|  | Edebi Türler |  | 
|  06-01-2009 | #1 | 
| 
Şengül Şirin   |   Edebi TürlerEDEBİ TÜRLERTür, edebiyat eserlerinin biçimlerine, konularına ve teknik özelliklerine göre ayrılmasıdır  Bunlar iki ana grupta incelenir: Yazı Türleri ve Şiir Türleri  YAZI TÜRLERİ Yazı türleri, cümleler halinde ortaya konan, sözlerin belli kalıplar içine (ölçü, kafiye, nazım şekli) sıkıştırılmadığı anlatım türleridir  Bunların en önemlileri şunlardır: ROMAN Olmuş ya da olabilecek olayların anlatıldığı uzun yazılardır   Roman belli bir olay etrafında gelişir ve olaylar ayrıntılarıyla anlatılır  Çoğu zaman şahıs kadrosu geniştir  Kişiler ayrıntılı olarak tanıtılır  Çevrenin tanıtımına özen gösterilir  Temsil ettiği akıma göre roman, realist roman, naturalist roman; konusuna göre aşk romanı, toplumsal roman, polisiye roman, macera romanı gibi isimler alır  Türk edebiyatında Tanzimat’tan sonra görülür  İlk örneği Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat adlı romanıdır  Batı romanı ölçüsünde en başarılı romanları ise Halit Ziya Uşaklıgil yazmıştır  Namık Kemal, Mehmet Rauf, Reşat Nuri, Yakup Kadri, Peyami Safa diğer ünlü romancılarımızdır  HİKAYE Anlatımı bakımından romana benzeyen, ancak romandan daha kısa bir yazı türüdür  Hikayede olaylar genellikle yüzeyseldir  Kişiler çoğu zaman hayatlarının belli bir anı içinde anlatılır  Genellikle kişilerin tek yönü üzerinde (çalışkanlık, titizlik, korkaklık v  s) durulur  Bu da romanla aynı dönemlerde oluşmaya başlamış ve özellikle Realizm döneminde önemli bir tür haline gelmiştir  Türk edebiyatında yine Tanzimat’la görülmeye başlanan hikaye türünde Halit Ziya, Ömer Seyfettin, Memduh Şevket, Sait Faik önemli eserler vermişlerdir  MASAL Halk dilinde anlatılarak oluşan sözlü edebiyat ürünüdür  Bir yazar tarafından sonradan yazıya geçirilir  Masallarda olaylar tamamen hayal ürünüdür  Yer ve zaman belli değildir  Kahramanlar insan üstü nitelikler gösterir  İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür  İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır  Masallarda eğiticilik esastır  Çoğu kez evrensel konular işlenir  Dünya edebiyatında Kelile ve Dimne, Binbir Gece Masalları ünlüdür  Türk edebiyatında Keloğlan en tanınmış masal kahramanıdır  Eflatun Cem Güney masallarımızı derlemiş ve bir kitap halinde yayımlamıştır  DENEME Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür  Deneme yazarı görüşlerini aktarırken samimi bir dil kullanır  Kendi içiyle konuşuyormuş gibi bir hava içindedir  Deneme her konuda yazılabilir  Ancak daha çok tercih edilen konu her devrin, her ulusun insanını ilgilendiren, kalıcı, evrensel konulardır   Ele alınan konu çoğu zaman derinleştirilerek anlatılır  Denemenin ilk örneklerini Fransız yazar Montaigne vermiştir  Daha sonra İngiliz yazar Bacon türü geliştirmiştir  Edebiyatımızda Cumhuriyet’ten sonra görülmeye başlanan bu türde Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sebahattin Eyüboğlu, Ahmet Haşim güzel örnekler vermişlerdir  FIKRA Yazarın gündelik olayları özel bir görüşle, güzel bir üslupla, hiç kanıtlama gereği duymadan yazdığı kısa günübirlik yazılardır  Bu tür yazıları nükteli hikayecikler biçimindeki Nasrettin Hoca fıkralarıyla karıştırmayalım  