Berna
|
Kimselere Diyemedim...
Öyle çok pazarlık ettim ki Seninle ey Rabb’im
Sen çağırınca, kendime ayırdığım vakitlerden çalındığını düşündüm
Ezan okununca, sevdiklerimle geçirdiğim zamanların azalmasından korktum
Vakit girince, içim “cız” etti hep
Odamdan uzaklaştım, bıraktım işimi, bozdum keyfimi; öylece namaza durdum
Ayak diredim, “az sonra kılsam da olur!” dedim
“Az sonra”larım “çok sonralar”a döndü, geç kaldım, geç kalmaktan utanmadım
Sonunda ayaklarımı sürüye sürüye vardım huzuruna Pazarlığımı vaktin daralmışlığını bahane ederek yeniden ileri sürdüm
Kaçıyordu namaz ya; o yüzden çabucak kıldım, selam verdim, hemen kalktım, rahatladım
Oysa rahatlığı Sana borçluyum
Ağrımayan her bir dişim kadar huzur borçluyum Sana
Damarlarımın her bir noktasında pıhtılaşmayan kanım kadar sükûnet borçluyum Sana
Tenimin kaşınmayan her bir noktası kadar rahatlık borçluyum Sana
Dişlerim ağrıyacak olsa her biri için harcayacağım zaman Senin
Kanım pıhtılaşıp damarlarım tıkanacak olsa, her defasında ızdırap ve korkuyla geçireceğim saatlerin hepsi Senin
Tenim her noktasında yırtılacakmış gibi acıyacak olsa, kendi kendime dar geleceğim huzursuz günler Senin
Gün oldu; usandım
Sabrımı tükettim; tükendim
Kendimi yontmaya heveslendim
Benden istediğin zamanı çok gördüm
Benden istediğini, benim için istediğini bile bile, huzurunda huzursuz durdum
Fazla buldum namazın rekatlarını; kısaltmak için bahaneler aradım
Günümü delik deşik etmeni, işimin arasına kesintiler sokmanı, hayatımın ortasına duraklar koymanı, uykumu bölmeni lüzumsuz gördüm
“Beni bana bırak!”larla durdum huzuruna; içim başka bir yerlerin türküsünü söylerken, ben seccadende, belki sadece bedenimle, mıhlı kaldım
Oysa Sen, dileseydin dar edebilirdin zamanı bana!
Bir uçurumun dibine savrulmuş bir arabada çaresizce Sana yalvartıyor olabilirdin beni
Korkulu bir savaşın orta yerinde ateş ve kan kusan bombaların altında günümü de, işimi de, uykumu da, hatta rüyalarımı da delik deşik etmelerini takdir edebilirdin
Düşmeyen bombalar kadar, uçuruma savrulmayan arabalar kadar genişlik borçluyum Sana
İçten pazarlıktı benimkisi
Öyle içten ki kendime bile söyleyemedim
Gözlerimle birlikte gönlümü de secdene kilitlemeyi çok gördüm
Kendimi sıfırlamayı, benliğimi hiçe indirgemeyi beceremedim
Ensemde kaderin sıcacık nefesini hissedecek o teslimiyetin vadisine inemedim
Acelem vardı; alnımı koyduğum gibi kaldırdım seccadeden Bütün benliğimle aşağı inemedim
İşim vardı, secdemi işime zaman kazandım
Secdeye kalbimi de sığdırmaya çalışmadım
Uykum vardı, secdemi sığ bırakıp uykumu derinleştirdim
İtirafımdır: Bencilliğimi de sırtıma alıp rükûlarda eritemedim
Bedenim eğilirken huzurunda, “emrolunduğum gibi dosdoğru olma”nın ağırlığını sırtıma almayı erteledim
“Sırası değil!”di; “hele dur; sonra da olur!”du
En Sevgili’ni bir gecede ihtiyarlatan emri üzerime alınmadım
Sen dileseydin, çocuğumun cılız nabızlarının eşliğinde, loş ve neşesiz bir yoğun bakım odasında, gözümü de gönlümü de, umutsuzca, çaresizce, ürpertiyle, korkuyla bir monitörün ekranına kilitleyebilirdin
Dileseydin, yeryüzünün sükûnetini bir anda kesip, küçücük bir duvar kıpırtısının gölgesinde, mini mini bir sarsıntının beklentisi içinde saçlarıma aklar düşürebilirdin
İçten pazarlık mı denir buna?
Sen bilirsin Seninle ettiğim pazarlığı
Kendime sakladığım ve hatta kendimden de sakladığım sır bu
Dilime bile değdirmekten korktuğum, ağzıma almaktan utandığım öyle bir sır işte
Fısıldaması bile acı veriyor ya…
Meselâ, uzayınca Fatiha, uzayınca sûre, heceler sanki özgürlüğe giden yolu taşlar gibi kestikçe, “bitmez şimdi bu namaz!” dediğim çok oldu
Ama içimden
Kimseler duymadı
Bir Sen duydun beni ey Rabb’im
Sırrımı bir Sen bildin
Kendimi lüzumsuz hissederken seccadenin üzerinde, dudağım anlamına yetişemediğim kelimeler için oynarken, Sen beni söylediğimden fazlasıyla duydun, söyleyemediğimi de, dile getiremediğimi de bildin
Ruhumu alıp uzaklara gittiğim halde, bir bedenimi bıraktığım halde huzurunda, kovmadın beni, yakınlığında tuttun
İtirafımdır; öyle anlatıldığı gibi özleyebilmeyi beceremedim henüz namazı…
“Aradan çıkarmaya çalıştığım” oldu namazı
Geçiştirdim namazı
Bir “sorun”du çözdüm, hallettim
Selam verip sonra yaşamaya başladım…
Yaşamayı namazın içinde aramalıydım
Namazı yaşamanın içine sızdırmalıydım oysa
Bilemedim 
Kafa tuttum, ayak diredim, pazarlık ettim; ama Sen utandırmadın, yine yine yine huzuruna aldın beni
Her secdede rahmetinle okşadın alnımı
Her rükûda “aferinler” fısıldadın gönlüme
Her vakitte yeni bir sayfanın aklığına çağırdın ruhumu
Yüzüme vurmadın
Azarlamadın
Aşağılamadın
Hepten umut kesmedin benden
Yok saymadın
Utandırmadın
Pazarlık ettiğimi Seninle bir Sen bildin ey Rabb’im
Kimselere söylemedin
Sırdaşım Sensin, bir Sana açabilirim içimi, bir Senin beni ayıplamandan korkmam
Ben işte böyleyim; yine “bana ait”lerin hesabındayım
Başka kime söyleyeyim?
Başka kimin anlayışından medet umayım?
|