10-09-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Şeyh Sait İsyanı
Cumhuriyet Hükümeti, Trablusgarp Savaşı’ndan itibaren 11 yılını savaş meydanlarında geçirmiş olan Türk toplumunun yaralarını sarma ve temelleri yeni atılmış olan Türkiye Devleti’ni ve onun rejimi olan Cumhuriyeti sağlam temeller üzerine oturtma mücadelesi verdiği günlerde, millî birlik ve bütünlüğüne ve rejimine yönelik olumsuz faaliyetlerle karşı karşıya kalmıştır Bunlardan ilki ve belki de en büyüğü bir Kürtçülük faaliyeti ve tehdidi olarak ortaya çıkmış olan Nakşibendi Şeyhi Palulu Sait’in isyanıdır
Cumhuriyetin ilânı ve Hilâfetin kaldırılmasından hemen bir yıl sonra başlayan ve akisleri 6-7 ay boyunca sürmüş olan Şeyh Sait İsyanı, görünüş itibarıyla geniş çapta bir irtica hareketi olarak başlamışsa da, bu isyan tamamen millî birlik ve bütünlüğümüzü bozmaya, vatan topraklarını parçalamaya yönelik İngiliz destekli ayrılıkçı Kürt hareketi ve isyanıdır
Bu isyanın arka planında İngilizlerle işbirliği içerisinde olan ve Mondros Mütarekesi’nden sonra Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu vilayetlerinin bir kısmı üzerinde muhtar bir Kürt devleti kurmak amacıyla faaliyetlere başlamış olan “Kürt Teali Cemiyeti” ile onun 1923’te kurulmuş bir gizli teşkilatı olan “Azadi” teşkilatı vardır
Gerek Kürt Teali Cemiyeti liderleri ve gerekse Azadi Teşkilâtı mensupları başlatacakları İngiliz tahrik ve destekli etnik isyan ve ayaklanmaya bölge halkının geniş ölçüde katılmasını sağlamak amacıyla, faaliyetlerini ve amaçlarını dinin ve şeriatın elden gittiği politikasına oturtmaya çalışmışlardır Bu nedenle öncelikle aşiret ağaları, şeyh ve hocaları kazanmaya ve onları şeriat perdesi altında örgütlemeye çalıştılar Özellikle de Hınıs’ta oturan ve bölge halkı üzerinde büyük bir nüfuzu olan Şeyh Sait’i kazanarak bu hareketin başına geçirmek istemişler ve bunu da başarmışlardı
Şeyh Sait İsyanı, 13 Şubat 1925 günü Genç (Bingöl) ilinin Ergani ilçesine bağlı Piran köyünde başlamıştır Kısa zamanda genişleyen isyan hareketi bütün bölgede etkili olmuştur İsyancılar önce Genç’i daha sonra Muş, Çapakçur, Elazığ ve Palu’yu ele geçirmişlerdir İsyanın geniş bir alana yayılması üzerine Fethi Bey başkanlığı’ndaki hükümet bütün isyan bölgelerine askeri birlikler gönderilerek isyan cepheleri açılmıştır Diğer taraftan Hükümet ayaklanmanın süratle ve kesinlikle bastırılması için kısmi seferberlik ilân etmiş ve bölgeye çok sayıda askeri birlik sevketmişti
İsyan daha da genişlemiş ve isyancılar Elazığ’ı ellerine geçirmişlerdi Bu arada Ankara’da yapılan ve M Kemal Paşa, İsmet İnönü, Başbakan Fethi Bey, Meclis Başkanı Kazım Özalp’ın yer aldığı zirve toplantısında Hükümetin isyan bölgesine yönelik olarak almış olduğu “Sıkıyönetim İlanı” kararı uygun görülmüş ve karar Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderilmişti Meclis 23 Şubat 1925’te isyan bölgesinde “sıkıyönetim ilânına” karar vermiş ve Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda değişiklik yapmıştır
