| 
 | |||||||
|    | 
|  | Konu Araçları | 
| azerbaycan, bölüm, edebiyatı, genel, türkleri’nin, özellikleri | 
|  | Azerbaycan Türkleri’nin Edebiyatı (Genel Özellikleri) (1. Bölüm) |  | 
|  05-13-2009 | #1 | 
| 
Şengül Şirin   |   Azerbaycan Türkleri’nin Edebiyatı (Genel Özellikleri) (1. Bölüm) Azerbaycan Türkleri’nin  EdebiyatıTürk edebiyatlarının zengin bir kolunu oluşturan Azerbaycan Edebiyatı, genel Türk edebi özelliklerinin yanı sıra kendine özgü hususiyetler kazanmış, bütün Doğu edebiyatlarını etkileyen sanatçılar yetiştirmiş, çok eski bir tarihe sahip bir edebiyat olarak karşımıza çıkmaktadır (Genel Özellikleri) (1  Bölüm)  Türk edebiyatlarının zengin bir kolunu oluşturan Azerbaycan Edebiyatı, genel Türk edebi özelliklerinin yanı sıra kendine özgü hususiyetler kazanmış, bütün Doğu edebiyatlarını etkileyen sanatçılar yetiştirmiş, çok eski bir tarihe sahip bir edebiyat olarak karşımıza çıkmaktadır  Bölgedeki coğrafî-stratejik konumu ve doğal zenginlikleri itibariyle çeşitli savaşlara meydan olan, zaman zaman el değiştiren ve farklı kültürlerin bir araya geldiği bir ülke olan Azerbaycan coğrafyasında Türk boylarının milattan önceki tarihlerde yaşadığı bilinmektedir  Subar/Suvar, Hun(Eftalit) , İskit, Hazar vd  Türk boylarının çok eski tarihlerde buraya gelerek buradaki politik yapıyı etkiledikleri, bir kısmının ise yerleştiği, tarihi kaynaklarda yer almaktadır  XI  yy sonlarında Selçuklu akınlarının Azerbaycan’da çok kısa bir sürede başarı kazanmasını etkileyen en önemli faktörlerden biri de burada bulunan Türk unsuru olmuştur  Böylece bu bölgenin Türkleşme süreci tamamlanmıştır  Milattan sonra Azerbaycan’da Zerdüştîlik (3  -4  yy Sasaniler Devleti) , Gök tanrı inancı (6  -7  yy, Hazar Devleti) , Hıristiyanlık (4  yy Albanya) gibi çeşitli dinler var olmuş, 7  yy’da Arap Hilafet ordularının bu bölgeye girmesiyle de İslam dinî yayılmaya başlamış ve bu süreç 9  yy’da bitmiştir  Müslümanlığın kabulüyle Azerbaycan’da Arapça bir bilim ve edebiyat dili olarak kullanılmaya başlamış, El-Azerbaycanî mahlaslı birçok şair ve bilim adamı kendi eserlerini bu dilde yazmıştır  XI  yy’da Azerbaycan’ın Selçuklu Devletine dahil edilmesiyle Arapça giderek Farsça tarafından sıkıştırılmış ve edebiyat eserleri artık bu dilde yazılmaya başlamıştır  Yani Azerbaycan coğrafyasında ilk Türkçe eserin ortaya çıktığı tarih olarak bilinen 14  yy’a kadar burada Arapça ve Farsça yazılmış bir edebiyat geleneğinin oluştuğu görülmektedir  Bu edebiyat dil açısından her ne kadar Türk edebiyatının bir parçası sayılmasa da, sanatçıların Türk olması, eserlerde Türk gelenek, görenek,tarih ve kültürünün yansıtılması, özellikle de daha sonraki dönemlerde Türk edebiyatlarını konu, tür ve şiir tekniği açısından etkilemesi yönüyle büyük önem taşımaktadır  12  -13  yy’da Azerbaycan’da üç kültür