Prof. Dr. Sinsi
|
İstanbul Surları Ve Kapıları
İstanbul Surları ve Kapıları
İstanbul Şehri'nin üzerinde bulunan ve yüzyıllar öncesine dayanan tarihi dokusu içinde en dikkat çeken unsurlardan birisi hiç şüphesiz etrafını çeviren surlardır Gerçi günümüzde, yer yer yıkılmış olmaları ve yüksek binaların aralarında kalmaları gibi sebeplerle pek göz önünde durmasalar da, İstanbul'un Avrupa tarafından her ayrılışınızda şehirden çıkarken sizlere göz kırpmayı ihmal etmezler İstanbul Surları gerçekten dikkatlice tedkik edilmeye değer tarihi unsurlardır Çünkü bu surlar öylesine güçlü ve akıllıca hazırlanmışlardır ki, tarih boyunca Dünya'nın en güçlü devletleri tarafından defalarca muhasara edilmiş olmalarına rağmen bir türlü aşılamamışlardır Topun icat edilip geliştirilmesine kadar ne Persler ve Slavlar ne, Peçenekler ve Hunlar ne de Bulgar ve diğer kavimler hep bu surlara çarpıp çarpıp gerilemek zorunda kalmışlardır İstanbul Surlarının bu üstünlüğü ilmi ve tekniği aklına, inanç ve azmi kalbine koymuş bir ordu ile karşılaşana kadar sürüp gidecektir
Dünyanın belki de en korunaklı şehri olan İstanbul'da, kara bağlantısını sağlayan incecik bir kara parçasının da mükemmel bir şekilde tahkim edilmesi, bu şehri girilmez kılmıştır Üçlü sur sistemi ile düzenlenen ve her biri diğerinden daha yüksek ve kalın olan bu surların da kendileri gibi ilginç bir geçmişi vardır
İstanbul'un tarihinde ilk surlar, bu tarihi yarımadayı kendilerine yurt edinen Megaralılar tarafından inşa edilmiştir Kurucularının ismi sebebiyle Bizantion adıyla adlandırılan bu yerleşim merkezini, Akropolis yada bugünkü adıyla Sarayburnu denilen ve Topkapı Sarayı'nın üzerinde bulunduğu yer olan yükseltiye kuran Megaralılar, bu küçük şehrin etrafını bir sur ile çevirmişlerdir Onların inşa ettikleri bu surdan günümüze hiçbir iz kalmamasına rağmen tartışmalı da olsa yeri az çok tahmin edilebilmekte ve bu surlarının, Topkapı Sarayı'nın etrafını çeviren ve Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilen Sur-u Sultani civarında olduğu düşünülmektedir
Bizantion Surları, şehri bir Roma başkenti yapan ve ona adını veren Constantinus tarafından yeni surların inşasına kadar bir takım ekleme ve restorasyonlar da görmüştür Bunlardan en önemlisi MÖ 340 da Bizantion'un Makedonyalılar tarafından kuşatılmasında gerçekleşmiştir Büyük İskender'in babası 2 Filip'in bu kuşatmasında, kaleyi savunanların komutanı olan Leon, surları tahkim ettirmiştir
İstanbul şehir tarihinde, bu surlarla ilgili bir sonraki imar faaliyeti Roma'nın meşhur imparatoru ve Hipodrom'un kurucusu Septimus Severus tarafından gerçekleştirilecektir Fakat bu imar öncesinde Bizantion'da büyük bir yıkım yaşanacaktır İmparator Severus bir süredir kendisine baş kaldıran Perscennius Niger ve ona destek verenler ile uğraşmaktadır Bu destekçilerden biri de Bizantionlulardır Perscennius'u yenen Severus, sonrasında Bizantion'u da kuşatmış ve üç yıllık çetin bir muhasara sonrasında içeriye girmeyi başarmıştır Sonrasında şehri yakacak ve etrafındaki surları yerle bir edecektir Fakat bu yaptıklarının aksine, oğlunun da uyarması ile şehri yeniden imara başlayacak olan Severus, yıktırdığı bu surların yerine de yeni surlar inşa ettirecektir Fakat bu surlar hiçbir zaman daha önceki surların üzerine inşa edilmeyeceklerdir Severus burasını Constantinus gibi Roma'ya yeni bir başkent olarak düşünmese de, içerisine bir Hipodrom kurduracak kadar önem vermiştir Bu nedenle de şehir büyümelidir Yeni yapılacak surlar da şehri daha geniş bir açı ile sarmalıdır Şehrin yeni surları batı yakada bugünkü Eminönü Yenicami tarafından başlayarak, Çemberlitaş'a kadar uzanacak ve Hipodrom Meydanı'nı içine alarak Çatladıkapı civarının doğusundan deniz ile birleşecektir
