Irkçılık Kavramı |
|
|
#1 |
|
gülgüzeli
|
Irkçılık KavramıIrk kelimesi Arapça’da kök, yaprağın sapı, nesep gibi anlamlara gelmektedir Günümüzde aralarında kan bağı bulunan, aynı soydan gelen büyük insan toplulukları ırk kelimesiyle ifade edilmektedir “Maddi ve manevi açılardan milletinin ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışına ırkçılık denir ” İslam ansiklopedisi’nde ırkçılık şu şekilde tarif edilmektedir: “Sosyal grupların kalıtımla geçen bedenî özellikler sebebiyle farklılaştığını ve bu farklılıkların onlar arasındaki statü ve ilişkinin belirleyici olması gerektiğini iddia eden akıma ırkçılık denir ” Irkçılık kavim birlikteliği üzerine kurulu olan bir dostluktur… Kavim bağları, ırk, tarih, dil, ortak maslahatlar ve toprak unsurları üzerine kurulmuştur Arap kavmiyetçiliği, Fransız kavmiyetçiliği, Türk kavmiyetçiliği ve günümüzde bütün bir dünyada yaygın olan diğer kavmiyetçilikler bu kabildendir Irkçılık üzerine kurulan dostluk bağları, bütün anlamıyla din ve akide unsurlarını yok etmektedir Kavmiyetçilik ve kavmiyetçilerin anlayışına göre, her ikisi de tek bir kavimden oldukları sürece, yahudi, mecusi ve sapık batıniler gibi küfür ve şirk ümmetleri ile, muvahhid müslümanlar arasında hiçbir fark yoktur![]() ![]() Bunun yanında, aynı kavmin evlatlarından olan inkarcı müşrik kafire verilen hak ve dostluklar, aynı kavimden olmayan takva sahibi bir müslümana verilmemektedir Misal olarak, Arap kavminden olan inkarcı müşrik bir kişiye verilen haklar ve dostluklar, Arap kavminden olmayan Pakistan’lı muvahhid bir müslümana verilmemektedir Bu nedenle günümüzde yaygın olan bu manası ile kavmiyetçilik küfürdür Çünkü bu manası ile kavmiyetçilik, Allahu Tealâ’nın haram kıldığını helal, helal kıldığını ise haram kılmaktadır… Bu, İslam’ın şiddetle sakındırdığı cahiliyye bağlarındandır Allahu Tealâ şöyle buyurur: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok sakınanınızdır Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır ” (49 Hucurat/13) Resulullah’tan (sallallahu aleyhi ve selem) rivayet edilen hadislerde şöyle geçer: “Allah, sizden cahiliyyenin kirini ve atalarla övünmeyi giderdi Artık o sakınan bir mü’min ya da mutsuz bir günahkardır Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem de topraktan yaratılmıştır Kavimleriyle övünen kimseleri bırakınız, onlar ancak Cehennem kömürüdür; ya da Allah onları iğrenç kokan şeyleri burnu ile itekleyerek götüren bokböceklerinden daha alçak kılacaktır ” “Kim cahiliyye davasına çağırırsa, şüphesiz o kimse cehennem leşidir -yani cehennem topluluğundandır- Bir adam dedi ki: “Ya Rasulallah, ya o kimse namaz kılıyor ve oruç tutuyorsa (ne dersin)?” Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Namaz kılıyor ve oruç tutuyor olsa da (aynıdır) Sizi müslümanlar, mü’minler ve Allah’ın kulları diye isimlendiren Allah’a dua edin ” buyurdu “Cahiliye davasına çağıran bizden değildir ” İslam davası dışındaki her dava, cahiliye davasıdır… Din, akide, takva ve salih amel bağı dışındaki bütün bağlar da, kendisinden uzak durulması ve kurtulunması gereken kötü cahiliyye bağlarıdır Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) şöyle buyurur: “Sizden olan dostlarım, nerede ve kim olursa olsun, müttakilerinizdir ” Yani, hangi ırktan, kavimden ya da hangi memleketten olursa olsun… Nerede yaşıyor