Mersin Genel Tanitimi |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mersin Genel TanitimiMersin Mersin, Türkiye'nin güneyinde Akdeniz'e kıyısı bulunan Antalya ve Adana'nın ortasında yer alan il Mersin'in tarih sahnesine çıkışı 19 yüzyılın ortalarına rastlamaktadır Bu dönemde henüz bir köy olan bölge, göçmen bir Türkmen aşiretine ev sahipliği yapar ve adını da bu aşiretten alır Özellikle Amerika iç savaşı sırasında dünyadaki pamuk kıtlığını gidermek amacıyla Çukurovada gelişen pamuk üretimi ve bölgenin 1866da demiryolu ağına bağlanması, Mersin'in kaderini değiştir Bu dönemde Mersin hızla, Çukurovanın tarım ürünlerinin ihraç edildiği bir liman ve ticaret merkezi haline gelmiştir Türkiye'nin en yüksek gökdeleninin bulunduğu Mersin, 3 büyük kentten sonra Devlet Opera ve Balesi'nin bulunduğu 4 üncü kenttir Uzun yıllar İçel adıyla bilinen il son yıllarda merkez ilçesi olan Mersin'in adını almıştır Mersin ilinin ilçeleri; Anamur, Aydıncık, Bozyazı, Çamlıyayla, Erdemli, Gülnar, Mut, Silifke ve Tarsus'tur Mersin ve çevresinde, tipik Akdeniz sıcak ve ılıman iklimi hakimdir Yaz ayları sıcak ve aşırı nemli, kış ayları ise ılık ve yağışlıdır Kendine özgü yemeği olan tantuni ile tatlıları cezerye ve kerebiç çok meşhurdur Ayrıca, kuş gözü, telatür, eğe (kaburga) dolması, bandırma, yüzük çorbası, keşkek, övelemeç ve batırık özel yöresel yemeklerdendir Coğrafya Coğrafi Durumu : İl yüzölçümünün % 87'si dağlıktır En yüksek tepesi : Medetsiz Tepesi (3584 m) Önemli geçişleri : Sertavul, Gülek Boğazları Belli Başlı Akarsuları : Berdan Çayı (268 km) Göksu (90 km) İl'de bulunan belli başlı ovalar ve yüzölçümleri şu şekildedir Tarsus Ovası 85000 hektar, Berdan Ovası 40000 hektar, Anamur Ovası 5660 hektar Mersin ili 36-37° kuzey enlemleri ve 33-35° doğu boylamları arasında bulunmaktadır İlin kara sınırı 608 km, deniz sınırı 321 km olup, yüzölçümü 15953 km2dir Mersin ilinin büyük bir kısmını oldukça yüksek, engebeli ve kayalık Batı ve Orta Toros Dağları oluşturmaktadır Ovalık ve hafif eğimli alanlar ise bu dağların denize doğru uzandığı il merkezi, Tarsus, Silifke gibi alanlarda gelişmiştir Bunun dışında kalan düzlük veya hafif eğimli alanlar, kuzeyde dağların arasında veya yüksek kesimlerinde görülmektedir Orta Toros dağları Mersin ilini İç Anadolu Bölgesi'nden ayırmaktadır Mersin il sınırları içinde kalan en yüksek kesim Bolkar Dağlarındaki Medetsiz Tepesidir(3585 m) Kuzeydoğudan, kuzeybatıya ve güneye doğru yükseklikler azalmaktadır Bolkar Dağlarından batıya doğru, Kümpet Dağı (2473 m), Elmadağı(2160 m), Alamusa Dağı(2013 m), Büyük Eğri Dağı (2025 m), Kızıldağ (2260 m), Naldöken Dağı (1754 m), Kabaklı Dağı (l675 m) önemli yükseltilerdir Ayrıca Karaziyaret Dağı, Tol Dağı, Sunturas Dağı, Balkalesi, Ayvagediği, Makam Tepesi ve Kaşkaya Tepesi güneye doğru uzanan diğer önemli yükseklikleridir Mersini kuzeydoğudan Gülek Boğazı (1050 m) ile ve kuzeybatıdan Sertavul Geçidi (1610 m) İç Anadolu'ya bağlamaktadır Toros Dağlarının üst kısımlarında akarsuların, derelerin, atmosferik koşulların ve bölgede bulunan fayların etkisiyle çeşitli düzlükler oluşmuştur Bu düzlüklerin yüksekliği 700-1500 m arasında değişmektedir Belli başlı yaylalık alanlar; Mersin: Aslanköy, Gözne, Fındıkpınarı, Soğucak, Bekiralanı, Mihrican, Ayvagediği ve Güzelyayla Tarsus: Namrun(Çamlıyayla), Gülek ve Sebil;Erdemli: Sorgun, Küçük Sorgun, Toros, Küçükfındıklı ve Güzeloluk; Silifke: Balandız, Uzuncaburç, Gökbelen ve Kırobası; Anamur: Abanoz, Kaş ve Beşoluk; Bozyazı: Elmagözü ve Kozağaç; Gülnar: Bardat, Tersakan ve Bolyaran; Mut: Kozlar, Çivi, Dağpazarı, Söğütözü ve Sertavul Yaylasıdır Mersin ve çevresinde yer alan ovaların büyük bir kısmı Toros Dağlarının güney eteklerinde akarsular tarafından ve yamaç eğimine bağlı olarak taşınan tortularca oluşturulmuştur Tarıma oldukça elverişli olan bu alanlar, Mersin-Adana sınırından başlayıp Silifkeye kadar, dağlara paralel, şerit şeklinde uzanmaktadır Bunlar yerleşim alanlarına bağlı olarak; Yenice, Tarsus Mersin, Erdemli ve Silifke Ovaları olarak adlandırılmaktadır Ülkemizin en mümbit ovalarından olan Çukurovanın batı uzantısı İlimizdedir Bunların dışında yine dağların eteklerinde Aydıncık, Anamur ve Bozyazı ovaları gibi birbirinden ayrı küçük düzlüklerde gelişmiştir Dağların arasında Mut ilçesi çevresinde yer alan düzlük alanlar Göksu Irmağının etkisiyle gelişmiştir Mersin ilinin en büyük iki akarsuyu Göksu Irmağı ve Tarsus (Berdan) Çayıdır Bunun dışında Akdenize dökülen çok sayıda irili ufaklı çay ve dere yer almaktadır Bunlardan bazıları; Mersinde: Mezitli Deresi, Tece Deresi, Müftü (Efrenk) Deresi, Deliçay Deresi; Anamurda: Anamur Çayı, Sultan Çayı, Melleç Deresi; Aydıncıkda: Menekşe, Gözsüzce Deresi; Bozyazıda: Siniçay Deresi, Aksaz Deresi; Erdemlide: Alata Çayı, Lamas Çayıdır Mersin ilinde yer alan doğal göller; Silifkede: Akgöl, Keklik Gölü, Paradeniz Gölü; Gülnarda: Aygır Göl, Kamışlı Göl, Uzun Göldür Bunlara ek olarak, yörede Gezende ve Berdan Baraj gölleri ve çok sayıda sulama amaçlı yapılmış göletler bulunmaktadır Kıyılar: Mersin ilinde yerleşim genelde Mersin körfezi çevresinde gelişmiştir Burası doğuda Karataş burnundan başlayarak batıda İncekum burnuna kadar uzanır Arada kalan kısımlarda, kayaç türlerine ve akarsulara bağlı olarak çok sayıda irili ufaklı koy gelişmiştir Tarih Antik Çağlar'da Kilikya olarak bilinen bölge için gezgin Coğrafyacı Strabon: "Coracesion'dan (Alanya) Kilikya-Suriye kapısına kadar uzanan Küçük Asya'nın güneydoğu kıyılarına verilen bir bölgedir" diye sözeder Herodot; bölgenin Hypachoea diye adlandırıldığını, Fenikeli Age-nor'un oğullarından Cilix'in buraya gelip yerleştiğini ve onun adından dolayı bölgenin Kilikya adını aldığını nakleder Fakat Kilikya adı ilk kez, "Chilakka" şeklinde Asurca yazıtlar üzerinde görülmüştür Bu nedenle bugün Kilikya adının Asur kaynaklarında özellikle Dağlık Kilikya için kullanılan "Chilakka" kelimesinden kaynaklandığı kabul edilmektedir Aynı Asur kaynaklarında Ovalık Kilikya ise Que olarak adlandırılmaktadır (Kilikya kapıları) ile Anadolu ile Suriye ve Mezopotamya arasında ulaşımı sağlayan Gülek ve SertavulBelen (Suriye kapısı) gibi önemli geçitler nedeniyle stratejik önem taşıyan bölgenin, doğu ve batı kesimleri yeryüzü şekilleri bakımından farklı özellikler gösterir Bu nedenledir ki Hellenler, batı kesimini Cilicia Tracheia (Dağlık Kilikya), doğu kesimini Cilicia Pedias (Ovalık Kilikya) olarak anmışlardır Romalılar ise Dağlık Kilikya'ya Cilicia Aspera, Ovalık Kilikya'ya Cilicia Campestris adlarını vermişlerdi Dağlık Kilikya kabaca bugün Alanya ile Mersin arasında kalan, Ovalık Kilikya ise Mersin'den İskenderun Körfezi'ne kadar uzanan kesimlerdir İki Kilikya'yı ise Lamas (Limonlu) çayının birbirinden ayırdığı kabul edilir Günümüzde Dağlık Kilikya Taşeli yarımadası, Ovalık Kilikya ise Çukurova olarak adlandırılır İlde İnanç Turizmi açısından önemli olan iki merkez vardır Birincisi Hzİsa'nın Havarilerinden St Paul'un Tarsus'ta bulunan Evi ve Kuyusu Vatikan tarafından Hac Yeri ilan edilmiştir Diğeri Müslüman ve Hıristiyan alemince önemli olan ve Silifke/Taşucu'nda yer alan erken Hıristiyan devrinde Hac Yeri olarak kabul edilen Azize Aya Tekla (Meryemlik) önemli dini ziyaret merkezleridir Ayrıca dini açıdan önemli ziyaret yerlerinden olan Tarsus Ashabı Kehf Mağarası da il sınırları içerisinde bulunmaktadır Tarihi ve turistik açıdan görülmesi gereken başlıca yerler; Kızkalesi , Yumuktepe, Kanlıdivane (Neapolis), Anamuryum Harabeleri , Viranşehir ( Soli), Tarsus- Aziz StPaul Kilisesi, Silifke-Uzuncaburç, Karaduvar, Ayaş, Namrun Kalesi (Lampron), Alahan (Alacahan) Manastırı, Narlıkuyu,Zeus(Jupiter) tapınağı,Cennet Cehennem mağaraları, Çukurpınar Mağarası, Korikos Kalesi, Mamure kalesi, Aslanköy Kaya Mezarları, Adam Kayalar,Tarsus-Ulu Cami, Tarsus-Eski Cami Büyükeceli Kaya mezarları sayılabilir Mersin kıyılarının yaklaşık 108 kmlik bölümünü doğal kumsallar oluşturmaktadır Bu plajlar kumsallarının ince ve temiz oluşu ve sualtı avcılığına uygun oluşundan dolayı tercih edilmektedir Kızkalesi, Taşucu, Susanoğlu, Ayaş, Yemişkumu, Çeşmeli, Ören, Balıkova, İskele, Yenikaş, Ovacık, Büyükeceli ve Anamur Plajları bunlardan bazılarıdır Yaz aylarında aşırı nemden ötürü insanlar Toroslardaki çeşitli yaylalara göç etmektedirler Mersin'de Gözne, Ayvagediği, Kızılbağ, Soğucak, Bekiralanı, Fındıkpınarı, Mihrican, Çamlıyayla, Namrun, Sebil, Tarsus'ta, Gülek, Erdemli'de, Sorgun, Güzeloluk, Küçükfındık,Silifke'de, Balandız, Gökbelen, Kırobası,Mutta Sertavul ve Kozlar,Gülnar'da Bardat, Tersakan ve Kozağaç Yaylaları, Mersin nüfusunun büyük bir bölümünün yaz aylarında konakladığı yerlerdir Ekonomi Hızla hayata geçirilen GAP Projesi, Ataş Rafinerisi ve sahip olduğu geniş hinterland sayesinde Mersin Limanı, Türkiyenin Akdenizdeki en büyük limanı olma özelliğini taşımaktadır Kentin ticari açıdan önemi göz önüne alınarak, Türkiyenin dört serbest bölgesinden birisi burada kurulmuş 785000 metrekarelik bir alan üzerine kurulan Mersin Serbest Bölgesi, başta tekstil firmaları olmak üzere yaklaşık 250 şirkete ev sahipliği yapmaktadır Ayrıca, Mersin–Adana karayolu üzerinde cam, soda, gübre, tekstil, meyve suyu gibi sektörlerde faaliyet gösteren birçok önemli fabrika da bulunmaktadır Yat turizminin Doğu Akdenize kaydırılması amacıyla, uluslararası standartlara uygun yat limanı projesi geliştirilmektedir 500 yat kapasiteli Mersin Ana Yat Limanı inşaatının altyapısı tamamlanmış olup yap-işlet-devret ihalesi yapılma aşamasına gelmiştir Şehrin kendi adıyla anılan üniversitesi,Mersin Üniversitesi,1992 yılında açılmıştır Şu an bünyesinde 11 adet fakülte ve 11 adet meslek yüksekokulu barındırmakta olup, gelişmekte olan bir üniversitemizdir |
Mersin Genel Tanitimi |
11-04-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mersin Genel TanitimiUlusal Bağımsızlık Savaşı Mersin'in İngiliz ve Fransızlar Tarafından işgali Ünlü bir iktisat tarihçisi:"Ekonomik çıkarlar neredeyse, asker ve savaş oradadır" diyor 1 Dünya Savaşı ekonomik nedenlerle çıkmıştı Savaş sonucunda yenik düşen ülkelerin öncelikle ekonomik alan-larına ve kaynaklarına el konuldu 30 Ekim 1918, yer, Limni adasının Mondros limanında demirli İngiliz Agamemnon zırhlısı 1Dünya Savaşı sonlarında yenik düşen Osmanlı İmparatorluğu heyetine, İtilaf Devletleri adına Ferik Amiral Sir SAG Calthrope, 25 maddelik bir Mun'akit Mütâreke-Nâme imzalatmaya zorluyordu Tarih kitaplarımızda "Mondros Mütarekesi" olarak geçen bu sözde ateşkes anlaşması gerçekte 600 yıllık bir imparatorluğun siyasi ve ekonomik egemenliğini sona erdiren acı bir belgeydi Sömürge imparatorlukları bu belgeyle yetinmediler Şubat 1919'da Paris'de toplanarak Batı Anadolu'yu Yunanistan'a vermeyi kararlaştırdılar Bundan böyle tükenmiş imparatorluğun kalbi olan Anadolu, dört bir yandan işgale başlanacaktı 17121918 günü sabahı İngilizler Mersin'i işgale başladılar ŞDeveli bu işgali şöyle anlatır: "Saat 9'da Mersin iskelesine yaklaşan bir filikadan çıkan İngiliz Subayı, iskele komiser muavi*nine bir zarf vererek gemisine dönmüştür Mutasarrıf Galip Bey, Hükümet Konağı'nda Jandarma Bnb Hüseyin Hüsnü, Emniyet Komiseri Hüsnü ile toplantı halindeydi Tercüme edilen ingiliz subayının getir*diği mektupda "Ateşkesin 7 maddesi uyarınca ve son anlaşmaya göre asayişi sağlamak amacı ile Kilikya'nın işgaline Mersin'den başlanacağını, çıkarmanın istasyon yakınlarındaki iskeleden yapılacağını, Osmanlı idaresine ve memurlarına karışılmayacağı, işgalin geçici olduğu, halkın heyecana kapılmaması ve herhangi bir karşı koyma sorumluluğunun idare amirlerine ait olacağı bildiriliyordu ve "iskele civarı meydanlığı, İngiliz fabrikaları, istasyon binası ve Amerikan Kolejinin işgal edileceği, gerekli tedbirlerin alınması" isteniyordu Saat 10 sularında YzbMehmet Selahittin Han'ın Müslüman Hint bölüğü Alman iskelesinden çıkarak İngiliz fabrikasına yerleşmişlerdi İşgalin ilk günleri olaysız geçmiştir İşgalin başında bulunan BnbBak, Mutassarrıf Galip Bey ile irtibat kurmuş ve yönetime karışmamıştır İşgalci İngilizler karar*gahlarını Amerikan Koleji binasına kurmuşlar ve ÜstgArthur komutasında istasyonda bir kontrollük tesis etmişlerdir Olaysız geçen 16 günden sonra 211918 günü YrbRomieu komutasında Fransız işgal askerleri ve Ermeni Lejyon alayı Gümrük iskelesinden çıkarak Taşhan'a yerleşmiş ve işgale katılmışlardır Fransız işgal kuvvetlerini Ermeni gönüllüleri; Taşhan, Araplar köyü, Hristiyan köyü ile Zeytinlibahçe'de çadırlara, Tunuslu ve Cezayirli askerler de askeri kışlaya ve Müftü Medresesi'ne yerleşmişlerdir 12111919 tarihinde İngiliz kuvvetlen çekilmiş ve işgalci olarak Fransızlar kalmıştır Fransız işgal komutanlığı 1911919 tarihinde yayınladıkları emirname ile Baş Administratör olarak Alb Bremon'un Adana'ya ve Guvarnör olarak Bnb Anfre'nin Mersin'e atandığını bildirmiştir Anfre, hükümet konağının salonunu çalışma yeri olarak kendisine ayırmıştır Fransız konsolosluk memurlarından Mardiros Dellalyan'ı tercüman Deniz Subayı Tilçer'i Gümrük Kontrolörü, ÜstgSalandrı Belediye sorum*lusu, Başçavuş Patini'yi Komiserliğe, YdTgmYakupyan'ı Jandarmaya ve Hapet Tulumcuyan'ı Maliyeye atamıştır Guvarnör Antre, Mutasarrıf Galip Beyden idare amirleri ile çeşitli cemaat mümessilleri ile tanıştırılmasını istemiş ve Tahrirat Müdürü Salim, Muhasebeci