Bilimsel Sahtekarlıklar |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bilimsel SahtekarlıklarBİLİMSEL SAHTEKÂRLIKLAR Evrim teorisi savunucuların fırsat buldukça aldatmacalarla, sahtekârlıklarla teorilerini korumaya dolaysıyla yaşatmaya çalıştıkları gözlemlenir Bu davranışların pek çok örnekleri vardır Bilimsel olduğu iddia edilen teorilerin yeterli bilimsel kanıtlarla desteklenmesi istenir Eğer bir teori yeterli ve bilimsel kanıtlarla destekleniyorsa o teori taraftar ve savunucularının aldatmacalar, sahtekârlıklar gibi bilim ve ahlak dışı davranışlara kalkışmayacakları, buna gerek duymayacakları açıktır Bazı teori taraftar ve savunucularının bilim ve ahlak dışı davranışlarla teorilerini savunmaya, korumaya ve yaşatmaya çalışmalarını yeterli bilimsel kanıt bulamamanın ortaya koyduğu güçlü paniklemenin ve çaresizliğin sonucu olduğu şeklinde yorumluyoruz Eğer inanılan ve savunulan bir teori yeterli bilimsel kanıtlarla destekleniyorsa bilim ve ahlak dışı yollara niçin girişilsin de teorinin adı lekelensin? Fakat buradaki görevimiz bilimsel bilgiler verme kadar eleştiri de yapmaktır Bu nedenle böylesine bilim ve ahlak dışı davranışları görmezlikten, bilmezlikten gelemeyiz Evrim teorisi adına yapılan sahtekârlık ve aldatmacalar binlercedir En bilinenleri, bu nedenle ünlüleri şunlardır: Ernst Haeckel ve embriyoları: Ernst Haeckel ve embriyoları konusunu tam anlamak için konunun bilimsel gelişimini bilmede yararlar vardır Charles Darwin insanın kökeni hakkındaki teorisini ve buna dair bulduğunu sandığı kanıtları İnsanın Türeyişi adlı kitabında açıkladı Bu kitabın sayfalarında yer alan tek resim ise, hemen birinci bölümde yer alan, biri insan diğeri ise köpek embriyolarına ait iki çizimdi Ancak Darwin bir embriyolog değildi Hiçbir zaman embriyoları mercek altına alıp kapsamlı bir biçimde incelememişti Dolayısıyla bu argümanını geliştirirken bu konuda otorite saydığı örneğin Alman biyolog Ernst Haeckel kişilerden alıntılar yaptı Nitekim Haeckel gerçekten de kısa bir süre sonra embriyolojinin evrimci yorumunun kurucusu ve asıl sahibi olarak tarihe geçecekti Haeckel, Darwin'in 1859'da yayınlanan Türlerin Kökeni adlı kitabını büyük bir heyecanla okumuş, benimsemiş ve Darwin'den bile koyu bir evrim taraftarı olup çıkmıştı Bu teoriye kendi adına katkıda bulunmak için bir dizi araştırma yaptı ve kitap yazdı 1868'de yazdığı Doğal Yaratılış Tarihi adlı kitabında ise, ona asıl ününü kazandıracak olan embriyoloji teorisini ortaya attı Haeckel, bu kitapta, farklı hayvan ve insan ovüllerinin ve embriyolarının gelişimin başlangıcında birbirleri ile tamamen aynı olduklarını öne sürüyordu Kitabın 242 sayfasına yerleştirdiği insan, maymun ve köpek embriyosu resimleri de bunun kanıtıydı Görünürde birbirlerinin tamamen aynı olan bu resimler, Haeckel'e göre bu canlıların ortak bir kökenden geldiklerini kanıtlıyordu Gerçekte ise söz konusu canlılar değil, ama onların çizimleri ortak bir kökenden geliyordu Haeckel, tek bir embriyo çizimi yapmış, sonra da bunu çok küçük farklılıklara