Fıkra, bir gazete yazı türüdür  Gazetenin belli bir köşesinde genel bir başlıkla yazılan fıkralarda mesele kısaca incelenir ve mutlaka bir sonuca varılır  Daha çok alaylı bir dille, bazen eleştiri bazen sohbet tarzında yazılır  Okuyucuyla sohbet ediyormuş gibi bir hava hakimdir yazılarda  Edebiyatımızda özellikle Ahmet Rasim fıkralarıyla tanınır  Daha sonra Ahmet Haşim, Refik Halit, Peyami Safa sayılabilir  MAKALE Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, belli kanıtlar, belgeler, inandırıcı veriler kullanarak kanıtlamaya çalıştığı ve böylece okuyucuyu bilgilendirmeyi amaçladığı yazı türüdür  Makalede temel unsur düşüncedir  Makale, gazete ile birlikte ortaya çıkmış bir gazete yazı türüdür  Bizde de ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval gazetesinin çıkmasıyla görülür  İlk makale de aynı gazetede Şinasi tarafından yazılmıştır  Makalede amaç bilgi aktarmak ya da görüşlerine okuyucuyu inandırmak olduğundan açık, anlaşılır, ciddi bir dil kullanılır  Seçilen konuya göre uzun da olabilir kısa da  Makale her konuda yazılabilir  Bu konu günlük olabileceği gibi, felsefi, bilimsel, sanatsal da olabilir  Ama edebi makale elbette sanatla ilgili olanıdır  Edebiyatımızda Tanzimat döneminden beri görülen makale türünde Namık Kemal, Hüseyin Cahit, Ziya Gökalp, Peyami Safa, Falih Rıfkı Atay, Halit Fahri Ozansoy, Yaşar Nabi ünlü birkaç isimdir  ELEŞTİRİ Bir sanatçının, bir sanat eserinin iyi ve kötü yanlarını ortaya koyarak onun gerçek değerini belirleyen yazılardır  Eleştiri yazarı - yani eleştirmen - eser hakkında okuyucuyu bilgilendirir; hem eserin yazarına hem okura yol gösterir  İki tür eleştiri vardır: İzleminsel eleştiri ve Nesnel eleştiri   İzlenimsel eleştiri, Anatole France’in ilkelerini belirlediği ve eleştirmenin bir eseri kendi zevk ölçülerini göz önüne alarak incelediği eleştiri türüdür  Bu tür eleştirilerde öznel yargılar çok olacağından günümüzde bu tür pek rağbet görmez  Nesnel eleştiride ise her eserin değerlendirilmesinde kullanılabilecek belli ölçütler vardır  Eleştirmen mümkün olduğunca kişisel yargılarda bulunmaktan kaçınır  Bilimsel araştırmalardan yararlanarak, eseri ister beğensin ister beğenmesin, tarafsız bir gözle onun değerini ortaya koyar  Avrupa’da Boielau, Saint Beuve, Taine, France eleştirileriyle tanınır   Edebiyatımızda Hüseyin Cahit, Cenap Şehabettin, Ali Canip, Yakup Kadri, Nurullah Ataç, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, eleştiri alanında yazılar yazan ünlü birkaç isimdir  GEZİ YAZISI Gezilip görülen yerler hakkında yazılan yazılardır  Kişi gezi esnasında birçok yer görür, birçok insanla tanışır; bunları hafızada tutmak güç olacağından gezi esnasında not alınır ve gezi yazılarında bunlar hikaye edilir  Gezi yazısında yazar daima gezdiği yerleri anlatmalı, uydurma, yanlış bilgiler vermemelidir  Gördüklerini okuyucunun daha iyi algılaması için, karşılaştırma yapar  Okur sanki o yerleri yazarla birlikte gezer gibi olur  Eski edebiyatımızda gezi yazısına “seyahatname” denirdi  Bu alanda Evliya Çelebi’nin “Seyahatnamesi” ünlüdür   Ancak asıl gezi yazarları Avrupa’ya açılma döneminde görülmeye başlanmış, gidilen Avrupa şehirleriyle ilgili yazılar yazılmıştır  Namık