Kanbur Cemal, Tapu Müdürü Lazkiyeli Şükrü, Tahsilat Müdürü Mehmet Latif, Nüfus Müdürü Ziya, Evkaf Müdürü Hulisi, Ceza Mahkemesi Reisi Osman, Bidayet Mahkemesi Reisi ve Kadı Tahsin, Gümrük Müdürü İhsan, Jandarma Komutanı BnbZühtü, Emniyet Komiseri Hüsnü Beyle tanıştırılmıştır Guvarnör Anfrei'nin önerisi üzerine hayır • cemiyetlerinin kurulmasına başlanmış, ancak "Türk" adına tahammül edemediği için kurulmak istenilen Türk Hayır Cemiyetinin adı evvela Cemiyetül islamiyetül Hayriye ve sonradan değiştirilerek İslam Hayır cemiyeti ismini almıştır Cemiyet başkanlığına Müftü Abdullah, ikinci başkanlığına Ahmet-Ergelen ve Galip Hasip ve üyeliklere Ziya - Yalaz, DrHayri - Tolunay - Ömer Lütfü - Kutay, Niyazi - Develi, Hacı Yusuf Ağazade Tahsin, Hıdıroğlu Ali Beyler seçilmişlerdir Cemiyetin bilinen toplantı yeri Yeni Camii odasıydı Bu arada Jandarma Komutanı vekili YzbHaydar, BlKomutanı Galip, Jandarma Katipi Ali Rıza, Ziya, DrHayri beylerden müteşekkil gizli bir cemiyet daha kurulmuş ve Tarsuslu Palancı Mahmut Ağa'nın evinde toplanarak işgale karşı koyacak çalışmalarda bulunuyorlardı Başka cemiyetlerde kurulmuştu Cemiyetül islamiyetül Arabiyetül Hayriye, Cemiyetül İslamiyetül Hayriyetül Şiiye ve lslami cemiyetlerin dışında; Birleşik Ermeni cemiyeti, Rum cemiyeti, Ortodoks ve Marunilerin Arap Hristiyan cemiyetleri, Musevi cemiyeti, Kürt yardım cemiyeti" Mersin'de Kuvayi Milliye Hareketinin Kuruluşu A Demirtaş bu olayı şöyle anlatır: "Sivas Kongresi'nde (4-12 Eylül 1919), Mustafa Kemal'in Heyeti Temsiliye Başkanı sıfatıyla, yerel örgüt temsilcileriyle yaptığı görüşmeler sonucunda yerel örgüt*lerin tümü, Rumeli ve Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında toplanması ve milli güçlerin birleştirilmesi kararlaştırılmıştı Bu karardan sonra yurdun her yerinde olduğu gibi İçel'de de milli örgütler, çalışmalarını bu büyük kuruluşun birer şubesi olarak devam ettirmeye başladılar Böylece tüm askeri güçler ve halk milisleri (çeteleri) Milli Kuvvetler adıyla birleştirilerek, düzenli bir ordu disipliniyle görev yapmaya başladı Mustafa Kemal, Kolordulara gönderdiği gizli emirde hangi Kolordunun hangi bölgelere, nasıl yardımda bulunabileceği bildirilmişti Buna göre işgal altındaki Doğu Kilikya bölgesine Ankara'daki 20Kolordu'nun kuzeyden, Konya'da bulunan 12Kolordu'nun batıdan yaklaşım yaparak yöredeki Milli Kuvvetleri hazırlayacaklar ve gereken desteği vereceklerdir Bu talimata göre Konya'daki 12 Kolordunun Binbaşı Hüseyin Hüsnü Bey başkanlığındaki subay grubu Gülnar, Ermenek ve Anamur ilçelerini dolaşarak halkla temaslar kurdular ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Gülnar, Mut, Mağara, Silifke ve Kelolukyöre şubelerini açtılar Milli Kuvvetlerin oluşmasını sağladılar, hareket planını hazırladılar Bu çalışma ve hazırlıkların bitirilmesinden sonra mağara bucağından hareket edilerek, İçel'in doğusuna doğru ilerlemeye başladılar (20 Şubat 1920) Kaza merkezi Erçel idi Mersin ve Tarsus'un kıyı va ova bölgeleri tamamen işgal altında bulunduğundan, Batı İçel'den sağlanan Milli Kuvvetler, bir düzen içerisinde İçel'in dağlık kesiminden doğuya doğru ilerleme ortamı bulabiliyorlardı Mağara, Silifke, Güzeloluk, Yağda, Sorkun ve Tepeköy güzergahından Efrenk'e (Arslanköy) ulaşılabildi 1 Mart 1920'de burası işgalden kurtarıldı Mersin - Tarsus Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri Arslanköy işgalden kurtarıldıktan sonra Teğmen Nail Bey burada Arslanköy Müdafaa-i Hukuk Heyeti'ni oluşturdu Başkanlığa Ali Yıldırım (Çolak Ali) getirildi 20 Mart 1920'de Belenkeşlik'de Tarsus Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur Başkanlığına da Hacı İshak Ağa getirilmişti 25 Mart 1920'de Mersin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Çavuşlu köyünden Hıdır oğlu Ali Efendi başkanlığında bir heyet seçilmiştir Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Çavuşlu köyünden Hıdır oğlu Ali Efendi başkanlığında bir heyet seçilmiştir Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Mersin Sancağı'nın da Büyük Millet Meclisi'nde temsil edilmesi için 5 milletvekilliği için 4 aday gönder*miş, birisini de Mersin halkının seçmesini ve sonucunun acilen, 23 Nisan 1920 tarihine kadar ulaştırılmasını istemiştir Mersin işgal altında olduğu için, aday seçiminin Elvanlı'da olması, hazır bulu*nan 40 kusur kişinin oyu ile Ziya (Eraydın) Bey seçilmiştir (3 Nisan 1920) Daha sonra Kurtuluş Savaşı için hazırlıklar yapılmaya başlanmıştır Müdafaa-i Hukuk Üyeleri Gözne'ye gelerek ve Muhtar Maraşlı Ali Efendi'nin de fikri alınarak, sonradan vali konağı olan bina 10 yataklı bir hastane şekline getirilmiştir İçel'deki Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri'nden istenen yardımlar da gelmeye başlamıştır İlk kez 1 Haziran 1920'de Silifke'den 1350 liralık yardım ulaşmıştır Bu yardımlarla sağlanabilen silah, cephane, giyecekler dağ köylerinin belirli merkezlerinde depolanmıştır Mersin - Tarsus Cephelerinde Yapılan Savaşlar Savaş düzeni olarak Mersin - Tarsus bölgesi üç bölüme ayrılmıştır Alata deresiyle Deliçay arası Mersin grubunu; Deliçay ile Tarsus Çayı arası Tarsus grubunu; Tarsus Çayı ile doğusu da Kavaklıhan grubunu teşkil ediyordu Milli Müfrezeler (birlikler) bu alanlarda yerleşerek savaş düzenini alacaklardı Heyeti Temsiliye'nin talimatı üzerine Tarsus grubundaki müfrezeler şunlardır:Bozkurd Müfrezesi, Tarsus Gençler Müfrezesi, Selçuk Müfrezesi, Demirbaş Müfrezesi, Tozkoparan Müfrezesi, Gökbayrak Müfrezesi, Süvari Müfrezesi, Göçüklü Karahacı Müfrezesi, Polat Ağa Müfrezesi, Incirgedikli Derviş Ağa Müfrezesi, Kamberlihöyüklü Veysel Çavuş Müfrezesi, Eminlik'den Molla Nasuh Müfrezesi, Karayaylalı Müfrezesi, Berdan Müfrezesi, Semil Çavuş Müfrezesi, Efeler Müfrezesi, Karafaki-Arslanyürek Müfrezesi, Urfalı Mehmet Müfrezesi, Kurbanlı Akış Ağa Müfrezesi İşgal kuvvetleriyle Kuvayi Milliye arasında Mersin grubunda Başnalar, İçmeler, Subendi, Emirler, Kızılyar, Mezitli ve Arpaçsakarlar savaşları yapılmıştır Tarsus gurubunda ise Eshabıkehf, Hacıtalip, Bağlar ve Karadırlik Kavaklıhan grubunda da Karboğazı ve Kavaklıhan savaşları yapılmıştır 20 Aralık 1921 Ankara Antlaşması İmzalanıyor Asker ve silah bakımından Milli kuvvetlerimizden kat kat üstün olan Fransızlar, Mersin, Adana, Urfa, Antep ve Maraş gibi geniş bir cephede tutunarak Ermenilerle ortak bir devlet hayali içindeydiler Fakat Milli kuvvetlerimizden beklemedikleri çetin bir gerilla savaşı karşısında umutsuzluğa kapılarak verdikleri ağır kaybı daha da büyütmek istemediler Fransa'daki iç siyasi çekişmelerde savaşı bırakıp çekilmeyi gerektirdiğinden, önce Ankara'da kurulan yeni Türkiye devletini tanıdılar Fransızlarla başlayan temaslar ve görüşmeler sonucu 20 Aralık 1921 tarihinde Ankara'da Franklin Bouillon ile Fethi Okyar arasında Ankara Antlaşması adıyla bilinen bir antlaşma imzalandı Ankara Antlaşması, özerk bir yönetime sahip olmasını öngördüğü İskenderun Sancağı dışında, bütün Kilikya'nın, bu arada Mersin ve İçel'in Türkiye'ye bırakılmasını öngörüyordu" Mersin ve Tarsus'un Kurtuluşu Ankara antlaşmasının taraflarca onaylanmasından sonra, Fransızlar işgal altında tuttukları Kilikya kentlerini kısa süre içinde boşalttılar Fransızlar'ın Tarsus'u boşalttıkları gün 27 Aralık 1921'de, Adana'daki Türk alayının bir taburu ve bir süvari bölüğü Tarsus'a, 3 Ocak 1922'de de Mersin'e girdi, böylece Mersin ve Tarsus'un kurtuluşu sağlanmış oldu |
Mersin Genel Tanitimi |
11-04-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mersin Genel TanitimiTURİZM Binlerce yıldan buyana verimli topraklarıyla yaşanılan, insanlarını besleyen, doğası ve şifalı sularıyla hayat veren, doğa ile dağın ölmez sevgilerini barındıran İçel ili, birçok uygarlığın kurulduğu önemli bir yerleşim bölgesidir İçel, tarihi ve arkeolojik değerleri, Akdeniz kıyılarında bol güneşli günlerinin ilkbaharda başlayıp sonbahara kadar uzaması, 108 km'ye varan doğal koylarla , çam ormanlarıyla süslenmiş kıyı bandı, Toros dağları ile deniz arasında bulunan sayısız doğal güzelliklerin yanında; yöresel ve uluslararası şenlikleri, efsaneleri, Türkmen ve Yörük kültürü, yayla yaşantısı, yöresel el sanatları bakımından çok zengin bir bölge olarak , turizm sektörü için önemli bir konumu ve potansiyele sahiptir Tatil turizminin de belirli bir yeri olmasına karşın, İçel turizmi 1970'lerin sonunda daha çok iş turizmi yönünde önem kazanmıştır Özellikle, 1980'de limanın Ortadoğu çapında önem taşıyan bir niteliğe kavuşması ve yine aynı yıllarda, Türkiye'deki transit karayolu taşımacılığının İçel'de yoğunlaşmasına koşut olarak "iş turizmi" çok canlanmıştır İldeki tatil turizmi, daha çok iç turizme yöneliktir 1960'larda Silifke-Anamur yöresinde başlayan ve 1980'lerden itibaren Silifke-Mersin kıyı bandında narenciye bahçelerinin yok olması pahasına sürdürülen yazlık ev ve site yapımı, iç turizmi canlandırmıştır Hıristiyanlığın önemli bir haç yeri olan St Paulus'un doğduğu evin ve kutsal bir yer olan Eshab-ı Kehf'in mağarasının ve Tarsus'da Şeyh Ali Semerkandi'nin türbesinin Gülnar yakınında bulunması, ilk kadın Azize Thekla'nın Silifke'de Meryemlik denilen dini bir alanda yaşamış olması, Mut Alahan Manastırı, İncil'in burada kaleme alınması, konsül toplantılarının buralarda yapılması gibi özellikleri nedeniyle, Hıristiyanlar ve Müslümanlar için çok sayıda dinsel amaçlı ziyaret yerleri bulunmaktadır Bilinen klasik tanımını çoktan aşmış bulunan turizm, tarihi yerler görmenin de dışına taşırmak önemlidir Kongre turizmi, yayla turizmi, kış turizmi, termal turizmi, üçüncü kuşak yaş turizmi ve inanç turizminin fonksiyonel ve kurumsal boyutta yapılması gündemdedir Mersin ve çevresinde bu potansiyel fazlasıyla bulunmaktadır Mevcut potansiyeller değerlendirildiğinde daha başka turizm alanları yaratılabilecektir Son yıllarda, turistik ürün bileşimini zenginleştirmek ve çeşitlendirmeye dönük çalışmalar sistematik bir yoğunluğa ulaşmıştır Böylece turizm hareketlerinde faaliyet tüm yıla yayılarak, yaz sezonu gibi klasik kalıpların dışına çıkılmış olacaktır Bu bağlamda, yaz turizminden çok az pay alan yöreler ve tesisler de sisteme dahil olacak, ulaştırma faaliyetleri, istihdam, eğitim ve araştırma gibi diğer alanlarda da yıl boyunca bir hareketlilik ve canlanma sağlanacaktır İçel'de Turizm Altyapı Proje ve Çalışmaları Turizm Bakanlığı, son yıllarda bölgede turistik planlama çalışmaları yaparak, İçel'i de Antalya-İzmir kıyı bandında olduğu gibi turistik bir yoğunluğa ulaştırmak için bazı önemli çalışmalarda bulunmaktadır Yaklaşık 4 yıl önce yürürlüğe konulan ve İçel ilinin batı bölgesini içeren Batı İçel Kıyı Kesimi Nazım İmar Planı ve plan içinde yer alan turizm merkezleri ile Erdemli-Mersin kıyı bandının turizm alanı olarak ilan edilmesi, bu çalışmaların en önemlileridir Turizm Bakanlığı' tarafından hazırlanan ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca 26121988 tarihinde onaylanan 1/25000 ölçekli Batı İçel Kıyı Kesimi Nazım İmar Planı Erdemli-Limonlu Belediye sınırlarından başlamakta, Anamur-Kaladran'a kadar uzanan sahil bandını kapsamaktadır Bu plan içinde toplam 1933000 hektar turizm alanı, günübirlik turizm için ayrılmış bulunmaktadır Ayrıca, 941989 tarih ve 20144 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 89/13900 karar sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Mersin-Melleç, Mersin-Orta burun, Mersin-Ovacık, Mersin-Kargıcık turizm merkezleri olarak bu plan içerisinde kalmaktadır Bölgede Taşucu limanının bulunması ve bu limanın dışa açılan bir kapı olması nedeni ile Taşucu-Girne, Mersin-Magosa feribot seferleri yerli ve yabancı turizmin gelişmesi açısından önemli bir avantajdır Turizm Merkezleri İçel sınırları içerisinde Kargıcık, Melleç, Orta burun, Ovacık ve yeni ilan edilen Kaledıran, Anamur Mamure Kalesi, Tarsus kıyı kesimi turizm merkezleridir Kargıcık Turizm Merkezi : Silifke ilçesinin 2 km güneybatısında yer almakta olup 1/25000 ölçekli Batı İçel Kıyı Kesimi Nazım imar Planında tatil köyü kullanımındadır Planlanan alanda 7200 yatak kapasitesi hedeflenmektedir Melleç Turizm Merkezi : Anamur ilçesinin 15 km batısında yer almakta olup, i/25000 ölçekli Batı İçel Kıyı Kesimi Nazım İmar Planı'nda turizm kullanım alanlarını kapsamaktadır Bu alanda 2800yatak kapasitesi hedeflenmektedir Orta burun Tepesi Mevki Turizm Merkezi : Aydıncık ilçesinin 15 km doğusunda yer almaktadır 1/25000 ölçekli Nazım imar Planı'nda turizm tesis alanı kullanımındadır 10000 yatak kapasitesi hedeflenmektedir Ovacık Turizm Merkezi : Silifke'nin 29 km güneydoğusunda yer almaktadır Nazım İmar Planı'nda turizm tesis alanı kullanımında olup, 9500 yatak kapasitesi hedeflenmektedir İçel Kaledıran Turizm Merkezi : Anamur'a 45 km mesafede Antalya il sınırlarında yer almaktadır 1/25000 ölçekli Batı İçel Nazım imar Planı 26121998 tarihinde Bayındırlık ve iskan Müdürlüğü'nce onaylanmış olup, yaklaşık 6200 yatak kapasitesi hedeflenmektedir İçel-Tarsus Kıyı Kesimi Turizm Merkezi olarak ilan edilmiş, yaklaşık 30000 dönümlük alana sahip olan turizm merkezinde 60000 yatak kapasiteli olarak planlanmış, bölgede ortalama 100000 istihdam yaratacağı düşünülmektedir İmar planları yapılmaktadır: İçel İlindeki Plajlar Mersin'in 15 km batısında Gümüşkum Orman işletmesi Plaj ve Kamping Tesisleri, Orman işletmesi Eğitim ve Dinlenme Tesisleri, Tece Belediyesi