Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi



Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi

VA f "Arkada, geri" mânâlarına gelerek birleşik kelimeler yapar
VA "Vah, yazık" meâlinde olup hayf, hasret, esef gibi kelimelerle birlikte söylenir (Buna Arabçada "edât-ı nüdbe" denir)Türkçede bunun yerine; vâh, vây, eyvâh edatları kullanılır Bunlar bâzan şiddet ve te´yid için tekrar edilir
VA´ Çakal
VAAD (Bak: Va´d)
VAAZ (Bak: Va´z)
VA´B Ulaştırmak, vardırmak * Toplamak, cem´etmek
VABESTE f Bağlı, mütevakkıf, olması bir şeye bağlı olan(Bir fikre davet, cumhur-u ulemanın kabulüne vabestedir M)
VABİL Yağmur İri katreli yağmur
VÂCİB (Vücub dan) (C: Vâcibât) Lüzumlu, mecburi olan * Fık: Yerine getirilmesi her müslüman için gerekli ve borç olup, yapılmadığı takdirde büyük günah olan Allah´ın emirleri Yapılması zannî delil ile belli olan Terki câiz olmayan Yapılması şer´an kat´i derecede bir delil ile sâbit olmamakla beraber, her halde pek kuvvetli bir delil ile sâbit bulunan şeydir (Vitir ve Bayram namazları gibi) * İlm-i Kelâm´da: Varlığı zaruri olup, olmaması imkânsız bulunan
VÂCİB-ÜL İFA İfa edilmesi lüzumlu olan Yapılması gerekli olan
VÂCİB-ÜL VÜCUD Vücudu mutlak var olan, yokluğu mümkün olmayan Cenâb-ı Hak(Vâcib-ül vücuddur, yâni; O´nun vücudu zâtîdir, ezelîdir, ebedîdir, ademi mümteni´dir Zevali muhaldir Tabakat-ı vücudun en râsihi, en esaslısı, en kuvvetlisi, en mükemmelidir Sair tabakat-ı vücud O´nun vücuduna nisbeten gayet zayıf bir gölge hükmündedir M) (Bak: Kıyam-ı binefsihî, Vücud)
VÂCİBÂT (Vâcibe C) Yapılması lüzumlu olan şeyler Vâcib olan şeyler
VÂCİBE Yapılıp yerine getirilmesi vâcib derecesinde lüzumlu olan şey
VACİD(E) Vücuda getiren * Varlıklı Fâtır Gani ve zengin * Mevcud olan
VACİFE Muztarib olan Istırab çeken Korkan * Sallana sallana yürüyen
VACİZ(E) Kısa
VA´D Söz verme Söz verilen şey Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus Bir şeyi yapmak veya bir şey için söz vermek va´ddır Hayır işlenecek iş için masdar "va´d" veya "vaide" dir İşlenecek şey şer ise; ev´ide denir Masdarı "Îâd: $ " dır Va´d hayırda, îâd ve vaîd şerde kullanıldığına göre; vaîd: $ masdarı şerre niyet ettiğini, korkulacak iş işleyeceğini haber vermekle korkutmaktan ibarettir
VAD f Oğul
VADADE f Reddolunmuş, geri çevrilmiş Merdud
VA´DE Bir iş için önceden belli edilen zaman Bir işi te´hir etmek, sonraya bırakmak için olan belli vakit * Ecel
VADİ İki dağ arasındaki uzun çukur Dere Bir nehrin aktığı yer Nehir yatağı * Yol, tarz, usül * Saha
VADİ-İ HÂMUŞAN Kabristan, mezarlık
VADK Yağmur damlamak * Alışmak * Yağmur * Genişlik * Kolaylaştırmak, yakın olmak
VA ESEFA Vah, esefler olsun! Eyvah, çok yazık!
VÂFİ(YE) (Vefâ dan) Tam, elverişli, kâfi, yeter * Sözünün eri * Va´dini mutlak yerine getiren Cenab-ı Hak
VÂFİ VE KÂFİ Bol bol yeter
VAFİD (C: Vüffed - Evfâd - Vüfud) Elçi, temsilci
VAFİH Kilise kayyımı
VAFİR(E) (Vefret den) Bir çok, bol, çok * Edb: Aruz kalıplarından bahr-ı rabi´nin ismidir
VAFTİZ (Vaftis) (Rumcadan) Hristiyanlarca çocuğun ve hristiyanlığa yeni girenin dine girme şartı sayılan, suya sokma merasimi (Bak: Ta´mid)
VAGD Tamahkâr, cimri, hasis * Alçak, bayağı, âdi

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi



V Harfi

VAHA Çöl ortasında suyu ve yeşilliği olan yer
VAHAL (C: Evhâl, vuhul) Bataklık, batak çamurlu yer (Bak: Vahl)
VAHAMA (Vahim C) Tehlikeli, korkulu ve vahim olan şeyler
VAHAMET Zor, güçlük * Ağırlık Tehlike Muhatara Neticesi fena * Hazım güçlüğü, sindirim zorluğu * Korkulacak hal, tehlikeli vaziyet
VA HASRETA Vah vah! Ne yazık ki! (Teessür bildirir)
VAHAT Çöl ortasında yeşillik ve suyu olan yerler Vâhalar
VAHAYFA Eyvah, yazık
VAHDANÎ Allah´ın birliği ile alâkalı
VAHDANİYET Birlik, infirad Benzeri olmamak Artmaktan, ayrılmaktan, eksilmekten beri ve münezzeh olmak gibi mânaları ifade eden Allah´ın bir sıfatıdır Bu sıfatla muttasıf olana Vâhid denir ki; benzeri olmayan; tecezziden, tekessürden beri olan zât demektir
VAHDEDDİN (Aslı: Vahîdüddin, fakat Türkçede Vahdeddin şeklinde telâffuz edilir) (Bak: Vahîd) Osmanlı Padişahlarının sonuncusu ve otuzaltıncısının adıdır (Mi: 1861-1926) Zeki, dirayetli ve dindardı Osmanlılar ve İslâm âlemi için bir felâket işareti olan Sevr Muahedesini imzalamadı Osmanlı ordusu olarak emrine bırakılan yegâne taburu Ayasofya Câmii etrafında sipere sokup câmiye çan takmak isteyenlere "Ateş edin" diye emir vermişti İtimad ettiği paşaları Anadolu´ya gönderip Milli Kurtuluş hareketini hazırlamıştı Böyleyken İtalya´da vefat etti ve sonra Şam´da Sultan Selim Câmii kabristanına defnedildi (R Aleyh)
VAHDET Birlik Yalnızlık Teklik (Kesretin zıddıdır) * Edb: İfade esnasında mevzuun haricine çıkılmaması, maksad ne ise yalnız ondan bahsedilmesi, sözün dallandırılıp budaklandırılmaması * Tas: Allah´a yakınlık Gönlünü, kalbini tamamen Allah ile meşgul etme hali(Yüsr-ü vahdet; yâni birlik usulüyle bir merkezde, bir elden, bir kanunla olan işler; gayet derecede kolaylık veriyor Müteaddit merkezlerde, müteaddit kanuna, müteaddit ellere dağılsa müşkilât peyda eder M)
VAHDET-ÜL VÜCUD (Vahdet-üş şuhud) Her yerde ve herşeyde kalbini yalnız Allah ile meşgul etme hali ve yaşayışıdır (Bu mesele hakiki olarak ancak veraset-i nübüvvet muhakkikleri olan müceddid ve asfiyaların tarifleriyle anlaşılabilir)(Aziz kardeşim;Vahdet-ül vücuda dair bir parça izahat istiyorsunuz Bu mes´eleye dair Otuz Birinci Mektubun bir Lem´asında, Hazret-i Muhyiddin´in bu mes´eledeki fikrine karşı gayet kuvvetli ve izahlı bir cevab vardır Şimdilik bu kadar deriz ki:Bu mes´ele-i vahdet-ül vücudu şimdiki insanlara telkin etmek, ciddi zarar verir Nasıl ki teşbihat ve temsiller, havassın elinden avamın eline ve ilmin elinden cehlin eline girse, hakikat telâkki edilir (Hâşiye) Öyle de: Vahdet-ül vücud mes´elesi gibi hakaik-ı ulviye, ehl-i gaflet ve esbab içine dalan avamlara girse, tabiat telâkki edilir ve üç mühim zarar verir:Birincisi: Vahdet-ül vücudun meşrebi, Cenab-ı Hak hesabına kâinatı âdeta inkâr etmek iken; avama girdikçe, gafil avamlara, hususan maddiyyun fikirleriyle âlude olan fikirlere girdikçe, kâinat ve maddiyat hesabına uluhiyeti inkâr yoluna giderİkincisi: Vahdet-ül vücud meşrebi, mâsivâ-yı İlâhînin rububiyetini o derece şiddetle reddeder ki, mâsivâyı inkâr ve ikiliği ref´ediyor Değil nüfus-u emmarenin, belki herbir şeyin müstakil vücudunu görmemek iken, bu zamanda fikr-i tabiatın istilâsiyle ve gurur ve enaniyetin nefs-i emmareyi şişirmesiyle ve âhireti ve Hâlik´ı bir derece unutmak cihetiyle; bazı nüfus-u emmare küçük birer firavun, âdeta nefsini mabud ittihaz etmek istidadında bulunan insanlara vahdet-ül vücudu telkin etmek, nefs-i emmareyi el-iyazübillâh öyle şımartır ki, ele avuca sığmazÜçüncüsü: Tegayyür, tebeddül, tecezzi, tahayyüzden mukaddes, münezzeh, müberra, muallâ olan Zât-ı Zülcelâl´in vücub-u vücuduna ve tekaddüs ve tenezzühüne muvafık düşmeyen tasavvurata sebebiyet verir ve telkinat-ı bâtılaya medar olur Evet vahdet-ül vücuddan bahseden; fikren serâdan Süreyya´ya çıkarak, kâinatı arkasında bırakıp nazarını Arş-ı Alâ´ya diken, istigrakî bir surette kâinatı ma´dum sayıp herşeyi doğrudan doğruya kuvvet-i iman ile Vâhid-i Ehad´den görebilir Yoksa kâinatın arkasında durup kâinata bakan ve önünde esbabı gören ve ferşten nazar eden, elbette esbab içinde boğulup, tabiat bataklığına düşmek ihtimali var Fikren Arş´a çıkan, Celâleddin-i Rumî gibi, diyebilir: "Kulağını aç! Herkesten işittiğin sözleri, fıtrî fonoğraflar gibi Cenab-ı Hak´tan işitebilirsin" Yoksa, Celâleddin gibi bu derece yükseğe çıkamayan ve ferşten Arş´a kadar mevcudatı âyine şeklinde görmeyen adama, "Kulak ver, herkesten Kelâmullah´ı işitirsin" desen, mânen Arş´tan ferşe sukut eder gibi, hilaf-ı hakikat tasavvurat-ı bâtılaya giriftar olur! L)(Haşiye): Nasıl ki iki melâike, teşbihin sırr-ı münasebetiyle Sevr ve Hut tesmiye edilen, avamca koca bir öküz ve koca bir balık telâkki edilmiştir
VAHDET-ÂRÂM f Dinlendirici, rahat yer
VAHDET-GÂH f Yalnız kalınacak yer
VAHDET-GÜZİN f Yalnızlığa çekilen
VAHDET-NÜMÂ Vahdet gösteren, birlik ifade eden
VAHHABÎ (Bak: Vehhabî)
VAHİ Mânâsız, saçma Ehemmiyetsiz * Ahmak Düşkün Zaif
VAHİYÂT (Vâhiye C) Mânasız, faydasız ve ehemmiyetsiz şeyler
VÂHİB (Vâhibe) Bağışlayan, veren, ihsan eden, hibe eden
VÂHİB-ÜL ATÂYÂ Hediyeler bağışlayan Bağışlar ihsan eden (Cenab-ı Hak (CC)
VÂHİB-ÜL HAYAT Hayatı bağışlayan, hayat veren Allah (CC)
VÂHİD Bir, tek, biricik Eşi, benzeri, cüz´ü, parçası olmayan Allah (CC) Ferid
VÂHİD-İ İ´TİBARÎ Hakikatta olmayıp varlığı farazî olarak kabul edilen bir şey Varlığına itibar edilen şey (Ağırlık için kilo, uzunluk için metre bir vâhid-i itibarîdir)
VÂHİD-İ KIYASÎ Bir şeyin miktarını ve sair hususiyetlerini ölçmek için kendi cinsinden değişmez olarak tayin edilen parça veya miktar Meselâ: Uzunluğun "vâhid-i kıyasîsi" metredir Hava tazyiklerinin ve sıcaklıklarınınki de derecedir
VAHÎD Yalnız, tek * Hz Peygamber´in de (ASM) bir ismidir Benzeri bulunmayan, hiçbir mahlukla müsavi olmayan ve tek olan (meâlindedir)
VAHÎD-ÜD DEHR (Vahîd-üz zaman) Zamanın, devrin eşi bulunmaz tek insanı
VÂHİDEN Vâhid olarak Tek olarak
VÂHİDİYYET Cenab-ı Hakk´ın (CC) umum eşyada birden birlik tecellisi(Vâhidiyyet ise, bütün o mevcudat birinindir ve birine bakar ve birinin icadıdır, demektir Ehadiyyet ise, herbir şeyde Hâlık-ı Küll-i Şey´in ekser esması tecelli ediyor demektir Meselâ: Güneşin ziyası bütün zeminin yüzünü ihata ettiği haysiyetiyle vâhidiyet misalini gösterir Ve herbir şeffaf cüzde ve su katrelerinde Güneş´in ziyası ve harareti ve ziyasındaki yedi rengi ve bir nevi gölgesi bulunması ehadiyyet misalini gösterir Ve herbir şeyde, hususan zihayatta ve bilhassa herbir insanda o Sâni´in ekser esması tecelli ettiği cihetle ehadiyyeti gösterir M) (Bak: Ehadiyyet, Rahmaniyyet, Rabb-ül erbab)
VAHİM Ağır * Sonu tehlikeli Çok korkulu * Hazmı güç olan Zararlı veya faydalı olmayan yemek
VAHİM(E) (Vehm den) Vehmeden, kuran, kuruntulu
VAHİME Vehim veren, vesvese veren
VAHİN Zayıf kimse
VAHİNE İyeği kemiklerinin kısaları
VAHİR İğne * Diken
VAHİY Bir fikrin, bir hakikatın veya emrin Allah (CC) tarafından Peygambere bildirilmesi * Lügatte vahiy: Kelâm, kitap, işaret, irsal, ilham, ifham, emir, teshir, bir şeyi harfiyyen i´lâm, bazı hususi maksadları tebliğ gibi mânalara gelir * Şeriatta vahiy: Dilediği ahkâmı, esrar ve hakaikı Peygamberan-ı Zişanına rüya, ilham, kitap, irsal-i melek yollarından biriyle Cenab-ı Hakk´ın bildirip ifham buyurması demektir(Vahiy ve ilhamın farkları: Birincisi: İlhamdan çok yüksek olan vahyin ekserisi melâike vasıtası ile ve ilhamın ekserisi vasıtasız olmasıdır Meselâ: Nasıl ki, bir padişahın iki suretle konuşması ve emirleri var Birisi: Haşmet-i saltanat ve hâkimiyyet-i umumiyye haysiyetiyle bir yâverini bir vâliye gönderir O hâkimiyetin ihtişamını ve emrin ehemmiyetini göstermek için bazan vasıta ile beraber bir içtima yapar Sonra ferman tebliğ edilirİkincisi: Sultanlık ünvanı ile ve padişahlık umumi ismiyle değil, belki kendi şahsı ile hususi bir münasebeti ve cüz´î bir muamelesi bulunan has bir hizmetçisi ile veya bir âmi raiyyetiyle, hususi telefonu ile hususi konuşmasıdır Öyle de Padişah-ı Ezelî´nin umum âlemlerin rabbi ismiyle ve kâinat Hâlıkı ünvanı ile vahy ile ve vahyin hizmetini gören şümullü ilhamları ile mükâlemesi olduğu gibi; her bir ferdin, her bir zihayatın Rabbi ve Hâlıkı olmak haysiyetiyle hususi bir surette fakat perdeler arkasında onların kabiliyyetine göre bir tarz-ı mükâlemesi varİkinci fark: Vahiy gölgesizdir, safidir, havassa hastır İlham ise; gölgelidir, renkler karışır, umumidir Melâike ilhamları ve insan ilhamları ve hayvanat ilhamları gibi çeşit çeşit, hem pekçok envaiyle denizlerin katreleri kadar kelimat-ı Rabbâniyenin teksirine medar bir zemin teşkil ediyor Ş)(Vahiy iki kısımdır:Biri: "Vahy-i Sarihî" dir ki, Resul-i Ekrem (ASM) onda sırf bir tercümandır, mübelliğdir, müdahalesi yoktur Kur´an ve bazı ehadis-i kudsiye gibiİkinci kısım: "Vahy-i Zımnî" dir Şu kısmın mücmel ve hülâsası, vahye ve ilhama istinad eder; fakat tafsilâtı ve tasviratı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´a aittir O vahiyden gelen mücmel hâdiseyi tafsil ve tasvirde Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, bazan yine ilhama, ya vahye istinad edip beyan eder; veyahut kendi ferasetiyle beyan eder Ve kendi içtihadiyle yaptığı tafsilât ve tasviratı ya vazife-i risalet noktasında ulvi kuvve-i kudsiye ile beyan eder veyahut örf ve âdet ve efkâr-ı âmme seviyesine göre, beşeriyeti noktasında beyan ederİşte her hadiste bütün tafsilâtına, vahy-i mahz noktasıyla bakılmaz Beşeriyetin muktezası olan efkâr ve muamelâtında, risaletin ulvi âsârı aranılmaz Mâdem bazı hâdiseler mücmel olarak mutlak bir surette O´na vahyen gelir, o da kendi ferasetiyle ve teârüf-ü umumi cihetiyle tasvir eder Şu tasvirdeki müteşabihata ve müşkilâta bazan tefsir lâzım geliyor, hattâ tabir lâzım geliyor Çünki bazı hakikatlar var ki, temsil ile fehme takrib edilir Nasıl ki bir vakit huzur-u Nebevîde derince bir gürültü işitildi Ferman etti ki: "Şu gürültü, yetmiş senedir yuvarlanıp, şimdi Cehennem´in dibine düşmüş bir taşın gürültüsüdür" Bir saat sonra cevap geldi ki: "Yetmiş yaşına giren meşhur bir münafık ölüp, Cehennem´e gitti" Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm´ın beliğ bir temsil ile beyan ettiği hâdisenin te´vilini gösterdi M)
VAHİYE (Bak: Vahi)
VAHL Sıvı çamur Balçık Tîn-i rakik
VAHL-GÂH f Bataklık
VAHŞ (C: Vuhuş - Vahşân) İnsandan kaçan, yabani ve ürkek hayvan * Tenha ve ıssız yer
VAHŞÂN (Vahş C) Issız, tenha yerler * Yabani hayvanlar
VAHŞET (Vahş - Vahiş) Yabanilik * Issızlık, tenhalık * Vehim, ürküntü Korku Vahşilik * Tenha, ıssız, korkunç yer * Elbise ve silâhını çıkarıp atmak * Aç kimse
VAHŞET-ÂBÂD f Issız, korku ve ürkeklik veren yer
VAHŞET-ÂGİN Çok ıssız, korkulu yer, korkunç
VAHŞET-ÂMİZ f Vahşetle karışık
VAHŞET-ÂVER f Korku veren, ürküten
VAHŞET-ENGİZ f Korkulu
VAHŞET-GÂH f Korku yeri Issız yer
VAHŞET-NÂK f Korku veren yer Issız ve korkulu yer
VAHŞET-ZÂR f Yabani, ıssız yer
VAHŞİ(YE) Medeni olmayan İnsanlardan kaçan Alışık ve ehlî olmayan * Merhametsiz, duygusuz * Ürkek, korkak
VAHŞİYÂNE Vahşice Vahşiye yakışır şekilde
VAHŞUR f Peygamber, nebi
VAHY (Bak: Vahiy)
VAHY-İ MAHZ Kuvvetli ve sarih mertebede olan vahiy Sırf vahiy olup, içinde Allah´ın bildirdiğinden başka bir şey katılmamış vahiy
VAHY-İ SARİHÎ Hem sözü, hem mânası tam vahiy olan (Âyetler ve kudsi hadisler gibi) Resul-ü Ekrem burada sırf tebliğ edendir Müdahalesi yoktur
VAHY-İ SEMAVÎ Beşerin düşünerek yapmasına inkân olmayan, Allah (CC) tarafından melek vasıtasıyla Peygambere gönderilen vahiy
VAHY-İ ZIMNÎ Mücmel ve hulâsası vahye ve ilhama istinad eden; tasvirât ve tafsilatı Resul-ü Ekrem´e (ASM) âit olan vahiydir
VAHZ Sivri bir şey batırarak acıtma * Çimdikleme * Isırma * Sokma