Diğer taraftan Fethi Bey Hükümeti’nde bazı bakanlar, hükümetin isyânla ilgili yeterince tedbir almadığını söyleyerek istifa etmişlerdi Yine Cumhuriyet Halk Fırkası’nda ve Meclis’te, Fethi Bey Hükümeti eleştirilmeye başlanmıştı 2 Mart 1925 günü Meclis’e verilen “Cumhuriyetin en uzak tehlikelerden dahi korunmasını ve halkın sükun ve tam bir rahata kavuşmasını, hükümetin kendine düşen görevi yapmada çok daha azimli ve ileri görüşlü olmasını isteyen” önergenin kabul edilmesi üzerine Fethi Bey Hükümeti istifa etmiş ve İsmet Paşa yeniden Başbakanlığa getirilmiştir
İsmet Paşa Hükümeti Meclis’ten güvenoyu almış ve isyanın bastırılması için ilk önce şu tedbirleri Meclise getirmişti: “Sıkıyönetim ilân edilen bölgelerdeki suçlar için bir İstiklâl mahkemesi teşkil edilecektir Sıkıyönetim bölgesi dışında kalan memleket parçalarında işlenen siyasi ve asayiş suçlarına bakmak üzere Ankara’da ayrıca ikinci bir İstiklâl Mahkemesi kurulacaktır Ayaklanma bölgesindeki idam kararları hemen, Ankara İstiklâl Mahkemesi’nin kararları ise meclisin onayından sonra yerine getirilecekti ”
İsmet Paşa Hükümeti’nin meclise getirdiği diğer önemli kanun teklifi “Takrir-i Sükun Kanunu” olmuştur Bu kanun mecliste görüşüldükten sonra 22 muhalif oya karşı 122 oyla kabul edilmişti
İsyan bölgesine yönelik olarak büyük bir “Tenkil harekâtı” başlatılmış ve kısa zamanda isyancı kuvvetler tepelenmiş ve ele başları ele geçirilmeye başlanmıştı İsyanın bastırılmasından sonra bir süre takip ve temizlik harekatı sürdürülmüş ve bölge isyancılardan temizlenmişti Bu arada İran’a geçme hazırlığı yaparken Şeyh Sait ve bazı elebaşları Varto’da yakalanmışlardı
İsyan bölgesi İstiklâl Mahkemesi yargılamalara hemen başlamış ve bazı elebaşı olan isyancılar Bitlis’te idam edilmişlerdi Yine Diyarbakır’da devam eden yargılamalar sonucu isyanın önde gelen bazı isimleri idama mahkum edilmişler ve haklarındaki idam kararları hemen infaz edilmişti Şeyh Sait ve arkadaşlarının yargılanmaları ise 26 Mayıs-28 Haziran tarihleri arasında yapılmış ve toplam 46 kişi idama, diğerleri ise kürek ve değişik hapis cezalarına çarptırılmışlardı Şeyh Sait ve arkadaşları 29 Haziran’da idam edilmişlerdir
Şeyh Sait isyanı diğer isyanlarda görülmeyen birtakım özellikler taşır Olay bütün ülkeyi içine almak amacında olup, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Türk Devletine, rejimine ve inkılâplarına karşı yapılmış bir harekettir Bu harekette kaldırılmış bulunan hilâfetin yeniden kurulması ve saltanatı yeniden geri getirme amacı da vardır Yine bu isyan, bağımsız bir Kürdistan devletini kurmak amacını güden ve İngilizlerin tahrik ve desteğiyle çıkmış tehlikeli bir ayaklanmadır
İngiltere himayesi altında bir Kürdistan devleti kurulmasını, bölgenin petrol yönünden taşıdığı önemden dolayı istiyordu Bu amaçla bölgeyi ellerinde bulundurabilmek için Kürtleri, Türklere, Araplara ve hatta İranlılara karşı kullanabileceklerdi Ayrıca Musul meselesinin görüşüldüğü o günlerde bir taraftan da isyan hareketleriyle Türkiye’yi siyasî istikrârı olmayan bir ülke şeklimde dünyaya tanıttırmak istiyorlardı Bu isyan özellikle İngiltere’nin Musul ile ilgili amacına ulaşmasına hizmet etmiş ve bu konuda İngiltere’nin işini kolaylaştırmıştı
|
|
|