uğratarak insan, maymun ve köpek embriyosu diye yan yana yerleştirmişti Aynı resim yan yana konulunca, doğal olarak birbirinin aynı duruyorlardı Darwin'in İnsanın Türeyişi kitabında kaynak olarak gösterdiği bilimsel çalışma buydu Oysa Darwin bu kitabı yazmadan önce, Haeckel'in çalışmalarında çok önemli bazı çarpıtmaların olduğunu fark eden ve bunu açıklayanlar olmuştu Haeckel'in kitabını yayınladığı 1868 yılı içinde, Antropoloji Arşivi adlı Alman bilim dergisinde yayınlanan L Rutimeyer imzalı bir makalede, Haeckel'in sahtekârlık yaptığı gözler önüne serilmiştir Basel Üniversitesi'nde zooloji ve karşılaştırmalı anatomi profesörü olan Rutimeyer, Haeckel'in embriyo çizimlerinin yayınlandığı iki kitabı, Doğal Yaratılış Tarihi ve İnsan Cinsiyetinin Soyağacı ve Oluşumu Hakkında kitaplarında incelemiş, bunların her ikisindeki embriyo çizimlerinin de gerçeklerden tamamen ilgisiz olduğunu göstermişti Bu konuda Rutimeyer şöyle diyordu: -Haeckel bu çalışmaların hem bilim adamı olmayan kişiler tarafından kolayca anlaşılabileceğini, hem de bilimsel ve akademik olduklarını ileri sürüyor Yazarın ilk yorumuna kimse karşı çıkmayacaktır, ama ikincisi pek ciddi bir biçimde savunulabilecek bir iddia değildir Bunlar, Ortaçağ formalitesi ile sarmalanmış işlerdir Bilimsel kanıtların yoktan üretildiği çok aşikârdır Ama yazar, okuyucuların bu gerçeği fark etmemesi için çok dikkatli davranmıştır Buna rağmen Darwin ve onu destekleyen diğer biyologlar, Haeckel'in çizimlerini referans olarak kabul etmeye devam ettiler Bu da Haeckel'e yeni bir güç ve motivasyon sağladı Embriyolojiyi Darwinizm'e güçlü bir dayanak haline getirmek için kolları sıvadı Yaptığı gözlemler ortaya böyle bir dayanak çıkarmıyordu, ama o gözlemlerden çok, çizimlere önem veriyordu İlerleyen yıllarda bir dizi karşılaştırmalı embriyo çizimi yaptı Balık, semender, kaplumbağa, tavuk, tavşan ve insan embriyolarını yan yana gösteren şemalar hazırladı Bu şemalarda dikkati çeken yön, bu farklı canlıların embriyolarının ilk başta birbirlerine çok benzemeleri, gelişim süreci sırasında yavaş yavaş farklılaşmalarıydı Özellikle insan embriyosunun balık embriyosuna benzerliği çok dikkat çekiciydi Öyle ki, insan embriyosu çizimlerinde, aynı balıktaki gibi solungaçlar bile görülüyordu Haeckel, sonunda bu çizimlerin verdiği sözde bilimsellik görüntüsü ile teorisini rekapitülasyon adıyla ilan etti: Bu teori Birey oluş, Soyoluşun Tekrarıdır şeklinde özetlenebilir Bu sloganın anlamı şuydu: Haeckel'e göre, her canlı yumurtasında veya annesinin rahminde geçirdiği gelişim sırasında, kendi türünün evrimsel tarihini baştan yaşıyordu Örneğin insan embriyosu anne karnında ilk başta balığa benziyor, ilerleyen haftalarda semender, sürüngen, memeli gibi aşamalardan geçtikten sonra, insana evrimleşiyordu Bu slogandaki tekrar etme kavramından hareketle Rekapütilasyon Teorisi olarak da bilinen bu teori kısa sürede tüm zamanların en ünlü evrim kanıtlarından biri haline geldi 20 yüzyıl boyunca, yüz milyonlarca öğrenci Haeckel'in