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi



V Harfi

VAÎ (C: Vuât) Hâfız
VAÎD İyiliğe sevk veya kötülükten kurtarmak için ileride olacak kat´i hâdiseleri haber vererek korkutmak * Cehennemi haber vermek (Bak: Va´d)
VAİF Davar yürüdüğünde karnından işitilen ses
VÂİZ Nasihat veren Dinî mes´eleler üzerinde öğüt veren(Ben vâizleri dinledim Nasihatları bana tesir etmedi Düşündüm Kasavet-i kalbimden başka üç sebep buldum:Birincisi: Zaman-ı hâzırayı zaman-ı sâlifeye kıyas ederek yalnız tasvir-i müddeâyı parlak ve mübalâğalı gösteriyorlar Tesir ettirmek için; isbat-ı müddea ve müteharri-i hakikatı ikna´ lâzım iken ihmal ediyorlarİkincisi: Bir şeyi tergib veya terhib etmekle ondan daha mühim şeyi tenzil edeceklerinden muvazene-i Şeriatı muhafaza etmiyorlarÜçüncüsü: Belâgatın muktezası olan hale mutabık, yani ilcâat-ı zamana muvafık, yani teşhis-i illete münasib söz söylemezler; güya insanları eski zaman köşelerine çekiyorlar, sonra konuşuyorlarHâsıl-ı kelâm: Büyük vâizlerimiz hem âlim-i muhakkik olmalı, tâ isbat ve iknâ etsin Hem hakîm-i müdakkik olmalı, tâ muvazene-i Şeriatı bozmasın Hem beliğ-i mukni´ olmalı, tâ mukteza-yı hal ve ilcâat-ı zamana muvafık söz söylesi ve mizan-ı Şeriatle tartsın Ve böyle olmaları da şarttır İk M) (Bak: Hissiyat)
VAİZÎN (Vâizûn) Vâizler Halka nasihat verenler
VAJGUN (Vâjgune) f Ters, tersine dönmüş Uğursuz
VAK´ Ağırbaşlılık Ağırlık * Yüksek yer
VA´K Sıtma ve harareti
VAK´ Yüksek mekân * Etki, tesir * Düşmek
VA´K(A) Yaramaz huylu kişi
VAK´A Hâdise Olup geçen şey Mes´ele * Birini bir defada yere düşürmek * Muharebe * Vuku bulan
VAK´A-İ HAYRİYE Tar: Yeniçeri Ocağı´nın kaldırılması münasebetiyle kullanılan bir tabirdir İlk önceleri büyük hizmetleri görülen Yeniçeriler, zamanla nizam ve intizamlarını kaybettikleri gibi, son zamanlarda uygunsuz hareket ve isyanlarla memleketin başına belâ kesildikleri için, ocağın lağvı hayırlı sayılmış ve bu sebeple bu tabir meydana gelmiştir (OTDS)
VAKA´ Yufka bulut * Taş * Yerin taşlı olmasından ayak incinmek * Cefa, eza * Vurma, darp
VAKAD Alevlenen ateş
VAKAD (Ateş) yanmak ve tutuşmak
VAKAH Katı yüzlü, utanmaz, hayırsız kimse * Sağlam ve sert tırnak
VAKAHAT Arsızlık Utanmazlık Katı yüzlülük Açıklık ve saçıklık * Pek sağlam ve metin
VAKAHET (Vakhe) İbadet, taat * Bir adamın sözünü dinleyip itaat ve imtisal etmek, ona uymak * Bir şeyi bırakıp feragat etmek * Büyük papaz olmak
VAK´A-NÜVİS f Osmanlı İmparatorluğu devrinde, zamanın hâdiselerini kaydetmekle vazifeli olan resmi devlet tarihçisi
VAKAR Ağırbaşlılık Halim ve heybetli oluş Nâmusu muhafazayı mucib haslet Temkinlilik Azamet ve izzet
VAKAS Boynun kısa olması Ateşe attıkları ufacık değnekler * İki nisap zekâtın arasındaki zekâtı olmayan hayvanlar
VAKAYİ´ (Vak´a C) Vâki olup zuhur eden hususlar * Kıtaller Öldüresiye vuruşlar
VAKB (VÜKUB) Duhul etmek, dâhil olmak, girmek * Kaybolmak
VAKD (Vakdân) Ateşin yanması, tutuşması
VA´KE Cenk yeri, dövüş alanı
VAKF Bir kimseyi veya bir şeyi alıkoymak, durdurmak Kımıldatmamak * Hareketten fariğ olmak, imsak etmek Hapsetmek Aslâ satılmamak, başka şeye tebdil olunmamak şartı ile bir mülkü Allah yoluna vermek Menfaatı hayır nevilerinden birisine âit olmak üzere bir mülkü ilelebed vermek * Tecvidde: Durmak ve durdurmak mânalarına gelerek, nefesle beraber sesin kesilmesine denir Yâni: Kur´an-ı Kerimi tilâvet ederken herhangi bir kelime üzerinde bir müddet sesi kesip, nefes alarak dinlenme halidir
VAKF-I HAYAT Hayatını vakfetme * Ömrünü tamamen din hizmetine vermek
VAKFE Bir hareketin geçici olarak durdurulması * Durak Durulacak yer * Hacıların Hac esnasında Arafat´taki tevakkufları olup, eda etmeğe mecbur oldukları şartlardan birisidir
VAKFE-İ HAYRET Hayret duraklaması
VAKFEGÂH f Durak yeri
VAKFETMEK Fık: Bir malı veya bir şeyi bir işe bağlayıp o yolda devamlı kılmak * Bir şeyi karşılıksız olarak Allah yoluna vermek
VAKFÎ Vakfa âit, vakıfla alâkalı
VAKFİYE Mülkün vakıf olmak keyfiyyeti
VAKH (VEKAHE) Taat, ibadet
VÂKIA´ Vuku bulmuş, olmuş, var olan mevcud bir hâdise * Olan olmuş * Rüya, düş * şiddetli hâdise * Meşakkat, musibet * Kıyamet * Cenk, savaş
VÂKIA SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 56 suresidir Mekkîdir
VÂKIÂT (Vâkıa C) Vâkıalar Baştan geçen hâdiseler
VÂKIF Bilen, haber sahibi Aşina Bir işten iyi haberi olan * Vakfeden * Duran, ayakta duran
VÂKIF-I AHVAL Durumdan haberli olan, işlere vâkıf bulunan
VÂKIF-I ESRAR Gizli şeyleri, sırları bilen
VÂKIFANE f Bilen kimseye yakışır surette, bilerek Vâkıf şekilde Anlamak ve bilmek suretiyle
VAKIYYE Dörtyüz dirhemlik tartı
VÂKİ´ Olan, düşen, konan Mevcud ve var olan * Geçmiş olan, geçen
VÂKİ-İ HÂL Hâlin hakikatı, o işin hakikatı
VÂKÎ (Vikaye den) Saklayan, koruyan, vikaye eden, esirgeyen * Önleyici tedbir veya ilaç
VAKÎA Kıtal Öldüresiye vuruşmak * Vak´a
VÂKİB Ayak üstüne duran kişi
VAKÎB At yürürken karnı içinden işitilen ses
VAKÎH Hayâsız, utanmaz, edepsiz
VAKİN Oturucu, oturan
VAKİR Yuvasına girmiş kuş
VAKKAS Okçu İyi muharebe eden Savaşçı
VAKL Yükselmek * Bir nesnenin üstüne çıkmak * Mukul ağacı
VAKM Reddetmek * Hor ve zelil etmek
VAKNE Her nesnenin azı
VAKR Az işitmek Sağırlık
VAKRE Davarın tırnağının taşa dokunup sürçmesi
VAKS Fahişe kısmının fahişeliğini zikrederek anlatmak * Bedene uyuz illeti yayılması
VAKS Boynu vurup kırmak
VAKŞ His * Hareket
VAKT (Vakit) Zaman Saat Çağ Mevsim * Boş zaman * Geçim * Fırsat * Muayyen, belli bir zaman
VAKT-İ ASR İkindi vakti
VAKT-İ HÂCET İhtiyaç vakti Lüzumlu vakit
VAKT-İ HAZAR Barış zamanı
VAKT-İ MERHUN Belli edilen, muayyen bir zaman
VAKT-İ TEFRİH Tıb: Çiçek hastalığı aşısının yapılmasından te´sirini gösterinceye kadar geçen zaman
VAKT-İ ZEVAL Güneşin tam ortada, bize göre doğu ve batı ortasında bulunduğu ve gölgenin gündüzde en kısa olduğu zaman Zeval vakti
VAKT (C: Vikat) İçinde yağmur suyu biriken çukur * Su ile faydalanacak mekân * (Horoz) tavuğa binmek
VAKTAKİ f Ne vakit ki, o zaman ki, olduğu vakit
VAKTEN Vakit ve zamanca
VAKUD Odun, kömür gibi yakılacak şeyler
VAKUR Ağırbaşlı, temkin sahibi İzzetli, vakarlı
VAKURANE f Ağırbaşlılıkla Düşünce ve tedbirlilikle Temkinle
VAKVAK Korkak kişi * Hindistan´da Vakvak beldesinde yetişen bir ağaçtır Yüz zira´ miktarı boyu olur, kalkan gibi yassı yaprağı olur
VAKVAKA Kurbağa, tavuk, kuş sesi veya köpek havlaması
VAKZ Galebe etmek * Şiddetle vurup ölmeye yakın etmek
VAKZ Sıklet, ağırlık