Plaj ve Kamping Tesisleri, Tömük Belediyesi Plaj ve Kamping Tesisleri, YSE Eğitim ve Dinlenme Tesisleri, Kocahasanlı Belediyesi Plaj Tesisleri, Kumkuyu Petrol Ofisi Eğitim ve Dinlenme Tesisleri, Limonlu Belediyesi Plaj ve Kamping Tesisleri, Beden Terbiyesi Eğitim ve Dinlenme Tesisleri, Kız kalesi Turizm Geliştirme Plaj ve Kamping Tesisleri, Ak kum Turizm Geliştirme Plaj ve Kamping Tesisleri, izcilik ve Eğitim Tesisleri Akkum, Atakent Belediyesi Plaj Kamp Tesisleri (Susanoğlu), Ata yurt Belediyesi Plaj Kamp Tesisleri Kapızlı (Silifke), Boğsak Turizm Geliştirme Kooperatifi Plaj ve Kamping Tesisleri, Taşucu Belediyesi Motel Tesisleri ve Plajı (Taşucu), Aydıncık Belediyesi Plaj Kamping Motel Tesisleri, Bozyazı Belediyesi Plaj Kamping Motel Tesisleri, Anamur Belediyesi Plaj Tesisleri Konaklama Tesisleri TesisAdetOdaYatak5 yıldızlı243910664 yıldızlı53907853 yıldızlı755811392 yıldızlı1969813941 yıldızlı231622sınıf motel3137212Pansiyon470139Mocamp13672TOPLAM4323594869 Seyahat Acentaları İçel ilinde faaliyet gösteren seyahat acentaları toplam 21 adettir Bunlardan 3'ü A Grubu Seyahat Acentası, 2'si A Grubu Şube Seyahat Acentası, 1 1'i AG Grubu Seyahat Acentası, 1'i AG Grubu Şube Seyahat Acentası, 3'ü B Grubu Seyahat Acentası, 1'i B Grubu Şube Seyahat Acentasıdır Kültür Turizmi İçel, özellikle kıyı bandında yoğunlaşmış çok sayıda antik yerleşime sahiptir Ayrıca Türk dönemlerine ait kültür ve gelenekleri yaşatan otantik yerleşimlere, yaşam biçimi ve el sanatları yönüyle de yaygın ve zengin yerel kültüre sahiptir Kitabın tarihçe, ilçeler,ve kültür bölümlerinde tanıtılan bu özellikleriyle büyük bir turizm potansiyeline sahip olan İçel ili, bu potansiyelini geliştirmek yönünde gerekli çaba ve girişimleri göstermektedir Mersin, Tarsus, Silifke, Anamur ve Taşucu Müzeleri'nde yöresel kültürlere ait eserler sergilenmektedir Sağlık Turizmi Mersin Güneysu-Güney yolu içmesi : Eski Gözne yolu üzerinde ve 12 km uzaklıktadır 3 çeşmeden akan 38° sıcaklığındaki su, müshil etkilidir Tarsus Akçakoca içmesi : Tarsus'un 10 km kuzeyinden çıkan suyun sıcaklığı 16° olup, acı ve iyotludur Mide ve bağırsak hastalıklarına iyi gelmektedir Tarsus Keş bükü içmesi : Ulaş köyü Kes bükü mevkiindeki içme, Tarsus'a 20 km uzaklıktadır Çam ormanı içinde kaynayan suyun sıcaklığı 16° olup, acı ve iyotludur Mide ve bağırsak hastalıklarına iyi gelmektedir Silifke Saparca Ilıcası : Silifke'ye 27 km, Mut yoluna 1 km uzaklıkta, Göksu ırmağı kıyısındadır Granit kayalar arasından çıkan su 37° sıcaklıktadır ve romatizma, mide, deri hastalıklarına iyi gelmektedir Mut-Hocantı Kaplıcası : Mut'un 15 km batısındaki Hocantı köyünün 1 km güneyindedir Deniz seviyesinin 360m üzerinde iki noktadan çıkmakta olan su, deri hastalıklarına ve romatizmaya iyi gelmektedir Yat Turizmi Yat turizminin Doğu Akdeniz'e kaydırılması amacıyla, uluslararası standartlara uygun yat limanı projesi geliştirilmektedir Bu nedenle 1994 yılında ihale edilmiş olan 500 yat kapasiteli Mersin Ana Yat limanı inşaatı sürmektedir Ayrıca 250 yat kapasiteli Erdemli-Kumkuyu Yat limanı ile Bozyazı-Yoğunduvar ve Hacıishaklı balıkçı barınaklarının inşaatları devam etmektedir Mersin-Çamlıbel mevkiinde faaliyet gösteren Yat Baseni ise 300-350 yat kapasiteli olup, yatlara içme suyu, 220 Volt i 6 Amp elektrik ve 20 saat temizlik ve güvenlik hizmetleri vermektedir Yat turizminin Doğu Akdeniz'e kaydırılmasına öncülük etmek amacıyla 8 yıldan buyana geleneksel olarak düzenlenen Doğu Akdeniz yat rallisi, Antalya/Kemer-Alanya/Bozyazı, Mağosa etabına, son iki yıldır Silifike Taşucu limanı ile Mersin yat baseni güzergah olarak alınmıştır Yat baseninde mavi tur, günlük tur ve mehtap turları da yapılmaktadır Yayla Turizmi Mersin'de Gözne, Ayvagediği, Kızılbağ, Soğucak, Bekiralanı, Fındıkpınarı, Mihrican; Çamlıyayla(Namrun), Sebil; Tarsus'da Gülek; Erdemli'de Sorgun, Güzeloluk, Küçük Fındık; Silifke'de Balandız, Gökbelen, Kırobası; Gülnar'da Bardat, Tersakan ve Kozağaç yaylaları yazın İçel nüfusunun büyük bir bölümünün konakladığı yerlerdir Av Turizmi Çamlıyayla/Cocak-Cehennem Deresi, Dağ Keçisi Koruma alanı olarak av turizmine hizmet vermektedir 1 ) Her zaman vurulabilen hayvanlar; yaban domuzu, kurt, çakal 2 ) Belirli zamanlarda avlanabilen hayvanlar; keklik, tavşan, bıldırcın (1Kasım-28 Aralık); ördek, kaz, çulluk (1 Kasım-28 Şubat) Dağ Turizmi ve Tracking Mersin ve çevresinde kış turizmi ve kış sporlarına uygun yer olarak Bolkar dağı belirlenmiştir Orta Toros dağlarının bir bölümünü oluşturan Bolkar dağı, Niğde ve İçel arasında yer alır Bolkar dağının kuzey yamaçları, kayak yapmaya uygun olduğu gibi, yüksek zirvelerine tırmanışlar için kulvarları bulunmaktadır Mersin'de Arslanköy, Tarsus'da Çamlıyayla kayak turizmi açısından elverişli yapısı ile turizm alanında hizmet verebilir Pozantı'dan doğuya doğru 50 km uzaklıkta Aladağlar (Çamardı) grubuna ulaşılır Demirkazık, Alaca, Güveller ve Cebel gölü, 3700 m, zirveler ise dağcılık için birer cennettir Mersin Ayvagediği'ndeki Çandır Kalesi'nin bulunduğu bölgede, görkemli bir kaya kütlesinin doğu tarafındaki antik oyma merdivenlerden yukarı çıkılır Ayvagediği'nden kıyıya doğru gidilince Değirmendere ve Alaiye yoluyla Cehennemdere gidiş parkuru, ayrıca Fındık Pınarı ve Çağlarca arası, Lamas deresi Kanyonu boyunca Kızıl geçite kadar olan bölge yürümek için ideal bir yerlerdir Su Sporları ve Yamaç Paraşütü Dağcılık ve tracking sporlarının yanı sıra akarsularda rafting, plajlarda ise yelken, sörf, bot,paraşüt, su kayağı gibi su sporları yapmak mümkündün THK, yamaç paraşütü ve yelken kanat eğitimi yapmaktadır Usta atlayıcılar için Emirler köyünde2675 m yükseklikteki Gelincik Tepesi, acemiler için ise Mersin Üniversitesi Çiftlik Köyü Kampüsü'nde150 m yüksekliğindeki tepe, Tarsus'da şelalenin kuzeyindeki Karatepe ve Çanaktepe elverişlidir |
Mersin Genel Tanitimi |
11-04-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mersin Genel TanitimiMERSİNTARSUSSİLİFKEANAMURTOPLAMArkeolojik Sit Alanı52164111120Tarihi Sit Alanı122--5Doğal Sit Alanı454922Kentsel Sit Alanı11--13Sivil Mimarlık1931892211415Askeri Yapılar17--614Dinsel ve Kültürel Yapılar271739184İdari Yapılar11529Doğal Anıtlar1--214Endrüstiyel Yapılar--3----3GENEL TOPLAM :28124111542679Sit Alanlarının ve Canlıların Korunması Av-Yaban Hayatı Koruma ve Üretme İstasyonları • Silifke Akgöl Su Kuşları Koruma Sahası (335 çeşit kuş türü burada barınmaktadır) • Mut –Kestel Dağ Keçisi Koruma Sahası (1961 hektarda 400 civarında dağ keçisi) • Silifke- Hisar Gedik Dağı Dağ Keçisi Koruma Sahası (4 bin 763 hektar sahada 470 civarında dağ keçisi) • Tarsus-Cehennemdere-Cocakdere Dağ Keçisi Koruma Sahası (Bolkarlardaki sarp vadi ve kanyonlarda 27 bin hektar sahada 400 civarında dağ keçisi vardır) Sahada izin alınarak av turizmi yapılmaktadır • Tarsus-Hopur-Topaşır Dağ Keçisi Koruma Sahası (200 civarında dağ keçisi) • Anamur Yaban Hayatı Geliştirme Sahası (20 bin 661 hektar sahada 250 civarında dağ keçisi) • Bozyazı Yaban Hayatı Geliştirme Sahası ( 4 bin 619 hektar sahada 150 civarında dağ keçisi) Yapılan envanterlere göre yaklaşık 1500 tane dağ keçisi bulunmaktadır Av turizmi sezonunda 2005 yılında izinle ve ücretle 18 tane dağ keçisi avlanmıştır Av sezonu şubat sonuna kadardır Göksu Deltasında yüzlerce kuş türü barınmaktadır Ayrıca deltadaki sazlıklarda ve göllerde göçmen tabir edilen pek çok kuş türü konaklamaktadır Bununla beraber, Mutta Karaekşi, Çamlıyaylada alabalık çiftlikleri bulunmaktadır Doğa Anıtları Mut-Ermenek güzergahında Mut İlçesine 35 km uzaklıktaki 117 hektarlık şelale, “Doğa Harikası Mut Yerköprü Şelalesi Tabiat Anıtı” ismiyle 2001 yılında tabiat anıtı olarak tescil edilmiştir Doğa harikası olarak nitelendirilebilecek ağaçlar da bulunmaktadır Kadıncık Vadisinin üst bölümündeki Ana Ardıç, 1106 yaşında, 35 m çapında ve 22 m boyundadır Cocakderedeki Koca Katran ise, 622 yaşında, 285 m çapında ve 40 m boyundadır Sulak alanlardan biri olan Silifke Göksu Deltası Bakanlar Kurulu Kararı ile RAMSAR Sözleşmesi kapsamında Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak ilan edilmiştir Bern ve Barcelona Sözleşmeleri ile koruma altına alınan deniz kaplumbağalarından Caretta Caretta ve Chelonia Mydasa ait üreme kumsallarından Türkiyede 17 tane bulunmaktadır Bunlardan üçü Mersinin Kazanlı, Göksu Deltası ve Anamur ilçelerindedir İlde kurulan yerel komisyon deniz kaplumbağaları ve üreme kumsallarının korunması çalışılmalarını sürdürmektedir Koruma altına alınan Akdeniz Foku ise Taşucu ile Anamur arasında yaşamını sürdürmektedir Taşucu ile Anamur arasındaki beş bölge 1 Derece Doğal Sit alanı ilan edilmiştir Katil Yosun olarak bilinen Caulerpa Taxifolianın kıyılara ulaşmasını engellemek için eylem planı hazırlanmıştır Mersin kıyılarına herhangi bir yayılımcı yosunun girişini veya taşınmasını önlemek amacıyla Yerel Acil Müdahale Ekibi kurulmuştur Tüm bunlara ek olarak İl Hayvanları Koruma Kurulu oluşturulmuştur Kurul, sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların korunması, sahiplendirilmesi |
Mersin Genel Tanitimi |
11-04-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mersin Genel TanitimiANAMUR YÖRESİ TARİHÇESİ Anamur ilk çağlarda dağlık Kilikyanın bir liman kenti idi Hitit kralı 4Tuthaliya MÖ 1250-1230 zamanında kendisinin himayesine sığınan Mattuvatta'ya Anamur verilmiş, Mattuvatta' da Hitilerin zayıflamasından yararlanarak Anamur'dan Afyon'a kadar uzanan bir prenslik kurmuştur Daha sonra Anamur İzorya'ya katılmış, Romalılar devrinde de özellikle ticaret alanında gelişmiştir Roma İmparatoru Calicula (MS 37-41) tarafından Kommegene kralı 4 Antiochos'un yönetimine verilmiştir Bu prensliğin sınırları Ayaş'tan Konya 'ya kadar uzanır Romalılardan Bizanslılara geçen Anamur, Bizanslılar zamanında yeniden inşaa edilir Daha sonra Selçuklu Beylerinden Ertokuş Bey, Alaaddin Keykubat'ın emriyle 1228 yılında Anamur'u Selçuklu topraklarına katmıştır Daha sonra Karamanoğulları idaresine geçen Anamur bilahere Osmanlı İmparatorluğu himayesine geçmiştir Bu tarih 1473 veya 1476 olarak bilinmektedir Türklerin Anamur'a gelişi 11 ve 12asıra dayanır Anamur'a yerleşen Türk boyları Oğuzlar'ın Yiva (Yuva) boyuna mensuptur Anamur'a gelen Oğuz ailesi Üçoklar boyunun Denizhan koluna dayanır Buradaki halk 1235 yılında Gülnar üzerinden gelerek yerleşmişlerdir Bu boy Orta Asyanın Balkas gölü kıyılarında bulunan Gülnar isimli bir kasabadan gelmiştir Oymağın başındaki Yahşi Bey'in öldürülmesi ile başa Gülnar Hatun geçer Onunda arap fedaileri tarafından öldürülmesi ile oymak Göksu'nun batı yakasına yerleşir Burada kalabalıklaşan halk çevreye sığmayınca Gülnar Hatun'un ana tarafı (Büyük Keçeli) adıyla Ovacık'a yerleşir Baba tarafı da Bozdoğan ismiyle Anamur'a yerleşir Bozdoğanlar Anamur'daki Kıbrıslı firenkleri kovarak yeni gelen başka oymaklarla birleşirler ANAMUR YÖRESİ ADININ KAYNAĞI Adı Kilikya dilinde Rüzgarlı Burun demek olan ANEMORİUM kelimesinden gelir ANEM= BURUN, ORİUM= RÜZGAR demektir Günümüzde Anamur burnunda tarihi kent olarak Anemorium antik şehri halâ dimdik ayakta durmaktadır Anamur dar bir kıyı şeridinde kurulu şirin bir ilçedir Bu güzel ilçenin güneyini mavilerin en güzelini oluşturan Akdeniz çevreler Türkiye'nin en güney uç noktasına rastlamakta ve 36Kuzey paraleli Anamur' un 5-6 km güneyinden geçer İçel iline bağlı olup, İl merkezine uzaklığı 22300 km , doğuda Gülnar ilçesi, Kuzeyde Ermenek, Batıda Gazipaşa ilçeleri ile çevrilidir Denizden yüksekliği 20m, denize uzaklığı ise 3km civarında olup etrafı sarp Toros dağları ile çevrilidir Yüzölçümü ise 2005 km2 dir Anamur Torosların kıyıya çok yakın ve paralel olarak uzanması dolayı diğer şehirlerimize ulaşım yönünden çeşitli güçlüklerle karşılaşılmaktadır Anamur merkezi Torosların eteğinde kurulmuş olup, köylerinin bir çoğu sarp Toros dağlarının yamaçları arasında sıkışmış durumdadır Buralar dağ ve yayla köyleri ile doludur Anamur deniz kıyısında olmasına rağmen turistik imkanlardan yoksun bir bölge konumundadır Bu da ulaşımın zorluğundan kaynaklanmaktadır Turist olarak sadece Anamur' da yazlığı olan yerli turistler gelmektedir Bunlar da genellikle Konya ve Ankara şehrinden gelmektedirler ANAMUR YÖRESİ TARİHİ ESERLERİ ANEMORİUM ANTİK KENTİ: Anamur adını aldığı ve Türkiyenin en güney uç noktasında bulunan antik şehirdir Bu şehirin ilk sahibi olarak Finikeliler bilinmektedir Halen ayakta duran surlarla çevrilidir Antik kentin içinde bulunan ODEON( Konser Salonu) muhteşem bir yapıya sahiptir Tabanı genellikle şehrin her tarafında bulunan mozaiklerle süslüdür Zaman zaman burada festivaller de düzenlenmekte konser alanı olarak kullanılmaktadır Anamur antik kentinde Hamam, Kral mezarları, akropol (Yüksek Şehir), gibi yerler mevcuttur Kısacası dimdik ayakta duran bu antik kent, özellikle kral mezarlarında bulunan resimler ve şehrin genellikle her tarafında bulunan mozaikler görülmeye değer niteliktedir MAMURE KALESİ: Mamure kalesi MS 11 yüzyılın ilk yarısında Romalılar tarafından yaptırılmıştır Günümüze kadar sayısız onarımlar görmüş ve bu onarımlar sayesinde ayakta durabilmiştir Kale, Kıbrıs' tan gelen Ermenilerin de yerleşim merkezi olmuştur Selçuklular ve daha sonra Osmanlı İmparatorluğu himayesine geçmiştir Kalenin içinde bulunan ve çevresindeki köylülerin halen kullandıkları cami bulunmaktadır Bu kaleyi Karamanoğulları beyinden Mahmut Bey yaptırmıştır Mamure kalesi de yine dimdik ayakta durmaktadır Hatta ki Kuruluş adlı dizinin(Osmancık) büyük bir bölümü bu kalede çekilmiştir ALA KÖPRÜ: Dragon çayı üzerinde Anamur-Ermenek yolu üzerinde bulunan tarihi köprü, 1230 yıllarında Selçuklular tarafında inşaa edilmiştir Günümüzde halen kullanılmaktadır KÖŞEKBÜKÜ(ASTIM) MAĞARASI: Anamur'un Kuzeybatısında Ovabaşı köyünde bulunmaktadır Mağaranın kalın sütunlarından anlaşıldığına göre 20000 yıllık bir geçmişe sahip olduğu düşünülmektedir Astım hastalığına iyi geldiği bilinmektedir Mağaranın içi yüzlerce yılda oluşmuş sarkıt ve dikitlerle doludur ÇUKURPINAR MAĞARASI(DÜDEN) Anamur'un Kuzeyinde Torosların en yüksek yerinde bulunan mağara, derinlik açısından Türkiye 'de birinci sırada, Dünya da 2 sırada bulunmaktadır Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü ve bu araştırmalara eşlik eden ve yönlendiren Güngör TÜRKELİ ve Hasan DOĞAN' ın gayretleri ile bu kulüp araştırmalarını yapmış ve bu mağarayı keşfetmişlerdir Halen zaman zaman araştırmalar devam etmekte olup en son derinlik noktasına ulaşılamamıştır Şu anda yol yapılmış olup ziyaret edilebilmektedir AK CAMİİ: Şehrin ortasında bulunmakta ve Karamanoğullarından kalmıştır Caminin karşı tarafında ise bir han ve köprü bulunmaktadır ANAMUR YÖRESİ FOLKLORU Anamur'da folklor ürünleri dağ köylerinde halâ canlı olarak bulunmaktadır Anamur'un yerleşim merkezi turizme açık olduğundan bu ürünlere pek rastlanılamamakta ancak tamamıyla da silinmemiştir Yörede yaşayan insanların çoğu yörüktür Türk töresi yörüklerde halâ yozlaşmadan uygulanır Bu törede kadın daima erkeğinin yanındadır Onun en büyük destekçisidir Erkek davarı otlatıyorsa, kadın oğlağın peşindedir Bu gelenekler oyunlara da yansımıştır Oyunlar yalnız oynandığı gibi kadınlı ve erkeli de oynanabilir Fakat Zeybek oyunları yalnız erkeklerle oynanır Kadın oynamaz Oyunlar ya halka biçiminde ya da karşılıklı serbest olarak oynanır Zeybek oyunları hariç diğer oyunlarda elde tahta kaşılar bulunur Kaşıklar müziğin ahengine göre seslendirilir Oyun müzikleri bir an yavaşlayan, bir an hızlanan kıvrak ezgilerdir Bir an yavaşlayan, bir an hızlanan bu türkülerin oyunlarında, davar koyun gibi yörüğün hayatının bir parçası olan hayvanların yaşayışlarının, sarp Toros dağlarındaki hareketlerinin izleri apaçık görülür Kaşık sesleri yamaçlardan yuvarlanan çakıl taşlarının seslerini ve yankılanmalarını andırır Bir bakarsın sahilin sıcaklığı gönüllere vurur bu türkülerde Yöre oyunları, türküleri çalgı eşliğinde söylenerek oynanır Bu oyunlar yöre halkının karakteri gibi canlı ve kıvraktır Kışı sahilde yazı Taşeli yaylalarında geçiren Yörük insanının karakterini bu oyunlarda görmek mümkündür ANAMUR YÖRESİNDE BATIL İNANÇLAR 1- Akşamları ve Salı günleri dikiş dikilmez Salı günü iş yapıldığı zaman bir kaza bela olacağına inanılır 2- Akşamları ıslık çalınmaz Şeytan geleceğine inanılır 3- Çarşamba günleri çamaşır yıkanmaz Ailenin başına kötü bir olay geleceğine inanılır 4- Kargaların evin etrafında ötmesi, birinin öleceğinin ifadesidir 5- Oturan ve yatan insanın üstünden atlanmaz, Kısmetinin kesileceğine inanılır 6- Süpürge üste değmez Süpürme anında değdiği zaman o kişinin kısmetinin kesileceğine inanılır 7- Hamile kadının saçı kesilmez Kesilirse çocuğunun öleceğine inanılır 8- Ölü evinden gelirken başka bir yere uğranmaz Orada da bir kişinin ölüm ihtimali olabilir 9- Çorapla yatılmaz Ömrü kısalttığına inanılır 10- Kırklı çocuğun tırnağı kesilmez Sonra hırsız olur 11- Yolcu arkasından ev süpürülmez Yoksa yolcu kaza geçirir 12- Salı günü yola çıkılmaz Yola çıkılırsa bir kaza olacağına inanılır 13- Bekar sağdıç olmaz Kısmetsizlik kabul edilir 14- Bir kız guguk kuşunun öttüğü ağacı, onu uçurtmadan üç kez dalaşırsa kısmeti açılır 15- Otururken el bağlanmaz Kısmet kapanır ANAMUR YÖRESİ GİYİM KUŞAMI ERKEK GİYSİLERİ KADIN GİYSİLERİ ANAMUR YÖRESİ ATASÖZLERİ 1- Keçinin sumağa ettiğini, sumak ta keçiye eder, 2- Dağdan inmiş yörük, ne erik bilir ne koruk, 3- Sahilde darısı(mısır) olanın, yaylada karısı olmaz 4- Elin memleketinde tavuk olup gıklayacağına, kendi memleketinde bülüç(civciv) ol cıkıla 5- Elbise yer öğretir, para dil öğretir 6- Benim derdim inek ile dana da, karının derdi sürme ile kınada 7- Sac tava gelir hamur biter, geçim düzene girer ömür biter 8- Donunun yırtığına bakmaz rüzgara karşı gider 9- Küçük gelin gelmeyince, büyük gelinin kıymeti bilinmez 10- Eli hamur ovalar, gözü dana kovalar 11- Kocasından sonra kalkan karıdan, Hazirandan sonra ekilen darıdan, Nisandan sonra arlayan arıdan hayır gelmez 12- Devenin yemediği et başına vururmuş ANAMUR YÖRESİ YEMEKLERİ 1- KAPAMA(BÖREK): Mısır unu, taze çökelek ve yağdan oluşan bir tür yöre yemeğidir 2- KEŞKEK: Mısır dövmesidir Yahnisi, ayranlısı, yağlısı, sütlüsü, yoğurtlusu ünlüdür Yörede düğün yemeği olarak bilinir 3- MAŞ ÇORBASI: Yöreye has bir bitki olan baklagillerden maş ürününden yapılan bir çorbadır 4- BATIRIK: Bir nevi kısıra benzer İnce bulgur üzerine kavrulmuş ve çekilmiş yer fıstığı ile susam, domates salçası,limon,tuz konulur ve karıştırılır Kıvama geldikten sonra içine maydanoz ve yeşil soğan doğranır Köfte şeklinde yenilebildiği gibi sulandırmak suretiyle de yenebilir Sulandırıldığı zaman içine haşlanmış taze asma yaprağı, haşlanmış lahana, domates ve salatalık koyulur 5- GÖLEVEZ: Yöreye has bir bitki olan Gölevez den yapılır Kıbrıs ta da bu bitkiden bulunmakta ve adına da Kolakaz denemektedir Etli sulu yemeği yapılabildiği gibi, kızartma yapılarak üzerine sos dökülmek suretiyle yenilebilir 6- SAMSIRA: Susam ve pekmezin ocakta kaynatılması ile elde edilir Güzelce iki madde kaynadıktan sonra soğumaya bırakılır ve kesilerek yenir Sayılan bu yemekler dışında bulamaç, cızlama, topalak, palize gibi tatlı ve yemekler de bölgede yapılmaktadır |
Mersin Genel Tanitimi |
11-04-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mersin Genel TanitimiMut Akdeniz'den Orta Anadolu coğrafyasına geçiş bölgesinde bulunan Mut, Göksu akarsuyunun içinden aktığı geniş ve bereketli bir havzada yeralır Turfanda meyve veren kayısı bahçeleri ile ünlüdür Silifke'den Göksu vadisi boyunca Mut'a gidilirken güzelliklerle dolu manzaralar sunan doğa, tüm bereketini yol boyunca sergilemektedir Tarihçe İlçede yontma taş ve cilalı taş devri izlerine rastlanmakla birlikte, kuruluşunun Hititlere dayandığı ve o zamanki adının YENİKA veya YENİKANDE olduğu ve bu ismin "Yeni şehir" anlamına geldiği söylenir Romalılar dönemindeki isminin CLAUDİAPOLİS olduğu Mut Kalesinin batı kısmındaki kitabeden anlaşılmaktadır Mut, MÖ 334te yılında Büyük İskender tarafından Makedonya topraklarına katılmıştır Büyük İskenderin komutanlarından Mut's veya Mut'yos isimli bir komutanın yaşadığı ve İlçenin bu günkü isminin komutanın adından geldiği sanılmaktadır Abbasi Halifelerinden Harun Reşit zamanında (786–809) tarihleri arasında şehir Müslümanların eline geçmiştir 11 yüzyılda Selçuklu oğullarının bir boyu olan Yörük Beyleri Mut ve yöresinin yönetimini ele geçirmiştir Selçuklular dağıldıktan sonra Karamanoğullarının eline geçen yöre, 1466 yılında Fatih Sultan Mehmet'in vezirlerinden İshak Paşa zamanında Osmanlı topraklarına katılmıştır İshak Paşa Mut Kalesini yeniden onarmış ve günümüze kadar bu haliyle gelmiştir Birinci Dünya savaşı sonunda İtalyanların işgal bölgesine düşen Mut fiilen işgal edilmemiş, işgal edilen komşu ilçelerin yardımına koşmuştur Kurtuluş savaşına katkılarından dolayı Mut halkı, Mustafa Kemal ATATÜRKten tebrik telgrafı almıştır Coğrafi Yapı Mut, Torosların eteğinde Göksu Nehri kıyısında kurulmuş, doğudan Silifke, batıdan Ermenek, kuzeyden Karaman ve güneyden de Gülnar topraklarıyla çevrilidir Mersin-Karaman Devlet Karayolu (D–715) üzerinde yer alan 250–300 rakımlı ilçenin toplam alanı 2 bin 860 km²dir Mut, Mersin'e 165 km uzaklıktadır Akdeniz iklimi ile karasal iklimin karakteristik özelliğini taşıyan ilçede iklim, yazları kurak ve sıcak, kışları ılık ve yağışlı geçer Metrekareye düşen yıllık yağış miktarı ortalama 412 kgdır Yaz aylarında yöre halkı, Kozlar ve Sertavul yaylalarına çıkmaktadır İlçede dinlenme tesisi olarak da Çınaraltı, Karaekşi, Şifalısu ve Yerköprü Milli Parkları bulunmaktadır Nüfus 2000 yılı nüfus sayımına göre ilçe nüfusu, 74 bin 373tür Bunun 36482si şehir merkezinde, 37851i köylerde yaşamaktadır İdari Yapı Merkez dahil 2 belediye ve 90 köyü bulunmaktadır SOSYAL YAPI Eğitim İlçede Halk Eğitim Merkezi, Çıraklık Eğitim Merkezi, Endüstri Meslek Lisesi, Çok Programlı Lise, Mut Lisesi, İmam Hatip Lisesi, Anadolu Lisesi, 10u merkezde toplam 19 ilköğretim okulu bulunmaktadır Bu okullarda 2005–2006 eğitim öğretim döneminde toplam 11 bin 101 öğrenci öğrenim görmektedir Bu okullarda 283ü branş öğretmeni olmak üzere toplam 558 öğretmen görev yapmaktadır Sağlık İlçede 50 yatak kapasiteli 1 Devlet Hastanesi, 9 sağlık ocağı ve 11 sağlık evi bulunmaktadır Mut ilçesinin Ekonomisi Bulunduğu coğrafi yapı nedeniyle, toprağının tümü dağlık ve yaylalıktır 255400 hektar olan yüzölçümünün 51742 hektarı tarım alanı, 141213 hektarı orman ve fundalık alan, 22 hektar çayır ve mera, 62423 hektarı ise tarım dışı araziden oluşmaktadır Tarım alanının az olmasına rağmen, halkın %90'nının geçim kaynağı tarımdır Tahıl, sebzecilik, bağcılık, özellikle meyvecilik önemli gelir kaynağıdır Zeytincilik hızla gelişen tarımsal faaliyettir Elma, şeftali ve geleneksel meyve olan kayısı çeşitlendirilerek her yıl daha çok ekilmektedir, ilçedeki kayısı ağaçlarının çoğu şekerpare türündedir Tokaloğlu, karacabey, septik ve zerdali türlerinin de dikimi yapılmaktadır Mut şekerparesi orta irilikte, dolgun, gergin, parlak, tok ve suludur Bu özelliğiyle Mut adını yurdun her yerinde hatırlatan bir meyve olmuştur Mut'da diğer bir ekonomik uğraş kilim dokumacılığıdır Kıldan dokunulan kilimler geometrik, bitki motifli olup, iplerin rengi kök boyası ile verilir Özellikle Hacıahmetli köyünde dokunan kıl heybe, kilim ve çullar, renk, desen ve dokunuş bakımından yörenin tüm özelliklerini taşırlar Tarihi ve Kültürel Çevre Orta Çağ'da Selçukluların eline geçen ve büyük bir gelişme gösteren Mut, 1277 yılında Şemsettin Mehmet Bey tarafından KaramanoğuIIarı'nın, 1448'de Osmanlı Devletinin yönetimine girmiştir Kervansaray Kentin merkezindeki kare planlı kervansarayın giriş kapısı güneyde olup, yapı Davut Paşa Kışlası olarak da bilinir Büyük avlusunu çevreleyen kemerli galerinin gerisinde yan yana yapılmış birer ocaklı ve penceresiz 40 oda sıralanmıştır Mut Kalesi ilçe merkezinin kuzeyindeki bir tepe üzerinde bulunan kalenin yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir Ancak ilk temelinin Hititler zamanında atıldığı sanılmaktadır Bugünkü hali Karamanoğulları dönemi karakterini gösterir Dikdörtgen şeklindeki kalenin dört burcu ve içinde iç kale diye adlandırılan bir kulesi vardır Karamanoğullan ve Bizans döneminde tamir gören kale, 1992 yılında Kültür Bakanlığı'nca yeniden restore edilmiştir Evliya Çelebi'ye göre; Mut kalesini Rumlardan almak isteyen Karamanoğlu Yakup Bey, tüm askerlerini şehit vermiştir Bunun intikamını almak için Karamanoğlu ibrahim Bey, büyük bir kuvvetle kaleye hücum etmiş, içinde bulunan 70000 Rum askerini kılıçtan geçirtmiş ve ölülerini de kalenin güneyindeki bir tepeye gömdürtmüştür Bu nedenle buraya şimdi Maşatlık tepesi denilmektedir Kalenin içerisinden çıkan Kalepınar adındaki soğuk ve berrak su, kentin su kaynağıdır Lal Ağa (Lal Paşa) Camii Karamanoğlu ibrahim Bey'in komutanlarından Lal Ağa tarafından 1356-1390 yılları arasında yaptırılmıştır Kare planlı ve tek kubbeli caminin son cemaat yeri, beş küçük kubbe ile örtülmüştür 50 yıl önce yıkılan minaresi yeniden yaptırılmıştır Kitabelerine göre, iki defa onarım gören caminin bahçesinde iki adet türbe vardır Kümbetlerin birisinde 3 adet, diğerinde ise 4 adet mezar bulunmaktadır Evliya Çelebi Seyahatnamesine göre Lal Ağa bu kümbetlerin birisinde yatmaktadır Sartavul Hanı Karaman Silifke karayolunun Toros dağlarını aştığı en yüksek nokta olan Sartavulbeli'nden Mut'a 38 km uzaklıktadır Selçuklu Hükümdarı Aleaddin Keykubat tarafından yaptırılmıştır Taş Köprü Meydan Mahallesindeki Taş Köprü, Karamanoğulları döneminde yapılmıştır Ancak kitabesi olmadığından kim tarafından yapıldığı tam olarak bilinmemektedir Karacaoğlan Dünyaca bilinen ünlü ozan Karacaoğlan'ın mezarı Karacaoğian (Çukur) köyü ile Dere köyü arasındaki bir tepe üzerindedir 17 yüzyılda yaşamış büyük halk ozanı Ka-racaoğlan'ın hayatı ile ilgili kesin bir bilgi yoktur Karacaoğlanla ilgili şu efsane kuşaktan kuşağa anlatılır Karacaoglan sevdiği Karakız'ı babasından istemiş; verilmeyince çok üzülmüş, sazı ile gurbet ellere düşmüş Çok yerler dolaşmış, türküler söylemiş Karakız da aşkını içine görmüp evlenmiş Karacaoglan ihtiyarlayınca Karakız'ın obasına dönmüş ve dere köyü yakınında bir tepeye yerleşmiş Günün birinde ölen Karacaoğlan'ı, ilçe halkı aynı yere gömerek burayı türbe yapmışlar Karakız, Karacaoğlan'ın ölüm haberini alınca, babasının obasından ayrılarak Ka-racaoğlan'ın mezarının başına koşmuş ve ağlaya ağlaya üzüntüsünden burada ölmüş Bu acıklı olay karşısında duygulanan köylüler, sağ iken beraber olamayan iki sevgilinin, öldükten sonra beraber olacaklarına inandıkları için, Karakız'ın mezarını Karacaoğlan'ın yattığı yerin karşısındaki