Adisyon Kağıtları-Oyun-Kitap Özeti |
11-03-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Adisyon Kağıtları-Oyun-Kitap ÖzetiAdisyon kağıtları-Oyun kitap özeti KİŞİLER TÜRKAN: Bahrinin karısı ADAM : Hayali kahraman BAHRİ : Türkanın kocası ÖZGE : Bahri ile Türkanın kızı BİLGE : Bahri ile Türkanın kızı AYTAÇ : Bahri ile Türkanın oğlu ADİSYON KAĞIDI : YAZAN : Eda NACAR 97-11942005 Dr Yazarlık-4 (Otantik, nehiz bir resrorantı ) andıran sahnede, üç dört masa bulunmaktadır Masaların üstünde bakır kupalar, bakır tabaklar, bakır sürahiler yer almaktadır Ortamı duvarlarda asılı olan gaz lambaları aydınlatmaktadır Duvarlar eski yeni aile fotorafları ve halılarla süslenmiştir Hasır iskemlelerde, samimi bir hava yaratmak için masaların kenarlarına dizilmiştir Kaneviçe perdeler ve asırlık kilimlerde nostaljik bir hava yaratmıştır Eski bir soba ve pencerenin önünde çiçekler vardır Düz sarı kıyafetiyle bir adam içeriye girer Kıyafetin ön yüzünde ( Beyti kebap, Patlıcan kebap, Kuzu şiş, Piliç şiş, Günün yemeği, Pilav, Salata, Tatlı, Dondurma, Cola) yazmaktadırArka tarafında ise kıtalar şeklinde yazılmış şiirler bulunmaktadır ADİSYON KAĞIDI- Ben aşk cumhuriyetinin başbakanıyım Halkım aşıklardan Benim cumhuriyetimde insanlar; Aşık olarak doğar, (Duvarda asılı olan aile fotoğraflarına sıra ile bakmaktadır) Aşk ninnileriyle büyür, Aşk mekteplerinde,aşkın kitabını okur, (seyirciye doğru yönelir) Benim kanunlarımda; Aşklar özgür yaşanır Avukatlarım bu yüzden işsiz Savcılarım boş oturur Aşk suçu işleyenler sınırdışı edilir (Elleriylr restorantı gösterir) Benim cumhuriyetimde, ordum aşk için savaşır Aşklar ölürcesine yaşanır, Mezar taşlarına aşk şarkıları yazılır Benim cumhuriyetimde aşklar Sonsuzluğa ulaşır (iskemlelerden birine oturur)Bu gördüğünüz restorantın sahipleri, yirmi beş yıllık evliler Geçen sene gümüş yıllarını kutladılar Onu tanıdığım günden beri dünyasından bir türlü gidemedim Onun bambaşka bir dünyası var Her geldiğinde bana (arkasını döner ) birkaç mısrayı bırakır ve gider O yirmi beş yıl boyunca binlerce öğrenci yetiştirmiş emekli bir öğretmen O üç tane pırıl pırıl evlat yetiştiren güzel bir anne O otantik, nezih bir restorant işleten iyi bir işhanımı Onun ilk şiirini kardeşim kadar sevdiğim restorantın menü kapağına yazmışlar (Dışardan sesler duyulur) Türkan ablanın sesi bu (İskemleden kalkar) En iyisi ben yerime gideyim Kapı önüne canım Sizleride sevgili patronum Türkan Ablanın dünyasıyla başbaşa bırakayım TÜRKAN – (Elinde küçük çaydanlığı ile içeri girer Kaneviçe perdeleri açar) Nasılda özlemişim, bu sessizliği küçücük çaydanlığımla bir kişilik çay demlemeyi, (vazonun içinde ki çiçekleri koklar) sabahları vazolara koyduğum kırmızı gülleri, hanım elleri, begonvilleri Nasıl da özlemişim, aşk şarkıları dinlemeyi (Kısık seste ut sesi sözlere karışmaktadır Bu arada Türkan adisyon kağıtlarının arkasına birşeyler yazmaktadır) (Çayını yudumlar) (Beyaz kıyafetli bir adam, Trenin hareket etmesi için