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi



V Harfi

VA´L Sığınacak yer
VÂLÂ Yüksek, âlî, refi´
VÂLÂCÂH f Mevkii yüce, rütbesi yüksek olan
VÂLÂKADD f Boyu yüksek, uzun boylu
VÂLÂKADR f Değeri yüksek, kadri yüce
VÂLÂŞÂN f Şânı yüce
VÂLÂYÎ f Yücelik, yükseklik
VALİ Bir vilâyeti idare eden en büyük memur * Mâlik
VALİB Ulaşıcı, ulaşan, varan * Önüne doğru giden
VALİBE Evvelki ekinin kökünden biten ekin
VALİCE İnsanı şiddetle tutan bir hastalık
VALİD (Vilâdet den) Doğurtan Baba
VALİDAN (Bak: Vâlideyn)
VALİDAT (Vâlide C) Anneler Vâlideler
VALİDE Ana Doğuran
VALİDEYN Ana ile baba Vâlidân de denir(Peder ve valideyi, şefkat ile teçhiz eden ve seni onların merhametli elleriyle terbiye ettiren hikmet ve rahmet hesabına onlara hürmet ve muhabbet, Cenâb-ı Hakk´ın muhabbetine aittir O muhabbet ve hürmet, şefkat, Lillâh için olduğuna alâmeti şudur ki: Onlar ihtiyar oldukları ve sana hiçbir faideleri kalmadığı ve seni zahmet ve meşakkate attıkları zaman, daha ziyade muhabbet ve şefkat etmektir $âyeti: Beş mertebe hürmet ve şefkate evlâdı dâvet etmesi; Kur´an´ın nazarında valideynin hukukları ne kadar ehemmiyetli ve ukukları, ne derece çirkin olduğunu gösterir Madem peder; kimseyi değil, yalnız veledinin kendinden daha ziyade iyi olmasını ister Ona mukabil veled dahi, pedere karşı hak dâva edemez Demek valideyn ve veled ortasında fıtraten sebeb-i münakaşa yok Zira münakaşa, ya gıpta ve hasetten gelir Pederde oğluna karşı o yok Veya münakaşa haksızlıktan gelir Veledin hakkı yoktur ki, pederine karşı hak dâva etsin Pederini haksız görse de, ona isyan edemez Demek; pederine isyan eden ve onu rencide eden, insan bozması bir canavardır S)
VALİDİYYET Annelik ve babalık vasfı
VÂLİH Keder ve hüzünle aklı gitmiş, şaşırmış, hayrette kalmış
VÂLİHÂNE f Şaşkınca
VÂLİHÎN Hayrette kalanlar Şaşıranlar (Bak: Veleh)
VALLAHİ Allah için, Allah hakkı için, Allah´a yemin ederim (meâlinde büyük yemin)
VAM f Borç
VA-MANDE Geride kalmış
VAMCU f Borç arayan
VAMDAR f Borçlu
VAMHAH f Alacaklı
VAMIK Seven Âşık, sevdalı * Meşhur bir hikâyede Azra´nın âşığının ismi
VAMÎ f Borçlu
VAMK Sevme, muhabbet
VA´N Sığınacak yer, melce´ * Ot yetişmeyen taşlık ve sert yapılı arazi
VAPESÎN (Va-pesin) f En gerideki, en sondaki
VÂR f (Teşbih edatıdır) Gibi, li, kerre, def´a, sâhib, mâlik, lâyıklık (yerinde kullanılarak birleşik kelimeler yapılır) Meselâ: Melek-vâr : Melek gibi Ümid-vâr: Ümidli
VA´R (Va´ra) Sağlam yer, sert yer
VARA´ Haramdan ve yaramaz işlerden sakınmak
VARAKA Tek yaprak hâlindeki kâğıt * Nebât yaprağı Maden yaprağı Kitap yaprağı * Hasis kimse * Peygamberimize (ASM) ilk vahyin geldiği sırada Hz Hatice vâlidemizin (RA) hâdiseyi kendisine bildirdiği ve o zamanın meşhur bir âlimi olan Varaka İbn-i Nevfel´in adı
VARAKÎ Yaprakla ilgili * Yaprak biçiminde
VARAKKERDAN f Boş ve faydasız işlerle uğraşan kimse
VARAKPARE f Kâğıt parçası * Küçük yaprak Yaprak parçası * Ehemmiyetsiz yazı, tezkere
VARDİYA İtl Gemilerde beklenen nöbet * Nöbet yeri Nöbet beklenilen yer
VARESTE f Affedilmiş Halâs bulmuş, kurtulmuş * Rahat, serbest
VARESTEGÎ f Kurtulma, halâs bulma * Rahatlık, serbestlik * İlişiksizlik
VARİ f Benzer, gibi
VARİ Semiz et * Vahşi hımar, yabani eşek
VÂRİD(E) (Vürud dan) Ulaşan, yetişen, gelen, erişen Akla gelen * Olan Bir şey hakkında söylenip tatbik edilen * Hâzır, nâzır * Bahadır
VÂRİD-İ HÂTIR Akla gelen, hatıra gelen
VÂRİDÂT (Vâride C) Kâr, gelir * Vârid olan Bir kimseye veya hazineye ait gelir ve paralar * Hatıra gelen, içe doğan
VÂRİDÎN (Vârid C) Gelenler, vâsıl olanlar
VARİK (C: Vürük) Süs için palanın önüne geçirip astıkları saçaklı kıvrımlı esvap * Nakışlı kumaştan yapılmış saçaklı palan ve eyer örtüsü
VÂRİS Cenab-ı Hakk´ın bir ismi * Mirasçı Kendisine miras düşen Mirasa konan Vefat eden birisinin maddî veya manevî mal ve mülkünde kullanmaya, tasarrufa salâhiyetli olan
VÂRİSÎN (Vârisûn) Vâris olanlar Vârisler
VARİŞ Bir topluluk yemek yerken davetsiz olarak yemeğe katılan kimse
VARTA Her çukur yer Uçurum * Kurtuluşun zor olduğu yer Tehlike Muhatara
VARUN f Ters, uğursuz, aksi

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi



V Harfi

VA´S (VÜUSE) (C: Vuasâ) şiddet, mihnet
VASAA (C: Vusu) Kız kuşu
VASAB (C: Evsâb) Hastalık Ağrı
VASAFE Hizmetkârlık
VASAİL (Vasâyil) : (Vasile C) Yemen´de çıkan çubuklu, alaca kumaşlar
VASAT İki şeyin arası * Orta, merkez, ara Meydan Cemiyet muhiti İç
VASAT-ÜL HÂL Orta halli, orta halde
VASAT-ÜL KAME Orta boylu
VASATÎ İkisi ortası Ortalama Orta halde
VASATÎ SAAT Hakiki güneşe tâbi olmak üzere, muntazam hareket ettiği tasavvur olunan mevhum bir güneşin, o yerin nısfun nehârından (meridyeninden) arka arkaya iki defa geçişi arasındaki zamanın yirmi dörtte biri
VASF Sıfat Bir kimsenin veya şeyin taşıdığı hâl Bir kimsenin veya şeyin durumunu anlatarak tarif etmek
VASF-I TAHSİNÎ Bir şeyin mahiyetini beyan etmekten ziyade lâfzını süslemek için kullanılan sıfatlar Bunlar haşv-i melih kabilindendir
VASFETMEK Bir şeyin vasıflarını, hâlini, şeklini veya rengini tarif etmek, anlatmak
VASFÎ (VASFİYE) Vasıfla, mahiyetiyle alâkalı Beyan ve tarife dair
VASIB Hasta
VASIB Yerinde duran Sürekli
VASIF Vasfeden Bildiren * Medheden, öven
VASIF TERKİBİ Gr: Birleşik sıfat Bir ismin sonuna Farsça bir emir eklenerek yapılan terkib Meselâ : Zevk-efzâ : Zevk artıran
VÂSIK (Vüsuk dan) Güvenen İtimad eden
VÂSIL Ulaşan, erişen, kavuşan Hakka vâsıl olan
VÂSILÛN (Vâsılîn) Hakka, hakikata, marifete ermiş kimseler Hakka erenler Yetişenler
VÂSIT Ortada bulunan * İkisinin ortası
VÂSITA İki şeyi birbirine ulaştıran * Aracı Arada bulunan Vasıtalık eden
VÂSITA-İ NECAT Necat vasıtası Kurtuluşa sebep
VASİ (Vesâyet den) Bir ölünün vasiyetini yerine getirmeye me´mur edilen kimse Bir yetimin veya akılca zayıf, hasta olan bir kimsenin malını idare eden kimse
VÂSİ´ (Vasia) Geniş, enli Bol Engin Meydanlı * Her ihtiyacı olana vergisi kâfi ve bol bol ihsan eden İlmi cümle eşyayı muhit, rızkı bütün mahlukata şâmil ve rahmeti bütün şeyleri kaplamış olan Allah (CC)
VÂSİ´-İ MUHİTA Muhitin genişliği
VASÎD Kapı eşiği
VASÎF (C: Vusafâ - Vesâif) Hizmetçi, uşak
VASÎL Birinden aslâ ayrılmaz kimse
VASÎLE Geniş yer * Ucuzluk * İmaret
VASÎT Hakem, aracı * Orta
VASİYET Bir işi birisine havale etmek * Emir * Fık: Bir malı veya menfaatı, ölümden sonrası için bir şahsa veya bir hayır cihetine teberru yolu ile (yani, meccanen) temlik etmek
VASİYETNÂME f Yazılı vasiyet Bir kimsenin vasiyetini yazmış olduğu kâğıt
VASİYY Yetim gibi güçsüzlerin işleri kendine vazife olarak verilen kimse
VASL Âşığın sevdiğine kavuşması Kavuşmak * Birleştirmek, ulaştırmak * Gr: Ulama, ekleme * Edb: Sözü teşkil eden cümlelerin atıf ve rabt suretiyle birbirine bağlı olarak yazılması usulü ki, buna Sebk-i Mevsul da ta´bir edilir * Bir kelimenin sonundaki harfi, bir sonraki lâfzın sesli harflerle başlayan ilk hecesine birleştirmek
VASM(E) Utanacak şey * Vurmak (Liyazon yapmak)
VASMET Kırıklık, güçsüzlük, halsizlik * Ayıp, eksiklik
VASSAD Ören, örücü, dokuyan, dokuyucu
VASSAF Vasıflarını sayarak medheden Vasıflandıran Vasıf ve beyanda ârif ve âlim olan
VASSAL Ulaştıran, vasleden Birleştiren
VASUT Gölgelik * Sütü sağdıkları kabı dolduran deve
VASVAS Kadınların örtündükleri ve ancak gözleri görünecek derecede dar olan yüz örtüsü
VASVAS (C: Vesâvis) Perdede göz ayırımı miktarı olan delik
VASVASA Yüz örtüsü * Köpek eniğinin gözlerinin açılması
VAŞ f Düşman
VAŞAK Derisinden kürk yapılan bir hayvan ve bunun postu
VAŞIK Dağ köpeği Vaşak
VAŞİ (C: Vüşât) Gammaz, koğucu, yalancı
VAŞİYE Evlâdı çok olan kadın
VAŞÜDE f Defolunmuş, kovulmuş, geri çekilmiş