balık-semender-kaplumbağa-tavuk-tavşan-insan şemalarını ders kitaplarında gördü ve insan embriyosunda solungaçlar olduğu hikâyesiyle yetiştirildi Fakat gerçek ilim hiç bir zaman yalanlara, aldatmacalara, sahtekârlıklara izin vermez gerçek er geç ortaya çıkar Daha sonraki yıllarda gelişen teknolojinin imkânlarıyla yapılan araştırmalar sonucunda benzedikleri ilan edilen embriyoların gerçekte benzemedikleri kasıtlı olarak benzetilmeye çalışıldıkları ortaya konuldu Haeckel yaptığı çizimlerde olabilecek, yapılabilecek her türlü tahrifatı yapmıştı Embriyolara hayali organlar eklemiş, bazılarından organları çıkarmış, büyüklükleri çok farklı olan embriyoları aynı boyda gibi göstermişti Haeckel'in insan embriyosunda solungaç diye gösterdiği yarıkların ise solungaçlarla hiçbir ilgisi yoktu: Bunlar, gerçekte insanın orta kulak kanalının, paratiroitlerinin ve timüs bezlerinin başlangıçlarıydı Daha sonraki araştırmalarda Haeckel'in diğer benzetmelerinin de aldatıcı olduğu anlaşıldı Embriyonun yumurta sarısı kesesine benzetilen kısmı, gerçekte bebek için kan üreten bir keseydi Haeckel'in ve onu izleyenlerin kuyruk olarak tanımladıkları kısım ise, insanın omurga kemiğiydi ve sadece bacaklardan daha önce ortaya çıktığı için kuyruk gibi gözüküyordu Haeckel'in çizimlerde sahtekârlık yaptığı, henüz 20 yüzyılın başlarında tamamen ortaya çıkmış ve o da bu konuda hayli açık bir itirafta bulunmaya mecbur kalmıştır Ernst Haeckel bu büyük itirafında şunları söylüyordu -Bu yaptığım sahtekârlık itirafından sonra kendimi ayıplanmış ve kınanmış olarak görmem gerekir Fakat benim avuntum şudur ki; suçlu durumda yan yana bulunduğumuz yüzlerce arkadaş, birçok güvenilir gözlemci ve ünlü biyolog vardır ki, onların çıkardıkları en iyi biyoloji kitaplarında, tezlerinde ve dergilerinde benim derecemde yapılmış sahtekârlıklar, kesin olmayan bilgiler, az çok tahrif edilmiş, şematize edilip yeniden düzenlenmiş şekiller bulunuyor Bu açık itirafına rağmen itiraf görmezlikten, bilmezlikten gelinmiş, bir propaganda malzemesi olarak kullanılmaktan vazgeçilmemiş, uzun yıllar yadsınması mümkün olmayan bilimsel bir gerçek gibi kullanılmaya çalışılmıştır Haeckel'in çizimlerinin bir sahtekârlık olduğu, ancak 90'lı yılların ikinci yarısında yüksek sesle dile getirilmeye başlandı Ünlü bilim dergisi Science, 5 Eylül 1997 tarihli sayısında, Haeckel'in embriyo çizimlerinin bir sahtekârlık ürünü olduğunu açıklayan bir makale yayınladı Haeckel'in, embriyoları benzer gösterebilmek için, bazı organları kasıtlı olarak çizimlerinden çıkardığını ya da hayali organlar eklediğini bildiren Science dergisi, yazının devamında şu bilgileri vermektedir: -Richardson ve ekibinin bildirdiğine göre, Haeckel sadece organlar eklemek ya da çıkarmakla kalmamış, aynı zamanda farklı türleri birbirlerine benzer gösterebilmek için büyüklükleri ile oynamış, bazen embriyoları gerçek boyutlarından on kat farklı göstermiş Dahası Haeckel farklılıkları gizleyebilmek için, türleri isimlendirmekten kaçınmış ve tek bir türü sanki bütün bir hayvan grubunun temsilcisi