Goriot Baba Romanının Konusu

Eski 10-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Goriot Baba Romanının Konusu




Goriot Baba Romanının Konusu



Balzac’ın Goriot Baba romanında, kızlarını tutkuyla seven zengin bir babanın tüm servetini kızlarının önüne serdikten sonra günden güne düşüşü, saygınlığını kaybedişi, damatları yüzünden kızlarına hasret kalışı, ucuz bir pansiyon odasında kızlarını görememenin üzüntü ve acısıyla kıvranarak can verişi anlatılır Romanda ayrıca, Paris’e hukuk okumak için gelen, yükselme arzusuyla yanıp tutuşan yoksul bir gencin yüksek çevreye girebilmek için çaresizce çırpınışı da anlatılır Romanın en önemli iki kişisi kızlarına hastalık derecesinde düşkün olan 69 yaşındaki Goriot Baba ile yoksul bir hukuk öğrencisi olan 22 yaşındaki Eugene de Rastignac’tır

Romanın en belirgin teması “babalık duygusu”dur Goriot Baba’daki babalık duygusu, her şeyin önüne geçen, kendisi dışındaki her duyguyu yok eden, adeta hastalık derecesinde olan bir tutkudur Karısının ölümünden sonra iki kızı, Goriot Baba’nın tüm benliğini kaplamıştır Öyle ki, Goriot Baba’dan babalık duygusunu çıkardığımızda, geriye hiçbir şey kalmaz Nefes alıp vermesi bile çocukları içindir Yıllarca bir hamal gibi çalışıp biriktirdiği paraları, düşünmeden onların önüne sermiştir Onların bir dediklerini iki etmemiş, her istediklerini almıştır Kızlarına evlenirlerken bir servet değerinde olan sekiz yüz biner frank para vermiştir Para tükenince, şehriyeci, nişastacı, makarnacı bir kayınbabayı kendilerine yakıştıramayan damatlar, Goriot Baba’yı yanlarında istemezler Kızların babalarıyla görüşmelerine de izin vermezler Goriot Baba, hiç istemese de bu acı gerçeği kabullenir Kızlarından ayrılmak, onlara yakın olamamak, her istediğinde onların kokularını duyamamak, yaşlı adam için ölmekten beterdir Kızlarının mutluluğu için bu ayrılığa katlanır Madame Vauquer’in işlettiği ucuz bir pansiyona sığınır Bu pansiyon, kızlarından ayrılan Goriot Baba’nın diri diri gömüldüğü bir mezardır

Goriot Baba, pansiyona ilk geldiğinde parasal durumu iyi olduğundan pansiyonun birinci katındaki en iyi odasında kalır Giyim kuşamına özen gösterir, bakımlıdır, pansiyon ücretini fazla fazla ödediği için kendisine saygı gösterilir, el üstünde tutulur Büyük kızı Anastasie de Restaud ile küçük kızı Dephine de Nucingen paraya sıkıştıklarında babalarına koşarlar Kızları tarafından sürekli sömürülen Goriot Baba’nın maddi gücü günden güne azalır Elinde avucunda ne varsa kızları için satar Parası azaldıkça pansiyondaki saygınlığı da aynı oranda azalır Pansiyonerler, Goriot Baba’nın paralarını kadınlara yediren yaşlı bir çapkın olduğunu düşünürler, onunla alay ederler

Goriot Baba pansiyona ilk geldiğinde birinci kattaki en iyi dairede kalır, parası azalınca daha ucuz olan ikinci kattaki daireye, en sonunda ise pansiyonun en ucuz, en kötü, en bakımsız dairelerinin bulunduğu üçüncü katta kalmaya başlar Adım adım bir kötüye gidiş vardır

Goriot Baba kızları için ömrünü, ruhunu, sevgisini, tüm birikimini düşünmeden vermiş, fakat kızları ölüm döşeğinde onu yalnız bırakmışlardır Yaşlı adam ölüm döşeğinde kızlarını sayıklar, onları ne kadar çok sevdiğini söyler Balzac, Goriot Baba’nın ölüm döşeğinde yatarken ruhunun derinliklerinden kopup gelen bu çığlıkları çok çarpıcı bir şekilde yansıtır Öyle ki, romanı okuyup bitirdiğimizde Goriot Baba’nın acı çığlıklarının belli bir süre kulaklarımızda çınladığını duyarız Kızlar, defalarca çağrılmalarına rağmen yine de gelmezler, son nefesini verirken babalarını yalnız bırakırlar Babalarına olan son görevlerini, cenaze törenine içi boş olan arabalarını göndererek yerine getirirler

Balzac, bu romanında Goriot Baba’nın kişiliğinde, çocuklara bu derece düşkün olmanın yanlış bir tutum olduğunu gösterir Sadece çok para kazanmakla, çocukların her istediğini almakla iyi bir baba olunamayacağını anlatır Çok zengin bir baba olabiliriz, ancak bunu çocuklarımıza sunarken ölçüyü de elimizden kaçırmamamız gerekir

“İki kızım da çok sever beni Mutlu bir babayım Yalnız iki damadım da bana çok kötü davrandı Bu sevgili yaratıkları kocalarıyla olan uyuşmazlıklarımla üzmek istemedim, kendilerini gizlice görmeyi yeğ tuttum Bu gizlilik kızlarını istedikleri zaman görebilen öteki babaların anlamadıkları binlerce haz veriyor bana Ben istediğim zaman göremiyorum kızlarımı, anlıyor musunuz? Bu yüzden, hava güzel oldu mu oda hizmetçilerinden kızlarımın gezintiye çıkıp çıkmayacaklarını soruyorum Champs-Elysees’ye gidip yollarını bekliyorum Arabalar geldi mi yüreğim hopluyor, tuvaletlerinin içinde hayranlıkla seyrediyorum onları, geçerken küçük bir gülücük yolluyorlar, güzel bir güneş vurmuşçasına her şey pırıl pırıl oluyor benim için Nasıl olsa dönecekler diye kalıyorum orada Gene görüyorum: hava iyi gelmiş, yüzleri pembe pembe! Çevremde, “Bak, işte güzel bir kadın” dediklerini işitiyorum, yüreğim sevinçle doluyor Kan benim değil mi? Kızlarımı götüren atları seviyorum, dizleri üzerindeki küçük köpeğin yerinde olmak istiyorum Onların zevkleriyle yaşarım ben Herkesin kendine göre bir sevmesi vardır, benim sevgimin kimseciklere bir zararı yok, neden herkes benimle uğraşıyor? Ben kendimce mutluyum Akşamları, baloya gitmek için evlerinden çıktıkları sırada kızlarımı görmeye gidersem, yasalara karşı çıkmış mı olurum? Geç kalıp da ‘Madame çıktı!’ sözünü duydum mu öyle kederlenirim ki! Bir gece, Nasie’yi görmek için sabahın üçüne kadar beklemiştim, iki gündür görmüyordum onu Neredeyse zevkten çatlayacaktım! Türlü türlü armağanlar yağdırmak isterler bana; engel olurum, ‘Paranızı kendinize saklayın! Ben bunları ne yapayım? Hiçbir eksiğim yok benim’ derim Gerçekten de ben neyim ki, sevgili Monsieur? Kızları neredeyse ruhu orada olan pis bir ceset

