Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın Kitap Tavsiyesi

Eski 11-03-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın Kitap Tavsiyesi



Kitaplardan kurtulabileceğinizi sanmayın kitap tavsiyesi

Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın, seksenlerine merdiven dayamış iki önemli entelektüelin, Umberto Eco ile Jean-Claude Carrière'in sohbetlerini bir araya getiriyor İki yazar yaşadıkları zamanın hızına ve ritmine ayak uydurmaları gerektiğinin, asıl ihtiyarlığın ayak uydurmaya direndikleri zaman üzerlerine çökeceğinin fazlasıyla farkındalar

KİTAPLARDAN KURTULABİLECEĞİNİZİ SANMAYIN, UMBERTO ECO, JEAN-CLAUDE CARRIÈRE, ÇEV: SOSİ DOLANOĞLU, CAN YAYINLARI, 276 SAYFA, 19 TL

Umberto Eco ile Jean-Claude Carrière'in yeni yayımlanan yaklaşık üç yüz sayfalık sohbetlerini, vakit ve fırsat bulabilir de onların konuştuğu gibi, yani bir koltuktan saatlerce kalkmadan okuyabilirseniz, bir süre sonra kimin neyi söylediğini önemsememeye başlıyor ve işittiğinizin aslında o hâlâ başını dik tutmaya çalışan yaşlı heyulanın sesi olduğunu anlıyorsunuz: Avrupa Kendisiyle dopdolu ama o kadar da sarhoş olmayan bir Avrupa bu Tarihsel olarak “galip” taraf olduğunu bilen, ama galibiyetinden bir haklılık ya da hakikat çıkarmaya da çalışmayan bir Avrupa Ama bir yerde Eco'nun ağzından dökülenler, bu “kendiyle dopdolu olma” halinin kör noktalarından birini ele veriyor: “Bir ülke evrensel biçimde düşünebilecek bir bilinç üretmek için tarihin büyük olaylarının içinden geçmiş olmalıdır” (Sormak bile gereksiz: Hangi evrensellik? Hangi tarih?)

Kör Avrupamerkezcilik

Bu kör Avrupamerkezciliğin, iki entelektüelin uzun sohbetin başlarında bir tür “kriz” olarak ele aldıkları “internet devrimi” göz önünde bulundurulduğunda artık iyice temelsiz kaldığını görüyoruz: Batı dışı toplumların sızlanmadan silahlı isyana kadar her yolla talep ettikleri “tarihe dahil olma hakkı”nın internet sayesinde artık bir ölçüde kazanılmış olduğu ortada “Tarihin büyük olayı” nerede cereyan ediyor? Kitapların, dillerin ve mesafelerin iktidarı örselendikçe, evrensellik de, tarih de, etrafı surlarla çevrili dar bir alanda –mesela Avrupa'da– gömülü bir çeşit kıymetli maden olmaktan çıkıyor; dağılıyor, genişliyor, paylaşılabilir hale geliyor Kültürden pay almak gitgide bir imtiyaz olmaktan çıkıyor “Paris'e gitmek”le gitmemek arasında artık o bir zamanlarki hayati fark yok; isteyen, istediği zaman “gitmiş kadar olabilir

Evlerinde dişleri ve tırnaklarıyla, içlerinde Gutenberg matbaasından çıkma mücevherlerin de bulunduğu kırkar bin ciltlik birer kütüphane kurmuş olan Eco ve Carrière, seksenlerine merdiven dayamış oldukları halde yaşlılık emaresi göstermiyorlar Hakkında konuşabilmek için, belli bir mesafeyi koruyarak da olsa, yaşadıkları zamanın hızına ve ritmine ayak uydurmaları gerektiğinin, asıl ihtiyarlığın ayak uydurmaya direndikleri zaman üzerlerine çökeceğinin fazlasıyla farkındalar (Eco'nun –Gülün Adı'ndan sonra eğrisi hep aşağı inmiş olsa da– yeni bir roman bitirdiğini, Carrière'in ise en son Michael Haneke'nin harika filmi Beyaz Bant'ın senaryosuna katkıda bulunduğunu biliyoruz) Nostaljiye karşı hep tetikteler; bilgi sahibi olmanın tek başına bir anlam taşımadığı konusunda hemfikirler; ihtiyatlılar, çabuk ve kolay sonuçlara varmaktan, genellemelere sığınmaktan, milliyetçilik ya da özcülük tuzağına düşmekten, kendi kendilerini önemser gözükmekten, aynı hikâyeleri anlatıp durmaktan ellerinden geldiğince kaçıyorlar; İspanyolların Azteklere, Almanların Yahudilere, Fransızların göçmenlere, Engizisyon'un insanlara ve kitaplara ve bütün Avrupa'nın dünyanın dört bir tarafındaki sömürgelerine yaptıklarının farkındalar; uyanık kalmak, alzheimer tehlikesini savuşturmak ve çok önemsedikleri bir tarihsel mirası unutulmaktan kurtarmak için bütün dikkatleriyle okuyorlar

Yazılı kültürü kurtarmak

Yaptıkları şey tam anlamıyla “kurtarmak”: Carrière, biri “masallar, efsaneler ve her ülkenin kurucu anlatılarından”, diğeri de “16 yüzyıldan itibaren Eski İran'a Seyahat' başlığı altında toplanabilecek kitaplardan” oluşan iki koleksiyon yapıyor; Eco'ysa Ortaçağ hermetiklerinin kitaplarını topluyor İkisi de 17 yüzyıl âlimi Athanasius Kircher'e meraklı (ki bu durumu Türkçeye “Katip Çelebi'nin kitaplarının orijinal nüshalarını toplayan bir Tahsin Yücel” olarak tercüme edebiliriz) Avrupa tarihinin ve –nereden baktığınıza bağlı olarak tarifi değişecek– bir insanlık geçmişinin küçük parçalarını ilgisizliğin ve unutuşun insafına bırakmamak için emek veriyor ikisi de Onlar biraraya getirip bir rafta yan yana koymasalar çok büyük ihtimalle ortak hafızadan silinecek, hatta fiziksel olarak yok olacak kitapları, dolayısıyla silinip gitmesine ramak kalmış geçmiş parçalarını kurtarıp muhafaza etmek için –koleksiyonculuk takıntısından ibaret olmadığına kitabı bitirdiğimizde sahiden ikna olduğumuz bir– tutkuyla emek ve para harcıyorlar

Bu emeğin kaçınılmaz sonucuysa bir tür “yazılı kültür” muhafazakârlığı Yeni teknolojilerin ürkütücü bir hızla devreden çıkarmaya çalıştığı “kitap”, Eco için de, Carrière için de hiçbir zaman ortadan kalkmayacak: “Kitap tekerlek gibidir,” diyor Eco bir yerde, “bir kere icat ettikten sonra daha ileri gidemezsiniz” Bilgisayar ekranında okunan kitabın okuma deneyimini matbaa öncesi dönemlerdeki rulolara geri döndürdüğünü, herhangi bir metni yukarıdan aşağı akıtarak okumanın sağdan sola doğru sayfa çevirmenin yerini alamayacağını söylüyor (ki bu noktada Eco'nun sayfa çevirme marifetine de sahip iPad gibi yeni aletlerden henüz haberdar olmadığını anlayıp “pek öyle değil aslında ama” diyoruz) Eco'nun “nesne” olarak basılı kitaba duyduğu bu gayet anlaşılabilir bağlılıkta, bir ömür boyunca kitap peşinde koşmuş, sabır ve itinayla devasa bir kütüphane kurmak için uğraşmış ve bütün entelektüel gücünü bu elli-altmış senelik fiziksel (o kitapları taşıyan kollar), maddi (dökülen onca para) ve manevi (yaşamak yerine okumak) yatırımdan devşirmiş olmasının da payı var şüphesiz Hele sonunda kurduğu abidevi kütüphanenin su baskınına, yangına (bunun Octavio Paz'ın başına geldiğini öğreniyoruz), hırsızlığa ve zamanın yıpratıcılığına maruz kalabilecek çok kırılgan bir şey, bir çeşit biblo olduğunu düşündüğümüzde hassasiyetini daha da iyi anlıyoruz

Yakın bir gelecekte…

Eco'yla Carrière'in ballandıra ballandıra anlattıkları o sahaf ziyaretleri, yıllarca peşinden koşulup sonunda elde edilen nadir elyazmaları, dünyanın kağıda, mürekkeple, ağır ağır, sabırla düşülmüş bilgisiyle dolu ahşap raflar, eskimiş derinin kokusu ve o suçluluk ve mutluluk dolu mülkiyet duygusu, muhtemelen çok da uzak olmayan bir gelecekte, artık kimsenin yaşamadığı ve tanımadığı, bambaşka bir biçime bürünmüş kitaplardan anlaşılmaya çalışılacak antropolojik bilgilere dönüşecek “Ne masraf, ne emek, ne sabırmış” diyecekler, “bir zamanlar hayat hakikaten daha zormuş” ve o zaman belki Avrupa da kendisinden artık başka türlü söz edecek

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.