Kemal, Ziya Paşa bunların başında gelir  Gezi yazılarını kitaplaştıran yazarlarımız da vardır  Ahmet Mithat Efendi, Avrupa’da bir Cevelan; Cenap Şehabettin, Hac Yolunda, Avrupa Mektupları; Ahmet Haşim, Frankfurt Seyahatnamesi; Reşat Nuri, Anadolu Notları; Falih Rıfkı, Denizaşırı, Zeytindağı, Taymis kıyıları bunlardan bazılarıdır  ANI Bir yazarın kendisinin yaşadığı ya da tanık olduğu olayları sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılardır  Yazarın kendini okura açtığı bir tür olduğundan içtendir ve bu yönüyle çok tutulur  Anılar belli bir dönemin yorumlandığı yazılar olduğundan tarihi bir belge özelliği de gösterir  Ancak bu, bilimsel olamaz; çünkü yazarın olaylara kişisel bakışı söz konusudur  Üslup yönüyle gezi yazısına benzerse de, yazarın dış dünyadan çok kendinden söz etmesi anıyı belli eder  Zaten eski edebiyatımızda anı, gezi yazısı hatta tarih iç içedir  Özellikle Tanzimat’la başlayan anı türündeki yazılar Cumhuriyet döneminde önemli bir tür olmuştur  Anılarını kitaplaştıran yazarlarımız da vardır  Namık Kemal, Magosa Mektupları; Ziya Paşa, Defter-i Amal; Ahmet Rasim, Şehir Mektupları; Halit Ziya, Kırk Yıl, Saray ve Ötesi; Hüseyin Cahit, Edebi Hatıralar; Falih Rıfkı, Çankaya adlı eserlerinde anılarını anlatmışlardır  BİYOGRAFİ Bir kişinin hayatının anlatıldığı yazılardır  Bunlarda amaç o kişiyi tüm yönleriyle (hayatı, eserleri, kişiliği, görüşleri vs  ) tanıtmaktır  Biyografi açık, sade bir dille, anlatılan kişinin devrini, çevresini dikkate alarak yazılır  Divan edebiyatında şairleri anlatan bu tür eserlere “Tezkire” denirdi  Türk edebiyatında bunun ilk örneğini Ali Şir Nevai vermiştir  Yazar eğer kendi hayatını anlatmışsa yazıya otobiyografi denir  Çoğu zaman bunlarda sanatçı kendiyle beraber aile büyüklerinden çevreden, aile içi durumlarından da söz eder   Otobiyografiler üslup yönüyle anıya benzer; ancak anı otobiyografi içinde bir bölüm sayılabilir  Yani otobiyografi daha uzun bir dönemi içine alır  MEKTUP Genel anlamda kişinin bir haberi, olayı, arzuyu bir başkasına anlattığı yazılardır  Özel mektup, iş mektubu, edebi mektup türleri vardır  Bunlar içinde bizi edebi mektup ilgilendiriyor  Bu tür mektuplar açık olarak bir gazetede ya da dergide yayımlanır  Yazar birine hitaben herhangi bir konudaki görüşlerini, duygularını anlatır  Ancak asıl amacı bunları herkese duyurmaktır  Mektup, Divan edebiyatında da kullanılmıştır  Fuzûli’nin “Şikayetname” adlı eseri bu türdendir  Tanzimat’tan sonra ise gazetelerde yayımlanan birçok açık mektup görülür   Bazı yazarlar mektuplardan oluşan romanlar da yazmışlardır  Halide Edip’in “Handan” romanı bunlardan biridir  SOHBET Bir konunun fazla derinleştirilmeden, biriyle konuşuyormuş gibi anlatıldığı fikir yazılarıdır  Sohbet yazılarında herkesi ilgilendirecek konular seçilir  Cümleler çoğu zaman konuşmadaki gibi devriktir  Yazar sorulu cevaplı cümlelerle, konuşuyormuş hissi verir   Üslup olarak fıkraya benzerse de gazete yazı türü olmaması, az sözle çok şey anlatmayı amaçlamaması, dışa dönük olması onu fıkradan ayırır  Edebiyatımızda Ahmet Rasim, Şevket Rado sohbet türüne özel bir önem vermişlerdir  GÜNLÜK Ne gün yazıldığını belirtmek için tarih atılan, çoğu zaman her günün