Orta Doğu'da Dört Asirlik Barişin Sonu |
11-25-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Orta Doğu'da Dört Asirlik Barişin SonuOsmanlı devleti, İslami yapı içinde daha başka pek çok din, dil, mezhep ve ırklara mensup toplulukları bünyesinde kaynaştırmış içtimai bir hususiyete sahipti ?Millet Sistemi? şeklinde kavramlaştırılan bu kompozisyon içinde, yönetimde hâkim unsur olan Türkler, toplam nüfusun az bir yekûnunu oluştururken, dini bakımdan çoğunluğu ise Müslümanlar teşkil ediyordu Osmanlı?nın ?milletler mozayiği? şeklinde teşkil ettiği bu üstünlüğü daha sonra zaafı haline dönüşecektir Gözlerini Osmanlı topraklarına diken sömürgeci batı devletleri, önce, devleti yüzyıllardır dimdik ayakta tutan farklı din, mezhep ve ırklardan oluşan toplulukların herhangi bir kargaşaya meydan vermeden bir arada yaşamalarını sağlayan prensiplerin temelini oymaya başlamışlardır Bu metodun esası, ırk, din ve mezhep farklılıklarını düşmanlıklara dönüştürmektedir Orta Doğu ise, bu düşmanlıktan en fazla nasibini alan bölge olmuş ve olmaya devam etmektedir İngilizler, Osmanlı?nın varlığını ortadan kaldırmak için 18 asırdan itibaren başlattıkları casusluk ve misyonerlik faaliyetleri ile Osmanlı devletinin Orta Doğu?da tesis ettiği barışı bozmayı hedefliyordu Gaye, hem Osmanlı?yı ortadan kaldırmak, hem de İslam?ı yok etmekti Orta Doğu?ya gönderilen bu misyoner casuslar, her vesileden istifade ederek, Osmanlı devletine karşı muhalifler yetiştirecek ve bilhassa ihtilaflardan yararlanacaktır Hempher?in hatıralarında şunları okuyoruz: ?Londra Misyoner Teşkilatı başkanı şöyle konuştu: Biz İngilizlerin müreffeh ve saadet içinde yaşamamız için, Müslümanlar arasına nifak tohumları ekmemiz lazımdır Onların içinde ihtilaf kıvılcımları tutuşturmalıyız Biz, Osmanlı devletinin her tarafına fitne sokarak, onu yıkacağız Böyle yapmazsak İngiltere nasıl müreffeh olur? İşte Hempher! Bunun içindir ki, İslam dünyasını nifak ve fesad ateşine vermeden, onları tefrikaya atmadan geriye gelme? Emperyalist devletlerin sömürgeci siyasetlerine karşı en ciddi tedbirler II Abdülhamid Han tarafından uygulamaya konulmuştur Sultan Abdülhamid, parçalanmakta olan ve bütün Avrupa?nın göz diktiği Osmanlı devletinin kurtuluşunun tek ümidini, Müslümanların birleşmesinde gördüğü için, kendine has dini-siyasi bir faaliyet göstermiştir Onun bu yeni siyasetinden maksadı, Anadolu dışındaki bütün Müslümanları kendisine bağlamak olduğundan, o, onların dünya emperyalizmine karşı birleşmelerini istiyordu Bunu yaparken de, üzerinde taşıdığı ?hilafet? sıfatını kullanıyordu Sultan Abdülhamid?in bu siyasetiyle, hilafetin beynelmilel vasfı bir defa daha kendini gösteriyordu Sultan, özellikle sömürgeci batı devletlerinin idaresi altında bulunan Müslümanlarla irtibat kurmuş ve onları manen de olsa İstanbul?a bağlamayı başarmıştı ?Onun bütün kabilelerde, hatta en asi olan bedeviler arasında bile