tepeye yapmışlar O gün bu gündür, Çukur tepesindeki mezarından Karakız'ın; diğer tepedeki mezardan Karacaoğlan'ın ruhları, her gece el ayak çekildiğinde çıkar, ortadaki ovada buluşurlarmış Çınaraltı Parkında, Belediye'nin girişimi ile Mutlu Heykeltraş Hüseyin Gezer tarafından ücretsiz yapılan heykel, Mut şenlikleri sırasında 8 Haziran 1973 günü yapılan törenle açılmıştır Alahan (Apadnos) Külliyesi Evliya Çelebi'nin "Ustasının elinden yeni çıkmış gibi duruyor" diye yazdığı Alahan Külliyesi, 1000-1200 m yükseklikte, üzerinden Göksu vadisinin görülebildiği yalçın bir tepenin yamacında kurulmuştur Etkileyici manzarası ile gelenlerin ayrılmak istemeyecekleri, doğa ile bütünleşmiş güzelliklere sahip önemli bir dini merkezdir Mut'dan 20 km uzaklıkta Mut-Karaman yolundan, 3 km'lik bir yolla ulaşılır Roma döneminde Hristiyanlığın Kapadokya ve Ikonia'da(Konya) yayılması sırasında, bu yeni dini kabul edenlerin takibe uğraması, inanmayanlar tarafından öldürülme korkusu; Isa Peygamber'e inananları, dağlık bölgelerdeki mağara ve kaya oyuklarında ibadete zorlamıştır, isa'nın havarilerinden St Pa-ulus ve yine Tarsus'da yaşamış Hristiyan öncülerinden Barnabas 441 yılında Hristiyanlığı yaymak için Konya-Kapadokya ve Antalya-Antakya'ya kadar maceralı yolculuklar yapmışlardı Bu iki Hristiyan azizin gezileri sırasında konakladıkları her yerde anılarına kiliseler yapılmıştır Alahan Külliyesi de bunlardan biridir 440-442 yıllarında yapılmış olduğu tahmin edilen Alahan Külliyesi'ne ait ören yerinde, Batı Kilisesi (Evangelist Bazilika), Manastır ve Doğu Kilisesi, kayalara oyulmuş keşiş odacıklan ile kuzey yönünde içlerinde kiliseyi yaptıran Tarasis'in lahdi bulunan mezarlardan oluşmaktadır Kilise binaları, Istanul'daki Ayasofya Bazilikası ile ortak mimari özellikler taşımaktadır Doğu Kilisesi ayakta olmasına rağmen, Batı Kilisesi çok harap durumdadır Her iki kilise de korint başlıklı iki dizi sütunla üç nefe ayrılmıştır Kesme taştan inşa edilen beden duvarları, sütunlar, sütun başlıkları ve por-tallerdeki insan ve hayvan figürleri ile bitkisel süslemeler büyük bir ustalıkla yontulmuştur Batı Kilisesi'nin, Narteksten ana mekana geçilen kapının atkı ve yan dikmeleri kabartmalarla süslüdür St Paulus, St Pierre figürlerinden başka, bir çelengi taşıyan altışar kanatlı Cebrail, Mikail'in simgesel yaratıkları ezişi, kükreyen aslan, kartal ve öküz sembolleri, incil yazarlarının tasvirleri, üzüm salkımları, asma yaprakları ve balık motifleri; göz doyurucu zenginlikte, estetik ve gerçekçi bir üslubla yontulmuştur Bazilikanın doğusundaki geniş avlunun güneyinde dinsel törenlerin yapıldığı dehliz, 11 m uzunluğunda kemerli ve sütunlu bir galeri şeklindedir Galerinin ortasında, kabartma süsleme ile her yanı işli büyük niş bulunmaktadır Doğu Kilisesi, terasın doğu ucunda, revaklı yolun sonunda daha geç dönemde inşa edilmiş ve külliyenin en sağlam yapısıdır Önündeki avludan üç giriş kapısı bulunan üç nefli kilisenin üst örtüsü yıkılmıştır Bu yapının en önemli özelliği kubbeli bazilika şeklinde planlanmış olmasıdır Ayrıca Göksu vadisi içinde bulunan çok sayıdaki kaya kiliselerinden en ilginç olanı, Alahan Külliyesi'nin sapağından Karaman yönünde birkaç km gidildiğinde derin bir vadi içinde bulunan kaya kiliseleri ve barınaklarıdır Bunlardan Alaoda olarak bilinen kilisenin kubbe şeklinde yontulmuş üst bölümü, kırmızı, mavi ve kahverengi renklerin hakim olduğu geometrik ve bitkisel fresklerle süslüdür Birkaç bölümden oluşan kaya kilisesi zemininin mozaikle kaplanmış olduğu anlaşılıyor Ayrıca Maya köyü yakınlarında vadi içinde ve yeraltında kırmızı ve yeşil boyalı "Renkli Kilise" de vardır Dağpazarı (Corapıssus) Örenleri Mut'un 35 km kuzeybatısındadır Antik ismi Coropıssus olan kentin Karaman'dan Silifke'ye inen bir antik yol üzerinde oluşu eski kente ayrı bir önem verildiğini göstermektedir Burada bir Bizans kilisesi ile 15x550 m ölçüsündeki taban mozaiği ilgi çekicidir Kilise, köyün ortasına ve en yüksek yerine kurulmuştur Bizans dönemine ait kilisenin apsisi ve bazı duvarları ayakta kalabilmiştir Köyün içindeki mozaiklerde hayvan figürleri ve geometrik motifler yer almaktadır Köylüler tarafından soğuk hava deposu olarak kullanılan sarnıçlar vardır Mavga Kalesi Mavga Kalesi, Mut'un Kozlar yaylası yakınında Mut'a 16 km uzaklıktadır Sağlam kalan bir burcundaki kitabeye göre, Aleaddin Keykubad'ın emri üzerine 1230 yıllarında yapılmıştır Sarp ve dik kayalar üzerinde yapılmış olan kale içinde odalar, ahırlar, yemlikler, sulama tekneleri ve içi Horasan harcı ile sıvanmış su sarnıçları kayalara oyularak oluşturulmuştur Balobal Örenleri Mut'un batısında 40 km kuzeyindeki Yalnızcabağ köyü yakınındaki Değirmenlik yaylasındadır Büyük bir antik yerleşim alanıdır Çok sayıda lahit ve duvar kalıntıları bulunmaktadır |
Mersin Genel Tanitimi |
11-04-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mersin Genel TanitimiÇamlıyayla Tarihi Namrun kalesi eteklerinde kurulmuş bir yayla yerleşimidir Toros dağlarının ormanla örtülü yamaçları, pitoresk özelliğini koruyan yayla evleri, bol güneşi, yeşil ortamı, serin havası ile çok sayıda doğal güzellikleri bünyesinde barındırır Çamlıyayla, özellikle sıcak yaz aylarında ovada yaşayan kent halkının dinlendikleri sakin ve huzurlu bir ortamdır Tarihçe İlçeye adını veren Namrun Kalesi, Haçlıların bu bölgeye geldikleri devirlerde ve Selçuklular zamanından başlayarak uzun süre Ermenilerin elinde kalmıştır Bu dönemde Namrun Senyörü olarak tanınan Oşinin burada hüküm sürdüğüne dair bilgiler vardır Oşin 1081 tarihinde askerleriyle birlikte Bizans imparatoru Alaksiosun kumandanı durumundayken bölge Selçuklulara ve daha sonra diğer Müslüman devletlere geçmiştir 1845 den sonra başlayan Osmanlı-Memluk savaşları sırasında Namrunu Ali Paşa ele geçirmiştir Çamlıyayla Mersinin Tarsus ilçesine bağlı Namrun adı altında bir beldeyken 3644 sayılı kanunla Tarsus ilçesinden ayrılarak, 27081991 tarihinde ilçe olmuştur Coğrafi Yapı İlçe merkezinin yerleşim alanı 634 hektar, yüzölçümü 811 km²dir Denizden yüksekliği şehir merkezinde 1100 metredir İlçe kuzeyden Ulukışla–Niğde, doğu ve güneyden Tarsus, kuzeybatıdan Ereğli-Konya, batıdan ise Mersin il merkeziyle çevrili olup, Torosların zirvesine yakın yayla iklimine sahip bir yerleşim birimidir Yerleşim alanlarının içine kadar ormanla kaplı olan Torosların ağaç sınırının üstündeki haşin çıplak tepelerine kadar uzanmakta olan Çamlıyayla ilçesi, bir tarafından Cehennemdere, bir tarafından Kadıncık Vadisi ile eşine az rastlanan doğal güzelliklere sahiptir Çamlıyayla sınırları içerisinde yer alan ormanlarda çam, karaçam, kızılçam, fıstık çamı, ardıç, dişbudak, selvi, meşe türleri, çınar, akasya ve defne ağacı bulunmaktadır Ayrıca aromatik bitki örtüsünde sıklamen, sahlep, kekik, nane ve defne yetişmektedir Koruma altına alınan ve 95 m çevresi bulunan 1000 yaşlarındaki Anıt Ardıç (Ana Ardıç) ile Cocakderedeki 670 yaşlarında olan Koçsedir (Kocakatran ) görülmeye değer anıtsal ağaçlardandır Nüfus 2000 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre ilçe nüfusu, 18 bin 964dür Bu nüfusun 8 bin 806sı ilçe merkezinde, 4 bin 894ü Sebil Kasabasında, 5264ü de köyde yaşamaktadır Yayla özelliği nedeniyle ilçe merkezi, kasaba ve köylerdeki nüfusu yaz aylarında 100 bine yaklaşmaktadır İdari Yapı 1991 yılında ilçe olan Çamlıyaylanın 2 belediye ve 10 köyü bulunmaktadır SOSYAL YAPI İlçe merkezi, kasaba ve köylerde sosyal yaşantı, yayla sezonu dışında genellikle durgundur Köylerde ve Sebil Kasabasında çiftçilik (meyve ve sebze üretimi) ve orman ürünleri üretimi dışında önemli bir uğraş alanı yoktur İlçe merkezinde ise iş ve çalışma hayatı erkeklerde esnaflık, bayanlarda ise iğne oyacılığı ve pekmez bandırması yapımı olarak şekillenmiştir İlçe merkezi, kasaba ve köylerin tümünde elektrik, posta-telefon, radyo ve TV hizmetleri mevcuttur Kanalizasyon kısmen bulunmaktadır İlçede deniz, hava ve demiryolu ulaşımı bulunmamaktadır Eğitim İlçede 6 ilköğretim okulu, 1 lise mevcuttur Okullarda toplan 79 öğretmen, 1571 öğrenciye eğitim ve öğretim vermektedir Merkez kasaba ve civar köylerdeki okullarda toplam 1521 öğrenci taşımalı eğitimle taşınmaktadır İlçede okuryazarlık oranı % 99dur Sağlık İlçede Merkez Sağlık Ocağı, Sebil Sağlık Ocağı ve Sarıkavak Köyü Sağlık Ocağı bulunmaktadır Doğal Güzellikler 2000 m'den sonra ormanların bittiği yerlerde görülmeye değer irili ufaklı 10 krater gölden özellikle Çini Göl kenarında dağcılar için kamp yapmaya uygun alanlar bulunmaktadır Çamlıyayla ilçesi ile Toros dağları arasında yer alan 10 km uzaklıkta Masat, 20 km uzaklıkta Çatak, 30 km uzaklıkta Saydiya ve Saybaşı mevkileri Aralık-Hazİran ayları arasında karlı olup, buralarda kayak yapılabilir Yörükler, yaz mevsiminde burayı yayla olarak kullanmaktadırlar İlçeye 15 km uzaklıkta Papazın bahçesi olarak bilinen bahçe mesiresi; asırlık çam ağaçları altında, alabalık ve piliç yenilen güzel doğal bir ortamdır Turizm potansiyeli İlçede, yaz aylarında yayla turizmine yönelik hareketlenmeler görülür Çevre il ve ilçelerden gelen yerli ve yabancı turistler ile yayla evlerine göç eden vatandaşlar, yaz aylarını burada geçirmektedirlerYazı ilçede geçiren vatandaşların inşa ettirdikleri yayla evleri geleneksel Türk evlerinin güzel birer örneğidir Bunların büyük bir kısmı kış aylarında kapalıdır, yerli halkın oturduğu evlerse yaz-kış kullanılmaktadır Cehennemdere-Cocakdere yaban keçisi koruma ve üretme sahası olarak ayrılmıştır Çamlıyaylada bir de Yaban Keçisi Üretme İstasyonu kurulmuştur Cehennemdere avlağı, 1989 yılından itibaren yerli ve yabancı av turizmine de açılmıştır Yörede yaban domuzu, tavşan, keklik ve yırtıcı kuşlardan kartal bulunmaktadır Ayrıca Cehennemdere Irmağı boyunca da alabalık avlanmaktadır Tarihi Eserler Namrun Kalesi : İlçe merkezinin kuzeyindeki Namrun Kalesi 1045 yılında savunma kalesi olarak yapılmış, MS 15 yüzyılda Ulaş Beyliğine bağlanmıştır Kale, 1488 yılında Osmanlı Veziri Davut Paşa tarafından ele geçirilerek onarılmıştır 500 yıl işgal edilemeyen Çamlıyayla, Kurtuluş Savaşında Çukurovanın savunmasında halkın sığındığı mekan olmuştur Sinap Kalesi : Çamlıyaylanın kuzeyinde bulunan kale, Orta Çağda konak yeri olarak kullanılmış, İpek Yolu üzerinde kervansaray görevini üstlenmiştir EKONOMİK YAPI İlçe ekonomisi, genellikle tarım ve hayvancılığa dayalıdır Ayrıca orman ürünleri üretimine destek olan Sebil Kasabasında Orman Kooperatifi, Tarım Kredi Kooperatifi ve Sarıkavak Köyünde de Tarım Kredi Kooperatifi bulunmaktadır 59 bin 351 dekar tarım arazisi ile 143 bin 90 dekar tarım dışı arazi vardır Yaklaşık 17 bin 675 dekar arazide hububat ve baklagil üretimi, 2 bin 805 dekar arazide sebze üretimi, 10 bin 153 dekar arazi üzerinde de bağcılık ve toplu meyvecilik yapılmakta, 12 bin 462 dekar arazi de nadasa bırakılmaktadır İlçenin belli bölgelerinde sofralık üzüm bağları vardır Gerek iklim ve gerekse arazi koşulları, bağcılığı uygun ürün konumuna getirmiştir Hayvancılığı gelişmiş olan ilçede, 31 bin dolayında arı kovanı mevcut olup, arıcılığın önemli bir yeri vardır İlçede zengin orman kaynakları vardır toplam orman alanı 38 bin 53 hektar olup, orman sınırları içinde 22 bin 212 hektar normal koru ormanı, 13 bin 743 hektar bozuk koru ormanı mevcuttur Yüzölçümünün %519u ormanlık alandır |
Mersin Genel Tanitimi |