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi

Eski 11-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi



V Harfi

VATA´ Bir şeyi ayakla çiğneme
VATAF Kaşın çok kıllı olması * Kirpiğin sık ve çok olması
VATAN (C: Evtan) Bir kimsenin doğup büyüdüğü yer Yurt
VATAN-I ASLÎ Bir insanın doğup büyüdüğü veya içinde barınmak kasdedip, başka yere gitmek istemediği yerdir Yalnız en az 15 gün kalmak istediği yer de kendisi için vatan-ı ikamettir (Bak: Mukim) * Cennet
VATAN-I SÂNÎ İkinci vatan Sonradan yerleşilen yer
VATAN-I SÜKNÂ Bir misafirin içinde 15 günden az oturmak istediği yerdir Bu kimse de fıkıhta misafir sayılır
VATANDAŞ Bir devlet ahalisinden ve teb´asından olan
VATANÎ (Vataniyye) Vatanla alâkalı Vatana ait
VATANPERVER f Vatanını seven Memleketine hizmet eden
VATANPERVERÂNE f Vatanını seven kimseye yakışır şekilde
VATAR (Vatr) İhtiyaç, hâcet İş * Emir * Madde * Husus
VATAVİT (Vatvât C) Korkak ve geveze olan kimseler * Yarasalar * Dağ kırlangıçları
VATB (C: Vitâb-Evtub) Süt kabı ve tulumu
VATD İsbat etmek * İhânet etmek, hâinlik yapmak
VATER f Sonundaki Çok uzak
VATH Kuşların burnuna ve ayağına necasetten veya balçıktan yapışıp kalan nesne
VATI´ Ayak altına alıp çiğneme Basma * Cima´ * Uygun hale koyma * Tümseklikler arasında basık ve engin yer
VATID Sâbit
VATİ Yumuşak ve kolay olan şey (Kuş tüyünden yapılmış yastık gibi)
VATÎD Sabit ve sağlam olan
VATÎE Büyük çuval, harar * Bir çeşit yemek
VATÎS (C: Vutas) Kızdırıldığında kimsenin üzerine basamadığı yuvarlak taş
VATM Ayakla çiğneme * Perdeyi salıverme
VATNÎ Çiğneme, üzerine basma
VATS Kazmak * Kırmak * Ayakla yere vurmak * Somak denilen ot
VATŞ (C: Evtâş) Açmak
VATVAT (C: Vatâvit) Korkak ve geveze olan adam * Yarasa * Dağ kırlangıcı
VATVATA Geceleyin gözün görmemesi
VATY Ayak altında çiğneme, ezme, basma * Çiftleşme
VAV Kur´an alfabesinde sondan üçüncü harftir Ebced hesabında 6 sayısının karşılığıdır
VAV-I ATIF Gr: Atıf vavı, kelimeyi veya cümleyi birbirine bağlayan vav harfi (Bak: Harf-i atıf)
VAV-I HÂLİYE Haller cümle olabilir Eğer isim cümlesi olursa, başında bir "vav" bulunur Ona Vav-ı hâliye denir Bu vav, hâl´i zi-l-hâle bağlar (Reeytuhu ve biyedihi kitâbün: Elinde bir kitap olduğu halde onu gördüm) cümlesindeki gibi
VAV-I KASEM Gr: Herhangi bir kelimenin, çok defa Allah isminin evveline gelerek, yemin için kullanılan vav harfi Vallahi, Veşşemsi, Velfecri kelimelerinde olduğu gibi
VA´VA´ İnsan topluluğu * Sesler
VAVEYLA Çığlık, yaygara, feryat * Eyvah, yazık gibi üzüntü ifadeleri
VAVÎ Vav harfine mensub Vav harfi ile alâkalı
VAVİK Okun nişana dokunmayıp yanına düşmesi hâli
VÂYE Nasib, kısmet, behre
VÂYEDÂR f Kısmetli Nasibi olan
VA´Z Dinî mes´eleler üzerinde konuşup nasihat etmek Kalbi yumuşatacak sözlerle insanı iyiliğe sevke çalışma
VAZ´ (C: Evza´) Koyma, konulma Bırakmak Atlamak Tayin etme, belirtmek Duruş, hareket, tarz
VAZ´-I HAML Doğurma
VAZ´-I YED El koymak, sahib çıkmak, tasarruf etmek
VAZ f Terk etme, bırakma
VAZAAT Alçaklık, âdilik, bayağılık
VAZAH Beyaz ve güzel yüzlü adam
VAZAHAT Açıklık, vâzıhlık
VAZAİF (Vazife C) Vazifeler, işler
VAZ´AN Vaz´ ile, vaziyeti, durumu itibariyle, yerleştirmek suretiyle * Asıl lügat mânası cihetinden
VÂZI´ (Vazıa) Koyan Yerleştiren Vaz´ eden
VÂZI-I KANUN Kanun koyan Kanun yerleştiren Kanun hazırlayan
VÂZI-UL YED El koyan Eline alan Bir malı eline geçirmiş olan
VÂZIH Açık, ayan, âşikâr Besbelli Kapalı olmayan * Edb: Vuzuhlu söz Bir okunuşta mânâsı anlaşılacak ifâde
VÂZIHAN Açık olarak Açıkça Açık açık Aşikâr surette
VÂZIHÂT (Vâzıh C) Açık ve meydanda olan şeyler
VAZδ (Vazîa) Alçak, deni, bayağı, âdi
VAZİFE Bir kimsenin yapmaya mecbur olduğu iş Yapılması birisine havale edilen şey Kıymet verilen iş * Ücret(Tarîk-ı Hakta çalışan ve mücahede edenler, yalnız kendi vazifelerini düşünmek lâzım gelirken, Cenab-ı Hakk´a aid vazifeyi düşünüp, harekâtını ona bina ederek hataya düşerlerMeşhurdur ki: Bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz´in ordusunu müteaddit defa mağlup eden Celâleddin-i Harzemşah harbe giderken, vüzerası ve etbaı ona demişler: "Sen muzaffer olacaksın; Cenab-ı Hak seni galip edecek" O demiş" Ben Allah´ın emriyle cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım, Cenab-ı Hakk´ın vazifesine karışmam; muzaffer etmek veya mağlub etmek onun vazifesidir" İşte o zât bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla hârika bir surette çok defa muzaffer olmuşturÜstad-ı Mutlak, Mukteda-yı Küll, Rehber-i Ekmel olan Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm $ olan ferman-ı İlâhîyi kendine rehber-i mutlak ederek, insanların çekilmesiyle ve dinlememesiyle daha ziyade sa´y-ü gayret ve ciddiyetle tebliğ etmiş Çünki $ sırrıyla anlamış ki: İnsanlara dinlettirmek ve hidayet vermek, Cenab-ı Hakk´ın vazifesidir Cenab-ı Hakk´ın vazifesine karışmazdı L)
VAZİFEDÂR (C: Vazifedârân) f Vazifeli, görevli * Memur
VAZİFEHÂR (C: Vazifehârân) f Ücret alan
VAZİFEŞİNÂS f İşini dikkatle yapan Vazifesini özenerek, severek yapan
VAZİFETEN Vazife ile, vazife olarak
VAZÎH(A) (Vuzuh dan) Meydanda, apaçık
VÂZİR (Vâzire) Günah işleyen Suç işleyen
VAZZAH Meydanda, çok açık, belli

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi

Eski 11-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi



V Harfi

VE Gr: "Dahi, de, hem, ile, berâber" mânâlarına bağlama edâtı
VEBA Salgın bir hastalık Taun
VEBA´DÜ Ondan sonra, imdi (İlk sözden sonra esas söze başlarken kullanılan bir tâbirdir Bilhassa dinî eserlerin başında Cenab-ı Hakk´a şükür ve hamd ettikten, Peygamberimize (ASM) salâvat ve duadan sonra esas söze başlarken söylenir)
VEBAL Günah Zarar Ziyan Şiddet Ağırlık Azab Doğru olmayan bir hareketin manevî mes´uliyeti
VEBER Bedevi, göçer * Deve yünü * Davar tırnağı
VEBL Ağır ve vahim olmak
VEBR Kocakarı soğuğundan bir gün * Ada tavşanı, ak tavşan
VECA´ Sızı, ağrı, acı Ağrıyıp acımak
VECAHET Güzellik, güzel yüzlülük, gösterişlilik * Haysiyet, şeref, onur, itibar
VECAR (C: Vücür - Evcire) Sel suyunun oyduğu yer * Arslan ve kurt gibi vahşi hayvanların yatağı İn
VECAZET Sözün veciz oluşu Kelâmın kısa oluşu
VECD Aşk, muhabbet Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hali * Yüksek heyecan İştiyakın galebesi
VECD-ÂLUD f Vecd veren haller Manevî coşkunlukla beraber olan hal
VECD-EFZÂ f Vecdi artıran, heyecanı çoğaltan
VECDÎ Vecdle ilgili, heyecanla ilgili
VECEL Ürkme, korkma, havfetme
VECENAT (Vecne C) Elmacıklar, yanaktaki yumrucuklar
VECH (Vecih) Yüz, çehre, surat * Tarz, üslub * Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan Satıh Ön Alın Cephe * Tarih * Suret * Sebeb * Bir şeyin nefsi ve zatı * Semt Cihet * Münasebet
VECH-İ ÂHAR Başka sebeple
VECH-İ DİKKAT Dikkat ve ferasetle
VECH-İ MÂ Bir sebepten dolayı
VECH-İ MEŞRUH Şerh edilen, açıklanan tarzda
VECH-İ ŞEBEH Edb: Bir şeyin başka bir şeye neden benzediğini anlatan söz (Bak: Teşbih)
VECH-ÜL ARZ Yeryüzü
VECHE Yan, taraf Yüz
VECHEN Bir vechiyle Bir suretle Bir bakımdan
VECHEN MİN-EL VÜCUH Hiçbir suretle
VECHEYN İki taraf, iki yan, iki yüz
VECHÎ (Vechiye) Yüz ile ilgili
VECİ(A) (Veca´ dan) Ağrıtıcı, sızlatıcı
VECİBE Borç hükmünde olan vazife * Kanun ve ahlâkın icabı, yerine getirilmesi lâzım gelen şey
VECİBE-İ NEZAKET Nezâket borcu
VECİ (E) Güzel, hoş, lâtif Uygun, münasib * Bir kavmin büyüğü, reisi * Hürmetli insan * Sultan huzuruna girenler * Makam ve şeref sâhibi
VECİHÎ Veche ait Veche dair
VECİZ Kısa, öz, derli toplu Muhtasar olup mufassal olmayan * Az sözle çok mâna ifâdesi
VECİZE Edb: İbaresi kısa, mânası geniş olan çok kıymetli söz, özlü söz Kısa, veciz söz
VECNE (C: Vecenât) Elmacık, yanaktaki yumrucuk
VECR (C: Evcâr) Mağara
VE´D Kızını diri iken toprağa gömme
VE´D-ÜL BENAT İslâmiyetten evvelki câhiliyet devrindeki Arablarda kızlarını hakir gördüklerinden diri iken defnetmek âdeti
VEDA´ Ayrılık * Ayrılışta selâmlamak * "Allah´a ısmarladık" demek
VEDAD Dostluk Sevme Sevgi (Bak: Vidad)
VEDD Dostluk Sevgi, muhabbet
VE´D-DUA "Duâlarımız sizinle birliktedir" anlamına gelen bu tâbir, evvelce mektupların altlarına yazılırdı
VEDİ´ Başkasının malını saklamaya memur kimse
VEDİ Küçük abdest bozduktan sonra çıkan beyazımsı su
VEDİA Emanet
VEDİATULLÂH Allah´ın emaneti
VEDİD Sevgisi çok olan
VEDK Yağmur Yağmurun damlaması * Alışıp üns ve ülfet etmek Yakın olmak (Bak: Vadk)
VEDUD Çok şefkatli Kendisine çok sevgi beslenen Cenâb-ı Hak(Vedud ismine mazhar olan muhakkıkin-i evliya: "Bütün kâinatın mâyesi, muhabbettir Bütün mevcudatın harekâtı muhabbetledir Bütün mevcudattaki incizab ve cezbe ve câzibe kanunları, muhabbettendir" demişler) (Vedud ismine mazhar bir kısım evliya: Cennet´i istemiyoruz, bir lem´a-yı muhabbet-i İlâhiye ebeden bize kâfidir, demişler S)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi

Eski 11-04-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi



V Harfi

VEFA Ahdinde, sözünde durma * Sevgi ve dostlukta sebat ve devam * Ödeme * Yetişme * Dince ve akılca lâzım gelen şeyi yerine getirip uhdesinden çıkma
VEF´A Kav ettikleri bez parçası * Şişe ağzını tıpamada kullanılan bez parçası
VEFADAR (VEFAKÂR) Vefalı, sözünde ve dostluğunda devamlı olan
VEFAPERVER f Sözünde duran Vefâlı
VEFAT Ölüm Ahirete göçme
VEFD Çokluk Cemaat * Bir iş için giden heyet Elçilik * Dağ başı * Gelme, ulaşma, erişme, varma, vürud
VEFHİYYE Kilisede kayyımlık hizmetini etmek
VEFİ Vefalı * Tam, mükemmel Kifayet eden Bol olan
VEFİA İçine nesne koyulan sele
VEFİK Arkadaş Kafa dengi Aynı fikirde olan Uygun
VEFİR(E) (Vefret den) Çok, bol, kesir
VEFİYAT (Vefat C) Ölümler, vefatlar
VEFK Uygun gelme Uyma Mutabakat Muvafık olma İşi iyi gitme* Tesirli dua
VEFL Derinin dibagatla giden fazlalıkları
VEFR Bir kimsenin ihsanını kabul ettikten sonra rızasıyla reddeylemek * Bolluk * Medh ü sena ile birisinin namusunu muhafaza etmek
VEFRA´ Eksilmeyip değişmeyen * El dokunulmamış ve tam olarak yetişmiş ot
VEFRET Çokluk, bolluk
VEFZ (C: Evfaz) Evmek, acele etmek
VEFZA (C: Evfaz) Ok yayı konulan ve beylik denilen kap
VEGA´ Kavga gürültüsü Harp yerinden çıkan sesler Savt Patırtı
VEGAB (C: Evgab) Korkak kimse * İri gövdeli büyük deve
VEGADET Akılsızlık * Adilik, bayağılık, aşağılık, alçaklık
VEGAR Gazap, kin, öfke, hiddet
VEGD (C: Evgad) Alçak adam
VEGF Görme zayıflığı
VEGİF Yürüme sürati * Ses sürati, ses hızı
VEGİK Davar yürürken karnından çıkan ses
VEGİR Kızmış taş üstüne koyarak pişirilen et
VEGİRE Kızmış taş ile sıcaklık verilerek pişirilen süt
VEGM Kin
VEGNE Geniş küp
VEGRE Sıcaklığın çok olması
VEHAK Avcı kemendi
VEHAMET (Bak: Vahamet)
VEHB Hibe Bağış Vergi
VEHB (H-110) Tabiînden olan bu şahıs İsrailî rivayetlerin en mühim kaynağı addolunur Birçok İsrailiyatı havi kitapları okumuş ve tefsire de aktarmıştır
VEHBÎ Doğuştan Allah vergisi Çalışmakla kazanılmayıp Allah´ın (CC) lütfu ile olan
VEHC Alevli olmak Alev ile yanmak Parlamak
VEHD(E) (C: Vihad) Derin vadi Uçurum
VEHEC Ateş sıcaklığı
VEHECAN Ateşin alevlenmesi * Işıklandırmak, ziya vermek
VEHEL Vehim, kuruntu
VEHELÜMME CERRA (Bak: Helümme cerrâ)
VEHF Bitkinin yapraklanması Uzama Çoğalma, artma
VEHHAB Çok fazla ihsan eden Çok bağışlayan
VEHHABÎ Muhammed İbn-i Abdulvehhab nâmında birisinin sebeb olduğu İslâmî bazı mes´elelerde ifrat gösteren ve dört hak mezheb hâricinde bir mezhepten olan Fıkıhta Hanbelî, itikadda İbn-i Teymiye´ye bağlıdırlar Tarikatlarına Muhammediye ismi verirler
VEHHAC Parıl parıl Pek şa´şaalı * Çok alevli
VEHHAM Çok vehimli Fazla şüphe eden
VEHHAS Arslan
VEHİC Ateşin sıcaklığı
VEHİSE Pişirilip kurutulduktan sonra dövülen çekirge
VEHL (Vehel) Yanlış yapma Yanlış anlama * Unutma
VEHLE İrkilme ve ürkme * Dakika An, lahza
VEHLETEN Birdenbire İlkin Ansızın
VEHM (Vehim) Mübhem ve mânasız korku * Belirsiz fikir ve düşünce * Cüz´i mânaların anlaşılmasına yarayan bir idrak kuvveti
VEHM-ÂLUD f Vehimli Vehim dolu Vehim karışık
VEHMÎ Olmadığı halde var zannederek Düşünmeye, vehme dair, vehme ait
VEHMİYYÂT (Vehmiyye C) Vehimler, kuruntular
VEHM-NÂK f Vehimli, kuruntulu
VEHN Gevşeklik, kuvvetsizlik * Zayıf * Gövdesi kalın ve kısa adam * Gece yarısı Gece yarısından bir saat sonraki zaman
VEHNANE Zayıf kadın
VEHS Kırma * Ayak altında çiğneme, basma, ezme
VEHS Bir işe girişip ısrar ile devamlı uğraşmak
VEHS Sır ile söyleşmek Dedikodu yapmak
VEHT (C: Vihât) Vurmak * Kırmak
VEHTIYY Ufak üzüm
VEHUB Verimi fazla, vergisi çok
VEHVAH Yaban eşeğinin anırtısı
VEHVEHE Atın kendi gövdesini parça parça etmesi
VEHY Gevşeme, yırtma
VEHZ Katı nesne * Kovmak, deft´etmek
VE-İLLA Olmadığı hâlde Yoksa Aksi takdirde

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi

Eski 11-04-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi



V Harfi

VEK´ Akrep sokmak
VEKA´ Ayak parmaklarından baş parmağın, şehâdet parmağı üstüne gelmesi
VEKAD Sığır bağladıkları ip
VEKAHAT Hayâsızlık Utanmazlık Edebsizlik (Bak: Vakahat)
VEKÂLET Vekillik Birisinin nâmına iş görme Kendi nâmına hareket etme salâhiyetini başkasına verme Nezâret, bakanlık * Vekilin vazife gördüğü bina
VEKÂLETEN Birisine vekil olarak Başkası adına
VEKÂLETNÂME f Birisine vekillik verildiğini isbat eden ve ekseriya noterlikçe tanzim edilmiş bulunan yazılı kâğıt
VEKÂLETPENÂH f Padişahın vekili olan, sadrâzam Başvekil Başbakan
VEKAR (Bak: Vakar)
VEKB Dikilmek
VEKC Ulaşmak, varmak
VEKDE (C: Viked) Gitmek
VEKEBAN Derece derece yürümek
VEKEF Günah * Abes ve boş * Ayıp * Eksiklik
VEKEL Zayıf adam
VEKF Evin damlaması * Kat´etmek, kesmek
VE-KIS "Var, kıyas et!" mânasına gelir
VEKIYYE (Bak: Okiyye)
VEKİF Sütü çok olan deve
VEKİL Başkasının işini gören Bir adamın yerine hareket etme selâhiyeti olan kimse * Nâzır Bakan
VEKİL-İ HARC (Vekil-harç) Masraf görmekle vazifeli olan Bir kimsenin veya bir cemaatin masraf işlerini üzerine alan
VEKİR Yuvasına giren kuş
VEKİRE Satın alınan veya yeni yapılan bina için, ahbaba, eşe dosta verilen ziyafet
VEKKAD Aydınlık, ışıklı, parlak
VEKM Reddetmek
VEKN (C: Evkân - Vükün) Kuş yuvası
VEKR Kuş yuvası
VEKRA Hızlı yürüyen deve * Ayağını yere kuvvetli basan kadın * Bir nevi sıçramak
VEKS Noksan etmek, eksiltmek
VEKTE (C: Vikat) Gözün karasına ak düşmek * Nokta * Eser
VEKVAK Korkak kimse
VEKZ Vurmak * Def´etmek * Kovmak
VEL´ Yalan * Haps
VELA Yakınlık Sâhiplik * Sevme, muhabbet
VELADET (Bak: Viladet)
VELAİD (Velide C) Cariyeler, kadın esirler
VELAİM (Velime C) Düğünler, evlenmeler * Düğün ziyafetleri
VELA-PERVER f Dostluk gösteren, dostluk besleyen
VELAYA (Veliyye C) Veli kadınlar Veliyyeler
VELAYET Veli olan kimsenin hali Velilik, dervişlik * Dostluk * Sadakat * Başkasına sözünü geçirmek Bir şeye kudret cihetiyle bizzat mutasarrıf olmak (Bak: Veli)
VELAYET-İ ÂMM Huk: Umum mallara ve fertlere şâmil olan velayet (Şeriat hâkimleri, kadılar ve valilerin velayetleri gibi)
VELAYET-İ KÜBRA Büyük velilik Akrebiyet-i İlâhiyenin inkişafına bakan ve veraset-i nübüvvetten gelen gayet kısa, fakat yüksek olan ve tarikat berzahına uğramadan zâhirden hakikata geçen velilik mesleği (Sahabeler gibi)(Cadde-i kübrâ, elbette velayet-i kübra sahibleri olan Sahabe ve Asfiya ve Tâbiîn ve Eimme-i Ehl-i Beyt ve Eimme-i Müçtehidînin caddesidir ki doğrudan doğruya Kur´anın birinci tabaka şâkirdleridir M)
VELB Ulaşmak, varmak
VELEC Kumlu yerde olan yol
VELED Erkek çocuk Oğul Çocuk * Döl, yavru
VELED-İ MANEVÎ Evlâdlığa kabul edilen, âhiret evlâdı Bir hocanın talebesi Mürid
VELED-İ SULBÎ Öz oğul, evlenmekle hâsıl olan kendi soyundan gelen çocuk
VELEDİYET Birisinin evlâdı olma hâli Çocuk oluş
VELEDİYET AKİDESİ Hristiyanlıkta bir bâtıl akide (Bak: Teslis)(İslâmiyet, tevhid-i hakiki dinidir ki; vasıtaları, esbabları ıskat ediyor Enaniyeti kırıyor, ubudiyet-i hâlisa te´sis ediyor Nefsin rububiyetinden tut, tâ her nevi rububiyet-i bâtılayı kat´ediyor, reddediyor Bu sır içindir ki; havastan bir büyük insan tam dindar olsa enâniyeti terketmeye mecbur olur Enaniyeti terketmiyen, salâbet-i diniyeyi ve kısmen de dinini terkederŞimdiki Hristiyanlık dini ise; "Velediyet Akidesi"ni kabul ettiği için, vesait ve esbaba te´sir-i hakiki verir Din nâmına enaniyeti kırmaz; belki Hazret-i İsâ Aleyhisselâm´ın bir mukaddes vekili diye, o enaniyete bir kudsiyet verir Onun için, dünyaca en büyük makam işgal eden Hristiyan havasları, tam dindar olabilirler Hattâ Amerika´nın esbak Reis-i Cumhuru Wilson ve İngiliz esbak Reis-i Vükelâsı Loid George gibi çoklar var ki, mutaassıb birer papaz hükmünde dindar oldular Müslümanlarda ise, öyle makamlara girenler, nâdiren tam dindar ve salâbetli kalırlar Çünki, gururu ve enaniyeti bırakamıyorlar Takvâ-yı hakiki ise, gurur ve enaniyetle içtima edemiyor M)
VELEH f Kahr, gazab, şiddet, hışım
VELEH Hayret, şaşkınlık * Fazla hüzünden akıl gidip tembel olmak
VELEHAN Akıl gidip tembel olmak * İbadet ederken vesvese veren şeytan
VELEH-RESAN Hayret verici, hayret edilen, şaşkınlık veren
VELEH-RESAN-I UKUL Akılları hayrette bırakan
VELEHU Bu da onun
VELEHZA Şaşırmış
VELEHZEDE f Sevgilinin hışmına uğrayıp kahır çeken âşık
VELEV Eğer, gerçi, her ne kadar da, hatta, ister, isterse
VELF (Velif-Vilâf) Tez tez yelmek Birbiri ardınca olmak
VELG (VELÜG) Köpeğin kap içinden su içmesi veya bir şey yeyip yalaması
VELGA Küçük kova
VELH Büyümek * Uzamak
VELHAN Şaşakalmış, şaşkın, sersem
VELHASIL Sözün kısası, özü, kısacası
VELİ Sahib, mâlik * Evliya * Muin Muhafaza eden * Küçük çocukların hâlinden mes´ul kimse * Sıddık * Baba Babanın babası, cedde de denir * Fık: Hayatını mücadelelerle ve azimet ve fevkalâde bir zühd ve takva ile ibadet ve taata sarfederek kendisinden Allah´ın (CC) izniyle gaybdan haber vermek ve gaybî ahvali keşfetmek gibi ilmî ve kevnî hârikalar zuhura gelen zât Allah´a (CC) manevî yakınlık kesbetmiş olan şerif zât * Cenab-ı Hakk´ın (CC) isimlerinden birisi
VELİ´ Kabuğunda olan hurma çiçeği
VELİAHD (Veliy-yi ahd) Bir hükümdardan sonra hükümdar olacak kimse
VELİCE (C: Velyüc) Büyük çuval * Kişinin sırdaşı
VELİD Yeni doğmuş çocuk * Köle, kul
VELİDE (C: Velâid) Cariye
VELİK (Velikin) f Amma, lâkin, fakat
VELİKA Yağla unu karıştırarak yapılan yemek
VELİME Sevinç ve sürur günleri verilen ziyafet Düğün ziyafeti * Düğün, evlenme
VELİ-Nİ´MET Nimet veren Nimeti muhafaza edip ihsan eden
VELİYY (C: Evliyâ) Yakın * Amcazâde, emmi oğlu * Yar, dost
VELİYYE (C: Velâyâ) Ermiş kadın, veli kadın
VELİYYULLAH Allah´ın (CC) veli kulu
VELİYY-ÜL EMİR Âmir Emir veren Emir sahibi
VELİYY-ÜN NİAM Nimetler ihsan eden, iyilik eden kimse * Şeyhülislâm * Sülâlesinin ileri gelenleri
VELK Yalan yakıştırmak * Sür´at etmek, hız yapmak
VELKA (C: Velkât) Vurmak
VELKALEMİ Kalem hakkı için Kaleme yemin olsun
VELLAS Kurt
VELM Ulaşmak, yetişmek * Toplanmak, cem´olmak
VELS Ahd, yemin, söz " Az nesne * Vurmak
VELSAN Birbirinin boyunlarına el atarak yürüme
VELU´ Bir şeye fazla düşkün olan
VELUD Çok doğuran kadın * Mc: Çok eser veren kimse
VELVAL Üzüntü ile ağlama Ağlayıp inleme
VELVELE Gürültü, patırtı Birbirine karışık bağrışmalar Şamata
VELVELE-ENDÂZ f Gürültü patırtı eden Gürültücü
VELVELE-ENGİZ f Gürültü koparan, gürültü çıkaran
VELY Birbiri ardı sıra gelme Tâkib etme * Çıkma Olma * Yaz yağmurundan sonra olan yağmur * Yakınlık

