|
|
Konu Araçları |
açısından, hak, sınırlandırmalar, temel, özgürlükler |
Temel Hak Ve Özgürlükler Açısından Sınırlandırmalar |
05-18-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
Temel Hak Ve Özgürlükler Açısından SınırlandırmalarTemel Hak ve Özgürlükler Açısından Sınırlandırmalar Devlet vergilendirme yetkisini kullanırken kişilerin çeşitli hak ve özgürlüklerini sınırlandırabilir Temel hak ve özgürlüklerin vergi yasaları ile de olsa sınırlandırılması ölçüsüz ve aşırı boyutlara ulaştığı takdirde, bu hak ve özgürlükler kullanılamaz bir hale gelebilir ya da bu hak ve özgürlükler konusuz kalabilir Hukuk devleti ilkesi, yukarıda da belirtildiği üzere kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasını gerektirir Vergi yasaları, salt mali amçlı değildir Bazı hallerde yasalarla bir kısım vergi doğurucu olayların özendirilmesi, önlenmesi ya da caydırılması amaçlanabilir Bu da temel hak ve özgürlüklerin zedelenmesine neden olabilir Vergilendirme yetkisine karşı duyarlı olan temel hak ve özgürlükler arasında ilk akla gelenler özel hayatın gizliliği, yerleşme ve seyahat özgürlüğü, mülkiyet ve miras hakkıdır Anayasanın 13 üncü maddesi (f1, 2), temel hak ve özgürlüklerle ilgili genel sınırlama nedenlerini belirtmektedir Bu nedenler devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, Cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın korunması gibi amaçlara ilişkindir Anayasanın 13 üncü maddesi, gerek bu genel sınırlandırma nedenlerinin, gerek temel hak ve özgürlüklerle ilgili maddelerde yer alan özel sınırlandırma nedenlerinin Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak yasa ile yapılmasını ve bu sınırlandırmaların demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamayacağını ve öngörüldükleri amaç dışında kullanılamayacağını hükme bağlamıştır Dolayısıyla Anayasanın tümüne egemen olan ilkelere ve öncelikle sosyal hukuk devleti ilkesine aykırı, antidemoratik nitelik taşıyan keyfi vergi yasaları Anayasa Mahkemesinin takdir yetkisi çerçevesinde iptal edilebilecektir Hukukî Güvenlik İlkesi Hukukî güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutumunu ve davranışlarını buna göre güvenle düzene sokabilmesi anlamına gelir Bu güvenliğin sağlanabilmesi herşeyden önce, devletin kendi koyduğu hukuk kurallarına kendisinin de uyması bağlıdır Hukukî güvenlik ilkesinin vergi hukukunda özel bir önemi vardır Bu ilke vergi yükümlülerinin, hak ve özgürlük alanlarına devletin vergilendirme aracılığı ile yaptığı müdahaleleri önceden görmelerini ve durumlarını buna göre ayarlamalarını gerektirmektedir Kişiler böylece geleceğe yönelik planlarını buna göre yapabilecekler, vergilendirmede keyfilik de önemli ölçüde önlenebilecektir Hukukî güvenlik ilkesi, vergilendirmenin belirliliğini, vergi hukukunda kıyas yasağını ve vergi yasalarının geriye yürümezliği ilkesini içermektedir Vergilendirmede belirlilik Adam Smith’in geleneksel vergilendirme ilkelerinden olan belirlilik ilkesi vergilerin miktarlarının, tarh ve tahsil zamanlarının ve biçimlerinin hem idare, hem de kişiler yönünden belli ve kesin olması anlamına gelir Vergilerle ilgili kurallar ve işlemler açık ve anlaşılabilir olduğu ölçüde keyfilik önlenecektir Belirlilik ilkesi bir yandan yükümlülerin hukukî güvenliğini korurken diğer yandan da vergi idaresinde istikrarı sağlar Vergilerin yasallığı ilkesi ve idarenin vergiyi doğuran olayla bağlılığı