mate
|
Tetikçiler...
Tetikçiler
İnsan avı onların işiydi Sadece öldürmeleri istendi Gözlerini kırpmadan adam öldürdüler Onlar gözükara tetikçilerdi Yakup Cemil'den Abdullah Çatlı'ya uzanan 'Tetikçiler' silsilesi 
Aslında onlar da her zaman namlunun ucundaydı Bir tek gayeleri vardı o da; uğruna yemin ettikleri, gönül koydukları davaya sonuna kadar sadık kalmak ve bu uğurda gözünü budaktan sakınmamaktı Siyasi kargaşalarla dolu her dönemin aranan insanları oldular Onlarla muhalifler bertaraf edildi, istenilen hedeflere ulaşıldı ya da zaman zaman hedef şaşırtıldı
İnandıkları dava onlar için herşeyin önündeydi, ya da onlara öyle telkin edilmişti Bir kahraman mıydılar? Hayır Ancak onlar kendilerini hep öyle sandılar Siyasi çalkantılara yolaçan esrarengiz cinayetlerde tetiği düşürürken hep çok büyük bir görevi yerine getirdiklerini düşündüler Onlar fedakârdı, gözüpekti, fedaiydi ve az biraz da "delice"ydiler Rütbeleri, apoletleri, makam mevki sahibi olmaları onların çeteci, komitacı, tetikçi olmalarına engel olamadı Kimi asker kökenli, kimi emniyetçi, kimi memur, kimi de başıbozuktu Çoğu kez iyi eğitimli, soğukkanlı, disiplinli ama sonuçta aşırı derecede ihtiraslı ve acımasızdılar "Başıbozuk" tabir edilenleri puslu vakitlerde en sinsi pusuları kurdu ve acımasızca tetik çektiler
"Ya devlet başa ya kuzgun leşe" anlayışıyla hep en önde yer aldılar 'Devlet-i ebed müddet' için, 'kutsal davaları' için yaptıkları herşeyi meşru gördüler Vatan için ölmek de vardı, ancak kısmetlerine hep öldürmek düştü!
Meçhul failler
Günümüze de ışık tutan tetikçilik-fedailik kavramı bu asrın başlarına dek uzanıyor Osmanlının son döneminde özellikle Balkan yenilgisinin ardından ordunun siyasete iyice girmesi "komitacı-çeteciler" arasındaki iktidar mücadelesini zirveye taşıdı İşte bu noktada İngilizler ve Almanlar arasındaki güç dengesinde bir çok dahili cinayet bizim insanlarımızın elleriyle işlendi Çoğu faili meçhul kaldı
Hasan Fehmi Bey, Serbesti gazetesinin başyazarı idi 1909 yılının kargaşalı "Terakki" günlerinde köprü üstünde güpegündüz öldürüldü Bu cinayet Balkanların kaynadığı, azınlıkların gemi azıya aldığı dönemde Osmanlı siyaset gündemine bomba gibi düştü Hasan Fehmi Bey İttihatçılara muhalifti Cinayet nedeniyle Meclis-i Mebusan'da hararetli tartışmalar oldu İstanbul mebusu Zöhrab Efendi, ikindi vakti köprü üstünde cüretkâr bir şekilde işlenen cinayetle ilgili ilginç sözler söylüyordu: "Komitacılar, cinayet için köprüyü boşaltacak kadar nüfuz sahibidirler!" Cenaze müthiş bir kalabalık tarafından kaldırılıyor, Darülfünunlu gençler nümayiş yapıyordu Hukuk Mektebinde okuyan Burhaneddin Efendi (Burhan Felek) "Hükümet idaresine yön verdiği anlaşılan gizli ellerin, kirli parmakların artık kırılmasını ve memleketin anarşiden kurtarılmasını" bağıra çağıra haykırıyordu Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa bunun üzerine , Hasan Beyin 'kanının yerde kalmayacağını', gerekli tedbirlerin alınıp katilin ibret için Sultanahmet Meydanında asılacağını açıklamak mecburiyetinde kalıyordu Kanı yerde kalmayacaklar listesine daha sonra Seda-ı Millet'ten Ahmet Samim ve Duyun-u Umumiye'de çalışıp yolsuzlukları ortaya çıkaran Zeki Bey dahil oldu O dönemin ateşin kalemlerinden Hüseyin Cahit Yalçın, cinayetler hakkında şunları yazıyordu: "Türkiye'de parlamento rejiminden ümidi kesmek lazımdı Herkes artık başka cinayetlere, mukabil taarruzlara, komplolara, gizli cemiyetlere intizar etmeliydi"