temsilcileri vardı? Çoğu tarikat şeyhi olan bu gizli temsilciler, Türkistan?a, Hindistan?a, Afrika?ya, Japonya?ya hatta Çin?e kadar gönderilmiştir Abdülhamid, Osmanlı hilafetine bu şeyhler vasıtasıyla beynelmilel bir hüviyet kazandırmış, siyasi otoritesini Osmanlı devletinin sınırları dışında da tesis ettirebilmek için, oralarda da kendi adına Cuma hutbeleri okutturmuştur Arnold J Toynbee?nin: ?Bugün dahi uykuda olduğu, fakat uyanacak olursa, İslam?in vurucu espirisi üzerinde hesaplanmayacak derecede psikolojik bir tesir yapacağı bilinen? dediği Abdülhamid?in siyaseti, kendi- lerini endişeye düşürdüğü için Avrupalılar, bütün mesailerini İslam?ı ve onun hamisi Osmanlı?yı yok etmek uğrunda kullanmışlardır Orta Doğu?da dört asır ?Osmanlı barışı? nın yaşandığı gerçeği inkâr edilemez Osmanlılar, din kardeşleri olan Arapları, Hz Peygamber (sav)?in kavmi oldukları için ?kavm-i necip? olarak kabul ederek bağrına basmış, bu milletin huzur ve emniyet içinde yaşamasını sağlamıştır Bölgenin sürekli patlamaya hazır bir barut fıçısı haline gelmesinin temelinde, batılı devletlerin menfaatlerinin bu bölgede kesişmesi ve kritik bir madde olarak petrolün ehemmiyet kazanması yatmaktadır Sömürgeci devletler, Osmanlı?nın dört yüz yıl kendine has metotlarla bir arada tuttuğu ve koruduğu Arapları kısa sürede bölmüş, kabile asabiyetini tahrik ederek din kardeşlerini arkadan vurdurmuşlardır Sadist ve mazoşist bir sapık olan İngiliz casusu Lawrance?in baş kışkırtıcılarından olduğu Arap isyanı, Osmanlı tarihinin en trajik hadiselerinden biridir İngilizlerle anlaşarak Osmanlı Devleti?ne ihanet eden son Mekke emin Şerif Hüseyin, 1891 yılında, Sultan İİ Abdülhamid tarafından İstanbul?a davet edilmiş, Hz Peygamber (sav)?in soyundan olması münasebetiyle büyük saygı, iltifat ve himaye görmüştü Hüseyin?in misafirliği tam on sekiz yıl sürmüş ve amcasının ölümü üzerine, İstanbul?dan Mekke emiri olarak ayrılmıştı Birinci Dünya Savaşı sürerken, emperyalist güçlerin Osmanlı topraklarını paylaşma hesapları içinde oldukları bir dönemde, İngilizler, Türklere karşı savaşa katılması için Mekke Şerifi Hüseyin ile pazarlığa giriştiler Aralarındaki anlaşmaya göre Hüseyin, Türklere karşı savaş için askeri ve siyasi bütün güçlerini kendi komutası altında toplayacak, İngilizler de gereken insan, para ve silah bakımından onu destekleyecektir Hüseyin, kendini bir Arap ayaklanmasına adayacak, Osmanlı Hükümeti?ni dünya kamuoyuna İslam düşmanı olarak tanıtacaktır Ancak daha sonra İngilizler, Fransızlarla gizli bir şekilde anlaşarak, kurulacak Arap devleti veya Arap devletleri federasyonunun topraklarını kendi aralarında paylaşacaklardı İngilizlerin bir Arap imparatorluğu kurma vaadiyle aldattıkları Şerif Hüseyin, aldatıldığını çok geç anlamıştı Daha sonra rakibi İbnü?s-Suud?un yanında yer alarak Şerif Hüseyin?i gözden çıkaran İngilizlerin bu hareketinde, geleneksel siyasetlerine bakıldığında şaşılacak bir taraf yoktur Çocukları ve torunlarıyla birlikte Hicaz?dan kovulan Hüseyin, Kıbrıs?a sığınmış ve pişmanlık içinde orada ölmüştür Ölmeden önce söylediği şu sözler son derece önemlidir: ?Bu bizim başımıza gelenler ve gelecekler, velinimetimiz, koruyucumuz ve asırlar boyu efendimiz olan Osmanlı devletine karşı işlediğimiz günahların, giriştiğimiz isyanların bir cezasıdır? Şerif Hüseyin?in daha sonra İngilizler tarafından Ürdün kralı yapılan Oğlu Abdullah da, Amman?da Türkiye büyükelçisi Cemal Erkin?e aşağı yukarı aynı itirafta bulunarak: ?Korkarım ki, Osmanlı?ya olan ihanetimizin bedelini ileride çok ağır bir şekilde ödeyeceğiz? demiştir Orta Doğu?nun bugünkü durumu hakkında söylenecek fazla birşey yok: Umumi planda İslam Dünyası, hususi planda Arapların kendi aralarındaki iç ihtilaflar, emperyalist güçlerle kurulan iktisadi ve siyasi münasebetler, milletlerarası siyasette söz sahibi devletlerin bölge üzerindeki çıkar ve güç çatışmaları, petrolün iktisadi fonksiyonundan öteye siyasi bir vasıta olarak kullanılması ve Arap liderliğine soyunma hesapları ile meşgul ve bu haliyle bölgede barışı yeniden tesis edebilecek ?İslami dinamikler?den yoksun bir Orta Doğu manzarası Bugün Orta Doğu?yu barışa götürecek yol, İslam dünyasının kendisiyle barışmasından geçmektedir Aşağıdaki âyetler de dikkate şayandır: ?Ne Yahudiler, ne de Hristiyanlar, sen onların dinlerine uymadıkça senden asla razı ve memnun olmayacaklar; de ki: Allah?ın hidayet yolu olan İslam, doğru yolun ti kendisidir; and olsun, sana vahiy ile gelen bu kadar ilimden sonra onların keyif ve arzularına uyacak olursan, Allah?tan sana ne hakiki bir dost, ne de hakiki bir yardımcı vardır? ?Kim Allah?a, Resulüne ve iman edenlere yönelirse şüphe yok ki galip olanlar Allah taraftarlarıdır? ?Ey müminler, gevşemeyin, ümitsizliğe düşmeyin ve mahzun da olmayın Siz eğer gerçek müminler iseniz, şüphesiz düşmanlarınıza galip ve onlardan çok üstünsünüz? DİPNOTLAR 1 Eryılmaz, Bilal, Osmanlı Devleti?nde Millet Sistemi, İstanbul 1992, Ağaç Yayıncılık, s 101 2 Sırma, İhsan Süreyya, Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerleri, İstanbul 1988, Beyan Yayınları, S 116 3 Sırma, İhsan Süreyya, II Abdülhamid?in İslam Birliği Siyaseti, İstanbul 1989, Beyan Yayınları 4 Sırma, age, s 46 5 Ayvazoğlu, Beşir, Türk?ün Kültür Coğrafyasında Bir Gezinti, İstanbul 1992, Ötüken Yayınlan, s 22 6 Evans, Lawrance, United States Policy and The Partition of Turkey (1914-1924)- (Çev: Tevfik Alanay), Birleşik Devletler Politikası ve Türkiye?nin Paylaşılması, İstanbul 1972, Milliyet Yayınları, s 108 7 Armaoğlu, Fahir, 20 Yüzyılın Siyasi Tarihi (1914-1980), Ankara 1984, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlan, s 126 8 Ayvazoğlu, age, s 25 9 Kur?an-ı Kerim, Bakara; 2/120 10 Kur?an-ı Kerim, Maide; 5/56 11 Kur?an-ı Kerim, Al-i İmran; 3/139 |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|