bekleyen memur edasıyla ağzındaki düdüğü çalarak sahneye girer) ADAM – Zaten aklına gelen başına geldi senin Ne diye hep aşk şarkıları dinlersin sanki birgün Şimdi dinle, şimdi ağla hadi şarkılardaki gibi…(Bir İskemle çeker oturur) TÜRKAN – Herşeyimiz ansızın oldu, ayrılığımızda ADAM – Kendine iyi bak dediğimi duyabildim mi uzaktan? TÜRKAN – Peki ya sen görebildin mi, içime akan gözyaşları- mı?Hüngür hüngür ağlamak isterken kaçar adımlarla gitmen şartmıydı ADAM – Yüreğin burkulmuş (Türkanın yüzünü okşamak ister Elini geri çeker) TÜRKAN – “İlk istasyonda indim bir telefon kulubesindeyim” demeni bekledim hep ADAM – Çaresizlik nedir bilir misin? TÜRKAN – Sensizliği mi? ADAM – Herşey boş be Türkan, kimse oturmuyor oturduğum yerde Sevdiğin şarkıyı da çalmıyorlar senden söz etmeye cesaretleri yok ağlayacağımı biliyorlar TÜRKAN – Yıllar nasıl da geçti acısıyla tatlısıyla yirmi beş yılı geride bıraktık Yirmi altısı olmayacak mı? ADAM – Olmayacak… TÜRKAN – Birlikte yaptığımız bahçeyi seyrettim bugün Minelerle güller, yasemenle hanımeller nasıl da kaynaşmışlar… ADAM – Benim gibi halinden şikayetçi olan yok muydu? TÜRKAN – (Adama sarılır) Sımsıkı sarılmışlar Daralınca yerleri, boyuna uzamışlar ( gülümser) ADAM – (Türkanı itekler) Sende benimle toprağı mı paylaşmak istiyorsun? ( Düdüğünü çalar) Son trende biraz önce kalktı… TÜRKAN – Kimbilir kaç durak sonra hatırlayacak beni… Kaç sefer sonra uğrayacak bir daha… ADAM – Dün neredeydim biliyor musun? TÜRKAN – Neredeydin? (İskemleye oturur) ADAM – Ayrıldığımız o yerde… Çoktandır uğramıyor dediler buralara sana ait bir eşya aradım dokunmak için Basma elbiseni buldum yerde Kokladım yakasını hasretle… Vazoda kırmızı beyaz güller, TÜRKAN – Hani çok severdin sularını değiştirmeyi ADAM – Onlar da küsmüş, senin gibi, boynu bükükler di sanki… TÜRKAN – Nereden bilebilirlerdi ki ayrılığımızın yatağımızda gerçekleşeceğini ADAM – ( Sessiz) TÜRKAN – Hiç hesapta yoktu ayrılık Biraz geç kalmana dayanamazken, kaldıramaz bunca yükü yüreğim Uzaktan duyar mısın sesimi yan yana durupta konuşamazken (Ses tonu sözleri söyledikçe yükselir) Anlayabilir misin beni? Aşabilir misin engelleri? Daha birbirimize ulaşamazken (ellerini uzatır) uzatsam tutabilir misin elleri mi, Yanımda olup da dokunamazken Sarılabilir misin özlemle, Bakabilir misin gözlerime, Söyleyebilir misin sevdiğini, O kadar yakınımda, Öylesine uzakken ADAM – Ben istediğim ayrılığı, sen istemedin biliyorum, biliyorum birtanem ben istedim ölmeyi, yaşayamadan hissettiklerimizi… TÜRKAN – (Masanın üstündeki adisyon kağıtlarını alır) Seni bu kağıtlarda yaşatıyor, içinde değerli armağanlar bulunan bir kutuya benzetiyorum El üstünde tutuyorum şiirlerimi, sırf senin için sırf sen varsın diye… ADAM – Ben ne yapıyorum peki? (Elindeki düdüğü gösterir) Çalıp gezdiğimi mi sanıyorsun? TÜRKAN – Ne yapıyorsun o zaman? ADAM – Sana olan sevgimi bir yumağa sarıyorum, öylesine büyüyor ki yüreğime dar geliyor İkimizinde sığabileceği bir