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi

Eski 11-04-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi



V Harfi

VEMD Gazap etmek, hiddetlenmek, kızmak * Sıcaklığın artması
VEMİZ Bulut arasından görünen ışık
VEMK Muhabbet etmek, sevmek
VEMS Fücur, masiyet, günah
VEMYE Meşakkat, sıkıntı Belâ, musibet
VEMZ (VEMİZ) İşaret etmek * Parlamak şimşek çakmak
VENA (VENYE) Gevşek * Zayıf * Hâlsiz olmak
VENİM Sinek tersi
VENN Zebunluk, zayıflık, zaaf * Çengilerin ve köçeklerin parmaklarıyla çaldıkları çalpara
VENNECMİ Yıldıza yemin olsun
VENY İş hususunda gevşeklik gösterme
VER f "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim Suhan-ver $ : Edip, şâir
VERA Halk Mahluk Arzı örten mahlukat Yaratılmış olanlar
VER´A Korkaklık, havf
VERA Öte Başka taraf Arka, geri * Torun
VERA-İ CEBEL Dağın arkası
VERA-İ PERDE Perde arkası
VERA´ Takvânın ileri derecesi Bilmediği ve şüphe ettiğini öğrenip iyiye ve doğruya göre hareket edip bütün günahlardan çekinme hâleti
VERAK Bitkilerle yer yüzünün yeşil olması
VERAKÎ (Verka C) Güvercinler
VERASET Miras sahibi olma Ölen bir kimsenin mallarının Allah´ın (CC) emrine göre, şeriatça mirasçılara geçmesi * İrsiyet Varislik, mirasçılık Mirasta hak sahibi olma
VERASET-İ IRKIYE Doğan yavrunun ecdadına benzemesi
VERB Fetret, fesad * Yabani hayvan ini
VERD (Vürd - Vird) Gül
VERDANE Toplu oklava * Koca başlı kertenkele
VERDE (Vürde) Renkli olmak
VERDENE f Oklava, börekçi merdânesi * Dolap oku
VEREK (C: Evrâk) Kalça kemiği
VEREL (C: Vürelân - Evrâl) Kelere benzer bir canavardır Kuyruğu keler kuyruğundan uzun olur
VEREM (C: Evrâm) şiş, yumru * şişme
VERENTEL şiddet, mihnet
VERESE Mirasçılar Miras alanlar
VERF Genişlik
VERH Hamurun kendini koyuverip sülpülmesi
VERH Hamâkat, ahmaklık, bilmezlik * Ucuz et
VERHA Akılsız ahmak kadın
VERIK Çok eskiden kullanılan gümüş para Kıymetli para
VERİ´ Haramdan kaçınan kişi
VERİA At ismi
VERİD Siyah kan damarı Toplar damar Boyun damarı * Kırmızı gül (Bak: Evride)
VERİHA Çok sıvı hamur
VERİK Sikkesiz gümüş * Gümüş
VERÎK Gür sakallı adam * Sık yapraklı ağaç
VERÎSE Veris otuyla boyanmış nesne
VERÎŞ Yürümek ve seğirtmek istediği hâlde sahibi engel olan davar
VERKA´ (C: Verâki´) Yabâni güvercin * Açık boz renk
VERRAK Kâğıtçı
VERS Yemende yetişen güzel kokulu sarı bir ot
VERŞ Yürek ağrısı * Çok beyaz olan
VERŞAN (C: Virşân-Verâşin) Yaban güvercini * Kumru kuşunun erkeği
VERTA (C: Vırât) Çukur yer, varta, uçurum * Halledilmesi, içinden çıkılması zor olan iş
VERY Çakmaktan ateş çıkması
VERZE f Meslek, san´at, iş
VERZİDE f Ekilmiş
VERZİŞ f İşletme Çalışma * Çalışmış
VERZİŞKÂR f Çalışkan
VERZKÂR f Rençber, çiftçi, işçi
VESAFET Hizmetkârlık, işçilik
VESAH (C: Evsâh) Kir, pas * Murdarlık, pislik
VESAİD (Visâde C) Yastıklar, şilteler, döşekler
VESAİF (Vasif C) Hizmetçiler, uşaklar
VESAİK (Vesika C) Vesikalar
VESAİL (Vesile C) Vesileler Sebebler
VESAİT (Vasıta C) Vasıtalar
VESAİT-İ NAKLİYYE Nakil vasıtaları Taşıtlar (Vapur, tren, otomobil gibi)
VESAK Bağ Rabıta Yeminleşerek anlaşmak * Sözleşme yeri
VESAM (Vesâmet) Güzel olma Güzellik
VESATET Vâsıta olma, araya girme, aracılık yapma
VESAVİS (Vesvese C) Vesveseler
VESAYA (Vasiyet C) Vasiyetler Öğütler Nasihatlar
VESAYET (Visâyet) Vasilik * Vasiyet * Tembih, emir Tavsiye (Bak: Vasi)
VESB Çok olmak
VESBE Bir atlama Bir sıçrayış
VESEB Sıçrama, atlama
VESEN Uyku ağırlığı Uyku ile uyanıklık arası * Uyku anında aklın gitmesi * Hâcet
VESEN Put Müşriklerin taptıkları suret Karşısında ibadet edilen heykel (Bak: Put-perest)
VESENÎ Putperest Yıldızları ilâh itikad etmek gibi sapık şeylere inanan kimse
VESENİYYUN Putperestler Puta tapanlar
VESİ´ (Vesia) Vüs´atli, geniş * Meydanlık
VESİB (Bak: Vüsub)
VESİC Şiddetli seyir Hızlı gitme * Hızlı yürüyen deve
VESİK (C: Visâk) Çok sağlam, kuvvetli
VESİKA Bir hâlin, bir hadisenin veya bir sözün doğruluğunu gösteren, inandırıcı şey Belge, sened
VESİKA Cemaat, topluluk
VESİLE (Vâsile) Bahane, sebeb * Fırsat * Elverişli durum * Vasıta Yol * Pâye, rütbe * Baba * Kurbiyet * Kendisi ile başkasına yaklaşılan şey * Cennet´te bir menzil adı (El-Vesiletü menziletün fi-l Cenneti hadis-i şerifi bunu te´yid ediyor)
VESİLE-İ CEMİLE Güzel sebep Güzel fırsat
VESİLE-İ SA´Y Çalışma vesilesi
VESİLECU f Sebep ve bahane arayan
VESİLEDÂR f Vesileli
VESİLEHÂH f Vesile isteyen
VESİLET-ÜN NECAT Kurtuluş vesilesi, kurtuluş sebebi
VESİM(E) (C: Vüsemâ-Visâm) Güzel yüzlü Güzel çehre * Damgalı
VESK (C: Evsük) Cem´etmek, toplamak * Altmış sa´
VESM Damga İşaret * Dağlama * Döğerek toz hâline getirme
VESME Hayvana vurulan kızgın damga
VESMEDÂR f Dağlanmış, damgalı * Rastıklı
VESN Hafif * Uyku * Uyku anında aklın gitmesi * Uykudan dolayı kişiye ârız olan zayıflık
VESNAN Uyuklayan, uykusu gelmiş olan
VESS Suya dalmak
VESSELÂM İşte o kadar, artık bitti, bundan sonra selâm (Bak: Selâm)
VEST Ev içerisinde olan her bir kapalı mekân
VESTÎ f Tercüme, şerh
VESTİYER Fr Pardesü, palto vesairenin çıkartılıp bırakıldığı yer
VESVAS Müvesvis Vesveseye sürükleyen şeytan Nefsin zihinde ilka eylediği dağdağa ve fitne Avcının ve köpeklerin gizli sesi
VESVESE Şübhe Tereddüt Kuruntu Aslı olmayan ihtimaller(Vesvese, lügatta hışırtı, fısıltı gibi gizli ses demektir Bu münasebetle gönülde tevali ve tekerrür eden gizli söze vesvese; ve bir nefse böyle bir söz ilka etmeğe de, vesvese vermek tâbir olunur) (ET)(Arkadaş! Vesvese ve evham zulmetleri içinde yürürken, Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnetleri birer yıldız, birer lâmba vazifesini gördüklerini gördüm Her bir sünnet veya bir hadd-i şer´i zulmetli dalâlet yollarında güneş gibi parlıyor O yollarda, insan zerre miskal o sünnetlerden inhiraf ve udul ederse; şeytanlara mel´abe, evhama merkeb, ehval ve korkulara ma´rez ve dağlar kadar ağır yüklere matiyye olacaktırVe keza o sünnetleri, sanki semadan tedelli ve tenezzül eden ipler gibi gördüm ki: Onlara temessük eden yükselir, saadetlere nâil olur Muhalefet edip de akla dayananlar ise, uzun bir minâre ile semaya çıkmak hamakatinde bulunan firavun gibi bir firavun olur MN)(Ey su-i vesveseden me´yus nefsim! Tedai-yi hayâlât, tahattur-u faraziyat, bir nevi irtisam-ı gayr-ı ihtiyarîdir İrtisam ise, eğer hayırdan ve nuraniyetten olsa, hakikatın hükmü bir derece suretine ve misaline geçer Güneşin ziyası ve harareti, âyinedeki misaline geçtiği gibi Eğer şerden ve kesiften olsa, aslın hükmü ve hassası, suretine geçmez ve timsaline sirayet etmez Meselâ necis ve murdar bir şeyin âyinedeki sureti ne necistir, ne murdardır Ve yılanın timsali, ısırmazİşte şu sırra binaen, tasavvur-u küfür, küfür değil; tahayyül-ü şetm, şetm değil Hususan ihtiyarsız olsa ve farazî bir tahattur olsa, bütün bütün zararsızdır Hem ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaatin mezhebinde bir şey´in şer´an çirkinliği, pisliği; nehy-i İlâhi sebebiyledir Mâdemki ihtiyarsız ve rızasız bir tahattur-u farazîdir, bir tedâî-yi hayalîdir; nehiy ona taalluk etmez O dahi ne kadar çirkin ve pis şeyin sureti dahi olsa, çirkin ve pis olmaz M)(İnsan kalben ve fikren hakaik-i İlâhiyeye bakıp düşündüğü zaman, bilhassa namaz ve ibadet esnasında, gerek şeytan tarafından, gerek nefsi tarafından pek fena, pis ve çirkin vesveseler, hâtıralar, sinekler gibi kalbe, akla hücum ederler Bu gibi hevâî, vehmî ve çirkin şeylerin def´iyle uğraşan adam, o vesveselere mağlup olur Ancak onları mağlup edip kaçırmak çaresi, müdafaayı terk edip onlar ile uğraşmamaktır Evet arılar ile uğraşıldıkça onlar hücumlarını arttırırlar Onlara karışılmadığı takdirde, insanı terkeder, giderler Hem de o gibi vesveselerin, ne hakaik-ı İlâhiyeye ve ne de senin kalbine bir mazarratı yoktur Evet, pis bir menzilin deliklerinden semânın güneş ve yıldızlarına, cennetin gül ve çiçeklerine bakılırsa, o deliklerdeki pislik ne bakana ve ne de bakılana bulaşmaz Ve fena bir te´sir etmez (Hâşiye)(Hâşiye) : O çirkin sözler senin kalbinin sözleri değil Çünkü senin kalbin ondan müteessir ve müteessiftir Belki kalbe yakın olan lümme-i şeytanîden geliyor Meselâ: Sen namazda, Kâbe karşısında, huzur-u İlâhîde âyâtı tefekkürde olduğun bir halde, şu tedâî-yi efkâr seni tutup en uzak mâlâyâniyat-ı rezileye sevkeder Meselâ: Ayinenin içindeki yılanın timsali ısırmaz Ateşin misali yakmaz Ve necasetin görünmesi âyineyi telvis etmez MN)
VESVESEDÂR f Vesveseli, kuruntulu

