|  | Gen |  | 
|  04-15-2009 | #1 | 
| 
Şengül Şirin   |   GenGen Gen, kalıtım ünitesi olarak isimlendirilen özel bir yapı olarak bilinmektedir  Bu tanım melezleme denemelerinde aktarılan karakterlerin gözlemini kolay yapabilmek amacıyla yapılmıştır  Kalıtımın öğeleri, homolog kromozomlar içerisinde ilgili lokusta allelik çiftler olarak bulunan genlerle ilgili karakterlerle ifade ediliyorsa açıklanabilir  Kromozomları ve genlerdeki bilgiyi taşıyan madde DNAdır  Gen, polipeptid ya da RNA için kodlanan DNA molekülü boyunca nükleotit çiftlerinin dizilişidir  Çift heliks yapının her ikisi geni oluşturur  Sadece, bir iplik transkripsiyon olan kodlu iplik, bilgiyi içermekte ve RNA ya da amino asit olarak değerlendirmektedir  Diğer iplik tarnskripsiyona uğramıyor ve karşılık olarak replikasyon esnasında görev yapmaktadır  Kodlanan ipliğin kromozom boyunca aynı iplik olması zorunlu değildir  Bazen değişebilir  Genin yapısı şu şekildedir   Polipeptid kodlarından oluşan genler, iki ana gruba ayrılmaktadır  Bunlar; fonksiyonal proteinler için kodlanan yapısal genler (enzim, hormon, hücre yapı komponentleri, depo proteinleri vs) ikincisi düzenleyici genler bu genler diğer genlerin aktivasyonlarını kontrol ederler  Polipeptid zincirleri farklı uzunlukta olup genetik koda bağlı olarak uzunluğu değişmektedir  Ortalama polipeptid zincirinin uzunluğu 333 amino asit olup yapısal bir genin ortalama büyüklüğü yaklaşık 1000 nükleotit çifti DNA dizisidir  Transfer ve ribosomal RNA molekülleri genler tarafından kodlanır fakat bunlar proteinler gibi aynı yolla sentez edilmezler  tRNA ve rRNA doğrudan DNA 'dan transkripsiyonla oluşturulurlar mRNA 'da aynı yolla ortaya çıkmaktadır  tRNA molekülleri 80 nükleotit uzunluğunda ve bu genler DNA da ilgili uzunluğa göre kodlanırlar  rRNA üç farklı büyüklükte olup 100, 1500 ve 3000 baz olmak üzere DNA'dan kodlanır  rRNA için kodlanan genler çok fazla kopyası yapılır ve ökaryotlarda kromozomlar üzerinde özel bir bölge olan ikincil yapı veya nukleus organizer adı verilen bölgede lokalize olmuşlardır  Kaynaklar: R  N  Jones & A  Karp, 1990  Introducing Genetics  John Murray  Isbn 0-7195-4235-9  Chapter 14 & 17 p  186-243  Genetik Bilginin Hareketi DNA daki genetik bilginin, proteinleri oluşturmak üzere kullanıldığı bilgi akışı veya hareketi şu şekilde özetlenebilir  Buradaki önemli nokta genetik bilginin akışı nukleotit bazlarının eşlenme prensiblerindeki bütün devrelerde yer almasıdır   Genetik bilginin ökaryot ve prokaryotlarda akışı benzer olmakla beraber bazı farklılıklar bulunmaktadır  Prokaryotlarda çekirdek zarı olmadığından dolayı mRNA ya ihtiyaç duyulmamakta ve herşey sitoplazma içerisinde gerçekleşmektedir  Bunlarda translasyon ve transkripsiyon olayları birleşmiştir  mRNA'lar DNA'dan transkripsiyona uğrar, ribozomlar bunlara dokunur ve translasyon başlar  Bu arada transkripsiyon henüz tamamlanmamıştır  Ökaryotlarda ise daha önce açıklandığı gibi belli aşamalarda gerçekleşmektedir  mRNA bu canlılarda, başlangıç ve kuyruk kısmı olarak çekirdekten ayrılmadan önce modifiye edilmektedir  Transkripsiyon tamamlanmadan önce guanin içeren başlangıç noktası üç fosfat grubu içeren bir bağ vasıtasıyla oluşan yapının 5' kısmına bağlanır  Guanin metilasyon ile modifiye edilir yani CH3 gibi metil grupları bağlanır  Başlangıç yapısının fonksiyonu tam olarak bilinmemektedir  Ancak translasyonu yönetmek üzere bir sinyal olarak faaliyet göstermektedir   Ökaryotlarda, birçok mRNA transkripsiyona uğrarken 3' sonunda da modifiye olmaktadır  Hemen hemen translasyon tamamlandıktan sonra yüzlerce adenin nükleotiti kuyruk oluşturur  Adeninler Poly-A olarak isimlendirilir  Poly-A kuyruğu çekirdeğin dışına mesajın taşınmasında sinyal olduğu düşünülmektedir   Aynı zamanda sitoplazmada enzimler tarafından kırılmasını önlemektedir  Sitoplazmada kuyruksuz mesajlar birkaç dakika içinde yok olurken kuyruklu olanlar birkaç gün kalabilmektedir   Genetik Kodun Deşifre Edilmesi Genetik kod, durdurma (stop) sinyalleri ve ilgili amino asitler vasıtasıyla deşifre edilir  Bu işlem, 1960'larda Nirenberg tarafından bir seri denemelerle ortaya çıkarılmıştır  Nirenberg bilinen baz dizilişini kullanarak sentetik mRNA oluşturmuş ve test tüpü içerisinde E  coli 'den hücresiz bir ortamda ortaya koymuştur  Test tüpü içerisine protein sentezi için gerekli ribozom, tRNA, enzim ve amino asitler yerleştirildi  Polipeptidler sentez edilerek izole edilmiştir  Sentetik olarak urasil nükleotitleri (poly-U) kullanıldığı zaman fenilalanin oluşumu sağlanmıştır  Fenilalanin kodunun bundan dolayı UUU olduğu gösterilmiştir  Benzer testler Poly-A ve Poly-C için yapılmış sırasıyla AAA için lisin, CCC için prolin, Poly-G için ise herhangi bir yapı gözlenmemiş ve bu yapı kendi üzerine katlanma yaptığı gözlenmiştir  Buna göre, genetik kod için yapılan çalışmalarda kullanılan triplet yapının özeti aşağıda verilmiştir  Şekil     ) Genetik Kodun Özellikleri Bütün kodonların özelliğini hatırlamak tabiki mümkün değildir  Ancak bunlara ait bazı özellikler aşağıda özetlenmiştir  1  Belli amino asitler (methionin ve triptophan) sadece bir kodon tarafından kodlanmakta fakat çoğu birkaçı tarafından kodlanmaktadır  Bundan dolayı kodun farklı olduğu söylenebilir çünkü ihtiyaçtan daha fazla bulunmakta ve aminoasitten fazla kodon bulunmaktadır  Bu farklılık kodonun üçüncü bazındaki varyasyonlarla izah edilmektedir  Örneğin GCU, GCC, GCA ve GCG kodlarının hepsi alanin içindir  tRNAnın ailesi alanin taşımakta ve bundan dolayı mRNAdaki ilk ik i bazı tanımaktadır  Üçüncü olanı ise nispeten önemsizdir  2  Bazı tripletler herhangi bir amino asidi kodlamaz, bunlar stop kodonları veya zinciri sınırlandıran kodonlardır  UAA, UAG, ve UGA bunlara örnektir  Bunlar translasyon olayında sinyal olarak rol oynarlar ve polipeptid zincirinin oluşumunun sonunu belirler  Stop kodonları bir geni komşularından ayıran bir noktalama işareti olarak düşünülüyor  3  Kod devamlı olup üst üste gelmez  Şayet üst üste gelirse tripletin başlangıcı işlemin sonu olarak kullanılır o zaman bir baz çifti değişikliği olur yani mutasyon gerçekleşir  Mutasyon polipeptid zincirinde oluşursa bir amino asitten fazlasında da oluşabilir  Ancak bu her zaman böyle değildir  4  Kodlar genel olarak her canlıda bulunurlar  