İstanbul Surlarının bir sonraki aşaması, şehri Roma'ya yeni bir başkent olarak kazandıran ve kendi adını veren Constantinus tarafından inşa edilen surlardır Tüm şehir bir başkent havasına sokulurken surlarda tamamen yenilenmiş ve şehri kuşatma hattı genişletilmiştir Constantinus Surları tahminlere göre bugünkü Unkapanı Köprüsü civarından başlayarak, Fatih Külliyesi'ni içine alacak şekilde genişlemekte ve Samatyakapı'dan önce Marmara Denizi ile birleşmektedir Constantinus Surlarından da günümüze bir şey kalmayacaktır Çünkü bu sur dizesinden sonra İstanbul son bir sur yapım faaliyetine 2 Teodosios zamanında girecek ve günümüz kara surları inşa edilecektir Bu surların yapımı esnasında genellikle bir önceki sur yapıları kullanılacak bu nedenle de Constantinus surları günümüze ulaşamayacaktır Fakat maddi bir kalıntı kalmasa da bu surlardan günümüze bir isim gelmiştir Constantinus Surlarının Marmara Denizi ile birleştiği yer civarında günümüzde Esekapı Mescidi bulunmaktadır Bu isim, Constantinus Surlarına ait İsa kapı'dan günümüze kalan yegâne izdir

İstanbul Surları denilince aklımıza gelen asıl sur ise şehrin kara ile bağlantısını boyunca uzanan surlardır Bu Sur duvarları MS 413 tarihinde İmparator 2 Teodosios tarafından inşa ettirilmiştir Üçlü bir yapısı vardır Esas sur, onun önünde bir diğer duvar ve hendek önünde bir üçüncü duvar olmak üzere mükemmel bir şekilde planlanmıştır Esas sur yaklaşık 5m genişliğinde olup, 11 ila 14 m yüksekliğindedir Bu asıl sur, 50 ile 75 m aralarla dizilmiş burçlarla donatılmıştır Bu burçların formları birbirlerinden farklıdır Kimisi yuvarlak formlu iken kimileri de dörtgen yada altıgen olmaktadır Burçlardaki köşeli formlar daha çok surların köşe yaptığı yerlerde kullanılmaktadır Bu kalınlıktaki bir duvarın tamamı örme olmayıp, içleri moloz dolguludur Taş sıraların aralarında tuğla diziler olup, bunlar hatıl vazifesi görmektedir Herhangi bir kuşatma esnasında duvarlara yönelik bir taarruz harekatında taş gülleler bu hatıllar nedeniyle duvarın tamamında etkili olamamakta, sadece çarptığı yeri etkileyebilmektedir
Birinci asıl sur duvarının yaklaşık 10-15m sonrasından ön duvar başlar Ortalama 4 m kalınlığı olan bu duvarın arkasın da da asıl sur duvarı gibi seyirdim yolu bulunmaktadır Bu yol dendanlar ile korunmaktadır Farsca dişler manasına gelen dendan, sur duvarı üzerinde bulunan girintili çıkıntılı, askerlerin kendilerini koruyarak müdafaa yaptıkları bölümlere verilen isimdir Bu ikinci sur duvarı üzerinde de burçlar bulunup, bunlar arkadaki duvarın üzerindeki burçların aralarına denk getirilmiştir Böylece arkadaki duvarlar bu şekilde korunmuş olmaktadır Ön duvar üzerindeki burçlar çoğunlukla dörtgen yada u biçiminde olmaktadır Burçlar genellikle iki kat olarak tasarlanmışlardır Bu ikinci sur duvarının önünde belli bir mesafe sonrasında üzeri dendanlı üçüncü bir duvarcık olup, onun önünde de hendek bulunmaktadır
