Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
günlüğü, kudüs

Kudüs Günlüğü

Eski 09-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kudüs Günlüğü



KUDÜS’ÜN YERİ VE ÖNEMİ Günümüzde kan gölüne dönen ve hiçbir zaman huzurun ve barışın temin edilemediği Kudüs; bütün semavi dinler tarafından kutsal bir şehir olarak kabul edilmiştir Kudüs’ü kutsal kılan pek çok sebep vardır elbet O sebeplerin başında, dünya insanlığına doğruyu göstermesi için gönderilen peygamberlerin pek çoğunun bu şehirde yaşamış olmasıdır Tüm semavi dinlerde ibadet emri vardır Bu kutsal beldede dinlerini tebliğ için gönderilen peygamberler, ibadethane (mabet) olarak bazı mekânları kullanmışlar; bu sebeple bu mekânlar da kutsal mekânlar olarak kabul edilmiştir
Kudüs günlüğü
Kudüs ve çevresinin kutsal olduğunu belirten ayetlerde vardır “Musa milletine şöyle demişti: ‘Ey milletim! Allah’ın üzerinizdeki nimetini anın Aranızdan peygamberler çıkardı ve size krallar yaptı Âlemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi Ey milletim! Allah’ın size yazdığı kutsal toprağa girin, geriye dönmeyin; yoksa zarar edenlerden olursunuz’” (Maide/-19-21) Hz Musa, böyle seslenmekle Kızıldeniz’den geçtikten sonra kavmi ile birlikte Filistin topraklarına yerleşeceklerine işaret ediyordu

Kudüs’ü kutsal yapan sebeplerden bir başkası da Hz İbrahim’in ateşe atıldıktan sonra, ateşler bir anda gül bahçesine dönüşmüştü Böylece Yüce Allah, Hz İbrahim’i kurtarmış ve hicret etmesini emretmişti Hz İbrahim bunun üzerine Filistin’e hicret etmiş ve orada yaşamaya başlamıştır Bazı kaynaklara göre; hem Hz İbrahim ve hem de Hz Lut aynı beldede yani; El-Halil’de yaşamışlardır Kuran, Hz İbrahim ve Hz Lut için şu ayetiyle seslenmiştir: “Biz dedik ki; ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol Ona bir tuzak kurmak istediler Fakat biz asıl kendilerini hüsrana uğrattık Onu da Lut’u da içinde âlemler için bereketler verdiğimiz yere (ulaştırıp) koruduk” (Enbiya/69-71)

Hz Zekeriya ve oğlu Hz Yahya, Hz Meryem ve oğlu Hz İsa döneminde de Mescid-i Aksa’nın önemi (Beyt-i Makdis) çeşitli ayetlerle ortaya konulmuştur Bazı kaynaklara göre Kudüs MS70 yılarında yıkıma uğramış; bu olayla birlikte Beyt-i Makdis’in de yıkıldığı belirtilmiştir Bu mabet şuan ki durumuyla bir harabe olsa da; Yahudiler için bu mabet ‘Ağlama Duvarı’, Müslümanlar için ise ‘Burak Duvarı’ olarak önem arz etmektedir Zira Hz Muhammed (sav) gönderilen Burak ismindeki bir binek ile buradan Miraç’a çıkmıştır

Araf Suresi’nin 137 ayetinde şöyle buyrulmuştur “Sonra da zayıf düşürülen topluluğu bereketlendirdiğimiz yerin doğularına ve batılarına mirasçı kıldık Böylece Rabbinin İsrailoğullarına olan güzel sözü sabretmelerine karşılık tam yerine geldi Firavun ile toplumunun yapmakta olduklarını ve yükselttiklerini de yıktık” Bu ayette bereketli olarak ifade edilen yer Filistin toprakladır Çünkü İsrailoğulları Mısır’da gördükleri zulümlerden kaçarak Filistin’e gelmişler ve kısa süreli olsa da burada hâkimiyet kurmuşlardır