Tetikçilerin piri: Yakup Cemil
Yakup Cemil gözü pekliği, nişancılığı ve "kıyıcılığıyla" meşhur olmuş İttihat ve Terakki Cemiyetinin en ünlü tetikçilerindendi 23 Ocak 1913'de Enver Paşanın önderliğinde düzenlenen Bâb-ı Âli Baskınında Harbiye Nazırı Nazım Paşayı şakağından vurarak öldürdü Enver Paşa ve yine bir tetikçi-fedai olan İzmitli Mümtaz Beyle birlikte Sadrazam Kamil Paşanın istifasını padişaha götürerek Mahmut Şevket Paşa'nın sadarete getirilmesini sağladılar Ancak Mahmut Şevket Paşa da dört ay sonra bir suikast sonucu öldürüldü Aşırı hırslarını bir türlü gemleyemeyen ve Bâb-ı Âli baskınından sonra bütün İttihatçı liderlerin mevkilerini kendisine borçlu olduğunu düşünmeye başlayan Yakup Cemil, bağımsız bir askeri birliğin komutanı olmak istedi ama Erkan-ı Harbiye Mektebi mezunu olmadığı için bu isteği kabul edilmedi Buna kızarak 1916'da İttihatçı hükümete karşı bir darbe planladı Ama planı ortaya çıkarıldı Sıkıyönetim mahkemesinde yargılandı ve o yılın eylül ayında idam edildi Son sözü bir İttihatçı gibiydi: "Herşey kısmet" Talat Paşa bu olayı, Enver Paşayı fedailerin gücünü sınırlamak konusunda zorlamak için kullandı ve birçok fedai başkentten sürüldü
İttihat Terakki'nin askeri grubunun eylemci çekirdeğini oluşturan 40-50 tane subay ve bir kaç astsubayın yanında bazı ittihatçı fedailer de vardı Bunlar İTC'nin tehlikeli görevler, özellikle siyasal cinayetler için kullandığı özel fedai birliklerine kaydolmuşlardı Eylemci subaylar, özellikle de fedailer İttihat ve Terakki Cemiyeti ne zaman bir krizle karşılaşsa ön safa çıkarlardı Bunların çoğu 1909'da İstanbul'daki 31 Mart hadiselerini bastıran Hareket Ordusu'nda görev yapmıştı Resneli Niyazi, Eyüp Sabri, Enver Bey bizzat dağa çıkıp 2 Abdülhamid'i Meşrutiyete zorlayan isimler arasındaydı 1908 yılında Manastır'da yaşanan bu olayları bastırmak üzere gönderilen Şemsi Paşa, teğmen Bigalı Atıf tarafından öldürüldü Onun yerine atanan mareşal Tatar Osman Fevzi Paşa ise yüzbaşı Eyüp Sabri ve Resneli Niyazi tarafından kaçırıldı Kısacası onlar "olmayacak işlerin" adamıydılar Omuzlarındaki rütbe onları dizginleyemiyordu
Tetikçi-fedailer listesine Dayı Mesut, Kara Arslan, İpsiz Recep gibi isimleri de eklemek mümkün
Cumhuriyet döneminde muhalif grubun en önemli sîmalarından Ali Şükrü Beyi 'merkez'den gelen emirle öldürüp, oyuna getirildiğini anlayınca Çankaya Köşkü'ne saldıran ve sonunda kendisi de idam edilen Topal Osman'ı da tetikçiler listesinin önemli bir noktasına koyabiliriz
15 adamıyla birlikte 'ülkeye kayıkla komünizmi getirmekte olan' Mustafa Suphi'yi öldürdüğü iddia edilen Kayıkçılar Kahyası Yahya da bir diğer önemli isim Kurtuluş Savaşı döneminde bir çok yararlılıkları bulunan bu isimlerin hatası, yaptıkları hizmetleri siyasi yatırıma dönüştürmeye çalışmak oldu