Komnenoslar döneminde Bizans Akropolis'i önemini kaybederken, bugünkü Ayvansaray bölgesi ilgi odağı haline gelmiş ve saray buraya taşınmıştır Bleherna Bölgesi, buradaki kilise ve manastırlar, ayazma, saray ve zindanları ile önemli bir konuma gelecektir Bu yerleşim sonrasında buranın güvenliğinin sağlanması amacıyla İmparator Manuel Komnenos, eski duvarın önüne yeni, büyükce bir sur duvarı çektirecektir Üzerinde 13 burç bulunan ve Teodosios surları üzerinde bir yay çizen bu surlar imparatorun adından dolayı Manuel Duvarı olarak adlandırılacaktır İmparator Manuel Komnenos'un duvarını takip eden, pencereli yapı Anemas Zindanı'dır Bu yapının önünde de 2 İsaakios Angelos'un küçük sarayı bulunmaktadır Bu bölümdeki surların en arkada olanı 2 Teodosius'un yaptırdığı duvarın en uç kısmıdır Bölgenin Avar Kuşatmasından sonraki durumu hiç iç açıcı olmadığı için bu bölgenin korunması amacıyla yaptırılmıştır Daha sonraları bu duvarın önüne 5 Leon tarafından burçsuz bir duvar daha çekilmiştir Bu bölgedeki surları kuvvetlendirmek amacıyla İmparator Teofilos tarafından sur üzerlerine üç burç daha eklenmiştir
Bugün Eyüp Semtinin tam karşısına gelen bu bölgede, Emevi ve Abbasi Akınlarının yoğunluk kazandığı yer olması sebebiyle birçok Sahabe kabri bulunmaktadır Özellikle Kab Bin Malik ve Said El Hudri'nin medfun bulundukları yer arasında Bizans Surlarının en önemlilerinden biri olan Eğri Kapı bulunmaktadır Burada yapılacak kısa bir gözlem ile sahabelerinde aralarında bulunduğu Müslüman kuvvetlerin 4m lik birinci sur ile 10m lik ikinci suru geçtikleri, fakat 16 m lik üçüncü duvarı aşamadan şehit düştükleri görülecektir
İstanbul kara surlarından bu kadar bahsettikten sonra biraz da üzerindeki kapılardan bahsedecek olursak, bugün en dikkate değer kapılar Eğri Kapı, Edirne Kapı, Sulukule Kapı, Topkapısı, Mevlevihane Kapısı, Silivri Kapı ve Belgrat Kapı, Yedikule Kapı ve Roma'nın ihtişam kapısı olan Altın Kapı'dır Fatih Sultan Mehmet İstanbul Surları üzerinde bir iç sur yaparak bu hisarı Altınkapı bölümüne eklediği için bu görkemli kapı bugün bir iç kale içine açılır hale gelmiştir Osmanlılar hanedanın şehre giriş ve çıkışlarında daha çok Edirnekapı'yı kullanmışlardır Hatta padişah olacak her Osmanlı Şehzadesi önce Ebu Eyyub El Ensari Hz nin huzurunda Peygamber Efendimiz'in kılıcını kuşanacak, sonrasında da surların dışından dolaşarak şehre Edirne Kapıdan girecek ve geçmişte yaşamış tüm Osmanlı Padişahlarının kabirlerini ziyaret ederek şehre öyle girecektir
İstanbul'un kara surları günümüzde hemen tüm sağlamlığı ile ayakta durmaktadır Sadece 1950 li yıllarda vatan ve millet caddelerinin yapımları esnasında surların bir kısmı yıktırılarak oradan yollar geçirilmek zorunda kalınmıştır Ara ara yapılan restorasyonlar ile de surların bakımının yapımı sürdürülmeye çalışılmaktadır Bu restorasyonlarda neredeyse yeniden inşa edilen Belgrat Kapı bu noktadan dikkat çekicidir

İstanbul'un Marmara Denizi tarafını çeviren surlar 8,5 km uzunluğunda olup üzerinde; Mermer Kule Kapı, Narlı Kapı, Samatya Kapı, Davutpaşa Kapısı, Yenikapı, Kumkapı, Çatladı Kapı, Bukaleon Kapısı, Ahır Kapı ve Balıkhane Kapısı bulunmaktadır Son ikisi sarayın dışarıdan alışverişlerinde kullanıldıkları için bu isim ile adlandırılmışlardır