merkezi edebiyat ve sanatın gelişmesine yön vermektedir ve şairlerin de büyük kısmı bu merkezlerde bulunmaktalar  Şemaha(Şirvan) edebî mektebinin temsilcileri Ebül-Üla Gencevî, Feleki Şirvanî, İzeddin Şirvanî, Zülfikar Şirvanî ve Hakanî Şirvanî: Genceyi temsil edenler Nizamî Gencevî, Givami Müterrizi Gencevî, Mehseti Gencevî, Mücireddin Beyleganî; Tebriz ekolünün temsilcileri Katran Tebrizî, Hatib Tebrizî ve diğerleridir  Bunların zaman zaman yer değiştirdikleri de görülmektedir  Hakanî Tebriz’e, Katran Tebrizî Gence’ye, Beyleganî Tebrize, Hatib Tebrizî Bağdat’a vs göç etmişler  Hindistan’dan Anadolu’ya kadar Türk, Fars, Arap vd  halkların edebiyatlarını büyük ölçüde etkilemiş Hakanî Şirvanî ve Nizamî Gencevî’nin üzerinde özellikle durmak gerekmektedir  Efzeleddin Hakanî Şirvanî (1120-1199) Azerbaycan Divan Edebiyatında birçok ilklere imza atmış bir şair olarak karşımıza çıkar  Şairin 17 bin beyitlik divanının büyük kısmını kasideler oluşturmaktadır  Fahriyye, medhiyye vd  türden eserlerini klasik kaside şeklinde yazan Hakanî, kasideyi dil-üslup, vezin, kafiye ve özellikle Felsefî içerik açısından ulaşılmaz doruklara çıkarmıştır  Onun “Mantıku-t Tayr”, “Medain Harabeleri”, “ Kasideyi Şiniyye” eserlerine birçok şair nazire yazmıştır  Örneğin, 110 beyitlik “ Kasideyi Şiniyye”ye Emir Hüsrev Dehlevî (Miratü-s Sefa) , Abdurrahman Camî (Cilair Ruh) , Ebülkasım Emri Şirazî (Envarü-l Üyün) ,Fuzulî (Enisü-l Kalb) gibi 38 şair nazire yazmış, Hakanî’yi kendi üstatları olarak göstermişler  Azerbaycan Edebiyatında ilk mesnevi olarak bilinen “Tuhfetü-l Irakeyn” adlı eseri, hem de ilk manzum seyahatname sayılmaktadır  Bu eser de klasik seyahatname türüne getirdiği yenilikler açısından dikkat çekmiş, kendinden çok sonra bile Yusuf Nabî (18  yy, Tuhfetü’l Harameyn) , Bahar Şirvanî (19 yy,Tuhfetü’l Irakeyn) gibi şairler bu esere nazireler yazmışlar1  Doğu edebiyatlarını en çok etkileyen diğer şair ise Nizamî Gencevî’dir(1141-1209)  Her ne kadar Avrupa ve özellikle İranlı araştırmacılar İlyas Yusifoğlu Nizamî’nin Türklüğünü şüphe altına almaya çabalasalar da, gerek şairin kendi eserleri, gerekse de yapılan araştırmalar onun bir Türk olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur  Devletşah Semerkandî “Tezkiretü’ş -Şüera” eserinde Nizamî’nin 20 bin beyitlik bir divanından bahsetse de, bu gün elimizde sadece 120 gazel, altı kaside ve otuz rubai bulunmaktadır  Muhtemelen şairin diğer şiirleri Türkçe olduğundan saraylara yol bulamadığı için kopyalanmamış ve günümüze kadar ulaşmamıştır  Çünkü o dönemde eserlerin kopyalanarak kitap haline getirilmesi çok büyük masraflar talep ediyor ve bunu da ancak hükümdarlar ve zengin kişiler karşılayabilirdi  Hükümdarlar ve aristokrasi ise Türkçe’yi kendilerine yakıştırmıyor, Farsça eserler sipariş ediyorlardı  Örneğin, Leyla