gibi göstermiş Richardson ve ekibinin belirttiğine göre, gerçekte birbirlerine çok yakın olan balık türlerinin embriyolarında bile, görünümleri ve gelişim süreçleri açısından çok büyük farklılıklar bulunuyor Richardson Haeckel'in çizimleri biyolojideki en büyük sahtekârlıklardan biri haline geliyor diyor Bu konuda New Scientist'teki 16 Ekim 1999 tarihli bir makalede Haeckel'in embriyoloji masalının tamamen gerçek dışı olduğu şöyle anlatılıyordu: -Haeckel, teorisini biyogenetik yasa olarak adlandırdı ve bu düşünce kısa zamanda rekapitülasyon olarak popülerleşti Gerçekte ise, Haeckel'in keskin yasasının yanlış olduğu yakın bir zaman sonra gösterildi Örneğin, erken insan embriyosunun hiçbir zaman bir balık gibi solungaçları yoktur ve embriyo hiçbir zaman erişkin bir sürüngene ya da maymuna benzer evrelerden geçmez Karl Enrst von Baer çizimlerinin akıbeti: Darwin teorisini kurgularken Haeckel'in çizimlerini ve yorumlarını aykırı görüşleri hiçe sayarak almış ve teorisini desteklemek için kullanmıştı Fakat embriyoloji konusuyla ilgilenen sadece Ernst Haeckel değildi Karl Enrst von Baer de aynı konuyla ilgileniyordu Jonathan Wells'in evrimin ikonları adlı kitabında ayrıntılarıyla açıkladığı gibi, Von Baer Darwin'in teorisine inanmıyordu ve buna şiddetle karşı çıkmıştı Embriyolojiye getirilen evrimci yorumlara da yine kesinlikle karşıydı ve bu konuda: -Yüksek hayvanların embriyoları hiçbir zaman bir başka formun embriyosuna benzemez, sadece kendi embriyosuna benzer diye yazmıştı Bu ise hem evrim teorisine hem de evrim teorisinin en güçlü dayanağına güçlü bir muhalefet demekti Buna izin verilemezdi Darwinin evrim teorisinin elifbası durumunda olan, Türlerin Kökeni kitabının üçüncü baskısından itibaren, Von Baer'in yorumlarını ve vardığı sonuçları çarpıtarak teorisi lehine bir kanıt olarak kullandığı görülür Jonathan Wells bu durumu evrimin ikonları adlı kitabında şöyle açıklıyor: -Darwin von Baer'i kendi embriyolojik kanıtlarının kaynağı olarak alıntıladı ama en önemli kanıtları kendi teorisine uygun hale getirmek için çarpıttı Von Baer yaptığı gözlemlerin Darwin tarafından haksız ve bilim dışı bir şekilde kullanılmasına karşı çıkacak kadar uzun yaşadı ve 1876'daki ölümüne kadar Darwinist evrimin güçlü eleştirmenlerinden biri oldu İlginç olan ise Darwin'in yine de onu ve çizimlerini kaynak göstermeyi sürdürmesi, teorisinin en amansız ve güçlü eleştiricilerinden olan Baer'i teorisinin destekçisiymiş gibi göstermesidir Burgess Shale fosilleri skandalı: 1909 yılında Charles D Walcott adlı evrim teorisi taraftarı bir paleontolog Kanada'nın Kayalık Dağlar bölgesindeki araştırmalarında kambriyen dönemine ait mükemmel yapılı bol miktarda fosil bulmuştu Fakat Charles D Walcott bir bilim insanı olmaktan çok koyu bir evrimciydi Bu nedenle evrim teorisini temelinden yıkacak bu gerçeği büyük bir bağnazlıkla bilim dünyasından gizledi Burgess Shale fosillerinin gün ışığına çıkması, ancak 1985 yılında, müzenin arşivlerinin yeniden incelenmesi sayesinde oldu İsrailli bilim adamı Gerald Schroeder bu konuda şu yorumu yapar: -Eğer Walcott isteseydi, fosiller üzerinde çalışmak üzere bir ordu dolusu öğrenciyi görevlendirebilirdi Ama evrim gemisini batırmamayı tercih etti |