olursa olsun![]() ![]() Nebi’ye ve mü’minlere sevgili olanlar ancak salih müttakilerdir Bu, hiçbir kimseye ayırımın yapılmadığı hak olan mizandır Bunun dışındaki bütün mizanlar ise batıldır Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) şöyle buyurur: “Arabın aceme, acemin araba, beyazın siyaha, siyahın da beyaza takva dışında herhangi bir üstünlüğü yoktur İnsanlar Adem’dendir, Adem ise topraktandır ” Aslında ırkçılık hastalığı devr-i saadetten önce cahiliye döneminde mevcut olan bir hastalıktı Öyle ki o devrin insanları devamlı surette “zalimde olsa mazlumda olsa kardeşine yardım et” cümlesini tekrar eder dururlardı Bununla birlikte bugünde kendilerini Müslüman olarak isimlendirenlerin bir çoğu aynı hastalığa yakalanmış durumdadırlar Ancak kesinlikle bilinmelidir ki, İslam akîde bağından başka hiçbir bağı itibara almamıştır İster kan bağı ister diğer bağlar hiç fark etmez… Tevhid akîdesi üzerine olanlar hangi vatandan, hangi milletten ve hangi ırktan olurlarsa olsunlar kardeştirler Ve yine aynı şekilde bir Müslüman için vatanı, ırkı, rengi, toprağı aynı dahi olsa Müslüman olmayan kimseler düşmandır, kendilerine karşı dostlukta bulunulmaması gereken kafirlerdendirler Allahu Tealâ hayat projemiz olan kitabında şöyle buyurmaktadır: “Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz Onlar o kimselerdir ki Allah kalblerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır İşte onlar Allah'ın hizbi (dininin yardımcıları)dir İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah'ın hizbidir ” (58, Mücadele/22) Ayetten açık bir şekilde anlaşılacağı üzere Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir mü’minin, aynı kandan, aynı ırktan, aynı kavimden ve hatta aynı babadan bile olsa bir kafiri sevmesi ve ona dostlukta bulunması kesinlikle mümkün değildir Bu ayetin tefsirinde Seyyid Kutub şöyle demektedir: “Bu Allah'ın taraftarları ile şeytanın taraftarları arasındaki en belirgin farktır Belirginlik kazanan safların kesin hatlarla ayrılmasıdır Her çeşit engelin ve her tür bağın ortadan kaldırılarak tek kulpa, tek bağa bağlanmasıdır "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kavmin Allah'a ve Peygamberine düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin ![]() ” Çünkü yüce Allah bir insana iki kalp vermemiştir Ve bir insan bir kalpte iki zıt sevgiyi yerleştiremez Hem Allah ve Peygamber sevgisi hem de Allah a ve Peygamberine düşman olanların sevgisi![]() ![]() Bu kalp ya imanlı olacaktır ya da imansız! Bunların her ikisini birleştirmek ise mümkün değildir "İsterse babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları olsun farketmez " Kan ve yakınlık bağları, iman bağı ile çeliştiklerinde kopuverirler İki sancak yani Allah'ın sancağı ile şeytanın sancağı arasında bir çekişme ve düşmanlık yoksa bu bağları birlikte gözetmek mümkündür Allah taraftarları ile şeytan taraftarları arasında bir savaşın olmadığı sıralarda müşrik olan anne-babaya iyi davranmak emredilen bir davranıştır Fakat aralarında mücadele, sürtüşme, düşmanlık ve savaş varsa bu durumda tek olan kulpla ve tek olan bağla ilgisi olmayan bütün bağlar kopar Nitekim Ebu Ubeyde Bedir savaşında babasını öldürmüştü Ebu Bekir Sıddık oğlu Abdurrahman'ı öldürmeye kalkışmıştı Mus'ab bin Umeyr kardeşi Ubeyd bin Umeyr'i öldürmüştü Hz Ömer, Hz Hamza, Hz