Yeryüzünün en faziletli mekânları camiler, camilerin de en faziletli olanları Mescidi Haram, Mescidi Nebevi ve Mescidi Aksa’dır Bu mabetlerde eda edilen namazların diğer camilerde eda edilen namazlardan daha fazla feyizli ve sevaplı olduğu çeşitli hadislerle tasdik edilmiştir Büyük hadisçilerden olan İbni Mace konuyla ilgili şu hadisi bildirmiştir “Bir adamın kendi evinde eda ettiği namaza bir namaz sevabı verilir Oturduğu beldenin sakinleriyle eda ettiği namaza yirmi beş kat sevap verilir Cuma namazının kılındığı camide kıldığı namaza beş yüz kat sevap verilir Mescidi Aksa’da kıldığı namaza elli bin kat sevap verilir Mescidi Nebevi’de kılınan namaza elli bin kat sevap verilir Mescidi Haram’da kıldığı namaza ise yüz bin kat sevap verilir” denilmektedir

Bütün dinler tarafından kutsal kabul edilen Kudüs, her zaman büyük haçlı ordularının saldırılarına uğramış; bölge halkı haçlılar tarafından insanlığın yüzünü kızartacak derecede zulme uğramıştır Kudüs’ün tarihçesine inmek, Kudüs’ü ve İsrail Devleti’ni daha iyi anlamak olacağından, konuyu biraz daha derinleştirmenin faydalı olacağına inanıyorum

Kudüs, MS 638 yılında Bizans İmparatorluğu’nun egemenliği altındaydı Aynı tarihlerde İslam Orduları Suriye, Ürdün, Horasan gibi önemli yerleşim bölgelerini ele geçirmişlerdi İslam Devleti’nin II Büyük Halifesi Hz Ömer, Kudüs’ü içinde bulunduğu durumdan kurtarmak ve bu kutsal şehri İslam topraklarına katmak amacıyla kurduğu güçlü ordusu ile Bizans İmparatoru Heraklis’in üzerine yürüyerek Kudüs’ü Bizans’ın elinden alarak İslam topraklarına katmıştır; ancak haçlılar, ellerinden çıkan bu kutsal şehri tekrar alabilmek için muhtelif tarihlerde İslam Ordularına defalarca Haçlı Seferleri düzenlemişlerdir İşte o haçlı seferleri:

I Haçlı Seferi:

Bilindiği üzere, Haçlı seferlerini planlayanlar daima din adamları olmuştur Bu bakımdan Haçlı seferleri Haç ile Hilal’in mücadelesi olarak tarihe geçmiştir Papa II Urban ve Piyer Lermit, yoğun çabaları sonucunda güçlü ve kalabalık bir haçlı ordusunun kurulmasını sağlamıştır Kilise kaynaklı bu haçlı orduları ilk hedef olarak Anadolu topraklarını görmüş ve saldırmışlardır Selçuklu Sultanı I Kılıçaslan, güçlü ve kalabalık gelen haçlı ordularını ortadan kaldırmıştı Ancak şövalyelerden, kontlardan ve düklerden oluşan daha profesyonel bir haçlı ordusu tekrar Anadolu topraklarına girerek Anadolu Selçuklularının merkezi İznik’i kuşatmıştır I Kılıçaslan, bir öncekinden daha profesyonel ve daha kalabalık gelen haçlılarla başarılı bir savaş vermesine rağmen, İznik’i boşaltmak zorunda kalmıştır Haçlılar, aldıkları bu galibiyetle Antakya’yı işgal etmiş, 1099 yılında da Fatımilerle yaptıkları savaşı kazanıp, Kutsal Şehir Kudüs’ü işgal etmişlerdir Böylece güçlü haçlı orduları, İznik ve Batı Anadolu topraklarını ele geçirmişlerdir İznik’i kaybeden Anadolu Selçukluları bu defa Konya’yı başkent (merkez) yapmışlardır Haçlılar ise; ele geçirdikleri Antakya, Urfa, Trablusşam, Sur, Yafa, Nablus gibi önemli şehirlerde feodal bir duka devleti kurmuşlardır

II Haçlı Seferleri:

Musul Atabeyi İmadeddin Zengi, 1144 yılında Haçlılarla yaptığı savaşta haçlıları bozguna uğratarak Urfa’yı almıştır Hedef büyüten Musul Atabeyi, Halep ve Şam üzerine bir sefer düzenlemiş ve bu beldeleri de Selçuklu topraklarına katmıştır Toprakların birer birer elden çıktığını görüp, dehşete düşen Kudüs Krallığı, Papa’dan yardım talep etmiştir Papa’nın çağrısıyla harekete geçen Alman İmparatoru III Konrad ile Fransa Kralı VII Lui, farklı yollardan hareket ederek, iki koldan Anadolu üzerine saldırmışlardır Bu defa daha hazırlıklı ve güçlü olan Anadolu Selçuklu Orduları, birleşik haçlı ordularını bir kez daha bozguna uğratmıştır İki kral, bozguna uğramanın verdiği şaşkınlıkla ve verilen kayıpların telafisi amacıyla Şam üzerine yürümüşler; ancak burada yaptıkları savaştan da elleri boş dönmüşlerdir

III Haçlı Seferleri:

Bu dönem, çok güçlü bir devlete ve çok güçlü bir komutana şahitlik etmiştir Zira Selahattin Eyyubi, Mısır’da Eyyubi Devletini kurmuş; amacını belirlemişti Selahattin Eyyubi, ilk olarak haçlı egemenliğinde bulunan Suriye üzerine yürümüş, kanlı çarpışmaların ardından haçlı egemenliğine son vermiştir (1187) Selahattin Eyyubi, yaptığı bu başarılı savaşlarla, Suriye’yi ve Kudüs’ü Eyyubi Devleti’ne katmıştır

Eyyubilerin baş döndüren başarıları karşısında çaresizliğe gömülen Avrupa, papaları vasıtasıyla her yerde dini propaganlar yapmaya başlamıştır Dini propagandalar tesirini göstermiştir: Alman İmparatoru Frederik Barbaros, Fransa Kralı Filip Ogüst ve İngiltere Kralı Aslan Yürekli Rişar, komuta ettikleri haçlı ordularıyla karadan ve denizden Eyyübi Devleti’nin üzerine yürümüşler; Kudüs’ü İslam’ın elinden çekip alacakları hayaliyle gelen haçlı orduları, bir kez daha bozguna uğrayarak ayrılmak zorunda kalmışlardır

IV Haçlı Seferleri:

Selahattin Eyyubi, haçlıların elinde bulunan Filistin’deki Yafa ve sahil şeridindeki bazı kaleleri almıştı Bu beklenmedik durum karşısında yine papa sahneye çıkmış ve tüm Hıristiyan dünyasını seferberliğe çağırmıştır Papanın çağrısı üzerine haçlılar, bu defa deniz yoluyla saldırmayı planlamışlardır Venedik ile anlaşan haçlılar, İstanbul üzerine bir sefer düzenleyip, işgal etmişlerdir Papanın muhalefetine rağmen Haçlılar, İzak ve oğlu Aleksi’yi çeşitli vaatlerle Bizans İmparatoru ilan etmişlerdir Bizans’ın İstanbul’u yağmalayıp, talan etmesi sonucunda halk isyan etmiş; İzak’ı ve oğlu Aleksi’yi öldürmüşlerdir Bu defa Haçlılar İstanbul’u işgal edip, Latin İmparatorluğu’nu kurmuşlardır (1204) İstanbul’da barınamayan Bizans soyluları kaçarak İznik’e yerleşmişler ve İznik Rum İmparatorluğu’nu (1204-1261) ve Trabzon Rum İmparatorluğu’nu kurmuşlardır (1204-1461) Kardeş iki imparatorluk arasındaki dostane ilişkiler kısa sürede bozulmuş; yapılan savaşlarda İznik Rum İmparatorluğu, Latin Rum İmparatorluğu’nu yıkmış, İstanbul merkezli büyük Bizans ruhunu canlandırmıştır

V Haçlı Seferi:

Eyyubi Devleti’nin hem içeride hem de dışarıda ortaya çıkan olaylarla mücadele ettiği sırada; Papa yeniden Avrupa Hıristiyanlarına seslenerek haçlı ordularının harekete geçmesini istemiştir Alman İmparatoru II Frederik, deniz yolunu kullanarak donanmasıyla Akka’ya kadar ilerlemişti (1228) Eyyubi Devleti’nin içinde bulunduğu zor şartlardan faydalanarak Sayda ve Kudüs şehrini kuşatmıştır Eyyubi Hükümdarı Melik Adil, karadan ve denizden sarıldığı için ve devletinin içinde bulunduğu sıkıntılardan dolayı kalabalık haçlı ordusuna karşı duramamış, Alman İmparatoru’nun öne sürdüğü anlaşmayı kabul etmiştir Anlaşmaya göre haçlılar on yıl boyunca Kudüs’te oturabileceklerdi (1229) Böylece Haçlılar hedefledikleri Kudüs’e yerleşme imkânı bulmuşlar; ancak Filistin’e kadar ilerleyen Harzem Türkleri, haçlılarla yaptığı savaşta haçlı ordusunu büyük bir bozguna uğratmış ve Kudüs’ü tekrar Eyyubi Devleti’ne teslim etmiştir (1244)

VI Haçlı Seferi:

Kudüs Şehri’nin tekrar Türklerin eline geçmesiyle birlikte harekete geçen Papa, tekrar Avrupa Hıristiyanlarına seslenmiş; yeni ve güçlü bir haçlı ordusunun kurulmasını ve Kudüs’ün alınmasını istemişti; ne var ki, uzun yıllar savaşmaktan bıkmış olan Avrupalılar, Papa’nın bu isteğine sıcak bakmamışlardır Papa’nın seslenişine cevap veren Fransa Kralı St Louis, ordusu ile sefere çıkmış; ancak bu savaşta Eyyubi Hükümdarı Turanşah’a esir düşmekten kurtulamamıştır Turanşah, St Louis’ten ‘özgürlük fidyesi’ alarak ülkesine dönmesine imkân tanımıştır (1248)

VII Haçlı Seferi:

Tunus’tan harekete geçen Arap Korsanları, 1270’li yıllarda Akdeniz’den doğuya ilerlemeye çalışan Hıristiyan gemilerine baskınlar düzenleyerek ilerlemelerini engelliyordu Buna aldırış etmeyen ve kardeşinin kışkırtmasıyla harekete geçen Fransa Kralı St Louis, Kudüs üzerine son bir sefer daha düzenlemiş; ancak Fransa Kralı’nın bu seferi de öldürücü salgın hastalık sebebiyle ve korsanların saldırıları sonucunda başarısız kalmıştır Bazı kaynaklarda, Fransız Kralı’nın vebadan öldüğü, bazı kaynaklarda da ülkesine döndüğü belirtilmektedir

Kutsal Şehir Kudüs’ün tarihi serüvenini kısaca aktardıktan sonra bu bölgede İşgalci (Siyonist) İsrail’in kimlerin desteğini alarak devlet kurduğunu aktarmaya çalışalım

1920 yılından beri Filistin İngiltere yönetimindeydi 1947 yılında İngiltere, Arap-İsrail sorununun çözümünü Birleşmiş Milletlere devretmiştir Bu dönemde İsrail, bölgedeki nüfusun üçte birini oluşturuyordu İşgal ettiği toprak ise %6 civarındaydı Bölgedeki nüfusunun azlığını gören İsrail, gerek Almanya’dan ve gerek Rusya’dan kaçan Yahudileri bu bölgede toplamıştır II Dünya Savaşı’nda öldürülen Yahudi sayısı altı milyon civarındaydı İngiltere’den görevi teslim alan BM, bölgeyi Yahudiler ile Filistinliler arasında paylaştırma kararı almıştır Yahudiler, BM’in kararından memnun olurken; Filistin’in temsilci göstermesini istememişlerdir BM’in adaletten yoksun bölme planına göre İsrail, Filistin topraklarının %56’sına; Filistin ise toprakların %44’üne sahip olacaklardı BM’nin bu bölme planı BM ülkeleri arasında oylamaya açılmış; 33 ülke bu kararı onaylarken; 13 ülke bu karara ret oyu kullanmıştır 10 ülke ise çekimser kalarak Siyonistlerin ekmeğine yağ sürmüştür Filistin, adil olmayan bu paylaşıma karşı çıktıysa da kendi lehine bir sonuç elde edememiştir

Filistin’deki çatışmalar, pek çok İngiliz askerinin ölmesine sebep olduğu için; İngiliz kamuoyunda büyük tepki alıyordu İngiltere, kamuoyu baskısından ve ABD’nin devamlı Yahudi göçmenlerinin Filistin’e toplanması konusunda yaptığı baskıdan bunalmış; 15 Mayıs 1948 yılında Filistin yönetimini tamamen Birleşmiş Milletlere devretme kararı almıştır Bu kararın ardından, Filistinliler ve Yahudiler silahlanarak savaşmaya başlamışlardır İlk Yahudi operasyonu 1947 yılında Filistin köylerine düzenlenmiştir Yahudiler, iki bin yıl aradan sonra; 14 Mayıs 1948 yılında Telaviv’de İsrail Devleti’ni kurduklarını dünya kamuoyuna ilan etmişlerdir Filistinliler ise 15 Mayıs’ı “Felaket Günü” olarak ilan etmekle yetinmişlerdir

Emperyalist İsrail Devleti ile Filistin Devleti, 1948 yılında birbirlerinin bölgelerine silahla saldırmaya başlamışlardır Yahudiler, İrgun ve Lehi adlı terör örgütleriyle hareket ederek, kendileri için tahsis edilen toprakların yanı sıra, Filistin Devleti için tahsis edilen topraklara da geniş çaplı saldırılarda bulunmuşlardır Deir Yassin Köyü sakinleri bu saldırılarda katledilmiştir Katliamdan kaçabilen Filistinliler, Mısır’a ve Batı Şeria’ya sığınmıştır İlerleyişini sürdüren Siyonist İsrail Devleti, Negev, Galilee, Batı Kudüs ve kıyı bölgelerinin çoğunu işgal etmiştir Siyonist İsrail’in kuruluş aşamasına kadar ölüm uykusuna yatmış olan Arap Dünyası nihayet İsrail Devleti’nin kuruluşuyla kendine gelebilmiştir Ürdün, Mısır, Lübnan, Suriye ve Irak Devletleri birleşerek İsrail’i işgal etmişler; ancak çok geçmeden geri püskürtülmüşlerdir Mısır, Gazze’yi alırken, Ürdün de Doğu Kudüs çevresindeki bölgeyle birlikte Batı Şeria şehrini ilhak etmiştir BM’in tekrar devreye girmesiyle birlikte bir ateşkes anlaşması imzalanmış, ardından da İsrail’in sınırları belirlenmiştir

Yapılan ateşkese rağmen, verilene razı olmayan Siyonist İsrail’in gerçek yüzünü daha iyi anlayabilmek için Arap topraklarında yaptığı vahşeti de burada nakletmenin faydalı olacağına inanıyorum

Siyonist İsrail’in Vahşet Günlüğü:

Çeşitli Siyonist Terör Örgütlerinin gerçekleştirdiği eylemlerden bazıları şöyledir:

* Kara Davut Oteli’nin Havaya Uçurulması:

Irgun Terör Örgütünce gerçekleştirilen bu saldırıda 96 kişi ölmüş, 46 kişi de yaralanmıştır Ölenler arasında Yahudilerin de bulunması sonucunda, eylemlerine dair kanıt bırakmamak amacıyla otel ateşe verilerek yakılmıştır Katliamı büyük bir zafer havasına dönüştüren örgüt lideri Menahem Begin, olay sonrası şöyle konuşmuştur: “Bu önemli bir stratejik eylemdi Bu eylemi gerçekleştirme şerefi sadece Irgun Örgütü’ne ait değildir Bu eylem Satron’un ve Balamah Örgütü’ndeki topçu birliğin katkılarıyla gerçekleşmiştir

* Kibya Katliamı:

Siyonist Devlet Başkanı Ariel Sharon’un yönetimindeki “Birlik 101” adlı 500 kişilik olduğu ileri sürülen bir Yahudi Komando Birliği, Batı Yaka’da bulunan Kibya Köyü’ne baskın düzenleyerek 67 Müslüman’ı katletmiştir Baskında 75 Müslüman da yaralanmıştır Katletmekle yetinmeyen Siyonistler, 45 ev ile iki Filistin köyünü de ateşe vererek yakmışlardır 12 Ekim 1958

* Kefer Kasım Köyü Katliamı:

Fransa ve İngiltere Mısır’a saldırarak Süveyş Savaşı’nı başlatmıştı (1956) Çıkan kargaşadan faydalanan Siyonist İsrail, Sina’da bulunan Kefer Kasım Köyü’ne büyük bir saldırı düzenleyerek tarlalarından dönmekte olan Müslümanları kurşuna dizmişlerdir

* Sabra ve Şatilla Katliamı:

Sabra ve Şatilla Katliamı, Siyonist İsrail Devleti’nin Lübnan’ı işgal ettiği tarihte gerçekleşmiştir Ordu komutanı sıfatıyla Ariel Şharon, Lübnanlı Hıristiyan falanjist milislerle birlikte hareket ederek 16 Eylül 1982 yılında Filistinli mültecilerin kaldığı bu şehirlerdeki kamplara saldırarak büyük bir katliam gerçekleştirmiştir Saldırı sonrası bir açıklama yapan Lübnanlı bir yetkili; saldırılarda toplam 991 kişinin öldüğünü, 328 kişinin ise kimliğinin tespit edilemediğini bildirmiştir,

* Kudüs Katliamı:

Siyonist İsrail, katliamlarına yeni bir kılıf bulmak amacıyla Mescidi Aksa’nın daha önce Süleyman Mabedi’nin (Siyon Madebi) yerine inşa edildiğini ileri sürerek Mescidi Aksa’yı yıkıp, yerine Siyon Mabedi’ni inşa etmek istemiştir Yahudi Siyonistler, Arap ülkelerinin birbirine düştüğü ve Körfez Savaşı’nın başladığı günü iyi bir fırsat olarak görüp, Kudüs üzerine yürüyerek Kudüs katliamını gerçekleştirmiştir 8 Ekim 1990 tarihinde; “Süleyman Mabedi Koruyucuları” ismiyle ortaya çıkan Yahudi Cemaatinden bir kişi, İsrail radyosunda yaptığı bir açıklamada artık Mescidi Aksa’nın yıkılma zamanının geldiğini kamuoyuna bildirdi Mescidi Aksa’nın yıkılacağını anlayan Müslümanlar, yıkımı engellemek amacıyla Mescidi Aksa’da toplanmışlardır Süleyman Mabedi Koruyucuları, büyük bir grup halinde Mescidi Aksa’ya yaklaşarak; ellerindeki Tevrat’tan ayetler okuyarak ve Süleyman Mabedi’nin kutsal taşları olarak gördükleri taşlarla birlikte ilerleyişini sürdürmüşlerdir Müslümanlar ile Siyonistler karşı karşıya gelince sert tartışmalar yaşanmıştır Tartışmaların çıkacağını ve hatta büyük çapta çatışmaların yaşanacağını hesap eden Siyonistler, tüm sokaklara silahlı askerler yerleştirmekle kalmamış, sivil Yahudileri de silahlandırmışlardı Böylece çatışmada yaralıların ölüme terk edilmeleri planlanmıştı Müslümanların direnişi sürerken, sokak aralarından ateş açılmış; bu yetmemiş, Müslümanlar üzerine gaz bombaları dahi atılmıştır Ortaya çıkan bilgilere göre bu vahşetin bilançosu; 30 Müslüman şehit edilmiş, 800 Müslüman da yaralanmıştır Sokaklar, Siyonist askerler ve silahlandırılmış Yahudiler tarafından tutulduğu için kaçış yolu bulamayan Müslümanlar, Siyonist Askerler tarafından yakalanarak çeşitli işkencelere tabi tutulmuş, sonra da zincirlere vurularak esir kamplarına götürülmüştür

Tarihin her döneminde Yahudileri pohpohlayan ve onların lehine kararlar alan BM, Kudüs’te yaşanan insanlık dramına sadece kınama cezası verebilmiştir Kınama metninde İsrail Devleti’nin değil, katliamı gerçekleştirenlerin cezalandırılabileceği belirtilmiştir Bunun üzerine BM heyeti, inceleme yapmak amacıyla Kudüs’e bir heyet göndermek istemiş; ancak İsrail Devleti, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğunu ileri sürerek heyetin gelmesini engellemiştir Böylece Kudüs Katliamı, tüm dünya insanlığının gözleri önünde ört-bas edilmiştir

* Hz İbrahim Camisi Katliamı:

25 Şubat 1994 Cuma günü, Müslümanlar sabah namazını kılmak için Halil İbrahim Camiine gitmişlerdi İsrail Ordusunda yedek subaylık yapan ve örgütün lideri olan Kırbat Erba, örgütüyle birlikte Hz İbrahim Camine büyük çaplı bir saldırı düzenlemiştir Caminin içine girerek namaz kılmakta olan Müslümanları makineli tüfeklerle taramış, 50 Müslüman şehit olmuş, 300 kadar Müslüman da ağır yaralanmıştır Siyonist Yahudiler ve örgüt üyeleri, katliamdan hemen sonra Hz İbrahim Camini kuşatma altına alarak bu bölgeye gazetecilerin yaklaşmalarına ve bu olayı haber yapmalarına engel olmuşlardır Katliamdan canı yanan Müslümanlar, İsrail Devleti’ni protesto etmişler; ancak eli kanlı Siyonistler, protestocu Müslümanlara ateş açarak şehit etmiştir İsrail Hükümeti, sonraki protestoları önleyebilmek için El-Halil, Batı Yaka ve Gazze bölgelerinde ortaya çıkacak Müslüman protestocuların derhal öldürülmesi emrini vermiştir

* Kana Katliamı

Eski İsrail başbakanı, seçimlerde Siyonistlerin oylarını alabilmek için Lübnan’da büyük bir katliam gerçekleştirmiştir Kana Mülteci kamplarında barınmakta olan çoğu çocuk ve kadın, havadan gerçekleştirilen bombardıman sonucunda hayatlarını kaybetmiştir Kana Mülteci Kampı’na lütfedip inceleme heyeti gönderen BM heyeti bu defa bu katliamın bir hata sonucu olmayıp, kasten gerçekleştirilmiş olduğunu açıklamıştır

Son Tünel Olayı ve Kudüs Katliamı

Netanyahu, partisi Likud’u iktidara taşıdıktan sonra Mescid-i Aksa’yı yıkmak için hummalı bir çalışma başlatmıştır İslam âleminden gelecek tepkilerin önünü alabilmek için bu yıkım için bir kılıf bulmak zorundaydı Netanyahu, iktidarı döneminde Mescid-i Aksa ve Hz Ömer Cami civarında tünel açılışı yapmıştı Mescid-i Aksa’nın altında büyük bir tünel açarak kent trafiğini hafifleteceğini ileri sürüyordu Amaç, Mescid-i Aksa’nın altında derin boşluklar oluşturarak Mescid-i Aksa’nın kendiliğinden yıkılmasını sağlamaktı Netan-yahu ikinci bir kılıf bulmakta zorlanmadı Bu sefer, Mescid-i Aksa civarında arkeolojik kazı çalışmalarının yapılacağını dillendirdi Kudüs Müslümanları, Siyonist İsrail’in Mescid-i Aksa’yı yıkmak istediğini bildiklerinden, İsrail Hükümeti’ne ve İsrail askerlerine karşı ayaklanmışlardır Müslümanların bu ayaklanması hafızalara “Mescid-i Aksa Direnişi” olarak kazınmıştır Amacına ulaşmak için her türlü gayriinsanî ve gayriahlâkî yolları çekinmeden uygulayan İsrail Hükümeti, direniş yapan Müslümanları 27 Eylül Cuma günü Mescid-i Aksa’da Cuma namazı sırasında katletmiştir Mescid-i Aksa’yı 4000 askerle kuşatan İsrail Hükümeti’nin gerçekleştirdiği vahşet sonucunda yetmiş Müslüman şehit olmuş, 2000 civarında Müslüman da ağır şekilde yaralanarak hastaneye götürülmüş; yaralanan Müslümanların bir bölümü de hastanede şehit olmuştur