belirlilik ilkesinin ön koşuludur Vergi yükümlülerinin hukukî güvenliklerinin sağlanabilmesi için kişisel vergi yükünün açık olarak önceden hesaplanabilmesi ve tahmin edilebilmesi gerekir Ayrıca belirlilik için vergi yasalarının dilinin de açık ve yalın olması zorunludur Vergi hukukunda kıyas yasağı belirlilik ilkesini tamamlayıcı nitelik taşır Hukuk devletinin hukukî güvenlik ilkesi ve vergilerin yasallığı ilkesi, vergi hukukunda kıyas yoluna başvurulmasını engeller Aksi halde idare ve yargı organlarının bu yoldan yeni vergi doğurucu olaylar yaratmaları veya vergi yükünü arttırmaları olasılığı doğabilir Bu durum da hukukî güvenliğe ve barışa ters düşer Vergi yasalarının geriye yürümezliği Hukukî güvenlik ilkesi, vergi yasalarının geçmişte meydana gelen olaylara uygulanmamasını engeller Kişiler gelecek dönemlere ilişkin plânlarını yürürlükteki vergi yasalarına göre yaparlar Sonradan çıkartılan yasalarla geçmiş dönemler için vergi yükünün arttırılması, yükümlülerin devlete ve hukuk düzenine olan güvenlerini sarsar; ekonomik ve ticarî hayatta bulunması gereken belirlilik ve istikrar bozulur Türk anayasalarında vergi yasalarının geriye yürümezliği ilkesi ile ilgili bir hüküm yer almamıştır Vergi yasalarının geriye yürümezliği ilkesi ile ilgili olarak “gerçek geriye yürütme-gerçek olmayan geriye yürütme” ayrımı yapılmaktadır Gerçek geriye yürüme, bir vergi yasasının eski yasa döneminde tamamlanmış ve hukukî sonuçlarını doğurmuş hukukî durum, ilişki ve olaylara uygulanmasıdır Gerçek olmayan geriye yürüme ise yeni yasanın, eski yasa yürürlükte iken başlamakla beraber henüz sonuçlanmamış hukuki durum, ilişki ve olaylara uygulanması anlamına gelmektedir Bu ayrım çerçevesinde kural olarak gerçek geriye yürüme geçersiz, gerçek olmayan geriye yürüme ise geçerli sayılmaktadır Ancak her iki kurala da istisnalar getirilmektedir Gerçek olmayan geriye yürümenin kabul edilebilmesi için: (1) Kişiler yasa değişikliğini ve bu değişikliğin geriye yürüyeceğini tahmin etmek durumunda iseler, örneğin yasa değişikliği basında haber olarak yer almışsa, (2) Eski yasa döneminde hukukî durum belirsiz, anlaşılmaz idi ise, (3) Daha önce yürürlükteki kural yok hükmünde ise veya bu kuralın Anayasaya aykırılığı tereddüt yaratmayacak kadar açık idi ise, örneğin yürütme organına eski yasa ile anayasal koşul ve sınırları aşan ölçüde geniş yetki verilmiş ise, (4) Kamu yararı geriye yürürlüğü zorunlu kılıyorsa ve bu neden kişilerin hukukî güvenliklerinden daha baskınsa geriye yürüme geçerlidir Türk hukukunda ve yabancı hukuk sistemlerinde çeşitli zamanlarda vergi yasaları geriye yürütülmüştür 1982 Anayasasında vergi yasalarının geriye yürümezliği ilkesi ile ilgili bir hüküm bulunmamakla beraber Anayasa Mahkemesi, geriye yürütülen vergi yasalarını hukuk devleti ilkesi ve ölçülülük açısından yargısal denetime tâbi tutabilir Şimdiye dek Anayasa Mahkemesinin önüne böyle bir konu gelmemiştir Türk hukukunda vergilendirme işleminin “sebep” unsurunu oluşturan vergiyi doğuran olay (VUK m19) meydana geldikten sonra vergi yükünü artıran bir vergi yasası hükmü, gerçek geriye yürüme olarak nitelendirilebileceğinden Anayasa Mahkemesince iptal edilebilecektir Buna karşılık vergiyi doğuran olayın tamamlanmasından önce vergi yükünü arttıran bir yasa hükmü gerçek olmayan geriye yürüme olarak nitelendirilecek ve gerek geriye yürütüldüğü dönemin uzunluğu, gerek getirdiği ek vergi yükü