| 
Şengül Şirin  | 
				  Tanzimat Nesri 
 
            Siyasi Tanzimat’ın (1839) getirdiği Batı’ya yönelme hareketi,  	1860’tan sonra edebiyatımızda da bir değişme, yenileşme çığırını açtı Tanzimat Edebiyatı denen bu çığır (1895) Servetifünuna kadar sürdü  Bu edebiyatı temsil eden kişilerin çoğu aynı zamanda şairlerdir  	fakat bunlar asıl yeniliği nesirde yapmışlardır  Tanzimat edebiyatı, hakiki  	bir nesir devrimi olmuştur  Çünkü fikirler yenilenmiş, Batı’dan yeni  	kavramlar getirilmiş bütün bunlar nesri büsbütün değiştirmiştir  Zaten, Tanzimat’la edebiyatımıza giren yeni türlerin hemen hepsi,  	roman, hikaye, tiyatro, tenkid, makale, nutuk gibi nesir türleridir  Bu  	türler, yeni nesrin gelişmesini sağlamış ve yaratılan üslupla birlikte  	olgunlaşmışlardır  Yeni nesrin oluşmasında asıl büyük rol, gazeteciliğe ve gazetecilere  	düşmüştür  1860’ta başlayan özel gazetecilik, az zamanda, hakla hitap eden  	yeni bir anlatım bulmak gereğini kabul ettirdi  İster istemez bir havadis ve  	haber verme üslubu arandı  Nitekim özel Türk gazeteciliğinin kurucusu olan  	Şinasi, 1860’ta çıkardığı Tercüman-ı Ahval’in ilk sayısına yazdığı önsözde,  	bu arayışı tam bir şuur ile açığa vurmaktadır  “Tarife hacet olmadığı üzre, kelam, meram anlatmağa mahsus bir Tanrı  	vergisi olduğu gibi, insan aklının en güzel icadı olan kitabet (yazı sanatı)  	dahi, kalemle tesvir-i kelam eylemek fenninden ibarettir  Bu hakikatten  	dolayı giderek, umu halkın kolaylıkla anlayabileceği mertebede işbu gazeteyi  	kaleme almak gerektiği dahi, yeri gelmişken, şimdiden hatırlatılır  ”Batı dünyasından bize gelen görüş,düşünce ve kavramlar, halka  	gazeteler kanalıyla yayılmıştır  Bunları anlatabilmek için yeni deyişlere,  	tamlamalara ve yeni kelimelere ihtiyaç duyulmuştur  Kimi tercüme yoluyla  	bulunan, kimi de eski kavramların yeni anlamlar kazanması suretiyle  	hazırlanan bu kelime ve tamlamalar, yeni nesri oluşturmuştur  Tanzimat şair ve yazarlarının hepsi toplumcu, devrimci ve batıcı  	kimselerdir  Kitaplarında ve yazılarında, halka gösterecekleri yollar,  	anlatacakları gerçekler, verecekleri bilgi ve öğütler vardır  Bunu sağlamak  	için elden geldiği kadar çok insana hitap etmek isterler  Tabii olarak hepsi  	sade dile özenmiş ve açık yazmaya çalışmışlardır  Başlıca Tanzimat  	aydınlarının bu konudaki görüşleri sadeleşme ve anlaşılma noktasında  	birleşmektedir :Namık Kemal :“Her nedense lisanen söylediğimiz şiveyi beğenmeyip de kaleme başka  	bir edebiyat lisanı icat etmeğe çalışan müelliflerimizin tuttukları ifade  	tarzı, konuşma dilimize kıyasla, mesela arabiye nisbetle Borne lisanı kadar  	sakildir  İki sayfalık bir yazı okumak için herkesi seksen defa Kaamus’a (arapça  	sözlük) veya Buhran’a (farsça sözlük) müracaat mecbureiyetinde bulundurmak  	için marifet sayılsın? Seçkinler için kitap yazmak kadar dünyada abes bir  	şey yoktur  ”Muallim Naci :“Bir söz ne kadar tabii söylenir ve tabii yazılırsa o derece latif  	olur  Fesahat, belagat denilen şeylerin tabilikte aranması lazım gelir  Söze  	tekellüf karıştığı gibi, fesahat, belagat aradan çıkar  Ziya Paşa’nın :Çıktıkça lisan tabiatındanElbette düşer fesahatındansözü pek doğrudur  Ancak doğru yolu görmüş ve o yoldan gitmeye çok çalışmış olmalarına  	rağmen, bu yazıcıların pek azı, özlenen sadeliğe ulaşabilmiştir  Bunun  	sebepleri çoktur  Bir kere bunların