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi

Eski 11-04-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi



V Harfi

VEŞ f Gibi (mânâsına teşbih edatı) Mah-veş $ : Ay gibi
VEŞ´ Bir şeyin üstüne çıkmak
VEŞAK Dağ köpeği
VEŞB Ayıplamak
VEŞC Yaralamak * Parçalamak * Karışmak
VEŞEL Az su
VEŞELAN Suyun akışı
VEŞİ´ (C: Veşâyi) Bezlerde olan yol yol alaca * Sümâme otundan yapılan hasır * Ağaçlardan kuruyup düşen nesne * Girilmemesi için bahçe ve bostanların çevresine dikilen ağaç veya konan diken * Az nesne
VEŞİA (C: Veşâyi´) Üstüne iplik sardıkları ağaç * Tarikat
VEŞİC (C: Veşâyic) Süngü ağacı
VEŞİCE Lif * Ağaç kökü
VEŞİK(A) (C: Veşâyık) Kuru et
VEŞİME Şer, kötülük * Düşmanlık
VEŞİZE (C: Veşâyız) Kırık kemik parçası
VEŞK Yaralamak * Parçalamak
VEŞK (VİŞÂK) Evmek, acele etmek, sür´at
VEŞKAN Hızlı ve aceleci kimse
VEŞL Az miktarda olan su
VEŞM İğne ile kan çıkarmak suretiyle vücudda yapılan damga, işaret
VEŞME Yağmur tanesi
VEŞŞEMSİ SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 91 suresidir Suret-üş Şems de denir Mekke-i Mükerreme´de nazil olmuştur
VEŞT f Güzel
VEŞVAŞ Hafif hal Hafif adam
VEŞVEŞE Hafiflik * Kırış mırış olmak
VEŞY Elbiseyi güzel nakışlamak, süslemek * Nesil ve zürriyet * Çoğalma * Geceleyin devamlı tefekkür ve mütalâa etmek * Bir çeşit elbise
VEŞZ Kırmak * Dar etmek, darlaştırmak
VETAİR (Vetire C) Meslekler, yollar
VETED Çadır kazığı Ağaç kazık Demir mıh * Edb: Aruzda üç harfden meydana gelen nazım
VETER Yayın çilesi İp ve kiriş * Bir kavsın iki ucu arasına çekilen doğru çizgi * Kasları hareket ettiren kalın sinir
VETİN Kalb damarı Şah damarı Şiryan-ı ekber * Bel kemiği iliği
VETİRE (C: Vetâir) Keçi yolu Dar yol * Tarz, üslub * Burnun iki deliğini ayıran zar
VETR Tek, yalnız Bir (Bak: Vitr) * Arefe günü
VEYH Heyhât!
VEYH Bir şeyi kandırmak makamında kullanılır
VEYL Vay hâline, yazık, felâket, hüzün ve hüsran * Cehennem´de bir çukur ismi veya Cehennem´in bir kapısına bu isim verilmiştir * Vaid, tehdid makamında kullanılan azab kelimesidir
VEYLE Küstahlık, rezillik
VEYN Kara üzüm
VEYSEL KARANÎ (Bak: Üveys-el Karanî)
VEZ´ Hulku katı olan Sert mizaçlı kimse
VEZ´ (C: Evzâ) Hapsetmek * Engel olmak, men´etmek * Islah etmek, yerli yerince etmek, düzeltmek * Topluluk, cemaat
VEZA Tıknaz, topaç, bodur kimse
VEZAN f "Olmak" yardımcı fiiliyle birlikte kullanılır ve "esen, esici" anlamlarına gelir
VEZANET Fikir ve görüş isabeti * Ölçülü olma
VEZANET-İ EFKÂR Düşüncelerin isabeti
VEZANÎ f Esinti zamanı
VEZARET (Vizaret) Vezirlik Başvekillik
VEZB Su gibi akma
VEZEGA Bir cins büyük keler
VEZEN Yürürken sallanmak
VEZER Sarp dağ Sığınılacak yer Kale Hisar * Galib olmak
VEZF Evmek, acele etmek
VEZİDEN f Yel esmek * Atılmak, sıçramak
VEZİF Evmek, acele etmek
VEZİLE (C: Vezâil) Cilâlı, parlak para * Parlak madeni ayna
VEZİM Sebzevat demeti * Kurumuş ot
VEZİME Hediye
VEZİN Hamur yapılmış ebucehil karpuzu * Asil * Sabit
VEZİR Osmanlı Devleti zamanında en yüksek mülkiye rütbelerine ulaşmış paşa Hükümdar vekili Pâdişahın yakınlarından ve onun yükünü üzerine alanlardan, mülkün idaresinde fikir ve tedbir ile meded ve yardım eden Bu tabir "Vizr" kelimesinden gelir "Vezr" kelimesinden alınsa; "halkın sığınağı" demek olur Büyük düstur sahibi veya mühür sahibi kabul edilir Osmanlı devletinde en büyük, mülkiyede en birinci mertebe olarak kabul edilmiştir Muavin ve muin mânalarına da gelir
VEZİR-İ A´ZAM Pâdişahın vekili olan birinci vezir Sadrazam Başvekil
VEZİZ Ördek
VEZK Çirkin yürüyüşlü olmak
VEZME Kış sonu * Bir kere yemek
VEZN (Vezin) Tartma Ölçme Hesaplama * Tartacak şey Tartı * Ağırlık
VEZN-İ MAHSUS Özgül ağırlık Bir cismin bir santimetre küp hacmindeki parçasının ağırlığı * Edb: Nazmın veya kelimenin belli kalıplarından her biri Nazmın ahenk ölçüsü
VEZNE Tartı Terazi * Tartı yeri Eskiden altun ve gümüş paralar sayı ile olduğu gibi tartıyla da alınıp verildiği için bu tabir meydana gelmiştir Para alınıp verilen yer mânasında da kullanılır Devlet daireleri ile büyük müesseselerde para alıp veren memura Veznedar denir * Barut yuvası
VEZNEDÂR f Vezne memuru Bir teşkilâta âit parayı alıp veren memur
VEZNÎ Vezinle ilgili, vezne ait * Tartılan şey
VEZNİYYÂT Tartılan şeyler
VEZR Nurlu etmek, ışıklandırmak * Kaftan eteğine birşey koyup götürmek
VEZVAZ Hafif, zarif kimse
VEZVEZE Sür´atle sıçramak
VEZYE Ayıp * Soğuk
VEZZAN (Vezn den) Tartan, vezneden * Kantarcı

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi

Eski 11-04-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi



V Harfi

VIKR (C: Evkar) Ağır yük * Çok su taşıyan bulut
VIKY Hıfzetmek, korumak
VIRAK (Varak C) Yapraklar
VIRAT (Verta C) Vartalar, uçurumlar, çukurlar * Halli güç, içinden çıkılması zor olan işler
VISR Hüccet, delil * Kadı sicili * Ahd, söz, yemin
VITA´ Razı olma, rıza gösterme, uygun görme
VITAE Ayak basmak
Vİ´ (C: Eviye) Kap, içinde bir şey konulabilen zarf
VİÂİYYET Kap halinde olma
VİATA (C: Viât) Sarı gül
VİCA´ Ağrılar, sızılar
VİCA´ Hayvanı burma, iğdiş etme
VİCAH (Vech den) Yüz yüze gelmek Yüzleşmek
VİCAHEN Yüzüne karşı Yüz yüze gelerek
VİCAHÎ (Vicahiyye) Yüzyüze olan, karşılıklı olan
VİCAR (C: Vücur - Evcire) Sel suyunun oyduğu yer * Arslan ve kurt gibi vahşi hayvanların yatağı İn
VİCD Zenginlik Gına
VİCDAN İnsanın içindeki iyiyi kötüden ayırabilen ve iyilik etmekten lezzet duyan ve kötülükten elem alan manevî his * Kendinden geçme, dalma * Bir şeyi bir halde görme, bulma * Duyma, duygu * İnanç * Şuur * Bâtın ile Hakkı tanımak * Din(Vicdanın anâsır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye, herbirinin bir gayât-ül gayâtı var: İradenin ibadetullâhdır Zihnin ma´rifetullahdır Hissin muhabbetullahdır Lâtifenin müşâhedetullâhtır Takva denilen ibadet-i kâmile dördünü tazammun eder Şeriat şunları hem tenmiye, hem tehzib, hem bu gayât-ül gayâta sevkeder H)
VİCDANEN Vicdanca, iyilik hissine göre
VİCDAN HÜRRİYETİ (Bak: Hürriyet-i vicdan)
VİCDANÎ (Vicdaniyye) Vicdanla, kalbî his ile ilgili * Kendinden geçip dalmakla ilgili
VİCDANİYYAT Vicdanlılıklar Vicdana ait hususiyetler ve hisler(İ´lem eyyühel aziz! Hayrat ve hasenatın hayatı niyet iledir Fesadı da ucb, riyâ ve gösteriş iledir Ve fıtri olarak vicdanda şuur ile bizzat hissedilen vicdaniyatın esası, ikinci bir şuur ve niyet ile inkıtâ bulurNasıl ki amellerin hayatı niyet iledir Onun gibi, niyet bir cihetle fıtri ahvâlin ölümüdür Meselâ: Tevazua niyet, onu ifsad eder, tekebbüre niyet onu izâle eder, feraha niyet onu uçurur, gam ve kedere niyet onu tahfif eder Ve hâkezâ kıyas et MN)
VİCDAN-SUZ f Acı ve keder veren, kalb yakan, vicdânen çok ıztırab verici
VİDAD Dostluk Sevmek Muhabbet * Dost ve muhib * Her şeye muhabbeti olan
VİDD Muhabbet, dostluk, sevgi
VİFADET Elçilik
VİFAK Dostça bir fikir üzerinde birleşmek Samimi anlaşmak * Barış * Uygunluk
VİHAD (Vehd C) Derin vâdiler Uçurumlar
VİHAM (Vahim C) Vahim olan şeyler
VİKA´ Cinsî münasebet * Savaş, harp
VİK´ (C: Evkiye) Kırba ve tulum ağzını bağladıkları nesne
VİKA (VEKA) Kendi ile bir şey saklanan nesne
VİKAF Tevakkuf etmek, vâkıf olmak, durmak
VİKÂF Eşek semeri ve palanı
VİKAHAT (Bak: Vakahat)
VİKAL (VEKÂL) Devamlı diğer davarların ardına kalan davar
VİKAYE Koruma Koruyuculuk Sahib olma Arka çıkma Kayırma * Tıb: Herhangi bir hastalık için önleyici tedbir alma
VİKR (C: Evkar) Ağır yük
VİLA´ Birbirinin ardı sıra gelmek * Abdest esnasında uzuvları yıkarken birisi kurumadan diğerini yıkamağa başlamak * Ahbablık, yakınlık, dostluk (Bak: Velâ)
VİLAD Doğurmak
VİLADET Doğmak, doğuş, dünyaya gelmek, doğurmak (Veladet galattır)
VİLAKÂR f Ahbab, dost
VİLAPERVER f Dost, muhib
VİLAYAT (Vilayet C) Vilayetler
VİLAYET Bir şeyi kudretle elde etme * İl * Birisine kefil olmak * Dostluk Muhabbet
VİLDAN (Velid C) Çocuklar * Kullar Köleler(Kur´an-ı Hakîm´de $ sırrı ve meâli şudur ki: Mü´minlerin kabl-el-büluğ vefat eden evlâdları, Cennet´te ebedî, sevimli, Cennet´e lâyık bir surette dâimî çocuk kalacaklarını ve Cennet´e giden peder ve vâlidelerinin kucaklarında ebedî medar-ı sürurları olacaklarını ve çocuk sevmek ve evlâd okşamak gibi en lâtif bir zevki, ebeveynine te´mine medar olacaklarını ve her bir lezzetli şey´in Cennet´te bulunduğunu "Cennet tenasül yeri olmadığından, evlâd muhabbeti ve okşaması olmadığı" nı diyenlerin hükümleri hakikat olmadığını hem dünyada on senelik kısa bir zamanda teellümatla karışık evlâd sevmesine ve okşamasına bedel sâfi, elemsiz milyonlar sene ebedî evlâd sevmesini ve okşamasını kazanmak, ehl-i imanın en büyük bir medar-ı saâdeti olduğunu şu âyet-i kerime $ cümlesiyle işaret ediyor ve müjde veriyor M)
VİLDE (Veled C) Erkek evlâdlar, çocuklar, oğullar
VİLE f Yüksek ses
VİN f Siyah üzüm * Boya, renk

