|
|
Konu Araçları |
harfiile, harfiosmanlıca, ilgili, kelimeler, osmanlıca, sözlük |
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler...Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi) ŞAAB Ayrılmak * Yarmak ŞA'AR Kıl büken ŞAAR Ağaç, şecer ŞAB (Bak: şap) ŞA'B (C: şuub) Tâife, cemaat Kabile ŞA'B Ayrılmak Dağılmak * Islah etmek, düzeltmek * Helâk etmek * Kırmak ŞA'BAN (Şâbân) Arabi ayların sekizincisi Mübârek Şuhur-u selâsenin (Üç ayların) ikincisi ŞABAŞ f Alkış etme, alkışlama Aferin deme Bir hareketi güzel bulmaktan dolayı alkışlamak veya hediye vermek ŞABAŞHÂN f Beğenip alkışlayan ŞABB Genç, delikanlı, yiğit ŞABB-I EMRED Bıyığı, sakalı henüz çıkmış delikanlı ŞABBE Genç kadın ŞA'BEZE El çabukluğu ŞAB-HANE f Şap çıkarılan yer ŞABİH Misil olan, nazir, benzeyen ŞABUB (C: Şeabib) Sağanak yağmur ŞACİNE (C: Şevâcin) Ağaçlı ve meşeli dere ŞACİR Ayak altında ızdırap çekmek ŞAD f Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrur, şen, bahtiyar ŞADAB (Şâd-âb) f Suya kanmış, sulu Taze ŞÂD-ÂBÎ f Sulu olma, suya kanmışlık Tazelik ŞADABTER (şâd-âbter) f Çok su verilmiş, fazla sulanmış ŞADAN f Sevinçli, bahtiyar ŞAD-HAB f Uykusu tatlı ŞADIRVAN Etrafında bulunan bir çok musluklardan ve bir fıskiyeden su akan havuz tarzında kubbeli çeşme Şadırvanlar daha ziyade cami avlularında halkın abdest almaları için yapılırdı ŞADİ f Sevinçlilik, memnunluk, mesruriyet, gönül ferahlığı ŞADİ Mahkeme hademesi Mübâşir * İlimden, edebiyattan hissesi olan * Nağme ile şiir okuyan ŞADİHE Alından buruna varana kadar olan beyazlık ŞADKÂM f Çok sevinçli ŞADMAN (Bak: şadüman) ŞADNAK f Gönlü memnun, mesrur ŞADÜMAN (şâd-mân) f Mesruriyet, sevinçlilik * Mesrur, bahtiyar ŞAE Diledi, istedi, murad eyledi ŞAFAK Tan zamanı Güneş doğmağa yakın zaman veya güneş battıktan sonraki alaca karanlık Gündüz * Nahiye Cânib * Nasihat eden kimsenin "Nasihatım te'sir etsin, sözüm tutulsun" diye ıslah için gayret göstermesi * Merhamet * Harf ŞAFAK-ÂLUD f şafak gibi, şafak renginde ŞAFAK-GÛN f Şafak renkli, kızıl ŞAFE Ayakta çıkan ve dağlamayınca gitmeyen çıban ŞAFİ Hastaya şifa veren (Allah CC) * Yeter görünen, kifayet eden ŞAFİ' (Şefaat den) Şefaat eden Bir kimsenin suçunun bağışlanması için vasıtalık eden ŞAFİÎ Şâfiî mezhebinden olan (Bak: İmam-ı Şâfiî) ŞAFİN (ŞEFUN) Göz ucuyla bakan kişi ŞAGB Ayıplamak * Cidal, dövüş, niza * Şerri tahrik etmek ŞAGİL İşgal eden, tutan* Meşgul eden, meşgul edici * Meşgul olmayı gerektiren * Bir mülkte oturan ŞAGR Köpeğin bir ayağını kaldırıp bevletmesi ŞAGRABİYYE (C: Şegârib) Ayak bağlamak ŞAGŞAGA Süngüyü vurduğu kimsede hareket ettirmek ŞAGVA' (C: Şuguv) Dişleri birbirine muhalif olup kimi fazla kimi eksik olan kadın ŞAGZEBİYYE (C: Şegâzib) Ayak bağlamak ŞAH f Ağaç dalı Budak * Boynuz Karın * Su arkı * Alın * Kadeh ŞAH f Pâdişah İran veya Afgan hükümdarlarının nâmı * Bir yere hâkim olan zât Sâhip * Asıl * Atın ön ayaklarını yukarı kaldırarak durması ŞAH-I MERDAN "Mertlerin şahı" meâlinde Hazret-i Ali Radiyallahü anh'ın bir nâmı ŞAH-I RİSALET Risaletin Şahı Hz Muhammed (ASM) ŞAH Ayıp ŞAHA f Boyunduruk ŞAHADET (Şehâdet) Şâhidlik * Bir şeyin doğruluğuna inanmak * Delâlet Alâmet, işaret, iz * Allah (CC) rızâsı yolunda hayatını fedâ etmek Din için muharebeden şehitlik (Bak: Şehid) ŞAHADET GETİRMEK Kelime-i Şehadet olan $ kelâmına inanıp söylemek Bir Allah'tan başka ilâh olmadığına; Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm'ın, Allah'ın Resulü olduğuna inanarak söylemek ŞAHADETNAME f Bir işin yapılmasına müsaade veren resmî izin kâğıdı Vesika Diploma ŞAHAMET Semizlik, yağlılık, şişmanlık ŞAHAN (şâh C) f şahlar, pâdişahlar ŞAHANE Şah gibi, şaha yakışır bir surette ŞAHB Yaradan kan akmak * Emzikten süt akmak * Rengin değişmesi ŞAHBAL (Şehbal) f Kuş kanadının en uzun tüyü ŞAHBAZ f İri ve beyaz doğan kuşu * Mc: Çevik ve becerikli Yiğit, şanlı, kahraman ŞAHBEYT Edb: Bir şiirin en güzel beyti Gazelde matla'dan sonraki beyt ŞAHDANE f İri inci tanesi * Kenevir tohumu ŞAHDAR f Dallı, budaklı ağaç * Dallı boynuzlu hayvan ŞAHENŞAH f Pâdişahlar pâdişahı Şâhlar şâhı En büyük pâdişah ŞAHESER f Üstün ve büyük eser Eserin şâhı * Yüksek değerde olan ŞAHET-İL VÜCUH "Yüzleri, bahtları kara oldu, yüzleri kararsın" meâlinde ŞAHIS (şahs dan) Ölçmek için dikilen ve işaret tutulan nişan * Belirten ŞAHIS (C: Eşhâs) Kişi, kimse İnsanın cismanî hey'eti * İnsanın uzaktan görülen karaltısı ŞAHIS ZAMİRİ İsim yerine kullanılan ve insanlara işaret eden kelimelerFarsçada: $ (Men: ben), $ (Tu: sen), $ (U: o), $ (Mâ: biz), $ (Şümâ: siz), (İşân: onlar) Bunlar gayr-ı muttasıl (bitişik olmayan) zamirlerdirArapçada; gayr-ı muttasıl zamirler: $ (Ene: ben), $ (Ente-sen), $(Entümâ: ikiniz), $ (Hu: O), $ (Entüm: siz), (Entünne: siz) (Müennes), $ (Nahnu: biz), $ (Hüm: Onlar) (müzekker) $ (Hünne: Onlar) (müennes) ŞAHÎ f şaha, hükümdara ait, şah ile ilgili * Hükümdarlık, şahlık * Eski topların bir çeşiti * Nişastalı, yumurtalı bir helva * Tar: Osmanlı Padişahlarından Yavuz Sultan Selim Han'ın bastığı altun para (Bu ismin verilmesi, üzerinde "şah" kelimesinin yazılı bulunmasından dolayıdır) ŞAHİC Eşek, hımar ŞAHİD Şahitlik yapan Bilen, tanıyan Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan Gören * Resul-ü Ekrem Efendimizin (ASM) bir vasfı * Melâike-i kiram * Hazır ŞÂHİD-İ ÂDİL Doğru sözlü şâhid ŞÂHİD-İ EZELÎ Ezelden ebede her şey nazar-ı şuhudunda olan Cenab-ı Hak ŞAHİD (C: Şevâhid-Şühud) Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri ŞAHİD f Sevgili, mahbube * Güzel, dilber ŞAHİDE (Müe) Kadın şâhid * Mezar taşı * Mezara dikine dikilen ve üzerinde yazı ve çiçek motifi bulunan baş ve ayak taşları * f Dilber, güzel ŞAHİD-ZOR f Yalancı şâhit ŞAHİH (C: Şihah) Bahil kişi ŞAHİK Yüce, büyük dağ * Yüksek yapı veya ağaç ŞAHİKA Dağ tepesi, zirve ŞAHİM Semiz, yağlı, şişman, besili ŞAHİN (C: Şevâhin) Doğan'a benzer bir kuş ki, av avlamak için terbiye olunur ŞAHİNE Öşür memuru ŞAHİS Büyük cüsseli, iri yapılı kimse ŞAHİT (C: Şihât) İnce yufka olmuş nesne ŞAHKÂR f En güzel eser Baş eser şâheser ŞAHM Etler arasında bulunan yağ, iç yağı Don yağı ŞAHM Bozulmak ve değişmek Fâsid ve mütegayyer olmak ŞAHMERDAN (Şâh-ı merdan) f Mertlerin şahı, Hazret-i Ali (RA) * Aşağı yukarı çıkan büyük demir tokmak ŞAHM-PARE f İç yağın bir parçası Bir kısım iç yağı ŞAHN Doldurmak * Sürüp reddetmek ŞAHNA' Buğz, düşmanlık, adâvet ŞAHNE İnzibat memuru, emniyet memuru ŞAHNİŞİN f Şahların oturmalarına lâyık yer * Evin sokak üzerine olan çıkmaları ŞAHR (ŞAHİR) Ağızını öttürmek * Islık çalmak * Sesi yükseltmek ŞAHRAH f Büyük ve işlek yol, cadde Şaşırılması mümkün olmayan doğru ve işlek yol ŞAHREG f şah damar, büyük damar ŞAHS (Bak: Şahıs) ŞAHS-I MANEVÎ Bir şahıs olmayıp kendisine bir şahıs gibi muamele yapılan şirket, cemaat, cemiyet gibi ortaklıklar Belli bir kişi olmayıp bir cemaatten meydana gelen manevî şahıs * Bir topluluğun taşıdığı manevî kuvvet ve meziyetler ŞAHS Acı çekmek Iztırab çekmek ŞAHSAR f Dallı budaklı ağaçlar Ağaçlık yer Koruluk ŞAHSEN Şahıs olarak, ferd olarak Şahısça, kendi * Yalnız uzaktan görerek ŞAHSÎ Şahsa mahsus, şahsa ait, dair Kişi ile, şahıs ile alâkalı ŞAHSİYET Bir kimsenin kendisine mahsus ahvâli Şahıs olma Karakter sâhibi ve makbul bir insan olma ŞAHSİYYAT Kişinin şahsına, kendine ait sözler * Birinin kendine ait münasebetsiz sözleri ŞAHSÜVAR (C: şâhsüvârân) f Ata iyi binen ŞAHŞAH Görevli, vazifeli ŞAHŞAH Sözü doğru olan, yalan söylemeyen * Gayretli, bahadır kimse ŞAHŞAHA Kuşun hızla uçması ŞAHT (ŞÜHUT) Iraklık, uzaklık, bu'd ŞAHTEREC şahtere otu ŞAHUR f Ekmek fırını ŞAHVAR (Şeh-vâr) f Şâha, hükümdara yakışacak tarzda, şah gibi * İri ve iyi cins inci ŞAHVE Adım, hatve ŞAHZ Keskinleştirmek ŞAHZADE f Şâh oğlu Hükümdar veya pâdişah oğlu Prens ŞAİBE Leke, kir * Süprüntü Pislik * Kusur Noksan Hata Eksiklik ŞAİK Dikenli ŞAİK(A) Şevkli, hevesli, şevk verici ŞAİKANE f İsteklice ve şevkli olarak ŞAİLE (C: Şüvül-Şevâil) Sütü çekilmiş deve ŞAİR (C: Şairât) Arpa * Kurban devesi ŞAİR Şiir yazan Sözünü vezin ve kafiye ile tertib eden ŞAİRÂNE f şairce şaire benzer surette konuşmakla Mevzuu şiir sayılabilecek kadar hoş, lâtif olan şey ŞAİRE (C: Şâirât - Şevâir) Kadın şair ŞAİRE Bir tek arpa, arpa tanesi * (C: Şaâyir) Tıb: Arpacık ŞAİRİYY Arpa satan kimse ŞAKA' (ŞIKA') Bedbahtlık * Yaramazlık ŞAKA' (ŞÜKU') Tulu etmek, doğmak * Çıkmak, huruç etmek * Dağıtıp perâkende etmek ŞAKA Meşakkatli ve güç * Musibet ânında yakasını ve yüzünü yırtan kadın ŞAKAVET (Bak: şekavet) ŞAKCE Henüz yeni renk almış olan hurma ŞAKIZ Gözü değen kişi * Gözüne uyku gelmeyen * Daima güneş tarafına yönelen bir nevi büyük kertenkele ŞAKİ (Şekavet den) Haydut Yol kesen Haylaz * Her çeşit günahı işleyebilen ŞAKİ Şekavette bulunan ŞAKİ Şikâyet eden * Ağlayan * Hiddetli ve şevketli ŞÂKİ-İ SİLÂH Harp âletleri keskin ve hazır olan kimse ŞAKİFE (C: Şukuf) Su dökülmemiş saksı parçası ŞAKİK İkiye bölünmüş bir şeyin yarısı * Öz kardeş ŞAKİKA (C: Şakayık) Yarım baş ağrısı * Ana - baba bir olan kız kardeş Öz kız kardeş * Çatlak, yarık ŞAKİL Yanakla kulak arası * Âdet Hilkat ŞAKİLE Yol Tarik Meslek * Yaradılış Tıynet Seciye Mizac Bir kimsenin yaratılışının temel hususiyeti ŞAKİR Allaha şükreden Hâlinden memnuniyetini bildiren (Bak: Şükr) |
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi) ŞAKİRÂNE f şükrederek şükretmek suretiyle ŞAKİRD f Talebe, çırak ŞAKİRDÂN şakirdler, talebeler ŞAKİRÎ (Şakiriyye) Şakird, talebe, tilmiz ŞAKİS Şerik, ortak * Hisse, nasip ŞAKK (Meşakkat den) Eziyetli, zahmet verici, güç ŞAKK Yarık, çatlak Yarılma, çatlama * Yırtma Kırma ŞAKK-I ASÂ f Değneği kırmak * Mc: İhtilâfa sebeb olmak, topluluktan ayrılmak ŞAKK-I KAMER Ayın iki parça olması mu'cizesi (Kur'ân-ı Kerimin nass-ı kat'isi ile de sâbit olan ve mütevâtir olarak da bilinen Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın parmağının işâreti ile ayın iki parçaya ayrıldığı hadisesi ki, büyük mu'cizelerindendir) ŞAKK-I ŞEFE Dudağını açıp konuşmak ŞAKK Silahlı kişi * Şek ve şüphe eden ŞAKLABAN Şen şatır, hoppa Avutucu, aldatıcı Güldürücü, soytarı ŞAKN Eksilmek, noksanlaşmak ŞAKŞAKA Doğan kuşunun veya serçenin ötmesi ŞAKUL (Çekül) Geo: Bir yerin umumi hattını tâyin için kullanılan âlete denir Bir ağır cismi ip ile yüksekten sarkıtmakla bir duvarın ne derece yatık, eğri veya doğru olduğu anlaşılması gibi ŞAKULÎ Şâkule bağlı, onunla alâkalı, onunla nisbeti olan şey Geo: Düşey ŞA'LA' Kuyruğu beyaz olan davar ŞA'LA' Uzun, tavil ŞAM Akşam Akşam yemeği "Şe'm, şâm" Arapçada "sol" mânâsına gelir "Yemen" sağ demek olduğundan Hicaz'a nisbetle sol taraftaki memleketlere Şam, sağ tarafdaki beldeye de Yemen ismi verilmiştir * Suriye ve Lübnan memleketlerine de Şam denilmiştir * Arabların Dımışk dedikleri şehrin adı * Nuh'un (AS) oğullarından "Şam"ın nesli tarafından bu memleket mâmur edildiği için Şam denildiğini söyleyenler de vardır (Kamus) ŞAM U SEHER Akşam sabah ŞAM (şâme C) Vücutta olan benler ŞAMAR t Tokat Belâ, musibet ŞAMAT (şâme C) Vücuttaki benler ŞAME f Kadın baş örtüsü * Arapçada: Vücuddaki ben ŞÂME-GEŞ f Başına örtü alan ŞAMGÂH f Akşam vakti ŞAMÎ Şam şehrinden olan, Şamlı * Şam şehri ile alâkalı ŞAMİH(A) Ali şey, yüksek * Mağrur, başını kaldırmış Mütekebbir * Tıb: Vücuddaki beyin ve kemik gibi yerlerdeki çıkıntılı, tümsek yerler ŞAMİL(E) Çevreleyen, içine alan, ihtivâ eden, kaplayan * Çok şeye birden örtü ve zarf olan * Fazla şeyleri veya kimseleri ilgilendiren ŞAMM(E) (şemm den) Koklayan, koku alan * Koklama duygusu Burun ŞAN (C: Şuun) Büyük sevap * Şeref * Irz, namus * Nam, şöhret, şan, ün * Mahiyet * Gösteriş, çalım * Tabiat, huy, âdet * Hal, keyfiyet ŞANE f Tarak ŞANESÂZ f Tarak yapan, tarakçı ŞANEZEDE f Tarakla saçları taranmış ŞANEZEN (C: Şanezenân) f Baş tarayan * Mc: Güçlükleri çözen Zorlukları yenen ŞANİ' Adavet etmek, kin tutmak mânasına "şeneân" dan ism-i fâil olup, buğz eden, kin tutan demektir Esas murad ise; buğz edip geçmiş olan değil, buğzunda devam ve ısrar eden demektir ŞANTAJ Fr Bir kimsenin suçunu veya yüz karasını meydana çıkarmak tehdidiyle menfaat sağlamaya çalışma ŞANTİYE Fr Bir inşaat yerinde inşaat ve malzeme için hazırlanan yer * Gemi tezgâhı ŞAP (Şep) Kim: Antiseptik bir cisim olup alüminyum ve potasyum sulfatından mürekkep, tadı buruk ve suda tuz gibi erir bir cisim * Hayvanların ağız ve ayaklarında görülen ateşli, salgın bir hastalık ismi ŞAPE f Çığ Yuvarlandıkça büyüyen kar topu ŞAR f şehir, belde ŞA'R (C: Şüur-Eşâr) Kıl Saç * Ateş yakmak * Cenk koparmak, kavga çıkarmak ŞA'RA (C: Şüâr) Çok miktar ağaç * Bir nevi zerdali * Kuyruğunda dikeni olan bir cins sinek ŞARAB İçilecek şey İçki * Mey Bâde Hamr İçilmesi haram olan bir içki (Bak: Mubikat-ı seb'a) ŞARAB-I TAHUR Temiz ve helâl olan Cennet şarabı Cennete mahsus şurub ŞA'RANÎ (Hi: 899-973) Dört hak mezhebin birleşen ve ayrılan tarafları hakkında mu'teber eserleri olan meşhur bir fakihtir Mizan-ı Şaranî ismiyle bilinen eseri meşhurdur ŞARAPNEL Fr Ask: Bir çeşit top mermisi * Top mermisinden dağılan herbir parça ŞARE Libas, elbise * Heyet ŞARIK Çıkan, tulu' eden * Parlayan ŞARIKA (C: Şevârık) Aydınlık, nur, ziya, ışık ŞARİ' Şeriatı meydana koyan, teşri eden Allah (CC) * Hazret-i Muhammed'in (ASM) bir ismi * Şüru' eden, başlayan ŞARİB (Şürb den) İçen Şürbeden * (C: Şevarib) Bıyık ŞARİB-ÜL LEBEN Süt içen ŞARİB-ÜL LEYLİ VE-N NEHAR Gece gündüz içki içen Devamlı sarhoş ŞARİBE Su kenarında olan tâife ŞARİD Tutunup beğenilmiş ve yayılmış şiirler * Şiir tarzındaki ata sözleri ŞARİF (C: Şürüf) Yaşlı deve ŞARİH Şerheden, açıklayan Bir şeyin mânasını izhâr eden ŞARİH (C: Şurah) Yiğit, kahraman ŞARİM Ucu yarılmış ok ŞARİK (C: Şevârık) Güneş * Parlak cisim ŞA'RİYYE Çorbalık makarna, şehriye ŞA'RİYYET Fiz: Kılcallık ŞARK Doğu Güneşin doğduğu taraf * Güneş ve güneşin aydınlığı * Yarmak * Parıldamak * Avrupa kültürünün dışında kalan müslüman ülkeleri ŞARK-I CENUBÎ Güneydoğu ŞARK-I ŞİMALÎ Kuzeydoğu ŞARKÎ Şark ile alâkalı Ciheti şarka, doğuya doğru olan ŞARKİYAT Şark dilleri veya ilimleri hakkında inceleme yapan ilim şubesi ŞARKİYYUN Doğulular, şarklılar ŞARK MUSİKİSİ (Bak: Musikî) ŞARLATAN Fr Yalancı Yüksekten atarak karşısındakini aldatan Hayasız ŞART Bir kısım muamelelerde lüzumlu olan hüküm Bir şeyin olması ona bağlı olan şey * Kayıt Bir iş için mutlaka lüzumlu olan husus * Yemin * Hal, vaziyet * Gr: Biri diğerine bağlı olan iki cümle hakkında delâlet edilen; yâni mütevakkıf aleyhe delâlet eden diğer cümleye cezâ denir Meselâ: "Haber verirsen, ben de gelirim" cümlesinde "Haber verirsen" cümlesi şart, "ben de gelirim" cümlesi ise cezâdır Bunlara "cezâ cümlesi, şart cümlesi" de denir Başka tabirle "cümle-i şartiye" ve "cümle-i cezâiye" denir ŞART EDATLARI (Huruf-u şartiye) Bunlara "Şart isimleri" de denir Arapçada şart mânâsını ifade eden edatlar: İn, Men, Ma, Mehmâ, Eyyü, Metâ, Eynemâ, Eyyâne, Ennâ, Haysümâ, Keyfemâ $Bu edatlar iki fiili (şart ve ceza fiillerini) cezmederler Şart mânâsını ifade eden edatlardan sonra gelen ilk fiil, şart; ikincisi de, cevab veya ceza adını alır İkinci fiilin meydana gelebilmesi, birinci hükmün meydana gelmesine bağlıdır ŞART VE CEZA FİİLİNDEN TEREKÜB ETMİŞ CÜMLEYE ŞART VE CEZA CÜMLESİ DENİR MESELÂ: (MEN YATLUB YECİD Kim isterse bulur) cümlesinde olduğu gibi ŞARTİYE Şart ile olan Şartlı (Bak: Şart) ŞARTİYYET Şartlılık Şarta bağlı olmaklık ŞARTNAME f Bir sözleşmede olan şartların yazıldığı resmi kâğıt ŞARUF Süpürge ŞARYO Fr Araba Yazı makinelerinde, daktilolarda kâğıdın takıldığı kısım ŞASIYE (C: şevâss-şasâyât) Dolu sokak ŞASİF Kuru ve zayıf ŞASR Seyrek seyrek dikmek ŞASS (C: Şüsus) Balık avlamada kullanılan olta ve ağ ŞAST f Altmış (60) ŞAST f Okçuların baş parmaklarına taktıkları yüksük * Balık oltası ŞA'ŞA' Yıldıramak, parıldamak * Uzun ve yeynicek olmak ŞA'ŞAA Parlama Zahirî parlak görünüş * Bir şeyi birbirine katıp karıştırmak ŞA'ŞAADAR f Gösterişli, şa'şaalı, parlak ŞA'ŞAAPAŞ Parlaklık neşreden, şa'şaa saçan ŞAT (C: şutut) Büyük nehir ŞAT (C: Şiyâh-Şiyât) Koyun * Vahşi sığır ŞAT' Yerden yeni çıkan taze ekin yaprağı Ekinlerin taze çıkan filizleri, yaprağı * Su arkı * Cima etmek * Bağlayıp sağlamlaştırmak ŞATAHAT Mânevi sarhoşluk * Kendinden geçer bir hâle gelmek ve böyle istiğrak hâlinde iken söylenen müvazenesiz sözler ŞATATA Haktan ve akıldan uzak, hadden aşan söz ŞATBE (C: Şütab-Şütub) Hurma ağacının budağı * Yaş ekin yaprağı * Yarmak * Kesmek * Uzun boylu kadın ŞATHİYYAT Alaylı ve eğlenceli fıkra veya hikâyeler ŞATIR (Şetaret den) Neş'eli Şen * Çevik Hizmete koşup, her işe hazır bulunan * Vaktiyle vezirlerin yanında giden asker ŞATİ' (C: Şevâti) Kenar, kıyı Cânip, taraf, yön ŞATİB Eğri, eğik, mâil ŞATİBE Uzun boylu ŞATİM (Şetm den) Küfreden, söğüp sayan ŞATİR Irak, uzak, baid * Garip, yalnız, kimsesiz ŞATR Taraf, cihet, yön ŞATRENC Satranç oyunu ŞATT Irmak kenarı ŞA'VA' Perâkende, dağınık * Dağıtmak ŞAVK Işık, parıltı * Şevk ŞAVT (C: Eşvât) Atın yelmesi ve sıçraması * Bir tur * İşin bir kısmı * Sesin gidebileceği mesafe ŞAYAN f Münasib, lâyık, yaraşır ŞAYAN-I HAYRET Şaşmağa değer Hayret edip şaşılacak şey ŞAYAN-I İHTİCAC Delil ve isbatın makbuliyeti ŞAYAN-I İSTİMA' Dinlenilmesi iyi ve münasib olan, dinlenmeğe lâyık ŞAYAN-I SENAÂ Sena edip övmeğe lâyık olan |
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi) ŞAYAN-I TEMAŞA f Görülmeğe değer olan ŞAYANTER f Daha lâyık, çok lâyık Elyak ŞAYESTE f Şayan, uygun, yaraşır, lâyık * Nümune ŞAYESTEGÎ f Uygunluk, liyâkat ŞAYET f ("Lâyık, yaraşır, şâyân" mânâsına gelen "Şâyesten" mastarından) Şart veya ihtimal gösterir: "Eğer, belki, olur ki" gibi ŞAYGAN f Uygun, lâyık, münâsib, sezâ * Bol, çok, mebzul ŞAYGANÎ f Çokluk, bolluk, mebzuliyet * Münasiblik, lâyıklık, uygunluk ŞAYIK Nefsi bir şeye yönelen ŞAYİ' (Şüyu' dan) Duyulmuş, işitilmiş, şüyu' bulmuş, herkesçe bilinmiş * Ortaklar arasında taksim olunmamış müşterek hisse ŞAYİA (Şuyu' dan) Yayılmış haber, mütevatir Söylenti ŞAYİB(E) (C: Şevâyib) Ayıp Noksan * Pis, murdar * Saçı ve sakalı beyazlamış olan kimse ŞAYİFE Dişleri fazla olan kimse (Müe: şefvâ) ŞAYK Dağ, cebel ŞAZ (Bak: şazz) ŞAZELÎ (Ebu Hasan Şazelî) Nureddin Ebu Hasan-ı Şazelî de denildiği gibi Ali bin Abdullah diye de anılmaktadır Tunus'lu olup Şazeliye Tarikatı kurucusu olarak bilinir Tasavvufî, ilmî bir çok eseri vardır Tarikatının tekke ve zaviyesi yoktur Hicri 654 yılında Mekke-i Mükerreme'ye giderken sahrada dâr-ı bekaya hicret etmiştir (R Aleyh) ŞAZİB Vatanından başka bir tarafa giden kimse ŞAZİB (C: Şüzeb) Zayıf, ince belli davar * Katı yer, sert arazi ŞAZİYYE (C: Şezâyâ) Kavis, yay * Ağaç kıymığı gibi, bir şeyden kopmuş parça * Kırılan kemikten meydana gelen parçalar * İncik kemiği ŞAZZ (Şâzze) Kaide hârici olan Umumi nizamdan ayrılmış olan, müstesna bulunan ŞEA' Dağılıp parçalanmak ŞEABİB (Şü'bub C) (Bak: Şü'bub) ŞEAİR (Şiâr C) Âdetler, İslâm işaretleri İslâmlara ait kaideler Allah'ı anmak, hamdetmek, ezan okumak, İslâmî kıyafet gibi Bunlara Şeair-i İslâmiye denir Bütün müslümanlarla alâkalı mes'eleler ve alâmetler, umumun hissedar olduğu işlerdir(Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimmi, İslâmiyyet alâmetleri olan ve şeaire de taalluk eden sünnetlerdir Şeair, âdeta hukuk-u umumiye nev'inden cemiyete âit bir ubudiyettir Birisinin yapmasiyle o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemâat mes'ul olur L)(Nasıl "Hukuk-u Şahsiye" ve bir nevi "Hukukullah" sayılan "Hukuk-u Umumiye" nâmiyle iki nevi hukuk var Öyle de: Mesâil-i şer'iyede bir kısım mesâil, eşhâsa taalluk eder; bir kısım, umuma, umumiyet itibariyle taalluk eder ki; onlara "Şeair-i İslâmiye" tabir edilir Bu şeairin umuma taalluku cihetiyle umum onda hissedardır Umumun rızası olmazsa; onlara ilişmek, umumun hukukuna tecavüzdür O şeairin en cüz'îsi (sünnet kabilinden bir mes'elesi) en büyük bir mes'ele hükmünde nazar-ı ehemmiyettedir Doğrudan doğruya umum âlem-i İslâma taalluk ettiği gibi, Asr-ı Saâdetten şimdiye kadar bütün eâzım-ı İslam'ın bağlandığı o nurani zincirleri koparmaya, tahrip ve tahrif etmeğe çalışanlar ve yardım edenler düşünsünler ki, ne kadar dehşetli bir hatâya düşüyorlar Ve zerre miktar şuurları varsa, titresinler! M) ŞEAF Hırs * Mübâlağa * Kalbin aşktan yanması ŞEAFE (C: Şüuf-Şiâf-Şeafât) Dağ başı * Her nesnenin âlâsı ve üstü ŞEAL Davar kuyruğunun beyazlığı ŞEAMAT (Şeâmet C) Uğursuzluklar, şeâmetler ŞEAMET Uğursuzluk, kötülük, bedbahtlık ŞEANLA' Uzun, tavil ŞEARİR Davar yanırına üşüşen sinek ve üvez * Her yöne dağılmak ŞEAS Toz * Tozlu olmak * Yayılmak, münteşir olmak * Dirilmek ŞEAYİR (Şâire C) Hac için hazırlanan nişanlı kurbanlar Şâireler Safâ Merve, Mina ve Arafat gibi, menâsik-i haccın edâ edilecek yerleri ve dinin alâmetleri Menâsik ve âyin rüsumu ŞEB f Gece, karanlık ŞEB-İ ARUS Düğün gecesi * Mc: Mevlana'nın vefat ettiği gece ŞEB-İ FİRKAT f Ayrılık gecesi, firkat karanlığı ŞEB-İ HİCRAN Ayrılıkla geçirilen gece Hicran gecesi ŞEB-İ YELDA f En uzun gece ŞEBAAT Dolgunluk, tokluk ŞEBAB (Şebibe) Gençlik * Yiğit, civan * Gençler ŞEBABANE f Genç ve yiğit olarak Genç gibi, yiğitçesine ŞEBABİYET Gençlik, tazelik Yiğitlik Civanlık ŞEBAH (C: Eşbâh) Cüsse, cisim, ceset Şahıs Karaltı ŞEBAHET Benzeme, benzeyiş ŞEBAK Şehvet galip olup cimaa çok hırslı olmak * Koyu karanlık ŞEBAKET Kafes veya ağ gibi örülme ŞEBAM Anasını emmesin diye kuzu ve oğlak ağzına takılan ağaç ağızlık * Araptan bir kabile ŞEBAMAN Paça bağı ŞEB'AN Karnı doymuş, tok * Emin ŞEBAN (şeb C) f Geceler ŞEBANE f Geceye ait Gece ile alâkalı Gece vakti olan Gecelik ŞEBANGAH f Gece vakti, geceleyin * Gecelenecek yer ŞEBANRUZ f 24 saatlik zaman "Gece gündüz" ŞEBAT (C: şebâ-şebevât) Tezlik, çabukluk * Cihet, yön, taraf ŞEBB Meşhur taş * Ateş yakmak * Cenk koparmak, kavga çıkarmak ŞEBBAKE (C: şebâbik) Birbirine girmiş nesne ŞEBBE Genç kadın ŞEBE Bakırla çinko madeninden yapılan pirinç * Benzeme, müşabehet ŞEBEB Üç yaşına girip dişleri tamamlanmış olan sığır ŞEBEC Ovanın ve sahranın bir miktarı ŞEBEFRUZ (Şeb-efruz) f Gece vakti ışık veren Geceyi aydınlatan ŞEBEH (Şibih) Benzer, nazir, benzeyen şey * Bakır ile çinkodan karıştırılıp yapılan pirinç madeni ŞEBEH (C: Eşbâh) Karaltı * Şahıs * Ceset ŞEBEKE (ŞEBİKE) Balık ağı * Kötü niyetle çalışan gizli topluluk * Kafes şeklinde olan yer * Hüviyet sureti * Ağ gibi yapılmış ve gerilmiş hat ve yolların tamamı * Ağ şeklinde olan nesiçler, dokular ŞEBEM Soğukluk ŞEBENGİZ (Şeb-engiz) f Yarasa kuşu ŞEBET (Bak: şâbet) ŞEBGERD (şeb-gerd) f Gece dolaşan kol Bekçi * Ay, kamer ŞEBGİR (Şeb-gir) f Geceleyin uyumayan * Sabah vakti * Gece giden kervan ŞEBGUN f "Gece renkli" Kara, siyah ŞEBH Çekmek * Muhkem etmek, sağlamlaştırmak ŞEBH Süt sağarken çıkan ses ŞEBHAN Uzun, tavil ŞEBHAN f Geceleyin öten bir cins bülbül ŞEBHİZ (C: Şebhizân) f Geceleri uyanıp kalkarak iş gören ŞEBHUN (Şeb-hun) f Gece baskını ŞEBİB Bıçak üstüne sürçmek ŞEBİBE Gençlik Yiğitlik ŞEBİH (Şibh den) Benzer, benzeyen, mümasil, nazir ŞEBİHUN f Gece baskını Şebhun ŞEBİKE f Kötü niyetle çalışan gizli topluluk * Balık ağı * Batı taraflarında Arapların kullandıkları hasırdan örülmüş bir cins başlık (Bak: Şebeke) ŞEBİSTAN f Yatak odası * Harem dairesi * Gece ibadetine mahsus oda ŞEBİT Bahadır, kahraman, yiğit ŞEBK Karıştırmak ŞEBNEM f Çiğ Rutubet Gece nemi Neda ŞEBPERE f Yarasa ŞEBPEREST (Şeb-perest) f Geceye ve rü'yaya ve uykuya fazla kıymet veren ŞEBR Karışlamak * Hediye vermek, atâ etmek * Ücret * Kira ŞEBRENG f "Gece renginde olan" Siyah, kara ŞEBREV (Şeb-rev) f Gece giden Karanlıkta yürüyen Gece yolculuğu eden ŞEBTAB (Şeb-tâb) f Ateş böceği ŞEBUR Boru ŞEBZİNDEDAR (Şeb-zindedâr) f Geceleri çalışan, gece vakti işle meşgul olan * Gece bekçisi * Geceleri uyumayıp ibadet eden ŞECAAT Yiğitlik, cesurluk Korkulu anda kalb kuvveti ile cesaretini muhafaza etme Kuvve-i gadabiyenin vasat mertebesidir (Şecaatli bir kimse hak için canını fedâ eder Vazifesi olmayan işe karışmaz İİ) ŞECB Helak etmek, mahvetmek * Kederlenmek, tasalı olmak ŞECC Baş yarma ve yarılma * Geminin, denizi yararak yol alması ŞECCAT (şecce C) Yüzde ve başta meydana gelen yaralar ŞECCE Başa ve yüze vurarak meydana getirilen yara ŞECEA Küt ve kötürüm kimseler ŞECEB Hüzün ve gussalı olma ŞECEN (C: Eşcân-şücun) Dal, budak, kol * Hâcet, ihtiyaç * Keder, hüzün ŞECER(E) Ağaç Kütük * Sülâle Bir soyun bütün fertlerini gösterir cetvel ŞECERÂT (şecere C) şecereler ŞECERE-İ MAKLU' Sökülmüş ağaç ŞECERE-İ TUBAÂ Cennet'teki saadet ağacı, dalları aşağıda ve kökü yukarıda olan Tuba ağacı ŞECERE-İ YAKTÎN Yaktîn ağacı Kabak kökeni |