ile Mecnun konusunda bir eser yazmasını isteyen Şirvanşah Aksitan, Nizamî’ye: Bu taze geline з ekende zahmet, Fars, Arap diliyle vur ona ziynet… Türk dili yaramaz şah neslimize, Eksiklik getirir Türk dili bize  diye bir mektup yazar  3 Bu mektup bir taraftan Nizamî’nin Türkçe eserler yazdığını kanıtlaması, diğer taraftan ise o dönemde hükümdarların Türkçe’ye karşı tavrını ortaya koyması açısından ilginçtir  Nizamî’nin sadece Türk ve Doğu edebiyatlarına değil, dünya edebiyatına girmesini sağlayan en büyük eseri “Hamse” (Penç Genc, Beş hazine) adı altında bilinen beş mesnevisidir  Doğu edebiyatlarında bir yenilik olan bu eserleri şairin kendisi ‘destan’ adlandırsa da, bunlardan bazıları (Hüsrev ve Şirin, İskendername) ilk ‘manzum roman’ olarak nitelendirilmektedir  Nizamî “Mahzenü’l Esrar’ (Sırlar Hazinesi, 1170) eserini Selçuklu hükümdarı Behram Şah’a, “Hüsrev ve Şirin” (1180) eserini Azerbaycan Atabeylerinden Cihan Pehlivan’a, “Leyla ve Mecnun” (1188) eserini Şirvanşah Aksitan’a, “Heft Peyker” (Yedi güzel, 1197) eserini ise Marağa hükümdarı Aksungur Alaeddin Körpe Arslan’a sunmuştur  Hayatının sonlarına doğru ve büyük ihtimalle hiçbir sipariş almadan yazdığı “İskendername” (1203-1209) eserini hangi hükümdara sunduğu hakkında ise hiçbir bilgi bulunmamaktadır  Eserlerinin kapsadığı geniş coğrafya (Avrupa, Asya, Afrika) , burada yaşayan farklı milletler (Türk, Fars, Arap, Hintli, Çinli, Yunanlı, Afrikalı, Rus vs) , genellikle insanlığı ilgilendiren konular (hayat, ölüm, aşk, kader, dünya, tanrı vd) , bu konularda şairin Felsefî-ütopik görüşleri “Hamse”yi oluşturan eserlere emsalsiz bir değer katmaktadır  Ortaçağ hümanizminin zirvesi sayılacak bu eserlerde şah, çoban, hizmetçi, bilgin, asker, şair, bahçıvan, filozof, komutan, mimar, çiftçi ve diğer insanlar arasında ırkî, dinî, kavmî,sosyal ayırım yapılmaksızın, onlara topluma yararlılık derecesine göre değer verilmektedir  Özellikle hayatının son döneminde yazdığı “İskendername” eserinde Nizamî tüm bilgi ve tecrübesini kullanarak sosyal adalet,ideal hükümdar, ideal toplum,ebedî hayat,bilim, sanat, din, ahlak vb  konulardaki fikirlerini ortaya koymaktadır  Farsça yazma geleneği 19  yy’a kadar devam etse de, Fars dilli edebiyatın en büyük dehası Nizamî’nin eserleri konusu ve içerdiği fikirler açısından yüzyıllar boyunca Azerbaycan ve Türk edebiyatlarını etkilemiş, eserlerine çok sayıda nazireler yazılmıştır  13  yy’ın 30’lu yıllarından başlayarak Cengiz Han’ın oğullarının Azerbaycan ve komşu ülkeleri işgal ederek önce Altın Ordu, sonra ise İlhanlılar devletinin terkibine katması; 14  yy’ın sonlarında ise Timur ordularının buraları işgali; ekonomik ve politik hayatı olumsuz etkilese de kültürel gelişimi engelleyememiştir  Bu dönemin en büyük önemi saray edebiyatı geleneğini belli ölçüde zayıflatarak