Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
asyada, enerji, kafkasya, kaynaklarının, orta, stratejik, önemi

Kafkasya Ve Orta Asya'da Enerji Kaynaklarının Stratejik Önemi

Eski 09-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kafkasya Ve Orta Asya'da Enerji Kaynaklarının Stratejik Önemi



KAFKASYA VE ORTA ASYA'DA ENERJİ KAYNAKLARININ STRATEJİK ÖNEMİ
Kafkasya ve orta asya'da enerji kaynaklarının stratejik önemi
Türkiye, Sovyetler'in dağılmasının ardından geçen on yılı daha çok koalisyonlarla ve sürekliliği olmayan değişken politikalarla geçirdi Yeni oluşan Türk Cumhuriyetlerine karşı, bir yandan tamamen duygusal, bir yandan da hazırlıksız yakalanmanın verdiği acemilikle önemli eksiklik ve yanlışlıklarla dolu bir yaklaşım sürecine girdi Devamlılık arzetmeyen bir dış politika, daha çok kişisel düzeyde kalan ve derinliği sağlanamayan ilişkiler, bu döneme damgasını vurdu Akılcı ve karşılıklı yarara dayanan yatırımlar, yeterince yaşama geçirilemedi Olumsuzlukların ve yanlışlıkların tespiti ve özeleştirisinin yapılması önümüzdeki yıllarda karşılıklı ilişkileri olumlu yönde etkileyecektir

Bölgede yer alan rezervler hakkında kesin rakamlar söz konusu olamamaktadır Çünkü her ülke bu rakamları kendi çıkarlarına uygun olarak vermektedir ABD Enerji Bakanlığı'nın verilerine göre rakamlar şöyledir:

Hazar Bölgesinde Petrol Rezervleri (Milyar varil)

İspatlanmış üretilebilir rezerv
Olası rezerv
Toplu rezerv
Azerbaycan
3,6-12,5
32
36-45
Kazakistan
10-17,6
92
102-110
Türkmenistan
1,7
80
82
Özbekistan
0,3
2
2,3
Rusya
2,7
14
16,7
İran
0,1
15
15
TOPLAM
184-34,9
235
252-270

Hazar Bölgesi Gaz Rezervleri (trilyon kübik fit*)

İspatlanmış üretilebilir rezerv
Olası rezerv
Toplam rezerv
Azerbaycan
11
35
46
Kazakistan
53-83
88
141-171
Türkmenistan
98-155
159
27-314
Özbekistan
74-88
35
109-123
Rusya
?
?
?
İran
0
11
11
TOPLAM
236-337
328
564-665
* 1 metreküp doğal gaz: 35,3 kübik fit doğal gaz

Hazar Bölgesi Petrol üretimi ve İhracatı (milyon ton/yıl)

Üretim (2000)
Üretim (2010)
İhraç (2010)
Azerbaycan
14
70
55
Kazakistan
45
100
55
Türkmenistan
10
12
5
Özbekistan
10
12
2
TOPLAM
79
194
117

Hazar Bölgesi Gaz Üretim ve İhracatı (milyar metreküp (yıl))

Üretim (2000)
Üretim (2010)
İhraç (2010)
Azerbaycan
7,4
23,5
11,4
Kazakistan
9,8
29,4
0
Türkmenistan
42,9
85,7
72
Özbekistan
51,4
62,5
1
TOPLAM
111,5
201
84

Üretilebilir rezervlerin doğru saptanması, yapılacak yatırımların sağlıklı planlanması açısından kritik önem arz etmektedir Bunun yanı sıra bu rezervleri üretmenin ve özellikle de uluslararası pazara taşıyabilmenin maliyetleri de, söz konusu rezervlerin geliştirilebilmesi için önemli parametrelerdir
Hazar Bölgesi'nin petrol ve doğal gaz potansiyeli, bir yandan bağımsız Türk Cumhuriyetlerinin ekonomik ve toplumsal gelişmeleri için vazgeçilmez önem arz ederken, diğer yandan da, Türkiye'nin enerji gereksinimi için, kaynak çeşitliliği, ucuz kaynak olarak, yaşamsal bir olanak sunmaktadır Bu kaynaklar, ABD ve Diğer Batı'lı ülkeler için de enerji kaynağı olarak önem taşımakta ise de gerek üretim ve ihracatındaki mevcut maliyet sorunları ve gerekse ABD'nin öncelikleri arasında başka ABD kıtası kaynaklarının gelmesi gibi çeşitli nedenlerle, batılı ülkeler açısından gündemin en üst sırasında yer almamaktadır Ancak Batı'lı ülkeler, stratejilerini günlük planlamadıklarından, Hazar'ın doğal zenginliklerini de, 20-100 yıllık planları içine alarak ve elde ettikleri anlaşmaların verdiği hakları zamana yayarak kullanmaktadırlar

Türkiye, 2000 yılı itibari ile, genel enerji gereksiniminin yaklaşık %68'ini, ithal yoluyla sağlamıştır Bu oran, yanlış politikaların da etkisiyle, önümüzdeki yıllarda artacaktır

Türkiye'nin Genel Enerji, Üretim, Tüketim Tahminleri ve Yerli Üretimin Tüketimi karşılama yüzdeleri:

2000
2010
2020
Üretim
28464
47329
70239
Tüketim
87449
171339
298448
Dışa Bağımlılık (%)
68
73
77

Türkiye'nin genel enerji talebindeki hızlı artışın, yerli üretimle karşılanamaması, doğal olarak enerji kaynaklarının temininde ithalatın miktarını da arttırmaktadır Bunu yanı sıra, dünya genelinde olduğu gibi, önümüzdeki on yıllarda, genel enerji kaynakları içinde Türkiye'de de en fazla kullanılacak olan kaynaklar, fosil kaynaklar, yani petrol, doğal gaz ve kömürdür Ülkemizin petrol ve gaz alanındaki üretim ve tüketim dengelerine bakıldığında, Türkiye bugün petrol gereksinimin % 88'ini, gaz gereksiniminin ise neredeyse tamamını yurtdışından sağlmaktadır Yıllık petrol ithal faturamız yaklaşık 5 milyar dolar, gaz faturamız ise yaklaşık 2,5 milyar dolardır Mevcut petrol ve gaz rezervleri de hızla tükendiğinden ve mevcut organizasyonel yapı ile yeni ve önemli keşifler beklenemeyeceğinden, önümüzdeki yıllarda, yerli üretimin tüketimi karşılama oranı da hızla düşecek ve dış ödemeler artacaktır (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre)