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi) ŞECERE-İ ZAKKUM (Bak: Zakkum) ŞECERİSTAN f Orman, ağaçlık yer, koruluk ŞECİ' Kahraman Yiğit Şecaatli ŞECİB Helâk olan, mahvolan ŞECİR Küçük ve kısa ağaç ŞECN (C: Şücun) Dere içinde ağaçlar arasında olan yol ŞECR İki çenenin arası * Harcamak, sarfetmek * Tarh etmek, kovmak ŞECRA' Meşelik ŞECV Gam, gussa Keder * Tezyin-i savt Yâni sesi güzelleştirmek ŞECZE Zayıf yağan yağmur ŞEDAİD (Şedâyid) Afât Meşakkatli haller Şiddetli musibetler ŞEDAK Ağızın her iki yanının geniş olması ŞEDAKA Çok konuşan kadın ŞEDAR Sözü şiir ile kesme * Hayvan bağlanan yer ŞEDD Sıkı bağlama, sıkı bağlanma, sıkma * Tasvir ŞEDD-İ NİTAK-I HİMMET Himmet kuşağını kuşanma İşe ciddi, gayretle sarılma ŞEDD-İ RİHAL Hayvana semer vurma Yolculuk için hayvanın semerini bağlama * Yolculuğa çıkma ŞEDDAD Kâfir * Çok eskiden Yemen'de Âd Kavminin hükümdarı Allah'a isyan ederek Cennet'e benzetmek iddiasiyle İrem bağını yaptırmış, bu bağdaki köşke girmeden kavmi ile yani taraftarlariyle birlikte gazaba uğramış, çarpılmış, yerin dibine geçmiştir (Bak: Enaniyet) ŞEDDADANE f şeddad gibi, ona benzer surette, zâlimce ŞEDDADÎ Çok büyük ve sağlam yapı ŞEDDE Kur'an-ı Kerim okurken tek sessiz harfin iki defa okunmasına yarayan işaret ( $ ) * Seğirtmek Yürümekle şiddet göstermek Bir şeyi kuvvetlendirmek, sağlamlaştırmak ŞEDDE Birinci hamle ŞEDE Çok hırslı olmak ŞEDEF (C: Şüduf) Her nesnenin şahsı ŞEDH Tembel olmak ŞEDH Baş yarmak * Kırmak * Atın yüzünde beyazlığın çok olması ŞEDİD(E) Sert, sıkı, şiddetli * Musibet, belâ * Tecvidde: Rahve harflerinin zıddı olan, sükûn ile harf söylendiğinde sesin akmaması hali ŞEDİD-ÜL MİHAL Şiddetli kuvvet Ağır ve şiddetli azab ŞEDİD-ÜŞ ŞEKİME Şedid-ün nefs; yani başkasına boyun eğmekten çekinen ve kibirlenen ŞEDİDE-İ MECHURE Elif, cim, dal, tı, ba harfleridir Bunların zıddı: Rehavet (rahvet) ile Beyniye sıfatıdır ŞEDİDE-İ MEHMUSE Kaf ve tâ harfleri ŞEDKAM Geniş, vâsi ŞEDV Irlamak; teganni ve terennüm ŞEF' Çift * Kurban bayramı günü * Namazların her iki rek'atı demektir Dört rek'atlı bir namazın evvelki iki rek'atında Şef'-i evvel, diğer iki rek'atına da Şef'-i Sâni denilir Üç rek'atlı namazın üçüncü rek'atı da Şef'i sâni'dendir ŞEFA Kenar, taraf, uç ŞEFAAT Şefaat etmek Af için vesile olmak * Fık: Âhiret günü bir kısım günahkâr mü'minlerin affedilmeleri ve itaatli mü'minlerin de yüksek mertebelere ermeleri için Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ve sâir büyük zâtların Allah Teâlâ'dan (CC) niyaz ve istirhamda bulunmalarıdır ŞEFAAT-I UZMÂ (Bak: Makam-ı Mahmud) ŞEFACEREF (Şefâcürf) Yar üstü Uçurum kenarı ŞEFAFET Şeffaflık, saydamlık, şeffaf olma ŞEFAK Korku, havf ŞEFAKAT Şefkat, acıgirsin bir tarafına !!! şefkatle sevmek Karşılık istemeden merhamet edip acımak, sevmek ŞEFAKAT-I ÜBÜVVET Babalık şefkati ŞEFAN Yağmurlu soğuk rüzgâr ŞEFARİC Bir cins helva ŞEFAŞİF Çok susamak ŞEFE f Dudak * Kenar ŞEFEKA Esirgemek, korumak ŞEFETAN İki dudak ŞEFETEYN İki dudak ŞEFEVAT (şefe C) Dudaklar * Kenarlar ŞEFEVÎ (Şefeviye) Dudağa ait Dudakla alâkalı ŞEFFAF Işığa mâni olmayan, ışık geçiren parlak cisim Saydam ŞEFİ' Şefaatçı Suçların affı için yardım eden ŞEFİ'-ÜL MÜZNİBÎN Günahkârların şefaatçısı Hazret-i Muhammed (ASM) ŞEFİ'-ÜL ÜMEM Ümmetlerin şefaatçısı Hz Muhammed (ASM) ŞEFİK(A) Şefkatli, esirgeyen Rikkat sahibi Merhametli ŞEFİKANE f Merhametlice, acıgirsin bir tarafına !!! Acımak suretiyle şefkat ederek ŞEFKAT Başkasının kederiyle alâkalanmak, acıgirsin bir tarafına !!! sevmek Yardıma, sevgiye muhtaç olanlara karşılıksız olarak merhamet ve sevgiyle yardıma koşmak Karşılıksız, sâfi, ivazsız sevgi beslemek(Şefkat pek geniştir Bir zat, şefkat ettiği evlâdı münâsebetiyle bütün yavrulara, hattâ ziruhlara şefkatini ihâta eder ve Rahim isminin ihâtasına bir nevi âyinedarlık gösterir Halbuki aşk, mahbubuna hasr-ı nazar edip, herşey'i mahbubuna feda eder; yahut mahbubunu i'lâ ve sena etmek için, başkalarını tenzil ve mânen zemmeder ve hürmetlerini kırar Meselâ biri demiş: "Güneş mahbubumun hüsnünü görüp utanıyor, görmemek için bulut perdesini başına çekiyor " Hey âşık efendi! Ne hakkın var, sekiz ism-i âzamın bir sahife-i nuranisi olan Güneş'i böyle utandırıyorsun?Hem şefkat hâlistir, mukabele istemiyor; sâfi ve ivazsızdır Hattâ en âdi mertebede olan hayvanatın yavrularına karşı fedakârane ivazsız şefkatleri buna delildir Halbuki aşk ücret ister ve mukabele taleb eder Aşkın ağlamaları, bir nevi talebdir, bir ücret istemektir M) ŞEFELLEC Burun delikleri büyük, dudakları yumru kalın ve sarkık olan adam * Ferci vasi avret ŞEFF Yünden yapılan çok ince elbise ŞEFİF Soğuktan incinmek * Soğuk ŞEFN Akıllı ve zeyrek kişi ŞEFNİN Irak diyarında ve karga büyüklüğünde olan bir kuş ŞEFŞAF Soğuk yumuşak rüzgâr ŞEFŞEF Yaramaz huylu * Titremek ŞEFŞEFE Zayıflatmak * Hareket ettirmek, depretmek * Karışmak ŞEFT-ALÛ f Yarık erik Şeftali ŞEGAB Fitne uyandıran ŞEGAB Çanak kırığını tamir eden * Çanak yapan ŞEGAF Yürek kabı Yüreği çevreleyen nâzik deri * Sağ tarafta iyeği kemiği altında olan bir hastalık * Bir nesneyi çevirip kaplamak |
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi) ŞEGAF Delicesine sevme ŞEGAFDÂR f Delirtici ŞEGAL f Çakal ŞEGİRE Çuvaldız ŞEHA f Ey pâdişah! Ey şâh ŞEHAB (Bak: şihab) ŞEHAB Su ile karışmış süt ŞEHACİR Rahm ŞEHADET (Bak: şahadet) ŞEHADETNÂME (Bak: şahadetname) ŞEHAMET Akıl ve zekâ ile beraber olan yiğitlik Kahramanlık Cür'et Bahadırlık * Tez anlayışlı olmak ŞEHAMETLÛ Tar: İran Şahları hakkında ünvan olarak kullanılan bir tâbir idi ŞEHAMET Yağlılık, semizlik, besililik ŞEHAV Açmak, feth ŞEHAZAN Karnı aç olan kimse ŞEHBA' Kır renkte olan şey * Kır katır, kır at * Tam teçhizatlı asker birliği * Pek kıtlık olan sene ŞEHBAL (Bak: şahbal) ŞEHBAZ (Bak: şahbaz) ŞEHBENDER Ticaret nezaretinin teşekkülünden evvel ticaret işlerine bakmak ve tüccarlar arasındaki ihtilâfları halletmekle vazifelendirilen memurun ünvanı idi ŞEHBEYT (Bak: şahbeyt) ŞEHD Bal Gömeç balı, asel ŞEHD-İ ŞEHADET İmanın, şehadetin verdiği saadet, tatlılık ve huzur Şehadet balı ŞEHD-AB (şehd-âbe) f Bal şerbeti ŞEHD-AMİZ f Bal gibi tatlı Balla karışık ŞEHDANEC İncinin irisi ve iyisi * Kendir otunun tohumu ŞEHDERE Üç ile altı yaş arasında hareket eden oğlan veya kız * İsrafçı, müsrif * Karnı büyük kimse ŞEHD-KÂM f Tadı damağında kalmış ŞEHEVAT (şehvet C) şehvetler, nefsanî istekler, arzular ŞEHEVÎ Şehvetle alâkalı Hayvanî, nefsanî duygularla alâkalı, onlara ait ŞEHİC Katır sesi * Kuzgun avazı ŞEHİD Şâhid olan * Meşhude Allah (CC) yolunda canını feda eden müslüman Hak için hayatını feda ederek ölen Allah'ın rızasına eren (Naklinde ve gaslinde Rahmet melekleri hazır oldukları için yahut kıyamette ümem-i sâlife hakkında istişhad olunan zevattan olduğu için yahut vefat etmeyip huzur-u İlâhîde hazır ve zinde olduğu için yahut âlem-i mülk ve melekûtu müşahede eylediği için "Şehid" denmiştir) * Şâhidin mübalâğası * Resul-ü Ekrem'in (ASM) bir ismi * İlminden asla birşey kaybolmayan, bütün şeyler ilminde hazır olan Allah (CC) (Bak: Meratib-i hayat) ŞEHİK Hıçkırıkla içini çekme * Nefesi dışarı çıkarma Soluk alma * Nefesi dışarı çıkararak eşeğin anırması ŞEHİM(E) (Şehamet den) Şehametli, kurnaz ve akıllı yiğit ŞEHİR Meşhur Şeref ve şan sahibi * Alemlerce meşhur, Resul-ü Ekremin (ASM) bir ismi ŞEHİY (E) (Şehvet den) İştahlandırıcı İsteklendiren, istek uyandıran ŞEHKA Hıçkırık Keskin çığlık ŞEHL Gözün siyahının maviye yakın olması * Koyun gözü ŞEHLA Elâ göz Koyu mavi göz Tatlı şaşı * Mc: Çok güzel ŞEHLEB Uzun boylu ŞEHLEVEND f Boylu boslu, güzel genç ŞEHM Korku ŞEHNAME f İran Şairi Firdevsî'nin destan şeklindeki eseri * Büyük hükümdarların kahramanlık mâcerâlarını anlatan büyük manzum eser ŞEHNAZ f Eski Osmanlı müziğinde meşhur bir makam ismi * Meşhur bir dünya güzelinin ismi * Çok güzel olan ŞEHNİŞİN f Binanın dışarı çıkıntısı Balkon ŞEHNİZ Çörek otu ŞEHPER f Kuş kanadının en uzun tüyü ŞEHR Ay 30 günlük zaman * Bir şeyi izhar etmek Teşhir etmek ŞEHR-İ ÂYİN (Şehrâyin) f Şenlik Büyük hâkimiyet ve kuvvete ait sürur, sevinç, donanma (İslâmda ilk şehr-i âyin Hz Peygamber Efendimiz hicret sureti ile Medine'ye vâsıl olunca yapıldı) ŞEHR-İ RAMAZAN Ramazan ayı Oruç ayı ŞEHR-İ SAVM Oruç ayı olan mübarek Ramazan ŞEHR-İ SIYAM Oruç ayı, Ramazan ŞEHR-ÜL HARAM Haram ayları (Bak: Eşhür-ül hurum) ŞEHR-AŞUB Şehri karıştıran, kargaşalık yapan ŞEHREKA (C: Şühruk-Şührûk-Şührîk) Çıkrık ŞEHRİ f Şehirli * İstanbul'lu, İstanbul'da doğup büyüme * Mc: Kibar, ince ŞEHRİSTAN f Büyük şehir ŞEHRİYAR f Hükümdar, padişah * En iktidarlı ŞEHRİYYE Çok yaşamış pir Çok yaşlı, ihtiyar ŞEHRUD f Büyük ırmak Nehir ŞEHŞEH Karışmak ŞEHVANÎ şehvetle ilgili, şehvete ait * şehvete çok düşkün olan kimse ŞEHVET Hevâ-yı nefsin meyli ve arzusu * Bir şeyi fazla istemek * Cinsî istek Mahbube için olan istek, iştiha (Yemek, içmek, uyumak da şehvetin şubelerindendir)Kudsi Hadis'te Cenab-ı Hak buyuruyor: "Ey benim için şehvetini bırakıp gençliğini bana veren genç! Sen meleklerin bir kısmı gibisin" ŞEHVET-ENGİZ f Şehvet uyandıran Kuvve-yi şeheviyeyi tahrik eden ŞEHVET-PEREST f Şehvetine çok düşkün Nefsi arzularının esiri olan ŞEHZADE (Bak: şahzade) ŞEHZARE Fâhiş nesne ŞEÎLE (C: Şâil-Şeâyil) Ucu yanmış fitil ŞEKA' Rezalet, rezillik, alçaklık * Bedbahtlık, kutsuzluk ŞEKA' Maraz, hastalık * Hiddet, kızgınlık, gadap * İncelemek ŞEKA' şikâyet ŞEKAB Çukur yer ŞEKAH Yakınlık ŞEKAHTEB İki boynuzlu koç ŞEKAKIL Bir Hind ağacının dalları ŞEKAVET Her çeşit kötülük içinde olmak Belâ ve zillete düşmek Sıkıntıda kalmak * Haydutluk, eşkiyalık ŞEKAYA şikâyetler Memnuniyetsizlikler ŞEKAZ Gitmek * Uzaklık * Bir adamın gözünün çok değer olması ŞEKD (ŞÜKD) Atâ ve ihsan etmek Hediye vermek ŞEKER f şeker ŞEKER(E) Davarın sütü çok olmak * Dolmak ŞEKER-AB f İki dost arasındaki kırgınlık, aradaki soğukluk ŞEKERGÜFTAR f Sözü şeker gibi tatlı ŞEKERGÜZAR (Şeker-güzâr) f İyilik bilen, teşekkür eden ŞEKERHAB f Otururken gelen tatlı uyku ŞEKERİSTAN f Şeker kamışı tarlası ŞEKERPARE f Çok tatlı ve şekerli olan bir kayısı cinsi * Bir nakış çeşiti * Bir cins tatlı ŞEKERRİZ f Pek tatlı, şeker saçan * Sevinçten dolayı gelen gözyaşışEKEVAT : (şekve C) şikâyetler ŞEKİB Sabır, tahammül ŞEKİBA f