| 
 | |||||||
|    | 
|  | Konu Araçları | 
| bulmuştur, dilbilgisi, dilbilgisini, konuları | 
|  | Dilbilgisini Kim Bulmuştur Dilbilgisi Konuları |  | 
|  10-21-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisini Kim Bulmuştur Dilbilgisi KonularıDilbilgisini Kim Bulmuştur Dil bilgisi çok eski ilimlerdendir  Grekçeden, Latinceye, oradan diğer dillere yayılmıştır  En eski gramercilerin Hintliler olduğu bilinir  M  Ö  1  asırda batıda dil bilgisinin kurucusu Aristotelesİskenderiye dil mektebinin gramer ve lugat konularında mühim yer tuttuğu görülür  İslami devirde görülen dilbilgisi çalışmaları daha çok bu mektebi taklit etmiştir  Emeviler devrinden itibaren İslam aleminde pekçok gramer ve lugat yazılmıştır  Türkiye'de 1858 yılında rüşdiyelerin açılması ile okutulmaya başlanır  On sekizinci asra kadar filozofların elinde kalan dil, onlar tarafından şekilci mantığın sözdeki şekli olarak mütalaa edildiği gibi, düşüncenin de değişmez kanunlarına bağlılığı şeklinde değerlendirilmiştir  Böylece dil bilgisi yalnız gramerin değil, aklın da temsilcisi olmuştur  Fakat 19  yüzyıldan sonra dilin apayrı bir müessese olduğu, kendi kanunlarına bağlı, canlılığa sahip bulunduğu fikri ortaya çıkmıştır  Yine bu asırda diller arasındaki akrabalıklar tesbit edilirken, dillerin ayrı aileler meydana getirdiği keşfedilmiştir  Böylece dilleri inceleyen, karşılaştırmalı gramer ortaya çıkmıştır  Ayrıca gramerin; bir dilin tarihini ve zaman içindeki değişme ve gelişmesini inceleyen tarihi gramerin yanında, bir dilin veya lehçenin belirli bir zamandaki durumunu konu edinen tasviri gramer gibi çeşitleri vardır  Bunun yanında bütün dilleri karşılaştırarak, sınıflara ayıran, onların iç ve dış kanunlarını araştıran bilim dalına da genellengüistik denmektedir  Ayrıca dillerle uğraşan ve bir dil üzerinde araştırmalar yapan dil bilginine de dilbilimci adı verilmektedir  | 
|   | 
|  | 
|  | Dilbilgisini Kim Bulmuştur Dilbilgisi Konuları |  | 
|  10-21-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisini Kim Bulmuştur Dilbilgisi KonularıDilbilgisini Kim Bulmuştur Canlılığıyla insana adeta hayat veren dil, insan yaşamının her anında sır dolu yapısıyla değişmez olan özel yerini almıştır  Duygu ve  düşüncelerimizin  hayatımıza aksi olarak nitelendirebileceğimiz  dilimiz; kendimizi ifade etmemizi sağlayan, toplulukları toplumlaştıran ve toplumları uluslaştıran en önemli unsurdur  Ve dil; insanlık tarihine  güneş gibi doğuşuyla geçmişin pek çok sırrını günümüze ve geleceğe taşımaktadır  Geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıkalım ister misiniz? İmkansız gibi görünen bu tarihsel yolculuğu bize mümkün kılacak araç dilin ta kendisidir  Dil geçmişten geleceğe olan yolculuğunda nesil duraklarındaki alacaklarını bir sonraki kuşaklara aktaracak ve bu böyle sürüp gidecektir  Siz de dil ile bu tarihi yolculuğu tadacaksınız  O halde kemerlerinizi sıkı bağlayın nesilden nesile aktarımda en harika araçla tarihin derinliklerine yol alalım… Toplumlar tarih boyu birçok özelliklerini dile nakşetmişlerdir  Böylelikle bir dile bakarak o toplumun geleneklerini, yaşam biçimini, hayat felsefesini, tarihini vs birçok özelliğini öğrenebiliriz  Türkçemizi baz alacak olursak güzel dilimizi incelediğimizde atalarımızın yaşadığı o kutlu çağlara gitmek mümkündür  Bu yönden dili incelerken heyecanlandığımı söyleyebilirim  Gelin biraz da yolculuğun başlangıç noktasına, zaman tünelinin başına gidelim, bizleri tarihe götüren tarihi bize getiren capcanlı yapı dil nasıl oluşmuş hep birlikte görelim… Bizler için geçmişin karanlığını aydınlığa boğan