Bilimsel Sahtekarlıklar |
11-04-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bilimsel SahtekarlıklarBİLİMSEL SAHTEKARLIKLAR-2 Piltdown adamı skandalı: Charles Darwin gerçek amacı olan insanın kökenini açıklama konusunu Türlerin Kökeni'nde değil, bundan 12 yıl sonra yayınladığı İnsanın Türeyişi adlı kitabında ele almıştır Bu kitabında insanın evrim basamağının en üst basamağında bulunduğunu maymunlarına benzer primatlardan evrimleştiğini ileri sürmekteydi Fakat diğer varsayımları gibi bu iddiasını doğrulayacak herhangi bir bilimsel kanıtı yoktu Darwin insanın maymunlarla ortak bir atadan geldiğini ileri sürdüğüne göre, teorisine inananlara evrimi kanıtlayacak fosiller bulma görevi düşüyordu 19 yüzyılın son çeyreğinden itibaren neredeyse tüm paleoantropoloji bilimi bu amaca yöneltilmiş, evrim teorisini inanan paleontologlar insanla maymun arasındaki kayıp halkayı bulmak için yoğun araştırmalara girişmişlerdir Bu konuda bazı bulgulara ulaşıldığı iddia edilmiş ise de daha sonraki bulgular bunların insanın evrimine kanıt olamayacağını gösterdiğinden vazgeçilmişti Bu nedenle insanın evrimini gösterecek en küçük bir kanıt büyük değer taşımaktaydı Ayrıca teorinin geleceği açısından da çok önemliydi Nihayet aranan ve umulan büyük bulgu, 1910 yılında İngiltere'de ortaya çıktığı ilan edildi Bu, sonraki 43 yıl boyunca insanın evrimini kanıtlayan çok önemli bir delil olarak dünyaya sunulacak olan Piltdown Adamı kafatasıydı Fakat hiçbir yalan sonsuza kadar sürmez Eğer bilimselse ömrü çok daha kısa olur 1949 yılına gelindiğinde British Museum'un paleontoloji bölümünden Kenneth Oakley yeni bir yaş belirleme şekli olan flor testi metodunu bazı fosiller üzerinde denemek istedi, Piltdown Adamı fosili üzerinde de bazı denemeler yapıldı Yapılan testlerde Piltdown Adamı kafatası fosilindeki çene kemiğinin hiç flor içermediği anlaşıldı Bu sonuç, çene kemiğinin toprak altında bir kaç yıldan fazla kalmadığını gösteriyordu Az miktarda flor içeren kafatası ise, sadece bir kaç bin yıllık olmalıydı Flor metoduna dayanılarak yapılan sonraki kronolojik araştırmalar, kafatasının ancak birkaç bin yıllık olduğunu ortaya çıkardı Çene kemiğindeki dişlerin ise suni olarak törpülenip yerine uydurulduğu, fosillerin yanında bulunan ilkel araçların çelik aletlerle yontulmuş adi birer taklit olduğu anlaşıldı Weiner'in yaptığı detaylı analizlerle bu sahtekârlık 1953 yılında kesin olarak ortaya çıkarıldı Kafatası beş yüz yaşında bir insana, çene kemiği de yeni ölmüş bir orangutana aitti Dişler, insana ait olduğu izlenimini vermek için sonradan özel olarak eklenmiş ve sıralanmış, eklem yerleri de törpülenmişti Daha sonra da bütün parçalar, eski görünmeleri için potasyum-dikromat ile lekelendirilmişti Bu lekeler, kemikler aside batırıldığında kayboluyordu Tüm bunların üzerine Piltdown Adamı, kırk yılı