Kelime Anlamı |
06-01-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
Kelime Anlamı KELİME ANLAMI GENEL BİLGİLER Sözcük, çoğu zaman, dilin kendi başına anlamı olan en küçük parçası, diye tanımlanır Ağaç, hayal, dost gibi sözcükler buna örnektir Bazı sözcükler ise tek başına anlam taşımayıp diğer sözcüklerle bir araya geldiğinde belli bir anlam ifade eder: için, gibi, göre vs ÖSS’de sözcük anlamına dayalı sorular değişik soru biçimleriyle karşımıza çıkar Kimileri “Aşağıdakilerden hangisinde altı çizili sözcük mecaz anlamıyla kullanılmıştır?” gibi bilgiye dayalı olduğu halde, kimileri “Aşağıdakilerden hangisinde “gün” sözü ötekilerden farklı anlamda kullanılmıştır?” gibi sözcüğün cümle içindeki yorumuyla ilgilidir Hatta yoruma dayalı sorular sözcük anlamıyla ilgili soruların çoğunu oluşturur GERÇEK, MECAZ VE YAN (YAKIŞTIRMA) ANLAM Gerçek anlam, bir sözcüğün temel anlamıdır; buna sözcüğün ilk akla gelen anlamı ya da sözlükteki ilk anlamı da denir Bir sözcüğün diğer anlamları gerçek anlamından yola çıkılarak oluşturulmuştur Örneğin “Burun” dendiğinde aklımıza ilk gelen, insanın bir organıdır Öyleyse; “Burnundaki benler onu öyle tatlı gösteriyordu ki” cümlesindeki “burun” sözü insanın bir organı anlamında olduğundan gerçek anlamında kullanılmıştır Ancak aynı söz; “Bugünlerde burnu büyüdü kimseleri gözü görmüyor” cümlesinde insanın bir organı anlamını vermekten çok uzaktır Temelde bu, gerçek anlamdan doğmuş ancak tamamen farklı bir özellik kazanmıştır İşte sözcüğün gerçek anlamından tamamen uzaklaşarak kazandığı bu anlama mecaz anlam diyoruz Bir de sözün, çoğu kaynağın mecaz anlama dahil ettiği ancak mecaz anlamdan biraz farklı olması yönüyle yan anlam ya da yakıştırma diye de anılan bir anlamı vardır Yukarıda verdiğimiz “burun” sözünü “Ayakkabımı biraz küçük almışım; burnu ayağımı sıkıyor” cümlesinde ele alalım Buradaki “burun” sözü gerçek anlamda değildir; çünkü “insanın bir organı” ifadesini taşımıyor Tam olarak mecaz anlama da girmez; çünkü temelde gerçek anlamla yakın bir ilgisi vardır Ayakkabının o kısmına burun denmesinin nedeni insanın burnuna konum itibariyle benzemesindendir İşte sözcüğün, gerçek anlamında karşıladığı varlığa şekil benzerliğinden dolayı başka bir varlığa verilmesine yan anlam ya da yakıştırma denir SOMUT VE SOYUT ANLAM Sözcükler varlıkları ve kavramları karşılar Varlık, madde olarak bulunan yani duyu organlarıyla algılanabilen bir nitelik taşır Örneğin; ağaç, yeşil, kalem gözle; soğuk, ıslak dokunmayla; ses, gürültü işitmeyle; koku koklamayla; acı, ekşi tatmayla algılanabilir İşte duyu organlarımız yardımıyla algılayabildiğimiz bu sözcüklere somut anlamlı sözcükler denir Oysa üzüntü, sevgi, özlem, hasret, rüya gibi sözcükleri herhangi bir duyumuzla algılayamayız; bunların sadece kavram olarak var olduğunu kabul ederiz İşte bu tür sözcüklere de soyut anlamlı sözcükler denir Bir sözcük her zaman somut olamayacağı gibi her zaman soyut da değildir Bir cümlede somut olan sözcük başka bir cümlede soyut anlam taşıyabilir Örneğin; “Bu iki çizgi arasındaki açı kırk beş derece vardır” cümlesindeki “açı” sözcüğü ölçülebilen bir değer taşıdığından somut anlamlıdır Aynı sözcük “ Sen bu sorunu hangi açıdan ele aldın?” cümlesinde, ölçülebilen bir değer olmaktan çıkmış, mecaz anlam kazanarak soyut bir kavramı karşılar duruma gelmiştir TERİM ANLAM Herhangi bir bilim, sanat ya da meslekle ilgili özel bir kavramı karşılayan sözcüklere terim denir Yeni bulunan bir kavram, yeni bir terimle karşılanabileceği gibi, günlük hayatta kullanılan bir sözcüğe özel bir anlam verilerek de karşılanabilir Örneğin “ağız” sözü “Adamın ağzında diş kalmamış, hala genç gibi davranıyor” cümlesinde gerçek anlamında ve günlük kullanımıyladır Aynı söz “İstanbul’da büyümüş; ama Karadeniz ağzıyla konuşuyor” cümlesinde dilbilgisinde bir tanım olan “yöresel konuşmalara dilde verilen karşılık” anlamına gelerek bir terim oluşturmuş Ya da “Irmağın ağzı toprakla dolmuştu” cümlesinde olduğu gibi “ırmağın denize karıştığı yer” anlamında kullanılarak coğrafi bir terim olmuştur EŞ ANLAM Aynı kavramı karşılayan farklı sözcükler eş anlamlıdır Örneğin “ayakkabı” sözü ile “kundura” sözü aynı nesneyi karşıladıkları için eş anlamlı sayılır Ancak bir sözcük daima başka bir sözcükle eş anlamlı olmaz Bazen aynı sözcük farklı cümlelerde eş ya da farklı anlamlar da taşıyabilir Cümlenin gelişine göre eş anlamlılık durumu değişir Örneğin; “Çocuğun kara gözleri, büyüleyiciydi” cümlesindeki “kara” yerine “siyah” diyebiliriz Ancak “Ah alnımın kara yazısı!” sözündeki “kara” yerine “siyah” getirilemez Çünkü “kara” sözü cümlelerin ikisinde de farklı anlamlar veriyor Dolayısıyla ikinci cümlede mecaz anlama geldiği için yerine “siyah” sözcüğünü getiremiyoruz KARŞIT (ZIT) ANLAM Birbirine karşıt kavramları karşılayan sözcüklerdir Karşıt anlamlı sözcükler iki zıt noktayı belirtirler Örneğin; “güzel” sözcüğünün karşıtı “itici” olamaz çünkü iticilikte sevimsizlik anlamı da vardır Oysa “güzel” sözü sevgiyi beraberinde ifade etmez Bunun karşıtı ancak “çirkin”dir Aynı durum eylemlerde de görülür Örneğin; “sevmek” eyleminin karşıtı “sevmemek” değildir Çünkü “sevmek” iyi bir duygunun varlığını bildirir Sevmemekte ise bu duygunun bulunmadığı anlamı vardır Oysa karşıtlıkta, olan duygunun tam karşıtı olmalıdır; bu da “nefret etmek”tir Bu nedenle karşıtlıkla olumsuzluğun farkını görmek önemlidir DEYİM En az iki sözcükten meydana gelen, sözcüklerden en az birisi mecaz anlamıyla kullanılan, cümlede eylem bildiren söz öbekleridir Deyimi oluşturan sözcükler çoğu zaman kendi anlamlarından uzaklaşmış görülürler Örneğin; “Haberi duyunca etekleri zil çaldı” cümlesinde “etekleri zil çalmak” çok sevinmek anlamına gelen bir deyimdir Ancak burada etek, zil, çalmak sözlerinin sevinmekle bir ilgisinin olmadığı açık Bazı deyimlerde ise sözcükler gerçek anlamlarını tamamen yitirmemiş olabilir Örneğin; “Yükte hafif pahada ağır ne varsa getirin” cümlesindeki altı çizili deyimde “yük” ve “paha” sözcüklerinin gerçek anlamlı olduğu açıktır Deyimler genellikle bir eylem bildirir Bu nedenle bir eylem gibi çekimlenebilir Bu yönüyle atasözlerinden farklılık gösterir Atasözleri daima cümle halinde bulunup yargı bildirirlerken, deyimler mastar olarak da kullanılabilir Örneğin “küplere binmek” deyimdir ve “sinirlenmek” anlamındadır Mastar halinde de anlamlıdır Ancak bu açıklamaya uymayan deyimler de vardır Örneğin, “Dün az kalsın kaza yapıyordum” cümlesinde altı çizili söz deyim olarak verilmiş Biz bu deyimi “az kalmak” şeklinde mastar olarak