“Ah! Damatlarım iyi çıksaydı, mutluluğuma hiç diyecek olmazdı Hiç kuşkusuz tam bir mutluluk yok bu yeryüzünde Yanlarında yaşasaydım… evimde bulundukları günlerdeki gibi, seslerini işitmek, orada olduklarını bilmek, gidip geldiklerini, girip çıktıklarını görmek bile yüreğimi sevinçten hoplatırdı” (…)

“Eliyle yüreğine vurdu, ‘Her şey burada’ diye ekledi ‘Benim canım iki kızımdadır Onlar eğleniyorsa, mutluysa, güzel giyinmişse, halılar üstünde yürüyorsa, ben şu ya da bu kumaşı giymişim, şurada ya da burada yatmışım, ne önemi var? Onların yeri sıcaksa, ben üşümem; onlar gülüyorlarsa benim canım sıkılmaz Kederlerim yalnız onların kederleridir Siz de baba olduğunuz zaman, çocuklarınızın cıvıldaştıklarını işitip de içinizden, ‘Bunlar benden çıktı’ dediğiniz zaman, bu küçük yaratıkların kanınızın her bir damlasına bağlı olduğunu, onun en iyi yanını oluşturduğunu sezdiğiniz zaman, onlar yürüdükçe kendiniz de hareket ettiğinizi sanacaksınız, böyledir bu! Sesleri sesime yanıt verir her yerde Bakışları, hüzünlü oldukları zaman, kanımı dondurur Bir gün anlayacaksınız: çocuklarının mutluluğu kendi mutluluğundan çok daha fazla mutlu eder insanı Nedenini açıklayamam size: her yana rahatlık salan iç devinimlerdir bunlar

“Babalar mutlu olmak istiyorlarsa hep vermelidirler Durmadan vereceksin, budur insanı baba yapan

“Onları ağlatmamak için ölmemek isterdim Ölmek, onları bir daha görmemektir, Eugene’ciğim Çok sıkılacağım o gideceğim yerde Bir baba için cehennem çocuksuz kalmaktır, evlenmelerinden beri öğrendim bunun ne olduğunu Benim cennetim La Jussienne Sokağı’ydı Söylesenize, cennete gidersem, ruhum gene yeryüzüne gelir de onların çevresinde dolaşır mı? Böyle şeyler işitmiştim Aslı var mı? Sabahları aşağı inerlerdi ‘Günaydın, babacığım’ derlerdi Onları kucağıma oturturdum, binlerce oyunlar, şakalar yapardım onlara Cici cici okşarlardı beni Her sabah birlikte kahvaltı ederdik, her akşam birlikte yemek yerdik, kısacası, babaydım, çocuklarımın zevkini tadardım La Jussienne Sokağı’ndayken, mantık yürütmezler, dünya konusunda hiçbir şey bilmezlerdi, çok severlerdi beni Tanrım, ne diye hep küçük kalmadılar?

“İşleri var, uyuyorlar, gelmeyecekler Biliyordum Çocukların ne olduğunu öğrenmek için ölmeliymiş! Ah, dostum, evlenmeyin sakın, çocuk yapmayın! Siz onlara yaşamı veriyorsunuz, onlar size ölümü Siz onları yüksek çevreye sokuyorsunuz, onlar sizi kovuyorlar Hayır, gelmeyecekler! On yıldır biliyorum bunu Bazı bazı düşünüyordum da inanmak istemiyordum

“Ah, zengin olsaydım, servetimi saklasaydım, onlara vermemiş olsaydım, şimdi burada olurlardı, öpüşleriyle yanaklarımı yalarlardı Bir konakta otururdum, güzel odalarım, uşaklarım, ateşim olurdu; gözyaşı dökerlerdi başucumda, kocalarıyla, çocuklarıyla Bütün bunlar benim olurdu Şimdi hiç Para her şeyi verir adama, kızlarını bile Ah, param, param nerede? Bırakacak gömülerim olsaydı, yaralarımı sararlardı, bakarlardı bana; seslerini duyardım, yüzlerini görürdüm… zengin olmak isterdim: görürdüm onları Vallahi, kim bilir? İkisi de taş yürekli Onları o kadar seviyordum ki onların da beni sevmesi olanaksızdı Baba dediğin her zaman zengin olmalı, birer huylu at gibi görmeli kızlarını, dizginlerini bırakmamalı Bense onların önünde diz çöküyordum Alçaklar, tam on yıldır nasıl davrandılar bana! Evliliklerinin ilk zamanlarında nasıl üzerime titrerlerdi! Her birine şöyle böyle sekiz yüz bin frank vermiştim, sert davranamazlardı bana, kocaları da davranamazdı Kapılarını ardına kadar açıyorlardı: ‘Babacığım, şöyle; babacığım, böyle’ Sofralarında her zaman yerim hazırdı Kocalarıyla yemek yiyordum, bana saygı gösteriyorlardı Hâlâ elimde avucumda bir şeyler varmış gibi görünüyordum Neden mi? İşlerim konusunda hiçbir şey söylememiştim İki kızının her birine sekiz yüz biner frank veren adam üzerine titrenecek adamdır Onlar da çevremde dört dönüyorlardı, ama param için elbette… Onları fazla sevmenin günahını iyice çektim Sevgimden dolayı fazlasıyla aldılar öçlerini benden, cellatlar gibi işkence ettiler, bana Ama babalar öyle budaladır ki, onları o kadar seviyordum ki, kumara dönen bir kumarcı gibi döndüm evlerine Kızlarım da benim kötü huyumdu, benim sevgililerimdi onlar, her şeyimdi! Her ikisine de hep bir şeyler, süsler müsler gerekiyordu, oda hizmetçileri söylüyorlardı bana, ben de iyi karşılanayım diye alıyordum bunları! Ertesi günü bile beklemediler Benden dolayı yüzleri kızarmaya başlıyordu Çocukları iyi yetiştirmemenin sonu budur işte Ama bu yaşta okula gidemezdim ya (Korkunç acı çekiyorum, Tanrım! Hekimler, hekimler, neredesiniz? Başımı kesip açsalar, bu kadar sızlamazdı) Kızlarım, kızlarım, Anastasie, Delphine, görmek istiyorum onları Jandarma yollayın, zorla getirsinler, adalet benden yana, doğa, yasa, her şey benden yana İtiraz ediyorum Babalar ayaklar altında çiğnenirse, memleket batar Açık bir şey bu Toplum da, dünya da, her şey yıkılır Ah, bir görsem onları, seslerini bir duysam, ne derlerse desinler, yeter ki seslerini duyayım, acılarım yatışıverir