kazak örüyorum TÜRKAN – Sende beni yanına istiyorsun biliyorum acaba o kazağı kirletmeden, esnetmeden giyebilecek miyiz merak ediyorum ADAM – (Türkanın dizlerinin dibine çöker) Ben kendimi sende bırakıp geldim Kendimi de seni de özledim Hoşuna gitmediyse kalışım, taşıyamıyorsan yükümü, azat et gidelim Benim yüreğimde çok yer var, senide götüreyim TÜRKAN – (Güler) ADAM – Neden gülüyorsun? TÜRKAN – Gülmek kahkaha değildir herzaman, gülmek bazende hüngür hüngür ağlamaktır, sevdiğin biri için ADAM – Benim için mi Türkan? TÜRKAN – Bir ev düşlüyorum ikimiz için… O sevdiğimiz mahalleden Sıcacık sevecen insanların yaşadığı (İskemleden kalkar) yokuş Daracık çıkmaz sokaklardaki, sıvası dökülmüş, penceresinde, yağ tenekelerine dikilmiş kırmızı beyaz karanfilleri olan, bacasında sevgi ve mutluluk tüten minicik bir ev… (Kanaviçe nakışlı perdeyi aralar) Pencereden gelişini bekliyorum Elinde akşamdan ısmarladığım şeyler, evimize doğru yaklaşıyorsun Pencereden, ekmekde alman için işaret ediyorum… ADAM – (Pencereye yaklaşır) Karşıdaki tamirciden kıskanıp seni, başını sallıyor ve kızgın kızgın bakıyor (Türkanın elinden tutarak iskemleye oturtur, kendiside yanına oturur) TÜRKAN – (Adamın gözlerinin içine bakar) Bende içimden “işallah soba için çıra almayı unutmamıştır” diyorum (Aynanın karşısına geçer, saçını düzeltir) İki ev ötemizde ki bakkaldan ekmeği alıp dönüncceye kadar aynada kendini düzeltiyorum ADAM – Tahtadan yapılmış kapıyı, büyük demir anahtarlarla açıyor, aldığım şeyleri birinci basamağa bırakıyorum (gülümser) Merdiven altında ki kümesten, taze yumurta bakıyorum TÜRKAN – (Adam a yaklaşır) İç kapıyı ben açıyorum sana Elindeki paketleri alıp, şöyle bir bakıveriyorum (seyirciye doğru yönelir) İş gömleği için tursil istemiştim almışsın Patates, soğan, tahin helvası… köpeğimiz için kemikte var Çırayı da unutmamış (Adama yönelir) Seni seviyorum, seni seviyorum ADAM – Ağlamayı çok seven ıslak gözlerimle uzun uzun bakıp “beni özledin mi koca bebeğim” diyorum TÜRKAN – (Adama sarılır) Paltonun önünü aralayıp sarılıyorum, hasretle Sıcaklığına dostluğuna ihtiyacım var diye fısıldıyorum (Koşar adımlarla sahneden çıkar) ADAM – (Maşayla sobayı kurcalar Pencerede ki çiçeklere su verip, yere uzanır) TÜRKAN – (Dışardan sesi duyulur) Varislerini dinlendir, bir iki yastık ayaklarının altına… ADAM – (İskemlelerden birini ayağının altına koyar) TÜRKAN – (Elinde tencereyle içeriye girer) Yorgunluktan sobanın rehavetinden aç uyumana dayanamamYemeği çok sevdiğini biliyorum (yemeği servis yapar) Acıkınca gözün birşey görmez ADAM – Ben dinlenirken, sevdiğim yemekleri diziyorsun soframıza (Masanın yanında ki iskemleye oturur Yemekleri yemeye başlar) TÜRKAN – (Adamın yemek yemesini izler) Karşısına oturup, iştahla yemeni seyrediyorum Bir anne gibi … ( Adam peçeteyle ağzını siler Türkan sofrayı toplamaya başlar Bu sırada Adam, Türkanın kolundan tutup yanına çeker Tek tek örgü yapıp topladığı saçlarını çözmeye başlar Elleri