Prof. Dr. Sinsi
|
Yoksulluk Ve Türkiye`De Yoksulluk Sorunu Hakkında Detaylı Konu Anlatımı
YOKSULLUK VE TÜRKİYE`DE YOKSULLUK SORUNU
Yoksulluk Genel Olarak İki Kavramla Değerlendirilir:
1- Göreceli yoksulluk
2- Mutlak yoksulluk
___________________
1- Göreceli yoksulluk
Toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranının altında olma durumunu tanımlar Yoksulluk çizgisinin belirlenmesinde referans noktası, birey veya hane halklarının ortalama refah düzeyidir Refah Ölçüsü olarak tüketim düzeyi veya gelir düzeyi seçilebilir Fakat yoksullukla ilgili gelişmiş ülkelerdeki çoğu araştırmada yoksulluğun belirlenmesinde tüketim yerine toplam gelir alınır
2- Mutlak yoksulluk
n Hane halkı veya bireyin yaşamını sürdürebilecek asgari refah düzeyini yakalayamaması durumudur
n Mutlak yoksul oranı , bu asgari refah düzeyini yakalayamayanların sayısının toplam nüfusa oranıdır Bu nedenle mutlak yoksulluğun ortaya çıkarılması, bireylerin yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan minimum tüketim ihtiyaçlarının belirlenmesini gerektirir Bu değer üzerinden yoksulluk çizgisi hesaplanır
n Türkiye'ye bakıldığında uluslararası işbölümüne katılım çabaları 1800'ler ile başlamaktadır Cumhuriyet ile birlikte bu çaba yeni bir nitelik kazanmıştır 1940'lara olan süreç ülke üretiminin devlet öncülüğünde toplumsal bir ittifak ile artırılmasına yöneliktir Marshall yardımı ile uluslararası ekonomiye katılım çabaları farklı bir düzeye sıçramıştır 1940'lar Türkiye'nin bütün tarihi üzerinde belirleyici olacak bir sürecin başlangıcıdır Bu sürecin genel özellikleri şunlardır;
1- Türkiye diğer gelişmekte olan ülkeler gibi hammadde ve yiyecek ihracında uzmanlaşmayı hedeflemiştir
2- Sanayileşme süreci ülke içi tüketim artırılması ile başlamıştır
n Kalkınma sürecinde sermaye birikiminin yetersizliği dış borcun ekonomide yapısal bir unsur olarak doğmasına neden olmuştur Bunun sonucu olarak ekonomiyi dışardan ikame eden dış
borç ne zaman kesilse veya azalsa ya da ödemeler dengesi bozulsa ekonominin krize girdiği, bu krizinde politik karmaşayı ürettiği görülmüştür Diğer bir deyişle "her bir stratejinin sonunu belirleyen bunalımın bir döviz darboğazı biçiminde yansıdığı ve strateji değişiklerinin de bir devalüasyon ve dış ticarete ilişkin düzenlemelerle birlikte yer aldığıdır Bu ilişkinin önemi, dünya sistemini oluşturan birimlerin, yani ülkelerin ulusal paralarının varlığı nedeniyle, dünya sistemine katılımlarının ödemeler dengesi aracılığı ile gerçekleştirdiği ve düzenlediği olgusunda yatmaktadır
Konuya gelir dağılımı açısında bakılırsa Türkiye özelinde şunlar söylenebilir
1- 1940-1970 arası toplumsal sınıfların modern anlamda oluştuğu dönemdir
2- İthal ikameci büyüme modeli sermaye ve çalışan sınıfların ittifakı üzerine kurulmuştur Gelir dağılımı açısından bunun anlamı gelir eşitsizliğinin kısmen giderilmesine yönelik politikaların uygulanmış olduğudur
3- 1950'lerdeki bölüşüm ilişkilerinin temeli; büyük toprak sahibi ile tüccarlardan oluşan sermaye kesimi ile ağırlıklı olarak küçük köylülükten oluşan çalışan sınıf ittifakından oluşmaktadır Bu dönem ithal ikameci büyüme modelinin tamamen kabul edildiği ve ileride ekonomide yapısal bir hal alacak olan dış borç mekanizmasının başlangıcıdır
