Hüsn ü Aşk, 101-150. Bölüm |
|
|
#1 |
|
Equinox
|
Hüsn ü Aşk, 101-150. Bölüm Hüsn ü Aşk, 101-150 Bölüm101 Sihr ile yağar o deste âteş / Gâhice de ef'i-i münakkaş101 Büyüyle o çöle ateşler, bazen de nakışlı ejderhalar yağarmış![]() 102 Allâh muîn olup geçersen / Kalb şehrinin âbını içersen102 Allah yardım eder de geçer; Kalb şehrinin suyunu içersen,103 Kıl andaki kîmyâyı hâsıl / Gel bunda ol işte Hüsn'e vâsıl103 Ordaki kimyâyı elde edip buraya gelirsin; işte Hüsn burada; gel ona kavuş![]() Sefer kerden-i Aşk be diyâr-ı Kalb ve ser-encâm-ı vey / Aşk'ın Kalb Ülkesine Gitmesi ve Burada Başına Gelenler 104 Aşk oldu bu müjdeden ferah-nâk / Bin şevk ile etdi câmesin çâk104 Aşk bu müjdeye sevindi; binlerce sevinçle coştu, elbisesini yırttı![]() 105 Fi'l hâl sorup diyâr-ı Kalbi / Tutdu reh-i reh-güzâr-ı Kalb-i105 Kalb ülkesi nerede diye sorup Kalb yoluna varan semte yöneldi![]() 106 Gayret de olup ana kafâ-dâr / Kıldı iki yâr azm-i dil-dâr106 Gayret de ona yol arkadaşı olup; iki dost, sevgiliye varmaya yüz tuttular107 Çün girdi o merd-i râh râha / Evvel kademinde düştü çâha107 O yol eri, yola düşer düşmez ilk adımda bir kuyuya düştü,108 Ammâ ki ne çâh çâh-ı girdâb / Mânend-i ebed verâsı nâ-yâb108 Ama ne kuyuydu? Bir girdab kuyusu ki ebed gibi sonu görünmüyordu![]() 109 Gayret dedi ana ey fedâyî / Kârûn'a sor imdi kîmyâyı109 Gayret ona, ey fedâyi dedi; şimdi var da kimyâyı Kârûn'a sor (Kârun : Mûsâ'nın kavminden biri olup, zenginliği ile meşhurdur )Der sıfat-ı şeb ve şiddet-i şitâ / Gece ve Kışın Şiddetinin Niteliği 110 Bir deşt-i siyehde oldu güm-râh / Yeldâ-yi şitâ belâ-yı nâgâh110 Birkapkara çölde yollarını yitirdiler; kışın en uzun gecesiydi, ansızın gelip çatan bir kıştı bu![]() 111 Bir deşt bu kim neûzu billâh / Cinler cirid oynar anda her gâh111 Bir çöl ki bu Allah'a sığınırız; orada her an cinler cirit oynar![]() 112 Birbirine ye's ü havf lâhık / Geh kar yağar idi geh karanlık112 Yeisle korku birbiri üstüne yığılıyordu; bazen kar yağıyordu; bazen etraf karanlık![]() 113 Deycûr ile berf edince ülfet / Bir kâlebe girdi nûr u zulmet113 Karanlıkla kar; birbiriyle uzlaşınca; nurla zulmet bir kalıba girdi![]() 114 Sermâdan olup füsürde mehtâb / Şebnem yerine döküldü sîmâb114 Mehtap soğuktan donup çiy yerine cıva dökülmekteydi![]() 115 Âhû-yı şefîde döndü deycûr / Sahrâ dolu müşk içinde kâfûr115 Karanlık beyaz bir ceylana dönmüş; ova, misk içinde kâfurla dolmuştu![]() 116 Bir bakıma berf içinde deycûr / Mânend-i sevâd-ı dîde mahsûr116 Bir bakıma da kar içinde karanlık, âdeta gözün beyazı ile çevrili karası gibi, kuşatılmış bir halde![]() 117 Buzdan kırılıp sipihr-ı mînâ / Düştü yere rîze rîze gûyâ117 Camdan yapılmış gök, güya buzdan kırılarak parça parça yere düşmüştü![]() 118 Bak bak felek-i siyâh-kâre / Âyine getirdi Zengibâr'a118 Her işi zulüm olan şu feleğe bak, sanki Zengibar'a ayna götürmüş![]() 119 Sermâyile berf olunca munsab / Dendânı sırıtdı Zengi-i şeb119 Soğukla kar birbirine karışınca, gece zencisi sırttı; bembeyaz dişleri göründü![]() 120 Bin mîh ile na'l-i mâhı encüm / Deycûr-ı şitâdan eyledi güm120 Yıldızlar, bin mıh çakılmış olan ayı karanlık yüzünden kaybettiler![]() Güzeşten-i Aşk ez harâbe-i gam / Aşk'ın Gam Harabesinden Geçmesi ![]() 121 Vaktâ ki cenâb-ı Aşk bî-bâk / Gam deştine düştü ârzû-nâk121 Aşk, korkusuzca ve istekle Gam çölüne düşünce,122 Ol tiyg ile Aşk-ı bark-cevlân / Gam deştini etdi rîk-i meydân122 Şimşek gibi koşup giden Aşk, o kılıçla Gam çölünü, meydan kumuna döndürdü![]() 123 Her gûl-i bekâ ki çıktı râha / Kıldı anı tu'ma tiyg-i âha123 Yoluna çıkan her belâ gulyabanisini âh kılıcına bir lokma yaptı![]() 124 Döndürdü zemîni âsmâna / Ejderleri reng-i kehkeşâna124 Yeryüzünü göğe çevirdi; ejderhâları kehkeşan rengine boyadı;125 Etti ser-i dîvü gûlü sergi / Verdi o sipâha nakd-i mergi125 Devlerin, gulyabanilerin başlarını sergi haline getirdi, o orduya ölüm nakdini verdi![]() 126 Hûnâbe-i şîri etdi deryâ / Kaplan derisine döndü sahrâ126 Arslanların kanlarını deryâ gibi akıttı; ova, kaplan derisine döndü![]() 127 Bir seyf ile etti ol melek-zâd / Deycûr-ı cahîmi cennet-âbâd127 O memleket doğmuş güzel, bir kılıçla cehennem karanlığını cennet haline getirdi![]() 128 Az vaktde geçdi gam harâbın / Hem sihrini gördü hem serâbın128 Az bir vakitte Gam harâbesini geçti; onun hem büyüsünü, hem serâbını gördü![]() 129 Geçdi o yolu ecelden akdem / Kaldı geride serây-ı mâtem129 O yolu ecelden önce geçti, Mâtem sarayı geride kaldı,130 Gûş etmiş idi o sergüzeşti / Âteş yemi üzre mum keştî130 Ateş denizinin üstünde mumdan gemiler olduğundan; başa gelecekleri önceden işitmişti![]() 131 Çıkdı yolu üzre şimdi nâgâh / Ol kulzüm-i âteş-i ciğer-kâh131 Ansızın yolunun üstüne şimdi: o ciğerler yakan ateş deryası çıkıverdi![]() 132 Mumdan gemiler edip hüveydâ / Kılmış nice dîv o bahri me'vâ132 Mumdan gemiler meydana çıkararak bir nice dev, o denizi yurt edinmişti![]() 133 Çün âteş o kavme etmez âzâr / Âzürde olur mu nârdan nâr133 Çünkü o kavme ateş zarar vermez; ateşten incinir mi ateş?134 Keştîleri ber hevâ tutarlar / Çok ebleh-i bî nevâ tutarlar134 Gemileri havada tutuyorlar; bir çok zavallı ahmağı böylece avlıyorlardı![]() 135 Keştîye kim eyler ise ikdâm / Ol dîvler eyler idi i'dâm135 Gemiye kim binmeyi kurarsa o devler, hemen onu yok ediyorlardı![]() 136 Zavrak velî nahl-i sûra benzer / Kâlîbedi surh u şu'le-peyger136 Gemiydi onlar, ama düğün alayındaki nahle benziyorlardı; tekneleri kırmızıydı, alevden yapılmıştı![]() 137 Gûyâ ki cezîre-i felâket / Pür-sûz belâ kızıl kıyâmet137 Sanki felâket adasıydı orası, ateşle dolu bir belâ idi, kızıl kıyametti![]() 138 Her biri misâl-ı Kûh-i Surhâb / Dobdolu içinde dîv-i küh-râb138 Her gemi, Sürhâb dağına benziyordu, her gemide üvey babası dağ olan devler dopdoluydu (Sürnâb : Tebriz'de ot bitmez bir dağın adı)![]() 139 Tâbût idi san o keştî-i mûm / Olmazdı mezârı liyk ma'lûm139 O mum gemiler sanki tabuttu, fakat içine girenlerin nereye gömüldükleri belli olmazdı![]() 140 Ol fülk u o nâr-ı pür felâket / Hep şem'-i mezârdan ibâret140 O gemiler, o felâket dolu ateş, hep mezarda yanan mumlardan ibaretti![]() 141 Ol sihre mahall idi fakat nâr / Hiç sâhile edemezdi âzâr141 Fakat o büyünün hüküm sürdüğü yer de ateşti Ancak kıyıya bir zararı dokunmuyordu![]() 142 Çün dîvler etdi Aşk'ı da'vet / Gel keştîye bulasın selâmet142 Devler, Aşk'ı gel, gemiye bin de selâmete er diye çağırınca,143 Aşk eyledi mâcerâyı iz'ân / Sabreyleyip olmadı şitâbân143 Aşk, başına gelecekleri anladı, sabretti, koşup gemiye binmedi![]() 144 Amma ki ne çâre râh mesdûd / Hîç olmadı bir tarîk meşhûd144 Fakat ne çaresi var ki yol kapalıydı, hiç bir yol görünmüyordu![]() Hasb-i hâl / Kendi Halini Anlatış 145 Ey hâlık u kirdgâr tâ key / Bu mihnet ü hâr hâr tâ key145 Ey daima tedbir ve tasarruf sahibi olan Allah, bu mihnet, bu eziyet ne vakte dek sürecek?146 Reh-zen ne revâ ki yol senindir / Ger hâhiş ararsan ol senindir146 Yol kesenin bulanması revâ mı ki yol senindir Dilek, istek ararsan, o da senindir![]() 147 Lâzım mı her ehl-i derd-i pür-şûr / Çıkmak ser-i dâra hemçü Mansûr147 Her dertli, her coşkun kişinin Mansûr gibi darağacına çıkması mı lâzım?148 Etme beni firkate nişâne / Bed-ahdi ne lâzım imtihâne148 Beni ayrılığa amaç etme, ahdi kötü kişiyi, sınamaya ne lüzum var?149 Çün zerre-i aşka mazhar ettin / Horşîde başım berâber ettim149 Değil mi ki zerre kadar aşk verdin, lütfettin de başımı güneş gibi yücelttin![]() 150 Câdûlar elinde etme beste / Öldür beni koyma böyle haste150 Cadılar eline düşürme, beni öldür de böylesine hasta etme
|
|
|
|