Türkçe eserlerin ortaya çıkmasına imkan sağlamasıdır  Hatta Farsça yazan şairler bile farklı konulara baş vurmaktalar  Marağalı Evhedî(1274-1338) “Cam-i Cem”, Mahmud Şebüsterî (1287-1320) ise “Gülşen-i Raz” eserinde tasavvuf konularını ele almış; Fazlullah Naimî (1339-1396) “Cavidanname”de Hurufiliğin temelini oluşturmuş; Arif Erdebilî(14  yy) Nizamî geleneklerini sürdürerek “Ferhadname” mesnevisini yazmış; Assar Tebrizî(? -1390) ‘sosyal astronomi’ diye niteleyebileceğimiz “Mehr ve Müşteri” adlı mesnevisinde Kopernikus’dan önce Güneş Merkezli Gezegenler sisteminin teorisini vermiştir  14  yy’a kadar Azerbaycan coğrafyasında Türkçe eserlerin yazıldığını bilmemize rağmen, elimize ulaşan en erken belge İzzeddin Hasanoğlu’nun (? -1360) 13  yy sonu 14  yy başlarında yazıldığı tahmin edilen iki gazelidir  Türkçe şiirlerinde ‘Hasanoğlu’, Farsça şiirlerinde ‘Pur-i Hasan’ mahlasını kullanan bu şair hakkında Devletşah Semerkandî’nin verdiği çok kısa bilgi dışında hiçbir şey bilinmemektedir  Ama elimizdeki gazellerin dili, artık bu dönemde Azerbaycan Türkçe’sinin bir edebiyat, şiir dili olma açısından büyük yol kat ettiğini, bir geleneğin oluştuğunu göstermektedir  Hasanoğlu’nun ilk şiirinde Farsça şiir geleneğinin hâlâ etkili olduğu görülmektedir  Apardı könlümi bir hoş gemer yüz canfeza dilber  Ne dilber? Dilber-i şahid  Ne şahid? Şahid-i server  Men ölsem sen büt-i şengül sürahi eyleme gül gül  Ne gül gül? Gülgül-i bade  Ne bade? Bade-yi ehmer  İkinci şiir ise şairin artık Türkçe’ye hakim olduğunu, çeşitli deyim ve teşbihleri hiç zorlanmadan kullandığını ortaya koyar: Necesen, gel ey yüzi ağum benim Sen erittin odlara yağum benim  And içerem senden artıg sevmeyem  Senin ile hoş keçer çağum benim  Kışladım kapunda itlerün ile Oldu küyin üste yaylağum benim  Hasanoğlu’nun sadece iki şiiri günümüze ulaşsa da, bu şiirler ilk olmaları açısından büyük önem kazanmaktadır  Türkçe divanı günümüze tam olarak ulaşan ilk şair Kadı Burhaneddin’dir (1344-1398)  1393 yılında, yani şair henüz hayattayken kopyalanan bu divanda 319 gazel, 20 rubai, 108 tuyug ve birkaç müfret bulunmaktadır  Tuyug türünü divan edebiyatına ilk getiren şair olan Kadı Burhaneddin’in eserlerinde aşk ve kahramanlık motifleri ağır basar  Dili sade ve canlı halk konuşma dilidir: Könlüni garahladı göz garası, Gör meni nene saldı göz garası Dirilmek yeg tağınğan imkan var Necesi dirile eşg avarası Bu dünya bir nefes üçün olmış yalak Dibi yahındır onun degil irah Zülfüni tağıtma cem eyle,begüm Yohsa olur bu cahan alah-bulah Şairin şiirlerinde zaman zaman görülen vezin ve ifade hataları Azerbaycan edebiyat dilinin bu dönemde henüz tam işlenmediğini göstermektedir  Bu dil daha sonraları Nesimî tarafından geliştirilecek,Fuzulî’yle de zirveye ulaşacaktır  | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |