’nin divanlarından başka nesirle yazdığı Hadikat’üs Süeda adlı Kerbela olayını anlatan eseri, Şikayetname adlı devrin yöneticilerini eleştiren mektubu ünlüdür Ayrıca Leyla vü Mecnun adlı mesnevisi edebiyatımızın ölümsüz bir eseridir Bu yüzyılın Anadolu’da yetiştirdiği en önemli sanatçı ise devrin “Şairler Sultanı” sayılan Baki’dir Baki, şiirinin iç ve dış ahenginde Osmanlı saltanatının ihtişamlı sesini duyurmuştur Osmanlı şiir dili Baki ile zengin ve klasik bir dil haline gelmiştir İyi bir tahsil gören Baki nükteli, canlı ve neşeli kişiliğini şiirlerine yansıtmıştır Çok temiz ve ahenkli bir üslubu vardır Şiirlerinde halk söyleyişlerine geniş yer vermiştir Yabancı sözcüklerin yoğun olduğu dizelerde bile Türkçenin cümle yapısını korumuştur Şiirde sözcük seçimine büyük değer vermiş, oluşturduğu ses ahengiyle, kendinden sonraki şairlere örnek olmuş, bundan sonra gelenler artık Fars şiirine değil, Baki’ye özenmişlerdir Şiirlerinde tasavvufa hiç yer vermemiştir Aşk, zevk ve şarap alemleriyle ilgili neşeli şiirler söylemiştir Üstün şiir yeteneğine karşın çok fazla eser bırakmayan şairin sadece Divan’ı vardır Özellikle gazel türünde başarılıdır Ayrıca Divan’daki “Kanuni Mersiyesi” önemlidir Dönemin diğer şairleri, gür ve pervasız söyleyişleriyle Hayali, mesnevi alanındaki üstünlüğüyle Taşlıcalı Yahya Bey sayılabilir Yahya Bey hamse oluşturan önemli şairlerdendir Hamseyi oluşturan beş mesnevi arasında bulunan “Yusuf u Züleyha” mesnevisi, aynı adı taşıyan benzerlerinden en üstün olanıdır 17 Yüzyıl Bu asır Osmanlı Devleti’nin en karışık dönemidir Devletin geçirdiği siyasi yıkıma rağmen sanatta gelişme devam etmiştir Şiirde artık İstanbul dışında da büyük şairler yetişmiştir Dönemin en büyük şairi hicivleriyle ünlenen Nef’i’dir Erzurumlu olan şairin dili, estetik olduğu kadar kırıcıdır da Övgü ve yergilerinde ölçü tanımayan şair, övdüğünü göklere çıkardığı kadar, yerdiğini yerin dibine batırır İstanbul’a geldiğinde içine düştüğü saray entrikaları, rüşvet, iki yüzlülük ortamında daha da sert bir mizacı olmuş, aşırı tepkiler göstermiştir Şiirinde göze çarpan ilk özellik ahenktir Sözcüklerin musıkiliğini hayal gücünün zenginliğiyle birleştiren şair son derece güzel şiirler söylemiştir Gazelleri ve kasideleri oldukça liriktir Bunları Türkçe Divan’da toplamıştır Ayrıca bir de hicivlerini topladığı Siham-ı Kaza adlı kitabı vardır Dönemin diğer büyük sanatçısı Nabi’dir O, hem bir bilgin hem bir dindar hem de iyi bir şairdir Nabi toplumcu bir şairdir Kötülükleri, fakirliği, mevki düşkünlüklerini eleştirir Sanatta güzeli aramaktan çok, doğruyu bulmak amacını güder Şiirde açıklığa büyük önem verir En önemli eseri “Hayriyye” adlı didaktik bir mesnevidir Eserde İslami bilgilerin yanı sıra, ahlaki öğütler de vardır Kibirli olmamak, yalandan uzak durmak, yöneticilere fazla yaklaşmamak, devlet memurluğuna özenmemek öğütlerden birkaçıdır 18 Yüzyıl Osmanlı Devleti’nin artık yıkılmaya yüz tuttuğu, siyasi açıdan zor günler geçirdiği bu asırda Divan şiiri de son parlak şahsiyetlerini yetiştirmiştir Bunlar Nedim ve Şeyh Galip’tir Nedim Lale Devri’nin zevk safa alemlerini şiirine en güzel şekilde almıştır Onun şiiri Divan edebiyatı geleneğini birçok noktadan aşmıştır Divan şiirinin idealize ettiği güzel tipini bir kenara bırakmış, yaşayan güzellerin peşine düşmüştür Nedim, sanatına günlük hayatı, kendi yaşayışını ve çevresini koymuş, halkın söyleyişini, dilini, deyimlerini sık sık kullanmıştır Bu yönüyle “Mahallileşme Cereyanı” denen halka inmeyi başlatmış sayılır Sözü kullanmada hünerli olduğunu gazelleriyle ortaya koyan Nedim, eğlenceye düşkünlüğünü de şarkılarında göstermiştir Şarkı tarzı Nedim’le zirveye çıkmıştır Kasidelerinde son derece zengin bir hayal dünyası olduğunu göstermiştir Müderris olmasına rağmen dini konulardan hiç söz etmeyen şairin şiirleri Divan’ındadır Nedim’in mesnevisi yoktur Divan edebiyatının son büyük şairi Şeyh Galip’tir Mevlevi tarikatına mensup olan şair 40 yıllık ömrüne büyük şeyler sığdırmıştır Şeyh Galip, Sebk-i Hindi denen gizli, kapalı şiire yönelmiştir Bu nedenle bazı şiirlerini anlamak zordur Şiirleri baştan sona mecazlar, hayallerle örülüdür Soyutlama zevki, renk ve hayal cümbüşü şiirleri iyice sembolik hale getirir Şeyh Galip’in en önemli eseri ise ona hayatını adadığı Hüsn ü Aşk mesnevisidir Tamamen sembolik olan bu eserini yazarken, Mevlana’nın mesnevisi’nden etkilenmiştir • • • Divan şiiri 19 yüzyılda birkaç şairle sürdürülmüş olsa bile Batı edebiyatı etkisi artık onun etkisini büyük ölçüde azaltmıştırDİVAN EDEBİYATINDA NESİR Nesir (düzyazı), edebiyatımızda Batı etkisine gelinceye kadar şiirin yanında hep gölgede kalmıştırVerilen örnekler de bir düşünceyi iletmekten çok sanat yapmak amacıyla ortaya koyulmuştur Divan edebiyatı döneminde iki tür nesir örneği görülür Birincisi bazı tercüme eserlerle, halk için yazılan kitaplarda, özellikle tarihlerde kullanılan sade nesirdir Gerçi mecazlı, cinaslı ve secili nesir Türk edebiyatında öteden beri görülen ve sevilen bir nesirdi En güzel örneklerini ise Dede Korkut Hikayelerinde görmekteyiz Diğeri ise özellikle Sinan Paşa’yla başlayan süslü nesirdir 15 yüzyılda Sinan Paşa’nın oluşturduğu nesirde İran edebiyatının etkisi görülür Sinan Paşa Fatih’in sadrazamlığını yapan ilim sahibi biridir En önemli eseri Tazarruname adlı münacat (Allah’a yakarma) eseridir Ağır, sanatlı bir söyleyişi vardır Bundan daha sade ama yine secilerle yüklü diğer eseri ise didaktik, ahlaki bir eser olan Marifname’dir Bazı evliyaların menkıbelerini anlattığı Tezkiret’ül Evliya adlı eseri de önemlidir Bu asırda Sinan Paşa’nın süslü nesrine karşı sade nesirle eserler yazan diğer bir sanatçı Mercimek Ahmet’tir Eserlerinde konuşma diline yakın bir dil görülür Yazarın en önemli eseri Farsça aslından çevirdiği Kaabusname adlı didaktik bir öğüt eseridir Eserde sosyal hayatla ilgili öğütler vardır Bu asırda ayrıca tarih kitapları da yazılmıştır Nesir alanında önemli edebi eserlerin verildiği diğer bir dönem de 17 yüzyıldır Bu dönemde genellikle sade nesir kullanılmıştır Dönemin en önemli edebi eseri ise Evliya Çelebi’nin “Seyahatname” adlı eseridir Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde birçok yer gezen Çelebi, gördüklerini biraz abartılı bir üslupla yazıya geçirmiş ve 10 ciltlik bir eser meydana getirmiştir Devrin diğer nesircisi Katip Çelebi’dir Yazar bir edebiyatçı olmaktan çok, bilim adamıdır Tarih, coğrafya, tıp, biyografi gibi birçok alanda eser vermiştir Eserlerinde daha çok Arapçayı kullanan yazarın Fezleke adlı Türkçe tarih kitabı vardır Divan edebiyatının son dönemi olan 18 yüzyılda nesir alanında daha çok gezi yazıları görülür Bunlar da özellikle Batı’ya giden aydınların gezdikleri yerlerle ilgilidir Bunlardan en önemlisi 28 Çelebi Mehmet’in yazdığı Sefaretname-i Fransa adlı eseridir Edebiyatımızda modern anlamda nesir 19 yüzyılda Tanzimat Edebiyatı ile başlar Tarihi gelişimini bu şekilde gösterebileceğimiz Divan edebiyatının genel özelliklerini şöyle maddeleştirebiliriz:
Türklerin, İslamiyetin kabulünden sonra Arap ve Fars edebiyatlarından alarak kullanmaya başladıkları nazım şekilleridir Bunlara daha sonra sadece Türklerin kullandığı nazım şekilleri de eklenmiştir Divan edebiyatı nazım şekilleri, dize sayılarına göre üç grupta toplanır Bunları şema halinde gösterelim Şimdi bunları ayrıntılarıyla görelim GAZEL Aşk, ayrılık, hasret, özlem gibi lirik konularda yazılan şiirlerdir Bazı dini gazellerde Allah aşkı, peygamber sevgisi de işlenebilir Türk edebiyatına İran edebiyatından girmiştir Gazel 5 - 15 beyit arasında yazılabilir Gazelin ilk beyitine matla denir Bu beyitte dizeler kendi arasında kafiyelidir Bundan sonraki beyitlerin ilk dizeleri serbest, ikinci dizeleri matla (ilk) beyitiyle kafiyelidir Yani aa, ba, ca Gazelin son beyitine makta denir Gazelde şairin mahlası genellikle son beyitte bulunur Bazen son beyitten bir önceki beyitte de geçebilir Genellikle gazelin beyitleri arasında anlam bütünlüğü bulunmaz Ancak bazı gazeller bir konu bütünlüğü içinde yazılır Bunlara yek-ahenk gazel denir Eğer şair anlam bütünlüğünün yanında bir de aynı güçte beyitler yazabilmişse bunlara da yek - avaz gazel denir Kimi zaman ise gazeli oluşturan beyitlerin dize ortalarında iç kafiye oluşturulduğu görülür Bunlara musammat gazel denir Gazeller aruzun her kalıbıyla yazılabilir Bu sahada Fuzuli, Baki, Nedim, Ahmet Paşa başarılı eserler vermişlerdir KASİDE Genellikle din ve devlet büyüklerini övmek için söylenen şiirlerdir Ancak başka konularda yazılan kasideler de vardır Kafiye dizilişi yönünden gazelle aynıdır Yani aa, ba, ca Kaside en az 20 en fazla 99 beyit olur Kasidenin ilk beyitine matla son beyitine makta denir Şairin mahlasının geçtiği beyite taç beyit, kasidenin en güzel beyitine beytül kasid denir Kaside belli bölümler halinde yazılır Bunları altı grupta toplayabiliriz 1 bölüm, nesib ya da teşbib bölümüdür Bu bölümde bahar mevsimi, kış manzaraları betimlenir ya da bayram günleri anlatılır Bunlardan başka köşklerin, kervansarayların, camilerin betimlendiği nesib bölümleri de görülür 2 bölüm, girizgah bölümüdür Nesib bölümünden asıl konuya geçiş ifade eden bir veya birkaç beyittir Girizgah bölümü gelişigüzel söylenmez Nükteli, ince sözlerle konuya geçilir 3 bölüm, medhiye bölümüdür Bu bölümde asıl anlatılmak, övülmek istenen kişi için ne denecekse açıklanır Bu, kasidenin asıl bölümüdür 4 bölüm, fahriye bölümüdür Bu bölümde şair kendinin yeteneğini, anlatımını göklere çıkarır Çoğu zaman kendini diğer şairlerle karşılaştırır ve üstünlüğünü ortaya koyar 5 bölüm tegazzül bölümüdür Bu bölümde kasideyle aynı ölçüde ve uyakta gazel yazılır Şair uygun bir sözle gazel söyleyeceğini ifade eder 6 bölüm dua bölümüdür Kasidenin son bölümüdür Bu bölümde şair övdüğü kişinin başarılarının devamlı olması, ömrünün uzun olması için dualar eder, iyi dileklerde bulunurKasideler konularına göre de değişik adlar alır Tevhid : Allah’ın birliğini anlatan kasidelerdir Münacaat : Allah’a yalvarmak, dua etmek amacıyla yazılan kasidelerdir Naat : Peygamberimizi övmek için yazılan kasidelerdir Medhiye : Devrin ileri gelenlerini övmek için yazılan kasidelerdir Hicviye : Devrin yöneticilerini eleştirmek için yazılan kasidelerdir – Mersiye – Cülûsiyye MESNEVİ Edebiyata İranlıların kazandırdığı bir nazım şeklidir Mesnevilerde her beyit kendi arasında kafiyelidir: aa, bb, cc Bu nedenle en uzun şiirler mesnevi türüyle yazılmıştır Mesnevilerde konu birliği vardır Olay kaynaklı eserler yani Leyla vü Mecnun, Hüsn ü Aşk gibi hikayeler mesnevi ile yazılmıştır Firdevsi’nin 60000 beyit tutarındaki Şehname adlı destanı da mesnevi türündedir Bir şair beş mesnevisini bir araya getirerek hamse oluşturur Hamse sahibi olmak şair için bir övünç kaynağıdır Mesneviler ayrı bir kitap halinde yayınlanır, şairin diğer şiirleri ise Divan’da toplanır Edebiyatımızda Ali Şir Nevai, Şeyhi, Fuzulî, Nabî, Şeyh Galip mesnevileriyle tanınır Baki, Nef’i, Nedim gibi şairler ise mesneviyi hiç kullanmamışlardır KIT’A Genellikle iki beyit olarak yazılan bazen daha fazla olabilen gazele benzer nazım şeklidir Gazelin matla beyiti kıt’ada bulunmaz Yani beyitler xa, xa olarak kafiyelenir Kıt’ada şairin mahlası çoğu zaman yoktur Daha çok felsefi ve toplumsal düşünceler anlatılır Beyitler arasında anlam bağlantısı görülür MÜSTEZAT Bir uzun bir kısa dizelerden oluşan nazım şeklidir Kısa dizeler kaldırıldığında ortaya gazel çıkar Kısa dizelere “ziyade” denir Müstezat, aruzun tek kalıbıyla yazılır Ziyadeler de bu kalıba uyar RÜBAİ Tek dörtlükten oluşan nazım şeklidir Kendine özgü ayrı bir ölçüsü vardır aaxa şeklinde kafiyelenir Çoğu zaman şair dünya görüşünü, felsefesini, tasavvufi düşüncesini rübaiyle ortaya koyar TUYUG Divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı bir türdür Şekil olarak rübaiye benzer Tek dörtlüktür, aaxa kafiye düzeni vardır Halk edebiyatındaki mani ve İran edebiyatındaki rübainin etkisiyle oluşmuş denebilir Aruzun sadece fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbıyla yazılır Ayrıca 11'li hece ölçüsüne de çoğu zaman uyduğundan şairlerimizce hoş bulunmuş olabilir Rübaiden sadece ölçüsü yönüyle ayrılır Bazı tuyuglarda dört dize de kafiyeli olabilir MURABBA Dörder dizelik bölümlerle kurulan nazım biçimidir En az üç, en fazla 7 dörtlük olur Kafiye örgüsü aaaa, bbba, ccca şeklindedir Bazen dörtlüklerin son dizeleri nakarat şeklinde olabilir Konu olarak gazele benzer ŞARKI Türklerin Divan edebiyatına kazandırdığı bir nazım şeklidir Bestelenmek amacıyla yazılır Bu nedenle musikiye yatkındır Kafiye örgüsü murabbaya benzerse de ilk dörtlüğün aaab şeklinde olduğu şarkılar da vardır Edebiyatımızda şarkı denince akla Nedim gelir Gayet sade bir dille yazdığı şarkılar kendinden sonrakilere örnek olmuştur Özellikle Yahya Kemal, Nedim tipi şarkılar yazmıştır Bu şarkılarda nakarat kullanılmıştır MUHAMMES Beş dizelik bölümler halinde söylenen nazım şeklidir Bir muhammesin ilk beşliğindeki son dizenin, aynı beşlikteki diğer dört dize ile kafiyeli olması şart değildir Beşlik sayısı bir kayda bağlı değildir MÜSEDDES Altı dizelik bölümler halinde oluşturulan nazım şeklidir Müseddeslerde, her bölümün yalnız son dizesi değil, sondan iki dizesi birden, ilk bölümün son iki dizesine uygun söylenir, ya da bu iki dize her bölüm sonunda tekrarlanır TAŞTİR Bir beyitin birinci ve ikinci dizeleri arasına iki veya daha fazla yeni dize ilave edilerek oluşturulan nazım şeklidir Yeni eklenen dizelerin kafiyesi beyitin kafiyesiyle aynı olmalıdır TERKİB-İ BEND 10 ila 20 dizelik bentlerden oluşan nazım şeklidir Bent sayısı 5 ile 10 arasında değişir Bentleri oluşturan dizeler genelde gazeldeki gibi kafiyelenir Bendin son beyitine vasıta beyti denir Bu beyit her bendin sonunda değişir ve mutlaka bentten ayrı olarak kendi arasında kafiyelenir Terkib-i bendin uyak düzeni aaxaxaxaxabb şeklindedir Bentler beyitlere ayrılarak sıralanır Bu nazım şeklinde talihten, hayattan şikayetler, dini, tasavvufi, felsefi düşünceler anlatılır Edebiyatımızda Bağdatlı Ruhi ve Ziya Paşa bu nazım şeklindeki şiirleriyle tanınır TERCİ-İ BEND Biçim ve uyak yönünden terkib-i bende benzer Ancak her bendin sonundaki vasıta beyitleri aynıdır yani nakarat şeklindedir • • • Divan edebiyatı, önceden de söylediğimiz gibi 19 yüzyılın başlarında artık yavaş yavaş yerini Batı’dan gelen yeni edebiyata bırakmaya başlamıştı Hem çok güçlü Divan şairlerinin bulunmaması, hem de tekrar ede ede kalıplaşan bir söyleyişin artık bıkkınlık vermesi yeni edebiyatın yerleşmesini hızlandırmıştırElbette bu, aniden olmamış, şekil ve dil olarak 20 yüzyılın başına kadar etkisini sürdürmüştür
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : Divan Edebiyatının Tarihçesi |
06-15-2009 | #3 |
ysnkrks
|
Cevap : Divan Edebiyatının TarihçesiPaylaşım için Teşekkürler |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|