Yahudi Hükümeti’nin yaptığı katliamlara baktığımızda; İsrail Devleti’nin bir terör devleti olduğunu rahatlıkla görebiliriz Terör ve Devlet, esasında yan yana gelmesi en zor iki kelimedir; ancak İsrail bunu başararak dünyada eşine rastlanmayacak bir Terör Devleti Kurmuştur

BM, Filistin topraklarını İsrail lehine böldüğü dönemde Yahudilerin terör örgütlerince eğitilmiş yetmiş beş bin militanı bulunuyordu Bu sayı İsrail Terör Örgütlerine şu şekilde yansımıştır: Hagana Örgütü; 60 bin, Balamah Örgütü; 5 bin, Irgun; 5 bin, Şatiron; bin, diğer 4 bin terörist de diğer terör örgütlerine mensuptu Bu terör örgütleri tarafından eğitilenler, seçilmiş kişiler olarak İsrail Devleti’ni kurdular ve yönetmeye devam ediyorlar

Siyonist İsrail’in ilk başbakanı olan Ben Gurion 1945 yılında terör örgütleri arasında koordinasyonu sağlayan kişidir Ben Gurion, koordinasyonu sağladıktan sonra terör örgütlerine Müslümanlar üzerinde terör estirmelerini emretmiştir Bu emir ile teröristler yukarıda belirtmeye çalıştığımız çeşitli katliamları gerçekleştirmiştir Sonraki dönemlerde Ben Gurion hakkında İngiliz Manda yönetimi tarafından tutuklama kararı çıkartılmış; ancak Ben Gurion, Filistin topraklarını çoktan terk etmişti

Camp David anlaşmasının imzalandığı dönemde İsrail Başbakanı Menahem Begin’di 1943 yılından beri Irgun Terör Örgütü’nün liderliğini yapan Begin, örgütüne Kral Davut Oteli’nin havaya uçurulması emrini vermişti Daha başka eylemlerle adını sıkça duyuran Irgun Örgütü Lideri Menahem Begin, 1978 yılında Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ile birlikte Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüştü!

Bayan Golda Meir, Menahem Begin’den önceki İsrail Başbakanıdır Meir, 16 yaşından itibaren Siyonist Terör Örgütü’nde bulunmuş ve çeşitli faaliyetlere imza atmıştır Meir, aldığı terör eğitimleriyle ünlenerek Yahudi Konseyi’nin ileri gelenleri arasında yerini almıştır

İsrail Savunma Bakanlığı yapmış olan ve gerçekleştirdiği katliamlarla adını “Beyrut Kasabı” olarak tescilleyen Ariel Şharon, Sabra ve Şatilla katliamlarının baş sorumlusudur 1982 yılında Lübnan’ı işgal eden Siyonist İsrail Ordusu’nun başında yine bu katil bulunuyordu

Teddy Kollek; Hagana Terör Örgütü Militanı’dır İsrail’in kuruluşundan önce pek çok kanlı terör eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmiştir

İzak Rabin; 18 yaşında Gizli Palmach Ordusu’na katılmıştır 1948 savaşında Kudüs civarındaki çatışmaların komutanlığını yapmıştır 1964 yılında, İsrail Genel Kurmay Başkanı olmuştur Kendi örgütünün düzenlediği bir suikast sonucunda katledilmiştir

Buraya kadar aktardığımız sadece birkaç örnekten ibaret olup, İsrail üst kademe yöneticilerinin de büyük çoğunluğunun bu terör örgütleri tarafından eğitilip, yönetim kademelerine getirilen militanlar olduğunu söylemek sanırım yanlış bir ifade olmaz

Halit DURUCAN


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.