Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > Serbest Forum

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
aşk, bilmecesi, dünyanın, eski, güzel

Dünyanın En Eski Ve En Güzel Bilmecesi: Aşk...

Eski 08-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dünyanın En Eski Ve En Güzel Bilmecesi: Aşk...





Sevgililer Gününün başlangıcına ilişkin çeşitli efsaneler ve hikâyeler var Bunların arasında en güzeli, Julia ve Valentinus ile ilgili olanı
3 yüzyılda, Roma tahtında II Claudius oturuyordu Zalim sanıyla tanınan imparator, savaş ve askerliğe tutkundu; her yetişkin erkeğin asker olmasını istiyordu O kadar ileri gitmişti ki, askerliğe engel oluyor düşüncesiyle evlenmeyi, yani aşkı bile yasaklamıştı

Romalıların 12 tanrıya tapmalarını, aksi davrananların, özellikle de Hıristiyanlarla ilişkiye girenlerin ölümle cezalandırılacağını duyurdu Bu emre uymayanlar arasında, Aziz olarak bilinen filozof Valentinus da vardı Vaazlar veriyor, imparatorun hatalı olduğunu anlatıyordu

Sonunda idamla cezalandırılmak üzere hapse atıldı Gardiyan, Valentinusun İsa ile ilgili anlattığı öykülerin arasında körlerin gözlerinin açıldığını öğrenince, görmeyen kız kardeşini gizlice Valentinusun yanına getirdi Julia zeki ve güzel bir kızdı Valentinus ona tarih, aritmetik, doğa ve dini anlattı Genç kız da, dünyayı azizin gözleriyle görmeye başladı Ama bir gün, tüm bu anlatılanları gerçekte de görmek istediğini söyledi Birlikte tanrıya dua ettiler

Julia görmeye başladı; ancak, ertesi gün Valentinusun ölüm emri geldi Aziz, Juliaya son bir not yazdı; ona Tanrıya hep yakın olmasını öğütledi Notun sonunu da Senin Valetinusundan diye imzaladı Ertesi gün, yani 14 Şubat 270te, mektup Juliaya ulaştı Julia, Valentinusun mezarının yanına pembe çiçekler açan bir badem ağacı dikti Günümüzde sevgi ve dostluğun simgesinin badem ağacı olması, işte buradan kaynaklanıyor

Kuşkusuz büyük aşklar, bu efsaneden sonra ortaya çıkmadı Üstelik, sadece insana özgü de değil Sırlarla dolu bu olguda, tanrılar da dahil birçok etmenin parmağı var

Afroditin doğumu büyük sevinç yaratmıştı Aşk ve güzellik tanrıçası dünyaya geldiğinde, gökyüzünün diğer sakinleri müzik, dans eşliğinde nefis yiyecek ve içeceklerin yendiği coşkulu bir şenlik düzenlediler Tanrılar doyasıya eğlendiler, hiçbir taşkınlıktan kaçınmadılar Özellikle de, her derde deva hünerleri olan bolluk tanrısı Poros, şaraba hakkını vermişti Kısa süre sonra bir köşede sızıp kaldı

Başka bir köşede, bu anı bekleyen yoksulluk tanrıçası Penia hemen harekete geçti ve Porosu baştan çıkardı Penia hamile kaldı ve Erosu dünyaya getirdi Eros da annesi gibi meteliksiz bir yaşam sürdü Geceleri doğa ananın kucağında ya da kapı eşiklerinde yatıyordu Ancak, babasına çeken tarafıyla da hep güzelin, iyinin ardındaydı Yürekli, atılgan, dayanıklı ve yaman bir avcıydı; hep tuzaklar kurdu

Fikirlere, buluşlara düşkündü ve büyücülükte eşsizdi Aslında ne ölümlü ne de ölümsüzdü Aynı günde bolluk içinde gelişir, yaşar, birdenbire ölür; sonra yine babasının doğası gereği bir çaresini bulup dirilirdi Bu nedenle sevgi, ne yokluk içindedir, ne de varlık içinde Sevgi hiçbir zaman kanmıyordu O, hep arayan ve arzulayan bir duygu oldu


Fransız ressam Henri Gervex (1852-19299), uykuya dalan sevgilisinin yanından ayrılan bir aşığı tasvir etmiş



Yunanlı filozof Platon (MÖ 427-347), şehvet dolu bedensel arzuların, yani Erosun ortaya çıkışını anlattığı ünlü eseri Şölende, neşeli ve çizgi dışı Eros aracılığıyla, aşka, ilk anda anlaşılması zor bir bakış açısı kazandırıyor
Günümüzde aşk ve neden aşık oluyoruz? gibi soruların yanıtını bulabilmek için daha çok tıbbi araştırmalara yöneldik Eş ararken göz önünde bulundurduğumuz kriterleri, genler ve kromozomlarla açıklamaya çalışıyoruz

Küçümsenemeyecek payları olduğu kesin; ancak, söylediğimiz gibi sadece payları var Bu nedenle aşkın kaynağını bulmak için geriye, tekrar Platona dönelim Platon, aşkın güçlü bir yaratık (daimon) ve insanlar ile tanrılar arasında bir elçi olduğunu söylemiş Filozofa göre, aşkın dünyevi ve uhrevi bir boyutu var Daha sonraki yüzyıllarda psikanaliz uzmanları, bunu bilinçli ve bilinçsiz boyut diye tanımlıyorlar