4- 1950'lerde sanayi sermayesinin büyümeye başlaması bu dönemin temeli olan küçük köylü ve tüccar ile büyük toprak sahibi arasındaki ittifakın bozulmasına neden olacaktır
5- Burada gelir dağılımı açısından dikkat edilmesi gereken nokta gelirin fonksiyonel bölüşümün değişmeye başlamasıdır Sermaye birikim süreci geliştikçe (derinleştikçe) herhangi bir sermaye birim modelinin ve bu modelin herhangi bir stratejisinin dayanmak zorunda olduğu toplum içindeki sınıfsal ittifak da değişmektedir
6- Dolayısıyla 1940-1980 arası ithal ikameci dönem içinde farklı dönemlerin olduğu görülmektedir Çünkü her on yıllık zaman dilimi içerisinde değişen sınıfsal ittifaklar ve fonksiyonel gelir bölüşümü oluşmaktadır
7- Yukarıdaki ilişkilerin ekonomik oluşumu şu şekilde olmaktadır " İthal ikameci sanayileşmenin temel mekanizmalarından enflasyon ve aşırı değerli döviz politikaları, siyasal olarak güçlü olan geleneksel kesimlerden sanayi kesimine dolaylı olarak kaynak aktarımını sağlanır
8- Gelir dağılımı açısından bakıldığında ithal ikameci dönem gelir dağılımı eşitsizliğinin kısmen iyileştiği bir dönemdir Fakat ayrıntılı olarak bakıldığında gelir dağılımı açısından birçok unsurun değiştiği görülmektedir Örneğin; ücretlilerin tarımsal yapıdan kaynaklı ağırlığı sanayi ve hizmetlere dayalı ücretlilere geçmekte ve kar toprağa dayalı sermaye yerine sanayiye dayalı sermayeden üretilmeye başlanmaktadır
9- Bu dönüşümler sürecinde baskı rejimlerinin ortaya çıkması rastlantı değildir Nasıl ki gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri uluslararası kalitede her tür mal ve hizmet üretmede yetersiz düzeyde ise politik yapıları da toplumsal dönüşümleri parlamenter rejim çerçevesinde gerçekleştirmekte yetersiz kalmaktadırlar Baskı rejimlerinin oluşumunun bir diğer açıklaması ise şu şekilde olabilir Uluslar arası iş bölümünde avantajsız olan bu ülkeler genellikle kapalı bir ekonomi içerisinde yaşamaktadırlar Hatta ülke ekonomisi dışa açıldığında bile kapalı ekonominin birçok özelliğini sürdürürler Böyle bir ekonomide ülke içerisinde üretilen mal ve hizmetlerin fiyatı uluslararası mal ve hizmetlerin fiyatından düşük ya da yüksek tutulur Yani ekonomiye sürekli politik müdahalede bulunulur Bu politik müdahale bir süre sonra oluşacak olan ekonomik krizin önemli bir nedenidir Yukarıda görüldüğü gibi her ekonomik kriz hemen arkasından politik bir bunalımı getirmektedir Kısacası ekonomiye olan her tür politik müdahale sonuçta politik yapı içinde oluşan sorunları çözmek için parlamenter yapı dışında olan bir politik yapılanmayı gerektirmektedir
İharacata dayalı büyüme modelinin gelir dağılımı açısında genel özellikleri şunlardır:
1- 1980 ve 1990'lı yıllar önceki dönemden oldukça farklı bir dönemdir İthal ikameci politikalar terk edilip ulusal ve uluslararası ekonomik değerlerin eşitlenmeye çalışıldığı ve ekonominin dışa açıldığı ihraca dayalı bir büyüme modeline geçildiği dönemdir Ekonominin dışa açılması öncelikle ücretler ve politik yapılar üzerinde bir baskı oluşumunu getirmiştir Politik sınırlamalar 1983 ile birlikte kısmen kalkmış fakat ücret üzerindeki sınırlamalar günümüze kadar devam etmektedir
2- 1980 ve 1990'lı yıllar önceki dönemden oldukça farklı bir dönemdir İthal ikameci politikalar terke dilip ulusal ve uluslararası ekonomik değerlerin eşitlenmeye çalışıldığı ve ekonominin dışa açıldığı ihraca dayalı bir büyüme modeline geçildiği dönemdir Ekonominin dışa açılması öncelikle ücretler ve politik yapılar üzerinde bir baskı oluşumunu getirmiştir Politik sınırlamalar 1983 ile birlikte kısmen kalkmış fakat ücret üzerindeki sınırlamalar günümüze kadar devam etmektedir döneminden gelen kazanımları nedeniyle 1980'lerin sonuna kadar devam etmiş, yeni büyüme modelinin gelir dağılımına olumsuz etkileri 1990'larda açığa çıkmıştır Gelir dağılımı eşitsizliği 1973-1987 arasında azalırken 1987-1994 arasında yükselmiştir İhraca dayalı büyüme modelindeki krizde de önceki modelin krizi gibi kaynağını ödemeler dengesinden almıştır 1994'deki kriz yine bir devalüasyon ile birlikte gelmişti
3- Bu dönemin en belirgin özelliği ticari ve finans sermayesinin öneminin ve gelir içindeki payının artması olmuştur
4- Kaynakları ve oluşumları resmi olarak belirlenemeyen servetlerin üretim sürecine sermaye olarak girmesidir
5- Gerek kentsel gerek finans piyasalarında oluşan rantların ve faizlerin kayıtlı hale getirilmesinden uzak durulmasıdır
6- İç borç aracılığı ile sermaye kesimine sürekli ve önemli miktarlarda bir transferinin oluşturulmasıdır
7- Tüm bu değişimler çalışan kesimlerin sermaye birikim modelinde hesaba katılmadığını göstermektedir Yeni sermaye birikiminin gerektirdiği ittifak, sermaye kesiminin çeşitli fraksiyonları arasında yapılmaktadır
TÜRKİYEDE YOKSULLUĞUN DAĞILIŞI
Türkiye'de fertlerin;
% 1,35'i gıda harcamalarını içeren yoksulluk sınırının altında iken, % 26,96'sı gıda ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır Yoksulluk, insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamama durumudur Yoksulluğun ölçülmesinde, ülkelerin istatistik kapasitesine göre farklı veri kaynakları ve hesaplama yöntemleri kullanılmaktadır
Bu haber bülteninde, 2002 Hane halkı Bütçe Anketi verileri kullanılarak, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından ilk kez yoksulluk göstergeleri kamuoyuna sunulmaktadır Bu konudaki çalışmalar, periyodik olarak sürdürülecek olup, 2003 Hane halkı Bütçe Anketi üzerindeki yoksulluk çalışmaları devam etmektedir
Yoksulluk Sınırları
2002 yılında Türkiye'de yaklaşık olarak 926 bin kişi gıda yoksuludur Gıda yoksulluğu, gıda harcaması maliyetinin gıda yoksulluk (açlık) sınırı olarak kabul edildiği durumda, hane halklarının toplam tüketim harcamasının bu sınırın altında olmasıdır Gıda yoksulluğu oranı ise, bu sınırın altında yer alan hane halklarının oluşturduğu nüfusun, toplam nüfus içindeki payı olarak hesaplanmaktadır Bu oran Türkiye geneli için % 1,35 iken, kırsal yerleşim yerlerinde % 2,01'e çıkmakta, kentsel yerleşim yerlerinde ise % 0,92'ye düşmektedir 2002 yılında Türkiye'de 18,4 milyon kişi, gıda ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk sınırının altındadır Gıda ve gıda dışı yoksulluk ise, gıda ve gıda dışı harcamaların maliyetinin hane halkının toplam tüketim harcamasından az olduğu durumdur Gıda yoksulluğuna benzer yapı burada da karşımıza çıkmaktadır Kırsal yerleşim yerlerinde, kentsel yerlere göre daha yüksek oranda yoksul yaşamaktadır Türkiye geneli için bu oran % 26,96 iken, kırsal yerleşim yerleri için % 34,48, kentsel yerleşim yerleri için ise % 21,95 olarak tahmin edilmiştir
Uluslararası karşılaştırmalarda kullanılan yoksulluk sınırlarına bakıldığında; satın alma gücü paritesine göre kişi başına günlük 1 $'ın yoksulluk sınırı olduğu durumda, Türkiye geneli için yoksulluk oranı % 0,20 olurken, sınır 2,15 $ olarak belirlendiğinde bu oran % 3,04 ve sınır 4,3 $ olarak belirlendiğinde ise, % 30,3 olarak gerçekleşmektedir Yine kırsal yerleşim yerlerinde yoksulluk kentsel yerlere göre daha fazladır (Tablo 1)
Yoksulluk, kırsal yerlerde, kentsel yerlere göre daha fazladır Göreli yoksulluk, eşdeğer kişi başına tüketim harcaması medyan değerinin % 50'sinin yoksulluk sınırı olarak belirlendiği durumda, Türkiye geneli için yoksulluk oranı %14,74, kırsal yerleşim yerleri için %19,86 ve kentsel yerleşim yerleri için % 11,33 olarak tahmin edilmiştir
YOKSULLUĞU ETKİLEYEN FAKTÖRLER
1- Hane halkı Büyüklüğü
Yoksulluk sınırları hane halkı büyüklüğüne göre incelendiğinde, tek kişiden oluşan hanelerde, gıda yoksulluk sınırı 2003 yılı Aralık ayı itibariyle 73 milyon TL iken, gıda ve gıda dışı ihtiyaçlardan oluşan yoksulluk sınırı 171 milyon TL olarak belirlenmiştir Türkiye'de ortalama hane halkı büyüklüğünün dört civarında olduğu düşünüldüğünde, dört kişilik bir hanenin yoksulluk (açlık) sınırı, gıda için 167 milyon TL, gıda ve gıda dışı harcamaları karşılamaya yönelik yoksulluk sınırı ise 387 milyon TL'dir (Tablo 2)
Türkiye genelinde, hane halkı büyüklüğü 7 ve daha fazla olan hane halkları içinde yoksul hane halklarının oranı % 45,95'tir Tablo 3a'da da görüleceği üzere Türkiye genelinde hane halkı büyüklüğü arttıkça yoksulluk oranı da artmaktadır Hane halkı büyüklüğü 1-2 olan hanelerdeki yoksulluk oranı % 16,48 iken, 7 ve daha fazla kişiden oluşan hanelerde bu oranın % 47,38 olduğu görülmektedir
Tablo 3b'de kentsel yerleşim yerlerinde ise sıralama aynı kalmakla beraber, yoksulluk oranının biraz daha düşük olduğu görülmektedir 7 ve daha fazla kişinin yaşadığı hanelerdeki yoksulluk oranı % 43,36 iken, 1-2 kişinin yaşadığı hanelerdeki yoksulluk oranı % 7,16'ya kadar düşmektedir
Tablo 3c'de ise; kırsal yerleşim yerlerinde yoksulluk oranının % 51,18 ile en fazla 7 ve daha fazla kişinin yaşadığı hanelerde olduğu görülmektedir Diğer bir ifadeyle, kırsal yerlerde 7 ve daha fazla kişiden oluşan hanehalkları ve bu hanehalklarında bulunan kişilerin yarıdan fazlası yoksuldur En düşük yoksulluk ise 3-4 kişiden oluşan hanelerde gözlenmektedir
2- Eğitim Durumu
Eğitim durumu yükseldikçe yoksul olma riski azalmaktadır Hane halkı fertlerinin eğitim durumlarına göre yoksulluk oranlarına bakıldığında; eğitim durumunun yoksulluğu en iyi açıklayan değişkenlerden biri olduğu göze çarpmaktadır Gerek kır, gerekse kentsel yerlerde eğitim durumunun artması yoksulluk riskini azaltmaktadır Buna göre; toplam nüfus içindeki oranları da dikkate alınarak eğitim durumlarına göre yoksulluk oranları incelendiğinde, Türkiye geneli için % 11,27'lik nüfus payına sahip okuryazar olmayan fertlerde yoksulluk oranı % 41,07 iken, % 3,79'luk nüfus payına sahip yüksekokul, fakülte ve üstü eğitimli fertlerde yoksulluk oranı % 1,57'ye düşmektedir Aynı oran, kırsal yerlerde sırasıyla % 46,42 ve % 4,37'ye yükselmektedir Türkiye genelinde okur-yazar olup bir okul bitirmeyen fertler için yoksulluk oranı % 34,60 olup bu oran kırsal yerlerde % 41,13'e yükselmektedir (Tablo 4)