Türkiye Genel Enerji Talebi (Bin ton petrol eş değeri )

Yıllar
2000
2005
2010
2015
2020
Genel enerji talebi
87449
129625
171339
225387
29448
Gaz talebi
13997
42204
50187
61356
75295
Petrol talebi
35631
38560
44656
52960
64364

Türkiye Gaz Talebi (Orijinal Birim milyar metreküp/yıl)

Yıllar
2000
2005
2010
2015
2020
Gaz Talebi
15,42
46,4
55,2
67,4
82,7

Türkiye Genel Enerji Tüketiminde 2000-2020 Döneminde Kaynakların Payları (%)

2000
2010
2020
Petrol
40,6
26,1
21,6
Doğal gaz
16,0
29,3
25,2
Kömür
30,4
37,3
42,5
Hidroelektrik
3,0
3,3
2,8
Diğer
10,0
4,0
7,9

Türkiye'nin öncelikle kendi doğal kaynaklarına dayalı bir enerji politikası geliştirmesinin gerekliliği, her türlü tartışmadan uzak bir olgudur Giderek artan miktarlarda dışa bağımlı bir enerji temin politikasını sağlıklı olmadığı önemli bir gerçektir

Mevcut enerji politikalarının sürdürüleceği varsayılırsa, Türkiye'nin enerji gereksinimini karşılamada kömür, petrol ve doğal gazın önümüzdeki birkaç on yılda da vazgeçilmez konumlarının ve ağırlıklarının olacağı açıkça görülmektedir Türkiye'nin enerji politikasının temeli, yeri kaynaklarını mümkün olan en yüksek oranda devreye sokmak ve bunun yetersiz kaldığı oranda da ithalata yönelmek olmalıdır Bu ithalat tamamen dış kaynaklardan olabileceği gibi, ulusal kuruluşlarımızın yurt dışında ortak oldukları yatırımlardan elde edilen kaynaklardan da olabilecektir Ancak enerji gereksinimimizi karşılayabilmek için ortaya konulan çabaların, herşeyden önce bilinçli ve yöntemli olması zorunludur

Türkiye, petrol gereksinimini büyük oranda; S Arabistan, İran, Libya gibi ülkelerden karşılamakta ve yılda yaklaşık 23 milyon ton petrol ithal etmektedir Sovyetler Birliği'nin dağılmasının hemen ardından geliştirilen Bakü-Ceyhan (Hazar-Akdeniz) Petrol Boru Hattı Projesi yıllardır ülkemizin gündemindeki en önemli konu başlıkları arasında yer almaktadır Kimi değerlendirmelerin aksine bu boru hattı Türkiye'nin yalnızca yılda yaklaşık 100-150 milyon dolar gelir getirecek önemsiz ve yararsız bir yatırım değil, stratejik ve uzun dönemli ekonomi yaraları, yaşamsal boyutta olan bir projedir

Bu hat, getireceği mütevazi transit geçiş ücretinden çok daha büyük her stratejik öneme sahiptir Mevcut durumda; Azerbaycan, Kazakistan,Türkmenistan gibi ülkelerin tümünün, petrol ve gaz ihraç yolları (boru hatları, demiryolları, vb) yalnız ve ancak Rusya Federasyonu sınırları içinden geçerek uluslararası pazara ulaşabilmektedir Bu da, söz konusu ülkelerin ekonomik bağımsızlıklarını elde etmek için sahip oldukları petrol ve gaz varlıklarını, güvenilir ve kesintisiz olarak pazara ve gerçek değerleriyle ulaştırmalarını engelleyen son derece önemli bir husus ve bir dezavantajdır Rusya bu faktörü, söz konusu ülkeler karşı çok etkin olarak kullanmaktadır Bu ülkelerin Rusya üzerinde olmayan güzergahlardan doğal zenginliklerini ihraç edebilmeleri, kalkınmalarını, ve gerçek anlamda bağımsız olabilmelerini sağlayacaktır Bakü-Ceyhan, her şeyden önce bunu gerçekleştirecek olan bir entegre ihraç sisteminin (doğu-batı koridoru) çok önemli bir adımı, bir köşe taşıdır Azerbaycan,Kazakistan, Türkmenistan gibi ülkelerin ekonomik açıdan güçlenmeleri, Türkiye'nin bu ülkelerle olan, petrol ve gazlarla sınırlı olmayan ticari ilişkilerini geliştirecek, yapılacak yatırımların çok daha sağlıklı bir zemine oturmasını sağlayacaktır Bunun ötesinde, hattın Türkiye içinde kalan bölümünün yaklaşık bedeli olan 1,7 milyar dolarlık yatırım ve Ceyhan limanında, yılda 50 milyon tonluk yeni bir petrol pazarının oluşumu ve Boğazlardan yapılmakta olan petrol tanker taşımacılığının yoğunluğunun artmaması gibi diğer hususlarda, Bakü-Ceyhan'ın yaşamsal önemini arttıran etkenlerdir Bunlara ek olarak, ulusal kuruluşumuz TPAO'nun Azerbaycan'da halen yürümekte olan orta projelerin arasında en büyüğü olan Mega Proje'de % 6,75'lik payının olması ve Azerbaycan'daki diğer projelerdeki ve özellikle Şah Deniz gaz sahasındaki hissedar konumunun da , gene bu hattın yaşama geçirilmesinin gerekliliğine ve Türkiye için yararına işaret etmektedir Bakü-Ceyhan, Türkiye'nin 2000'li yıllarda giderek artacağı anlaşılan petrol ithalatı için de, kendi ulusal kuruluşunun da petrolün üretiminden hattın inşasına ve işletmesinde pay ve kontrol sahibi olduğu güvenilir bir kaynak çeşitliliğini ulaşmasını sağlayacaktır