sonunda o gün olup bitenin, sıcağı sıcağına anlatıldığı, olaylarla ilgili yorumlar, değerlendirmeler yapıldığı yazılardır bunlar   Her gün yazıldığı için kısa olan bu yazılar, yazarının hayatından izler verdiğinden içten ve sevecendir  Oktay Akbal, Suut Kemal Yetkin, Seyit Kemal Karaalioğlu’nun günlükleri kitap halinde yayımlanmıştır  ŞİİR TÜRLERİ Her şiirin belli bir konusu, üslubu vardır  Kimi aşk, ayrılık konusunu işler, kimi okura bir bilgiyi özlü bir şekilde verir  Kimi birini eleştirir vs  İşte şiirlerin bunlara göre sınıflandırılması şiir türlerini ortaya koyar  Bunlar Yunanca’daki adlarıyla adlandırılır: Lirik, Epik, Didaktik, Pastoral, Satirik, Dramatik  Tanzimat’tan sonra oluşan bu adlandırmadan önce Türk şiiri, nazım şekillerine göre sınıflandırılırdı: Gazel, Kaside, Şarkı, Koşma, Destan, Varsağı vs  Şimdi şiir türlerini açıklayalım  LİRİK ŞİİR Aşk, ayrılık, hasret, özlem konularını işleyen duygusal şiirlerdir  Okurun duygularına, kalbine seslenir  Eskiden Yunanlılarda “lir” denen sazlarla söylendiğinden bu adı almıştır  Tanzimat döneminde de bir saz adı olan “rebab” dan dolayı bu tür şiirlere rebabi denmiştir  Divan edebiyatında gazel, şarkı; Halk edebiyatında güzelleme türündeki koşma, semai lirik şiire girer  EPİK ŞİİR Destansı özellikler gösteren şiirlerdir  Kahramanlık, savaş, yiğitlik, konuları işlenir  Okuyanda coşku, yiğitlik duygusu, savaşma arzusu uyandırır  Daha çok, uzun olarak söylenir  Divan edebiyatında kasideler, Halk edebiyatında koçaklama, destan, varsağı türleri de epik özellik gösterir  Tarihimizde birçok şanlı zaferler yaşadığımızdan, epik şiir yönüyle bir hayli zengin bir edebiyatımız vardır  DİDAKTİK ŞİİR Bir düşünceyi, bir bilgiyi aktarmak amacıyla yazılan şiirlerdir  Bunlar okurun aklına seslenir  Duygu yönü az olduğundan kuru bir anlatımı vardır  Kafiye ve ölçülerinden dolayı akılda kolay kaldığından, bilgiler bu yolla verilir  Manzum hikayeler, fabller hep didaktik özellik gösterir  PASTORAL ŞİİR Doğa güzelliklerini , çobanların doğadaki yaşayışlarını anlatan şiirlerdir  Doğaya karşı bir sevgi bir imrenme söz konusudur bunlarda  Eğer şair doğa karşısındaki duygulanmasını anlatıyorsa “idil”, bir çobanla karşılıklı konuşuyormuş gibi anlatırsa eglog adını alır  SATİRİK ŞİİR Eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir  Bir kişi, olay, durum iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir  Bunlarda didaktik özellikler de görüldüğünden, didaktik şiir içinde de incelenebilir  Ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğrudur  Bu tür şiirlere Divan edebiyatında hiciv, Halk edebiyatında taşlama yeni edebiyatımızda ise yergi adı verilir  DRAMATİK ŞİİR Tiyatroda kullanılan bir şiir türüdür  Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara ezberletilirdi  Bu durum dram tiyatro türünün (19  yy) çıkışına kadar sürer  Bundan sonra tiyatro metinleri düzyazıyla yazılmaya başlanır  Dramatik şiir harekete çevrilebilen şiir türüdür  Başlangıçta trajedi ve komedi olmak üzere iki tür olan bu şiir türü dramın eklenmesiyle üç türe çıkmıştır   Bizde dramatik şiir türüne örnek verilmemiştir  Çünkü bizim Batı’ya açıldığımız dönemde (Tanzimat) Batı’da da bu tür şiirler yazılmıyordu; nesir kullanılıyordu tiyatroda  Bizim tiyatrocularımız da tiyatro eserlerini bundan dolayı nesirle yazmışlardır  Ancak nadirde olsa nazımla tiyatro yazan da olmuştur  Abdülhak Hamit Tarhan gibi    Şimdi bunları ayrı ayrı görelim  TRAJEDİ Seyircide korku ve acıma hislerini uyandırarak onu kötü duygularından arındırmayı amaçlayan tiyatro türüdür  Sıkı kuralları vardır  Özelliklerinden bazılarını şöyle sıralayabiliriz  