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi

Eski 11-04-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi



V Harfi

VİRAD Yol * (Verd C) Güller
VİRAN f Yıkık, harap * Mc: Kederli, üzgün, gamlı
VİRANE f Harabe Yıkılmağa yüz tutmuş eski yapı
VİRANÎ f Viranlık, haraplık
VİRASE Mirasyedilik
VİRAT Zekât vermek korkusundan hile edip bir yere toplanmış koyunlarını ayırıp dağıtmak veya perâkende koyunlarını bir yere toplamak
VİRD Sık sık ve devamlı okunan dua * Kur´an-ı Kerim´den her gün okunması vazife bilinen kısım, bir cüz
VİRD-İ ZEBAN Dilde tesbih Sık sık tekrar edilen dua, söz, zikir
VİRD f Suya ve sair şeye yakın gelme Su hissesi Suya müteveccih cemaat * Talebe, şakird, mürid
VİRK (VERK) (C: Evrâk) Uyluk üstü
VİSAB Yatak, döşek * Atlama, sıçrama
VİSAD(E) Dayanıp rahat edilecek yastık veya şilte
VİSÂDENİŞİN f Yastığa yaslanıp oturan
VİSAK Kuvvetli, kalın bağ * Yeminle söz vermeler Muahedeler * Peyman
VİSAL (Vasıl dan) Vâsıl olma Sevdiğine ulaşma Kavuşma Ayrılıktan kurtulma(Fâni mevcudatın visali, madem fanidir, ne kadar uzun da olsa yine kısa hükmündedir Senesi bir saniye gibi geçer Hasretli bir hayal ve esefli bir rüya olur L) Öyle ise Bâki´nin yolunda çalışmak lâzım gelir
VİSAM (Vesim C) Damgalılar Alâmetlenmiş olanlar * Güzel yüzlü olanlar * Rastıklılar
VİSATA Kavim arasında şerefli ve aziz olmak
VİSAYE Vasiyet etmek
VİSL (C: Evsâl) Benzer Misil * Uzuv, âzâ, organ
VİSME Bir boya otu * Çivit yaprağı
VİŞAH (Vüşâh) Eskiden kadınların mücevherlerle süsleyip boynundan ve koltukları altından bağladıkları enlice bez veya meşin parçası
VİŞAM (Veşm C) Dövmeler
VİŞAYE Koğuculuk, dedikoduculuk, gammazlık
VİŞN-AB f Vişne şerbeti, vişne şurubu
VİTAM Çulhaların beze sürdükleri nesne
VİTAMİN Fr Vücudda yokluğu bazı hastalıklara yol açan ve taze yiyeceklerde ve bazı meyvalarda bulunan organik madde A, B, C, D, E gibi remizlerle gösterilen çeşitleri vardır
VİTAS Kazmak * Kırmak
VİTR Tek olan şey Çift olmayan Tenha * Yatsı namazından sonra kılınan üç rekât namaz * Kurban bayramından bir önceki gün (Bak: Vetr)
VİZAM Her nesnenin ağırlığı * Başka birşeyle karışmış olan nesne (Buğdayla karışmış toprak gibi)
VİZARE Yardım etmek * Kuvvet vermek
VİZİTE ing Ziyaret * Doktorun bir hastayı ziyareti * Hekim ücreti
VİZR Günah * Yük Ağırlık * Silâh * Sırta vurulan ağır yük Yük götürmek
VOKAL İtl Sesle anlatma * İnsan sesinin müzikte kullanılması * Gr: A, E, I, İ, O, Ö, U, Ü gibi sesli harfler
VOLKAN Fr Yanardağ
VOYVODA Reis, subaşı, ağa gibi çeşitli mânalara gelen bir tabirdirVoyvodalık Osmanlılarda Milâdi onyedinci asırda başlamıştır Eyalet valileri ve sancak mutasarrıfları uhdelerine tevcih olunan eyalet ve sancakların mülhak kazalarına halkın isteğiyle yerlilerin ileri gelenlerinden birini voyvoda tayin ederlerdi (OTDS)
VU´AZ (Vâiz C) Vâizler Vaaz edenler
VUFUD Gelme, geliş
VUFUR Bolluk, çokluk, kesret
VUHUFET Kılın yumuşak ve çok siyah olması * Çok fazla kıllı oluş, çok kıllılık
VUHUL (Vahal C) Çamurlu yerler Bataklıklar
VUHUŞ (Vahş C) Vahşiler, yabaniler, ehlileşmemiş olanlar
VUKU´ Düşme, rastlama * Olma, oluş * Gidip çatma * Bir hadisenin çıkış şekli, cereyânı
VUKU´-İ HÂL Bir hâdisenin çıkış ve oluş şekli
VUKUAT (Vak´a C) Vak´alar, hâdiseler * Kavga Yaralama gibi polisi alâkalandıran hâdise * Normal dışında olan hâdiseler(Verilen bütün vücud mertebeleri vukuattır, birer illet ister Fakat, verilmeyen mertebeler; imkânattır İmkânat ise ademdir, hem nihayetsizdir Ademler ise illet istemezler, nihayetsize illet olamaz Meselâ madenler diyemezler: "Niçin nebatî olmadık " Şekva edemezler M)
VUKUD Ateş alıp yanma Tutuşma
VUKUF Bir şeyi bilme Öğrenmiş olma * Bir hâlde kalma * Durma, duruş
VUKUFDÂR f Haberi olan Bilgili
VUKUKA Tavuk gıdaklaması * Köpek havlaması
VUSAFA (Vasif C) Hizmetçiler, uşaklar
VUSKA (Bak: Vüska)
VUSLA Bir şeyi başka bir şeye ekleyen, bitiştiren şey
VUSLAT Visal Sevdiğine kavuşma, ulaşma, bitişme Bitiştiren
VUSTA (Müe) Orta Ortası * Orta parmak
VUSU´ Kudret, tâkat, güç, kuvvet
VUSUB Dâim ve sürekli olmak * Vâcip olmak
VUSUK (Visâk ve Vesâk C) Bağlar, râbıtalar * Sözleşme yerleri * Andlaşmalar
VUSUL Ulaşma, erişme, varma, yetişme
VUU´ Tilki
VUUD Vaidler Vâdeler
VUUL şerefliler * Kuvvetliler
VUZ´ Kadının temizliğinin sonunda hayızdan evvel hâmile olması
VUZU´ Abdest alma Abdest suyu Abdest
VUZU´ Hakir etme Kendini, nefsini tezlil ve tahkir etme, küçümseme
VUZUH Açıklık Açık ve anlaşılır şekilde olmak Netlik * Aydınlık * Edb: İfadede açıklık

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi

Eski 11-04-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat V Harfi



V Harfi

VÜCUB Vâcib ve lâzım olmak * Sâbit olmak * Sukut ve vuku * Sübut ve temekkün cihetiyle lâzım olmak Bırakılması mümkün olmamak * Güneşin batması * Muztarib olmak
VÜCUB-U ZEKÂT Zekâtın vacib, şart oluşu * Verilmesi Allah tarafından emredilmiş olan zekât
VÜCUBÎ Vücuba ait ve onunla alâkalı * Müsbet
VÜCUD Varlık Var olmak Bulunmak * Cesed, cisim, ten, gövde(Vücud mertebeleri muhteliftir Ve vücud âlemleri ayrı ayrıdır Ayrı ayrı oldukları için, vücudda rüsuhu bulunan bir tabaka-i vücudun bir zerresi, o tabakadan daha hafif bir tabaka-i vücudun bir dağı kadardır ve o dağı istiab eder Meselâ: Âlem-i şehadetten olan kafadaki hardal kadar kuvve-i hâfıza âlem-i mânadan bir kütübhane kadar vücudu içine alır Ve âlem-i hâricîden olan tırnak kadar bir âyine-i vücudun, âlem-i misal tabakasından koca bir şehri içine alır Ve o âlem-i hâricîden olan o âyine ve o hâfızanın şuurları ve kuvve-i icâdiyeleri olsaydı, bir zerrecik vücud-u hâricîleri kuvvetiyle, o vücud-u mânevide ve misâlide hadsiz tasarrufat ve tahavvülât yapabilirlerdi Demek vücud rüsuh peyda ettikçe, kuvvet ziyadeleşir; az bir şey, çok hükmüne geçer Hususan vücud rusuh-u tam kazandıktan sonra, maddeden mücerred ise, kayıt altına girmezse; o vakit cüz´î bir cilvesi, sair hafif tabakat-ı vücudun çok âlemlerini çevirebilirİşte $ şu kâinatın Sâni´-i Zülcelâli vâcib-ül-vücuddur Yâni: O´nun vücudu zâtîdir, ezelîdir, ebedîdir, ademi mümteni´dir, zevali muhaldir ve tabakat-ı vücudun en râsihi, en esaslısı, en kuvvetlisi, en mükemmelidir Sâir tabakat-ı vücud, O´nun vücuduna nisbeten gayet zaif bir gölge hükmündedir Ve o derece vücud-u Vâcib râsih ve hakikatlı ve vücud-u mümkinat o derece hafif ve zaiftir ki; Muhyiddin-i Arabî gibi çok ehl-i tahkik, sâir tabakat-ı vücudu, evham ve hayal derecesine indirmişler: $ demişler Yâni: Vücud-u Vâcib´e nisbeten başka şeylere vücud denilmemeli; onlar, vücud ünvanına lâyık değillerdir diye hükmetmişler M)(Vücudun en kuvvetli mertebesi olan "Vücub" un; ve vücudun en sebatlı derecesi olan maddeden tecerrüdün; ve vücudun zevalden en uzak tavrı olan "mekândan münezzehiyet" in; ve vücudun en sağlam ve tegayyürden ve ademden en mukaddes sıfatı olan "vahdet"in sâhibi "Zât-ı Vâcib-ül Vücud"un en has hassası ve lâzım-ı zâtîsi olan ezeliyyeti ve sermediyyeti, vücudun en zayıf mertebesi ve en incecik derecesi ve en mütegayyir, mütehavvil tavrı ve en ziyâde mekâna yayılmış olan hadsiz kesretli bir maddi madde olan esir ve zerrat gibi şeylere vermek ve onlara ezeliyyet isnad etmek ve onları ezeli tasavvur etmek ve kısmen âsâr-ı İlâhiyyenin onlardan neş´et ettiğini tevehhüm etmek, ne kadar hilâf-ı hakikat ve vakıa muhalif ve akıldan uzak ve bâtıl bir fikir olduğu, Risale-i Nur´un müteaddid cüzlerinde kat´i bürhanlarla gösterilmiştir L)(Vücud ise; birincisi mümeyyize, ikincisi muhassısa, üçüncüsü müreccihe olmak üzere ilim, irade, kudret sıfatlarını istilzam eder İİ)
VÜCUD-U HÂRİCÎ Zâhir, ademden çıkmış olan İlmî vücuddan âlem-i şehadete gelmiş olan Maddî varlık, cismanî eşya
VÜCUD-U HİSSÎ His ile bilinen vücud Hisse aid vücud, varlık Duygulu cesed
VÜCUD-U İLMÎ İlmî varlık(Vücud-u ilmî, hayat-ı umumiyenin ma´nevî bir cilvesine mazhardır ki, mukadderat-ı hayatiye o ma´nidar ve o canlı elvâh-ı kaderiyeden alınır S)
VÜCUDÎ Varlığa dair Var olan şey ile alâkalı
VÜCUH (Vech C) Çehreler, yüzler, suretler * Tarzlar * Sebepler * İmkânlar * Münasebetler * Kur´an-ı Kerim okunuşundaki farklar * Bir memleketin ileri gelenleri
VÜCUH-U İ´CAZ Mu´ciz olmanın yolları İ´caz nevileri ve vecihleri
VÜCUH-U SEB´A Yedi vecih Kur´anın yedi tarzda okunuşu
VÜCUM Tiksinme, iğrenme * Darılma, küsüp susma * Göğüse vurma * Kederli olma
VÜCÜR (Vicâr C) Arslan, ayı, kurt gibi vahşi hayvanların inleri * Sel sularının oyduğu yerler
VÜFFED (Vâfid C) Temsilciler, elçiler
VÜFUD Erişme, gelme * (Vâfid C) Elçiler, temsilciler
VÜFUR Çokluk, bolluk, kesret * Tamam olma
VÜHUB Çok fazla bağışta bulunan, çok bağışlayan
VÜKELÂ (Vekil C) Vekiller Bakanlar Nâzırlar Kendilerine iş havale edilenler
VÜKELÂ-İ DEÂVÎ Dâvâ vekilleri Avukatlar
VÜKNE Kuş yuvası
VÜKUB Yavaş yürüme
VÜKUL Bir kimseyle birlikte bir işe girişme İşbirliği
VÜKUN (Vekn C) Kuş yuvaları
VÜKUR (Vekr C) Kuş yuvaları
VÜLÂT (Vâli C) Vâliler * Sâhib çıkanlar * Koruyan, muhafaza edenler
VÜLÂT-I EMR Vâliler İşin başındakiler, idareciler İdareye memur zâbitler
VÜLEYD (Veled den) Küçük çocuk
VÜLU´ Bir şeye aşırı derece düşkünlük
VÜLUC Girme, sokulma, duhul etme
VÜLUG Köpeğin su içmesi
VÜREYD Çok küçük damar
VÜRKA Siyahı galip olan bozluk
VÜRU´ Korkaklık
VÜRUD Geliş Gelme Vârid olma Gelip yetişme * Suya gitme * (Verid C) Toplar damarlar Siyah kan damarları
VÜRUK Yan yatma
VÜRUŞ Yemek yemek * Ziyafet vermek
VÜS´ (VÜS´AT) Genişlik Bolluk * Fırsat * Boş meydan * Kuvvet, güç, tâkat * Varlık, zenginlik * Fls: Bir şeyin boşlukta doldurduğu yer
VÜSEMA (Vesim C) Damgalılar, dağlanmış olanlar * Güzel yüzlüler * Rastıklılar
VÜSKA Çok kuvvetli ve sağlam olan
VÜSUB (Vesb - Vesib) Sıçrama, atlama * Oturma
VÜSUK Sağlam inanma İtimad etme, güvenme Muhkemlik, sağlamlık
VÜSUK Bağlar, râbıtalar * Anlaşma ve sözleşmeler
VÜSÜD (Visâde C) Yastıklar
VÜŞUL Mal azlığı * Zayıflık
VÜZERA (Vezir C) Vezirler (Bak: Vezir)
VÜZUB Su gibi akma
VÜZUB-İ DEM Kan akma, kanama
VÜZUB Lüzumluluk, icab etme, gereklilik
VÜZUR Tuzak * Süprüntü sepeti

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.