Bakü-Ceyhan projesinin gerçekleşmesi halinde bu hat, yılda yaklaşık 25 milyon ton Azeri ve 20 milyon ton Kazak petrolünü Türkiye üzerinde uluslararası pazara ulaştırmayı hedefleyen projemizdir Hattın yapımına yönelik çerçeve anlaşmaları olan; Hükümetler Arası Anlaşmalar, Geçiş Ülkesi (Ev Sahibi Ülke) anlaşmaları, Anahtar Teslimi Fiyat Garantisi Anlaşması ve Hazine Garantisi Anlaşması gibi anlaşmaların gerekleri neredeyse tamamen yerine getirilmiştir Özellikle de Azerbaycan'ın Gürcistan lehine kabul ettiği transit geçiş ücret koşulları, bu iki ülkenin Bakü-Ceyhan'ın stratejik önemine ve bir an önce yapılmasının gerekliliğine atfettikleri önemi vurgulaması açısından çok önemsenmelidir Ancak yaklaşık 3 milyar dolarlık bir yatırım gerekli kılan bu boyuttaki bir projenin önünde çok daha ciddi sorunlar vardır Bunların başlıcaları, hattın içinden geçecek petrol miktarının garanti edilmesi,yani teknik deyimiyle "throughput" garantilerinin sağlanabilmesi sorunudur Politik sayılabilecek açıklamaları dışında, başta Mega Projenin en büyük ortağı olan BP-Amoco'nun ve diğer ortakların (Exxon-Mobil-Lukoil,) petrollerini Bakü-Ceyhan'a taahhüt ettiklerini söylemek hayli zordur Şirketler, bu konuda ticari çıkarlarını ve yetersiz petrol miktarlarını öne sürmektedirler Diğer yandan, hattın yapımını olanaklı kılacak Kazak petrolü konusunda, Kazak yetkililerin farklı demeçleri vardır Bu demeçler, zaman zaman Bakü-Ceyhan'a soyut destek ifadeleri içeriyorsa da, Kazakistan'ın ilk ve somut tercihinin Rusya'dan geçen CPC (Caspıon Pipeline Consortium) olduğu ve ikinci tercihinin de, İran yolu olduğu açıktır Kazakistan'daki en büyük proje olan Tengöz sahasının tüm petrolünün de CPC boru hattına somut "throughput" garantileriyle bağlanmış ve hattın inşaatına başlanmış ve hatta bitirilmiş olması da, Bakü-Ceyhan yapılabilirliğini zorlaştıran çok önemli bir dezavantajdır Bu hat (CPC) ilk aşamada 26 milyon ton, ikinci aşamada ise 72 milyon ton Kazak petrolüne gene Rusya sınırları içinden Karadeniz'e taşıyacaktır Tengiz'in 2004 yılı üretim hedefinin 19-20 milyon ton olduğu dikkate alınırsa, Bakü-Ceyhan'ın resmi demeçlerde öne sürüldüğü gibi 2004 yılı için faaliyete geçeceğini kabul etmek oldukça zordur Bakü-Ceyhan'da Türkiye'nin en önemli stratejik ortağı, Azerbaycan olarak görülmektedir Bu hattın şansı, Şah Deniz sahasından üretilecek olan Azeri gazını paralel bir hatla taşıyacak entegre bir projeyle arttırılabilir Bu konuda son dönemde imzalanan Hükümetler arası Çerçeve Anlaşması önemli bir gelişmedir

Gerek Bakû-Ceyhan'da ve gerekçe Şah Deniz gaz hattı projesinde atılması gereken çok adım vardır Sözü edilen, ancak gerçekleşmesi için somut taahhüt olmayan projeler, özellikle Azerbaycan ve bu hatların geçeceği Gürcistan'ı dış etkilere açık hale getirmektedir Daha önce NATO'nun genişleme süresinde, yerini almak istediğini açıklayan Şevardnadze'nin son dönemde tarafsızlıktan söz etmesi de, bu çerçevede değerlendirilmelidir

Bakû-Ceyhan'a yönelik projelerde strateji belirlenirken, petrol şirketlerinin ya da ilgili ülkelerin yaptığı açıklamalarla yetinmek, bizi yanlış değerlendirmelere ve yanılgıya sürükleyebilmektedir Gerek bu ülkelerin gerekse şirketlerin çıkarlarının ve buna bağlı tercihlerinin ne olduğu gibi hususlar başta olmak üzere, geniş kapsamlı ve gelişmeleri bir karargah mantığı ile izleyebilen yapılanmalar oluşturarak olaylar izlenmeli, analiz edilmeli ve strateji de buna göre biçimlendirilmelidir Bu konuda ABD yönetiminin Bakû-Ceyhan ve Doğu-Batı koridoru lehindeki tüm söylemlerine ve çoklu boru hatları istediklerini seslendirmelerine karşın, Sovyetlerin dağılmasından sonra bölgede inşa edilmen yeni hatların tamamının gene Rusya Federasyonu topraklarından geçecek biçimde inşa edilmiş olması iyi bir örnektir Bu hatların en yüksek kapasiteli olanı CPC'dir 2001 yılı Temmuz ayında işletmeye alınacak ve Karadeniz'e petrol ulaştıracaktır İşin ilginci, bu hattın finansmanını neredeyse tamamının ABD'li Cheyron, Exxon-Mobil gibi şirketlerce yapılmasıdır Bu da enerji alanındaki söylem ve eylem farklılığının çarpıcı bir örneğidir ABD yönetiminin " Çoklu boru hatları istiyoruz" ve " Bakû-Ceyhan'a desteğimiz sürüyor" türü demeçleri yıllardır tekrarlanırken, bu yılın Temmuz ayından itibaren Boğazlar, ABD'li şirketlerin milyarlarca dolarlık yatırımı ile inşa edilip tamamlanan CPC hattından akmaya başlayacak petrolle yüklü ek tanker trafiğine maruz kalacaktır Chevron'un Bakû,Ceyhan'a ilgi duydukları biçimindeki açıklamasının ülkemizde yaratacağı tepkiye yönelik, akılcı ve tepkiyi yumuşatmayı uman bir taktik olarak değerlendirmek mümkündür

Bakû-Ceyhan projesinin gerçekleşmesinde Türkiye'nin en önemli stratejik ortaklığı, Azerbaycan'dır Bunun yanı sıra, geçiş ülkesi olan ve tercihini bu hattan yana açıkça ve yıllardır vurgulayan Gürcistan'da ortaklık kapsamında değerlendirilmelidir

Türkiye'nin genel enerji ve buna bağlı kaynak (petrol, doğal gaz vb) talep projeksiyonlar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarınca yapılmaktadır ETKB'ce öngörülen gaz talep tahmin rakamlarına dayalı olarak ve halen temin etmekte olduğumuz gaz kaynaklarına ilave olmak üzere çok sayıda "al ya da öde" koşullu alım-satım anlaşması imzalanmış ve birçok ülkeye karşı taahhüt altına girmiş durumdadır