Sabırlı, tahammüllü, mütehammil ŞEKİL (Şekl) Biçim, dış görünüş Çehre Tarz Formül * Şebih ve misil * Hey'et * Suret Surette benzerlik * Bir adamın tab' ve hevasına muvafık olan şey * Muhtelif, müşkil işlerin her biri * Birşeyin gerek hissedilen ve gerek mevhum sureti * Geo: Bir veya daha fazla hudut vasıtasiyle mahdut ve mahsur olan şey * Edb: Aruz ıstılahında mısraların sayısına ve kafiyelerin sırasına göre ortaya çıkan şekil * Gr: Yazıya nokta, hareke ve i'rab koymak ŞEKİM(ET) (C: Şekâim) Mukavemet, dayanma Sebat * Dizgin, gem * Kazan ve çömlek kulpu ŞEKİR Ağacın çevresinde kökünden biten fidanlar * Fercte olan kıllar ŞEKİRE Sütü çok olan davar ŞEKK (C: Şükuk) Şüphe, zan Bir şeyin varlığı ile yokluğu arasında tereddüt etmek * Lüzum * Yarmak * Yapışmak ŞEKK-İ KÜFRÎ Küfürdeki şüphe Kâfire ait şek ŞEKKERÎN f Şekerli, tatlı ŞEKL (Bak: şekil) ŞEKLA' Beyaz dişi koyun * Hâcet, ihtiyaç ŞEKLEN Şekilce Şekil bakımından ŞEKLÎ Şekille alâkalı, şekilce Dış görünüşe dair ŞEKM Sertlik * Güç Kuvvet ŞEKS Ahlâksız, yaramaz kimse ŞEKT Bedel etmek, karşılık vermek ŞEKUB Ruşen olmak, parlamak ŞEKUFE (Bak: şükufe) ŞEKUR Çok şükreden Allahın (CC) lütuflarına karşı pek fazla memnuniyetini, sevincini gösteren Az şükredene dahi çok nimet veren Allah (CC) (Bak: şükr) ŞEKVA Şikâyet, âciz kaldığını ve zayıflığını haber vermek * Su kabının ağzını açmak ŞEKVE Şikâyet etmek * Siyahça oğlak derisi ŞELA'LA' Uzun boylu kişi ŞELALAT (Şelâle C) Büyük çağlayanlar, şelâleler ŞELALE Büyük çağlayan Akarsuyun yüksekten çoklukla akması ŞELCEM (C: şelâcim) şalgam ŞELEL Bir eli tutmaz olmak * Bir nesneyi seyrek dikmek * Ovmakla gitmeyen leke ŞELİL (C: Eşille) Deve ve at ardına yapılan palas * Çok sulu dere ortası * Kısa gömlek ŞELİM Şam yakınında bir beyt-i mukaddes ŞELL Seyrek seyrek dikmek * Çolak * Çolaklık Kolun eğri oluşu ŞELŞELE Dökmek * Su damlatmak ŞELVAR f şalvar ŞEM' Mum, ışık ŞEM'-İ ASEL Bal mumu ŞEM'-İ İLÂHÎ İlâhî ışık, İlâhî nur Kur'an hakikatları ŞEM'A Işık, çıra Nur * Muma batmış fitil ŞEMA' (C: şümu') Mum Meclise zevk veren, meclisi süsliyen mum * Oyun * Mizaç, huy ŞEMA' Yüce, yüksek, ulu âli ŞEMAHTER Kötü, menhus |
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi) ŞEMAİL (Şimal C) Huylar, ahlâklar, tabiatlar ŞEMAİM (Şemime C) Güzel kokular ŞEMAK Neşat, sevinç Ferah ŞEMAKMAK Uzun, tavil * şâd ve neşeli kimse ŞEMAL (C: Şemâlât) Kıble ardında kutup tarafından esen yel * Ahlâk * Kılıç ŞEMA'MA' Küçük başlı * Aceleci kişi ŞEMARİH (Şimrâh C) Dağ tepeleri * Hurma veya üzüm salkımları ŞEMATE Destenik çiçeği * Düşmana belâ, gam ve tasa geldiğinde şâd olup sevinmek ŞEMATET Kuru gürültü şamata ŞEMATETKÂRANE f Kuru gürültü yapmak suretiyle, arsızca, gürültü ile bağırmak ŞEMAYİL Ahlâk ŞEMC Şey mânasına gelen bir isim * Bir nesneyi seyrek dikmek ŞEM'DAN f şamdan ŞEMEL Perâkendelik, dağınıklık * Toplanmak, cem'olmak * Az nesne ŞEMERDEL Uzun boyunlu, seri davar ŞEMET Saçın akı karasına karışmak ŞEMH Uzak niyet ve kasıt * Tekebbür etmek, kibirlenmek ŞEMHAR Büyümek Uzamak ŞEMİLLE (ŞEMLÂL-ŞEMLİL) Yeyni, hafif ŞEMİM Koku Hoş koku ŞEMİM-İ CİBAL Dağların güzel kokusu ŞEMİME (C: Şemâim) Güzel kokulu şey, râyiha ŞEMİRE Hızlı yürüyen deve ŞEMİRR Katı, şiddetli, şedid ŞEMİT Karışık ŞEMİZER Hızlı yürüyen deve ŞEML Az şey Perâkendelik * Örtmek, bürünmek, toplanmak * Topluluk, cemaat, insan yığını ŞEMLAK Yaşlı, pir, ihtiyar ŞEMLE (C: şümül) Kilim * Az miktar su ŞEMM Koku hissetmek, koklamak ŞEMMAM Yeşil, kızıl ve sarı hatları ve güzel kokusu olan küçük bir cins kavun ŞEMME Bir defa koklamak * En küçük mikdar ŞEMMUS Yavuz tosun at ŞEMR Yürürken sallanmak ŞEMS Güneş, âfitab ŞEMS-İ EZELÎ Vâcib-ül-vücud ve ebediyyen var olan, her şeyi nurlandıran Allah (CC) hakkında teşbihen söylenen bir tabirdir ŞEMS-İ HİDAYET Hidayet güneşi Hz Muhammed'in (ASM) bir ismi ŞEMS-ÜŞ ŞÜMUS Güneşlerin güneşi En büyük güneş Çok seyyarelerin, etrafında döndüğü en büyük bir yıldız(Hem şemse, kendi mihveri üstünde câzibe denilen mânevi ipleri yumak yaptırmak için dolap ve çıkrık hükmünde olan güneşi, bir Kadir-i Zülcelâl'in emriyle döndürüp, o seyyârâtı o mânevi iplerle bağlayıp tanzim etmek ve güneşi bütün seyyaratı ile sâniyede beş saatlik bir mesafeyi kestirecek kadar bir sür'atle, bir tahmine göre Herkül Burcu tarafına veya Şemsüş-Şümus cânibine sevketmek, elbette ezel ve ebed Sultanı olan Zât-ı Zülcelâl'in kudretiyle ve emriyledir S) ŞEMS-ABAD f Güneşi bol yer Günlük güneşlik yer ŞEMSEDDİN (Şems-üd din) Dinin güneşi * Erkek adıdır ŞEMSÎ Güneşe ait Güneşle alâkalı ŞEMS-PARE f Güneş parçası * Mc: Çok parlak ŞEMŞELİK Derisi ve âzâsı sarkık ve sülpük olan kadın * Seri yürüyüşlü kadın ŞEMŞEM Ağaç üstünde kalan azıcık hurma ŞEMŞİR f Kılıç ŞEMŞİR-İ ZULM Zulüm kılıcı ŞEMŞİR-BAZ f İyi kılıç kullanan, kılıç oynatan * Kılıçla ustalık gösteren ŞEMŞİR-BEDEST f Elinde kılıç tutan ŞEMŞİR-GER (C: Şemşirgerân) f Kılıççı ŞEMŞİR-ZEN f Kılıç çeken, kılıçla vuran ŞEMTA Saçı ağarmış kadın Kocakarı, acuze * Akı karasına karışmış saç ŞEMTİT Perakende, dağınık, müteferrik ŞEMU' Gülen, oynayan Gülücü, oynayıcı ŞEMUL Sâfi halis şarap * Kıble mukabilinden esen rüzgar ŞEM'UN Hz İsa'nın (AS) havarilerindendir Petros veya Sen Piyer de denir Antakya kilisesini yaptırmıştır Mi: 65'de Roma'da Neron tarafından hapsedilmiş ve çarmıha gerilerek şehid edilmiştir Hristiyan âlemine büyük hizmeti vardır Esas adı, Şem'un-us Safâ'dır ŞE'N İş, yeni olan hal * Şan * Tavır * Hâdise * Vâkıa * Kasdetmek * Emr ü hal * Tıb: Baştan göze gelen kan damarı Baştan kaşa, kaştdan göze kan getiren iki damar ismi * Fls: Bir şeyin hususiyetinin fiilî tezâhürü, neticesi ve eseri(Hakkın şe'ni ittifaktır, faziletin şe'ni tesanüddür Düstur-u teâvünün şe'ni birbirinin imdadına yetişmektir Dinin şe'ni uhuvvettir, incizabdır Nefsi gemlemekle bağlamak, ruhu kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe'ni saadet-i dâreyndir S) ŞEN f Naz, eda, cilve * Göze ve gönüle hoş görünen hal * Bayındır, ma'mur * Sevinçli, ferahlı ŞEN' (ŞIN') Buğz ve adâvet etmek Kin bağlamak Düşmanlık yapmak ŞENAAT Fenâlık, kötülük, alçaklık * Cenab-ı Hakk'ın emrine muhalif hareket ŞENAK Devenin yularını çekmek * Çok yemekten mide dolmak * Yaralamaktan dolayı alınan az diyet ŞENAN Buğz, adâvet, kin, düşmanlık ŞENAR Büyük utanç, ayıp ŞENAYİ' (Şenia C) Çok günahlı hareketler Kötü işler ŞENBİH f Gün * Cumartesi günü ŞENC Hıçkırık tutmak ŞENCAR Eşek marulu adı verilen bir cins ot ŞENEB Dişlerin keskin olması * Parlamak, ruşen olmak ŞENEC Derinin buruşması ŞENEF Buğz * Kibir ŞENES Galiz Kaba ŞENF (C: Şünuf) Salkım küpe ŞENG f Neşeli, kıvrak * Haydut, şaki, eşkiya ŞENGARE(T) Kötü huyluluk ŞENİ' (Şeni'a) Kötü, çok fena, çirkin, günahlı iş ŞENN (C: Şinân) Eski kırba * Araptan bir kabile * Dağılıp perâkende olmak ŞENNAR (C: Şenâir) Ayıp Utanç Kötülük ŞENŞENE Usul Âdet ŞENUN Aç Ne zayıf, ne semiz olan deve ŞER' Emir ve nehy gibi hükümleri vaz' etmek * Bir işe başlamak * Dalmak * Girmek * Zâhir etmek, göstermek * Cenab-ı Hakk'ın emri Âyet, hadis, icma-i ümmetle ve kıyas-ı fukaha ile sâbit olan dinin temelleri, şeriat (Bak: Şeriat) ŞER'-İ ENVER En nurlu kanun ve nizam En ziyade saadete, selâmete, emniyete vesile olan şeriat ŞER'-İ İSLÂM İslâm şeriatı İslâmî hükümlere, itikadlara tam uygun kanun ŞER'AB Uzun * Uzununa kesmek Uzunlamasına yarmak ŞERAFEDDİN (Aslı: Şerefüd din'dir) Dinin şerefi ŞERAFET Şeriflik, şereflilik Hz Peygamber'in (ASM) torunu Hz Hüseyin'in (RA) sülâlesinden ve onun izinden giden temiz müslümanlık hâleti ŞERAİF (Şerife C) Mutlular, kutlu kimseler ŞERAİT (Şart C) Şartlar ŞERAKET Şeriklik, ortaklık * Arkadaşlık, refâkat ŞEREKRAK (ŞERAKRUK) Yeşil kanatlı, siyah burunlu, güvercin büyüklüğünde kırmızı bir kuş ŞER'AN şeriatça, şeriata göre Kanunca, kanuna göre ŞERAR (Bak: şerare) ŞERAR "Şerir" den mastardır ve yaramazlık mânâsına gelir * İnsanın yüzüne çarpan ses ŞERARAT Şerareler, kıvılcımlar ŞERARAT-I NEYYİRANE f Parlak kıvılcımlar, ışık saçan şerareler * Mc: İslâmiyetin kuvvet ve hakkaniyetinden gelen parlaklık ŞERARE (Şerâr) Kıvılcım Elektrik kıvılcımı Müsbet ve menfi (+ ve -) elektrik kutuplarının birbirine çok yakın olmasından veya dokunmasından hâsıl olan kıvılcımların parlayışı ŞERAREFİGEN f Kıvılcım saçan ŞERARET Şerlilik, kötülük, fenalık * Kıvılcım ŞERASET Huysuzluk, geçimsizlik Titizlik ŞERAŞİR Nefis * Beden, vücut, ceset * Ağırlık ŞERAT (C: Eşrât) Alâmet, iz, işâret, nişân * Bir şeyin en bayağı ve âdisi ŞERAYİ' Şeriatlar Cenâb-ı Hakkın hükümleri, emirleri, kanunları ŞERAYİN (Şeryân ve Şiryân C) Nabız damarları, atar damarlar ŞERAYİN-İ SÜBATİYYE Boynun iki tarafında olup kalbden gelen ve kafaya çıkan iki kalın atar damar (OL) ŞERAZE Katı kurumak ŞERAZİM (Şirzime C) Küçük ve az olan topluluklar Küçük cemaatler ŞERBE Bir içim su ŞERBİN Katran ağacı ŞERC Kıç, dübür * Cem'etmek, toplamak Birbiri üstüne yığmak * Fırka * Nev, cins ŞERCA' Uzun tavil * Taht * Cenaze ŞERCE Dağdan aşağı sahraya inen akıcı su ŞERCEB Uzun, tavil ŞERCELE Yemiş kabı ŞERCEM (C: şerâcim) şalgam ŞERDA Benzemek Misil ŞERE Yemeğe karşı çok hırslı ŞEREBE (C: Şireb-Şerebât) Ağaç dibine su toplanması için yapılan havuz ŞEREC (C: Şüruc) Donyağı ŞEREF Yükseklik, yücelik Büyüklük * İnsanlar arasında geçerli ve makbul olma Büyük bir makam sâhibi olma * Cenab-ı Hakka itâat ve ubudiyyeti ve yüksek hizmeti ile çok ihsanına mazhar olma * İftihâr, övünme ŞEREF-BAHŞ f şereflendiren şeref veren ŞEREFE Minarenin ezan okunan yeri Yüksek kale ve emsali yerlerdeki burç, çıkıntı ŞEREF-EFZA f Şeref artıran ŞEREF-PEZİR f Şeref ve itibar bulan ŞEREF-RESAN Şeref ulaştıran, şeref eriştiren ŞEREF-RİZ f Şeref veren ŞEREF-VARİD f Şerefle gelen ŞEREF-YAB f şeref bulan, şeref kazanan ŞEREF-ZAHİR f Şerefle çıkan ŞEREH Tamahkârlık, açgözlülük, şiddetli hırs ŞEREKE (c: Şerek-Eşrâk) Ağ, tuzak * Ulu yol, büyük yol * Yol ortası (Bu mânaya C: Şürek) ŞEREM-SAR f (Şerm-sâr) Utanan, utanmış, sıkılgan ŞERENG f Zehir |
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi) ŞERER (Şerare ve Şerere C) Kıvılcımlar ŞERERE (C: Şirer-Şirâr) Ateş kıvılcımı ŞERERFEŞAN f Kıvılcım saçan ŞERERNÂK f Kıvılcım saçan ŞERES Elin yarılması * Kaba ve galiz olmak ŞERET (C: Eşrât) Alâmet İşaret, belirti ŞERETİYY (C: Şurut-Şuratâ) Çeri başı * Pazar başı ŞERH Açma, genişletme * Açıklama Anlaşılanı anlatma Bir yazı veya konuşmayı kolay anlaşılması için izah etme, tafsil etme * Bir şeyi dilim dilim kesme * Bollaştırma * Bir müşkil ve mübhem makaleyi açıklama, keşif ve izhar etme * Açıklanmış yazı, risale ŞERH Her nesnenin evveli * Her sene yeni doğan deve yavruları * Yiğitlik * Yarmak ŞERHA Dilim Kesilip dilimlenmiş şey parça ŞERHAN Çok tamahkâr, ziyade hırs sâhibi, açgözlü, haris ŞERHAN (Şerhen) İzah etmek, açıklamak suretiyle Şerhederek ŞER'Î Şeriata uygun, İslâmiyetçe makbul olan İlâhî kanuna dair Meşru' ŞERİAT Doğru yol Hak din yolu * Büyük ve geniş cadde * Nur, aydınlık, ışık * Kur'an-ı Kerim ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın târif ettiği ve bildirdiği yol Allah (CC) tarafından Peygamber Aleyhisselâm vâsıtasiyle vaz' ve tebliğ olunan hükümleri hâvi İlâhî kanunların hey'et-i mecmuası Şeriat, aynı zamanda din mânâsına müsta'meldir ki, ahkâm-ı asliye denen itikadiyâtı ve ahkâm-ı fer'iye denen ibadet, ahlâk ve muâmelât yâni, İslâm Hukukunu ihtivâ etmektedir (Bak: Hukuk)(Şeriat; insanlardan sudur eden ef'âl-i ihtiyariyeyi bir nizam ve bir intizam altına alıp tahdid eden kaidelerin hulâsasıdır veya devletin işlerini tanzim eden nizamların, düsturların, kanunların mecmuasıdır İİ)(Şeriat ikidir Birincisi: Âlem-i asgar olan insanın ef'âl ve ahvâlini tanzim eden ve sıfât-ı kelâmdan gelen bildiğimiz şeriattır İkincisi: İnsan-ı ekber olan âlemin harekât ve sekenatını tanzim eden, sıfat-ı iradeden gelen şeriat-i kübra-yı fıtriyedir ki, bazan yanlış olarak tabiat tesmiye edilir H)("Şir'a, Şeria, Meşrea"; lügatta bir ırmak veya herhangi bir su menbaından su içmek veya almak için girilen yol demektir Bunda, insanların hayat-ı ebediyeye ve saadet-i hakikiyeye ulaşması için Allah Teâlâ'nın vaz' u teklif ettiği ahkâm-ı mahsusaya ve mezheb-i müstakime bil'istiâre ıtlak edilmiştir ki, din demektir) (ET)(Şeriat, din lisânında; Cenâb-ı Hakkın, kulları için vazetmiş olduğu, dini, dünyevi ahkâmın heyet-i mecmuasıdır Bu itibarla şeriat: Din ile müradif olup, hem ahkâm-ı asliye denilen itikadiyatı, hem ahkâm-ı fer'iye-i ameliye denilen ibadet, ahlâk ve muâmelâtı ihtiva ederŞeriat, umumi mânasına nazaran bir Peygamber-i Zişân tarafından tebliğ edilmiş kanun-u İlâhi demektir Ahkâm-ı Şer'iye denilince, bundan kanun-u İlâhi hükümleri mânasını anlamak lâzımdır Ve bununla asıl Kur'ana, Hadise, İcmaa sarahaten müstenid olan hükümler kasdedilmiş olur Ist FK)(Devlet ve uyruk, siyasetin ve siyasi olan hükümlerin icabına göre idare olunur ise, bu da yerilmiş olur Çünkü Allah'ın nurundan ibaret olan şeriat hükümleri ihmâl edilmiş oluyor Beşerin bütün işi, gerek devlet işi ve gerek başka işler olsun iyiliği ve kötülüğü âhirette kendisine aittir Yani iyi ise ecirli ve sevaplıdır, kötü ise cezaya çarptırılır Allah Elçisi (ASM): "Ancak dünyadaki iyi ve kötü bütün amelleriniz âhirette kendinize reddedilir Yani hayır ise ecir ve sevap kazanır, kötü ise cezaya çarptırılırsınız!" der Siyasi hükümlerde ise ancak dünyevi fayda ve maslahatlar gözönünde bulundurulur Siyasi kanunları koyanlar, ancak dünya hayatının dış görünüşünü görür ve bilirler Şari'in maksadı ise, insanların âhiret saâdetidir İşte bundan dolayı, bütün insanların gerek dünyevi ve gerek âhiret işlerinde şeriatlara uygun olarak görmeye sevketmek vâcibdir Bu vazife, kendilerine şeriat indirilmiş olan peygamberlere, onlardan sonra onların yerine geçenlere (devlet başkanlarına) yükletilmelidir Siyasetçi demek, akli delil ve hükümlere dayanarak dünya maslahat ve faidelerini elde eden, zarar ve ziyanları defetmeye sevk eden insan demektir Halifelik ise, umumiyetle âhiret fayda ve maslahatlarını gözönünde bulundurarak şeriat ile iş görmeğe sevkeder Şari'a göre, dünya iş ve amellerinin hepsi de (sonucu bakımından) âhirete râcidir Halifelik ise, dini korumak ve dünya siyasetini dine uygun olarak idare etmek hususunda şeriat sahibine nâiblik etmek demektir) (Mukaddime, İbn-i Haldun, ci: 1, sh: 508-509-510, 1954, İstanbul Maarif Basımevi) ŞERİAT-I FITRİYE Cenab-ı Hakk'ın kâinatta vaz'ettiği fıtrî kanunlar Âlemin harekât ve sükûnetini tanzim eden ve Allahın irade sıfatından gelen kanunlar ŞERİAT-I GARRÂ Parlak ve nurlu şeriat İslâmiyet ŞERİB Yabancı kimse ile oturup şarap içen * Davarını yabancı kimsenin davarıyla birlikte sulamak ŞERİDE Kavun dilimi ŞERİF(E) Şerefli, mübarek * Peygamber neslinden ve Hazret-i Hüseyin soyundan olup İslâmiyete tam sadâkatla bağlı temiz kimse (Bak: Sâdât) ŞERİHA (C: Şerâih) Vücuttan kopmayarak ayrılmış olan et parçası * Et dilimi ŞERİK Ortak * Arkadaş ŞERİK-İ CÜRM Huk: Suç ortağı ŞERİR(E) Şerli Şer işleyen Kötülük yapan Kötü ŞERİS Eski nalin ŞERİS Yaramaz huylu kimse ŞERİT Hurma yaprağından yapılan urgan ŞER'Î TAKVİM (Bak: Takvim-i Arabî) ŞERİYY İyi, kıymetli at ŞER'İYYE(T) Şeriata uygun olma Kanun ve nizamlara muvafık bulunma ŞERKA' Kulağı uzunlamasına yarık olan koyun ŞERM Yarmak * Atâ etmek, hediye vermek ŞERM (ŞİRM) f Utanç Utanma Hayâ etme Hicab etme ŞERMENDE f Utanmış, mahcub Utanılacak bir iş yapan ŞERMGİN f Utangaç Utanan, hayâ eden ŞERMİN f Mahcub Utangaç ŞERMNÂK f Mahcub Utangaç ŞERMSÂR f Utangaç, müstahyi, mahcub ŞERNAK Göz kapağının ağır ve kalın olması * Ekinin bir mertebe uzun olması ŞERNİS Eli ve ayağı kaba olan ŞERR Kötü iş, kötülük Fenâlık * Kavga * Allaha isyan, emirlerine uymama, muhalif hareket etme * Fenâ adam, fenâlık yapan adam, kötü adam * Daha kötü, en kötü ŞERR-İ MAHZ Sırf şer Hiç hayır ciheti olmayan şer ve musibet ŞERR-ÜN NÂS İnsanların en kötüsü, en zararlısı ŞERREDE "Ayırdı" mânâsına "Teşrid"den mâzi fiili (Bak: Teşrid) ŞERR Ü FESAD Kötülük ve bozukluk şer ve fesat ŞERŞERE Ateş üstüne koyunca cızlayıp ötmek * Yarmak * Kesmek * , mal mülk * Ağırlık (Bu mânâya C: Şerâşir) ŞERUR Çok şerli ŞERVAL f şalvar ŞERVAT Uzun, tavil ŞERYE Çekirdekten biten hurma ağacı * Az pahalı nesne ŞERZ (C: Şerâriz-Şevâriz) Şiddet * Zorluk * Kuvvet * Kalabalık, galizlik Kat'etmek, kesmek ŞERZE f Kuduruk, kudurmuş ŞERZİME Küçük insan topluluğu (Bak: Şirzime) ŞESAR (Şâsır) Geyik buzağısı (Müe: Şesara) ŞESASA şiddet * Yaramazlık * Sığır üstüne yük vurmak * Kuru ve sert yer * Acele ŞESEL Yoğunluk ŞESEN Huşunet, haşinlik ŞESİB Yay ŞESİS Sütü gitmiş hayvan ŞESS (C: şisâs) Boya otu ŞEST f Balık oltası * Okçuların parmaklarına taktıkları yüksük ŞESU' Uzak * Ayakkabısının tasması parçalanmış olan ŞESUS (C: Şesâyıs) Sütü az olan deve ŞEŞ f Altı 6 ŞEŞ-CİHET f Altı yön, altı cihet (Bak: Cihat-ı sitte) ŞEŞ-EBRAR Altı aded hayır sahibi ki, bunlar: Hz Ebubekir, Hz Ömer, Hz Osman, Hz Ali, Hz Hasan, Hz Hüseyin'dir (Radıyallahu anhüm) ŞEŞHANE f Namlusunda 6 yivi bulunan tüfek veya top ŞEŞ-PA f Altı ayaklı ŞEŞ-PER f Altı kanat * Eski savaş âletlerinden 6 dilimli bir topuz ŞEŞÜM Altıncı, sâdis ŞET' Açlıktan veya hastalıktan dolayı acı duymak ŞETAME Çirkin yüzlü ve yaramaz sözlü olmak ŞETARET ŞETARET Şenlik Şatır ve şuh olmak * Yarım olmak * Göz ucuyla bakmak * Hafiflik (Ağırbaşlılığın zıddı) ŞETAT Dağılmak, perakende ve dağılmış olmak ŞETAT Hadden aşırı olmak * Hakdan uzak * Zulüm, cevr, yalan, kizb, saçma ŞETEN (C: Eştân) Sağlam bükülmüş uzun urgan * Uzak olmak * Sağlam yapmak ŞETER Gözün kapaklarının devrik olması * Bir kale adı ŞETET Perişaniyet, dağınıklık, teşettüt ŞETEVİYY Kışa mensup, kış ile ilgili * Kış evi * Kış kaftanı, kışlık elbise * Kış yağmuru ŞETİBE Uzununa kesilmiş olan sahtiyan parçası ŞETİM Küfredilmiş sövülmüş kimse * Kerih ve kabih olan, çirkin ŞETİME Sövme, sövüş, sövüp sayma ŞETİT(E) Dağılmak, müteferrik olmak Çeşitli ŞETM Sövmek, azarlamak, küfretmek ŞETM-İ GALİZ Edepsizce sövme ŞETN Dokumak Çulhalık ŞETT Dağınık olmak, târumar etmek, dağıtmak Başka başka olmak ŞETTA Çeşitli, başka başka, ayrı ayrı Çok ve müteferrik olan ŞETTAM (şetm den) Çok küfreden ŞETTE (ŞETÂT) Perâkende olmak, dağılmak ŞETUN Irak, uzak, baid ŞETUT Büyük hörgüçlü dişi deve ŞETUTÎ Büyük hörgüçlü deve ŞETVA Mısır'da bir köy ŞETVE Kış olmak * Soğuk olmak * Kıtlık olmak ŞEUB Ölüm, mevt ŞE'V Geçmek, takaddüm eylemek * Son, nihayet * Devenin yuları * Zembil * Kuyudan kazıp toprak çıkarmak Kuyudan çıkan toprak * Kaygan ŞEV f Gece Leyl ŞEVA Kolay * Vücut organları (El, ayak gibi) * Malın kötüsü ŞEVAGİL (Şagile C) Uğraşmalar, meşguliyetler ŞEVAHIK (şahika C) Yüksek tepeler, şahikalar ŞEVAHİD (Şâhid C) Şahitler, şehadet edenler ŞEVAHİN (Şahin C) Şahinler, doğan kuşları ŞEVAİ' (Şâyi' C) Yayılmış bulunanlar Şâyi olanlar ŞEVAİB (Şâibe C) Kusurlar, lekeler, noksanlar, ayıplar * Şüpheler $* Eserler, izler, nişânlar ŞEVAİR (Şâire C) Kadın şâirler |
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi) ŞEVAKİL (Şâkile C) Tarikler, yollar Mezhebler, tarikatlar, meslekler Şâkileler ŞEVAMİH (Şâmiha C) Yüksek yerler, tepeler, yüksekler ŞEVAMİL (Şâmile C) Şâmil olanlar, içine alanlar, çevreliyenler ŞEVAR Ev esvabı, elbise, libas * Heyet ŞEVARIK (Şârıka C) Nurlar, aydınlıklar Parlaklıklar ŞEVARİ' (Şâri' C) Büyük yollar, caddeler ŞEVARİB (Şârib C) Bıyıklar ŞEVARİD (Şâride C) Dağılmış, dağınık şeyler ŞEVAT (C: şivâ) Baş derisi ŞEVATÎ (Şâti C) Kenarlar, kıyılar ŞEVAYİB (Şayibe C) Şâyibeler, noksanlıklar, ayıplar ŞEVAZ (ŞÜVÂZ) Tütünsüz ateş ŞEVAZÎ Dağların dik tepeleri ŞEVAZZ (şâzze C) Müstesnalar Kaide hârici olanlar ŞEVB Karıştırmak * İçilecek olan şeye katılıp karıştırılan şey ŞEVBEC Oklava ŞEVE Göz değmesi, nazar değmesi ŞEVEH (şevh) Kara olmak ve çirkinlik (Bak: şâhet-il vücuh) ŞEVES Gururdan dolayı göz ucuyla bakma ŞEVH Kara ve çirkin olmak ŞEVHA Avurtları ve burun delikleri geniş olan çirkin yüzlü kadın ŞEVHA Yay yapımında kullanılan ağaç ŞEVHEB (C: şevahib) Kirpi ŞEVHER f Erkek eş, koca, zevc ŞEVK Diken * Birinin hiddet ve şevketi görünmek * Ekin ŞEVK Çok istek, şiddetli arzu * Neş'e *Bir şeyi bir yere şeye sağlamca bağlama * Memnun Şâduman (Bak: Himmet, Şavk) ŞEVK-İ TENZİLÎ Kur'an-ı Kerim'in ilk önceki mânâsıyla Sahabelere verdiği sevgi ve iştiyak Kur'an-ı Kerim'in tenzil mertebesindeki mânâsının verdiği şevk İlâhî bir makamdan inmenin verdiği şevk ŞEVK-ÂLUD f şevkli, neşeli, sevinçli, keyifli ŞEVK-ÂVER f Neşe veren, neşe getiren, şevklendiren ŞEVK-BAHŞ f şevk veren, şevklendiren * Meşhur bir çeşit lâle ŞEVK-EFZÂ f şevklendiren, neşe artıran ŞEVKERAN Baldıran otu ŞEVKET Kudret ve kuvvetten doğma haşmet Padişaha mahsus heybet ve saltanat * Diken Diken batmak ŞEVKETLÛ Tar: Padişahlar hakkında kullanılmış bir tâbir olup, azamet ve heybet sahibi mânalarına gelir ŞEVKÎ Neşe ve şevk ile alâkalı ŞEVKİSTAN f Dikenlik ŞEVK U İŞTİYAK Şevk ve arzu Şevk ve iştiyak ŞEVNİR Çörek otu ŞEVR Davarı baharda otlamağa bırakmak * Kovandan bal almak * Satılığa çıkarmak ŞEVSA Karın içinde olan yel ŞEVŞAT Tez yürüyüşlü dişi deve ŞEVŞEB Karınca ŞEVTAB El silecek bez El bezi ŞEVVAL Arabi aylardan onuncusu Ramazandan sonraya geldiği için ilk üç günü mübarek Ramazan bayramıdır ŞEVZAK şahin kuşu ŞEVZEB Uzun, tavil ŞEVZENİK Şahin kuşu ŞEY' Nesne, şey * İstemek, dilemek ŞEY' Miktar * Uzaklık * Arslan eniği ŞEY'AN Uzaktan gören * İleriyi gören, her şeyin sonunu düşünen ŞEYATİN Şeytanlar (Bak: Şeytan) ŞEYB İhtiyarlık Yaşlılık * Saç, sakal ağarması ŞEYD Binayı kireçle yapmak ŞEYDA f Tutkun Divane * Çok sevgiden hâsıl olan hal ŞEYDÂİ f Çok fazla sevgiden hâsıl olan divanelik, şaşkınlık ŞEY'EN FEŞEY'EN Yavaş yavaş, azar azar ŞEYH Yaşlı adam * Bir kabilenin ileri geleni Kabile reisi * Tarikatta müridlerin reisi (Bak: Müteşeyyih, Tarikat) ŞEYH-ÜL HADİS İkiyüz bin Hadis-i Şerifi, rivayet edenleriyle birlikte ezbere bilen büyük hadis âlimi ŞEYH SAİD HADİSESİ 5 Şubat 1925'de devrin hükümetine karşı şark aşiret reislerinden Şeyh Said ismindeki zâtın teşebbüs ettiği bir harekettir Şeyh Said, bu hareketine yardım etmesi için Bediüzzaman Said Nursî'ye mektub yazmış, fakat Bediüzzaman bu teklifi reddetmiş ve cevaben yazdığı mektubda şöyle demiştir:(Türk milleti, asırlardan beri İslâmiyete hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir Bunların torunlarına kılınç çekilmez Siz de çekmeyiniz Teşebbüsünüzden vazgeçiniz Millet irşad ve tenvir edilmelidir Tr) (Bak: Said-i Nursî) ŞEYHAN (şeyheyn) Esasen iki şeyh demek olup; bazı eserlerde, Buharî ve Müslim yerinde kullanılır Her ikisinin Hadis Kitablarına birden Sahihan denir * Hazret-i Ebubekir ile Hazret-i Ömer'in (RA) beraberce bâzı mühim kitaplarda geçen isimleri * Bazı fıkıh kitablarında, İmam-ı A'zam ile İmam-ı Ebu Yusuf'un ikisine birden verilen isim ŞEYHEM (C: şeyâhim) Erkek kirpi ŞEYHEYN (Bak: şeyhan) ŞEYHUHET (Şihet-Şeyhuhiyet) İhtiyarlık, yaşlılık ŞEYH-ÜL İSLAM Osmanlı Devleti zamanında din işlerine bakan ve sadrazamdan sonra gelen en yüksek vazifeli şahıs Âlimlerin reisi ŞEYLEM Sarhoşluk veren ve bazan buğdayların arasında çıkan siyah bir tohum ŞEYM Çok soğuk su * Kılıç çıkarmak * Kınına sokmak ŞEYN Kusur, ayıp, noksan, kabahat Yaramaz şey ŞEYT Helâk olmak, mahvolmak * Yanmak * Kaynamak ŞEYTAN İblis (Cenab-ı Hakk'ın emrine isyan ettiğinden rahmetinden kovulmuş, şerleri ve muzır şeyleri temsil eder ve ateşten yaratılmıştır Bütün melekler Cenab-ı Hakk'ın emriyle Hazret-i Âdem'e secde ettiği halde Şeytan: "O, topraktan yaratılmıştır, ben ateşten yaratıldım Ben ondan daha kıymetli ve yükseğim" diye kibirlenerek, Cenab-ı Hakk'ın emrine karşı gelmiş ve Hazret-i Âdem'e secde etmediğinden, Allah'ın rahmetinden kovulmuştur(Melâikelere şeytanlar musallat olmadıkları için, terakkiyatları yoktur Makamları sâbittir, tebeddül etmez Keza, hayvânâtın dahi, şeytanlar musallat olmadıkları için, mertebeleri sâbittir, nâkıstır Alem-i insaniyette, ise; merâtib-i terakkiyât ve tedenniyât, nihayetsizdir Nemrutlardan, firavunlardan tut, tâ sıddıkin-i evliya ve enbiyaya kadar gâyet uzun bir mesâfe-i terakki varİşte kömür gibi olan ervâh-ı sâfileyi, elmas gibi olan ervâh-ı âliyeden temyiz ve tefrik için, şeytanların hilkatiyle ve sırr-ı teklif ve ba's-i enbiya ile, bir meydan-ı imtihan ve tecrübe ve cihad ve müsabaka açılmış Eğer mücahede ve müsabaka olmasaydı, mâden-i insaniyyetteki elmas ve kömür hükmünde olan istidatlar, beraber kalacaktı Alâ-yı illiyindeki Ebu Bekir-is Sıddık'ın ruhu, esfel-i sâfilindeki Ebu Cehil'in ruhuyla bir seviyede kalacaktı Demek şeyatin ve şerlerin yaratılması, büyük ve küllî neticeye baktığı için, icadları şer değil, çirkin değil; belki su-i istimalâttan ve kesb denilen mübaşeret-i hususiyeden gelen şerler, çirkinlikler, kesb-i insana aittir, icad-ı İlâhîye ait değildir M)Bu mevzuya dair tafsilât: Risale-i Nur Külliyatından "Lem'alar" adlı eserin 13 Lem'asındadır ŞEYTANET Şeytanlık Aldatıcılık Kurnazlık, hilekârlık ŞEYTANÎ Şeytanla alâkalı Şeytana yaraşır ŞEYTANÎ PİŞE f Şeytanın yolu Şeytana ait meşguliyet ŞEYYAD (Şeyd den) Riyâkâr Yüze gülen * Sıvacı ŞEYYEBET (Şeyb den) İhtiyarlattı (meâlinde fiildir)Şeyyebetnî : Beni ihtiyarlattı, beni ihtiyar etti (mânâsında) ŞEYYİR (C: Şiyâr) Semiz ve besili hayvan ŞEYZEM Katı ve uzun ŞEYZENUK şahin kuşu ŞEYZUMAN Kurt ŞE'Z (ŞE'S) Kaba ve katı ŞEZA' Sinirin yarılması ŞEZA Kokulu şeylerin şiddetle kokması ŞEZAT Budak kırmak * At sineği * Bir gemi cinsi * Tuz * Kuvvet ve şiddet bakiyyesi * Ağaç ismi ŞEZAZE Çok kurumak ŞEZB Ağaçtan budanan kuru odun * Geçmek, intikal etmek * Sınır (Bu mânâya C: Eşzâb) ŞEZEBE (C: Şüzub ) Ağacın çeşitli budaklarından budanıp kesilmiş olan ŞEZEN Nahiye, cânip, taraf * Kaba ve sağlam yer ŞEZERAT (Şezre C) İşlenmeden mâdenin içinden toplanılan altın parçaları * Süs olarak kullanılan altın ve inci tâneleri ŞEZF Şiddet * Darlık ŞEZİM Sağlam, muhkem ve uzun ŞEZİYYE (C: Şezâyâ) Bir parça nesne ŞEZR (ŞEZİR) Altın mâdeninden toplanan altın ufağı * İnci parçaları ŞEZR Kızgınlık ve hiddetten dolayı gözucuyla bakmak |
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi) ŞEZRE (C: Şezerât-Şüzur) İşlenmemiş ham altun * Süs için asılan inci ve altun ŞEZRE Bir kimseye yüz yüze bakmayıp şiddet ve öfke ile yandan bakış Hasmâne bakış Dargın bakışı gibi bakma Göz değdirme * İpi soluna bükme * Tersine bükülmüş ip, urgan * El değirmenini sola doğru çevirme * Şiddet, suubet, zorluk ŞEZRE-MEZRE Darmadağınık ŞEZZ Çuval kulpuna ağaç sokmak (O ağaca "şizâz" derler) ŞİARE (C: Şeâyir) Hac amelleri * Hac nişanları İbadet için alem kılınan her nesne ŞIDK (C: Eşdâk) Ağızın kulaktan tarafı * Ağzın kenarı ŞIHNE Adâvet, düşmanlık * Davar bağladıkları yer ŞIHNE Emniyet memuru İnzibat memuru ŞIKAK Ayak yarığı * Ot * Muhalefet etmek, karşı gelmek ŞIKB (C: Şekâbe-Şikâb-Şükub) Mağara ve kaya yarığı * Çukur yer ŞIKK (Şikk) İslâmiyetin zuhurundan biraz önce yaşamış iki kâhinin adıdır Bunlardan eskisi Arablarda ilk kâhindir Acaib bir mahluk olup, alnının ortasında yalnız bir gözü (veya alnını ikiye ayıran bir alev) vardı El Yaşkarî adındaki ikinci Şıkk, Satih ile birlikte devrinin en meşhur kâhiniydi Satih'ten sonra o da Yemen'de bulunan Lâhmi Meliklerinden birisinin rüyasını tâbir ile Habeşlerin Yemen'i zabt edeceklerini, bu memleketin İbn-i Ziyezen tarafından kurtarılacağını, ayrıca Peygamber'in (ASM) geleceğini beşaret vermişti Bunların vücudları yalnız bir bacak ve bir kolu olan yarım insan şeklinde idi, insanlar tarafından tevlid olunmuşlardı (İslâm Ansiklopedisinden) ŞIKK Bir bütünün parçalarından her biri * İki ihtimalden ve iki cihetten her biri * İkiye ayrılmış şeyin bir kısmı ŞIKK-I MUHALİF Aksi taraf Bir fikrin başka zıt ciheti, karşı tarafı ŞIKKAYN Bir işin iki ciheti Bir şeyin iki şıkkı ŞIKN Az, kalil ŞIKS (C: Aşkâs) Bir parça yer * Her nesnenin bir miktarı ŞIKŞAKA (C: Şekâşık) Devenin ağzında olan dağarcığı (Ağzından çıkarıp kükretir) * Zayıf, yaşlı kimse * Uzun ince çubuk * Ağzın çevresi ŞIKVE (ŞEKÂVE) Bedbahtlık * Yaramazlık ŞIKZ (C: Şekazân) Keler eniği ŞIKZA' Çok acıkmış tavşancıl ŞIN Kur'an alfabesinin onüçüncü harfi olup, ebcedî değeri 300'dür ŞI'RA Yaldırık adı verilen büyük, nurlu yıldız ŞISB (C: şesâyib) şiddet * Nasip ŞI'ŞA' Uzun, yeynicek kimse * Uzun boyunlu deve ŞITRE Yarım, nısf ŞİA Yardımcılar mânâsiyle, Alevilik, Şiilik İfrat ve tefrit ve dünyevi sebebler yüzünden Ehl-i Sünnet ve Cemaat Mezhebinden ayrılan bir fırka Bir şahsa taraftar olmak (Çok açık mukni izâhatını Risâle-i Nur külliyatı Dördüncü Lem'adan okuyunuz) ŞİAB (Şi'b C) Dar yollar Dağ yolları Patikalar * (Şube C) Şubeler (Bak: Şuâb) ŞİAR İz, belirti, işaret, nişan, ayırt edici iyi âdet * Üstünlük veren işaret * İnsanın gömleği * Ölüm * (Şa'r C) Kıllar ŞİAR-I RÂZ f Sırların şiârı, sırrı gizleyen perde, işâret ŞİB' Tokluk Şİ'B (C: Şiâb) Keçiyolu, dar yol, dağ yolu ŞİB f İniş Aşağı doğru eğiklik ŞİB Üzerine kar düşen dağ * Su içerken devenin dudağından çıkan ses ŞİBA' Tokluk, doyma ŞİBA' (Şeb'ân C) Karnı doymuş olanlar, tok kimseler ŞİBAB Bıçak üstüne sürçmek * At neşesi ŞİBAK (Şebeke C) Kafesler, şebekeler, ağlar, tuzaklar ŞİBDİ' (C: Şebâdi) Akrep * Dil, lisan * Belâ * Şiddet ŞİBH Benzer Benzeyen şey ŞİBH-İ AKD Akid benzeri Sözleşme, sözle anlaşma benzeri ŞİBH-İ BEŞER İnsana benzeyen şempanze, goril gibi hayvanlar ŞİBH-İ BEŞERE Üst deriye benzer olan ŞİBH-İ BİLLURÎ Billur gibi olan ŞİBH-İ CİLD Cilde benzeyen, cildimsi ŞİBH-İ HÜSN-Ü TA'LİL Edb: Bir hâdisenin vukuuna şairane olarak ve kat'î olmayan bir sebeb göstermek ŞİBH-İ MÜNHARİF Geo: Yamuk Yalnız iki kenarı paralel olan dörtgen ŞİBL Aslan yavrusu ŞİBR Karış ŞİBRAK Yırtmak * Parçalamak ŞİCA' (Bak: Şücâ) ŞİCAB Divit kapağı * Her nesnenin ağzına, yarığına ve gedik yerine koyup tıkadıkları nesne ŞİCAR Kapı ardına koyup sürgü olarak kullanılan ağaç * Kiremit tahtası altına konulup çakılan ağaç * Kapı ağacı * Deve alâmetlerinden bir alâmet ŞİD f Nur, ziya, aydınlık * Güneş ŞİD Kireç Sıva ŞİDAD (Şedid C) Sertler Şiddetliler ŞİDDET Sertlik, katılık * Ziyadelik * Sıkılık * Tecvidde: Harf sükun ile ve nefesin hepsi habs olarak sakin bir halde okunduğu zaman savtın asla akmamasına denir Şiddet iki kısma ayrılır:Şedide-i mechure : Elif, bâ, cim, dal, tı harflerişedide-i mehmuse : Kaf ve tâ harfleri ŞİDDET-İ TAZYİK Tazyik ve baskının şiddeti ŞİDED (Şiddet C) Şiddetler ŞİE Alâmet, işaret, nişan ŞİFA Hastalıktan iyi olma, iyileşme Hastalıktan kurtulma(Hastalık seni uyandırıncaya kadar sabra çalış ve hastalık vazifesini bitirdikten sonra Hâlik-ı Rahim inşaallah sana şifa verir L) ŞİFA-İ ÂCİL Hastalıktan çabuk kurtulma ŞİFA-İ ŞERİF (Bak: Kadî İyaz) ŞİFA-BAHŞ f Şifa veren, iyilik veren, iyileştiren ŞİFAH (Şefe C) Dudaklar ŞİFAHANE f Hastahane ŞİFAHEN Sözle, ağızdan Konuşmak suretiyle ŞİFAHÎ Ağızdan, şifahen, sözlü ŞİFAHİYÂT Ağızdan söylenilen, şifahî olan, sözlü ifadeler ŞİFAKÂR f Şifalı Şifaya sebeb olan ŞİFANAPEZİR (Şifâ-nâpezir) f Tedavi edilmez, şifa bulmaz, tedavi olmaz ŞİFAPEZİR f İyileşebilir, şifa bulabilir, geçebilir ŞİFARESAN f Şifaya erişen, hastalığı iyileşen ŞİFASAZ f şifa veren, iyi eden ŞİFAYAB f Şifa bulma, iyileşme ŞİFE (Bak: Şefe) ŞİFF Ziyade, çok, fazla * Eksik, noksan (Ezdattandır) ŞİFRE Fr Gizli ve işaretle yazı usulü * Haberleşmede kullanılan belirli bazı işaretler * Herkesin anlayamadığı, bazı kimselere mahsus anlaşma usulü ŞİFTE f Düşkün, tutkun, meftun ŞİFTEDİL f Gönül vermiş, meftun, tutkun ŞİFTEGÎ f Kaçıklık, tutkunluk, meftuniyet ŞİH(A) Yavşan denilen ot ŞİHAB Parlak yıldız * Kıvılcım * Yıldızdan fırladığı zannedilen ve dünyanın atmosferinde bir an görünüp kaybolan gök taşı ŞİHAT (Bak: Şeyhuhet) ŞİHBAN (Şihâb C) Kıvılcımlar ŞİHDARE Fahiş ve israfçı ve dedikoducu kimse * Kısa boylu ve şişman kimse ŞİHE f At kişnemesi ŞİÎ Şia fırkasından olan ŞİİR Güzel tertibli manzume Tahayyül ve tasavvurları ve bâzı hakikatları hoşa gidecek şekilde ifâde eden ölçülü söz * Man: Muhayyelâttan terekküb eden kıyas ŞİKA (Şekve C) Şikâyetler, sızıltılar ŞİKAB İki dağ arası * İki kaya arası ŞİKÂF f (Şikâften: "Yarmak" mastarından) Yarık, yırtık, çatlak * Kelime sonuna gelerek "yırtıcı, yırtan" mânâsına kullanılır Meselâ: Ciğer-şikâf $ : Ciğer parçalayan ŞİKAK Nifak, ikilik, ittifaksızlık ŞİKAL Devenin palanını bağlıyan ip * Devenin ayağının bağlandığı ip, köstek * El ve ayak zinciri * Üç ayağı beyaz olan at ŞİKAR f Av, avlanan hayvan Avlama * Düşmandan ele geçirilen mal Ganimet ŞİKAR Mc: Değerli, kıymetli ŞİKARİSTAN f Av yeri, avı çok olan yer ŞİKAYAT (Şikâyet C) Şikâyetler ŞİKAYET Sızlanma, sızıltı * Haksız olan, haksız iş yapan bir kimseyi üst makama bildirmek ŞİKEM f Karın ŞİKEMBE f İşkembe ŞİKEMBENDE f Midesine düşkün Çok yiyen ŞİKEMDERD Karın ağrısı ŞİKEMPERVER f Yemek tiryakisi, boğazına düşkün ŞİKEN f (Şikesten mastarından) Kıvrım, büküm * Koparan, parçalayan mânâsında birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Haysiyet-şiken $ : f Haysiyet kıran ŞİKEN-İ KÂKÜL Kıvırcık saç ŞİKENC f Kıvrım, büklüm ŞİKENCE f İşkence Azap Eziyet ŞİKENED Kırıyor, kesiyor ŞİKEST f Kırma, kırılma * Kıran * Yenilme, mağlubiyet ŞİKESTE f Kırılış, yeniliş, mağlub olmuş Kırık Tâlik yazının bir çeşidi ŞİKESTEBÂL f Kanadı kırık, kırık kanatlı * Mc: Kederli, üzgün ŞİKESTEDİL f Gönlü kırık, mahzun, kederli, hüzünlü ŞİKESTEGÎ f Kırıklık ŞİKESTEPÂ f Ayağı kırık ŞİKESTEZEBÂN f Peltek ŞİKİBA (Şikibende) Sabırlı ŞİKK (Bak: Şıkk) ŞİKKE (C: Şikek) Balta cinsinden olan silâhların sapı * Girecek deliğe sıkışıp tutmak için sokulan çivi ŞİKL Güçlük * Naz ŞİLAK Cima etmek * Vurmak * Kulağı uzunlamasına yarmak ŞİLV Vücut azâlarından biri ŞİMAL Sol, sol taraf Sağın ve cenubun zıddı Kuzey ŞİMAL-İ GARBÎ Kuzeybatı ŞİMAL-İ ŞARKÎ Kuzeydoğu ŞİMALEN Soldan, sol taraftan, şimalden, kuzey taraftan ŞİMALÎ şimale ait, sola ve kuzeye ait ŞİMAS Davarın ürkek olması ŞİME (C: Şiyem) Huy, tabiat ŞİMENDİFER Fr Demir yolu katarı, tren * Demir yolu ŞİMRAC (C: Şemâric) Seyrek seyrek dikmek * Yalan karışık söz ŞİMRAH (C: Şemârih) Hurma veya üzüm salkımı * Dağ tepesi ŞİMŞAD f Şimşir ağacı ŞİMŞİR (Bak: Şemşir) ŞİN (Bak: Şeyn) ŞİN Çok nikâhlı kimse * Huruf-u mu'cemeden bir harf |