11-04-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mersin Genel TanitimiBozyazı Toros dağlarının eteklerinde her türlü meyve ve sebzenin yetiştiği verimli bir ovanın üzerinde kurulmuş olan Bozyazı, bahçe ve sera tarımının yanısıra, gelişmekte olan turizm ve sayfiye yapılaşması ile hızlı bir gelişme içindedir, Mersin'in en büyük ve en modern balıkçı barınağı burada bulunmaktadır Antalya-Kıbrıs yat trafiğinin uğrak yerlerinden biri durumunda olan Bozyazı'da, yat turizminde de önemli gelişmeler kaydedilmektedir Tarihi evleri, İstanbul Boğazı'ndaki Göksu deresini anımsatan Bozyazı çayı, düzenli ve bakımlı kıyı bandı ile huzurlu bir yerleşimdir Tarihçe Antik Çağda NAGİDOS adıyla anılan Bozyazı nın tarihi çok eski dönemlere kadar uzanmaktadır Sisamlı Nagidos tarafından MÖ 5 yüzyılda kurulduğu sanılan Nagidos, bugünkü Paşabeleni olarak bilinen tepenin üzerindedir Hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz kentten günümüze Paşabeleni tepesinin zirvesine yakın yerlerdeki surlar kalmıştır İlçede Hititler, Asurlar, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Memlükler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar hüküm sürmüştür Bozyazı, Fatih Sultan Mehmetin Karamanoğulları Beyliğini Osmanlı topraklarına katmasıyla Osmanlı yönetimi altına girmiştir Bozyazı adını; Gürlevik yöresinin güneyindeki ovanın, “Çorak düzlük” anlamında kullanılan “Boz alan” , “Bozova”, “Bozyazı” isimleriyle çağrılmasından almıştır Sulu tarım yapılmadan önce, halk bölgenin çoraklığını vurgulamak için bu sözcükleri kullanmıştır Günümüzde bir yolla karayla bağlanmış olan Nagidos adacığı, bu antik kentin bir parçası idi Bozyazı, 1988 yılında de ilçe olmuştur Coğrafi Yapısı Bozyazı İlçesi, Torosların eteklerinde Akdeniz kıyısında bulunmaktadır Doğusunda Aydıncık, batısında Anamur, kuzeyinde Gülnar ve Ermenek ilçeleri, güneyinde ise Akdeniz sahil şeridi yer almaktadır Yüz ölçümü 566 km² olup, deniz seviyesinde rakım sıfır, en yüksek noktasında ise 1760 mdir Yaklaşık 25 km sahil şeridine sahiptir Önemli akarsuları; ilçe merkezinden geçerek denize dökülen Sini Çayı ile Tekeli ve Tekmen kasabaları arasında yer alan Aksaz Çayıdır Nüfus İlçe Nüfusu; 43 bin 835tir Nüfusun %70i (26 bin 314 kişi) merkezde, %30u (17 bin 521 kişi) ise köy ve kasabalarda yaşamaktadır İdari Yapı 1987 yılında ilçe olan Bozyazıda 3 belediye, 12 köy bulunmaktadır SOSYAL YAPI Eğitim ve Kültür Bozyazıda okuma yazma oranı % 97 dir İlçede 17 ilköğretim okulu, 1 genel lise, 1 anadolu lisesi, 1 süper lise ve anadolu imam-hatip lisesi bulunmaktadır İlköğretim okullarında 200, liselerde 103 olmak üzere toplam 303 öğretmen görev yapmaktadır Bu okullarda toplam 4959 öğrenci bulunmaktadır Sağlık İlçede sağlık hizmetleri; merkezde 3, Tekmen ve Tekeli kasabalarında 1er olmak üzere 5 sağlık ocağında, 9u doktor, 88 sağlık personel ile hizmet yürütülmektedir Turizm Potansiyeli İlçede son yıllarda turizm potansiyeli açısından önemli değişiklikler olmuştur Eski kagir ve toprak binaların yerlerini, modern konutlar ve tatil siteleri almıştır Bu nedenle, başta Konya olmak üzere Ankara ve İstanbuldan gelen yerli turistlerin, tatil mekanı durumundadır İlçede yerli nüfusun büyük çoğunluğu yaz aylarını Toros Dağlarında yer alan Kozağacı, Tersekan, Ardıç, Devrent ve Çokolukun da aralarında bulunduğu 11 yaylada geçirmektedir Turizme yönelik yatırımlar yeni gelişmektedir Dış turizme hizmet veren toplam 420 yatak kapasitesine sahip 3 turizm belgeli otel ve toplam 230 yatak kapasitesine sahip 4 tesis bulunmaktadır İlçenin tarihi ve turistik önemi olan ören yerleri; Kilise Burnu, Arsione (Maraş Tepesi), Softa Kalesi, Nagidos, Çaltı Mağarası, Dört Ayak Harabesidir Nagidos Kelenderis gibi, bölgenin en eski kentlerinden biri olan Nagidos'un kalıntıları Bozyazı ilçesinde, kıyıya yakın bir tepe üzerindedir Hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz kentten günümüze ulaşan kalıntılar, bu tepenin zirvesine yakın yerdeki surlardan ibarettir Ayrıca Bozyazı Çayı üzerindeki köprünün ilk biçiminin Roma Çağı'nda yapılmış olduğu anlaşılmaktadır Ayrıca bir su yolu kalıntısı ile bir hamamın temelleri yine Geç Roma, Bizans Çağı kalıntıları arasında sayılabilir Antik kaynaklar, Nagidos'un da Kelenderis gibi, Samoslular tarafından kolonize edildiğini belirtirler Nagidos'un MÖ 5 ve 4 yüzyıllarda Pers egemenliği altında olduğu, bu dönemde basılan satraplık sikkelerinden anlaşılmaktadır Hellenistik Çağ'da, Mısır'daki Ptolemaioslar'ın etkisi altına girmiş ise de, ardından gelen korsan baskıları kentin zayıflamasına yol açmıştı Orta Çağ'da ise, önemsiz ve yerleşmenin sadece kıyaya çok yakın olan Bozyazı adası (Nagidussa) üzerinde yoğunlaştığı anlaşılmaktadır Kilise Burnu Bozyazı'ya 14 km uzaklıkta Akkaya köyü sınırlan içerisinde, halk arasında Kilise Burnu olarak bilinen, geç Roma ve erken Bizans dönemine ait bir ören yeridir Burada sur, sarnıç, bir kilise ve diğer yapılara ait kalıntılar bulunmaktadır Surun dışında kuzeybatı yönünde ikisi yanyana, biri arkada olmak üzere üç adet l ve 2 yüzyıllara ait Memurium mezarlarına benzer yapıda mezarlar vardır Maraş Tepesi (Arsione) Bozyazının 2 km doğusunda Maraş Tepesi üzerinde kurulu olan bu kent Mısır Kralı Ptolernaios'un eşi Kraliçe Arsinee adını taşıyan antik bir liman kentidir MÖ 3 yüzyılda kurulduğu sanılan kentin görülebilen en önemli kalıntıları iki katlı mozaik döşeli mezarlar ile öteki yapı kalıntılarıdır Softa Kalesi İlçenin 10 km doğusunda Mersin yolu üzerinde "Fidik" denilen tepe üzerinde kurulmuştur Eski çağlardan beri korsanlar ve Romalılar tarafından kullanılan kale, burçlu görünümünü Orta Çağ'da almıştı Bizans çağlarında onarım görmüş ve sonra Türkler tarafından kullanılmıştır Surların içinde birkaç su sarnıcı ile Orta Çağ'a ait hamam kalıntıları bulunmaktadır Çaltı Mağarası Bozyazı'ya 45 km uzaklıkta Lenger köyünün 5 km kuzeydoğusunda Çelti yaylasındadır Derinliği 40 m, merdiven inişli, iki katlı 2000 metrekare alana yayılmıştır Mağaradaki dikit ve sarkıtlar, tahminen 70000 yıllık büyük sütunlar halinde oluşmuştur Sarkıt ve dikitlerin çoğunluğu beyaz ve kırmızı renktedir EKONOMİK YAPI İlçe ekonomisi genelde tarıma dayalıdır Ekilebilir arazi alanı; 21 bin 329 dekarı sulu tarımda, 75 bin 471 dekarı kuru tarımda olmak üzere toplam 96 bin 800 dekardır Kullanılmayan tarım dışı arazi 100 bin 253 dekar olup, 284 bin 715 dekar da orman arazisi bulunmaktadır İlçe merkezinde deniz seviyesindeki arazilerde seracılık yapılmakta, turfanda sebze ile muz tarımı önemli yer tutmaktadır Yer fıstığı ve narenciye de yetiştirilen diğer önemli ürünlerdir Bozyazının diğer önemli bir ekonomik kaynağı da hayvancılıktır İlçede, 2218 büyükbaş, 36 bin 750 küçükbaş hayvan vardır Ayrıca arıcılık da önemli bir gelir kaynağıdır Bunun yanı sıra köylerde, seracılık, çilek ve aromatik bitki üretimi de yapılmaktadır İlçede; 1 Tarım Kredi Kooperatifi, 1 Toprak Su Kooperatifi, 1 Su Ürünleri Kooperatifi, 8 Tarımsal Kalkınma Kooperatifi olmak üzere toplam 11 kooperatif bulunmaktadır |
Mersin Genel Tanitimi |
11-04-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mersin Genel TanitimiMERSİN MÜZESİ Kent merkezindeki Kültür Merkezi'nin doğu cephesindedir Arkeolojik ve etnografik eserler üç ayrı salonda teşhir edilmektedir Taş eserlerin sergilendiği birinci salonda; Roma dönemine ait mermer insan başları, heykel ve steller ile anforalar yer almaktadır Pişmiş kilden (Terracota) yapılmış terliksi formdaki mezarlar, Pompeipolis antik kentinde bulunmuştur İkinci salonda; Anadolu'nun en eski yerleşim merkezlerinden Yumuktepe ve Gözlükule kazılarından çıkarılan Yeni Taş, Bakır Taş ve Eski Tunç dönemlerine ait eserler sergilenmektedir Bunlar iki kulplu kaplar, ikili, üçlü, dörtlü sepet kulplu fincan şekilli kaplar, gaga ağızlı testiler ve çeşitli boyalı kaplardır Ayrıca Eski Tunç, Urartu, Helenestik, Roma ve Bizans dönemlerine ait çeşitli çanak, çömlek, cam ve bronz eserler, bronz, gümüş ve altın sikkeler bu salonda sergilenmektedir İÖ ikinci bine ait kurşun figür, Hitit İmparatorluk dönemine ait mühürler dikkat çeken eserlerdir Hayvan başlı gümüş, Urartu bilezikleri ve çeşitli dizi boncuklar, klasik ve Helenestik Çağ'a ait Lechyos, Kylix ve Sigilatalar ile Roma dönemine ait çeşitli form ve büyüklükteki cam eserler, altın diadem ve küpeler sergilenmektedir Etnoğrafik eserlerin bulunduğu üst kattaki üçüncü salonda; gümüş süs eşyaları, tesbihler, işlemeli kadın elbiseleri, peşkirler, ağaç ve bakır eşyalar, kilimler, nazarlıklar ile tabanca, kama ve barutluklar yer almaktadır Müze bahçesinde ise çeşitli dönemlere ait taş eserler ile Pithoslar sergilenmektedir İçel müzesinde 999 sikke ve 446 etnografik eser bulunmaktadır |
Mersin Genel Tanitimi |
11-04-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mersin Genel TanitimiHelenistik Kule Şehri çevreleyen surların kuzeydoğu kenarında bulunan 5 katlı kule 16 m X 13 m oturumunda ve 23 m yüksekliğinde olup yapımında hiç harc kullanılmamıştır Her katı kendi içinde bölümlere ayrılmış olan kule, yöneticilerin yaşadığı bir mekan olduğu kadar, tehlike anında halkın sığındığı ve şehir hazinesinin korunduğu güvenli bir yer olarak ta kullanılmaktaydı Kule kapısı üzerindeki yazıttan, İÖ III yüzyılın 2 Yarısında Tarkyares tarafından yaptırılmış olduğu anlaşılan kule, geçirdiği yangın sonucu vali Petronius'un emriyle İS III yy solarında onarım görmüştür Eski paraların üstünde amblem olarak kullanılan bu gözetleme ve barınma kulesi yüksek oluşu nedeniyle bugünkü beldenin ismine de kaynak olmuştur: Uzuncaburç |
Mersin Genel Tanitimi |
11-04-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mersin Genel TanitimiEshab-ı Kehf ( Yedi Uyurlar Mağarası ) Eshab-ı Kehf Nerede, Nedir? Ashab-ı Kehf, (Mağara Arkadaşları) İslam dininde kabul edilen bir olayın kahramanı bir grup insana verilen isim İslam dinine göre bu insanlar Tanrı'nin birliğine inanıyorlardı Fakat dini inançlarına karşı baskıyla karşılaşınca yurtlarından göçmüşler, Efsûs (Afşin)'taki bir mağarada 309 sene uyumuşlardır Yedi kişi olduklarına ve yanlarında Kıtmir adında bir köpekleri olduğuna inanılır Aslında Kur'an'daki Kehf suresinde kaç kişi oldukları belirtilmez, Allah dışında kimsenin bilemeyeceği belirtilir Yine de genel görüşe göre 7 kişiydiler Hikayeleri İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'an'da Kehf suresinde anlatılmaktadır Kehf suresindeki ayeti kerimede mağaranın içine sabah ve akşam gün ışığı düştüğünden bahsetmektedir Gün ışığının mağaraya düşmesini tesbit bakımından Afşin Ashab-ı Kehf mağarasında fizik ve astronomi bilim adamlarından oluşan bilirkişi heyeti inceleme yapmışlar ve Afşin mahkemesi de bilimadamlarının kararını haklı bulmuştur Ashab-ı Kehfin Hikâyesi Ashab-ı Kehf'in hikâyesi Kur'an'da geçer ve bu nedenle Müslümanlar bu hikayeye inanmak zorundadır Aslında Kur'an'daki surede, bu kişilerin kaç kişi olduğu, kaç yıl uyudukları belirtilmez, bu bilgileri ancak Allah'ın bileceği vurgulanır Ayrıca hikayenin motifleri ve temeli pek açık bir şekilde belirtilmemiştir Kısaca bu kişilerin İslami bir inanca sahip oldukları ve karşılaştıkları baskı nedeniyle köpekleriyle beraber bir mağaraya sığındıkları ve bu mağarada Allah tarafından çok uzun bir süre boyunca uyutuldukları anlatılır Ne tam olarak nerede yaşadıkları ne de tam olarak ne zamanda yaşadıklarına değinilir Yine de gerek kültürel etkilerle gerek çeşitli rivayetler nedeniyle sayıları, adları, yaşadıkları yer ve uyudukları zamana dair çeşitli şeyler söylenmiştir Bu söylenceler sayesinde bütün bir hikâyeye ulaşılır Yine de hikâyenin bu halinin doğruluğuna dair pekçok tartışma vardır Geleneksel anlamda hikayeye göre Ashab-ı Kehf denilen gençler, Efsûs yani Afşin şehrinde yaşıyorlardı Bunlardan altısı sarayda görevli, hükümdara yakın kimselerdi ve hükümdarın müşavere heyetindeydiler Onun sağında ve solunda bulunurlardı Sağındakiler Yemliha, Mekselina ve Mislina idi Bunlara “Ashab-ı yemin” denmiştir Hükümdarın solunda bulunanlar ise, Mernuş, Debernuş ve Şazenuştur Bunlara da “Ashab-ı yesar” denmiştir Halen Afşin bölgesinde bu isimler erkek ismi olarak çocuklara verilegelmektedir Hükümdarın Roma imparatorlarından Dimityanus veya Dokyanus olduğu düşünülmektedir Kesin olan şey imparatorun putperest olduğudur Putperestliği kabul etmeyen az sayıdaki insanları yakalatıp öldürtmüştü Hükümdar bir ihbar üzerine saraydaki putperest olmayan gençlerin durumlarını öğrendi Onları çağırıp tehdit etti, onlar inançlarından ayrılmak istemediler, aksine Dokyanusu inançlarına davet ettiler Hükümdar onların eski günlerine dönmeleri için zaman tanıdı Gençlerde inançlarını korumak için şehre yakın bir dağ yönüne gittiler Yolda giderken Kefeştetayyuş ismindeki bir çoban onların inancına katıldı ve yedincileri oldu Çobanın köpeği Kıtmir de onlara katılıp, arkalarından takip etti Dağa yaklaştıklarında çobanın gösterdiği bir mağaraya girdiler Mağarada dua ederek merhamet dilediler (İslam dininin kutsal kitabı Kur'an'daki Kehf suresinin 13 ayetinde bu kişilerin duaları belirtilir) Hikayenin devamına göre hükümdar, Efsûsa gelip, onları sorar Kaçtıklarını haber alıp saklandıkları mağrayı öğrenince adamlarıyla mağaraya gider ve mağaranın ağzını onları öldürmek maksadıyla kapattırır İnanca göre gençler ölmez, yüzyıllar boyunca uyumaya devam ederler Sonunda ise ilahi bir şekilde uyandırırlar Ne kadar süre kaldıkları tam olarak bilinmez ve Kehf suresinde bu süreyi ancak Allah'ın bileceği belirtilir Yine de geleneksel olarak yaklaşık 300 sene uyudukları düşünülür Ashab-ı Kehf uyandıklarında geçmiş olan zamanında farkında olmadıkları belirtilir Uykudan kalkmaları, birbirleriyle konuşmaları ve içlerinden birini şehre göndermeleri Kur'an'da geçer Bunlar şehre gidip yiyecek getirecek kimsenin (Yemlihanın) elbise değiştirerek halini kimseye bildirmeden gidip gelmesini uygun görürler Yemliha, bunu kabul edip şehre geldiğinde çok değişmiş bir şehir bulur Farklı yorumları mevcut olan bir hadiseyle bu kişi geçen zamanın farkına varır ve o zamanın hükümdarının yanına götürülür İnanca göre bu hükümdar gençlerin dinindendir Başlarından geçenleri hükümdara anlatır Daha sonra gidip arkadaşlarına haber verir Daha sonra tekrar hepsi uykuya dalarlar Bazıları sahabelerden Ebu Bekr ve Ali'nin, Ashab-ı Kehfe gittiklerini ve Ashab-ı Kehf'in uykudan uyanıp onları gördüklerini ileri sürmüştür Ayrıca bu söylenceye İslam dininin son peygamberi Muhammede iman ettiklerini bildirip ve selâm gönderip dua istedikleri de eklenir Bunların dışında bazı kişiler Ashab-ı Kehf'in Mehdi geldiğinde uyanıp ona katılacağını ileri sürmüştür Yine de bu iddiaların, veya hikayede genelde geçen isim, yer, zaman ve bazı olayların gerçek temelleri tartışmalıdır Kur'an'da ise bu yorumlara dair hiçbir şey yoktur Hristiyanlık'ta Yedi Uyurlar Bu efsane Hristiyanlık'ta "yeniden dirilme" inancının kanıtı olarak gösterilmektedir Efsane Efsane'ye göre 250 yılları civarında Dakyus (Dakyanus veya Decius) adlı bir kral'ın yönettiği putperest bir ülkede 7 genç Hristiyanlık'la suçlanır İnançlarını değiştirmeleri için bir süre verilir fakat, onlar dünyevi eşyalarını bırakıp dağa ibadet etmeye giderler Putperestliğe karşı bu tavrı gören kral öldürülmelerini emreder Gençler ve köpekleri mağaraya sığınırlar Kral mağaranın girişine duvar