Doğal Gaz Temin İçin İmzalanmış Anlaşmalar (BOTAŞ 2001)

Mevcut Anlaşma
Maksimum Alım
İmza Tarihi
Süre
Durum
Rusya (Batı)
6
1986
25
Devrede
Rusya (Batı)
8
1998
23
Bu yıl devrede
Rusya (Mavi Akım)
16
1997
25
Kısmi finansman budur, karasal inşaat başladı
İran
10
1996
22
İran kısmı tamam, Türkiye kısmı Temmuz 2001'de devrede
Türkmenistan
16
1999
30
İmzalandı Sorunlar var
Azerbaycan
6,7
2001
15
İmzalandı
Cezayir (İng)
4
1998
20
Devrede
[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/Serhan/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image001gif[/IMG][IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/Serhan/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image002gif[/IMG]Nijerya (İng)
1,2
1995
20
Devrede
TOPLAM: 679 Milyar Metreküp
[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/Serhan/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image003gif[/IMG]

Bu anlaşmaların dışında, Iraklı yılda 10 milyar metreküp gaz alımı için İyi Niyet Protokolü, Azerbaycan'dan 2004 yılından itibaren 2 milyar metreküp, 2007'den itibaren de 6,7 milyar metreküp gaz alımı için Cumhurbaşkanları arasında imzalanan anlaşma mevcuttur Mısır'dan gaz alımı için görüşmeler sürmektedir Bunlar içinde Azerbaycan'dan alınması planlanan gazın, Bakü-Ceyhan'a paralel bir hatla Türkiye'ye ulaştırılmasının da, hem ekonomik, hem de stratejik açıdan büyük önem taşıdığına işaret etmek gerekir İlk hattın (aynı avantaaj, Hazar geçişyi Türkmen gazı projesi içinde geçerlidir) aynı güzergahı izleyecek olması, irtifak haklarından işletme giderlerine, güvenlikten telekominikasyon ve elektrifikasyona bir çok giderin ortak olmasını sağlayacağından, her iki hattın da toplum maliyetini düşürecektir Ayrıca Bakü-Ceyhan'a ticari gerekçe ile ayak sürüyen şirketlerin (BP-Amoco, Statoil vb) Azeri gazında da önemli pay sahibi olmaları va bu gazın pazarlanması için en cazip pazar olarak Türkiye'yi görmeleri de, pazarlık şansımızı arttıran ve Bakü-Ceyhan konusunda da elimizi güçlendiren bir faktör olarak devreye koyulabilmelidir

Türkiye'yi önümüzdeki yıllarda imza ile taahhüt ettiği büyük miktarda gaz alımı ile karşı karşıyadır ve bu inzalanan anlaşmaların "al ya da öde" koşulu gereği, gazı almama durumunda, alıyormuş gibi parasını ödemekle yükümlüdür Bu durumun Türkiye'nin ekonomik ya da stratejik yönden rahat hareket etmesine olanak sağladığını söylemek oldukça güçtür Bu durum bir başka gerçeği daha göz önüne sermektedir Türkiye halen tükettiği 12 milyar m3 gazın, yaklaşık 7 miyar m3'ünü Rusya'dan almaktadır Bunun toplam gaz alanındaki oranı %58'dir Ancak Türkiye'nin mevcut hattan (Rusya-Ukrayna-Moldova-Romanya-Bulgaristan üzerinden) alacağı gaz miktarı bu yıl tamamlanacak kapasite arttırımı sonucunda 14 milyar metreküp olduğunda bu oran artacaktır Mavi Akım; diğer alternatiflerden önce olursa (Enerji Bakanlığı'nın resmi tercihi öyle görünüyor) Rusya'dan alınacak gaz miktarı 30 milyar m3 olacak ve söz konusu oran daha da yükselecektir Türkiye'nin ister Rusya, ister bir başka ülke olsun, kaynaklarını böylesi büyük oranda bir ülkeye bağlaması, "kaynak çeşitliliği" ilkesine uymadığı gibi, enerji kaynaklarının "güvenliği" kavramında ters düşmektedir Gaz temin kaynağı neredeyse tamamen Rusya'ya bağlanan bir Türkiye'nin, Kafkasya'da ve Orta Asya'da etkin bir politika izlemesini ya da Rusya ile herhangi bir ciddi anlaşmazlık oluştuğunda, enerji üretimimizin bu bağımlılık nedeniyle kesintiye uğramayacağını beklemek biraz fazla iyimserlik olacaktır Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan, Rus gazının bu amaçla etkin olarak kullanıldığı ülkelerdir

Türkiye'nin önceliği Mavi Akım'a vermiş olması, Türkmenistan üzerinde bir güven sorunu yaratmış ve bu ülkeyi, yılda 20 milyar m3 gazına, bin m3'ü 36 dolar civarında bir fiyatla (uluslararası pazar fiyatının neredeyse üçte biri) Rusya'ya satmak zorunda bırakmıştır Fiyat daha sonra 40 dolara yükseltilmiştir Bu miktarın 30 yılık bir süre için ve yılda 50 milyar m3'lük bir hacme yükseltilerek anlaşmaya bağlanması da gündemdedir Böylece Rusya,zaten var olan ihraç yolları tekelini tamamen güçlendirmiş ve bölgedeki en önemli rakiplerinden olan Türkmenistan'ın gazını ucuz bir fiyatla gene kendi kontrolüne almış olmaktadır Kendi rezervlerini üretebilmek için teknoloji ve sıcak para sorunu olan Rusya, böylece hiç yatırım yapmadan ve kendi rezervlerini gelecek için saklayarak, çok yaşamsal bir kaynak yaratmış olmaktadır Bu durum diğer bölge ülkelerine Rusya'nın gücüne ait bir gösterge oluşturmaktadır