Ali, Ubeyde ve Haris yakınlarını ve akrabalarını öldürmüşlerdi Kan ve yakınlık bağlarından soyutlanarak din ve inanç bağına sarılmışlardı İşte bu Allah'ın ölçüsünde bağların ve değerlerin yükselebileceği en yüksek noktaydı "İşte Allah'ın kalplerine imanı kazıdığı kimseler bunlardır " İman Allah'ın eliyle onların kalplerine yerleştirilmiş Rahman'ın sağ eliyle gönüllerine yazılmıştır Artık bu imanın silinmesi ve çözülmesinden söz edilemez Körelmesi ve kapanması yoktur onun!"Ve onları katından bir ruh ile desteklemiştir "Onların bu kadar keskin bir iradeye ulaşmaları ancak Allah'tan bir ruh ile mümkün olabilir Kalplerinin bu nur ile aydınlanması, onların güç ve ışık kaynağı olan ve onları gücün ve ışığın kaynağına kavuşturan bu ruh ile ancak mümkündü "Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır Onlar orada ebedi kalacaklardır: 'Dünyada her türlü bağdan ve her türlü ilişkiden soyutlanmalarının, dünyanın geçici her şeyini kalplerinden söküp atmalarının karşılığı olarak "Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan "Apaydınlık, huzur ve rahat veren bu tablo müminlerin halini yüksek ve üstün bir konumda, sevinç ve hoşnutluğun egemen olduğu bir havada canlandırıyor Rabbleri onlardan razı, onlar da Rabblerinden razıdır Herşeyden kopmuşlar, kendilerini ona bağlamışlar O da onları himayesine kabul etmiş, cennetlerinde onlara geniş imkanlar sağlamış ve onlardan razı olduğunu kendilerine hissettirmiştir Böylece onlar da hoşnut olmuşlardır İçleri bu yakınlık ile huzura kavuşmuş, sevince boğulmuş ve doyuma ulaşmıştır "İşte bunlar Allah taraftarlarıdır " Allah'ın cemaatıdır onlar Allah'ın sancağı altında toplanmışlardır O'nun önderliği ile hareket ederler O'nun yolunda yürürler O'nun sistemini egemen kılarlar O'nun yeryüzündeki kazasını ve kaderini gerçekleştirmek için çalışırlar Onlar da Allah'ın kaderinden biridirler Çünkü;"Hiç şüphesiz Allah taraftarları kurtulanların kendileridir " Allah'ın seçkin yardımcıları kurtulamayacak da kim kurtulacak? Böylece insanlık iki ayrı gruba ayrılmaktadır: Allah taraftarları ve şeytan taraftarları Bütün insanlar iki ayrı sancak altında toplanmaktadır: Hak sancağı ve batıl sancağı Buna göre insan, ya Allah taraftarı olup hak sancağı altındadır Ya da şeytan taraftarı olup batıl sancağı altındadır Bunlar iki ayrı çizgi, iki ayrı gruptur Öyle kesin hatlarla birbirinden ayrılmışlardır ki, asla barışmazlar ve asla esneklik göstermezler! Akrabalık ve hısımlık yok Aile ve yakınlık yok, vatan ve millet yok, tutkunluk ve ulusculuk yok, sadece akide![]() ![]() Yalnız ve yalnız akide Kim Allah taraftarlarına katılır, hak sancağı altında durursa, o ve bu sancağın altında duran herkes Allah yolunda kardeştir Renkleri farklı, vatanları farklı, milletleri farklı, aileleri farklıdır Allah taraftarlarını oluşturan temel bağları ayrıdır Burada bütün farklılıklar, bir olan Allah'ın sancağı altında erir gider Kim de şeytanın egemenliğine girer, batıl sancağının altında yer alırsa artık hiçbir bağ onu Allah taraftarlarına bağlayamaz Ne ülke, ne ırk, ne vatan ne renk, ne soy bağı ne akrabalık ne hısımlık![]() ![]() Bütün bu bağları ayakta tutan baştaki bağ kopmuş olur Onun kopması ile diğer bağların tümü de kendiliğinden çözülür Bu ayet-i kerime de müslüman topluluk içinde kan bağlarını, yakınlık, dostluk ve çıkarını gözetenlerin bulunduğu, onların içindeki hastalıklar tedavi edilmekle birlikte imanın ölçüsü bu kadar kesin bir biçimde ve tamamen ayrı bir şekilde ortaya konmaktadır Aynı zamanda müslüman topluluk içinde kendilerini Allah'a adayan, samimi bir şekilde O'na bağlanan ve burada dikkat çekilen makama yükselen bir kesimin de bulunduğu ifade edilmektedir Bu tablo, Allah'ın islam ümmetini koruyup gözettiğini tasvir ederek başlayan bu sureyi en güzel bir şekilde sona erdiriyor Nitekim surenin başında Hz Peygamber'e kendisi ve eşinin meselesini tartışan fakir kadının sözlerini yüce Allah'ın işittiği dile getirilmiştir İslam ümmetini bu kadar güzel bir biçimde koruyup-gözeten Allah'a bu ümmetin bağlanması, bu korumanın en doğal karşılığıdır Allah'ın taraftarları ile şeytan taraftarlarının kesin hatlarla ayrılması doğaldı Yüce Allah'ın evrensel görevi için seçtiği ve bu konuda görevlendiği ümmete bundan başkası yakışmazdı zaten ” Bu ayetin tefsirinde Kurtubi şu bilgileri vermektedir: Süddî de¬di ki; “Bu Abdullah b Ubeyy'in oğlu Abdullah hakkında inmiştir Bir gün Pey¬gamber (sav)'ın yanında oturdu Peygamber bir su içti Ona; Allah aşkına ey Allah'ın Rasûlü şu içtiğin sudan bir miktar arttır, onu gidip babama içireyim Belki onunla Allah kalbini temizler Bunun üzerine Peygamber ona biraz art¬tırdı Abdullah’da bu artanı babasına götürdü Babası kendisine: Bu da ne di¬ye sorunca, oğlu: Peygamber (sav)'ın içtiği sudan bir artıktır Sen içesin di¬ye bunu sana getirdim, belki bununla Allah senin kalbini arındırır, dedi Ba¬bası ona: Bunun yerine niye bana annenin sidiğini getirmedin? O bundan da¬ha temizdir, dedi Oğlu bu işe kızdı ve Peygamber (sav)'a gelerek: Ey Allah'ın Rasûlü dedi, babamı öldürmeye bana izin vermez misin? Peygamber (sav): "Hayır, ona yumuşak davran ve ona iyilik yap" dedi İbn Cüreyc dedi ki: Bana anlatıldığına göre Ebû Kuhafe, Peygamber (sav)'a dil uzattı Oğlu Ebû Bekir ona öyle bir tokat indirdi ki bunun sebe¬biyle yüzü üzere yıkıldı Sonra Peygamber (sav)'a gelip, durumu ona aktar¬dı Peygamber: "Böyle bir şey yaptın mı? dedi Bir daha bunu yapma " Ebû Bekir dedi ki: “Seni hak ile peygamber gönderen adına yemin ederim ki, eğer kılıcım bana yakın olsaydı, onu öldürecektim ” İbn Mesud dedi ki: Âyet Ebû Ubeyde b el-Cerrah hakkında inmiştir Ba¬bası Abdullah b el-Cerrah'ı Uhud günü öldürdü Bedir günü öldürdüğü de söylenmiştir el-Cerrah, Ebû Ubeyde'nin üzerine gidiyor, Ebû Ubeyde ondan kaçıyordu Üzerine çokça gelmeye başlayınca, Ebû Ubeyde de onu öldürdü Babasını öldürünce, yüce Allah da: "Allah'a ve ahiret gününe inanan hiç¬bir kavmin![]() ![]() " âyetini indirdi "Yahut oğulları" buyruğu ile kastedilen Ebû Bekir'dir Oğlu Abdullah'ı Bedir günü teke tek çarpışmaya çağırmıştı Peygamber’de (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyur¬muştu: "Ey Ebû Bekir, bırak da seninle birliktelikten istifade edelim Senin benim için gören gözüm, işiten kulağım konumunda olduğunu bilmez mi¬sin?" "Yahut kardeşleri" buyruğu ile Mus'ab b Umeyr kastedilmektedir O Be¬dir günü kardeşi Ubeyd b Umeyr'i öldürmüştü "Yahut soydaşları" buyruğu ile de Ömer b el-Hattab kastedilmektedir O da dayısı el-Âs b Hişam b el-Muğire'yi Bedir günü öldürmüştü Ali ve Hamza ise Bedir gününde Utbe, Şeybe ve el-Velid'i öldürdüler Bu buyruğuyla yüce Allah imanın -akraba olsalar dahi- kâfirlerin veli edi¬nilmesi ile bozulacağını açıklamaktadır ” Yukarıda yapmış olduğumuz alıntılardan anlaşılacağı üzere ilk İslam toplumunun arasındaki bağ bütünüyle akîde bağıdır Onlar aynı akîdeye sahip olmadıkları için babalarına, kardeşlerine, çocuklarına ve akrabalarına karşı dostluk kurmadıkları gibi Allah ve Rasülü’nün düşmanı oldukları için onlarla savaşmışlardır İşte İslam bayrağının yücelmesi ve yükselmesi böyle bir imana sahip o yüce ve seçkin sahabe neslinin eliyle olmuştur Ancak bugün durum öyle bir hal almıştır ki, insanlar bir taraftan kendilerini Allah’ın dinine nispet ederlerken bir taraftan da kokuşmuş ırkçılık davasını gütmektedirler Allah’ın indirdiği hükümlerin kaldırıldığı, beşeri ideolojilerin hakim olduğu toprak parçası bu kimselerin vatanı, Allah’ın dininden tamamen uzak yaşayan kimseler ise aynı ırktan oldukları için bu kimselerin kardeşleridir Bir taraftan “bizler de müslümanız” derken, diğer taraftan Allah’ın dinine her yönden saldırılan toprak parçasını koruma adına “ya sev ya terk et” diyerek, ehli imana hücum ederler Beni İsrail’in kalbine buzağı sevgisi nasıl sevdirilmişse bunlarında kanlarına, damarlarına ırkçılık pisliği sirayet etmiştir Şehid Abdullah Azzam bu pis hastalık hakkında şöyle demektedir: “İlk İslam toplumunu birleştiren bağ, toprak ya da akrabalık bağı olmayıp akîde bağıydı Bu toplum aslında daha önce çöküntü içinde olup, ırkçılık bataklığında boğulan bir toplum idi Arapların bu ırkçılık noktasında çok ileri gittiklerini en güzel bir şekilde Dureyt b Summe’nin şu sözü açıklamaktadır: “Ben ancak ve ancak Guziye kabilesindenim O saparsa ben de saparım Şayet o doğru yolda olursa ben de doğru yola gelirim ” Allah Rasulü işte böyle bir toplumu kurtarıp, onları dinin zirvesine çıkarmıştır Dolayısı ile bu toplum nefsi ve şahsi çıkarlardan tamamen kurtulduktan sonra tüm aleme önder olmuştur İslam toplumunda tüm esaslar sevgi, saygı ve yardımlaşma esası üzerine kurulmuştur Bunların hepsi de kelime-i tevhide bağlanmıştır Kim bu tevhid kelimesine bağlanırsa ben ondanım o da bendendir İşte bu bağ yeterlidir Başka bir bağa gerek yoktur Onun pasaportunun rengi benim pasaportumun rengine benzemezse, ya da onun teninin rengi benim tenimin rengine benzemezse bile durum böyledir, değişmez Allah düşmanları vela ve bera akîdesinin Müslümanların toplanmasına ve kuvvet bulmasına vesile teşkil ettiğini görünce Müslümanları renk, ırk, yer ve cins bakımından bölmek istediler Böylece pis koku veren ırkçılık ortaya çıktı Müslümanlar bu ırkçılık çamurunda boğulmuş ve böylece ümmet paramparça olmuştur İslamî hareketler bu toplumu içine düştüğü bataklıktan çıkarmak için gayret etseler bu dinin zirvesine ulaştırmak ve toplumlarının İslam’ın güzel kokularını koklaması için uğraşsalar da bu insanların o zirveye ulaşmaya artık güçleri kalmamıştır Dolayısıyla İslam davasının davetçilerinin çoğu bu ırkçılıktan etkilenmiştir Bakıyorsun ki adam Mısırlıdır Sadece Mısır’da ki İslami hareketi desteklemektedir Diğer yerlerdeki İslami davalarla alakası yoktur Diğer İslami şehirlerdeki davetçileri de bununla kıyaslayabiliriz Şüphesiz vela ve bera akîdesi Müslümanların çoğunun zihninde tam bir açıklığa kavuşmamıştır Şayet biz yeryüzünde Allah’ın dinini hakim kılmak istiyorsak tüm ırkçılık ve vatancılık bağlarından kurtulmamız gereklidir Biz bu dini hak ve üstün kılmak için hangi toplumda olursa olsun, pasaportun rengini unutmamız gereklidir Bilinmelidir ki, Allah için sevgi açıktır ve kayıtsızdır ” Irkçılık hakkında Said Havva şöyle demektedir: “La İlahe İllallah’ı bozan hallerden bir tanesi de kavmiyetçilik ve ırkçılık için çalışıp, bunu tek hedef haline getirmektir Yani kişi kavmiyetçilik için çalışır, kavmiyetçilik için konuşur ve hatta herkesi bu şekilde çalışmaya davet eder İşte böyle bir çalışma açık ve net bir şekilde şirktir Zira Allahu Tealâ bizleri emrine itaat etmek ve kendisi için mücadele vermek için yaratmıştır Dolayısıyla bizler Allah için çalışırsak dolayısıyla kavmimiz içinde çalışmış oluruz Ancak kavmimiz kafir ise, o halde kavmimizin lehinde değil bilakis onun aleyhinde çalışırız Zira Müslümanın çalışması kavminin maslahatı için değil bilakis Allah’ın emirleri doğrultusunda olmalıdır La İlahe İllallah’ı bozan hallerden bir diğeri de vatancılıktır ki bu da şirktir Zira Müslümanın vatanı için çalışması tek bir şarta bağlıdır ki o da vatanının İslam diyarı olmasıdır Ancak kişinin vatanı üzerinde Allah’ın hakimiyetinin olduğu bir vatan değilse, böyle bir vatanın maslahatı için çalışmak La İlahe İllallah’ı bozar ve sahibini müşrik yapar ” Bilinmesi gerekir ki, Avrupa’da kilise ve Kayser imparatorlarının topluma yaptıkları zulüm neticesinde ırkçılık hastalığı çıkmıştır Çünkü toplum bunların zulmünden kurtulmak için tek çareyi ırkçılıkta bulmuştur Dolayısıyla her kavim kendi ırkının galibiyeti ve diğer ırkların mağlubiyeti için çalışmaya başlamıştır Sonuçta ise, aslan payı güçlü ırkın olurken, zayıf ırk ise, ezilmeye mahkum oldu Bundan dolayı Amerikalılar, İngilizler, Almanlar, Fransızlar vatandaşlarının hukukuna riayet ederlerken, kendi ırkından olmayan kimseleri sömürüp, onların bütün kutsal değerlerini hiçe saymaktadırlar Irkçılığın İslam alemine girişi ise Turancılık safsatasıyla başlamıştır Sömürgeci devletler İslam Toplumunun servetini elinden alabilmek için Turancılığı hilafetin merkesi olan Osmanlı’da yaymaya başladılar Daha sonra ise, Arapçılık, Kürtçülük ve diğer ırkçılık çeşitlerini İslam Topraklarında yaymaya başladılar Böylece insanları ırkçılık adı altında birbirine düşürerek, darmadağın ettiler Irkçılığın en belirgin özelliği, kişinin kendi ırkını diğer ırklardan üstün tutması ve kendi akîde ayrımı yapmadan sadece kendi ırkından olmasından dolayı kişileri dost tutması, başka ırktan olanlara ise düşman olmasıdır Müslümanların birbirinden koparak ümmet mefhumunu kaybetmelerinin, cahiliye kalıntılarının dirilip Allah’ın hükmünün yeryüzünden silinmesinin en temel sebeplerinden bir tanesi hiç şüphesiz ırkçılık hastalığının yaygınlaşmasıdır İşte bundan dolayı Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bu hastalığı şiddetle kınayarak şöyle buyurmaktadır: “Irkçılığa çağıran, onun için savaşan, onun için buğzeden bizden değildir ” Sonuç olarak diyoruz ki; ırkçılık İslam’da olmayan cahili bir hastalıktır Nasıl ki bir Müslüman La İlahe İllallah diyerek tüm tağutları ve şeytanî düzenleri inkar ediyorsa aynı şekilde ırkçılık mikrobunu da red ve inkar etmesi tevhid kelimesinin gereklerindendir Bu konu her kesimden insanın özellikle dikkat etmesi gereken önemli bir konudur __________________ Putlarınızı Yıkmaya Geliyoruz ! لا اله الا الله _________________
__________________
|
|
|
|