Onlar için namlunun önünde ya da arkasında olmak çok fazla önemli değildi "Altı da bir üstü de birdir yerin" düşüncesi onların duygu dünyalarının yansımasıydı Kitap, bayrak ve silah üzerine yemin etmek hareketin ruhunu teşkil ediyordu Şef, reis, başkan ne derse yapılmalıydı Onlar hep Garcia'ya mektup götüren sadık asker oldular Dediğimiz gibi, vatan için ölmek de vardı ancak onların kısmetine hep öldürmek düştü Ne yaptılarsa davaları ve ülküleri uğruna yaptılar Ve bu mantık bugün de devam ediyor
6 yıl önce deşifre olan gizli NATO örgütünün (genel olarak kontr-gerilla faaliyeti yapan süper NATO örgütleri, isim karışıklığına gerek yok!), bulundukları ülkelerdeki kamuoylarına lanse edilen masum amacı da benzer nitelikte
Herhangi bir işgal anında o ülkede yeraltı direnişi oluşturmak, sahte operasyonlar, bombalamalar, sabotajlar, adam kaçırmalar, öldürmeler vs gibi her türlü olayı gerçekleştirmek Ancak özellikle İtalya, Belçika ve İspanya'da kriz meydana getirmeye yönelik cinayetlerin ardından bu örgütün uzantılarının çıkması sonunu getirdi Başbakanlar, bakanlar mahkum edildi Türkiye de aynı süreçten geçiyor ancak "çete" gözardı edilirken bir kaç "fedai-tetikçinin" üzerinde yoğunlaşılıyor Susurluk kazasından sonra istifa etmek zorunda kalan kudretli bir eski İçişleri bakanının dediği gibi "onlar ne yapmışsa devlet için yapmıştı" Bu da bu işin ruhunu en güzel anlatan ifadelerdi Telefonlar dinlenmiş, "kötü insanlar" ortadan kaldırılmıştı
Örneğin, Abdullah Çatlı bir kahraman mıydı yoksa bu tarz işlerin temelini oluşturan "yakalanırsan bizden değilsin" mantığına mı kurban gidiyordu? Onlar sadece öldürmeli, gerisi çok fazla ilgilendirmemeliydi Bunu başarabilenler yaşadı, direnenler ise kurbanlarının akıbetine uğradı Aslında bu düşünce de yeni değildi
Kemal Tahir merhumun çok önemli eserlerinden biri olan Yorgun Savaşçı romanının 133'üncü sayfasındaki bir diyalog bu tarz örgütlerin mantığını ele veriyor gibi:
"Mim Mim grubu  Yani Milli Müdafaa Kurucuları subaylar Güvenilir başıbozuklar da çalıştıracaklarmış  "
"Genelkurmayın haberi var mı?"
"Var ama kötüsü gelirse yok diyecek!"
Görülen o ki Yakup Cemil'den beri "tetikçilerin" kaderi hep aynı
Dünden bugüne tetikçiler
Sapancalı Hakkı, Yenibahçeli Şükrü, Yenibahçeli Nail, Manastırlı Nuri (Conker), Abdülkadir (1926'da İzmir Suikasti nedeniyle idam edildi), Cevat Abbas (Gürer), Hüseyin Sami (Kızıldoğan), Ali (Çetinkaya), Bigalı Atıf(Kamçıl), Sarı Efe Edip, Kuşçubaşızade Eşref (Sencer), Halil (Kut Enver Paşa'nın amcası), Filibeli Hilmi, İzmitli Mümtaz, Kazım (Özalp), Süleyman Askeri, Hasan Tahsin (Osman Nevres Receb İzmir'de ilk kurşun, Avrupa'da Baxiston kardeşlere saldırı olayı), Yeniler: Hüseyin Üzmez (Ahmet Emin Yalman'ı önce vurdu sonra helalleşip barıştı), Mehmet Ali Ağca (Abdi İpekçi-Papa 2 Jean Paul), Kartal Demirağ (Merhum Özal'a suikast), Alaattin Çakıcı, Nurullah Tevfik Ağansoy, Mustafa Duyar-Fehriye Erdal-İsmail Akkol (Özdemir Sabancı, Haluk Görgün, Nilgün Hasefe cinayeti), İbrahim Gümrükçüoğlu (19 Mayıs 1996 Cumhurbaşkanı Demirel'e suikast(?) ve tabii ki Agop Agopyan'dan Ömer Lütfi Topal'a kadar bir dizi 'derin' cinayetin sorumlusu olduğu ileri sürülen Abdullah Çatlı
ALıntıdır  
|