kullanamayız Aslında bir eylem de bildirmeyen bu tür sözler, deyimlerin genel niteliklerine pek uymaz ATASÖZÜ Yıllar önce söylenmiş, dilden dile aktarılarak günümüze kadar gelmiş, öğüt bildiren, genel kural niteliği taşıyan söz öbekleridir Genellikle kesin bir yargı bildiren cümleler biçiminde görülür Atasözlerinin söyleyeni belli değildir Sadece mecaz anlam veren atasözü olabileceği gibi, sadece gerçek ya da hem gerçek hem mecaz anlam taşıyanlar da vardır Örneğin; “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” atasözü sadece mecaz; “Dost ile ye iç, alışveriş etme” sadece gerçek”; “Taşıma su ile değirmen dönmez” hem gerçek hem mecaz anlam verir SESTEŞ (EŞSESLİ) SÖZCÜKLER Yazılışları aynı, anlamları arasında hiçbir ilgi bulunmayan sözcüklerdir Örneğin; Bir gül de içimiz aydınlansın Bu gül bahçesini çok severim cümlelerinde altı çizili sözlerin yazılışları aynıdır Ancak birincisi eylem, diğeri çiçek ismi olan bu sözler arasında hiçbir anlam ilgisi yoktur Öyleyse bunlar sesteş sözcüklerdir ÖZDEYİŞ (VECİZE) Kim tarafından söylendiği bilinen özlü sözlerdir Genellikle evrensel nitelikler gösterir Düşünüyorum, öyleyse varım Descartes YANSIMA SÖZCÜKLER Doğada duyulan seslerin taklit edilmesiyle oluşan sözcüklerdir Bu sözcüklerde ses-anlam ilişkisi güçlüdür Bu tür sözcükler sese dayalı olduğundan çoğu dilde benzerlik gösterir Çalılıktan çıtır çıtır sesler geliyordu Köpek acı acı havlıyordu Su şırıl şırıl akıyordu cümlelerinde altı çizili sözler yansımadır Yansıma sözcüklere benzeyen ancak ses ilgisi bulunmadığından yansıma denmeyen sözcükler de vardır Güneş pırıl pırıl parlıyordu Işıl ışıl bir güne merhaba dedik cümlelerinde altı çizili sözler sese dayalı olmadığından yansıma değildir İKİLEME Sözün anlamını pekiştirmek, onu zenginleştirmek ya da değişik anlam ilgileri oluşturmak için iki sözün bir araya getirilmesiyle oluşan söz öbeğidir İkilemeler yapıca ve anlamca farklılıklar gösterir a Aynı sözcüğün tekrarıyla yapılabilir Usul usul sınıfı terk etti Koşa koşa geldi b Yakın anlamlı sözcüklerin tekrarıyla yapılabilir Yalan yanlış sözlerle ortalığı karıştırdı Artık kimsede ar namus kalmadı c Karşıt anlamlı sözcüklerin tekrarıyla yapılabilir Aşağı yukarı iki aydır kimse uğramadı buraya İşin aslını er geç öğreneceğim d Biri anlamlı biri anlamsız sözcüklerle yapılabilir Eğri büğrü yollardan denize ulaştık İçeriye ufak tefek bir adam girdi e Her ikisi de anlamsız sözcüklerle yapılabilir Ivır zıvır eşyaları tavan arasına kaldırdık Böyle eften püften sebeplerle oyalama beni f Sözcüklerden biri ya da her ikisine ekler getirilerek yapılabilir Beni baştan aşağı şöyle bir süzdü Onunla başa baş mücadele etti Her ikileme cümleye değişik bir anlam katar Yüzüme acı acı gülümsedi (kuvvetlendirme) Gideli aşağı yukarı iki gün oldu (ihtimal) Ivır zıvır eşyaları atın (değersiz) Caddede sıra sıra ağaçlar vardı (çokluk) AD AKTARMASI Benzetme ilgisi kurmadan bir sözün başka bir söz üzerine kullanılmasıdır Bunda, parça söylenip bütün, genel söylenip özel çağrıştırılabilir “Biz hilale şan arayan gemicileriz” dizelerinde “hilal” sözü bayrak yerine kullanılmıştır “Bu derste Fikret’i okuyacağız” sözünde “Fikret” sözü Fikret’in şiirleri anlamında kullanılmıştır
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|