  KOMEDİ İnsanları güldürerek eğitmeyi amaçlayan tiyatro türüdür  Her gülünç şeyin altında ders alınacak acı bir gerçeğin olduğuna inanılır  Özelliklerini şöyle sıralayabiliriz  
  Komedi türü 17  yüzyıldan sonra düzyazıyla yazılmaya başlanmıştır  En ünlü komedi yazarları eski Yunan’da Aristophanes, Klasik Fransız edebiyatında Moliére’dir  DRAM 19  yüzyılda trajedinin sıkı kurallarını yıkmak amacıyla meydana getirilen tiyatro türüdür  Özelliklerini şöyle sıralayabiliriz  
  Ancak bu türün özelliklerini Victor Hugo belirlemiştir  Schiller, Geothe diğer ünlü dram yazarlarıdır  Türk edebiyatında batılı anlamda sahne tiyatrosu Tanzimat’tan sonra görülür  Bundan önce Halk arasında yüzyıllar boyu sürmüş seyirlik oyunlar vardı  Ortaoyunu, meddah, Karagöz ile Hacivat bunların başlıcalarıdır  Bunların özelliklerini ileride anlatacağız  ŞİİR BİLGİSİ Şiir, gerek içerik gerekse söyleyiş bakımından özgün, etkilemeye, duygulandırmaya yönelik bir söz sanatı ürünüdür  Şiirin söz dizimi düzyazının söz diziminden farklıdır  Bu dizim, dilin kurallarına göre olmaktan çok ahenge göre düzenlenir  Şiir bir nazımdır; yani dizme, düzene koymadır  Bu dizmenin de belli öğeleri vardır  Bunlar ölçü, kafiye, redif, gibi her biri kendine göre bir düzen ifade eden öğelerdir  Bunları şu şekilde inceleyebiliriz  ÖLÇÜ Şiirde, hecelerin sayılarına ya da, heceyi oluşturan seslerin uzunluk kısalıklarına göre bir düzen oluşturulur  Bu düzene de ölçü denir  Edebiyatımızda iki tür ölçü kullanılmıştır: Hece ölçüsü ve Aruz ölçüsü  HECE ÖLÇÜSÜ Şiirde dizeleri oluşturan sözcüklerin hece sayılarının eşitliğine dayanan ölçüdür  Birinci dizede kaç hece varsa şiirin tüm dizelerinde de aynı sayıda hecenin kullanılması gerekir  Hece ölçüsüyle yazılmış dizeler okunurken belli yerlerde durulduğu, dizenin bölümlere ayrıldığı görülür  Okunurken durulan bu yerlere durak denir  Çoğu zaman şiirin tamamındaki duraklar da aynı sayıda heceler halinde bölünür  Durak hiçbir zaman bir sözcüğün ortasına gelmez, her zaman sonuna gelir  Hece ölçüsü Türk şiirinin en eski, ulusal ölçüsüdür  Bilinen en eski şiirlerden başlayıp hiç kesintiye uğramadan ve her çağda yeni güzellikler, zenginlikler kazanarak günümüze kadar gelmiştir  En çok kullanılan hece kalıpları 7'li, 8'li ve 11'li ölçülerdir  ARUZ ÖLÇÜSÜ Dizelerdeki hecelerin uzunluk ve kısalığına göre , açık (ünlüyle bitmesi) ya da kapalı (ünsüzle bitmesi) oluşuna göre düzenlenmesidir   Birinci dizedeki hecelerin özellikleri, ikinci dizedeki hecelerde de sırasıyla aynıdır  Aruz ölçüsünün belli kalıpları vardır  Bu kalıplar kısa hecelerin nokta (  ), uzun hecelerin çizgiyle (—) gösterilmesiyle düzenlenir  Hecelerin özelliklerinin gösterildiği bu işaretlerin adlandırıldığı kalıplar vardır  mef û lü me fâ î lü me fâ î lü fe û lün Sorularda aruz