Türkmen gazını Azerbaycan-Gürcistan üzerinde Türkiye'ye ulaştırmayı hedefleyen boru hattı projesi çerçevesinde desteklediği bir proje olmasına karşın, gerek yapımını üstlenen konsorsiyumun yapısı, gerek Türkiye'nin Mavi Akım'a verdiği öncelik ve Türkmenbaşı'nın tepkisi, gerek dünya finansal olanaklarının ve Türkiye'deki gerçek gaz pazarının, aynı anda her biri 3-4 milyar dolara varacak birden fazla projeyi gerçekleştirmeye olanak vermesi ve nihayet Hazar'ın statüsü ve benzeri etkenlerle öngörülen olumlu seyri izlememektedir Diğer yandan ABD'nin destek politikasının söylemden eyleme dönmediği ve Bush-Cheney ile birlikte, İran'a açılım politikasının ivme kazanabileceği gerçeğinin de, bu hatta olumlu etki etmeyeceği açıktır Bu hattın Azerbaycan'dan geçecek olması, Azerbaycan'ın da Türkiye'ye gaz satmak üzere girişimlerine hız vermesi bir diğer sorunu oluşturmaktadır Türkiye'de bazı çevrelere göre, "Azeri gazının gündeme getirilmesi, pismiş aşa su katmaktan başka birşey değildir ve 8-10 yıldan önçe gündeme gelmelidir" Oysa böylesi bir projenin olabilirliği en azından 1994'den beri bu konuyla yakından ilgilenenlerin malumuydu ve Türkiye'nin alım öncelikleri belirlenirken dikkate alınmalıydı Ayrıca ulusal kuruluşumuz TPAO'nun, 700 milyar ile 1 trilyon metkreküp civarında üretilebilir gaz rezervine sahip olduğu tahmin edilen Şah Deniz Projesi'ndeki %9'luk yapı da Azeri gazının bir diğer önemli avantajını oluşturmaktadır Azeri gazını Bakü-Ceyhan'a paralel bir hatla Türkiye'ye getirilmesi; kamulaştırma bedelleri, işletme masrafları, telekominikasyon, güvenlik vb birçok masraf ortak yapılacağından önemli tasarruf sağlayacaktır Bu husus, Bakü-Ceyhan'a ticari gerekçelerle ayak direyen şirketlerin en azından bu konudaki itarazlarının samimiyet derecesini test etmek için yararlı bir pazarlık olanağı yaratmaktadır Bakü-Ceyhan'a petrol sağlayacak en önemli proje olan Mega Proje'nin en büyük ortağı BP- Amoco, aynı zamanda Şah Deniz gaz projesinin de en büyük ortağıdır Her iki proje, Türkiye-Azerbaycan ve Gürcistan için olduğu kadar, petrol ve gazın büyük bölümünü ve hatların yatırımı ve işletmesine de katılacak şirketler için de tüm tarafların kazançlı çıkacağı bir biçimde çözülebilir Türkiye, hem yapımında en az sorun olan ve hem de bölgedeki çıkarları açısından yaşamsal değeri olan bu projeye öncelikle sarılmalıdır Gerek mevcut gaz hatlarının rehabilitasyonu ve gerekse yeni hatların inşası seçenekleri devreye konularak bu projenin 2 yıl içinde sonuçlandırılması mümkün görülmektedir Türkiye, enerji projelerinden ve özellikle gaz satın alacağı kaynaklar açısından önceliklerini belirlerken, bölgedeki rejimlerin yakın-orta ve uzun dönemli politikalarını ve gerek Türkiye'ye ve gerekse bölgeye yönelik staejilerini özenle gözden geçirmek zorundadır

Bu tür projeler arasında önceliklerin belirlenmesindeki çok önemli bir etken de kuşkusuz gazın fiyatıdır Fiyat, ülkemizin çıkarları açısından dikkate almamız gereken en önemli unsurlardan biriyse de, işletme masrafları da dikkate alındığında boru hattı ile gelen gaza göre yaklaşık %60 pahalı olan LNG'yi toplam gaz alımları içinde, yalnızca kaynak çeşitliliği gerekçesi ile %25-30 oranında sistemde bulunduran bir gaz ithal politikasının, Türkmen gazı ya da Azeri gazının, bin metreküpte 3-5 dolar daha pahalı olacağı gerekçesi ile ertelemesi ya da tamamen devre dışı bırakması da kolay savunulacak bir uygulama değildir Maliyetler açısından bakıldığında, Türkmen gazının ya da Azeri gazının Rus gazından daha pahalı olduğunu kabul etmek de zordur Aynı husus, İran için de geçerlidir Eğer Türkiye'nin önceliği, gaza olan acil ihtiyacı açısından en erken gelen kaynak ise, o zaman İran gazını geciktirmenin izahı mümkün olmayacaktır Ancak, zaten ciddi bir ekonomik kriz yaşamakta olan Tarkiye'nin, yüksek Rus gazı fiyatını örnek gösterip, Azeri ve/veya Türkmen gazının, gerçek maliyeti ile kıyaslanmayacak orada yüksek fiyatlarla olmasını beklemek ya da zorlamak da akılcı bir strateji değildir Bu ancak önemli sorunlarla boğuşan ve bu nedenle gerçekleşmesi de hayli zor görünen Doğu-batı koridoru stratejisinin tamamen yok olmasın ayarlayacak yanlış bir anlayıştır

Ülkemizin enerji kaynaklarına yönelik ithalak politikası belirlenirken özenle gözetilmesi gereken husus; fiyat, temin zamanı gibi parametreler kadar ve belki de ondan çok daha önemli olmak üzere Türkiye'nin stratejik çıkarları ve kaynak çeşitliliğine gitmenin yaşamsal gerekliliği ile enerji güvenliği politikalarıdır Bu perspektiflerden bakıldığında da, mevcut alternatifler arasında öncelik, Azeri ve Türken gazlarına verilmelidir

Hazar Bölgesi çevresinde yer alan Türk Cumhuriyetleri'nin (Azerbaycan,Kazakistan,Türkmenistan, Özbekistan) doğal gaz ve petrol kaynakları, ülkemizin enerji gereksinimine yanıt verecek en akılcı seçenekleri sunmaktadır Gerek sağlayacakları kaynak çeşitliliği ve gerekse ucuz maliyetler, bu kaynakların önemli avantajları arasındadır Diğer yandan ulusal petrol şirketimiz TPAO'nun bu ülkelerde arama ve üretim alanında yatırım yapması da gerek Türkiye'nin ve gerekse Türk Cumhuriyetleri'nin yararınadır Öte yandan; gerek Bakü-Ceyhan (ya da Kazak petrolünü de içeren Hazar-Akdeniz) petrol hattı, gerek Şah Deniz (Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye) ve Türkmenistan-Türkiye (Azerbaycan ve Gürcistan üzerinde; Trans-Hazar) gaz boru hatları,Orta Asya ve Kafkasya'daki Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye'yi birbirine bağlayacak ve Türk Cumhuriyetleri'ni yalnızca Rusya'ya bağlı olan ihraç yollarından kurtaracak yaşamsal projelerdir Bu ülkelerin, doğal kaynaklarını Türkiye üzerinde, kesintisiz ve uluslararası fiyatlarla satabilmeleri ile ekonomik anlamda bağımsızlıklarının pekişmesi, siyasi bağımsızlıklarını da pekiştirecektir Türkiye'de ekonomik anlamda güçlenen, siyasi anlamda bağımsızlaşan, ayakları üzerinde sağlam duran bu kardeş ülkelerle, yalnızca petrol ve doğal gazla sınırlı olmayan geniş bir yelpazedeki ticaretinin ve yatırımlarını arttırma olanağı bulacaktır