3- İşteki Durum ve İşsizlik
2002 yılında Türkiye genelinde yevmiyeli çalışanların % 45,01'inin yoksul olduğu görülmektedir Çalışan fertlerin işteki durumları itibariyle yoksulluk oranlarına bakıldığında; en yüksek risk taşıyan grubun yevmiyeli (geçici, mevsimlik) olarak çalışanlar olduğu gözlenmektedir Türkiye geneli için bu grup % 45,01'lik yoksulluk oranına sahip iken, en düşük yoksulluk oranına sahip işverenlerde bu oran % 8,99 olarak gerçekleşmiştir Özellikle kırsal yerlerde oldukça yüksek nüfus payına sahip ücretsiz aile işçileri de ikinci sırada yoksulluk riskine sahip grubu teşkil etmektedir İşsizlerde yoksulluk riski, Türkiye genelinde % 32,44 iken, kentsel yerlerde % 22,99, kırsal yerlerde ise % 62,56 olarak gerçekleşmiştir (Tablo 5)
4- İktisadi Faaliyet
Kırsal yerlerde, tarım, avcılık, ormancılık ve balıkçılık sektöründe çalışanların %36,62'sinin yoksul olduğu tahmin edilmiştir Yoksul fertler, iktisadi faaliyet kollarına göre incelendiğinde, kırsal ve kentsel yerler ayrımında hemen hemen aynı sektörler göze çarpmakta ancak, kır ve kent ayrımında sektör sıralamalarında değişiklik söz konusu olmaktadır Türkiye genelinde, tarım, avcılık, ormancılık ve balıkçılık sektörü, çalışanların % 36,19'luk oranla yoksulluk riskinin en fazla olduğu sektör olarak birinci sırayı almaktadır Bunu,% 35,92 ile inşaat ve bayındırlık sektörü izlerken, kentsel yerlerde ise birinci sırayı inşaat ve bayındırlık sektörü (% 37,62), ikinci sırayı tarım sektörü (% 32,80) almaktadır Türkiye genelinde en düşük yoksulluk riski taşıyan sektör ise madencilik ve taşocakçılığı sektörüdür (Tablo 6)
YOKSULLUĞUN DAĞILIŞI
Yoksulluğun en önemli sonucu bebek ve çocuk ölümlerini arttırmasıdır Bebek ölümleri, insani gelişimi ve sosyal farklılıkları yansıtan anahtar parametre olarak kabul edilmekte ve yoksulluğun bebek ölüm hızında dört kata varan farklılıklar yarattığı bilinmektedir
Yoksulluğun bebek ve çocuk ölümler üzerinde etkisi yetersiz beslenme, enfeksiyon hastalıklarının yaygınlığı, temiz içme suyu ve kişisel hijyen sorunu, kalabalık aile yaşamı ve sigara içimi gibi olumsuz ev içi fiziksel ortam gibi faktörlere bağlıdır
Yoksulluğun çocuk ölümlerini arttırmasının bir diğer nedeni de çocukların ev dışında ve güvenli olmayan ortamlarda geçen zamanlarının fazla olması nedeniyle "kazalara" bağlı ölümlerin yüksek olmasıdır Benzer şekilde yoksulların evlerinin küçük ve "düzensiz" olması nedeniyle ilaç zehirlenmeleri daha sık görülmektedir
Türkiye'de UNDP 2002 Raporu'na göre bebek ölüm hızı yüzde 38, beş yaş altı çocuk ölüm hızı ise yüzde 45'dir(18) Otuz yıl önce (1970) bebek ölüm hızının yüzde 150, beş yaş altı çocuk ölüm hızının yüzde 205 olduğu düşünüldüğünde Türkiye'de çok önemli bir ilerleme sağlandığı görülmektedir
|