vezninin yapısıyla ilgili herhangi bir soru sorulmuyor  Bu nedenle fazla ayrıntıya girmeyelim  Aruz ölçüsü Türk edebiyatına, Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinden sonra Arap va Fars edebiyatlarından girmiştir  Bu ölçüyle yazılan elimizdeki en eski eser Kutadgu Bilig’dir  Divan edebiyatında en güzel şekilde kullanılan aruz ölçüsü, Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati topluluğundaki sanatçılar tarafından da kullanılmıştır  Türk dilinin ses yapısı aruz ölçüsüne pek uygun değildir  Çünkü Türkçede aruzun temelini oluşturan uzun ünlü yoktur  Bu nedenle aruzun Türkçeye uygulanmasında birçok hata, zorlamalar görülür  Bunlardan birkaçını açıklayalım  İmale Aruz kalıbına uydurmak için kısa hecenin uzun sayılmasıdır  Zihaf İmalenin tersidir  Yani kalıba uydurmak için, Arapça, Farsça sözcüklerdeki uzun heceleri kısa saymaktır  Ulama Divan şiirinde en zok kullanılan ses unsurlarından biri de ulamadır  Ulama yapılan yerlerde ulanan sözcüklerdeki heceler, tek bir sözcükmüş gibi ayrılır  Elbette bu bir kusur sayılmaz  KAFİYE (UYAK) Şiirde dize sonlarında kullanılan aynı ya da benzer seslere kafiye denir  Benzer seslerin sayısına göre dört grupta incelenir  Yarım Kafiye Dize sonlarında tek ses benzeşiyorsa yarım kafiye oluşur  Yandırdın gönlümü aldın keman kaş Gösterdin zülfünü, eyledin bir hoş dizelerinde, sonda bulunan “kaş” ve “hoş” sözcüklerinin sonundaki “ş” sesleri, yani tek ses benzeşiyor; öyleyse burada yarım kafiye vardır  Tam Kafiye Dize sonlarında iki ses benzeşiyorsa, tam kafiye kullanılmıştır  Ürperme veren hayale sık sık Her bir kapıdan giren karanlık Çok belli ayak sesinden artık dizelerinin sonunda kullanılan altı çizili “ık” sesleri, iki sesten oluştuğundan tam kafiye oluşturmuştur  Bazen dize sonunda uzun okunan tek ünlü benzerliği olabilir  Arapça ve Farsça sözcüklerde görülen uzun ünlüler iki ses değeri taşır  Yani tam kafiye oluşturur  Bir mısra işittim yine ey şah-ı dilarâ Bir hoşça da bilmem ne demek istedi ammâ dizelerinde altı çizili “â” sesi iki ses değeri taşıdığından beyitte tam kafiye kullanılmıştır  Sakin koyu, şen cepheli kasrıyla Küçüksu Ardında yatan semtinin ormanları kuytu dizelerinde ise dize sonlarındaki “u” sesleri uzun olmadığından yani tek ses değeri taşıdığından dizelerde yarım kafiye vardır  Zengin Kafiye İkiden fazla ses benzerliğine dayanan kafiyedir  Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık Yalnız, arabacının dudağında bir ıslık dizelerinde dize sonlarındaki “lık” sesleri ikiden fazla olduğundan, zengin kafiye oluşturmuştur  Bazı dizelerde dizelerden birinin sonundaki sözcüğün tamamı diğerinin sonundaki sözcüğün sesleri arasında bulunabilir  Buna tunç kafiye denir  Tunç kafiye zengin kafiyenin bir çeşididir  Ay geçer yıl geçer uzarsa ara Giyin kara libas yaslan duvara dizelerinde birinci dizenin sonundaki “ara” sözü, ikinci dizenin sonundaki “duvara” sözünün sesleri içindedir; yani tunç kafiye oluşturmuştur  Cinaslı Kafiye Yazılışları aynı, anlamları arasında hiçbir ilgi bulunmayan sözcüklerin dize sonlarında kullanılmasıyla oluşan kafiyedir  Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç dizelerinde sonda bulunan “geç” sözcüklerinin sesleri aynıdır  