aşkın bir süredir sergilenmekte olduğu British Museum'dan alelacele çıkarıldı Nebraska adamı fosili: 1922 yılında ABD'nin Nebraska eyaletinde bir azı dişi fosili bulundu Gerçekte ne olduğu bilinmeyen bu azı dişine bakılarak hayali bir ara format adam ve ailesi kurgulandı Boy, boy resimleri çizildi Bu resimler kullanılarak yıllar boyu yoğun evrim propagandaları yapıldı Ancak 1927'de dişin ne insana ne de maymuna ait olduğu ortaya çıktı Diş, bir yaban domuzuna aitti Nebraska adamı fosili insanlara özgü doğal bir yanılgı olarak kabul edilebilir mi? Eğer belirsizliği ve bilinmezliği kanıt olarak göstermeyi bilimsellik olarak kabul edersek bu durumunu doğal bir yanılgı olarak kabul edebiliriz Fakat belirsizlik ve bilinmezliğin bilimsellik olarak kabul edilip gösterilemeyeceği açıktır Bu nedenle Nebraska adamı olayı kasıtlı yapılmış bilimsel bir aldatmaca olmalıdır (Nebraska adamı fosili bölümüne bakınız) Sahelanthropus Tchadensis Fosili: 2002 yazında Orta Afrika ülkesi Çad'da yeni bir kafatası fosili bulundu Fransız bilim adamı Michel Brunet tarafından keşfedilen fosile Sahelanthropus Tchadensis adı verildi Fakat bulunan bu yeni fosil sahip olduğu özellikler nedeniyle evrim dünyasını birbirine kattı Fosil evrim teorisi savunucularının kanıt bulma konusunda ne kadar aceleci ve peşin fikirli olduklarını göstermesi bakımından önemlidir Dünyaca ünlü Nature dergisi, fosili duyuran haberinde, bulunan yeni kafatası, insanın evrimi hakkındaki düşüncelerimizi tamamen batkına uğratabilir itirafında bulundu Harvard Üniversitesi'nden Daniel Lieberman, bu yeni bulgunun küçük bir nükleer bomba kadar etkili olacağını söyledi Bunun nedeni, bulunan söz konusu fosilin 7 milyon yıl yaşında olmasına rağmen, insanın en eski atası olduğu iddia edilen ve 5 milyon yıl yaşındaki Australopithecus türü maymunlardan evrimcilerin bugüne kadar temel aldıkları kıstaslara göre daha insansı bir yapıya sahip olmasıydı Hâlbuki uzun yıllar Sahelanthropus Tchadensis fosilinden daha genç fakat daha ilkel olan Lucy gibi kimi fosiller insanın evrimi konusunda birer ara format gibi gösterilerek evrim teorisi lehine kanıt olarak kabul edilmiş, evrimin gerçekliği konusunda yoğun propagandalar yapılmıştı Bu durum, zaten tam bir karmaşa durumunda olan insanın evrimi senaryosunu bir kez daha çıkmaza sokmakta tutarsız hale getirmekteydi Washington'daki George Washington Üniversitesi'nden evrimci antropolog Bernard Wood yeni bulunan fosil üzerine önemli bir açıklama yaptı Wood, tüm 20 yüzyıl boyunca kitlelere empoze edilen evrim merdiveni hikâyesinin artık geçerliliğinin kalmadığını, eğer oluşmuşsa evrimin ancak bir çalıya benzetilebileceğini söylüyordu: -Üniversiteye başladığım 1963 yılında, insanın evrimi bir merdiven gibi görülüyordu Bu merdivenin basamakları, maymundan insana doğru ilerleyen ve her aşaması bir öncekinden daha az maymunsu olan bir seri ara formdan meydana geliyordu Ama şimdi insanın evrimi şeması karmakarışık bir çalıya benziyor Fosillerin birbirleriyle nasıl bir ilişkisi olduğu ve herhangi