hepsi, eski edebiyat kültürü ile  	yetişmiş kimselerdi, alışkanlık ve hayranlıklarını bırakamıyorlardı  Okullarda hep Arapça ve Farsça öğrenildiği için aydınların bildiği ve  	kullandığı Türkçe kelimeler yetersizdi  Türkçe sözlerin büyük kısmı edebi  	sayılmıyor; ancak konuşma diline yakıştırılıyor, sanat ve fikir yazılarına  	gitmez sanılıyordu  Bu yüzden Arapça ve Farsça sözlere vazgeçilmez unsurlar  	gözüyle bakılıyordu  Yüzyıllar boyunca Türkçe , fikir alanında işlenmeden kalmıştı  Edebiyatçılar, düşünce yazılarında, tasvir bölümlerinde ve ince duyguları  	anlatmak isteyince Osmanlıca’ya sığınıyorlardı  Sade dil, en çok  	söyleşmelerde ve biraz tahkiyede bulunuyordu  Tanzimatçılar, günlük dile  	yatkın, başarılı piyesler yazdıkları halde, roman ve şiirlerinde süsten  	kurtulamıyorlardı  Sadelik gerçi bütün Tanzimatçıların baş arzusu görünür ama, bütün  	yazarlar aynı ölçüde sadeleşmek yolunu tutmuşlardır  Tek bir yazarın eseri  	dahi, sadelik yönünden birbirine benzemez  Hatta aynı makalede, birbirini  	hiç tutmayan sade ve ağdalı cümlelerin birbirini kovaladığı görülür  Bütün bunlar, Tanzimat yazıcılarının sade dile çok özendikleri halde  	bunu eserlerine uygulayacak güce ve imkana sahip olmadıklarını düşündürür  Sadeliği en ileri götürmüş olan Tanzimat yazarı; Muallim Naci’dir  bunlar arasında halk diline en fazla yaklaşabilen de Ahmet Mithat Efendi  	olmuştur  Tanzimat nesri, Eski Nesre ilintisiz denilebilecek kadar değişik ve  	yenidir  Bu yenilik sade olmaktan çok, başkalaşan bir dünya görüşü ile  	yepyeni Batı kavramlarını kullanmaktan ileri gelir  Çünkü bu dönem, Türk  	toplumuna yeni görüşler ve arzular getirmiş yeni ihtiyaç ve ülküler  	sunmuştur  Yabancı dil bilenlerin ve gazetelerin çabaları, memleket  	işlerinde söz sahibi olmak isteyen yeni kuşaklar hazırlamış, bu suretle bir  	halk efkarı oluşmuş (kamu oyu, efkarı umumiye) meydana çıkmıştır  Uğruna baş koydukları bir ülküleri olan ve bu ülküyü heyecanla  	yaymak isteyen şair ve yazarlar vardır  Hürriyet, vatan, adalet, zulümle  	boğuşma, ıslahat, insan hakları, eğitim, devlet idaresi, vatan için çalışma  	gibi yüzlerce yeni mesele, gazetelerde, tiyatro ve romanlarda coşkunlukla  	söylenip yazılmıştır  Padişah, devlet gibi kavramların karşısına millet,  	meşrutiyet yeni tabular çıkarılmıştır  İşte bu ülküler ve düşünceler Tanzimat’ın nesir dilini, eskilerde  	görülmeyen ve o zamana kadar bilinmeyen :Hey’et-i içtimaiyye, vezaif-i kaanuniye, vatan menfaati, şeref-i  	millet, nesl-i ati, şebab-ı Osmaniyye, gayret-i milliye, medeniyet resulü,  	reis-i cumhur, efrad-ı millet, terbiye-i nisvan, zincir-i esaret, ittihad-ı  	kalb-i millet, gavga-yı hürriyet, şemşir-i zulm, hak-i vatan    gibi  	yüzlerce yeni tamlama ve kavramlarla doldurmuştur  Bu da, Tanzimat nesrini  	iyice sadeleştirmemiş ama, büsbütün yenilemiştir  Tanzimat nesrini eski nesirden ayıran özellikler şunlardır:a) Fikir kaygısı öne alınmış  	üslup özentisi ve süs düşkünlüğü arkaya itilmiştir  Yazıcı, cümlesini bir  	şey söylemek, öğretmek için kurar  b) Cümle boyları kısalmış,  	anlaşılan ve kolayca izlenen bir ölçüye konmuştur  Cümle, gereksiz, boş  	lakırdılardan arınmıştır  c) Seciler çok az kullanılmış  	yada büsbütün atılmıştır  Eski nesirde, konuya girmeden yapılması adet olan başlangıçlar  	atılmış, kestirmeden esasa girmek yolu tutulmuştur   |