Alıntı Yaparak Cevapla

Goriot Baba Romanının Konusu

Eski 10-21-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Goriot Baba Romanının Konusu




Balzac’ın Goriot Baba romanında üzerinde durduğu diğer bir belirgin tema ise “yükselme hırsı”dır Bu duygu, yoksul bir hukuk öğrencisi olan Eugene de Rastignac’ta yoğun bir biçimde açığa çıkar Yoksul bir aileden gelmesi, ondaki yükselme hırsını adeta kamçılamış, tüm benliğini kaplamıştır Aşk duygusu bile Eugene de Rastignac’ta ikinci planda kalmıştır Kadınları, bu hedefine ulaşmada bir araç olarak kullanır

Yazar, bir tarafta yüksek çevreye girebilmek arzusuyla ateşler içinde kıvranan bir genci gösterir, diğer tarafta bu yüksek çevrede yaşayan insanların aslında hiç de imrenilecek bir yaşantılarının olmadığını göstermek ister Çok para sahibi olmak, çok lüks arabalara binmek, göz kamaştırıcı giysiler giymek… Tüm bunlara sahip olmak, bir insanın mutlu olmasına, yaşamdan zevk almasına yeterli gelmez Yüksek çevredeki insanlar giysileriyle, nezaketleriyle, zenginlikleriyle gözleri kamaştırırlar, ancak bu maskenin altında türlü rezillikler, çirkinlikler, kötülükler vardır Bu insanların hiçbiri mutlu değildir Kendini beğenmişlik duygusu içlerine işlemiştir Kendilerinden düşük insanlarla konuşmaya bile tenezzül etmezler Acımasız, ahlâksız, duygusuz ve saygısızdırlar Paraları vardır, çok zengindirler, lüks bir yaşam sürerler, ancak sevgiye ve mutluluğa susamışlardır Balzac, bu romanıyla 1819-1920 yıllarının Paris yaşamını, insanların yükselme arzularını, yüksek çevredeki insanların kokuşmuşluğunu, ahlâkî yozlaşmayı çarpıcı bir biçimde gözler önüne sermiştir İnsanların yaşamlarını güzelleştiren, değerli ve anlamlı kılan başka şeyler de vardır Zengin olma hırsı, insanları iyilikten, güzellikten, hoşgörüden, acıma duygusundan, insanlıktan, sevgiden, sadakatten uzaklaştırmaktadır

Balzac, Goriot Baba romanında, “1919-1920 yıllarının Paris yaşamını, Fransız toplumundaki sınıf ayrımını, alt tabaka ile üst tabaka arasındaki derin uçurumu” gösterir Bunu yaparken de “ihtişam ve sefaleti” bir arada verir Eugene de Rastignac’ın soylu akrabası Madame de Beauseant’ın evi, Goriot Baba’nın kızları Anastasie de Restaud ile Delphine de Nucingen’in evleri, buralardaki balolar, yemek davetleri lüksün ve zenginliğin gözleri kamaştırdığı yerlerdir Görsel zenginliğin arka planında ise, bu gözleri kamaştıran yaşamın çirkin ve karanlık yüzünü görürüz Yüksek çevrede ahlâkî değerlerin yozlaşmışlığını, çürümüşlüğünü görürüz Bu çevrenin insanlarında sevgi, saygı, hoşgörü, içtenlik, sadakat, güven, acıma gibi insanî duygular yok olmuştur Madame de Beauseant’ın üç yıldır birlikte olduğu yakışıklı Portekizli Marki d’Ajuda, gizlice Madame de Rochefide ile ilişki yaşar, daha sonra da bu kadınla evlenir Bu evlilik Madame de Beauseant için tam bir yıkım olur Goriot Baba’nın büyük kızı Anastasie de Restaud kocasını, kumarbaz sevgilisi Maxim de Trailles ile aldatır Bir süre sonra Maxim de Trailles, başka bir kadınla ilişki yaşar Goriot Baba’nın küçük kızı Delphine de Nucingen, banker kocasıyla mutlu değildir Kalbindeki boşluğu Eugene de Rastignac’la doldurur Delphine de Nucingen’in kocası Marsay de Nucingen, karısını Prenses Galathionne ile aldatır Victorine Taillefer ise milyoner bir babası varken Madame Vauquer’in pansiyonunda yoksul bir yaşam sürer Yıllar önce annesi bir sebeple babasından ayrılmış, umutsuz bir halde acı çekerek can vermiştir Annenin işlediği hatanın faturası çocuğuna kesilmiş ve Victorine evlatlıktan reddedilmiştir Yoksul insanların mekanı ise Madame Vauquer’in pansiyonudur Burası, yaşamdan türlü darbeler yemiş, yıkılmış, tükenmiş insanların sığınma evidir 1919-1920 yıllarının Fransız toplumunda üst sınıf ile alt sınıf arasında derin bir uçurum vardır Şöyle ki, Madame Vauquer’in pansiyonunda kalan yoksul bir hukuk öğrencisi olan Eugene de Rastignac’a, ailesi yıllık 1200 frank gönderir Zamanında zengin bir işadamı olan Goriot Baba, kızlarını evlendirirken 800 biner frank verir Anastasie de Restaud, sevgilisinin kumar borcunu öder Bu borç 100 bin franktır