örülmesini emreder Yedi Uyurlar yıllarca burada kalırlar Yıllar sonra, (genelde 379-390 yılları) ağıl yapmak isteyen bir çiftçi mağara girişini açar ve Yedi Uyurlar'la karşılaşır Şehir'de haçlı bir sürü bina görüp hayrete düşerler Dakyus zamanında kalan altınları harcamaya çalıştıkları zaman Psikopos'un karşısına çıkarılırlar Hikayelerini dinleyen psikopos bunun bir mucize olduğunu söyler Bunlar Hristiyanlıkta Maximianus, Malchus, Martinianus, Dionysius, Joannes, Serapion, ve Constantinus adındaki azizlerdir Başka kaynaklar başka isimler verir Efsanenin bu sürümü ise Kuran'da ki Kehf suresinde(19 sure) anlatılanlara benzemektedir Bahsi geçen kişiler Philedelphia (Bugün Ürdün'deki Amman şehri) şehrinin soylularıdır Liderleri Maximillian (Yemliha), o sırada şehri ziyaret eden Roma İmparatoru "Haderanius" (Hadrian)'a başkaldırır ve put tanrıları inkar ederek sadece Nuh'un, Musa'nun, İbrahim'in ve İsa'nın Tanrı'sının tapılamaya değer olduğunu söyler İmparator idam edilmelerini emreder Kapatıldıkları zindandan kaçarlar ve sığınacakları bir mağara bulurlar Yedisi ve bir köpek (Kitmir veya Kıtmir) mağarada uyuya kalırlar Bu mağaraya gelen askerler şaşırmış ve isteri için de geri dönerler Bunun üzerine komutanları mağara girişinin taş ve harç kapatılmasını emreder Yedi kafir'in buarada ölüme terkedildiklerini anlatan bir levha bırakarak giderler 300 yıl kadar sonra uynadıklarında, Maximillian'ı şehre yiyecek almak üzere göderirler 300 sene önceki paradan şüphelen fırıncı onun bir hazine bulduğunu zanneder ve bunu kendisiyle paylaşmazsa onu ele vereceğini söyler Askerler gelir Maximillian'ı yetkililere götürürler Yetkililer ilk önce ona inanmasalarda daha sonra ikna olurlar ve bunu bir mucize sayarlar Efsanenin birkaç değişik sürümü bulunmaktadır Bunlardan birinde kaçan beş genç vardır, yolda bir çoban ve çobanın Kitmir adındaki köpeği de bu beş gence katılır Çoban onları saklanmak üzere bu mağara götürür Başka bir sürümde ise çoban bu yedi genç ve köpeğin bulunduğu mağaranın yerini kralın askerlerine göstermiştir Mağara Hristiyanlar tarafından kabul edilen sürümdeki mağara bugünkü Efes şehrinin yakınlarında Panayır Dağı eteklerinde bulunmakatadır Yedi Uyurlar mağarasının üstüne bir kilise yapılmış hali 1927-1928 yılları arasındaki bir kazıda ortaya çıkarıldı Kazı soununda 5 ve 6 yüzyıla ait olan mezarlar bulunmuştur Yedi Uyurlar'a ithaf edilmiş yazıtlar hem mezarlarda hemde kilise duvarlarında bulunmaktadır Ashab'ül Kehf ile ilgili mağaranın ise sınırları içinde olduğunu iddia eden 33 kent vardır Bunlardan üçü Türkiye'dedir; Afşin, Tarsus ve Efes |
Mersin Genel Tanitimi |
11-04-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mersin Genel TanitimiEshab-ı Kehf ( Yedi Uyurlar Mağarası ) Tarsus'un kuzeybatısında 14 km uzaklıkta Dedeler Köyündedir Kuran-ı Kerim'de Kehf Suresinde sözü edilen bu mağara Müslüman ve Hristyanlarca kutsal sayılır Mağaraya 15-20 merdivenle inilirEshab-ı Kehf Mağarasına ait bir efsane halk arasında anlatılır; "Mitolojik tanrılara inanışın, gücünü kaybettiği dönemlerde, tek Tanrıya inandıkları için eziyet edilmekten kaçan Hristiyan dinine mensup Yemliha, Mekseline, Mislina, Mernuş, Sazenuş, Tebernuş ve Kefeştetayuş adında yedi genç, Putperestliğe dönmeyi kabul etmediklerinden Rum Hükümdar Dakyanus'un huzuruna çıkarılmışlar Bu hükümdar, Putperestlik dinine bağlı kalmalarını, aksi takdirde kendilerini öldürteceğini söyleyerek birkaç günlük zaman vermiş Köpekleri Kıtmir ile birlikte bu yedi genç ölümden kurtulmak için verilen süreden fayadalanarak kaçmışlar ve bu mağaraya sığınmışlar Allah tarafından kendilerine 300 yıl süre bir uyku verilmiştir İlk uyanan, yiyecek almak için kente gider ama, elinde bulunan zamanı geçmiş para yüzünden yakalanır Yakalayan parayı nerede bulduğunu ve oraya götürülmesini ister O da yalnız olmadığını yedi arkadaşıyla beraber mağarada kaldığını söyler Onunla birlikte mağaraya geldiğinde yedi yavru kuşun tünediği bir yuvadan başka bir şey görmemiştir Bu nedenle burası "Yedi Uyurlar Mağarası" diye de anılır Halk arasında ziyaret dağı olarak bilinen dağ, konik biçimi ve topoğrafik görünümü itibariyla doğal bir özellik arz eder Mağara 300 m2 büyüklüğünde 10 m yüksekliğindedir Mağaranın içinde 3 tünel mevcuttur Eshab-ı Kehf Mağarasının yanına Osmanlı Padişahı Abdulaziz tarafından 1873 yılında bir mescit yaptırılmıştır |
Mersin Genel Tanitimi |
11-04-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mersin Genel TanitimiSilifke / Mersin İlçe merkezi, Silifke ovasının kuzeydoğusunda, Toros dağlarına yaslanmış tepe üzerindeki kalenin eteklerinde, Göksu akarsuyunun iki yakasında yeralır İlçe ve çevresinin tarihi ve kültürel zenginliği, yerel folklorik özellikleri ve tarımsal ekonomisinin yanı sıra uluslararası önemde bir doğal koruma alanı olan Göksu deltası, cennetten bir köşe gibi yeşil doğası ve kapız kanyonları ile Göksu vadisi, Toros yaylaları gibi güzelliklere sahiptir Binlerce yıldan buyana ilçe ve yakın çevresinin Akdeniz ile bağlantısını kuran Taşucu, limanın yakın çevresindeki Seka Fabrikası, balıkçı barınağı ile doğal koyları ve turistik özellikleri ile ayrı bir önem taşır Görülmeli-Gezilmeli Sarı kum ve Türkiye´nin tek fiyordu olan Hamsilos Fiyordu görülmeli Silifke Kalesi Kentin batısındaki tepenin üzerinde, oval planlı olarak kurulmuştur Klasik çağlarda Kokysionoros bilinen yerleşimin ortasında Tanrıça Athena Kanetis adına yapılmış kutsal bir tapınak bulunmaktaydı Temel tespitlerine göre Hellenistik veya erken Roma dönemine ait olduğu anlaşılan yerleşim, Arap akınlarına karşı Bizanslılar tarafından 7 yüzyılda oval şekliyle berkitildi Kale, Ermeni Kilikya Krallıkları, Franklar, Anadolu Selçukluları, Karamanoğulları ve Osmanlı dönemlerini yaşamıştır Kale, 19 yüzyılda gezgin ve araştırmacı Kaptan Beaufort ve V Langlois tarafından incelenmiştir Evliya Çelebi, kalenin 23 burcu; içinde l cami (Sultan II Bayezid zamanına ait), 60 kadar ev olduğunu yazar Burçların çoğu yıkıldığından günümüzde ancak lO adedi görülebilmektedir Kalenin ana girişinde örülen ikinci bir duvarla güvenlik koridoru oluşturulmuştur Kalede yeterli arkeolojik kazı ve bilimsel çalışmalar yapılmamıştır Kale içinde görülebilen başlıca yapılar, kemerli galeriler, su sarnıçları ve depolardır Günümüzde sitadel konumundaki kale ve kenti çevreleyen duvarlara ait herhangi bir iz kalmamıştır Taşköprü MS 77-78 yıllarında Kilikya Valisi LOctavius Memor tarafından, Roma imparatoru Vespasianus ve iki oğlu adına yaptırılmış olan ve günümüzde yedi gözü bulunan köprü, 19 yüzyıla kadar ilk şeklini korumuştu Köprünün kuzey girişinde bulunan mermer sütun üzerindeki kitabeye göre, Vali Mehmet Ali Paşa tarafından 1875 yılında restore ettirilmiştir Restorasyon sırasında iki küçük kemer yerine tek kemer yapılmasıyla köprü 5 kemerli olmuştur 1972 yılında köprü üzerinde genişletme çalışmaları yapılmıştır Celal Taşkıran'ın örneğini "Silifke and Environs" adlı kitabında yayınladığı Roma kitabesinin orjinali, 1870 yılında Silifkeli bir Rum vatandaş tarafından izmir Evangelical Okulu'nun müzesine gönderilmiş; ancak 1922 yılındaki büyük yangında kitabe kaybolmuştur Roma Tapınağı Silifke merkezde bulunan ve doğu ile güney yanlarındaki sütun tabanları orjinal şekilde korunmuş olan tapınak, MS 2 yüzyılda Pseudodipteros planlı yapılmıştır Tapınağın uzun kenarında 14'er; kısa kenarında 8'er sütun(40 mx21 m boyutlu)bulunmaktaydı Korint başlıklı bu sütunlardan bugün sadece biri ayakta kalabilmiştir MS 5 yüzyılda yaşamış olan Tarihçi Zosimos:"Tapınak, ovadaki ürünlerine musallat olan çekirgelerden kurtulmak için Güneş ve Sanat Tanrısı Apollon'dan yardım isteyen ahali tarafından, çekirgeler Apollon'un gönderdiği bir kuş sürüşünce yok edilmesi sonucunda, O'na bir şükran ifadesi olarak yaptırılmıştır" diye yazar Tapınağın işlevi konusunda değişik görüşler vardır Burası StPaulus'un kiliseye dönüştürdüğü Roma Zeus Tapınağı'dır veya 5 yüzyılda kiliseye dönüştürülen Aphrodit Tapınağı'dır Ya da kente batı yönünden girilen kapının kolonlu caddesidir 1993 yılında yapılan kazılarda, tapınağın yerden 2 m yükseklikte bir platform üzerine kurulduğu anlaşılmıştır Tekiranbarı Sarnıcı Silifke Kalesi'nin eteğinde kayalara oyulmuş büyük bir su deposudur Kentin su ihtiyacını karşılayan bir Bizans yapısıdır 45 m uzunluğunda, 23 m genişliğinde, 15 m derinliğinde olan sarnıcın tabanına kayaya oyulmuş döner bir merdivenle inilir Mimarisiyle Çukurova'nın en orjinal antik su deposu özel-liğindedir 1997 yılında içel Valiliği tarafından, arkeolojik kazı ve temizleme çalışmaları başlatılmış ve çevre düzenlemesi yapılmıştır Mozaik Alan 1980 yılında Kültür Bakanlığfnca kent merkezinde yapılan bir kazıda, gymnasium veya hamam olabileceği tahmin edilen "opus-sectila" tekniğinde yapılmış renkli mozaik tabanlı yeni bir mekan bulunmuştur MS 2 yüzyıl Roma dönemine ait olduğu belirlenen bu kalıntıda ayrıca üzeri yazıtlı iki heykel altlığı ile 2 m boyunda başı kopmuş mermer bir imparator heykeli de bulunmuştur Tiyatro Kalenin bulunduğu tepenin güneydoğu eteklerinde bulunmaktaydı Günümüzde sadece giriş kapısına ait bir bölümü kalmıştır 15 yüzyılda yöreyi gören Barbaro'nun anlatımına göre; tiyatro büyük caveası ile sağlam durumdaydı Kaptan Beafort, 1812'de tiyatroyu kısmen ayakta olarak görmüştü Aleaddin Camii Taşköprünün karşısında bulunan cami, Selçuklu sultanlarından Aleaddin Keykubat döneminde yapıldığı için Aleaddin Camii adını almıştır Kentin merkezinde bulunduğu için Merkez Cami olarak da bilinmektedir Cami dikdörtgen planlıdır, içi ikişer sütunun ayırdığı 3 netlidir Orta nefin karşısında Selçuklu süslemeleri bulunan taş mihrap vardır Orjinalinde son cematyeri yoktur Mihrabın iki yanında pencereler yeralır Düz tavanlı caminin mihrabının üzerinde küçük kubbe oturtulmuştur Basık minaresi Selçuklu özelliği göstermez Cami 1989 yılında restore edilmiştir Reşadiye Camii Kentin güneyinde Kız Meslek Lisesi yakınındadır Padişah Sultan Mehmet Reşat zamanında Nüzhet Paşa tarafından yaptırılmıştır Sundurması, başlık ve sütunları korint tarzındaki devşirme antik malzemeyle desteklenmiştir Cami kareye yakın planlıdır Düzgün kesme taşlarla örülen duvarları ahşap bir kırma çatı örter Silifke Kalesi Silifke´nin çevresine hakim ve 184 m yükseklikteki kayaların üzerine ortaçağda yapılmıştır Gedik Ahmet Paşa´nın 1471 yılında Silifke Kalesi´ni zaptı sırasında yine Gedik Ahmet Paşa tarafından açıldığı söylenen doğu yönündeki büyük gedikten taş bir merdivenle kaleye çıkmak mümkündür Göksu Deltası Göksu deltası, nadir ve nesli tehlikeye düşmüş kuş türleri ile bitkilerin yaşama, üreme, beslenme ve konaklamalarına imkan sağlayan uluslararası önemde olan bir sulak alandır ve dünyanın sayılı kuş göçü yollarından birisidir Göksu deltasında, 450 türden oluşan Türkiye kuşlarının 332 türü barınmaktadır Su kuşu türlerinin çeşitliliği ve sayılarının fazla oluşu nedeniyle, özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkındaki Sözleşme (RAMSAR) kriterlerine göre de uluslararası öneme sahip alanlardan birisidir Ülkemiz bu sözleşmeye 1993 yılında taraf olmuş, 1994 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce onaylanmıştır 1996 yılında da Kültür Bakanlığı'nca Doğal Sit Alanı ilan edilmiştir, içel Özel Çevre Koruma Müdürlüğü ve Doğal Hayatı Koruma Derneği tarafından bölgede çalışmalar yapılmaktadır Delta, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen kuşbilimcilerin (Ornitolog) büyük ilgisini çekmektedir Don olayının az görüldüğü iklimi ve tatlı sudan tuzluya değişen çok çeşitli su ortamının varlığı, deltayı Türkiye'nin diğer bölgelerinde seyrek görülen göçmen, kışlayan ve kuluçkaya yatan birçok kuş türü için çekici kılar Bu kuşlardan saz horozu, yaz ördeği, yalı çapkını, kızılbacak, kızılşahin, balıkçıl, sakar meke, yeşilbaş ördek Göksu deltasında sürekli Flamingo ise kışın barınmaktadır Sazhorozu Göksu deltasının sembolü olmuş ve kuş gözlemcileri tarafından sürekli izlenmektedir Göksu deltası ve onu çevreleyen tepeler, yüksek çeşitlilik ve yoğunlukta sürüngen toplulukları barındırır 1991'de 4 tür kara ve su kurbağası, 6 tür kara ve su kaplumbağası, 14 tür kertenkele ve 10 yılan türü belirlenmiştir Delta, deniz kaplumbağalarının (Careta caretta, Chelonia mydas) Doğu Akdeniz'de yeralan l derece yumurtlama alanıdır Nesli tükenmekte olan mavi yengecin (Callinectes sapidus) üreme alanı da Göksu deltasıdır Kıyılarında fok balığı da yaşamaktadır Paredeniz dalyanı, delta ekonomisi içinde önemli bir yere sahiptir Kefal, yılanbalığı, levrek, çipura gibi balık çeşitlerinin çıktığı dalyan, bir su ürünleri kooperatifi tarafından işletilmektedir Göksu, Seyhan ve Ceyhan'dan sonra Akdeniz'e dökülen akarsuların en önemlisidir Uzunluğu 260 km'dir Sularını topladığı havzası 10400 km'dir Deltayı ikiye bölerek denize ulaşır Deltadaki tüm sulak alanların toplamı 1954 ha'dır Akgöl, deltanın en büyük su kültesi olup l 200 ha'lık bir alanı kaplar ve tatlısu gölüdür Bitki ve hayvanlar için oldukça zengin yaşam ortamı oluşturur Göksu deltası, Akdeniz iklimine özgü çok çeşitli doğal bitki örtüsüne sahiptir Son yapılan araştırmalara göre, bölgede 352 bitki türü belirlenmiştir Türkiye'de korunmaya ihtiyacı olan 8 adet dünyanın başka hiçbir yerinde bulunmayan tür ile 32 adet nadir tür deltada yaşamaktadır Ova ve kıyıdan