Aynı kodonlar bütün yaşayan organizmalarda aynı amino asidi oluşturmak üzere kullanılır  Ancak bir durum bunun dışındadır  İnsanda mitokondrial DNA'da, mayada belli zinciri durduran kodonlar amino asit oluşturan kodon olarak okunurlar  Kaynaklar: R  N  Jones & A  Karp, 1990  Introducing Genetics  John Murray  Isbn 0-7195-4235-9  Chapter 14 & 17 p  186-243  Genlerin farklı aktivasyonları Farklı genlerin farklı çalıştıklarını, farklı devrelerde, farklı tipteki hücrelerde yer aldıklarını onların üretimi olan proteinlerin varlığına bakarak anlayabiliriz  Bu amaçla hemoglobin protein oluşumunu incelemek iyi bir örnek oluşturmaktadır  Daha önce açıklandığı üzere hemoglobin kompleks bir proteindir  İlgili genleri bütün hücrelerde bulunmaktadır  Fakat sadece eritroblast olarak bilinen özel hücrelerde aktifdirler  Eritroblastlar, kemik iliğinde doku hücrelerinde üretilmektedir  Ancak, bunların her ikisi de hemoglobin üretmezler  Genler eritroblastlarda transkripsiyona uğrar ve mRNAyı sentez etmektedirler  Bu hücreler çekirdekleri olmayan retikulositleri ortaya çıkarırlar ve bu durum kırmızı kan hücrelerinde (eritrosit) hemoglobinin mRNA dan translasyon olduktan sonraki devreye rastlamaktadır   Hemoglobinin üretiminde 7 farklı gen bulunmaktadır  Herbiri farklı bir polipeptid zinciri tarafından kodlanmaktadır  Bu genlerden birisi alfa polipeptid olup hayatı boyunca aktifdir  Diğerleri gelişmenin belli zamanlarındaki fonksiyonlara göre düzenlenmektedir  Bu polipeptidlerin görünüşü diziliş yönüyle dört farklı hemoglobin tipinin görünmesine neden olmaktadırlar  Genlerin ikisi zeta ve epsilon polipeptidleri için kodlanmakta ve embriyonik hemoglobini ortaya koymaktadır  Bunlar yaşamın ilk üç ayında aktif olup daha sonra çalışmazlar  Gama zincirlerinin ikisi erken embryo da görünür ve gelişmenin ilk üç ayı ve doğum arasında pik devresine yükselirler  Bunlar fötal hemoglobini oluşturmak üzere alfa polipeptid ile birleşirler  Beta ve delta zincirleri doğuma yakın zamanda ortaya çıkar ve hayatın geri kalanında kullanılmaktadır  Gelişme esnasında doğumdan altı aydan itibaren hemoglobin proteininin % 98 i HbA olarak ve her molekül iki alfa ve Beta zinciri içermektedir  Kalan % 2 ise hemoglobin HbA2 olup iki alfa ve iki delta zincirinden ibarettir  GENETİK Genetik veya Kalıtım (Yunancadan genno γεννώ= doğurmak), canlının bütün özelliklerinin eski kuşaktan yenisine nasıl geçtiğini inceleyen bilim dalıdır     DNA 4 farklı bazdan oluşur: Adenin, Timin, Guanin ve Sitozin (A,T,G ve C) İlk olarak Gregor Mendel'in yaptığı çalışmalarla bilim dünyasında tanındığı için, Mendel "genetiğin babası" olarak da adlandırılır  Genetik bilimi 20  yüzyılın ilk yarısında bilim insanları arasında heyecan ve merak uyandırsa da asıl etkisini ikinci elli yılda DNA'nın moleküler yapısının keşfedilmesiyle göstermiştir  Bir anda bilimcilerin göz bebeği haline gelen genetik 1980'li yıllara gelindiğinde artık gelecek yüzyılın bilimi olarak nitelendirmiştir  1990'lı yıllara gelindiğinde yıllardır bilim insanlarının hayallerini süsleyen insan DNA dizinin haritasının çıkarılma fikri için ilk kez somut bir adım atılmıştır  Uuluslararası bir konsorsiyumun ittifakıyla İnsan Genom Projesi başlatılmıştır  Tarihin en önemli bilimsel gelişmelerinden biri olarak kabul edilen söz konusu ‘harita’ sayesinde ölümcül hastalıkları önceden teşhis ederek önleme, kişiye özel ilaç ve tedavi yöntemleri geliştirilebilme yolunda çok önemli katkılar sağlanmıştır  Bugün, genetik bilimi sayesinde birçok hastalığın erken teşhisi mümkün olabilmekte, bunun yanında tedavi metotlarının gelişiminde oldukça faydalı olmaktadır  Genetik Bilginin Değerlendirilmesi Ökaryot canlılarda DNA çekirdek içerisinde kromozomlarda yer almıştır  Amino asitlerin proteinlere dönüşmesi sitoplasmada ve çekirdeğin dışında yer almaktadır  Bu sebeple genetik bilgi hücre içerisinde depolandığı yerden değerlendirildiği yere transfer olmaktadır  Bu transfer ve değerlendirme işlemi RNA tarafından sağlanmaktadır  RNA molekülleri hücre ve dokularda fazla miktarda bulunmakta ve proteinlerin oluşumunda görev yapmaktadır   Ribonükleik asit RNA, DNAya kimyasal kompozisyon ve yapısı oldukça benzeyen nükleik asittir  DNA'dan farkı; RNA tek iplikli moleküldür  Fakat çeşitli kompleks formlara katlanabilir  RNA da şeker molekülleri riboz olup hidroksil grubu bulundurur  RNA'da timin yerine urasil bulunmaktadır  Hücre içerisinde farklı tipte RNA molekülleri bulunmaktadır  Herbiri proteinlerin sentezinde anahtar rol oynamaktadır  Bunlar elçi RNA(mRNA), transfer RNA(tRNA) ve ribosomal RNA (rRNA) 'dır  mRNA  Bu RNA, çekirdekteki DNA ile sitoplazmada proteinin sentez edildiği yere genetik mesajları taşımaktadır  DNA'dan bilginin alınması için çift heliks ilgili genin bölgesini ters istikamette açmakta ve açılan kollardan tek ipliği mRNA ipliğinin sentezi için kalıp görevi yapmaktadır  mRNA'nın DNA'dan sentez edilme işlemi transkripsiyon (kopyalama) olarak bilinmektedir  Bu işlem RNA polimeraz tarafından kontrol edilmektedir  Bu şekilde genetik bilgi çekirdekten sitoplazmaya geçmektedir  tRNA  Sitoplazmada bulunmaktadır  Görevi aminoasitleri toplamak ve protein sentezi kısmı olan ribozomlara taşımaktır  En az 20 farklı tRNA molekülü bulunmaktadır  Bunların hepsinin temel yapıları aynıdır  Tek iplikli RNA yaklaşık 80 baz uzunluğunda olup üçgül yaprağı şeklinde ve kendi üzerindeki bazlar arasındaki eşlenmeye göre katlanmaktadır  Bu molekül aynı zamanda bazı pseudourine ve inosine gibi çok kullanılmayan nükleotidleri de bulundurmaktadır  Bunlar diğer bazlarla hidrojen bağları oluşturmaz ve molekül içerisinde eşlenmemiş halkalar şeklinde bulunurlar   Herbir tRNAnın eşlenmemiş son kısmı üçlü bir yapı içerir bu yapı antikodon olarak bilinmektedir  Antikodon, mRNA'da taşınan kodonların bir veya daha fazlasına eşlenecek özelliğe sahiptir  Diğer eşlenmemiş son kısmı ise özel amino asite bağlanır  Herbir tRNA mRNA yapısıyla antikodon yapısını karşılaştırarak amino asitleri kendine toplar   rRNA  Ribozomların bir komponentidir  Hücre içerisinde protein sentezinin yer aldığı yapılardır  Ribozomlar, endoplasmik retikulum ile ilişkili olarak faaliyet göstermektedir  Bunlar, üniform yuvarlak iki alt kısımdan oluşmuş yapılardır  Her bir alt ünite RNA ve proteinin yaklaşık eşit büyüklükteki kısımlarından oluşmuştur  Küçük alt ünite 1500 baz uzunluktaki bir RNA molekülüne sahiptir  Geniş olan ünitesi ise 3000 ve 100 baz uzunluğundaki iki RNA'dan oluşmuştur  Prokaryotların ribozomları ökaryotlarınkinden daha küçüktür  Her iki grupta binlerce ribozom bulunmaktadır  Kaynaklar: R  N  Jones & A  Karp, 1990  Introducing Genetics  John Murray  Isbn 0-7195-4235-9  Chapter 14 & 17 p  186-243  Gen Ekspressiyonu ve İmprinting Genler Özet Karakterleri kontrol eden genlerin çalışma mekanizması, kendi üzerlerinde bulunan başka genler tarafından kontrol edilmektedir  Bu mekanizma; düzenleyici genler, promotor gen ve operon genler tarafından yönetilmektedir  Genlerin anne ve babadan aldığı özellikler yavrulara aktarılırken bazı genlerin diğeri çalışırken inaktif duruma geçtiği görülmektedir  İmprinting gen adı verilen bu genlerin çalışması canlılarda kanser olayının temelini oluşturduğu hakkında fikirler mevcuttur   Abstract The working mechanism of genes which control the characters are also, controlled by other genes  This system is organized by the regularity genes, promoter and operon genes  While the characters taken from parents are inherited to the offsprings, it is seen that some genes inactivate though other gene active  There are some ideas that the working of these genes named imprinting implies that they results the base of the cancer  Giriş Kalıtsal materyalde, genetik bilgiyi taşıyan üniteler gen olarak bilinmektedir  Hücrelerde bulunan genlerin taşıdıkları bilginin, canlının yaşantısında gerekli olan moleküllere dönüşmesi gen ekspressiyonu olarak bilinmektedir  Genin ekspressiyonu, DNA baz dizilişinden başlayıp RNA'ya kopilenip protein molekülü oluşturmak üzere aminoasitleri biraraya getirme olayıdır  Genetik bilginin bu şekilde akışı şu şekilde özetlenebilir  
 
 
 Proteinler, kimyasal reaksiyonları katalize eden (enzim), gen ekspressiyonunu düzenleyen (düzenleyici protein), hücre, doku ve virüslerin birçok yapısal özelliklerini katalize kontrol eden moleküllerdir  Protein birbirine kovalent bağla bağlı olan birçok amino asitten oluşmuştur  Amino asit zincirleri polipeptid olarak isimlendirilir  Polipeptidlede 20 farklı amino asit, farklı sayı ve düzende bulunurlar   Herbir amino asit karboksil grubuna ait bir karbon atomu ve bir amino grubu bulunmakta R olarak isimlendirilen bir başka kimyasal gruba bağlanmaktadır  En basit R grupları glycine (_H) ve alanin(_CH3) dir  Polipeptid zincirleri bir amino asitin karboksil grubu diğer bir amino asitin amino grubuna bağlandığı zaman peptid bağ olarak isimlendirilen düzenli kovalent bağ oluşturmaktadır  Bu şekilde proteinin temel ünitesi polipeptid olup karbon atomları iskeleti oluşturmak üzere peptid gruplarında birbirlerine alternatifli olarak bağlanırlar  Her polipeptid molekülünün iki sonu farklı olup biri serbest NH2 grubu şeklinde amino terminus olarak ikinci tarafı ise COOH şeklinde karboksil terminus olarak isimlendirilir  Polipeptidler, zincirin karboksil tarafına bağlanarak sentez edilirler  Polipeptid zincirinin aminoasitleri amino terminus tarafından başlıyarak sayılır   Çoğu polipeptid zincirleri yüksek oranda katlanırlar  Yan zincirler arasındaki kovalent olmayan interaksiyonlar vasıtasıyla katlanma şekli amino asitlerin dizilişi ile ilgilidir  Bu şekilde her bir polipeptid zinciri sentezine bağlı olarak üç boyutlu yapıya katlanır  Bazı durumlarda protein katlanması hücre içerisinde diğer proteinlerle interaksiyon halinde oluşur  İşlem esnasında su molekülleri serbest bırakılır  Proteinlerin doğru olarak görevlerini yapmaları ancak doğru dizildikleri zaman gerçekleşir  Amino asitlerin zincirden kaybı veya yanlış düzeni enzim aktivitesinde kayıp veya azalmaya neden olmaktadır   Enzimler, özel bir protein sınıfıdır  Yapı ve metabolizma faaliyetlerinde önemli rol oynayan farklı çeşitleri de bulunmaktadır  Yapısal proteinler, örneğin kolajen, keratin, aktin, myosin gibi hayvan vücud yapısındaki önemli komponentlerdir  Depo proteinleri, bitki tohumlarında bulunan proteinlerdir  Antibodi proteinleri hastalığa karşı defans mekanizmasında rol oynarlar  Bazı hormonlar (insülin) organizmanın fizyoloji ve gelişmesini düzenlerler  Hemoglobin, kanda oksijen taşıyan taşıyıcı proteindir  Histon ve tubulin kromozomların yapısıyla alakalı proteinler olup mitoz ve mayoz esnasında iğ ipliklerinin oluşumundan sorumludurlar   Son zamanlarda, proteinlerin sadece enzimlerin değil, DNA larında bulunan genlerde yer alan bilgi tarafından oluşturulduğu ortaya çıkmıştır  Bu husus bir gen bir enzim veya bir protein olarak isimlendirilerek gündeme gelmiştir  Bu durumda polipeptidlerin iki veya farklı sayıda bir araya gelmeleri, farklı yapıda protein oluşturduğu şeklinde değerlendirilmektedir  Bu husus hemoglobin proteini üzerinde açıklanmıştır  Hemoglobin bir enzim değildir  Oksijen taşıyan bir proteindir  Kanda eritrositlerde bulunur ve kırmızı rengi verir  Normal insanlarda bu 4 polipeptidden oluşmuştur  İki benzer α ve iki benzer β zincirinden oluώmuştur  Bu 4 zincir aktif proteinin dörtlü yapısını oluşturmaktadır  Yapıda 141 α ve 146 β amino asit bulunmaktadύr  Bu iki polipeptid birbiriyle bağlantılı olmayan iki farklı gen tarafından oluşturulmuştur  Bazı insanlarda hemoglobinin anormal formları, orak şekilli hücre anemisi olarak isimlendirilen kan hastalığının belirtisi olarak ortaya çıkmaktadır  Bu hastalık, genetik olarak Mendel prensiplerine göre kalıtsal özellik gösterir  Resesif homozigot yapıda kendini göstererek eritrositlerin hatalı oluşumuna sebep verir  !956 yılında Vernon Ingram isimli araştırıcı protein analizi için parmak izi tekniğiyle yaptığı analizde, farklılığın sadece bir amino asitten kaynaklandığını göstermiştir  Valin amino asidi β zincirini N-terminalinde 6  pozisyonda glumatik asit için kaybolmuştur  Bu teori, genlerin proteinlerin yapısının kontrol eden karakterler üzerinde etkide bulunduğunu ortaya koymuştur  Böylece bir gen bir polipeptid zinciri sağlamaktadır  Mutasyonlar, amino asit dizilişini değiştirdiğinden dolayı fenotiplerde farklılıklar ortaya koymaktadırlar  Kaynaklar: R  N  Jones & A  Karp, 1990  Introducing Genetics  John Murray  Isbn 0-7195-4235-9  Chapter 14 & 17 p  186-243   | 
|   | 
|  | 
|  |