Türkiye, bir yandan Türk Cumhuriyetleri'yle ilişkilerini sağlamlaştıracak projelere öncelik vermeli ve bunu en doğal ön koşulu olarak da, bu projelerin yapabilirliğini zedeleyecek rakip projelere iltifat etmemelidir Petrol ve doğal gaz alanındaki yatırım ve projeler, Türkiye'nin Türk Cumhuriyetleri ile olan bağlarının pekiştirmede stratejik önem taşımaktadır Bu nedenle de doğru organizasyon ve politikaları içerecek, pepyeni bir yaklaşımla , bu alana hat ettiği önemin verilmesi gerekmektedir

SONUÇ:

Mustafa Kemal 1933 yılında; "Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur Bu dostluğa ihtiyacımız vardır Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez Tıpkı Osmanlı gibi, Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilir Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir İşte o zaman Türkiye ne yapacağını iyi bilmelidir Bizim, bu dostumuzun idaresinde, dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız Hazır olmak yalnızca o günü sımsıkı beklemek değildir Hazırlanmak lazımdır Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak Dil bir köprüdür, tarih bir köprüdür Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz Onların (Dış Türklerin) bize yaklaşmalarını bekleyemeyiz Bizim onlara yaklaşmamız gerekmektedir" Diyerek ileri görüşlülüğünü ortaya koymuştur Ancak Türkiye bu uyarıyı dikkate almayarak kendi iç meselelerine dalmış ve bu durum ortaya çıkınca Mustafa Kemal'in deyimiyle hazırlıksız yakalanmıştır

Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte Orta Asya ve Kafkaslar bölgesinde bir otorite boşluğu meydana gelmiştir Bu durumda Türkiye kilit ülke konumuna yükselmiştir Avrasya bölgesine geçiş kapısı niteliğindedir Türkiye bu stratejik konumunu çok iyi bir şekilde değerlendirirse, Türk asrı olacak 21 yüzyılda söz sahibi olabilir Ancak böyle bir durumu ne ABD ne Avrupa ne de Rusya istiyor Bu durum hiç birinin bölgedeki çıkarlarıyla ve emperyalist emelleriyle uyuşmuyor ABD bu konuya yönelik olarak 11 Eylül saldırılarını da bahane edip Afganistan'a bir askeri müdahalede bulunmuştur Böylelikle bölgede taşeron devletler kullanmak yerine bizzat kendisi rol oynayacaktır Afganistan'a Türk askerinin gönderilmesi de bu planın bir parçasıdır

Aynı şekilde Rusya'da Kafkasya ve Orta Asya'da Türkiye'nin söz sahibi olmasını istememektedir ve bunu önlemek için kendisi merkezi bölgesel ekonomik işbirliği örgütleri kurmaya çalışmakta ve bölge ülkeleri üzerinde etkili olmaya çaba sarfetmektedir Sovyetler döneminde zorla yapılmış olan sömürgeyi artık bu şekilde sürdürmeye çalışmaktadır

Böylesi bir ortamda Türkiye'nin etkili olabilmesi için güçlü bir devlet yapısı sergilemesi gerekiyor Artık Orta Asya devletleri bir sömürgeci imparatorluk istemiyor 70 yıllık esaret döneminden sonra kendi ayakları üzerinde durmak istiyor Bu durumda Türkiye bir ekol olabilir onlar için Bunu yapabilmek için de Atatürk ilkelerine bağlı, insan haklarına saygılı, güçlü bir siyasi yapıya kavuşması gerekmektedir Türkiye, Avrasya'ya açılan bir köprü niteliğindedir Batı'daki çağdaş uygarlığı Orta Asya'ya taşıma misyonunu üstlenecektir

Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişki müşterek noktalara dayanmaktadır Kültürel, tarihi ve psikolojik nedenler ortak noktalarımızdırKarşılıklı ilişkilerin devamı ve gelişmesi açısından küçümsenmeyecek derecede önemli faktörlerdir Türk Cumhuriyetlerinin nüfuslarını çoğunluğu Türlerden oluşmaktadır Türkiye Türkçesinin de dahil olduğu anı dil ailesineait dilleri konuşmaktayız Bu devletlerin nüfuslarını çoğunluğuda müslümendır Bu sebeplerle ilişkilerin geleceği açısından ortak kültürel değerler muhafaza edilmenin ötesinde geliştirilmelidir Fakat Türkiye'deki siyasi, ekonomik krizler yolsuzluklar tüm dünyanın olduğu gibi, özellikle bize yakınlık duyan bölge insanının da yaklaşımını olumsuz yönde etkilemiştir

Türk Cumhuriyetlerini olmusuz etkileyen nedenlerden biri de Türkiye'nin yürütmüş olduğu yanlış politikadır Türkiye Azerbaycan iç politikasına müdahale etmiş ve muhalefeti desteklemiştir Bu durum Azerbaycan hükümetini Türkiye'ye karşı soğutmuş ve bu durum diğer Türk Cumhuriyetlerini de etkilemiştir Benzeri bir politika Özbekistan için de yürütülmüş ve Özbekisan bundan dolayı Türkiye'ye göndermiş olduğu öğrencileri geri çağırmıştır Türkiye'nin bu yanlış politikası, Türk devletlerinin Rusya'ya yakınlaşmasını teşvik etmiştir

Türk devletleri demir kapının arkasında dünya gerçeklerinden uzak bir durumdaydılar ve Türkiye'yi olduğundan çok daha iyi bir şekilde düşünüyordardı Türkiye gerçeklerinden habersiz idiler, Yavaş yavaş Türkiye'nin gerçekleriyle karşılaşınca ilk izlenim, olumlu imaj değişmeye başladı Bunda Türkiye'nin izlediği olumsuz politikalarında etkisi olmuştur Bu politikaların oluşumunda Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi yapı da etkilidir Türk Cumhuriyetlerinin kurulmasından itibaren Türkiye sürekli koalisyon hükümetleri ile yönetilmiş ve istikrarlı bir yapı sergileyememiştir Devletin farklı müesseseleri arasındaki kopukluk, koordinasyon ile ortadan kaldırılmalıdır Devlet millet elele verip istikrarsızlığı körükleyen baskı gruplarını ve dış odakların çığırtkanlığını yapan medyayı bastırmalı ve demokrasi, eşitlik, insan haklarını tam olarak oturtmalıdır Dışta söz sahibi olabilmek için öncelikle kendi içimizdeki ayrılıklara çare bulmalıyız ve dışa karşı daha güçlü bir şekilde ayakta durabilmeliyiz Bölgede güçlü bir Türkiye istemeyen emperyalist güçler bölgedeki küçük sorunları gündeme getiriyor ve Türkiye'yi asıl gündemden farklı yönlerde yoğunlaştırıyorlar Etnik ayrılıkları destekleyip,bölgede güçlü bir devlet yerine ufak ufak pek çok devlet ortaya çıkarmaya çalışıyorlar Türkiye, insanını asgari müştereklerde birleştirmeli ve ayrılıklar arka plana itilmeye çalışılmalıdır

Türkiye'deki olumsuz iç yapı, ekonomik durum Orta Asya devletleriyle ilişkileri olumsuz etkilemiştir Karşılıklı ziyaretler ile Türkiye'nin içinde bulunduğu durum daha iyi anlaşılmış ve Türk Cumhuriyetleri için yeterli sermayeyi karşılayamayacağı görülmüştür Böylece bu Cumhuriyetler Batı'ya yönelmiş ve gerekli sermayeyi, gereken yatırımları onlardan talep etmeye başladılar

Türki Cumhuriyetler ilk kurulduğu yıllarda ABD,AB Türkiye'yi Türk Cumhuriyetleri için örnek olarak gösteriyorlardı Fakat bölgedeki güç dengesini çözdükten sonra artık böyle bir politikadan vazgeçtiler Bu durum Türk Cumhuriyetlerinde de etkili oldu ve artık Türkiye'yi kendilerin Batıya ulaştıran bir köprü olarak görmekten vazgeçtiler Batı ve ABD ile direkt ilişki kurmaya başladılar

Bu devletler yıllarca Rus baskısı altında kaldıkları için bağımsızlıkların özen gösteriyorlar, yeni bir baskı rejimizden özenle kaçıyorlar Türkiye'nin politikasını da bu yönde anlamışlar ve bir uzaklaşma görülmüştür Türkiye bu olumsuz intibayı kırmalıdır İlişkilerde eşitlik hakim olmalıdır

Türkiye, Türk Cumhuriyetleri'ne gereken önemi vermemektedir Dış politikamızda öncelikli sırayı Avrupa Birliği süreci almaktadır Ama AB'ye girmek bizim için tek çıkar yol değildir Ve bu konuda bir kesinlik yoktur Sürekli bir oyalama söz konusudur Bu durum bizim dış politikamızı aksatmamalı hatta daha da ilerletmelidir Türkiye AB'ye girmeden de ayakları üzerinde durabilecek bir ülkedir ve bunu kanıtlamalıdır Bunun için Orta Asya Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerimiz daha iyi düzeylere çıkarmalı ve gerekli ortamı hazırlamalıyız Bu ülkeler sahip oldukları doğal kaynaklarla şimdi olmasa bile ilerde AB'yle rekabet edebilecek bir potansiyele sahiptir Türkiye Cumhuriyeti olarak bu durumu iyi değerlendirmeli bu bağlamda ekonomik işbirliğini arttırmalıyız Bölgeye yönelik projelere (Bakû-Ceyhan-Trans-Hazar) öncelik vermeliyiz Bu ülkelerle yapılan anlaşmalarla gümrük birliği sağlanabilir ve ileriki bir aşamada ortak pazar oluşturulabilir Ama öncelikle Türkiye'nin imajı yanlış politikalarla yıpratılmamalıdır

Orta Asya bölgesindeki Türkiye ile Rusya'nın talepleri çatışmaktadır Rusya kendisi için gelir getirecek böyle kazançlı bir ortamı Türkiye'ye bırakmak istememektedir Bu nedenle bölgedeki ayrılıkları kışkırtmakta ve istikrarsızlığı yol vermektedir Böylelikle bölgeye dışardan gelecek güçleri caydırmaktadır Rusya'nın bölgedeki en önemli çıkarı petrol boru hatlarında ortaya çıkmaktadır Hazar bölgesinin petrollerini taşıyacak gücün bölgenin siyasi ve ekonomik geleceğine de hükmedebileceğini düşündüğünden bölgenin güçler dengesini ve stratejisini kendisi şekillendirmeye çalışıyor ve bir de kendisine Türkiye'nin engel olmasını istemiyor

