GöKKuŞaĞı
|
Secde Köşkü: Mihrap
Camiler; kubbeleri, minareleri, ihtişamlı duruşları ile olduğu kadar iç mimarileri ile de etkiler insanı İçeriye girdiğinizde insanı sarıp sarmalayan tarifsiz huzur, camilerin kapılarına, pencerelerine, halılarına, avizelerine, minberine, mihrabına kadar sinmiştir Oda, köşk, başköşe, yüksek yer, savaş âleti anlamlarına gelen mihrap ise camilerin en dikkat çeken köşesidir
Yine İstanbul’un eski semtlerinden biri beni çağırıyor İçimi tarıyorum neresi diye? Hangi semt? Balat, Üsküdar, Çengelköy, Fatih, Eyüp, Sultanahmet  Evet, buldum işte, Sultanahmet  Kandilleriyle, ışıl ışıl dükkânları, eski taş yolları, adını koyamadığım ama havasında soluduğum, esrarlı duruşuyla tarihi bir semt Sultanahmet Bu çağırma ve ulaşmaya çalışmanın bir nedeni olsa gerek Bunu bulmak için de içimde geziniyorum yine Bir ses diyor ki bana: “Sığındığımız mekânlar vardır Kendimizi yalnız, aciz, çaresiz hissettiğimizde bir anne kucağı gibi güvende hissettiğimiz yerler Orada sığınır, arınır, toparlanır, hayatta ve ölümde yalnız olmadığımızı anlarız Tek başına bu his, bizi tedavi eder Ayağa kaldırır ” Buldum işte nedenimi Kış mevsiminden midir nedir, kendimi şefkate muhtaç buluyorum Biraz aydınlık, biraz mutluluk istiyor ruhum Sultanahmet semtini Mavi Camii’nden dolayı özlediğimi anlıyorum
Madem yolculuk istikametini çözdük, nedenini bulduk durmak için sebep var mı?
Sultanahmet’teyim Yüzüme güzel bir rüzgâr değiyor Birkaç dakika durup Sultanahmet’i kokluyorum O eskilerden gelen kokusunu içime çekmek istiyorum Caminin ihtişamlı duruşu beni sığınmak istediğim mekânın o olduğuna emin kılıyor Bahçesine açılan kapılara varıp adımımı atıyorum İşte huzur içime dolmaya başlıyor Oraya giderken görmeye alıştığım dalları birbirine dolanarak büyümüş görkemli bir ağaç var Daha doğrusu iki ağaç birbirine sarılarak yerçekimine inat göğe uzanmışlar Görüp de hayran olmamak mümkün mü? Nihayet o ulu camiyi daha da yukarıya taşıyan merdivenleri çıkıp sağ ayakla giriyorum camiye Malum girerken sağ, çıkarken sol ayak Evlerimize girerken yapmamız tavsiye edildiği gibi…
Mevsimin aksine içerisi ışıl ışıl Yüzlerce kandil karşılıyor insanı Genişliği, sonsuzluğu hissettiriyor Büyük sütunlar arasında kaybolup, ufalıp, minicik kalıyorsunuz Ama aslında tam da ihtiyacım olan şey bu Camiyi sanki ilk defa görmüş gibi inceliyorum Bir başka şehirden gelip ilk defa görmüş gibi kapılarına, pencerelerine, halılarına, avizelerine, minberine, mihrabına hayretle tekrar tekrar bakıyorum Her birinde bir ihtişam fakat bir o kadar da incelik var İhtişamla, inceliğin mükemmel uyumu Hele mihrabı 
Camiye girdiğimizde ilk dikkat çeken, kıble yönünü belirleyen bu zarif bölüm her zamankinden çok ilgimi çekiyor Küçük bir girinti şeklinde olmasına rağmen imamın namaz kıldırırken cemaatin önünde durduğu yer Merak duygularım kamçılanıyor aynı zamanda Araştırmam lazım Ama önce duamı edip, gıdamı almam gerek Huzurla ayrılıyorum camiden…
Eve döndüğümde henüz tazeyken merakım biraz araştırma yapıyorum Malum insan gezdiği yerlerle ilgili bilgi sahibi de olmalı Mihrabı araştırınca öyle güzel şeylerle karşılaşıyorum ki! Önce mihrap kelimesinin anlamını araştırıyorum Oda, köşk, başköşe, yüksek yer ve savaş âleti anlamlarına geliyormuş Şimdi, “o şirin ifadelerin yanında savaş aletinin ne işi var?” diye düşünebilirsiniz Yanlış anlaşılmasın Bu bölüme savaş âletine benzetilerek mihrap denilmesi, şeytan, kötü düşünce ve arzularla savaş yeri kabul edilmesindenmiş
Kur’anı-ı Kerim’de mihrap
Mihrap sözcüğünün çoğulu “meharip”tir Kuran-ı Kerim’de de mihrap sözcüğü ve çoğulu bazı ayetlerde geçiyor Mihrap, Kudüs'te Mescid-i Aksa bünyesinde, Hz Meryem' in barındığı bir bölme anlamında şöyle kullanılmıştır:
"Rabb’i onu, güzel bir şekilde kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi Onu Zekeriya'nın himayesine bıraktı Zekeriya, Meryem'in bulunduğu mihraba her girdiğinde onun yanında yiyecek, rızık buldu "Bu sana nereden geldi ey Meryem?" dedi Hz Meryem, "O, Allah tarafındandır Şüphesiz Allah, dilediğini hesapsız bir şekilde rızıklandırır" (Ali İmrân, 3/37)
Namaz kılınan yer ve mabet anlamında olmak üzere şöyle buyrulur:
"Zekeriya mabette (mihrap) namaz kılarken, melekler ona şöyle seslendiler: Allah sana, kendi sözüyle meydana gelen İsa'yı tasdik eden, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olan Yahya'yı müjdeliyor" (Ali İmrân, 3/39)
"Zekeriyya mabetten (mihrap) kavminin önüne çıktı" (Meryem, 19/11)
"Ey Muhammed! Sana davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvardan Davud'un ibadet yeri olan "mihraba" tırmanmışlardı " (es-Sâd, 38/21)
Kuran-ı Kerim’de mihrap kelimesinin çoğulu ise köşk ve saray anlamında kullanılmış
"Cinler, Süleyman'ın istediği gibi saraylar (mehârib), heykeller, havuzlar kadar büyük çanaklar ve sabit kazanlar yaparlardı " (Sebe; 34/13)
İslamiyet’in ilk yıllarında mihrap
Mihrap, günümüzde caminin kıble duvarı oyuk şekilde inşa edilerek ve çevresi de yazı veya diğer süs unsurları ile süslenerek yapılıyor Çini, mermer veya ahşaptan yapılan ve sanat değeri oldukça yüksek mihraplar da var elbette Cami zemininden 15-20 cm yüksek yapılanlarına da rastlanıyor
İlk zamanlarda, yani; Peygamber (s a v ) döneminde kıble, mihrap ile değil, renkli bir çizgi veya üzerinde belirli işaretler bulunan bir taş levha gibi herhangi bir işaret ile gösterilmekteymiş Bugün de üstü açık namazgâhlarda mihrap dikili bir taşla belirleniyor
Efendimiz’in (s a v ) Mekke’deki evinin “suffa”sındaki kalın direklerden yapılmış olan mihrabın kıblesi Kudüs imiş Medine’ye hicretten sonra yapılan Mescid-i Nebi’nin mihrabında da Kâbe’nin arkada kalması, Peygamber Efendimiz’in kalbinde üzüntü uyandırmakta olduğundan, hicretin ikinci yılında nazil olan ayet-i kerimenin emriyle Müslümanların kıblesi Kâbe’ye çevrilmiş
Mihrabın camilere günümüzdeki şekliyle girmesi Emeviler devrine kadar dayanıyor Emeviler devrinde camilerin ayrılmaz bir unsuru olarak dini hayata giren mihraplar, Selçuklular ve özellikle Osmanlılar zamanında yapılan taş ve çini çeşitleriyle diğer İslâm ülkelerinin hiçbirinde görülmeyen bir değişiklik arz etmiş Bilhassa Bursa'daki Yeşil Camii'nin mihrabı, Selçuklular devrinde bile rastlanmayan bir zenginlik ve ihtişam gösterir Ayrıca bu caminin çinili mihrabı kendi cinsleri arasında en büyük ölçüde yapılmış olanı  
Mihrap süslemeleri
Mihrap süslemelerinde değişik renk ve stillerde şekillerin yanı sıra, nefis hatlarla "Âyetül-Kürsî" olarak bilinen Bakara Suresi’nin 255 ayetinin yazıldığı da olur Mihrabın hemen üzerine "Zekeriyya, Meryem'in bulunduğu mihraba her girdiğinde" anlamına gelen "Küllemâ dehule aleyhâ Zekeriyyal Mihrabe" (Ali İmran, 3/37) ayetinin yazılması alışkanlık haline gelmiş İslamî bakımdan mihrabın çevresine böyle bir ayet veya hadis yazımı şart değilse de, cemaatin okuyarak yararlanması için mihrapla ilgili bir ayetin yazılmasında bir sakınca bulunmaz Ancak yukarıdaki ayetin yerine, namazın şartlarından birisi olan kıbleye yönelmeyi hatırlatan "Ey Muhammed! Yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir" anlamındaki, "Fevelli vecheke şatral-Mescidi'l-Haram" ayetinin yazıldığı da görülmektedir (Bakara, 2/114,149, 150)
Diğer yandan mihrabın sağ üst kısmına "Allah", sol üst kısmına "Muhammed" veya üst kısma yalnız "İhlâs" suresinin yazıldığı da görülür Osmanlılarda geceleri imamın namazda görülebilmesi için mihrabın iki tarafına büyük ve yüksek bir şamdan konulmakta ve bunlara dikilen kalın mumlar geceleri yakılmaktaydı Günümüzde elektriğin aydınlatmada kullanılmasıyla bu şamdanlar bazı büyük camilerde süs ve hatıra olarak korunmaktadır