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi) ŞİNAH f Suda yüzme ŞİNAK (C: Eşnâk) Sivri başlı kimse * Kırba bağladıkları ip * Başı büyük olan at * Kuş tuzağı ŞİNAR f Suda yüzme ŞİNAR Ayıp * Hayâ, utanma, âr ŞİNAS f Tanıyan, bilen, anlayan Tarih-şinas $ : f Tarihten anlayan, tarih bilen ŞİNAS Uzun, tavil ŞİNAVER f Suda yüzen Yüzgeç ŞİNEV f İşiten, dinleyen ŞİNİD İşitme Duyma ŞİNİDE f İşitilmiş Duyulmuş ŞİNİK On litre su alabilen teneke kutu kadar olan mahsul ölçüsü Yarım gaz tenekesi (Isparta havalisine mahsus hububat ölçüsü) ŞİNVAY Kulağın işitmesi Şİ'R (Şiir) Anlama, idrak * Edb: Edebiyatta kıymeti olan, nazımlı ve kafiyeli şair sözü (Bak: Şiir) ŞİR f Aslan * Süt ŞİR-İ JİYAN Kükremiş aslan (Bak: Jiyan) ŞİR-İ MÂDER Ana sütü ŞİR-İ YEZDAN Hazret-i Ali Radiyallahu Anh'ın bir ismi Allah'ın Aslanı ŞİRA Satın alma, satın alınma ŞİRA' Yelken Gemi yelkeni ŞİR'A (Şeria-Meşrea) Lügat mânası, bir ırmak veya herhangi bir su menbaından su içmek veya almak için girilen yol demektir Bunda insanların, hayat-ı ebediye ve saadet-i hakikiyeye vusulü için Allah'ın vaz' u teklif ettiği ahkâm-ı mahsusaya ve mezheb-i müstakime bil'istiare ıtlak edilmiştir ki, din demektir Ya kapalı bir şeyi yarıp açmak ve beyan etmek mânasına şer' mastarından veya birşeye duhul manasına şurû'dan alınmıştır (ET) (Bak: Şeriat) Şİ'RA Koz: İki yıldızın adı Şİ'RA-ÜL YEMANÎ Semanın güney yarım küresinde bulunan "Kelb-i Ekber" denilen burcun ve bütün semanın görünen en parlak yıldızı (Sirius) Şİ'RA-ÜŞ ŞAMÎ "Kelb-i Asgar" denilen burcun en parlak yıldızı ŞİRAD (ŞÜRUD) Dağılmak * Kaçmak ŞİRAK (C: Şürük) Nalbant kayışı ŞİRAN f (Şir C) Aslanlar ŞİRANE f Aslanca, gazanferâne ŞİRAR Ateş kıvılcımları * Şerirler Şerli kimseler ŞİRAT Neşter ŞİRAZ Süzülmüş yoğurt ŞİRAZE f Kitap ciltlerinin iki ucuna konulan ve yaprakları muntazam tutan, ibrişimden örülmüş ince şerit * Pehlivan kispetinin paçası * Mc: Düzen, nizam, esas ŞİRAZE-BEND f Şiraze bağlayan * Düzenleyen, tanzim eden, düzen veren ŞİRB (Şürb) İçme veya içirme nöbeti İçmek ŞİRCENG f Arslan gibi savaşan ŞİRDAH Büyük ayaklı ŞİRDİL (C: Şirdilân) f Aslan yürekli Cesaretli Cesur ŞİRE f Süt * Şıra ŞİREC Şırılgan yağı * Üzüm suyu Şira Şİ'REN Şiir tarzında, şiir olarak ŞİRHAR f Tar: Acemiliğe alınmayan veya sayısı beşten az olan esirlerden bir kısmı Pencik kanuni hükümlerine göre esirler: Şirhâr, beççe, gulamçe, gulâm, sakallı ve pir olmak üzere sınıflara ayrılır ve bu tertibe göre vergiye tâbi tutulurdu Üç yaşına kadar olan çocuklara, süt emen mânâsına gelen şirhâr; üç yaşından sekiz yaşına kadar olanlara, yavru demek olan beççe; sekizle oniki yaşındakilere gülâmçe; büluğa erenlere gulâm; epeyce traşı gelenlere sakallı; yaşlılara da pir denilirdi (OTDS) ŞİRİN f Tatlı Sevimli Cana yakın ŞİRİN-CEMAL f Sevimli yüzlü ŞİRİN-EDÂ f Lâtif ve şirin edâlı ŞİRİNÎ f Tatlılık, cana yakınlık, sevimlilik ŞİRİNKÂM f Tadı damağında kalmış ŞİRİNKÂR f Hoş ve tatlı muamele eden ŞİRİNZEBAN f Tatlı dilli ŞİRK En büyük günah olan Allah'a (CC) ortak kabul etmek Allah'tan (CC) ümidini keserek başkasından meded beklemek (Şirkin mânası mutlak küfürdür) (Politeizm)(Evet, küfür mevcudatın kıymetini ıskat ve mânasızlıkla ittiham ettiğinden bütün kâinata karşı bir tahkir ve mevcudât âyinelerinde cilve-i Esmâyı inkâr olduğundan; bütün Esmâ-i İlâhiyeye karşı bir tezyif ve mevcudâtın Vahdâniyete olan şehâdetlerini reddettiğinden, bütün mahlukata karşı bir tekzib olduğundan istidad-ı insanîyi öyle ifsad eder ki: Salâh ve hayrı kabule liyâkatı kalmaz Hem bir zulm-ü azimdir ki; umum mahlukatın ve bütün Esmâ-i İlâhiyenin hukukuna bir tecavüzdür İşte şu hukukun muhafazası ve nefs-i kâfir hayra kabiliyetsizliği küfrün adem-i afvını iktiza eder $ şu mânâyı ifade eder S)(Mâdem bir hâkimiyet-i mutlaka hakikatı vardır, elbette şirkin hakikatı olamaz Çünki, $ âyetinin hakikat-ı katıasiyle; müteaddid eller müstebidâne bir işe karışsalar, karıştırırlar Bir memlekette iki padişah, hattâ, bir nâhiyede iki müdür bulunsa; intizam bozulur ve idare herc ü merc olur Halbuki, sinek kanadından tâ semâvat kandillerine kadar ve hüceyrât-ı bedeniyeden tâ seyyârâtın burçlarına kadar öyle bir intizam var ki: Zerre kadar şirkin müdâhalesi olamaz Ş) ŞİRK-İ HAFÎ İhlâssızlık, riyakârlık Allah rızası için değil de başkalarının rızâsı için ibâdet etmek ŞİRK-ÂLUD f Şirk karışık, sapıtmış Şirk bulaşmış Cenâb-ı Hak'tan gaflet edip başkasından meded bekler surette ŞİRKET Ortaklık, iş ortaklığı * Huk: İki veya daha fazla şahsın emek ve malları ile müştereken, iktisadî bir gayeye erişmek için bir akidle birleşmeleri (Bak: Cem'iyyet) ŞİRKET-İ A'MÂL Çalışmayı sermaye olarak kabul eden şirket ŞİRMERD f Arslan yürekli, cesur ŞİRPENÇE (Şir-pençe) f (Aslan pençesi) Vücutta ve daha ziyade sırtta çıkan çok tehlikeli bir çıban ŞİRRET Terbiyesizlik, hayasızlık, edebsizlik * Geçimsiz, huysuz ve kavgacı ŞİRRİB Şaraba karşı hırsı olan ŞİRRİR (C: Eşrâr-Eşirrâ) Çok şer işleyen, pek çok şerir ŞİRVAZ Yoğun, kalın ve büyük ŞİRYAN (Şeryân) Kırmızı kan damarı Atar damar ŞİRZİME Küçük, ehemmiyetsiz cemaat Bir miktar insan grubu ŞİS (ŞİSÂ') Çekirdeği katılaşmış olmayan hurma (Hurma aşılanmasa çekirdeği katılaşmaz) ŞİS' (C: Şüsu') Nâline tasma vurmak * Nâlin tasması ŞİSI' Büyük ve çok mal * Dar yer Bir yerin uç tarafı * Nalın kayışı * Bir malı dikkatle bekleyip koruyan ŞİŞE Camdan yapılmış ağzı dar uzunca kap Lâmbaya geçirilen camdan küçük baca * Çeşitli maksatlarla çakılan çıta ŞİŞEHANE Şişe yapılan yer ŞİŞHANE (Aslı: Şeşhane) Eskiden kullanılan namlusu altı yivli tüfek * İstanbul'da bir semt adı ŞİT Hz Âdem'in (AS) oğullarından ve ondan sonra peygamber olan zât olup kendisine 50 sayfalık kitab nâzil olmuştur Kâbe-i Mükerreme'yi ilk önce taştan bina eden zât olduğu Kısas-ı Enbiya'da mezkûrdur ŞİTA Kış Senenin soğuk mevsimi ŞİTAB f (Şitâften: Koşmak fiilinin kökü) Seğirtmek, koşmak Çabukluk, acele etmek ŞİTAÎ (Şitâiye) Kışa ait Kışlık Kışa dair ŞİTEVÎ (Şiteviyye) Kışa ait Kış mevsimiyle ilgili * Kış sebzesi, kışlık sebze ŞİVA' Kebap ŞİVAL Az şey ŞİVAR Meşveret etmek, konuşmak, istişâre etmek, danışmak ŞİVAZ Dumansız ateş * Susamak (Bak: Şuvaz) ŞİVE Söyleyiş Tarz Ağız Üslub * Eda Naz ŞİVEBÂZ f Cilveli, şive ve naz eden ŞİVEKÂR f İşveli, şiveli, cilveli ŞİVEN f İnleme, sızlanma * Mâtem, yas ŞİYA' Zahir olmak, görünmek * Çobanın kavalından çıkan ses * Odun takıltısı ŞİYAM Yerden kazılan toprak ŞİYAT Yanmış yün ve pamuk kokusu ŞİYEM (Şime C) Huylar, tabiatlar ŞİZ Abnus ağacı ŞİZAF Katılık, sertlik ŞÖHRE Ünlü, şöhretli, meşhur |
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi) ŞÖHRET Ad yapma Ün Şân * Hadis ilminde: Meşhur hadis mânasında kullanılır(Ey şân ve şerefi, nam ve şöhreti isteyen adam! Gel, o dersi benden al Şöhret ayn-i riyâdır Ve kalbi öldüren zehirli bir baldır Ve insanı insanlara abd ve köle yapar O belâ ve musibete düşersen $ de, o belâdan kurtul MN) ŞÖHRET-İ KÂZİBE Geçici şöhret Yalancı dünyalık, fâni şöhret Aldatıcı nâm ŞÖHRETGİR f şöhretli, ünlü Meşhur ŞÖHRETŞİÂR f şöhretli şöhret sahibi ŞÖHRETŞİÂR-I ÂLEM Âlemde şöhret ona nişan olmuş olan Çok meşhur olan ŞUA' Bir ışık kaynağından uzanan ışık telleri ŞUAAT Işıklar, parıltılar, nurlar ŞUA (C: Şu') Sorgun ağacı ŞUAB (şu'be C) şubeler Kollar, bir cisimden ayrılan çatallar (Bak: Şiâb) ŞUABAT (Şu'be C) Şubeler, kısımlar, takımlar, bölükler Dallar ŞUAL (şu'le C) Alevler, şu'leler Ateş alevleri ŞUARA (Şâir C) Şâirler * Kur'an-ı Kerim'in 26 suresinin ismidir Mekkîdir ŞUAYB (AS) Ashab-ı Eyke ile Medyen ahâlisine gönderilen bir peygamberdir Çok hakikatlı ve güzel sözlerle bu iki kavmi Hakka davet ettiği halde kendisini dinlemediler Cenab-ı Hak Eykeliler üzerine şiddetli sıcaklık ve Medyen ahalisine de şiddetli sayha ile azab verdi ve onları mahveyledi Şuayb Aleyhisselâm kendisine inananlarla Mekke'ye gitti ve orada yerleşti Musâ Aleyhisselâm'ın kayınpederi idi (Bak: Ashab-ı Eyke) ŞUBAN f Çoban ŞU'BE Bölük, bölüm * Dal, budak * İkinci derecedeki kollar Kol ŞU'BUB (Bak: şü'bub) ŞUGL İş, meşgul olunacak şey, gaile ŞUGMUM Uzun, tavil ŞUGUL (Şugl C) İşler, uğraşacak şeyler, gaileler ŞUH f Şen ve hareketlerinde serbest olan * Nazlı, işveli * Açık saçık, hayasız Oynak ŞUH (Şıh) Bahil, cimri, hasis kimse ŞUHA Karın ağrısı ŞUHH (ŞIHH) Bahillik ŞUH-MEŞREB f Açık meşrebli, şen ve neşeli ŞUHUD (Bak: şühud) ŞUHUM (Şahm C) Yağlar, içyağlar ŞUHUR (Bak: şühur) ŞUKAK Bir çeşit hayvan hastalığı ŞUKKA Parça Kâğıt veya kumaş parçası * Küçük tezkere ŞUKRE Sâfi kızıllık, tam ve koyu kırmızılık ŞUKUK (Şakk C) Çatlaklar, yarıklar ŞUKUNE Azlık ŞU'LE Alev, ateş alevi Alevlenmiş odun ŞU'LE-İ BERKIYYE Yıldırım ışığı Şimşek parıltısı ŞU'LE-İ CEVVAL Daim hareket ederek etrafına ışık saçan parıltı ŞU'LEBÂR f Işıklı ŞU'LEDÂR f Alevlenmiş, alevli Işıklı ŞU'LEFEŞÂN f Işık saçan, parlatan ŞU'LEGİR f Tutuşan, alevlenen, alev alan ŞU'LENÜMÂ f Alev gösteren, alevli ŞU'LEPÂŞ f Işık saçan ŞU'LEPERVER f Işıklandıran Alevlendirici ŞU'LEPUŞ f Alev içinde kalmış, alevle örtülü ŞU'LERİZ f Işıldayan, alev saçan ŞU'M (Şum) f Uğursuzluk Meş'um olma Uğursuz ŞUM Hayırsız kişi ŞUMA f Siz (Bak: Şahıs zamiri) ŞUR f Tuzlu, kekremsi * şamata, gürültü ŞURA Konuşma yeri, istişare meclisi Büyüklerin istişare için toplanma yeri * Meşveret için toplantı * Meşveret etme(Eski zamanda değiliz Eskiden hâkim, bir şahs-ı vâhid idi O hâkimin müftüsü de, onun gibi münferid bir şahıs olabilirdi Onun fikrini tashih ve ta'dil ederdi Şimdi ise, zaman cemaat zamanıdır Hâkim, ruh-u cemaattan çıkmış az mütehassis, sağırca, metin bir şahs-ı manevîdir ki, şurâlar o ruhu temsil eder Şöyle bir hâkimin müftüsü de ona mücanis olup, bir şurâ-yı âliye-i ilmiyeden tevellüd eden bir şahs-ı manevî olmak gerektir Tâ ki sözünü ona işittirebilsin Dine taalluk eden noktalardan sırat-ı müstakime sevkedebilsin) Sünühat'tan(Müslümanların hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyedeki saadetlerinin anahtarı meşveret-i şer'iyyedir $ Ayet-i Kerimesi, şurayı esas olarak emrediyor Evet nasılki, nev'-i beşerdeki telâhuk-u efkâr ünvanı altında asırlar ve zamanların tarih vasıtasiyle birbiriyle meşvereti, bütün beşeriyetin terakkiyatı ve fünunun esası olduğu gibi, en büyük kıt'a olan Asya'nın en geri kalmasının bir sebebi o şurâ-yı hakikiyeyi yapmamasıdırAsya Kıt'asının ve istikbâlinin keşşafı ve miftahı şura'dır Yâni, nasıl fertler birbiriyle meşveret eder; taifeler, kıt'alar dahi o şurayı yapmaları lazımdır ki, üçyüz belki dörtyüz milyon İslâm'ın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdatların kayıtlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak meşveret-i şer'iyye ile şehamet ve şefkat-i imâniyeden tevellüd eden hürriyet-i şer'iyyedir ki, o hürriyet-i şer'iyye, âdâb-ı şer'iyye ile süslenip garp medeniyet-i sefihanesindeki seyyiatı atmaktır İmândan gelen hürriyet-i şer'iyye iki esası emreder: $ $Yani: İman bunu iktiza ediyor ki, tahakküm ve istibdad ile başkasını tezlil etmemek ve zillete düşürmemek ve zâlimlere tezellül etmemek Allah'a hakiki abd olan, başkalara abd olamaz Birbirinizi -Allah'tan başka- kendinize Rab yapmayınız Yani, Allah'ı tanımayan, herşeye, herkese nisbetine göre bir rububiyet tevehhüm eder, başına musallat eder Evet hürriyet-i şer'iyye Cenab-ı Hakk'ın Rahman, Rahim tecellisiyle bir ihsanıdır ve imanın bir hassasıdırEğer denilse: Neden şuraya bu kadar ehemmiyet veriyorsun? Ve beşerin, hususan Asya'nın, hususan İslâmiyet'in hayatı ve terakkisi nasıl o şura ile olabilir?Elcevab: Nur'un Yirmibirinci Lem'a-i İhlâs'ında izah edildiği gibi; haklı şura ihlâs ve tesanüdü netice verdiğinden, üç elif, yüzonbir olduğu gibi, ihlâs ve tesanüd-ü hakiki ile üç adam yüz adam kadar millete fayda verebilir Ve on adamın hakiki ihlâs ve tesânüd ve meşveretin sırrı ile, bin adam kadar iş gördüklerini çok vukuat-ı tarihiye bize haber veriyor Madem beşerin ihtiyacâtı hadsiz ve düşmanları nihayetsiz ve kuvveti ve sermayesi pek cüz'î; hususan dinsizlikle canavarlaşmış, tahribatçı, muzır insanların çoğalmasıyla elbette ve elbette, o hadsiz düşmanlara ve o nihayetsiz hâcetlere karşı, imandan gelen nokta-i istinad ve o nokta-i istimdad ile beraber hayat-ı şahsiye-i insaniyesi dayandığı gibi hayat-ı içtimaiyesi de yine imanın hakaikından gelen şura-yı şer'î ile