toplumların pek çok özelliğini dünden bugüne aktaran dilin doğuşu asırlar boyu merak konusu olmuştur  Dilin doğuşu üzerine pek çok teorem ortaya atılmışsa da kanıtlanabilirlik açısından bakıldığında ortaya konulan görüşlerin varsayımlardan ileri gidememesi, bizleri; dilin doğuşunun sadece fikirlerle açıklanabileceği sonucuna götürür  İnsanlık tarihinin en eski çağlarının aydınlatılması dilin doğuşunu da ortaya çıkaracaktır  Dil kuşkusuz insanoğlunun belli ihtiyaçları sonucu meydana gelmiş ve insana pek çok yönden fayda sağlamıştır  Dilin doğuşu üzerine yapılan araştırma ve çalışmalar Eski Hint, Eski Yunan‘a kadar kökleri uzanan bir koca ağaçtır  Bu koca ağacın her bir meyvesi çeşitli fikirlerdir ki dilin doğuşunu açıklamaya çalışır  Tarihte dil konusuna eğilim din ile başlar  Din olgusu içerisinde Tanrı’ya yakarış, şükür ve istek olan duaların en güzel şekilde ve hatasız söylenebilmesi için dile özen gösterilmeye başlanmıştır  Dil bilgisi kurallarının temeli kutsal kitapların nesilden nesile aktarımındaki çabanın ürünü olduğu düşünülmektedir  Birçok dinde dilin var oluşunu insanlara açıklayan ilahi bir kaynak olduğu görülmektedir  Örneğin; Tanrı’nın Adem’i yarattıktan sonra yarattığı her canlıyı Adem’in seslendiği gibi isimlendirişidir  Ya da bir Hindu inanışına göre diller Brahma’nın eşi Sarasvati tarafından yaratıldığının düşünülmesi gibidir  İnsanın doğadan duyduğu sesleri taklit yoluyla konuşmaya başladığını ve dilin kökeninin bu taklit sesler olduğunu öne süren dilbilimciler de vardır  Ama bir dil sadece varlıkların isimlerinden oluşmayacağı için bu görüş dillerdeki soyut kelimelerin açıklanmasında kısır kalmıştır  Bir fikre göre dilin ağız hareketlerinden kaynaklandığı; fiziksel hareketler ve ağız hareketleri arasındaki bağlantıya değinilerek fiziksel hareketlerle açıklanamayacak duygu durumlarının ağız hareketleriyle açıklanmasıyla dilin gelişmiş olabileceği öne sürülmüştür  Bedensel hareketler ve ağız hareketleri bir dildeki bütün dilsel iletileri karşılamayacağı için bu sav da yetersiz kalmıştır  Bir başka görüş dilin doğuşunu çeşitli olaylar karşısında insanların gösterdikleri bedensel ve ruhsal tepkiler sonucu çıkarmış oldukları seslerle ilişkilendirmektedir  İnsanların birlikte iş gördükleri esnada çıkardıkları ritmik seslerin dilin oluşumuna zemin hazırladığını ileri süren dil bilimciler de vardır  Ulu önder Atatürk dilin doğuşuna milli bir bakış açısı kazandıran Güneş Dil Teorisi’ne büyük destek vermiştir  Mustafa Kemal Güneş Dil Teorisi‘yle dilin oluşumunu milli bir görüşle ortaya koymuş o dönemki halkın ve batılı bilim adamlarının Türkçemize olan yanlış düşünce ve tutumları yok etmek, kutlu dilimizi hak ettiği yere çıkarabilmek için bu teoriye desteğini vermiştir  Teori; Türkçe “güneş” sözcüğünün bütün dillerin türeyiş noktası olduğunu ileri sürerek; dünyanın en eski dilinin Türkçe olduğunu ispat etmek çabasındadır  Bunun yanı sıra dil bilimciler arasında bütün dünya dillerinin ortak bir kökenden geldiği görüşü vardır  Diller incelendiğinde şaşırtıcı bir sonuç olarak ortak kökler tespit edilmişse de bu görüş de dilin doğuşunu açıklamakta kesin bulgular ortaya koyabilmiş değildir  Görüldüğü üzere dilin doğuşu; çözülmesi ve ispatlanması zor bir problem gibidir  İnsanların zihnindeki soru işaretlerini gidermek adına yapılan çalışmalar bugün birer fikir olmaktan ileri gidememişse de insanoğlunun meraka olan susuzluğu dinmiş değildir  Dil bilimcilerin gelecekte yapacakları yeni çalışmalar ile dil güneşinin doğuşunu insanlığa izlettirmek belki de gerçek olacaktır  Aykonçuy | 
|   | 
|  | 
|  |