açısından ölçüsüz değilse hukukî güvenlik ilkesine ters düşmeyeceğinden geçerli sayılabilecektir Anayasa Mahkemesi her somut olayı kamu yararı ile yükümlülerin hukukî güvenliklerini karşılaştırarak irdeleyecektir Öte yandan vergi yasalarında yükümlülerin yararına olarak yer alan geriye yürütülmüş hükümler hukuk devletinin hukukî güvenlik ilkesi açısından herhangi bir sakınca yaratmazlar Ancak bu çeşit hükümlerde yükümlüler arasında eşitlik ilkesine aykırılık yaratabilecek uygulamalardan kaçınmak gerekir Vergi hukukunda geriye yürümezlik ilkesi sadece vergi yasaları yönünden değil, aynı zamanda yürütme organının vergilendirme alanında düzenleme yetkisine sahip olduğu durumlarda da geçerlidir Bakanlar Kurulunun yükümlülük yükleyici işlemlerle geçmiş önemlere ilişkin mali yükümlülükler getirmesi ya da mevcutları arttırması idari işlemlerin geriye yürümezliği ilkesine de ters düşer Aksi halde söz konusu işlem, yetki öğesi açısından sakatlanır Başvurma Hakkı ve Yargısal Denetim Hukuk devleti ilkesi ve buna bağlı ilkeler tek başına kişiler için bir güvence oluşturmazYeterli güvence, bu ilkelere işlerlik kazandıracak başvurma hakkı ve yargısal denetimle sağlanabilir Örneğin yasaya aykırı bir vergilendirme işlemi ile karşı karşıya kalan bir yükümlünün yasal idare ve eşitlik ilkelerinden yararlanabilmesi için idari ve yargısal başvurma olanaklarına sahip olması gerekir Anayasanın 36 nci maddesi (f1) ile 40 ıncı maddesi hak arama özgürlüğü ve başvurma hakkı ile ilgilidir Anayasanın 74 üncü maddesi ise vatandaşların dilekçe ile yetkili idari makamlara veya Türkiye Büyük Millet Meclisine dilek veya şikâyetlerini bildirme hakkını düzenlemiştir Kendisi hakkında Anayasa veya yasalara aykırı bir işlem yapılan yükümlünün bu işlemi yargı organlarına götürme hakkı vardır Sakat vergilendirme işlemine karşı yükümlülerin mahkemeye başvurma olanağı kaldırılamaz Vergilendirme işlemlerinin yargısal denetimi vergi mahkemeleri, bölge idare mahkemeleri ve Danıştay tarafından gerçekleştirilmektedir Vergilendirme yetkisinin yargısal denetiminin ikinci yönü de vergi yasalarının Anayasa yargısının denetimine tâbi olmasıdır Türk hukukunda vergi yasaları da diğer yasalar gibi anayasa Mahkemesinin yargısal denetimine tabidir VERGİLENDİRME YETKİSİNİN SOSYAL DEVLET İLKESİ AÇISINDAN SINIRLARI 1982 Anayasası, 1961 Anayasasında da olduğu gibi Türkiye Cumhuriyetini sadece “hukuk devleti” olarak değil, “sosyal bir hukuk devleti” olarak nitelendirmiştir Sosyal devletin temel amaç ve görevleri sosyal adaletin, sosyal refahın ve sosyal güvenliğin sağlanmasıdır Bu amaçlar çerçevesinde devlet bir yandan ekonomik bakımdan zayıfları koruyacak, vatandaşları sosyal güvenliğe kavuşturacak, diğer yandan da ekonomik kalkınmayı sağlayacaktır Hukuk devletinin eşitlik anlayışının yasa önünde eşitlik olmasına karşılık sosyal devletin benimsediği eşitlik anlayışı, sosyal adalete uygun fırsat eşitliğidir Hukuk devleti, vergi adaletinin yatay adalet yönü ile ilgilenmekte, sosyal devlet ise gelir, servet, harcama, aile durumu vb yönlerden farklı durumlarda olanların ne ölçüde farklı vergilendirilecekleri, yani dikey adalet sorunu ile ilgilenmektedir Sosyal devlette vergilendirmenin kamu giderlerine karşılık bulmak olan geleneksel mali amacının yanı sıra ekonomik amaçları da önem kazanmıştır Anayasanın 73 üncü maddesinin 1 inci fıkrası herkesin kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü olduğunu hükme bağlamaktadır Bu maddede yer alan “kamu giderleri” deyimini devletin ekonomik ve sosyal amaçlarla yaptığı giderleri de kapsayacak şekilde geniş yorumlamak gerekir Öte yandan 1961 anayasasında yer almayan 1982 Anayasasındaki, “Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır” hükmü (m73, f2), vergilendirmenin sosyal amacı açısından yasama organına yön gösterici niteliktedir Sosyal devlet, vergilendirme aracını bir yandan sosyal adaletin, gelirin ve servetin yeniden dağılımının gerçekleştirilmesinde, diğer yandan da plânlı kalkınma için gerekli özendirici tedbirleri alırken kullanmaktadır Ancak bu hedefler birbirine ters düşen tedbirleri gerektirdiğinden çoğu kez çelişmektedir; dolayısıyla sosyal devlet ilkesinin ne dereceye kadar hukukî bağlayıcılığa sahip olduğu sorunu ortaya çıkmaktadır Mali Güce Göre Vergilendirme İlkesi Mali güce göre vergilendirme (Ana, m73, f1) sosyal devletin vergi adaleti ile ilgili ilkesidir Mali güce göre vergilendirme kişilerin ekonomik ve kişisel durumları göz önüne alınarak vergilendirilmeleridir Bu ilkeye uyulması ile vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı da sağlanır Mali güce göre vergilendirme ilkesi, dar anlamda vergi için geçerlidir Yararlanma vergileri olarak adlandırılan harç, resim ve katılma paylarında bu ilke geçerli değildir Bir başka ifade ile,Vergiler dışındaki mali yükümlülüklerde kısmen de olsa karşılık ve yararlanma ilkesi geçerli olur Çünkü bu yükümlülüklere konu olan hizmetlerin kişiler yönünden özelleştirilmesi ve mali bir karşılığa dayandırılabilmesi olanağı vardır Anayasanın 73 üncü maddesi de mali güce göre vergilendirme ilkesini sadece dar anlamda vergi için hükme bağlamıştır Anayasanın 73 üncü maddesi vergilerin mali gücüne göre konulacağını hükme bağlamakla beraber, mali gücün tanımını yapmamış ve hangi göstergelere göre belirleneceğini öngörmemiştir Kamu maliyesinde kişilerin mali güçlerinin ana göstergelerinin gelir, servet ve harcama olduğu kabul edilmektedir Gelirin ve Servetin Vergilendirme Yolu ile Yeniden Dağıtılması Sosyal devletin vergilendirme yolu ile ekonomiye müdahale etmesinde temel amaç, gelir ve servet dağılımındaki adaletsizlikleri giderme düşüncesidir Serbest rekabete dayanan piyasa ekonomisinde çok çeşitli nedenlerle (ekonomik bakımdan üstün durum, tekelleşme, piyasa oyunları vb) başarıya bağlı gelir ve servet dağılımı gerçekleşememekte, kişiler arasında fırsat ve olanak eşitsizlikleri meydana gelmektedir Sosyal devlet vergiyi ekonomik bakımdan tarafsız bir mali araç olarak ele almamakta tersine bu aracı sosyal dengeyi sağlamak ve sosyal sınıf ve gruplar arasındaki gerginlikleri azaltmak amacı ile kullanmaktadır Gelirin ve servetin daha adaletli yeniden dağılımının gerçekleştirilebilmesi için mali güce göre vergilendirmeye yönelen tedbirleri daha yoğun biçimde kullanmak gerekir Örneğin gelir vergisi tarifesine daha belirli bir artan oranlılık kazandırabilir; geliri belli bir düzeyin altında olanlara devlet yardımı yapılabilir (negatif gelir vergisi); lüks mallardan alınanlar dışında muamele ve özel tüketim vergileri hafifletilebilir, zorunlu gereksinim maddeleri üzerinden alınanlar kaldırılabilir; veraset ve intikal vergilerinin oranı yükseltilebilir; sosyal amaçlı vergi muaflık ve istisnalarının kapsamı genişletilebilir __________________ |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|