yaşayabilir O düşmanları durdurur, o hâcetlerin teminine yol açar H) ŞURA-YI DEVLET İdare dâvâlarını veya nizamname (tüzük) hazırlıklarını inceleyip fikrini bildiren resmi daire Danıştay ŞURA SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 42 suresi olup, "Hâ mim ayn sin kaf" Suresi de denir ŞURAB (ŞURÂBE) f Kirli ve acı su * Mc: Gözyaşı ŞUR-BAHT f Bahtsız, talihsiz ŞURE f Çorak, tuzlu, verimsiz toprak ŞURE Heyet ŞUR-EFGEN f Karma karışık yapan, kargaşalık çıkaran ŞUR-ENGİZ f Gürültü çıkaran, şamata yapan ŞUREZAR Çorak yerler, verimsiz araziler ŞURİDE f Perişan, karışık * Tutkun, âşık, meftun ŞURİDEGÎ f Karışıklık, perişanlık * Tutkunluk, düşkünlük ŞURİSTAN Çorak yerler ŞURİŞ f Karışıklık, kargaşalık ŞURTA (Yelkenliye) uygun rüzgâr * Önde gidip düşmanla savaşan asker * Polis, jandarma ŞURU' Başlama Mübaşeret etme ŞURUT (Şart C) Şartlar Bir şeyde bulunması lâzım gelen esaslar, temeller ŞURUT-U SALÂT Namazın şartları ŞUS Pak etmek, temizlemek ŞUSY Ölünün şişip el ve ayağının sertleşmesi ŞUTBE (C: Şütab) Kılıcın yüzünde yapılan yol ŞUTTAR Pazu hareketi ŞUTUR Irak, uzak, baid ŞUTUR Irak, uzak, baid * Bir memesi birisinden uzun olan koyun * İki emziği kurumuş olan deve ŞUTUT (şatt C) Büyük nehirler ŞUUB (şa'b C) Cemaatler Taifeler Kabileler ŞUUBAT (şu'be C) Şubeler, kısımlar, bölümler ŞUUN (Şe'n C) İşler, fiiller Havadis ŞUUN-U SEYYALE Akıcı, bir halde durmayan işler ŞUUNAT Şuunlar Keyfiyetler, haller * Emirler Kasıtlar Talepler ŞUUR Anlayış, idrak Vicdan Hiss-i zâhirle duymak * Nefsin mânâya ilk vusul mertebeleridir (ET) * Kendi varlığından haberi olma * Bir şeyi hoşça tanıma * İnceliklerini iyice idrak etme * (Şa'r C) Kıllar ŞUURDÂRÂNE f Haberli ve iyice tanıgirsin bir tarafına !!! Kendinden haberi olarak Bilerek, bilir gibi(Hayat olmazsa vücud vücud değildir; ademden farkı olmaz Hayat, ruhun ziyasıdır Şuur, hayatın nurudur Madem ki hayat ve şuur bu kadar ehemmiyetlidirler Ve madem şu âlemde bilmüşahede bir intizam-ı kâmil-i ekmel vardır Ve şu kâinatta bir itkan-ı muhkem, bir insicâm-ı ahkem görünüyor Madem şu biçâre, perişan küremiz, sergerdan zeminimiz, bu kadar hadd ü hesâba gelmez zevil-hayat ile, zevil-ervah ile ve zevil-idrak ile dolmuştur Elbette sâdık bir hads ile ve kat'i bir yakin ile hükmolunur ki; şu kusur-u semâviye ve şu büruc-u sâmiyenin dahi kendilerine münâsib zihayat, zişuur sekeneleri vardır Balık suda yaşadığı gibi; Güneşin ateşinde dahi, o nurani sekeneler bulunur Nar nuru yakmaz Belki ateş, ışığa meded verir S) (Bak: Vicdan) ŞUVAZ Kızgın, ateşli maden Kızgın ateş * Susama ŞUVEYY Yavaş |
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi) ŞUY f Koca, eş, zevc ŞUYİDE f Yıkanmış ŞÜBAN Çoban ŞÜBANÎ Kırmızı yüzlü ŞÜBBAN Gençler, delikanlılar ŞÜBBAN-I VATAN Vatanın gençleri ŞÜBBUT Kalkan balığı ŞÜBEH (şübhe C) şübheler, şekler şübhe edilenler ŞÜBHE (C: Şübeh - Şübühât) Tereddüd Bir şeyin doğru olup olmadığına veya var olup olmadığına dair kat'i kanaat ve bilgi sahibi olmamak hâli ŞÜBHE-İ TÂRIK Zulmetten gelen şüphe belâsı ŞÜBKE (C: Şübük) Yakınlık Akrabalık, hısımlık ŞÜBRÜM Kısa boylu kimse ŞÜ'BUB Birden yağan sağanaklı yağmur * Hiddetli ve şiddetli olan * Şiddetli güneş harareti ŞÜCA' (Şec'a - Şica') Yiğit, cesur, bahadır Şecaatli ŞÜCEA' (Şeci' C) Yiğitler, cesurlar ŞÜCEYRE Çalı, ufak ağaç ŞÜCNE Sıklığından birbirine girmiş ağaçların damarları ŞÜCUB Ev içinde olan direk ŞÜCUN Ağaç dalları * Füruât, teferruat ŞÜCUR Muhtelif ve çeşitli olmak ŞÜD f Geçti, gitti; gidiş, gitme Oldu, olma Amed şüd $ : Geldi gitti ŞÜDUN Kavi ve kuvvetli olmak * Terbiyeden müstağni olmak ŞÜF'A Bir malı müşteriye, mal olduğu fiata satmak * Huk: Satılmakta olan bir yerde hissesi bulunan veya oraya bitişik komşu olanın satılan şeyi almakta birinci derecede hakkı olması Şüf'a sahibi kendinden habersiz satılan şeyi, dava ederse, bedelini ödeyerek müşteriden geri alabilir (HL) ŞÜFAFE Kap dibinde kalan su ŞÜFEA' (Şefi' C) Şefaatçiler Şefaat edenler, bir suçun bağışlanması için aracılık yapanlar ŞÜFR (C: Eşfâr) Kirpiğin bittiği yer * Her şeyin kenarı ŞÜFRE (ŞEFRE) (C: Eşfâr) Yassı büyük bıçak * Gön ve sahtiyan kestikleri bıçkı * Kılıç ağızı * Kirpik biten yer ŞÜFUF Zayıf olmak ŞÜFUN Göz ucuyla bakmak ŞÜGUR Yükseltmek * Hâli etmek, boşaltmak ŞÜGÜL (C: Eşgâl) Meşgul ve gafil olmak Gaflette bulunmak ŞÜHBE Siyaha galip olan beyazlık ŞÜHEDA (şâhid ve şehid C) şâhidler * şehidler (Bak: şehid) ŞÜHRE Zahir ve vâzıh olmak Görünmek Açık olmak ŞÜHUB Mütegayyer olmak, değişmek ŞÜHUD şâhidler * Görme, şahid olma * Müşahede etme * Görünecek halde şekillenme ŞÜHUDÎ Keşfe ve görmeğe dair Görünebilir olana ait ve mensub (Ehl-i şuhud dediğimizden maksad Evliyâullahtır Zira velâyet sâhibi, avâmın itikad ettiği şeyleri gözle müşahede ediyor MN) ŞÜHUR (şehr C) Aylar 30 günlük müddetler ŞÜHUR-U SELÂSE Arabî üç aylar Receb, Şaban ve Ramazan ayları ŞÜHUS Yüksek olmak * Bir yerden bir yere gitmek * Gözünü bir yere dikip hareket ettirmeden ve kapağını açıp yummadan durmak * Bir hâdisenin meydana gelmesinden dolayı acı çekip kararsız olmak ŞÜHÜB (Şihâb C) Kıvılcımlar ŞÜKAF (Bak: şikâf) ŞÜKARA Sütlü deve * Sütlü koyun ŞÜKAT (şâki C) şikâyet edenler, şikâyetçiler ŞÜKLE Gözün ağındaki kırmızılık ŞÜKM Ücret, ivaz Cezâ Karşılık Amelin ücreti ŞÜKR (Şükür) Allah'ın (C C) nimetlerine karşı memnunluk göstermek Allah'a teşekkür (Bak: Ni'met)(Kalb ile, dil ile ve sâir beden azâlarıyla olur Nimet verene muhabbet etmek ve itaat etmek de şükürdendir Şükür eden, her nimeti Allahın râzı olduğu yere sarfeder Şükür; Allah'ın, kullarının iyi amellerine mükâfat veya mücazat vermesidir Sebeplerin envaı cihetinden şükür hamdden daha umumidir Taalluk cihetinden hususidir Hamd, taalluk cihetinden daha umumi, esbab cihetinden daha hususidir)(Kur'an-ı Hakîm, nasıl ki şükrü netice-i hilkat gösteriyor, öyle de Kur'an-ı Kebir olan şu kâinat dahi gösteriyor ki, netice-i hilkat-i âlemin en mühimi şükürdür Çünkü kâinata dikkat edilse görünüyor ki, kâinatın teşkilâtı şükrü intac edecek bir surette her bir şey bir derece şükre bakıyor ve ona müteveccih oluyor Güya şu şecere-i hilkatin en mühim meyvesi şükürdür Görüyoruz ki her şey nasıl ki rızkın etrafında toplanmış, ona bakıyor; öyle de rızık dahi bütün envaiyle mânen ve maddeten, hâlen ve kalen şükür ile kaimdir; şükür ile oluyor; şükrü yetiştiriyor, şükrü gösteriyor Çünkü rızka iştiha ve iştiyak, bir nevi şükr-ü fıtrîdir Ve telezzüz ve zevk dahi gayr-i şuuri bir şükürdür ki bütün hayvanatta bu şükür vardır Yalnız insan dalâlet ve küfür ile o fıtrî şükrün mahiyetini değiştiriyor, şükürden şirke gidiyor Şükrün mikyası: Kanaattir ve iktisattır ve rızâdır ve memnuniyettir Şükürsüzlüğün mizânı; hırstır ve isrâftır, hürmetsizliktir Haram helâl demeyip rast geleni yemektir Evet hırs şükürsüzlük olduğu gibi hem sebeb-i mahrumiyettir, hem vasıta-i zillettir Hem şükrün envaı var O nevilerin en câmii ve fihriste-i umumiyesi namazdır M) ŞÜKR-Ü KÜLLÎ Umumi nimetler için yapılan şükür(Eğer desen: "Şu küllî hadsiz ni'metlere karşı, nasıl şu mahdut ve cüz'î şükrümle mukabele edebilirim?"Elcevab: Küllî bir niyetle, hadsiz bir itikad ile Meselâ nasılki, bir adam beş kuruş kıymetinde bir hediye ile, bir padişahın huzuruna girer ve görür ki, herbiri milyonlara değer hediyeler, makbul adamlardan gelmiş, orada dizilmiş Onun kalbine gelir: "Benim hediyem hiçtir, ne yapayım " Birden der: "Ey seyyidim! Bütün şu kıymetdar hediyeleri kendi nâmıma sana takdim ediyorum Çünki: Sen onlara lâyıksın Eğer benim iktidarım olsaydı, bunların bir mislini sana hediye ederdim " İşte hiç ihtiyacı olmayan ve raiyyetinin derece-i sadakat ve hürmetlerine alâmet olarak hediyelerini kabul eden o padişah, o biçarenin o büyük ve küllî niyetini ve arzusunu ve o güzel ve yüksek itikad liyakatını, en büyük bir hediye gibi kabul eder Aynen öyle de: Aciz bir abd namazında Ettahıyyâtü lillâh der Yâni: Bütün mahlukatın hayatlariyle sana takdim ettikleri hediye-i ubudiyetlerini, ben kendi hesabıma, umumunu sana takdim ediyorum Eğer elimden gelseydi, onlar kadar tahiyyeler sana takdim edecektim Hem, sen onlara, hem daha fazlasına lâyıksın İşte şu niyyet ve itikad, pek geniş bir şükr-ü küllidir Nebatatın tohumları ve çekirdekleri, onların niyyetleridir S) ŞÜKR-Ü ÖRFÎ (Bak: Hamd) ŞÜKRAN İyilik bilmek Minnettarlık Şükretme hâli ŞÜKRANİYET Şükranlık ŞÜKRGÜZAR f İyilik bilen, teşekkür eden ŞÜKUF(E) f Çiçek Zühre Tomurcuk ŞÜKUFEZAR f Çiçek bahçesi ŞÜKUF-MİSAL Gonca gibi, tomurcuk gibi ŞÜKUH f Azamet, ululuk, celal ŞÜKUK (şekk C) şekler, şüpheler ŞÜKUR Hacet, ihtiyaç * Mühim işler, umûr-u mühimme ŞÜKÜFTE f "Açılmış" mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Nev-şüküfte $ : Yeni açılmış ŞÜLLE Niyyet * Uzak emir ŞÜMAR f Hesap, sayı * Sevgi, muhabbet ŞÜMAR f Sayan, sayıcı Eden, edici ŞÜMARENDE f Sayan, hesab eden ŞÜMARİDE f Sayılmış, hesab edilmiş ŞÜMHUT Uzun, tavil ŞÜMRUH Hurma budağı ŞÜMS (C: Şümus) Vahşi erkek davar * Bir nevi gerdanlık |
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi) ŞÜMU' (Şem' C) Mumlar * Balmumları ŞÜMUH Pek yüksek olmak * Sedid Sağlam sed ŞÜMUL Kaplamak İhtivâ etmek İçine almak * Hükmü altına almak ŞÜMUS (şems C) şemsler, güneşler ŞÜMÜRDE f Hesap edilmiş, hesaplanmış, sayılmış ŞÜNAN Perâkende, dağılmış ŞÜNHUB(E) (C: Şenâhıb) Dağbaşı ŞÜNŞÜN Zeyrek ve akıllı genç yiğit ŞÜNTÜR (C: şenâtir) Parmak ŞÜNUE Uzak olmak Irak olmak ŞÜNZUVE (C: Şenazi) Dağ kenarı ŞÜPÜŞ f Bit ŞÜRABİYE f Bir şeye bakmak için boyun uzatmak ŞÜRB İçme İçilme ŞÜREBE Çok içen Çok içici olan ŞÜREF (şerefe ve şürfe C) şerefeler ŞÜREFA (Şerif C) Şerifler Hazret-i Hüseyin Radıyallahü Anh vasıtasiyle Peygamberimiz (ASM) soyundan gelenler * Şerefliler Allah (CC) yolunda sabır ve sebat ile devam eden temiz insanlar ŞÜREKA (şerik C) şerikler, ortaklar ŞÜRR Ayıp * Yayıp döşemek * Kurutmak için güneşe sermek ŞÜRRUF Ters ve balçık taşımada kullanılan ve tezkere denilen âlet ŞÜRSE Papuç Nâlin Ayakkabı ŞÜRSUF (C: Şerasif) İyeği kemiğinin yumuşak kısmı ŞÜRŞUR Yund kuşu dedikleri kuş ŞÜRTA (C: Şurat-Şuratâ) Malı mülkü ile tanınan meşhur bir kimse * Askerin önünde yürüyüp düşman ile evvel cenk eden taife Öncü kuvvet ŞÜRU' Başlamak (Bak: şuru') ŞÜRUH (Şerh C) Şerhler, açıklamalar ŞÜRUK Tulu' etmek, doğmak ŞÜRUR (şerr C) şerler Kötülükler ŞÜRUT (Bak: şurut) ŞÜS f Akciğer ŞÜST f Yıkama ŞÜSTE f Yıkanmış ŞÜSU' Uzak olma * Ayakkabıya kayış tasma takma ŞÜSUB Atın ince ve zayıf olması * Şiddet ŞÜŞ f Karaciğer ŞÜTUM (şetm C) Küfürler, sövmeler ŞÜTUM-İ GALİZA Galiz ve kaba küfürler ŞÜTÜR f Deve ŞÜTÜRBÂN f Deveci Deve çobanı ŞÜTÜRBÂR f Bir deve yükü kadar olan ağırlık ŞÜTÜRDİL f Deve huylu, kinci, inatçı ŞÜTÜRGÂV f Zürafa ŞÜTÜR GÜRBE f "Deve ile kedi" : İyilik fenalık; münasebetsiz, karışık; iyi ile kötü ŞÜTÜRLEB f Deve dudaklı Dudağı deve dudağı gibi sarkık olan kimse ŞÜTÜRMÜRG f Devekuşu ŞÜTÜRPÂ f Deve ayaklı * Kekik otu ŞÜUBİYYE Arabiyi acemden faziletli saymayan bir taife ŞÜUN (Bak: şuun) ŞÜUNÂT (Bak: şuunât) ŞÜVAYE Büyük nesnelerin küçüğü * Kıt'a ŞÜVAZ (Bak: şuvaz) ŞÜYU' Herkes tarafından duyulmuş, öğrenilmiş * Yayılma, şayi' olma ŞÜYUH (Şeyh C) Şeyhler İhtiyarlar ŞÜZAM Tuz * Akrep ve arı dikeni ŞÜZUB Davarın ince belli olması ŞÜZUR (Şezre C) Süs eşyası olarak kullanılan altun veya inci gibi şeyler * İşlenmemiş madenin içinden toplanan altın parçaları ŞÜZUZ (Şâzz dan) Kaide ve kanun dışı kalmak Yalnız kalmak * Karşı olmak, muhalif olmak ŞÜZZAZ Müteferrik, perâkende, parçalanmış, dağılmış * Az olan cemaat Kabilenin haricinde kalan |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|