Bu kapılar dışında birçok örülü küçük kapı daha bulunmaktadır Bunun sebebi ise diğerlerine hiçde benzemeyen son İstanbul Kuşatmasıdır Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u muhasarası daha öncekilere benzemeyecek kadar çetindir ve çaresiz kalan Bizanslılar tüm kapıları içeriden örmek zorunda kalmışlardır Fetihten sonra bu kapıların bir kısmını kullanmayı düşünmeyen Osmanlılar bunlara dokunmamışlar ve böylece o yıllardan bu yana bu kapılar örülü kalmışlardır

Marmara Surları'nın bir kısmı ise günümüze demiryolu inşaatı sebebiyle gelememiştir 1871-72 yıllarında Alman Mühendisler Sultan Abdülaziz'e gelerek inşa edecekleri tren yolunun bir ucunun da Topkapı Sarayı'nın bahcesinden, yani sultanın evinden geçmesi gerektiğini söylediklerinde Sultan; "Sırtımdan geçirseniz razıyım " diyecektir Böylece bu bölgedeki surlar 8 yerinden yıktırılarak buradan raylar geçirilmiştir
İstanbul'un Haliç surlarının Avar Kuşatması sonrasında Herakleios tarafından inşa edildiği düşünülmektedir Daha sonraki yıllarda da 3 Tiberios, 2 Anastasios, 2 Komnenos ve oğlu Teofilos tarafından tamir edilen surların üzerinde 110 civarında burç bulunmaktaydı Bu surlar üzerindeki en meşhur kapılar ise; Ayvansaray Kapısı, Fener Kapısı, Ayakapı, Unkapanı Kapısı, Ayazma Kapısı, Zindankapı, Bahçe Kapı, Yalıköşkü Kapısı, Topkapısı'dır Haliç sur kapılarının en ünlüsü olan Cibali Kapı' da ismini, fetihte şehre buradan giren Fatih'in Komutanlarından Cebe Ali'den almıştır
Haliç'in önemli bir iç liman özelliği gösterdiği ve özellikle de tersane olarak kullanıldığı dönemlerde bu surlar yavaş yavaş yıktırılmış ve bugün özellikle Unkapanı Topkapısı arasında hemen hemen kalmamış gibidir Bu surlardan günümüze kalan en önemli izler, Ahiçelebi Cami yanındaki Zindan Kule, Yenicami dibindeki dendanlı duvar kalıntısı ile Sepetçiler Kasrı temelleridir

Dünya üzerinde etrafını çevirdiği surları hâlâ ayakta olan dört önemli yapı vardır Bunlar; Çin Seddi, İstanbul, Diyarbakır ve İznik Surları'dır Tarih içerisinde onlarca büyük devletin aşamadığı, Fatih ve ordusu tarafından ancak aşılabilen, böyle önemli bir kültür mirasına sahip olan bizler bunun kıymetini bilmek ve buraları korumak zorundayız Eğer yeterince ilgilenemez ve koruyamaz isek yarın çocuklarımızı yanımıza alıp onlara Fatih ve Fetih ordusunun büyüklüğünü anlatırken, iman, azim ve kararlılık ile aştıkları ve Yüce Peygamber'in müjdesine mazhar oldukları o devasa surlardan gösterebileceğimiz sanıyorum pek de bir şey kalmayacaktır
Bibliyografya:
Semavi Eyice, "Tarihte Haliç", İstanbul, 1975
Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, cilt 1, Üçdal Neşr İst 1966
İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, Tercüman Gazetesi Kültür Yay İstanbul 1983
İstanbul Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, İst 1967
Prof Dr H D Yıldız, Dünden Bugüne İstanbul, Sayı 1, 1989
M İ Tünay, İstanbul'un Bizans Devri Kara Surlarında Osmanlı Onarımları, Taç, İst 1987
Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı Yurt Yay İst 1994
Murat Belge, İstanbul Gezi Rehberi, Tarih Vakfı Yurt Yay, İstanbul 1997
İstanbul The Cradle Of Cıvılızatıons, Revak Yay İstanbul 1998
İmparatorlukların Başkenti İstanbul, Jane Taylor, Arkeoloji ve Sanat Yay İstanbul 2000
|