Alıntı Yaparak Cevapla

Goriot Baba Romanının Konusu

Eski 10-21-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Goriot Baba Romanının Konusu




Goriot Baba Romanının Kişileri

Goriot Baba: Asıl adı Jean-Joachim Goriot’dur Devrim öncesinde basit bir şehriye işçisiyken becerikliliği ve tutumluluğu sayesinde patronunun işyerini satın almış, Paris’te kıtlık zamanında tahıl fiyatlarının yükselmesiyle servet sahibi olmuştur Zengin bir çiftçinin kızıyla evlenmiş, karısına dinsel bir hayranlık ve sınırsız bir aşk beslemiş, yedi yıllık mutlu bir beraberlikten sonra karısını kaybetmiştir Karısının ölümünden sonra bütün aşk ve sevgisini iki kızına yönelten Goriot Baba’nın babalık duygusu çılgınlık derecesindedir Tüccar ve çiftçi arkadaşlarının tüm ısrarlı tekliflerine rağmen bir daha evlenmemiştir

“Kızlarının eğitimi de akıldışı olmuştu elbette Yılda yetmiş bin lirayı aşkın geliri vardı, kendisine bin iki yüz franktan fazla harcamıyordu, tüm mutluluğu kızlarının isteklerini yerine getirmekti: iyi bir eğitimi belli eden yeteneklere kavuşturulmaları için en iyi öğretmenler bulunmuştu; kendilerine eşlik eden bir dadıları vardı; bereket versin, akıllı ve zevkli bir kadındı Atla dolaşıyorlardı, arabaları vardı, yaşlı bir beyzadenin gözdeleri gibiydiler: bir kez söylediler mi babaları en pahalı isteklerini bile hemen yerine getiriyordu; sunularına karşılık olarak bir okşayıştan başka bir şey istemiyordu Zavallı adam! Kızlarını melekler düzeyinde, dolayısıyla kendinden yukarıda görmekteydi, verdikleri acıyı bile seviyordu” (s98-99)

Kızlarını istedikleriyle evlenmeleri konusunda serbest bırakır Her iki kızı da yüksek çevreden kişilerle evlenir Goriot Baba, kızlarına evlenirlerken sekiz yüz biner frank para verir Soylu damatlar kayınbabalarının bir şehriyeci olmasını kendilerine yakıştıramazlar Kocalarının baskısı yüzünden her iki kızı da kendisini evlerine almak istemez Büyük bir umutsuzluğa kapılan Goriot Baba, yoksul bir muhite, Madame Vauquer’in pansiyonuna gelir

Pansiyona geldiği ilk günlerde ekonomik durumu iyi olduğu için pansiyondakiler Monsieur Goriot’ya saygı gösterirler Giyim kuşamı yerinde, sağlıklı bir adamdır İki kızı, yaşlı adamı burada da rahat bırakmaz, onu sömürmeye devam ederler Ekonomik gücü günden güne zayıflayan, kılık kıyafeti bozulan, sağlık durumu kötüleşen Monsieur Goriot’ya bundan böyle Goriot Baba diye hitap ederler Goriot Baba hitabı, saygınlığın, parasal gücün azaldığının göstergesidir

Kızlarının sorumsuz harcamaları yüzünden eski saygınlığını kaybeden Goriot Baba, soğuk kış aylarını ateş yakmadan geçirmek zorunda kalır Ucuz pansiyon odasında, hiç hak etmediği sefil bir yaşam sürer Goriot Baba’nın gönlü de, kızlarının hasretiyle, onları doyasıya görememenin, öpüp koklayamamanın acısıyla yanmaktadır Ölüm döşeğinde yatarken, kızlarını yanı başında görmeyi çok ister, ancak kızları defalarca çağrılmalarına rağmen gelmezler Yokluk içinde, kızlarının hasretiyle kıvranarak can verir

Anastasie de Restaud: Goriot Baba’nın büyük kızıdır Soylu bir aileden olan Monsieur Restaud ile evlidir Krala takdim edilmiş, soylular tarafından kabul görmüştür Anastasie de Restaud, kocasını Maxim de Trailles adında kumar düşkünü bir adamla aldatır Sevgilisinin borçlarını ödemek için kaynanasının hatırası olan elmasları gizlice satar Maxim de Trailles’in borçlarını ödeyemediği için bunalıma girdiğini görmüş, intihar etmesinden korkmuştur Kocası elmasların satıldığını öğrenince, karısının bütün mal varlığına, paralarına el koyar Kumarbaz sevgili Maxim de Trailles, başka bir kadınla ilişki yaşamaya başlar Hem kocasından hem de sevgilisinden darbe yer

Babası ölüm döşeğinde kendisinin ve kız kardeşinin adını sayıklarken, Anastasie de Restaud kocası izin vermediği için pansiyona, babasını görmeye gidemez Pansiyona geldiğinde babasının bilinci yerinde değildir Goriot Baba bir süre sonra ölür Anastasie de Restaud, babasının cenaze işlemleriyle hiç ilgilenmez Babasının cenaze törenine bile gelmez, ancak içi boş olan arabasını göndererek babasına olan son görevini yerine getirmiş olur Kendisini yıllarca el üstünde tutan, sevgisiyle şımartan, her şeyini veren bir babaya, gösterilen sevgi bu kadardır

Delphine de Nucingen: Goriot Baba’nın küçük kızıdır Zengin bir banker olan Marsay de Nucingen’le evlidir, fakat ayrı dairelerde kalırlar Kız kardeşi kendisinden daha zengin olduğu, soylular sınıfına kabul edildiği için onu kıskanır Delphine de Nucingen’in en güçlü tutkusu yüksek çevreye girebilmektir Soylu bir kadın olan Madame de Beauseant, akrabası Eugene de Rastignac’a Delphine de Nucingen’deki bu hastalıklı tutkuyu şu sözlerle anlatır: “Madame de Nucingen benim salonuma girebilmek için Saint-Lazare Sokağı ile Grenelle Sokağı arasındaki bütün çamurları şapur şupur yutabilir” (s88)

Delphine de Nucingen, banker bir kocası olmasına rağmen, cebinde harcayacak parası yoktur Paraların idaresi kocasındadır Varlık içinde yokluk çekmektedir Kocası, Prenses Galathionne ile ilişki yaşar

Kocasının başka bir kadının peşinde koşmasını kıskanır Madame de Beauseant’ın akrabası olan genç hukuk öğrencisi Eugene de Rastignac’la tanışır, ondan etkilenir Delphine de Nucingen’in genç öğrenciden etkilenmesinde kocasının ilgisizliği ve bir kadının akrabası olmasının büyük etkisi vardır Eugene de Rastignac, Madame de Beauseant’ın akrabası olduğu için, Delphine de Nucingen’in gözlerini kamaştırmıştır Delphine de Nucingen’de yükselme hırsı, her türlü duygunun önüne geçmiştir Bu yönüyle Eugene de Rastignac’a benzer

Delphine de Nucingen, tıpkı kız kardeşi gibi babasını ölüm döşeğinde yalnız bırakır Babasının cenaze törenine gelmez, sadece içi boş olan arabasını gönderir

Madame Vauquer: Elli yaşlarında dul bir kadındır Goriot Baba’nın kaldığı Maison-Vauquer adıyla tanınan küçük bir pansiyonun sahibidir Madame Vauquer, pansiyonerlerine, aldığı ücret oranında ilgi gösterir “Bu yedi pansiyoner Madame Vauquer’in şımarık çocuklarıydı, kendilerine gösterilecek özen ve saygıyı, ödedikleri ücretlere göre, bir astronom kesinliğiyle ölçerdi

Pansiyona ilk geldiği yıllarda yaşlı olmasına rağmen bakımlı, giyim kuşamı yerinde ve zengin bir adam olan Goriot Baba, kocasını yıllar önce kaybetmiş olan Madame Vauquer’in kalbinde hoş kıpırdanmalara sebep olur Dul kadın, bir süre bu yaşlı adamın ilgisini çekebilmek için peşinde dolanır Fakat Goriot Baba’nın kalbinde iki kızından başka kimseye yer yoktur Madame Vauqure, Goriot Baba’nın genç ve güzel kadınlarla ilişkisi olan, uslanmaz bir çapkın olduğunu düşünür Goriot Baba’dan yüz bulamayınca, ona olan öfkesini nefrete dönüştürür

Madame Vauquer insanlık duygusundan yoksun, cimri, açgözlü, çıkarcı bir kadındır Goriot Baba ölüm döşeğinde kıvranırken, Madame Vauquer yaşlı adamın ödenmeyen birkaç günlük ücretini alabilmek için Eugene de Rastignac’ı sıkıştırır Yıllarca pansiyonunda kalmış bir müşterisinin ölecek olması, Madame Vauquer’in kalbinde en ufak bir etki yapmaz Kalbi bu derece katılaşmış, duygusuz, acımasız bir kadındır Goriot Baba’nın göğsünde taşıdığı, kızlarının bebeklik saçlarıyla örülmüş, altın çerçeveli madalyonu, cesedin üzerinden alabilecek derecede açgözlü bir kadındır

Eugene de Rastignac: Paris’e hukuk okumaya gelmiş yoksul bir öğrencidir Yirmi iki yaşındadır Madame Vauquer’in pansiyonunda, en ucuz odaların bulunduğu üçüncü katta kalmaktadır Goriot Baba da aynı katta başka bir odada kalmaktadır Genç öğrencinin babası, annesi, iki erkek ve iki kız kardeşi, halası yılda 3000 frank getiren küçük bir toprakla kıt kanaat geçinmektedirler Ayrıca bu paranın 1200 frankı Eugene de Rastignac’a ayrılmaktadır Yoksulluk, Eugene de Rastignac’ın içindeki yükselme hırsını kamçılamıştır

Eugene de Rastignac, soylu akrabası Madame de Beauseant’ın araladığı kapıdan yüksek çevreye adımını atar Zengin insanların salonlarında gördüğü lüks ve ihtişam gözlerini kamaştırır Kıt kanaat geçinen bir öğrenci olmasına rağmen yüksek çevrenin balolarına, davetlerine katılır Genç öğrencinin içinde bulunduğu konumla düşlediği, arzuladığı konum arasında tam bir zıtlık vardır Çok ilginçtir, milyonluk insanların bulunduğu lüks evlerdeki davetlere, balolara katılır, yoksul pansiyonuna cebinde arabaya verecek parası olmadığı için yaya olarak döner

Eugene de Rastignac’ın tek tutkusu, tek aşkı yükselme hırsıdır Yüksek çevreye girebilmek için kadınları bir araç olarak kullanır Önce Anastasie de Restaud’ya ilgi duyar, daha sonra Delphine de Nucingen’e sözde âşık olur Goriot Baba ile aralarında çok içten bir dostluk bağı vardır Goriot Baba, bu genci oğlu yerine koyar Küçük kızını sevdiğini öğrenince, genç öğrenciye duyduğu sevgi katlanır

Madame de Beauseant: Zengin, soylu bir kadındır Portekiz’in en ünlü ve en zengin beyzadelerinden Marki d’Ajuda ile üç yıldır birliktedir Eugene de Rastignac’ın uzaktan akrabasıdır Eugene de Rastignac, soylu akrabası sayesinde, gittiği yüksek çevrelerde göz kamaştıran, saygı gösterilen, değer verilen biri konumuna yükselir

Eugene de Rastignac, henüz hayatı tanımayan, yoksul, saf bir gençtir Madame de Beauseant, genç akrabasının gözlerini açar, yabancısı olduğu bu çevreyi tanımasında ona yardımcı olur Madame de Beauseant’ın yaşam tecrübesi oldukça fazladır Bu çevrenin insanlarını çok iyi tanır

“Yükselmek istiyorsunuz, size yardım edeceğim Kadınların çürümüşlüğünün derinliğini araştıracak, insanların sefil gururunun genişliğini ölçeceksiniz Dünya kitabını çok iyi okumuştum, ama gene de bilmediğim sayfalar kalmıştı Şimdi hepsini biliyorum Hesabınızı ne kadar soğuk bir biçimde yaparsanız, o kadar ileri gideceksiniz Acımadan vurun, sizden korkarlar o zaman Erkekleri ve kadınları her konak yerinde gebermeye bırakacağınız birer at olarak benimseyin, arzularınızın doruğuna ulaşırsınız Size ilgi duyan bir kadından yoksunsanız, hiçbir şey olamazsınız burada Ama bu kadın, genç, zengin, zarif olmalı Gerçek bir duygunuz olursa, bir gömü gibi saklayın; hiçbir zaman sezdirmeyin, yoksa mahvolursunuz Cellat olmaktan çıkar, kurban olursunuz… Goriot Baba Madame Delphine de Nucingen’in kapısını açsın size Güzel Madame de Nucingen bir tabela olacak sizin için Onun seçtiği erkek oldunuz mu kadınlar sizin için çıldıracaktır… Başarılar kazanacaksınız Paris’te başarı her şeydir, iktidarın anahtarıdır Kadınlar sizi akıllı, yetenekli buldular mı erkekler de inanacaktır buna, gözlerini açmazsanız elbette… Dünyanın ne olduğunu o zaman öğreneceksiniz: bir dolandırıcılar ve dolandırılmışlar yuvası” (s87-89)

Madame de Beauseant, göz kamaştıran bir zenginliğin içinde mutsuz bir kadındır Çünkü üç yıldır birlikte olduğu, sevdiği erkek, kendisini başka bir kadınla aldatmaktadır Marki d’Ajuda, ilişki yaşadığı Madame de Rochefide ile resmî olarak evlenir Madame de Beauseant soylu ve onurlu bir kadındır Kendisine yapılan haksızlığı, öfkesini içine atarak kabullenir, sessizce evinden ayrılır

Vautrin (Jacques Collin, Azrail-Çatlatan): Madame Vauquer’in pansiyonunda kalan, kırk yaşlarında, eski bir tüccar olduğunu söyleyen, kara bir peruka taşıyıp favorilerini boyayan bir adamdır Bozulan kilitleri söker, yağlar, tamir eder “Her şeyi bilirdi zaten: gemileri, denizi, Fransa’yı, dış ülkeleri, iş dünyasını, insanları, olayları, yasaları, otelleri ve hapishaneleri Biri fazla dert yanacak oldu mu yardıma hazır olduğunu bildirirdi hemen Birkaç kez Madame Vauquer’e ve kimi pansiyonerlere borç vermişti; ama iyilikte bulunduğu kimseler onun parasını geri vermemektense ölmeyi yeğ tutarlardı, öyle ya, babacan görünüşlü olmakla birlikte, derin ve kararlı bakışı insanın ödünü koparırdı… Sert bir yargıç gibi, gözleri bütün sorunların, bütün bilinçlerin, bütün duyguların canevine işlerdi sanki

Hem beden hem de kişilik yönünden çok güçlü biridir Hemen herkes hakkında bilgi sahibidir Gizemli ve ürkütücüdür Karşısındaki insanı sert ve ezici bakışlarıyla etkisi altına alır Pansiyona gece yarısı gelir, kapıyı maymuncukla açar Gizli kapalı işler çevirir Uşak Christophe ile aşçı Slyvie’ye sus payı verir Geceleri odasına yabancı adamlar gelir Goriot Baba’ya saygı göstermez, onunla dalga geçer Kaba kuvvetiyle yaşlı adamın gözünü korkutmaya çalışır






Alıntı Yaparak Cevapla

Goriot Baba Romanının Konusu

Eski 10-21-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Goriot Baba Romanının Konusu




Vautrin, genç hukuk öğrencisi Eugene de Rastignac’ın gözlerindeki yükselme hırsını görür Genç öğrencinin saflığından ve toyluğundan faydalanmak ister, pansiyonda kalan Victorine Taillefer adındaki genç kızla evlenmesi için çok dil döker Victorine Taillefer, milyonluk babası tarafından inkar edilen bir kızdır Eugene de Rastignac bu kızla evlenecek olursa, bir anda milyonlara konacak, düşlediği yaşama kavuşacaktır Genç öğrencinin bu konudaki zaafını çok iyi bilen Vautrin, onu zayıf olduğu noktadan vurmaya çalışır Vautrin, 200 bin frank karşılığında bir milyonluk servete kondurmayı vaat eder

Vautrin, sinsi bir plan yapar, milyoner Taillefer’in tek oğlunu öldürtür Mirasını bırakacak kimsesi kalmayan Taillefer, inkar ettiği kızı Victorine’i yanına çağırtır Eugene de Rastignac, Vautrin’in etkisiyle iç dünyasında büyük bir çatışma yaşar Bir tarafta hoşlandığı, sevdiği Delphine de Nucingen, öte tarafta milyonluk servete konan Victorine Taillefer Bir süre bocalayan, tehlikeli gelgitler yaşayan Eugene de Rastignac, Victorine Taillefer’le hiçbir zaman evlenmeyeceğini söyler

Romanın en gizemli kişisi olan Vautrin’in asıl adı Jacques Collin’dir Toulon zindanından kaçmış, Azrail-Çatlatan lakabıyla tanınan bir kürek mahkumudur “Bu lakap giriştiği son derece gözüpekçe işlerde canından olmamış olmasından ileri geliyor

Vautrin mahkumlar arasında saygınlık kazanmış biridir Üç zindanın paralarını işletir On Binler Şirketi adıyla bilinen, çok büyük soygunlar yapan hırsızlardan oluşan bir topluluğun da akıl hocasıdır Polis tarafından pek çok kez kıstırılmış olmasına rağmen bir türlü yakalanamamıştır “Azrail-Çatlatan buraya gelirken dürüst bir adam postuna bürünüp iyi bir Parisli burjuva oluverdi, hiç dikkati çekmeyen bir pansiyona yerleşti; tilki gibi kurnazdır, hiçbir zaman apansız yakalanamaz Vautrin büyük işler yapan, saygı gören bir adamdır” (s177)

Madame Vauquer’in pansiyonunda kalan Mademoiselle Michonneau ile Poiret, polis şefi Gondureau ile görüşürler, kaçak mahkum olduğundan şüphelenilen Vautrin’in yakalanması için işbirliği yaparlar Vautrin polisler tarafından yakalanır

Victorine Taillefer: Madame Vauquer’in pansiyonunda, Madame Couture ile kalan genç bir kızdır Başına gelen tatsız olaylardan dolayı talihsiz, ümitsiz ve hüzünlüdür Çok zengin bir babası olmasına karşın “Babası birtakım nedenlere dayanarak onu kendi kızı olarak tanımıyor, onu yanına almaya yanaşmayıp kendisine topu topu yılda altı yüz frank veriyordu, servetini de olduğu gibi oğluna bırakmak için türlü yollar bulmuştu

Victorine Taillefer’in sevgi dolu, yumuşacık bir kalbi vardır Babası tarafından inkar edilir, yıllarca biricik kardeşi kendisini görmeye gelmez Tüm bu haksızlıklara rağmen Victorine Taillefer, hem babasını hem de erkek kardeşini çok sever Dinî duyguları çok güçlüdür Babasının ve kardeşinin yüreklerinin yumuşaması, ölen annesinin aklanması için dua eder

Genç ve tecrübesiz bir kız olan Victorine Taillefer, duygusal yönden kararsızlık yaşar Bazen iri cüsseli, güçlü, sert bakışlı Vautrin ilgisini çeker; bazen de gönlü genç hukuk öğrencisi Eugene de Rastignac’a kayar

Erkek kardeşi Vautrin’in adamları tarafından öldürülen Victorine Taillefer, babası tarafından çağırtılır Madame Vauquer’in pansiyonundaki sıkıntılı günler sona erer Madame Couture’u da yanına alarak babasının evine gider Milyonluk servetin tek mirasçısıdır artık

Madame Couture: Madame Vauquer’in pansiyonunda Victorine Taillefer’le birlikte kalan yaşlı bir kadındır Genç kızın ölen annesinin uzaktan akrabasıdır Victorine Taillefer’in annesi, zamanında Madame Vauquer’in evinde kalmış, umutsuz bir şekilde acı çekerek can vermiştir Annesi öldükten sonra da genç kızı ortada bırakmamış, ona kol kanat germiş, kendi kızı gibi bakmıştır Ölmüş kocasından kalan dul aylığından başka bir geliri olmadığı, kendisi öldükten sonra genç kıza bakacak kimse olmadığı için endişe duyar Genç kızın dindar biri olarak yetişmesi için onu düzenli olarak kiliseye götürür Romanın sonunda Victorine’in erkek kardeşi öldürülünce, genç kız babası tarafından çağrılır Victorine Taillefer, kendisine annesi gibi ilgiyle bakan Madame Couture’u da yanına alır

Mademoiselle Michonneau: Madame Vauquer’in pansiyonunun üçüncü katındaki ucuz odalardan birinde kalan oldukça zayıf, yaşlı bir kızdır “Renksiz bakışı insanı dondurur, bir deri bir kemik kalmış yüzü ürkütürdü Kışa doğru çalılıklarda bağıran bir ağustosböceğinin ötüşünü andıran, cırtlak bir sesi vardı” (s24) Mademoiselle Michonneau, polis şefi Gondureau ile işbirliği yaparak 3000 frank karşılığında, Madame Vauquer’in pansiyonunda kalan ve kendisini Vautrin olarak tanıtan kaçak bir mahkumu yakalatır Para karşılığında pansiyonda kalan bir kişiyi güvenlik görevlilerine ispiyonladığı için pansiyondan kovulur

Poiret: Madame Vauquer’in pansiyonunun ikinci katında kalan, yaşlı bir adamdır Oldukça zayıftır Geçmişte ne iş yaptığı belli değildir Mademoiselle Michonneau ile birlikte Vautrin’i yakalatırlar

Bianchon: Yoksul bir tıp öğrencisidir Eugene de Rastignac’ın arkadaşıdır Madame Vauquer’in pansiyonuna akşam yemeği için gelir Goriot Baba’nın ölüm döşeğinde kıvranırken bakımı, ihtiyaçları, tedavisi, ilaçları; öldükten sonra da cenaze işleriyle yakından ilgilenir Arkadaşı Eugene de Rastignac’a bu konuda yardımcı olur

Christophe: Madame Vauquer’in pansiyonunda uşaktır Pansiyonun üçüncü katının üzerindeki çatı odalarından birinde kalır Goriot Baba’nın mektuplarını, kızlarına götürür Bunun karşılığında yüklü bahşişler alır Vautrin’in gizli kapaklı işlerini, belli bir sus payı karşılığında görmezden gelir

Slyvie: Madam Vauquer’in pansiyonunun şişko aşçısıdır Pansiyonun üçüncü katının üzerindeki çatı odalarından birinde kalır






Alıntı Yaparak Cevapla

Goriot Baba Romanının Konusu

Eski 10-21-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Goriot Baba Romanının Konusu




Mekan
Goriot Baba romanının dış mekanı Paris şehridir Yazar Paris’in hem yüksek hem de yoksul çevrelerini bir arada vermek ister Yoksul insanların bir anlamda sığınma evi olarak kullandıkları mekan, Madame Vauquer’in köhne pansiyonudur Sarı renge badana edilmiş, üç katlı bir pansiyondur burası Balzac, olayların yaşanacağı mekanları tasvir ederken hiçbir ayrıntıyı kaçırmaz Adeta elimizde bir kamera, her satırda adım adım dolaşırız mekanı Balzac’ın mekan tasvirleri sadece göze hitap etmez; görmenin yanı sıra, işitiriz, dokunuruz, tadarız, koklarız, hepsinden önemlisi hissederiz Mekanın havasını, atmosferini, ruhunu içimize çekeriz Böylesine zengindir, etkileyicidir, nefistir bu tasvirler

“… Paris’te… Neuve-Sainte-Genevieve Sokağı’nda küçük bir pansiyon… Maison-Vauquer adıyla tanınan bu pansiyon, erkeklere de, kadınlara da, gençlere de, yaşlılara da açıktır ya bu saygıdeğer kurumun töreleri konusunda en ufak bir dedikodu çıkmamıştır Ne var ki otuz yıldan beri genç bir kimsenin oturduğu da olmamıştır burada; genç bir adamın böyle bir yerde oturması için, ailesinden çok az bir para alması gerekir

“Kaldırımlar kurudur burada, derelerde ne çamur, ne su vardır, duvar diplerinde otlar yükselir Burada en kaygısız insan bile rahatsız, gelip geçenler hüzünlü, evler kasvetli mi kasvetlidir, yüksek duvarlar hapishane kokar, bir araba sesi bir olay olur Yolunu şaşırıp da buraya düşmüş bir Parisli küçük pansiyonlar ya da okullar, düşkünlükler ya da sıkıntılar görür yalnızca, can çekişen yaşlılığı, çalışmak zorunda bulunan, tutsak edilmiş, şen gençliği görür

“Üç kat yükselen, yukarısında da çatı odaları bulunan ön bölüm, moloz taşlarla örülmüş, Paris’in bütün evlerine iğrenç bir nitelik veren şu sarı renkle badana edilmiştir Her katta beşer pencere vardır, bunlar da ufak camlara bölünmüştür… Evin yanlarında ikişer pencere vardır, alt kattakiler demir parmaklıklarla süslüdür

“Bu ilk odadan, dilde bir karşılığı bulunmayan, ama pansiyon kokusu diye adlandırılması gereken bir koku yayılır Kapalılık, küflenmişlik, acılaşmışlık kokar; üşütür adamı, burna nemli gelir, giysilere işler; yemek kokuları sinmiştir her yanına; pis pis mutfak kokar, düşkünler yurdu kokar

“… şakacı bir müşterinin parmağını sivri bir kama gibi kullanarak üzerine adını yazmasına elverecek derecede kirli bir muşambayla kaplı bir uzun masa, topal iskemleler… yürekler acısı hasır paspaslar, sonra delikleri kırılmış, menteşeleri sökülmüş, tahtaları kömürleşmiş, zavallı ayak tandırları Bu eşyaların ne kadar eski, ne kadar çatlak, çürük, titrek, erimiş, kolsuz, kör, sakat ve can çekişir durumda bulunduğunu açıklamak için, aceleci insanların bağışlamayacakları ve öyküye duyulan ilgiyi azaltacak betimlemelere girişmek gerekirdi… Kısacası, şiirsiz bir yoksulluk egemendir burada; çirkef değil, lekelerle, deliklerle, paçavralarla değil, saçak saçak bir çürümüşlükle belirlenen, tutumlu, özenli, lif lif olmuş bir yoksulluk

“… evin içinin sunduğu görünüm gediklilerinin aynı derecede döküntü kılıklarında yinelenirdi ya Erkekler renklerinin kestirilmesi başlı başına bir sorun olan redingotlar, kibar semtlerde duvar diplerine atılan eski pabuçlardan farkı olmayan ayakkabılar, iyiden iyiye erimiş çamaşırlar, kala kala ruhu kalmış giysiler giyerlerdi Kadınların giysileri gününü çoktan doldurmuş, boyanmış, solmuş, eskimiş dantelleri çok onarımlar görmüş, eldivenleri kullanıla kullanıla parlaklaşmış, yakalıkları bozarmış, atkıları tiftik tiftik olmuştu

“Eugene ilk kez giriyordu Goriot Baba’nın odasına, kızın tuvaletinden sonra, babanın yaşadığı izbeyi görünce, bir şaşkınlık hareketini tutamadı Pencerede perde yoktu; duvar kâğıtları birçok yerlerde nemliliğin etkisiyle duvardan ayrılıp kıvrılmıştı, aralarından isten sararmış alçı görünüyordu Adamcağız kötü bir yatakta yatıyordu, incecik bir yorganı, Madame Vauquer’in eski giysilerinin parçalarından yapılmış, iplikleri çıkmış bir yatak örtüsü vardı Döşeme nemli ve tozla kaplıydı Pencerenin karşısında, yaprak ya da çiçeklerle süslü bağ çubukları biçiminde bükülmüş, bakır kulpları bulunan, gül ağacından, şişik karınlı bir konsol, üzerinde bir leğen içinde bir ibrikle sakalını tıraş etmesine yarayan araçlar bulunan, tahta kapaklı bir eski mobilya görünüyordu Bir köşede, pabuçları, yatağın başucunda mermersiz bir gece masası; şöminenin yanında da ayağı Goriot Baba’nın gümüş kâseyi bozmasında kullanılmış olan, ceviz ağacından, kare masa vardı Bu sefil mobilya, üzerinde adamcağızın şapkası duran, berbat bir yazı masasıyla dibi çökmüş bir hasır koltuk ve iki iskemleyle tamamlanıyordu Bir çulla döşemeye bağlanan yatak örtüsü, ak ve kırmızı damalı, kötü bir şeritle tutturulmuştu Hiç kuşkusuz en yoksul ayak işçisinin tavan arası bile Goriot Baba’nın Madame Vauquer’in evindeki odası kadar kötü döşenmiş olamazdı Bu oda insanın içini üşütüyor, yüreğini daraltıyordu, hapishane odalarının en hüzünlüsünü andırmaktaydı

Romanda yoksul insanların mekanını genel anlamda temsil eden pansiyonun tasvirine daha geniş yer verilmiştir Roman bittiğinde zihnimizde Paris’in lüks evlerindeki ihtişamdan çok yoksul insanların yaşadığı pansiyondaki sefaletin görüntüsü kalır Okuyucu, 1920’li yılların Fransa’sında insanların yaşadığı mekanları tanır Romanda soylu insanların yaşadığı mekanları, özellikle, yoksul bir öğrenci olan Eugene de Rastignac’ın gittiği evlere ait gözlemlerden tanırız Bu evler, genç öğrencinin gözlerini kamaştırır Eugene de Rastignac’ın soylu akrabası Madame de Beauseant’ın Saint-Germain’deki köşkü, Goriot Baba’nın büyük kızı Anastasie de Restaud’nun Helder Sokağı’ndaki evi, Goriot Baba’nın küçük kızı Delphine de Nucingen’in Saint-Lazare Sokağı’ndaki evi yüksek çevrenin göz kamaştıran mekanlarıdır






Alıntı Yaparak Cevapla

Goriot Baba Romanının Konusu

Eski 10-21-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Goriot Baba Romanının Konusu




Zaman

Goriot Baba romanının sosyal zamanı, 1819 ile 1920 yıllarıdır Olaylar Fransa’nın Paris şehrinde geçer Olay örgüsü 1819 Kasım’ının sonunda başlar, 1920 Şubat’ının sonunda biter

Romanın I bölümünde (Sıradan Bir Pansiyon, s 13-99) olaylar bir haftalık bir zaman diliminde geçer Bu bir haftalık süre 1819 Kasım’ının sonu ile Aralık ayının ilk haftasıdır Bu bölümde ayrıca Goriot Baba’nın geçmişi hakkında bilgi de verilir Romanın II bölümünde (Seçkin Çevreye Giriş, s100-171) olaylar yaklaşık iki aylık bir zaman diliminde geçer Bu bölüm, Aralık ayının ilk haftasının sonuna doğru başlar, Ocak ayının son günlerinde biter Romanın III bölümünde (Azrail-Çatlatan, s172-231) olaylar 4-5 günlük bir zaman diliminde geçer Bu bölüm 1920 Şubat’ının ilk haftasıdır Romanın IV bölümünde (Babanın Ölümü, s232-290) olaylar Şubat’ın 23’ü gibi biter






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.