itibaren kuzeye doğru yer alan dalgalı arazi kuşağındaki makiliklerde, defne, zakkum, menengiç, murt, harnup gibi tipik Akdeniz bitkileri vardır Makilerden sonra başlayan ormanlar 2000 m'den sonra seyr eki eşerek, yerini 2500 m'den sonra çalılıklar ve geniş otlaklara bırakmaktadır Silifke Belediyesi, Dünya Bankası ve Avrupa Komisyonu'nun desteği ve fınansörlüğü ile 1991 yılında kurulmuş olan Akdeniz Şehirleri Belediyeler Birliği'nin (MEDCITIES NETWORK) Türkiye'den tek üyesidir Birlik içinde aktif görev alan Silifke Belediyesi, "Sürdürülebilir Gelişme ve Yerel Gündem 21" çerçevesi içerisinde, ekoturizmle ilgili pilot proje yürütmekte, bu projeyi uluslararası platformlara taşıyarak, hern bölgeyi tanıtmak, hem de dış kaynaklı finansman sağlamayı amaçlamaktadır Korkusuz Kral Anıtmezarı (Mezgit Kale) Susanoğlu'nun içinden kuzeye doğru giden stabilize yol 5 km'de Türkmenuşağı köyüne ve 11 km'de bu köyün mahallesi olan Pasif da Roma dönemine ait ev, sarnıç ve mezar kalıntıları vardır Paslı'nın 2 km doğusunda bir tepe üzerinde Korkusuz Kral Anıt mezarı bulunmakta ve yöre halkı tarafından Mezgit Kale olarak bilinmektedir MS 2 veya 3 yüzyıla ait anıt mezar 780 m ebadında olup, ön kısmındaki korint başlıklı sütunların ortasında konsollar bulunmaktadır Zeus Tapınağı ve Kilise Üç ayrı dönemde hizmet vermiş olan bu tapınak,Tanrıların babası Zeus'un dev Ejderha Typon'a karşı kazandığı zaferin bir simgesi olarak yapılmıştır Hristiyanlık döneminde tümüyle yıkılarak kiliseye dönüştürülmüştür Kimim adına ve nezaman yapıldığı bilinmeyen kilise, 4-5 yüzyıl arasına tarihlenmektedir Takkadın Ören Yeri Paslı ören yerinden sonra 4 km ileride Roma ve Bizans dönemlerine ait yoğun kalıntıların bulunduğu Takkadın örenyerine varılır Burada kaya mezarları, lahitler, aslan kabartmalı lahit kapaklan, nek-ropol, sarnıç, küçük bir kale, kilise ve ev kalıntıları bulunmaktadır Üç Güzeller Mozaiği Narlıkuyu koyunda deniz kıyısında bulunan hamam, 4, yüzyıl Roma döneminde Poimenius tarafından yaptırılmıştır Cennet obruğu içindeki yeraltı deresinin denize ulaştığı yerdeki tatlı su kaynağından yararlanmak amacıyla burada yaptırılan hamamın yıkanma bölümünün tabanındaki mozaikte Zeus'un yarıtanrıça kızları Aglaia, Euphrosyne ve Thalia'nın çıplak olarak kumru ve keklikler arasında dans edişi tasvir edilmektedir Mozaik tablonun üst kenarındaki yazıda:"Ey konuk dost! Bu mucizeli suyu kimin bulduğunu, saklı kaynağını kimin gün ışığına çıkardığını merak ediyorsan, bil ki O, imparatorların dostu ve Kutsal Adalar'ın dürüst yöneticisi Poimenius'tur" Ayatekla (Meryemlik) Kentin yaklaşık 15 km güneyinde bulunan Ayatekla, Hristiyanlık dönemine ait dini bir merkezdir Ayatekla veya Meryemlik olarak bilinen kutsal alanın kuruluşu MS 50 yılarında başlamıştır Ikonialı (Konya) bir azize olan Hagia-Thecla (Ayatekla), Hz isa'nın havarilerinden St Paulus'un Hristiyanlık öğretilerini benimsemiş, öncü bir misyonerdir StPaulus'un Konya'da verdiği vaizlerden çok etkilenerek kendini dine adamıştır Thekla, Konya ve Yalmaç'daki Roma izlenmelerinden kaçarak Silifke'ye gelmiştir Önceleri ibadetin gizlice yapıldığı katokomb denilen, doğal mağarada yaşamıştır Ayatekla, Hristiyanlığın en eski ve en önemli kutsal alanlarından biridir Burası daha sonraki Bizans dönemlerinde dini bir yerleşim olmuş ve Ayatekla olarak anılmıştır Günümüzde Meryemlik olarak bilinen ören yerinde yeraltı ibadet mağarası,daha sonra üzerine inşa edilen anıtsal Zenon Bazilikası'nın apsis kalıntısı, Büyük Sarnıç, Ha-marnı Kuzey Kilise, irili ufaklı sarnıçlar ve Nekropol alanını görmek mümkündür Ayatekla'nın içinde yaşadığı mağara onun kayboluşundan sonra Hristi-yanlarca kutsal sayılmış, ve Hristiyanlık dininin MS 320 yılında serbest bırakılıncaya kadar gizli bir ibadet yeri olarak kullanılmıştır Daha sonra bu mağara içine payanda amaçlı korint sütunlar konulmuş, mozaik kaplamalar yapılmış ve 4 yüzyıl sonlarında kiliseye dönüştürülmüştür Uzuncaburç Silifke ilçesinden Toros dağlarına uzanan vadi ve ormanlar arasından geçen asfalt yolun 30 km'sinde bir plato üzerinde kurulmuş olan Olba ören yerine ulaşılır Hellenistik Çağ'da merkezi Uzuncaburç'un 4 km doğusundaki Olba Ura Krallığfnın kutsal alanı olan Uzuncaburç yerleşimi, 72 yılında imparator Vespasianus zamanında, Olba'dan ayrılarak "Diocaesarea" (Tann-lmparator kenti) adıyla kendi adına para basabilen özerk yeni bir site durumuna getirilmiştir Olba kenti, Uzuncaburç'un 4 km doğusunda önemli bir yerleşim yeri olup, halkın ibadet ettiği, Zeus Tapınağı ise Uzuncaburç'da bulunmakta idi Ancak Romalılar yöreye egemen olduktan sonra 1 yüzyılın sonlarına doğru Zeus Tapınağı'nın bulunduğu yere özel bir önem vererek, burasını Olba'dan ayırıp Diocaesarea adıyla bağımsız bir site haline getirmişlerdir Buradaki Zeus Tapınağı ile kent burcu dışında kalan bütün mimari yapılar, Roma dönemine aittir Bizans döneminde de burası yerleşim olarak kullanılmıştır Ören yerinde bulunan yapı kalıntıları şunlardır Sütunlu Cadde Tiyatronun önünden geçen sütun)u cadde, Zeus Tapınağı'nın yanında kent kapısından gelen diğer bir sütunlu cadde ile kesişir ve Tychaeum (Şans) Tapınağında son bulur, l yüzyıldan kalma caddedeki sütunların hepsi yıkılmış ve mimari parçalarının çoğu yok olmuştur Tören Kapısı 1 yüzyıldan kalma tören kapısı her biri 1 m çapında ve 7 m yüksekliğinde Korint başlıklı sütunlarla anıtsal bir yapıdır Sütun gövdelerinden çıkan konsollar üzerinde, heykeller bulunmaktaydı Yarısı yıkılmış olan tören kapısının 5 sütunu ayaktadır Zeus Tapınağı Tören kapısından sonra antik çeşmeyi geçince sütunlu caddenin solunda bir avlu içerisindeki Zeus Tapınağı'nın Seleukhos Nikator (MÖ 312-295} tarafından yaptırılmış olduğu sanılmaktadır YBoysal'a göre; Zeus Tapınağı, Anadolu'da dört bir yanı tek sıra 36 sütunla çevrili, Korint tarzında Peripteros planlı, en eski tapınaklardan biri olarak sanat tarihinde önemli bir yere sahiptir Romalılar tarafından da kullanılan tapınak, 5 yüzyılda önemli değişikliklerle kiliseye çevrilmiştir Şans Tapınağı (Tychaeum):Sütunlu caddenin bitimindeki Şans Tapınağı 1 yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır Bugün 5'i ayakta olan, 6 m yüksekliğindeki yekpare granit 6 sütunun taşıdığı arşitravdaki kitabeye göre, tapınak, kentin soylularından Oppius ile karısı Kyria tarafından yaptırılarak kente armağan edilmiştir Zafer Kapısı Güney-Kuzey yönündeki ikinci sütunlu yol üzerinde ve Zeus Tapınağının kuzeyinde bulunan kapının ortasında, biri büyük, yanlarında İki küçük, kemerli girişler vardır Üzerindeki kitabede, depremden zarar gören kapının Roma imparatorları Arcadius (395-408) ile Honorius'un (395-423) birlikte yönetimleri sırasında onarım gördüğü yazılıdır Tiyatro Roma imparatorları Marcus Aurelius (161-180) ile Lucius Verus'un (161-169) birlikte yönetimleri sırasında, 2 yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olduğu burada bulunan bir yazıttan anlaşılmaktadır Hellenistik Anıt Mezar Uzuncaburç beldesinin güneyindeki bir tepe üzerinde yapılmış olan anıtmezar, dor biçimindeki mimarisi ile yörede tektir Piramidal çatılı, 15 m yüksekliğindeki mezar anıt 550 cm x 550 cm ölçülerinde kare planlıdır 2300 yıllık anıtmezarın, Seleukhos veya Olba Krallığı'nın yöneticilerinden birine ait olduğu tahmin edilmektedir Hellenistik Yüksek Kule Kenti çevreleyen surların kuzeydoğu kenarında bulunan 5 katlı kule 16 m x 13 m oturumunda ve 23 m yüksekliğindedir Yapımında harç kullanılmamıştır Her katı kendi içinde bölümlere ayrılmış olan kule, yöneticilerin yaşadığı bir mekan olduğu kadar, tehlike anında halkın sığındığı ve kent hazinesinin korunduğu güvenli bir yapı olarak da kullanılmaktaydı Kule kapısı üzerindeki yazıttan, MÖ 3 yüzyılın ikinci yarısında Tarkyares tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır Sikkelerin üstünde amblem olarak kullanılan bu gözetleme ve barınma kulesi, yüksek oluşu nedeniyle bugünkü Uzuncaburç'un ismine de kaynak olmuştur Kiliseler Hristiyanlığın bölgeye gelmesiyle 5 yüzyılda Zeus Tapınağından dönüştürme kiliseden başka üç kilise daha yapılmıştır Bunlar kule yakınındaki Stefanos Kilisesi, nekropoldeki Mezarlık Kilisesi ve tiyatro yanındaki küçük bir kilisedir Bunlardan çok az kalıntı bulunmaktadır Nekropol (Mezar Alanı) Kentin kuzeyindeki bir vadinin her iki yamacına yayılmış olan nekropol alanı, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde kullanılmış olup çok sayıda kaya mezarı vardır Ura Uzuncaburç'un 4 km doğusundaki Ura, Hellenistik dönemde Olba Krallığı'nın merkezi ve önemli bir ticaret kenti durumundaydı Bir tepenin üzerinde kurulmuş olan antik kentin günümüze kadar gelebilmiş kalıntılar arasında çeşme binası, su kemeri, evler, tiyatro ve nekropol bulunmaktadır Buradaki en önemli yapıtlardan biri olan Çeşme binası Septimus Severus (193-211) zamanında yaptırılmıştır Diğer önemli bir eser, nekropolün bulunduğu vadi üzerine kurulmuş, 150 m uzunluğun da, 25 m yüksekliğinde kemerli akuadüktür Bu su kemerinin korunması ve çevrenin gözetlenmesi için kuleler inşa edilmiş olması yapının önemini göstermektedir Antik çeşme ile aynı dönemde yapılmış olan çeşme, Bizans İmparatoru lljustin yönetimi sırasında, 566 yılında onarım görmüştür Çeşmenin yanında bulunan tiyatronun oturma basamakları ile sahnenin bir bölümü günümüze dek ulaşabilmiştir Narlı Kuyu Narlıkuyu, Mersin-Silifke yolu üzerinde, Mersin´e 64 km uzaklıkta, sol tarafta şirin bir koydur Denizden birkaç metre ileride MÖ 4 yy´in ilk yarısından kalma mozaik döşemeli antik hamam, burada kaynayan şifalı sudan faydalanmak isteyen Poimenious tarafından yaptırılmış Mozaik mitolojiye göre üç huri diye bilinen üç kızkardeş; Aglaca, Thalia ve Euphoryene´yi dans ederken göstermektedir Cennet Obruğu Narlıkuyu´nun 3 km kuzeyinde 3 Jeolojik zamanın Miosen çağında bir yeraltı deresinin kalker tabakası içerisinde yaptığı erozyon sonucu tavanın göçmesi sebebiyle oluşmuş bir çukurdur Denizden yüksekliği 135 metre olan bu çöküntünün içine Romalılar devrinden kalma bir merdiven ile inilmektedir Cehennem Obruğu Cennet çukurunun 75 m doğusunda olup meydana gelişi Cennet Obruğu gibidir Derinliği 120 metre olup dehşet verici görüntüsünden dolayı bu adı almıştır Mitolojiye göre ejder Typhoon burada hapsedilmiştir İçine inmek çok zor ve tehlikelidir İklim Tipik Akdeniz ikliminin etkisinde kalmasından dolayı, yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı Gezi için en uygun zaman Mayıs başı-Haziran sonu ile Eylül ayıdır Etkinlikler Silifke Kültür Haftası Müzik ve Folklor Festivali: 20-26 Mayıs Taşucu Çevre Festivali: 7-8-9 Ağustos Gökbelen Karakucak Güreşleri ve Yayla Şenliği: 29-30 Ağustos |
Mersin Genel Tanitimi |
11-04-2012 | #14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mersin Genel TanitimiAnsiklopedik bilgiler bir yana Mersin'de tatil yapılmaz olmuş Eskiden (10 yıl önce) mezitliden sonraki otoban çıkışından silifkeye gidene kadar deniz görürdük şimdi gördüğümüz tek şey beton bloklar koca koca bilmem kaç katlı siteler Tamam güzel gelişiyor (!?) ama onların atıkları katlettikleri plajlar denize girilmez hale getirmişler Silifke - Susanoğlu arası (taş ucuda dahil) denize girilebilecek tek mekan olarak kalmış malum o aralığında delta olduğunu biliyorsanız sivrisineklerle haşır neşir olmayıda göze alacaksınız Ne yazık ki Mersin'de denizi sadece izleyebilirsiniz Gemi atıkları ve sitelerin kanalizasyon atıklarından dolayı deniz çok kirlenmiş durumda Aksini idda etmeyin 15 senedir mersine tatile gidiyorum |
Mersin Genel Tanitimi |
11-04-2012 | #15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mersin Genel TanitimiYedi Uyurlar Mağarası-Mersin Tarsus'un kuzeybatısında 14 km uzaklıkta Dedeler Köyündedir Kuran-ı Kerim'de Kehf Suresinde sözü edilen bu mağara Müslüman ve Hristyanlarca kutsal sayılır Mağaraya 15-20 merdivenle inilirEshab-ı Kehf Mağarasına ait bir efsane halk arasında anlatılır; "Mitolojik tanrılara inanışın, gücünü kaybettiği dönemlerde, tek Tanrıya inandıkları için eziyet edilmekten kaçan Hristiyan dinine mensup Yemliha, Mekseline, Mislina, Mernuş, Sazenuş, Tebernuş ve Kefeştetayuş adında yedi genç, Putperestliğe dönmeyi kabul etmediklerinden Rum Hükümdar Dakyanus'un huzuruna çıkarılmışlar Bu hükümdar, Putperestlik dinine bağlı kalmalarını, aksi takdirde kendilerini öldürteceğini söyleyerek birkaç günlük zaman vermiş Köpekleri Kıtmir ile birlikte bu yedi genç ölümden kurtulmak için verilen süreden fayadalanarak kaçmışlar ve bu mağaraya sığınmışlar Allah tarafından kendilerine 300 yıl süre bir uyku verilmiştir İlk uyanan, yiyecek almak için kente gider ama, elinde bulunan zamanı geçmiş para yüzünden yakalanır Yakalayan parayı nerede bulduğunu ve oraya götürülmesini ister O da yalnız olmadığını yedi arkadaşıyla beraber mağarada kaldığını söyler Onunla birlikte mağaraya geldiğinde yedi yavru kuşun tünediği bir yuvadan başka bir şey görmemiştir Bu nedenle burası "Yedi Uyurlar Mağarası" diye de anılır Halk arasında ziyaret dağı olarak bilinen dağ, konik biçimi ve topoğrafik görünümü itibariyla doğal bir özellik arz eder Mağara 300 m2 büyüklüğünde 10 m yüksekliğindedir Mağaranın içinde 3 tünel mevcuttur Eshab-ı Kehf Mağarasının yanına Osmanlı Padişahı Abdulaziz tarafından 1873 yılında bir mescit yaptırılmıştır |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|