Türkanın saçlarına dolaşır Türkan gülmeye başlar Koşar adımlarla sobanın yanına gider) TÜRKAN – (Güğümde ki sıcak suyu demliğe boşaltır) Nerdeyse yanacakmış ADAM – Fırfırlı basma geceliğini giysene Türkan TÜRKAN – Hınzır… Açıklığı seversin bilirim ADAM – Saçınıda bir iki tokayla topla, hani bir defa sıcaktan toplamıştın da hoşuma gitmişti… TÜRKAN – Bardakları tepsiye dizip yanına geliyorum (Çıkar) ADAM – (Dışarıya seslenir) Birazda dostça konuşalım değil mi? (gülümser) Günün nasıl geçtiğini anlatırsın bana… (Bir an için eline düdüğünü alır geri bırakır) TÜRKAN – (Saçları yarı açık yarı toplu şekilde, üstünde fırfırlı basma elbisesiyle içeri girer) Çenesiz, kaprisli kadınları sevmediğini biliyorum (Adamın elini tutar) Ellerim ellerinde olsun, Konuşmasam da olur ADAM – Bardaklar Türkan, bardakları unutmuşsun… TÜRKAN – (Ayağa kalktığı sırada, adam kendine doğru çeker) Çayımızı doldurmak için kalkıyorum… ADAM – (Göz kırpar) O da benim işim (Çıkar) (Türkan sobaya doğru ayaklarını uzatır Tam bu sırada, gözünde güneş gözlüğü, kulağında walkman, pantolonun çeşitli yerlerinde zincirler asılı olan Aytaç içeri girer Aytaç, Türkanı görmeden şarkı söyleyerek yavaş adımlarla sahneden çıkar Bu sırada Belinde Önlükle koşarak Bilge içeriye girer Pencereye yaklaşır Dışarı bakar) BİLGE – Hay aksi yine kaçtı TÜRKAN – Bilge… BİLGE – (Türkanı görmez Dışarıya bakmaya devam ederYüksek sesle) Aytaç! Aytaç! Gitti işte… (önlüğü çıkarır) TÜRKAN – B ilge… BİLGE – (Türkana doğru döner) Efendim anne! (Güler) Anne! Bu ne hal! TÜRKAN – Şey! Sabah sabah nasıl olabilirim ki… BİLGE – Anne senin saatten haberin yok galiba, saat 1700 a geliyor Bahriye teyzenin konukları gelmek üzeredir Bu gece burda oğlunun nişanı var unutuun mu? TÜRKAN – (Ayağa kalkar) Nasılsa unuttum… BİLGE – Üstelik saat altıda okulda olmam gerekiyor Oğlun da çekip gitti Güya baharatçıya gidecekti… TÜRKAN – Bahriya teyzen geldi mi? BİLGE – Geldi, ahçıya yardım ediyor (Annesine yaklaşır) Yine o adamla konuşuyordun dimi? TÜRKAN – (Saçlarını toplamaya çalışır) Saçmalama Bilge… (kendi kendine) gidip üstümü değiştireyim (Bilgeye döner) Gördün mü yoksa? BİLGE – İnan ki anne, o adamı senden başka kimse göremez… TÜRKAN – (Doğrularmışcasına başını sallar) BİLGE - Burada babam… TÜRKAN – Baban mı? Ne olmuş babana? BİLGE – Hiç bir şey anne, hiç bir şey… (Elinde ki önlüğü iskemlenin üstüne atar) Ben okula gidiyorum (çıkar) TÜRKAN – Bilge… (Eline cep telefonu, üstünde siyah takım elbisesiyle Bahri içeri girer Bahriyle adam aynı kişidir) TÜRKAN – Bahri… BAHRİ – Kardeşim yok öyle birşey… Yalan, üstelik kuyruklu yalan… Nerde görülmüş benim insanları dolandırıdığım… Sen duydun mu hiç? Hı, hı… Hah işte orda dur kardeşim Bahri Dürüst, dürüst adamdır (Türkan la gözgöze gelir Türkana sarılır) Ailesiyle yakından ilgilidir TÜRKAN – (Üstüne bakar ) Farketmedi bile… (Ağlayarak çıkar) BAHRİ – (Diğer kulağını eliyle kapat) Tabiki canım, kaba inşaatı bitirdik… (Yavaş yavaş sahne kararır) İnce işlere başladık… SAHNE AYDINLANIR (Türkan duvarda asılı olan gaz lambalarını teker teker yakar Boynunu ovalayarak iskemlelerden birine otururBu arada elinde basket topuyla Özge girer Türkanı öper) ÖZGE – Masaj yapmamı ister misin anne? TÜRKAN - Ayy… çok iyi olur… ÖZGE – (Topunu yere koyar Türkanın omuzlarına masaj yapmaya başlar) TÜRKAN – Ayy! Ayy! Ellerin dert görmesin kızım Nasıl da iyi geldi ÖZGE - Anne ne düşünüyorum biliyor musun? Eğer yurtdışında eğitimime devam edersem NBAde oynamak istiyorum TÜRKAN – İnşallah… Ne? Şu iri yarı adamların arasında mı? Biraz gerçekçi ol Özge… Büyük hayaller, büyük acılara sebep olur ÖZGE – (Masajı bırakır Topunu alır) TÜRKAN – Ne oldu kızım ÖZGE – Böyle söylemen gerekmezdi anne TÜRKAN – Buraya gel ÖZGE – (Türkanın yanına oturur) TÜRKAN – Minik bir kız büyümüş Nasıl da güzelleşmiş Yüzü gibi kalbi de, Melek kadar temizmiş Kendine yetmeyi bilir Üzemez o kimseyi Başarır üstlendiğini, Benim kardelen çiçeğim ÖZGE – Naz edermiş bazen de Annesini üzermiş Tatlı bir öpücükle, (öper) Hemen özür dilermiş TÜRKAN – Senin üzülmeni istemem kızım ÖZGE – Biliyorum anne… (Giderken Türkana döner) Peki ya sen… Bende senin üzülmeni istemiyorum… (Çıkar) TÜRKAN – Doğru söylüyorsun gerçekçi olması gereken benim galiba… ADAM – (Düdüğünü çalarak içeri girer) TÜRKAN – Yooo! Hayır ADAM – Hani sevdiğin cam tepsi vardı ya, rafın en üstünde duran Her gelişimde indirmemi istediğim… TÜRKAN – Göreceğim yerde olsun dediğim ADAM – Düştü birden bire kırıldı biliyor musun? (Türkanın yanına oturur) Paramparça oldu TÜRKAN – İstersen toplarız birlikte ADAM – Açıkça konuşmaman zoruma gidiyor biliyor musun? Aynı şeyleri yeniden yaşamak, herşeyi bile bile, saniye saniye yaklaşarak ölüme, kendimi başkasına vermek, zoruma gidiyor biliyor musun? (Trenin kalkış sesi duyulur) ADAM – (Türkanın elini öper Göz göze gelirler) Ve çok güvendiğim kendime söz geçirerememek zoruma gidiyor biliyor musun? (Çıkar) TÜRKAN – Ya benim, benim de zoruma gidiyor ansızın terkedilmek (Bir süre kısık ud sesi dinler) (Elinde çay bardaklarıyla Bahri girer) TÜRKAN - Bahri, bunlar da ne? BAHRİ – (Elindekileri masalardan birinin üstüne bırakır) Senin şu küçük çaydanlığın nerde? TÜRKAN – Ne yapacaksın? BAHRİ – Benim içinde yeterli çay alıp almadığına bakacağım Hadi kalk artık iskemleden (Elinden tutar) TÜRKAN – Nereye götürüyorsun? BAHRİ – Sadece otur ve sobaya doğru ayaklarını uzat (Çayları doldurup, birini Türkana verir diğer bardağıda kendi alır Türkanın yanına oturur) TÜRKAN – (Ağlamaklı) Yine ağlıyorum… Ama bu kez yalnız değilim Sen varsın, sen de ağlıyorsun Çaresizlikten, umutsuzluktan değil Sevgiden, mutluluktan ADİSYON KAĞIDI – (Girer Seyircilere doğru yönelir) Hep mutlu son bekleriz Onca oyuncu içinde, onca karmaşık dekorda Seyirciyi memnun ettiysek ne mutlu bize Perde kapanıyor işte (Sırtını döner) Türkan ablanın son dizelirinde, yeni oyunlarla buluşmak üzere |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|