birisinin gerçekten insanın atası olup olmadığı hala tartışmalı Yeni bulunan maymun fosili konusunda Nature dergisinin editörü ve bir paleoantropolog olan Henry Gee'nin yaptığı yorumlar da son derece önemlidir Gee, The Guardian gazetesinde yayınlanan yazısında, fosil üzerinde yapılan tartışmalara değinmekte ve şöyle yazmaktadır: -Sonuç ne olursa olsun, bu kafatası, bir kez daha ve kesin olarak göstermiştir ki, eskiden beri kabul edilen insanla maymun arasındaki evrimleşim kayıp halka düşüncesi saçmadır Şu an çok açık olarak görülmelidir ki, zaten her zaman için son derece sallantılı olan kayıp halka düşüncesi, artık tamamen geçerliliğini yitirmiştir Henry Gee, 1999 basımı Zamanın Derinliğini Ararken adlı önemli kitabında da, on yıllardır medyada ve sözde bilimsel evrimci kaynaklarda anlatılan insan nasıl evrimleşti hikâyelerinin hiçbir bilimsel değerinin olmadığını şöyle açıklar: -Mesela, insanın evriminin, vücudun duruşu, beyin hacmi ile ateş, alet kullanımı gibi teknolojik başarılar ve lisanın ortaya çıkmasını sağlayan el-göz koordinasyonundaki gelişmelere bağlı olarak geliştiği söylenir Ancak bu gibi senaryolar sübjektiftir Deneylerle asla test edilemezler, öyleyse bilimsel değildirler Genelde kullanımda olmaları, bilimsel testlere değil, iddialara ve sunuluşlarındaki otoriter yaklaşıma dayanırlar Gazeteciler ve manşet yazarlarının, atalarımızı bulma arayışları ve kayıp bağların keşfiyle ilgili olarak dört bir yanda sürdürdüğü gevezeliği ele aldığımızda, birçok profesyonel paleontoloğun, canlılığın tarihini senaryo ve hikâyelere dayanarak incelemediğini ve evrimsel tarihin hikâye anlatım şeklini, bilimdışı olması yüzünden otuz seneden de fazla bir süre önce bıraktıklarını öğrenmek bir sürpriz gibi gelebilir Gee, fosil kayıtlarının bir evrim şeması ortaya çıkarmadığını, elde sadece boşluk denizinde yüzüp duran ne olduğu belli olmayan evrimle ilişkisiz fosiller olduğunu ise şöyle vurgulamaktadır: -Yeni fosil bulguları, önceden var olan bu hikâyeye uydurulur Sanki atalar-nesiller zinciri, bizim gerçekten düşünmemiz gereken bir amaçmış gibi biz bu yeni bulgulara kayıp halkalar deriz; aslında gerçek farklıdır: bunlar insan önyargılarıyla uyumlu olmaları için şekillendirilen, gerçeğin ardından oluşturulan, tamamen insan icadı olan şeylerdir Her fosil, bir başka fosille bilinebilir hiçbir bağı olmayan izole bir noktayı temsil eder ve bunların tümü büyük bir boşluk denizinde yüzüp durmaktadır Dinozorlardan Kuşlara Evrim Masalı: Evrim teorisinin en büyük sıkıntılarından birisi sürüngenlerden kuşlara evrimleşmeyi gösteren bir ara format bulunamayışıdır Teori savunucuları daha önce bahsettiğimiz Archæopteryx'i dinozorlardan kuşlara evrimleşmedeki ara format olarak takdim etmeye çalışmışlarsa da Archæopteryxin gerçek bir kuş olduğu daha da önemlisi Archæopteryxin görüldüğü tarihten yetmiş beş milyon yıl öncesinde Protoavis isimli bir kuşun zaten yaşadığı anlaşılınca aradıklarını bulamamışlar, derin bir hayal kırıklığına uğramışlardı Dinozorlarla kuşlar arasındaki fizyolojik farklılıklar öylesine büyük ve derindir ki bu farklılıkları bile, bile kuşların dinozorlardan evrimleştiklerini iddia etmek ancak taassuba dönüşmüş körü körüne inanılan bir inanca savunmak için ortaya atılabilir Evrim teorisi savunucuları kuşların dinozorlardan evrimleştiklerini iddia etmeye mecbur kalmış gibidirler Bunun nedeni de kuşlara evrimsel bir ata bulma zorunlulukları olmalıdır Görünüşe göre kuşların evrimsel ata olma yönünden dinozorlardan başka uygun canlı türü yoktur Bu nedenle bilim tersini gösterse dahi kuşların dinozorlardan evrimleştiği ısrar ve inatla savunulmalıdır Aksi halde taraftarlarınca doğruluğu gönülden inanılan evrim teorisinde telafisi mümkün olmayan bir gedik açılır, bu da bu teorinin kökten yıkılıp tarihin çöplüğüne atılmasına neden olabilir Bu nedenle sık, sık dino-kuş fosilleriyle ilgili genelde temeli olmayan pek çok iddialar görmekteyiz Sinosauropteryx Fosili: Dino-kuş iddialarının ilk örneği, 1996 yılında gündeme getirilen Çin'de bulunan tüylü dinozor fosilleridir Çinde Sinosauropteryx adı verilen bir sürüngen fosili bulunmuştu Fosili inceleyen bazı paleontologlar bunun bilinen sürüngenlerin aksine kuş tüylerine sahip olduğunu ileri sürdüler Bu nedenle bulunan yeni fosil evrim teorisi taraftarlarınca aranan dino-kuş fosili şeklinde yorumlandı ve büyük propagandalarla bütün dünyaya duyuruldu Fakat evrim teorisi taraftarları her zaman yaptıkları gibi yine acele etmişlerdi Nitekim bir yıl sonra yapılan bilimsel incelemelerde, fosilin gerçekte kuş tüyüne benzer hiçbir yapıya sahip olmadığı anlaşıldı Archaeoraptor Liaoningensis fosili sahtekârlığı: National Geographic dergisi, Temmuz 1998 sayısında, kuşların dinozorlardan evrimleştiği iddiasının artık sağlam bir fosil kanıtına dayandığını ileri sürüyordu Çin'de bulunduğu belirtilen fosile geniş yer veriliyor, fosilin kuş ve dinozor özelliklerini bir arada taşıdığı savunuluyordu 125 milyon yıl önce yaşadığı söylenen bu türe Archaeoraptor Liaoningen- sis bilimsel ismi verildi Daha sonra yapılan araştırmalarda söz konusu fosilin, beş farklı fosilin birbirine ustaca eklenmesiyle üretilmiş olduğu anlaşıldı Aralarında üç paleontoloğun da bulunduğu bir grup araştırmacı, bir yıl kadar sonra ret ve inkâr edilemeyecek bir şekilde, bilgisayar tomografisinin yardımıyla sahtekârlığı kanıtladı Dino-kuş aslında Çinli bir evrim teorisi taraftarının eseriydi Çinli amatörler, yapışkan ve harç kullanarak 88 kemik ve taştan dino-kuş oluşturmuştu Archaeraptor'un ön kısmı tek bir kuşa ait fosildi, ancak dinozorun kuyruğuyla birlikte beden kısmında dört ayrı türden kemik vardı Taraftarlarınca büyük umutlarla ortaya sürülen Archaeoraptor Liaoningen- sis fosili evrim teorisinin bilimsel sahtekârlıklarından birisi olarak bilim literatürüne girdi Bu konuda Smithsonian Enstitüsü Doğa Tarihi Müzesi'nden kuş bilimci Storrs Olson: -Çağımızın en büyük aldatmacalarından biri ifadesini kullanmaktadır Hüdai ÇAKMAK Yazar Tersinim Teorisi Kurgulayıcısı |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|