Ancak birincisi “erken” sözünün karşıtı, diğeri ise “geçmek” fiilinin emir çekimidir  Dolayısıyla anlamları arasında hiçbir ilgi yoktur; cinaslı kafiye oluşturmuştur  REDİF Dize sonlarında aynı sözcüklerin ya da aynı ses ve görevdeki eklerin kullanılmasıyla oluşur  Bu, daima kafiyeden sonra gelir  Hatta bazen dize sonunda kafiye hiç bulunmaz, ses benzerliği redifle sağlanır  Bu ıslıkla uzayan, dönen, kıvrılan yollar Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar dizelerinde “yollar” sözü iki dizede de kullanılmış; dolayısıyla redif olmuştur  Ondan önceki “kıvrılan” ve “yılan” sözcüklerindeki “ılan” sesleri ortak olduğundan zengin kafiye oluşmuştur  Ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar dizelerinde “yaslı yollar” sözcükleri aynı olduğundan rediftir “bağlayan” ve “ağlayan” sözcüklerinde ise “bağla-", “ağla-" sözcüklerindeki “-an” ekleri sıfat-fiildir  Hem sesleri hem görevleri aynı olan bu ekler, “y” kaynaştırma harfleriyle beraber redif olur  Bazen dize sonlarındaki eklerin sesleri aynı, görevleri farklı olabilir; bunlar redif sanılmamalıdır  Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı dizelerinin sonundaki “bucağı” ve “ocağı” sözcüklerindeki “ı” eklerinin görevleri farklıdır  Birincide iyelik eki olan bu ek diğerinde hal ekidir, dolayısıyla redif oluşturmamıştır, “cağı” sesleri zengin kafiye oluşturmuştur  KAFİYE ÖRGÜSÜ Dörtlüklerde birbiriyle kafiyeli dizeler değişik şekillerde dizilir  Bu dizilişe kafiye örgüsü denir  Üç grupta incelenir  1  Çapraz Kafiye Dörtlüğün birinciyle üçüncü, ikinciyle dördüncü dizelerinin kendi arasında kafiyeli olmasıdır  Aşağıdaki şiirin birbiriyle kafiyeli dizelerini aynı sembolle gösterirsek daha kolay anlaşılır: Bağından her güzel bir gül seçerdi T  K  Redif ____ a Bundan mı sarardın, soldun, ey gönül T  K  Redif ____ b Kadınlar geçerdi, kızlar geçerdi T  K  Redif ____ a Bir zaman aşk için yoldun ey gönül T  K  Redif ____ b Görüldüğü gibi dörtlükte birinci dizeyle üçüncü dize, ikinci dizeyle dördüncü dize kafiyelidir  Bu, çapraz kafiye düzeni demektir  2  Düz Kafiye Dörtlüğün birinci dizesiyle ikinci, üçüncü dizesiyle dördüncü dizelerinin kendi arasında kafiyeli olmasıdır  Nice günler bu şeametli ölüm T  K  ____ a Oldu çok kimseye bir gizli düğüm T  K  ____ a Nice günler bakarak dalgalara T  K  Redif ____ b Dediler: “Uğradı Leyla nazara T  K  Redif ____ b 3  Sarma Kafiye Dörtlüğün birinciyle dördüncü, ikinciyle üçüncü dizelerinin kafiyeli olmasıdır  En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü T  K  ____ a Titrek elleriyle gererken yayı T  K  Redif ____ b Her yandan bir merak sardı alayı T  K  Redif ____ b Ok uçtu, hedefin kalbine düştü T  K  ____ a Bu tür bir kafiyelenme Halk şiiri ve Divan şiirinde görülmez Halk şiirinde koşma tipi kafiye, mani tipi kafiye gibi kafiye örgüleri vardır  Divan şiirinde ise gazel, mesnevi, rübai tipi kafiyelenme görülür   
				__________________  Arkadaşlar, efendiler            ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler,            müritler, meczuplar memleketi olamaz  En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet            tarikatıdır   | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |