Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Genel Bilgiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
edebiyat, edebiyatının, genel, islâm, islamiyet, nelerdir, sonrası, türk, özellikleri

İslam Ve Edebiyat - İslamiyet Sonrası Türk Edebiyatı'nın Genel Özellikleri Nelerdir?

Eski 09-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslam Ve Edebiyat - İslamiyet Sonrası Türk Edebiyatı'nın Genel Özellikleri Nelerdir?



İslam Ve Edebiyat - İslamiyet sonrası Türk Edebiyatı'nın genel özellikleri nelerdir?
İslam Ve Edebiyat - İslamiyet sonrası Türk Edebiyatı'nın genel özellikleri nelerdir?
İslamiyet Sonrası Türk Edebiyatı (11-19 yy)
A) İlk Eserler
B) Türk Halk Edebiyatı
C) Klasik Türk Edebiyatı
8 yydan itibaren yerleşik hayata geçen, Müslümanlıkla tanışan Türkler, 10 yyın ilk yarısında (920) Karahanlı Devleti hükümdarı Satuk Buğra Han’ın Müslümanlığı kabul etmesiyle başlayan süreçte Müslümanlıkla Türklüğü birleştirip bir sentez ortaya çıkarmışlar, hayat tarzlarını buna göre belirlemişler, bu sayede birlik sağlamışlar ve İslâm dininin, Farsların ve Arapların etkisiyle yeni bir edebiyat oluşturmaya başlamışlardır
Bu edebiyatta sözlü eserlerin yanı sıra yazılı eserler de çoğalmıştırİlmî eserler ve Kur’an-ı Kerim aracılığı ile Arapça’dan; Edebî eserler aracılığıyla da Farsça’dan etkilenilmiştir Yine bu yolla o zamana kadar dış etkilerden uzak olan Türk dili Arapça ve Farsça’nın etkisine girmeye başlamıştır
İslâm kültürü, ortak İslâm edebiyatının şekil ve tekniği, zevki, hayat görüşü, temaları, motifleri, Türklerden önce Müslüman olarak bir İslâmî edebiyat geliştiren İranlıların aracılığı ile Türk Edebiyatına girmiştir İslâmî edebiyat şiirinde ortak teknik malzeme (şekiller, temalar, motifler) ile ortak bir dünya görüşü ve estetik kavramı benimsenmiştir
XIV asırda yazıya geçirilen "Dede Korkut Kitabı" destan döneminin hatıralarını saklayan, gerek muhteva gerekse dil ve üslup mükemmeliyeti bakımından Türkçe’nin şaheserleri arasında yerini daima muhafaza eden çok değerli bir eserdirİslâmiyet’ten sonra da destansı edebiyat devam etmiştir

- Karahanlı Dönemi: Satuk Buğra Han Destanı
- Kazak-Kırgız Kültür Dâiresi: Manas
- Türk-Moğol Kültür Dâiresi: Cengiz name
- Tatar-Kırım: Timur ve Edige Destanları
Selçuklu-Beylikler ve Osmanlı Dönemleri: Seyid Battal Gazi Destanı (Battal Gazi’nin İslamiyet’i yayış mücadelesini ve yiğitliklerini anlatır), Danişmend Gazi Destanı (Danişmendname), Köroğlu Destanı

A) İlk Eserler
1) Kutadgu Bilig
Dönemin ilk edebî eseridir Aynı zamanda ilk siyasetnamedir1070 yılında Balasagunlu Yusuf tarafından Karahanlılar devrinde yazılmış ve Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur (Eseri beğenen hükümdar bunun üzerine Yusuf’a Has Hacip'lik unvanı vermiştir) Eserin adı “Mutluluk Veren Bilgi” anlamındadır
Mesnevi nazım şekliyle ve *²²/*²²/*²²/*² (Şehname vezni) vezin kalıbıyla yazılmıştır 6600 beyittir Ayrıca 173 tane de dörtlük vardır
Beyit nazım birimiyle yazılmıştır; ancak dörtlük nazım birimi de kullanılmıştır Aruz ölçüsüyle yazılmış ilk eserimiz kabul edilir Didaktik (öğretici) bir nitelik taşır Bir ahlâk ve öğüt kitabıdır Hükümdara siyası öğütlerde bulunur
Eserde sembolik bir anlatım vardır Hükümdar Kün Toğdı: Adaleti, Vezir Ay Toldı: İyi yönetimi, Vezirin Oğlu Ögdilmiş: Aklı, Vezirin Kardeşi Odgurmış: Öbür dünyayı temsil ederEser Hakaniye (Çağatay) Türkçesiyle kaleme alınmıştır Dili oldukça sadedir

2) Divân-ı Lûgati't-Türk
“Türk Dilleri Sözlüğü” anlamına gelir Kaşgarlı Mahmut tarafından 1072-1074 tarihleri arasında yazılmıştır Eser bir sözlük olarak hazırlanmasına rağmen, Türk sosyolojisi, psikolojisi, edebiyatı, gelenek ve görenekleriyle ilgili bilgi veren önemli bir eserdir
Türkçe’nin önemini anlatmak ve Araplara Türkçe’yi öğretmek amacıyla yazılmıştır Mensur (düzyazı) bir eserdir Türkçe’nin ilk sözlüğü kabul edilir Kelimeleri göçebe boylar arasında gezerek bizzat kendisi derlemiştir (Diğer önemli sözlükler: Ali Şir Nevai, Muhakemetü’l-Lugeteyn, Şemseddin Sami, Kamus-ı Türki) İslamiyet öncesi edebiyatın sagu, koşuk ve sav örneklerini içerir
Eserde 7500 kelime ve Arapça karşılıklarıyla bunların kullanıldığı örnek cümle veya şiirler, dilbilgisi kuralları ve bir harita (o devirdeki Türk boylarının yerleşim alanını gösteren) bulunmaktadır Etnografik bir eser olarak kabul edilir Zamanında konuşulan ve yazılan Türk lehçelerindeki 7500 Türkçe kelimeye Arapça karşılıklar veren ve harf sırasına göre düzenlenmiş bir sözlük durumundadır Ayrıca manzum-mensur parçalar (sav, sagu, koşuk), örnekler ve bazı olaylarla donatılmış bir ansiklopedidir Zamanın Türk tarih ve efsanelerine, coğrafya, halk edebiyatı ve folkloruna dair geniş bilgiler vererek Türkoloji'nin temellerini atmıştır

3) Atabetü'l-hakayık
“Hakikatlerin eşiği” anlamına gelir12 yy’da Edip Ahmet Yügnekî tarafından yazılmıştır Didaktik bir eserdir, ahlak ve öğüt kitabıdır Cömertlik, ilim, doğruluk gibi konuları işler Aruz ve hece ölçüsü birlikte kullanılmıştır Nazım biçimi mesnevidir Hakaniye (Çağatay) Türkçesiyle yazılmıştır

4) Divan-ı Hikmet
Mutasavvıf Hoca Ahmet Yesevi tarafından 12 yyda yazılmıştır İlâhî aşkın, ibadetin, cennetin vb konu edildiği didaktik bir eserdir 7’li ve 12’li hece ölçüsüyle yazılmıştır Dörtlükler halinde yazılmıştır Dörtlüklerin adı eserde “hikmet”tirTasavvufi bir eserdirDili oldukça sadedir

5) Kitab-ı Dede Korkut
Destandan halk hikâyesine geçiş dönemi ürünüdür 12 hikâyeden oluşur Eserde bir yandan Türklerin İslâm öncesi hayatları anlatılırken diğer yandan İslâm’a ait unsurlara da yer verilir Dede Korkut, hikâyelerin içinde adı geçen, yaşlı, bilge, meçhul bir halk ozanıdır Eser 15 yyda yazıya geçirilmiştir Nazımla nesir iç içedir Kahramanlık, yiğitlik, boylar arası savaşlar, aşk, aile birliği eserde işlenen konular arasındadır Özellikle Deli Dumrul hikâyesinde olduğu gibi Türk aile yapısı, aile bağları, ailenin kutsallığı önemli yer tutan bir konudur

B) Türk Halk Edebiyatı
Türk Edebiyatı, İslâmiyet’in kabulünden ve tarihindeki siyasî gelişmelerden dolayı Anadolu beylikleri, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde iki farklı tarzda gelişme göstermiştir:
1) Saray, konak, medrese ve bunlara yakın çevrelerde tahsilli kişilerin yarattığı ve Arap ve Fars geleneğine dayanan Klâsik Türk Edebiyatı veya Divan Edebiyatı
2) Eğitimleri daha çok sözlü kültür birikimine dayanan, daha çok kırsal kesime ve yeniçeri ocaklarına has olan kişilerin, din ve tasavvuf çevrelerinden olan kişilerin ve halkın kendisinin oluşturduğu ve Orta Asya geleneğine dayalı Türk Halk Edebiyatı

Bugün de bir ölçüde yaşamakta olan Türk Halk Edebiyatı geleneği, Türklerin Orta Asya edebiyat geleneklerinin İslâmiyet ve yeni yaşayış şart ve şekilleri içinde tekabül etmiş millî edebiyatlarıdır Türk Halk Edebiyatı, dış yapıda ve bir ölçüde icra töresinde müştereklik gösteren muhteva ve fonksiyonları ile farklı olan Anonim (din dışı), Aşık tarzı (din dışı) ve Tekke (dinî) edebiyatından oluşur
Türk Edebiyatı içinde yer alan ve aynı zamanda folklorun da bir alt disiplini olarak değerlendirilen Halk Edebiyatı; edebî zevk, düşünce ve anlatım gücüne ulaşmış âşık ve tekke tarzı sahibi belli eserlerle, malzemesi dile dayalı destan, efsane, halk şiiri, mani, ağıt, türkü, bilmece, masal, halk hikâyesi, fıkra, atasözü, deyimler, tekerlemeler gibi sözlü gelenekte yaşayıp kuşaktan kuşağa aktarılan anonim ürünlerden oluşur Halk Edebiyatı kavramı içinde toplanan bu türlerin bir bölümü günümüzde de bazı bölgelerde dinamik olarak yaşamaktadır
Çok zengin ve çeşitlilik gösteren sözlü edebiyattaki anlatım türleri ve manzum eserler özellikle kırsal kesimde yaşayan halkın kültür birikimini sağlamakta, duygu, düşünce ve hayal hazinelerini zenginleştirmektedirDoğu Anadolu bölgesinde canlı olarak devam eden Âşıklar geleneği, kahvelerde, düğünlerde, bayramlarda, sohbetleri zenginleştirirken, aynı zamanda dinleyenleri düşündürmekte ve eğlendirmektedir
Nasrettin Hoca, Bektaşî, Laz ve benzeri tipler etrafında teşekkül etmiş ve etmekte olan fıkralar güldürürken düşündürmekte toplumu ve kişileri eleştirirken anlatanı ve dinleyenleri daha iyiye, daha güzele yöneltmektedir Bilmeceler yetişen genç nesillerin zihin gelişimine yardımcı olmaktadır Atasözleri ve deyimler eski nesillerin tecrübelerini ve tavsiyelerini yeni nesillere aktarmaktadırlar Millet hayatındaki, savaşlar, göçler, destanlarda anlatılmış, ölenlerin ardından yakılan ağıtlar ve her konuyu işleyen türküler kederi, neşeyi ve sevgiyi yansıtmaktadır Dini ve kutsî yaşayıştaki heyecan ve vecd ilâhîlerle anlatılmış, âşıklar Türk dilinin anlatım gücünü, inceliğini musiki ile dile getirerek yüzyıllarca yaşatmışlardır

Türk Halk Edebiyatının Başlıca Özellikleri
Türk halk edebiyatı 12 yydan başlayarak Anadolu’da dinî ve din dışı olmak üzere iki koldan gelişmeye başlamıştır Halk edebiyatında daha çok şiir türünde ürünler verilmiştir 17 yyda halk hikâyesi ve halk tiyatrosu türlerinde de ürünler verilmiştir

Şiirde
Nazım birimi dörtlüktür Ölçü, millî ölçümüz olan hece ölçüsüdür Hecenin en çok 7’li, 8’li ve 11’li kalıpları kullanılmıştır Fakat şehirde yaşamış, medrese eğitimi almış bazı ozanlar aruzu da kullanmışlardır Genellikle yarım kafiye kullanılır Daha çok redifle ahenk sağlanır Kafiyenin yanı sıra “ayak” da söz konusudur Şiirler (önceleri kopuz, şimdilerde) bağlama eşliğinde okunur Dil halkın kullandığı Türkçe’dir Konu, şekil ve dil bakımından dış tesirlerden uzaktır Nazım şekil ve türleri arasında türkü, koşma, mani, ninni, semai, varsağı, destan, ilâhî, nefes sayılabilir Şiirlerin konuya göre özel başlıkları olmaz Türe ve şekle göre genel adları vardır: koşma, destan vb Konular, halkın sürekli iç içe olduğu, aşk, tabiat, ayrılık, hasret, ölüm, yiğitlik, din, şikâyet gibi konulardır Daha çok somut konular işlenir Halk edebiyatının da kendine özgü mazmunları, mecazları vardır Sevgilinin kaşı, gözü, yanağı, boyu her şiirde aynıdır

Nesirde
Nesir halk edebiyatında nazma göre çok çok önemsiz kalmıştır Çünkü duygu ve düşüncelerin kalıcılığı şiirle daha kolay sağlanmaktadır Nesir örnekleri arasında halk masalları, halk hikâyeleri, efsaneler, ata sözleri, deyimler, halk tiyatrosu, bilmeceler, fıkralar sayılabilir Bunlardan en yaygınları -tür olarak- masallar, hikâyeler ve efsanelerdir Ata sözü, bilmece ve deyimler zaten -halkın ürünü olmakla beraber- her alanda herkes tarafından kullanılmaktadır

Anonim Halk Edebiyatı
Hece ölçüsünü esas alan ürünlerle, atasözü, destan, masal, hikâye, efsane, fıkra, ninni, türkü, bilmece, mani, ağıt gibi söyleyenini genellikle belirleyemediğimiz sözlü ürünler "anonim halk edebiyatı" adı altında toplanmaktadır Tamamen sözlü bir edebiyattır Ürünler sözlü yolla oluşur; yine ağızdan ağıza aktarılarak yayılır

Âşık Tarzı Türk Edebiyatı
Şiirini, aşk, doğa, kahramanlık gibi konularda, sazıyla birlikte söyleyen şairlere İslâm’dan önce “ozan”, “baksı”, “kam” denilirken, İslâm’ın kabulünden sonra “âşık” ya da “saz şairi” denmiştir Âşık, bir yönüyle eski destan (epope) geleneği sürdüren, ama başka bir yönüyle, adının da belirttiği gibi “sevda şiirleri” (lirik türden şiirler) söylemekle görevlenmiş bir sanatçıdır Bu âşıkların oluşturduğu edebiyata da “âşık tarzı Türk edebiyatı” denir
Âşık tarzı Türk edebiyatı (şiiri), Anadolu’da XVI yydan sonra -daha önce de var olmasına rağmen- anonim halk şiirinin etkisinde gelişen ve saz şairlerinin meydana getirdiği bir edebiyattır Önceleri anonim halk şiirinin etkisinde ve dili sade iken zamanla klâsik şiirin etkisine girmeye başlamış ve dili de buna paralel olarak kısmen sadeliğini kaybetmiştir
Âşık edebiyatı şiirden ibarettir Bu şiir din dışı bir şiirdir; âşık da denilen şairlerin kopuz, bağlama, cura, tambura eşliğinde söyledikleri sözlü-besteli edebiyat türüdür Gelişme alanları arasında kahvehaneler, asker ocakları, kervansaraylar, bozahaneler, tekkeler, konaklar vardır
Halk âşığı sözünün yerine "halk ozanı" ifadesi de kullanılır Halk âşıkları hemen her konuda sayısız eserler bırakmışlardır Bu ürünlerin önemli bir bölümü okuma yazma bilmeyen âşıklarca irticalen söylendiği için unutulmuş bir bölümü de cönklerle, yazılı olarak korunmuştur Âşık, Türk Halk Edebiyatında XVI yy’ın başından itibaren görülen şair tipidir
Âşığın şairlik gücünü rüyasında pirin sunduğu “aşk badesini” içmekle ve “sevgilisinin hayalini” görmekle kazandığına inanılır Rüyada genellikle âşık adayının karşısına bir sevgili veya saz çıkmaktadır Rüyaların süsü ak sakallı bir derviş ve bazen bir bazen üç dolu bardaktır Bardağın rüyada tas hâlinde görülmesine de sık sık rastlanır Ozanlara rüyada sunulan tasların içindeki mayilere “aşk dolusu” denir Fars Edebiyatı’nın etkisiyle bâde adını da almaktadır Bunlar; erlik, pirlik ve aşk badesi diye adlandırılırlar
Âşıklar, saz şairliğini usta âşıkların yanında öğrenir, sonra onlardan mahlâs alarak diyar diyar gezmeye, ellerinde saz şiirler söylemeye başlarlar Âşıklarımız genellikle bir usta âşığın yanında yetişirler Ondan hem usta deyişlerini hem de sanatın icrasına ilişkin yol ve yöntemleri öğrenirler Âşık meclislerinde, kahvelerde bu ustaların sanatlarını icra ediş biçimlerini yeterince kavradıktan sonra, ustalaşan ozanlarda kendilerine çırak alırlar ve gelenek bu şekilde devam eder
Âşık, bilgi, duygu ve becerisini yaptığı atışmalarda gösterir Atışmalardaki amaç; yarışmak ve kazanmaktır Atışmalarda en az iki âşık karşı karşıya gelir Mecliste bulunan saygın bir kişinin ya da usta bir ozanın ayak söylemesiyle atışma başlar Ayağa uygun dörtlük söyleyemeyen âşığın yenilgisiyle atışma sona erer
Âşık Edebiyatının başlıca unsurlarından birisini hikâye anlatma oluşturur Saz şairleri içerisinde geleneğe bağlı olanların çoğu âşık meclislerinde hikâye anlatırlar Bir kısım usta saz şairleri ise, bir yandan usta malı halk hikâyeleri anlatırken bir yandan da kendi düzdükleri hikâyeleri anlatırlar Çıldırlı Âşık Şenlik, Ercişli Emrah, Sabit Müdami geleneğe bu yanıyla katkıda bulunmuş saz şairleridir
Tunguzların, “şaman”; Moğolların ve Boryatların “bo” veya “bugue”; Yakutların “oyun” (ouioun); Altay Türklerinin “kam”; Samoyetlerin “tadibei”; Finovaların “tietoejoe” (bakıcı); Kırgızların “baksı/bakşı”, Oğuzların “ozan” dedikleri ve halk arasında büyük bir yer ve ehemmiyetleri olan bu temsilciler, toplumun yaşam biçimlerini düşünce ve duygularını, olaylara bakış açılarını şiirleriyle dile getirmişlerdir Aşıklık geleneği Anadolu coğrafyasında bugün de canlı olarak yaşatılmaktadır
- 13 yy: Yunus Emre
- 16 yy: Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal,
- 17 yy: Köroğlu, Âşık Ömer, Gevherî, Kayıkçı Kul Mustafa, Ercişli Emrah
- 19 yy: Dadaloğlu, Dertli, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni, Seyrani, Ruhsati
- 20 yy: Âşık Veysel, Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Sefil Selimi

Günümüz Halk Edebiyatı
Genel Özellikler
Türk halk edebiyatı Anadolu’da 13 yyda Yunus Emre’yle ve 14 yyda yazıya geçirilen Dede Korkut Hikâyeleri’yle ilk olgun ürünlerine vermeye başlamıştır Anadolu’da “ozan”ın ve “kopuz”un yerini “âşık” ve “bağlama” almıştır Baştan beri anonim olarak süregelen halk edebiyatı özellikle 15 yydan itibaren hem anonim hem de kişisel ürünlerle gelişmesini sürdürmüştür Son dönem Türk halk edebiyatı sadece kişisel ürünlerle kendini göstermektedir
Şehirde yaşayan eski halk şairleri divan şiirinden de etkilenmiş, günümüz halk şairleri ise konu ve tema bakımından şiiri daha da genişletmişleridir Şekil bakımından halk şiirinde değişiklik görülmez; muhteva ise değişen zamanın ve diğer edebiyat dallarının tesiriyle çağdaşlaşmıştır Buna rağmen mazmunlar, sıfatlar, dertler, sevinçler aynıdır
Âşık Veysel, Ali İzzet Özkan, Talibî Coşkun, Erzurumlu yaşar Reyhanî, Şeref Taşlıova, Karslı Murat Çobanoğlu günümüz halk şiirinin başlıca temsilcileridir

Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatı İslâmiyet’in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır İslâmiyet’in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır
Tasavvuf, fizik ötesi gerçekleri, insanı, insanlığı ve evreni kapsayan bir düşünce düzeni, bir din felsefesidir Kalbi dünya alâkalarından ayırarak, Allah sevgisiyle doldurmayı amaçlayan tasavvuf, bir düşünüş ve inanç sistemidir İçinde yaşadığımız âlemin esrarı nedir? Niçin yaşıyoruz? Niçin geldik bu dünyaya? Biz neyiz? Yaşamanın anlamı, var olmanın aslı, gerçek başlangıç ve son nelerdir? İşte tasavvuf bu sorulara cevap vermeye çalışır
Tasavvufa göre her şeyin kaynağı Tanrı’dır Evrenin varlığı Tanrı’nın güzelliğinin yansımasıdır Tanrı tek güzelliktir ve tek varlıktır İnsanlar da Tanrı’nın birer parçasıdır İnsan yaratılmakla, dünyaya gönderilmekle aslında gurbete gönderilmiştir Herkes ona kavuşmak için çalışmalıdır O’na kavuşmak için çabalayanlara ve O’nun mutlak ve eşsiz güzelliğine hayran olanlara âşık denir Mutasavvıf ise âşık olmanın yanı sıra, tasavvuf felsefesini yazı ve şiirlerinde işleyen, insanlara tasavvufu, dolayısıyla insan ve Allah sevgisini aşılayan kişilerdir
Bunlardan Hoca Ahmet Yesevî (Öl1167), Anadolu Türklerinin geliştirdiği tasavvuf edebiyatının ilham kaynağıdır Onun Divan-ı Hikmet adlı tasavvufî eseriyle ve Orta Asya’dan Anadolu’ya gönderdiği öğrencileriyle Türk Tasavvuf edebiyatının XIII yyda temelleri atılmıştır Bu edebiyat, Bektaşîlik tarikatıyla gelişmiş, Yunus Emre ile en mükemmel anlatım yeteneğine ulaşmıştır
Yunus Emre’yi bu kadar üne kavuşturan bir başka özellik de dinî-tasavvufî konuları ayrımsız bir insan sevgisiyle anlatmış olmasıdır XIII asrın ikinci yarısıyla XIV Asrın başlarında yaşamış olan Yunus Emre, şiirde çığır açmış büyük sufî ve şairdir Yunus Emre; Divan, Aşık, Tekke ve Tasavvuf Edebiyat tarzlarının her üçünde de etkili olmuştur Eserlerini sade bir dille söylemiş, hem heceyi hem aruzu kullanmış, lirik şiirin en güzel örneklerini vermiştir
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-tasavvufî düşünceyi yaymaktır Şair, mensup olduğu tarikatın düşünce sistemini, felsefesini yaymak için şiiri bir araç olarak kullanmıştır Bunda anonim halk edebiyatının büyük etkisi olmuştur
Tekke şairlerinin çoğu tarikatlarda yetişmiş şeyh ve dervişlerdir Onlar dinî inançları yasaklama ve korkutma yöntemiyle değil, insanı, Allah’ı, tabiatı, cenneti vb sevdirmekle yaymışlardır Tekke şiir, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır
Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır Dil sadedir, çünkü halka yöneliktir
Önemli Temsilcileri
- 13 yy: Mevlânâ, Sultan Veled, Yunus Emre (Divan, Risaletün-nushiye)
- 14 yy: Âşık Paşa
- 15 yy: Süleyman Çelebi, Hacı Bayram Veli, Eşrefoğlu Rumî
- 16 yy: Pir Sultan Abdal

C) Klâsik Türk Edebiyatı
Divan Edebiyatı başlangıçta iki yabancı gelenek olan Arap-Fars (özellikle Fars) edebiyatları geleneğine dayanarak kurulmuş, zaman içinde taklidi aşan Osmanlı terkibi ve üslûbuna ulaşarak millî edebiyat hüviyetini kazanmıştır Klâsik Türk edebiyatı gibi Batı tesirinde gelişen Türk edebiyatı da zamanla kendi benliğini kazanmıştır Doğuş ve gelişme serüvenleri birbirine benzer İslâmîyet’in yerleşmesi sürecinde oluşmaya başlayan bir edebiyattır Bundan dolayı konuları arasında din, Allah, peygamber, tasavvuf vb önemli bir yer tutar
13-19 yüzyıllar arasında ürün veren bu edebiyata şairlerinin şiirlerini “divan” adı verilen yazmalarda toplamaları dolayısıyla Divan edebiyatı denir Bu edebiyat, medrese kültürüyle yetişen aydın şairlerin Arap ve İran edebiyatını örnek alarak oluşturdukları klâsik bir edebiyattır Zamanla bu taklit sona ererek özgünlük yakalanmıştır
Klâsik Türk edebiyatı, eski Türk edebiyatı, yüksek zümre edebiyatı diye de adlandırılır Aydın tabaka, yüksek zümre edebiyatı denmesinin sebebi bu edebiyatı yapanların ve ona ilgi gösterenlerin seçkin çevrelerden oluşu olarak gösterilir Bu bir iddiadan öteye gitmiş değildir Klâsik edebiyatta nesirden çok nazım önemlidir Nesirde de nazım unsurları (seci, ahenk vb) kullanılmıştır Nesirdeki dil nazma göre daha anlaşılmazdır Bu edebiyatta şekil ve muhteva bakımından belirli kalıplar vardır: güzellik anlayışı, mecazlar Tezkireler, şairlerin hayatlarını anlatan ve şiirlerinden örnekler veren eserler olarak bu edebiyatın tarihinin ve başarısının vesikalarıdır

Divan Şiirinin Başlıca Özellikleri
Divan şiirinin kökleri İslâm öncesi Arap şiirine dayanır Bu şiir tarzı İslâmiyet’ten sonra, bu dine giren çeşitli milletlerin katkısı ile önce Arapça'da, daha sonra Farsça ile Doğu ve Batı Türkçelerinde, en sonra da Hint Müslümanlarının yazı dili olan Urduca'da gelişmiştir Nazım birimi genel olarak “beyit”tir Dört ve daha fazla dizeden oluşan bentler de kullanılmıştır Ölçü aruz ölçüsüdür Son zamanlarında az da olsa hece kullanılmıştır Tuyuğ ve şarkı hariç bütün nazım şekil ve türleri Fars edebiyatı aracılığıyla Arap edebiyatından alınmıştır Kelime ve kelime grupları yönünden Arapça ve Farsça’dan oldukça çok etkilenmiştir Süslü, sanatlı ve ağır bir dil kullanmışlardır Redif ve kafiyeye önem verilmiştir Göz için kafiye esastır, tam ve zengin kafiye kullanılmıştır
Şiirlerin (kasideler ve mesneviler hariç) belli bir adı yoktur Şiirin sonunda şairin mahlası (takma adı) geçer Nazım şekil ve türleri kesin sınırlarla birbirinden ayrılmıştır Şiirlerde genellikle konu bütünlüğü olmadığı gibi bütün güzelliğine değil parça güzelliğine önem verilir Kısmen kasidede ama özellikle mesnevilerde konu bütünlüğü vardır Sanat için sanat ön plândadır
Anlam da söyleyiş de son derece önemlidir Bu yüzden söz sanatları bolca kullanılmıştır Konular genellikle gerçek hayattan uzaktır Aşk, sevgili, ölüm, ıstırap, şarap, övgü ve din gibi konular en çok işlenen konulardır Soyut konular işlenir Duygu ve düşünceler, kalıplaşmış “mazmun”larla anlatılır Fikirler ve duygular neredeyse ortaktır Boyun servi; kaşı keman; çenenin elma; ağzın nokta oluşu her şairde aynıdır
Divan şairlerinin müstakil dünya görüşleri ve felsefeleri yoktur Hepsi aynı fikirleri değişik bir biçimde söylemişlerdir Divan şairleri Fars edebiyatının üstatlarına yetişmeyi hedefleyip zamanla onları geçtikleri gibi birbirlerine de benzemeye çalışmışlardır Bundan dolayı nazirecilik geleneği oluşmuştur Şairin kişiliğini ve büyüklüğünü, söyleyiş orijinalliği ve güzelliği sağlar Divan şairi daima aşıktır Bu aşk onulmaz dert olmakla beraber şair bu dertten memnundur, onlara göre bu derdin dermanı gene bu derdin kendisidir Hatta zamanla beşerî aşk yerini Allah aşkına bırakır Bu sebeple âşık mecazî sevgilisine kavuşmak istemez En başarılı ve tanınmış divan şairleri Baki, Fuzuli, Nedim ve Nefi'dir

Divan Nesri
Divan edebiyatında nesre inşa, nesir yazana münşi, nesirlerin toplandığı eserlere münşeat denir Nesir türündeki eserler; tarihler, münşeat, tezkireler; ilmî, dinî ve ahlâkî eserlerdir
Divan nesri üç bölümde incelenir:
Sade Nesir
Halk için yazılan sade anlatımlı nesirlerdir Bu nesirle halka yönelik masal, efsane, öykü, destan, dinî ve tasavvufî konular anlatılır Aşıkpaşazade Tarihi, Mercimek Ahmet’in Kabusname’si, Kul Mesut’un Kelile ve Dimne çevirisi, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si bu nesrin önemli örnekleridir

Orta Nesir
Tarih ve bilim kitaplarında gördüğümüz nesirdir Ustalık göstermek amacı güdülmediği hâlde dili sade nesirden ağırdır Katip Çelebi’nin bazı eserleri ve Naima’nın kendi adıyla anılan tarihi bu nesre örnektir

Süslü ve Sanatlı Nesir
Seciler (düz yazıda kafiye), söz ve anlam sanatları, bağlaçlarla uzayıp giden cümleler bu nesrin ayırıcı özelliğidir Dili, yabancı söz ve tamlamalarla yüklüdür Sanatçı bu nesirle ustalığı göstermeye çalışır Süslü nesir, ahlâk ve felsefe konularını işler ve bazı mektuplarda görülür Sinan Paşa’nın Tazarruname’siyle Veysî ve Nergisî’nin nesirleri bu türün örnekleridir

Nesir Türleri
Münşeat: Mektuplar ve düzyazı örnekleri
Tarih: Tarihî olayları anlatan eserler Örn: Naima, Neşrî
Siyer: Peygamberimizin hayatı ve savaşları
Tezkire: Çeşitli sınıftan meşhur insanların, özelikle şairlerin biyografileri Örn: Ali Şir Nevai, Mecalisün-nefais; Lâtifî, Tezkire; Sehî, Tezkire; Kınalızade Hasan Çelebi, Tezkiretüş-şuara
Surname: Büyük düğün törenleri
Gazavatname: Çeşitli kahramanların savaşları
Seyahatname: Gezi yazıları Örn: Evliya Çelebi, Seyahatname (17 yy)
Hilye: Peygamberimizin iç ve dış özellikleri

Yüzyıllara Göre Divan Edebiyatı
13 yy
- Hoca Dehhanî: İlk divan şairi olarak kabul edilir Din dışı konularda ve lirik şiirler yazmıştır Aşk en önemli temadır
- Sultan Veled: Mevlevilik tarikatinin kurucusu ve Mevlânâ’nın oğludur
- Şeyyad Hamza: Lirik şiirleriyle tanınır

14 yy
- Ahmedî: Din dışı ve şiirleri vardır Divan şiirinin ilk başarılı şairi kabul edilir Eserleri: Cemşid ü Hurşid (mesnevî), İskendername (mesnevî), Divan
- Nesimi: Tasavvufî ve lirik şiirleriyle, özellikle tuyuğlarıyla tanınır Şiirleri coşkulu ve akıcıdır Azerî Türkçesi ile yazmıştır Sonraki şairleri de etkilemiştir Divanı vardır
- Âşık Paşa: Garipname’si meşhurdur

15 yy
- Şeyhî: Harname adlı mesnevisi ünlüdür Mesnevi hiciv türündedir Hüsrev ü Şirin adlı bir mesnevisi daha vardır Bir gazel şairidir Asıl mesleği hekimliktir
- Süleyman Çelebi: Mevlid’i ünlüdür
- Necatî Bey
- Ahmet Paşa
- Ali Şir Nevaî: Çağatay şairidir Eserlerini Çağatay Türkçesi ile yazmıştır Lirik şiirleri vardır Çok sayıda eser vermiş önemli bir şairdir Otuza yakın eseri vardır Edebiyatımızdaki ilk şairler tezkiresi olan (biyografi) Mecalisü’n-Nefais ona aittir Hamse’si de ünlüdür Muhakemetül-lûgateyn adlı eseri ünlüdür Eserde Türkçe ile Farsça’yı karşılaştırarak Türkçe’yi üstün tutmuştur Eseri, o dönemde Türkçe’nin ikinci plâna itilmesine tepki olarak ve yeni yetişen şairlere Türkçe’nin de üstün bir şiir dili olduğunu kanıtlamak için yazmıştır

16 yy
- Bakî (1526-1600): Divan şiirinin üstatlarındandır Kanunî döneminin ihtişamı onun şiirlerine de yansımıştır İyi bir medrese eğitimi almıştır Çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır Kadılık görevlerinde bulunmuştur Çok istediği şeyhülislâmlık mertebesine gelememiştir Rindane gazel şairidir Dünya zevkini, hayattan kâm almayı prensip edinmiştir Daha çok din dışı konuları işlemiştir Aşk, tabiat, devrin zenginliği şiirlerinin konularıdır Şiirlerinde tasavvufa da yer vermiştir Ahenkli bir dili vardır söyleyişe önem vermiştir Söz sanatlarını da başarıyla kullanmıştır Sultanuş-şuara unvanını kazanan şair, divan şiirini İran şiiri seviyesine yükseltenlerdendir Divanının yanı sıra başka eserleri, nesirleri de vardır Kanunî Mersiyesi meşhurdur
- Fuzulî (1495-1556): Divan edebiyatının en büyük şairi olarak kabul edilir O bir gazel şairidir Bağdatlıdır Kerbelâ’da yaşamış, türbedarlık yapmıştır Hayatı sıkıntılar içinde geçmiştir İyi bir eğitim görmüş, Arap ve Fars dillerini öğrenmiştir Şiirlerini Âzerî Türkçesi ile yazmıştır
Tasavvuf ve aşk şiirinin vazgeçilmez konularıdır Onun aşkı mecazî aşk değil hakikî aşktır Mecazî aşkı -tasavvuf anlayışına uygun olarak- hakikî aşka bir köprü olarak kullanmıştır Aşk acısından hoşnuttur Derman istemez Kavuşmayı da istemez Çünkü bilir ki derman ve kavuşma aşkı bitirecektir Istırabın yanında rintlik de vardır şiirlerinde Fuzulî ilme çok önem verir İlimsiz şiirin temelsiz duvara benzediğine inanır Mesnevi dalında da Leylâ vü Mecnun’u meşhurdur Leylâ ile Mecnun aşkını en içli bu eser dile getirmiştir denilebilir Eser daha sonra yazılan ve aynı adı taşıyan eserlere örnek ve esin kaynağı olmuştur Şikâyetname, onun hiciv türünde yazdığı bir mektuptur Türk edebiyatında hicve de mektuba da önemli bir örnektir Eserleriyle sonraki divan ve bazı halk şairlerine önderlik etmiştir Türkçe ve Farsça divanının yanında Leylâ vü Mecnun (mesnevi), Hadikatüs-süeda, Beng ü Bade, Şikâyetname, Sakîname (Heft Cam), Tercüme-i Hadis-i Erbain, Rind ü Zahid, Sıhhat ü Maraz, Muamma Risalesi, Matlaul-itikad, adlı eserleri ve Türkçe mektupları vardır
- Bağdatlı Ruhî: Sosyal aksaklıkları işleyen Terkib-i Bend’i en önemli eseridir

17 yy
- Nef’î (1575-1633): Erzurum doğumludur İyi bir medrese eğitimi almıştır Şiirde sözün gücüne, yani şairaneliğe önem vermiştir Ona göre söyleyiş ve ses unsuru son derece önemlidir Dili oldukça ağırdır Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaları fazlaca kullanmıştır Fakat dili akıcıdır Divan edebiyatının en önemli kaside şairidir Şöhretini kasideleri ile sağlamış, şairaneliğini kasideleriyle ortaya koymuş, kendini en mübalâğalı şekilde kasidelerinde övmüştür Ölçü tanımayan bir şairdir Överken göklere çıkarır, yerdiğinde de adeta yerin dibine geçirir En önemli eseri divanıdır Siham-ı Kaza eserinde hicivlerini toplamıştır
- Nabî: Hikemî şiirin öncüsüdür Didaktik şiirleriyle ünlüdür Yaşadığı dönemin (gerileme dönemi) etkisiyle toplumun aksayan yönlerinden hareketle öğüt verici şiirler yazmıştır Hayrabat ve Hayriye mesnevileriyle divanı vardır

18 yy
- Nedim (1680-1730): Lâle devri şairidir Bir gazel şairidir Şarkıda da en önemli isim odur Devrin zevkini ve eğlencesini şiirlerinde işlemiştir Şiirlerinde zevk, safa, çapkınlık (seviyeli), nükte, zarafet, aşk, şarap, tabiat, neşe ve musikî bir aradadır Dinî konulara hiç yer vermemiştir Şiirde divan edebiyatının katı kurallarının dışına çıkarak mahallileşme cereyanını başlatmıştır Şiire halk ruhunu, deyimlerini, zevkini, coşkusunu, İstanbul’u ve İstanbul Türkçesini şiirlerine yansıtmıştır Dili yalın, açık, ahenkli ve akıcıdır Söz sanatlarını da başarıyla kullanmıştır En önemli eseri divanıdır
- Şeyh Galip (1757-1799): Divan edebiyatının son büyük üstadıdır Mevlevî şeyhlerindendir Dili süslü ve ağırdır Şiirlerinde musiki önemlidir Sebk-i Hindî tarzının temsilcisidir Başlıca eserleri divanı ve sembolik bir aşk hikâyesi olan Hüsn ü Aşk’ıdır Hüsn ü Aşk tasavvufî bir eserdir Devir nazariyesini, Allah aşkını, tarikat felsefesini bu eserinde işlemiştir Hüsn-i mutlak olan Allah’ı ve onun güzelliğini bulma yolundaki âşığın başına gelebilecekleri anlatmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.