Bölge üzerinde oynanan oyunlara karşı Türk Cumhuriyetleri kendi içlerinde de yeni değişikliklere gitmelidirler Sovyet devrinde dış ilişkilerin tamamen engellenmiş devlet içinde bile buna sınırlamalar getirilmiştir Bu nedenle Orta Asya Türk Halkı, etrafından soyutlanmış dünya gerçeklerinden, çevresindeki olaylardan habersiz yaşamışlardır Orta Asya'nın gelecekteki refahını sağlayabilmesi için dışa açılması, ihracat kapasitelerini arttırması ve dış yatırımları çekmeye çalışması gerekir Bölgede özellikle Kazakistan ve Türkmenistan gibi tüm dünyanın ihtiyaç duyduğu petrol ve doğal gaza sahip olan ülkeler bu kaynağı akıllıca kullanmaları gerekiyor Rusya buna ön ayak olmaya çalışıyor ancak bölgedeki petrolü ve doğal gazı normal fiyatından daha aşağı bir seviyede alıp daha fazla bir fiyata satıyor Orta Asya devletlerini bundan normal ihtiyaçlarını bile karşılayamazken Rusya kendi kaynaklarını kullanmadan bu yolla çok fazla gelir elde etmektedir Kırgızistan ve Tacikistan gibi dağlık bölgeler ticarete önem vermelidir Bunun için de kaynak bu ülkelere için su gücüne dayanmaktadır Ülkelerinde kurulmuş bulunan hidro-elektrik santralleri iyi değerlendirip bu enerjiyi satarak çok fazla gelir elde edebilirler Özellikle Kırgızistan için ziraata yapılacak yatırımlar ülke ekonomisi açısından çok faydalı olacaktır Ayrıca ülkelerde finansal kaynağı sağlayacak bankalar kurulması da elzemdir Bölge ülkeleri kendilerin geliştirmek ve dış piyasaya açılmak için ekonomilerini geliştirmeleri gerekmektedir Bunun için de dış yatırımı çekmek zorunludur Türkiye onlar için önemli bir kaynak konumundadır Ancak uzun yıllar Sovyet rejiminde kalan bölge ülkeleri ticaret açısından Türk iş adamları için pek verimli değildir Çünkü pek çok bürokratik engel vardır Vergiler, kanunlar, çalışma koşulları onları baltalamaktadır Ülkelerin bu olumsuz yapıyı bir an önce silmeleri gerekmektedir Bütün bu olumsuzluklara rağmen bölgenin geleceği parlaktır Tabii kaynaklar ve doğal zenginlikler tüm dünyayı çekmektedir Bal tutan parmağını yalar mantığı çerçevesinde her devlet bölgeden bir çıkar, bir gelir elde etmeye çalışmaktadır Bu konuda Rusya biraz daha baskın gelmeye çalışmaktadır Bu konuda Rusya biraz daha baskın gelmeye çalışıyor Rusya Enerji ve Petrol bakanı bir basın toplantısında; "Bağımsız Devletler Topluluğundaki (BDT) her türlü kaynağa ulaşmak bizim hakkımız Bunları biz yarattık İşçimizle, fikirlerle, enerjiyle biz yaptık Bütün BDT ülkelerindeki kaynaklara ait projelerde yer almak bizim hakkımız" (7 Kasım 1994) Bu düşünce Rusya'nın"arka bahçe" politikasının bir görünümüdür ve 70 yıllık esaret döneminden sonra bölge ülkeleri tekrar Rusya'nın esareti altına girmeyecektir Bu şartlarda Türkiye'nin yapması gereken, kardeş ülkelerin dev ülkeler karşısında pazarlık şansını arttıracak ve Rusya'ya onları ezdirmeyecek politikalar benimsemesidir Türkiye'nin yaşamış olduğu deneyimler bunu için yeterlidir

Türkiye günü kurtarmak ve petrol başına üşüşen ülkelerden biri izlenim vermekten kaçınmalıdır Bu konuda onların tecrübesizliklerini önleyip onlara destek olmalı, işbirliği yapmalıdır ama bunu kısa süreli faydalara dönüştürme niyeti gütmemelidir

Bölgede çıkan zengin petrol ve doğal gaz kaynakları, bölge ülkeleri özellikle Azerbaycan, Türkemistan ve Kazakistan için bağımsızlıklarını pekiştirici bir rol oynamıştır Bu kaynakların işletilmesi ve bundan verim alınması güvenilir ihraç yolları bulunmasına da bağlıdır Rusya bu konuda da kendisini yetkili görüyor ve doğal gazın Mavi Akım projesi kapsamında Rusya'dan gaçmesini istiyor bu ise bölge kaynaklarının normalden daha ucuza satılmasına neden olacaktır Batı ise kaynakların kendisine güvenilir yoldan, kesintisiz ve ucuz bir şekilde gelmesini istiyor ABD Bakü-Ceyhan boru hattına destekliyor ancak bu sözde kalıyor, söz ve eylem uyum sağlamıyor Son dönemde Rusya'ya yani Mavi Akım projesine yeşil ışık yakmıştır ve Rusya bölge kaynakları üzerinde yeterince söz sahibi olmaya başlamıştır

ABD kongresine sunulan bir rapora göre; ABD, Kanada, İngiltere, Endonezya, Norveç, Mısır, Arjantin, Avustralya ve Ekvator'daki petrol rezervlerinin 10 yıl Suudi Arabistan, Rusya, İran, Venezuela, Meksika, Libya, Brezilya ve Trinidad petrollerinin ömrünün 50 senenin altına düştüğü tahmin ediliyor Raporda, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Kazakistan, Türkmenistan, Tunus ve Azerbaycan'ın 100 seneden daha uzun ömürlü petrol rezervine sahip oldukları belirtiliyor Avarsya'nın bu zengin kaynakları bu bölgeyi dünya için önemli kılmaktadır Böylesi bir pastayı ABD başka bir ülkeye yedirmek istememektedir ve bölge devletleriyle direk ilişkiye girme çabası içindedir

Dünyada bu politikalar güdülürken, Türkiye olduğu yerde saymamalıdır Coğrafi açıdan ve kültürel açıdan bölge ülkelerin yakın bir konumdayız Bunu iyi ibir şekilde değerlendirmek mecburiyetindeyiz Bölge ülkelerinin her birinden ülkemize gelmiş pek çok sayıda öğrenci vardır Bu öğrenciler Türk devletlerinin gelecek neslidir ve ileriki dönemlerde devlet görevlerinde önemli yer alacaklardır Yani öncelikle onlara kendimizi tanıtmalı ve geleceğe yönelik bir organizasyon oluşturmalıyız Amacımızın onları sömürge konumuna getirmek olmadığın belirtmeliyiz Özbekistan Devleti'nin, Türkiye'deki öğrencilerini geri çekmeleri büyük bir kayıptır Gelecekte bu zararımıza olabilecektir Eğitim adına sadece Türkiye'ye gelen öğrencilerle diyalog yeterli olmayacaktır Orta Asya'da açılan üniversitelerde de bu yönde çalışmalar yapılmalıdır Bölge halkının uzun dönem demir perde ardında kalmış olması onu eğitim açısından dünya ülkelerine göre geri bırakmıştır Biz bunu iyi değerlendirmeli ve ülkemizi onlara iyi bir şekilde tanıtmalı, sevdirmeli ve onları bize yakınlaştırmalıyız

Her yıl olağan yapılan devlet başkanları zirvelerine devam edilmelidir Bu, aradaki bağın pekişmesine yol açacaktır ABD'nin AB'nin ve Rusya'nın olumsuz politikalarına rağmen Türkiye'nin bölge devletleriyle unutulmayacak tarih ve kültür birliği vardır ve gerekli adımların atılması için bu bir temeldir Karşılıklı işbirliği ile bu temelin üzerine sağlam bir şekilde çıkılacaktır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.