Üç mihraplı Bedrettin Camii
İstanbul’un fethinden sonra Haliç’te bulunan ve Bizanslılardan beri kullanılmakta olan tersaneye çok önem verilir Osmanlı donanmasının güçlendirilmesini çok isteyen II Bayezit, tersane yakınlarında gemi yapımında kullanılmak için kara çivi denen çivilerin yapılması için bir atölye yaptırır Tersanedeki çalışmalar büyüyünce atölyedeki çivi yapım işi tersaneye taşınır Bu binanın kullanışlı hale getirilmesi için eski çivi atölyesi camiye çevrilir Bu caminin çok mütevazı olan ve günümüze kadar ulaşan minaresini XVIII Yüzyıl’da Cezayirli Hasan Paşa yaptırır Caminin genişlemesiyle önce ikinci mihrap eklenir Son yıllardaki onarımı sırasında da üçüncü mihrabın eklenmesiyle Unkapanı’ndaki dünyanın ilk üç mihraplı camisinden sonra İstanbul’da bir üç mihraplı cami daha ortaya çıkar Üç Mihraplı Bedrettin Camii, Şişhane’de bulunmaktadır Dünyanın en dar sokaklarından iki tanesi bu caminin giriş yerlerindendir Biraz kilolu bir insanın giremeyeceği kadar dar olan sokaklar ve çevresindeki evler nedeniyle cami hemen hemen dışarıdan hiç fark edilememektedir
 Çinili Mihrap
Arkeoloji Müzesi’nin karşısındaki Çinili Köşk’te sergilenen çinili mihrap ise, renkli sırla boyama tekniği ile yapılmış Son derece gösterişli bir sanat eserini Karaman Beyi II İbrahim Bey 1432 yılında yaptırmış Karaman İmaret Camii’ndeki yerinden,1907 yılında yerinden sökülerek İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin yönetimindeki Çinili Köşk’e götürülmüş Bu çinili mihrap mozaik tekniğinde yapılmış stalâktitli mihrabın çevresi, Besmele ve Ayet-el Kürsi ile çepeçevre kuşatılmış
Mekke bir mihrap…
Risale-i Nur’da Peygamberimiz’in anlatıldığı 19 Söz’deki on dördüncü Lem’anın birinci reşhasında deniliyor ki:
“Rabb’imizi bize târif eden üç büyük, küllî muarrif var Birisi: Şu kitab-ı kâinattır ki, bir nebze şehadetini on üç lem'a ile Arabî Nur Risalesi’nden On üçüncü dersten işittik Birisi: Şu kitab-ı kebirin âyet-i kübrâsı olan Hâtem-ül Enbiya Aleyhissalâtü Vesselâm'dır Birisi de Kur'an-ı Azîmüşşan'dır Şimdi şu ikinci bürhân-ı nâtıkî olan Hâtem-ül Enbiya Aleyhissalâtü Vesselâm'ı tanımalıyız, dinlemeliyiz
Evet, o bürhânın şahs-ı mânevîsine bak: Sath-ı Arz bir mescid, Mekke bir mihrap, Medine bir minber  O bürhân-ı bâhir olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bütün ehl-i îmânâ imam, bütün insanlara hatib, bütün enbiyaya reis, bütün evliyaya seyyid, bütün enbiya ve evliyadan mürekkeb bir halka-i zikrin serzâkiri  Bütün enbiya hayattar kökleri, bütün evliya taravettar semereleri bir şecere-i nuraniyedir ki; her bir dâvasını, mu'cizâtlarına istinad eden bütün enbiya ve kerametlerine itimad eden bütün evliya tasdik edip imza ediyorlar Zira O, “Lâ ilahe illallah” der, dâva eder Bütün sağ ve sol, yani mazi ve müstakbel taraflarında saf tutan o nuranî zakirler, aynı kelimeyi tekrar ederek, icmâ' ile mânen "Sadakte ve bil-hakkı natakte" derler Hangi vehmin haddi var ki, böyle hesapsız imzalarla teyid edilen bir müddeaya parmak karıştırsın?”
Ve… Son olarak mihrabın beni en çok etkileyen yönlerinden biri “köşk” anlamı taşıyor olması Secde edilen yerin böyle güzel bir benzetme ile ifade edilmesi gerçekten harika Ayrıca “savaş aleti” olması ve içimizdeki kötülükle mücadele edilen yer anlamı taşıması Birbirine zıt olmasa da farklı görülen iki kelimenin “mihrap” ile bütünleşmesi… Zikir halinde olan dünyanın mihrabının Mekke olarak ifade edilmesi… Fazla söze ne hacet… Secde köşklerinde nice huzurlu anlar duasıyla  
Fatma Beyza Tütüncüoğlu
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK
GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|