Platon bir başka çıkarımda daha bulunmuştu Aşka ihtiyaç duyulmasının bir nedeni de yoksulluk, fakirlikti Dolayısıyla, bizlerde bir eksiklik duygusu ve aynı zamanda da tamamlanma arzusu yaratıyordu
Her yer çok karanlıktı Birbirimizin gözlerini bile göremiyorduk Ama bu her şeyi daha da kolaylaştırıyordu, diye başlıyordu genç kız günlüğünün sayfasına Beni seviyor musun? diye sordu, başımla olumlu yanıt verdim

Daha fazlasını yapamadım Söyle bana dedi, ama hiçbir şey söylemedim Yardım ister misin? dedi Onu o kadar çok seviyorum ki, neredeyse ağlayacaktım Ona, bir daha bırakmamacasına sıkıca sarılmak istiyordum Sonunda onu ne kadar çok sevdiğimi söyledim Önce onunla, sonra da tek başıma; saatlerce ağlamak istedim Böyle davranarak bana neler yaptığını bilmiyor Bir gün gelecek, beni sevmekten vazgeçecek Sevmekten vazgeçmek Eminim ilk kez yapmıyordur Çok deneyimli görünüyor Ama, ben onu sevmekten asla vazgeçemeyeceğim Özellikle de ne kadar çok sevdiğimi ona söyledikten sonra Bu duygularım iki yıl öncesine ait Onu hâlâ çok seviyorum Ama, o beni artık sevmiyor

Birisi yüzünden niçin acı çekiyor ya da mutlu oluyoruz? Klinik psikoloji uzmanı Martin S Bergmann, aşk konusunda yirmi yıl boyunca kapsamlı bir araştırma yaptıktan sonra bir teori geliştirdi Bilim adamı, teorisini oluştururken psikoloji dalının sınırlarını fazlasıyla aşmış

Araştırmasına tarih, Mısırbilim, felsefe, edebiyat ve din konularında sayısız bilgiyi de katmış Bergmann, sevgiliye bağlı acı ya da mutluluğun nedenini Platonun düşüncelerinde arıyor: Filozof diyor ki, Ölümsüzlüğün peşinde koştuğumuz için sürekli üremek istiyoruz Bu çırpınış, kahramanlık ve fedakârlık eylemlerinin de ateşleyicisi Yani, kadınla erkek arasındaki ilişkiyi ilk alevlendiren etken, genetik yenilenme arzusu Günümüzde yapılan araştırmaların sonuçları ve İlkçağ düşünürleri, bu konuda aynı görüşü paylaşıyorlar


Aşk kelimesini yazı diline ilk alanların Mısırlılar olduğu sanılıyor MÖ 1300lü yıllardan sonra yazılmış 55 aşk şarkısı da Mısır kaynaklı Kuşkusuz çok daha öncelerde de aşk şiirleri ve şarkıları vardı Hem aşk hem de aşık olmak kelimeleri için ortak kullanıldığı düşünülen hiyeroglif, üç parçadan oluşuyordu: Kazma, ağız ve bir eli ağzının üstünde bir erkek figürü

Eski Mısırda aşk öykülerini şiirlere döken ilk şairler, bugün kısmen bizim de kullandığımız mecazi bir anlatım geliştirmişlerdi Aşkı, bizi avucuna alan ve hiçbir şekilde kendimizi savunma fırsatı vermeyen bir hastalığa benzetiyorlardı İyileşme ancak sevgilinin, yani günümüz psikanalistlerin deyimiyle aşk objesinin varlığıyla mümkün

Yunanlılar daha sonra, bereket tanrıçasını iki farklı aşk tanrısına ayırdılar Şehvetli arzuları bir tarafa, aşk olarak yüceltilen duyguları diğer tarafa ayırarak, onlara kişilik kazandırdılar Platon tarafından anlatılan ve girişte kısaca aktardığımız efsanede, aşkın simgesi Afrodit ve bedensel arzuların simgesi Eros ayrı kefelere konuyor Çünkü İlkçağda yaşayan bilgeler, günümüzde aşık olmak diye tanımladığımız şeyi, hiçbir zaman sürekli bir ilişki şeklinde değerlendirmemişler

Aşk hayatı gazete sütunlarını günlerce işgal eden ünlü tenisçi Boris Becker de, Londrada kaldığı otelde, temizlik görevlisi olarak çalışan Rus kızıyla yaşadığı birkaç dakikalık önemsiz serüveni, kesinlikle aşk olarak nitelendirmemişti Bunun tamamen şehvetten kaynaklanan birkaç saniyelik bir **** serüveni olduğunu defalarca vurguladı

Psikanalist ve yazar Erich Fromm, yıllar önce Sevme Sanatı adlı kitabında, Dünya sadece, iştahlarımızı tatmin edebilmek için var değerlendirmesini yapmıştı O, dev bir elma, dev bir şişe, dev bir meme Biz ise, onun yolunu sonsuza dek bekleyen ve sürekli hayal kırıklığına uğrayan meme emmeye hazır bebekleriz

**** ve aşk sürekli birbiriyle karıştırılıyor **** ve aşkın tüketime yönelik kötüye kullanımı, hayatı anlamlı kılan diğer şeylerin eksikliğinde, mutluluk olarak onların yerini doldurma görevi üstleniyor Erich Fromm, bu yanlış yönlendirmeyi, insanın bireyselliği ön plana çıkarma çabalarının hazmedilemeyen bir yan etkisi olarak değerlendiriyor


Aşk tanrısı Amor ile duygu yüklü bu kucaklaşma sahnesi, İngiliz sanatçı Sir Edward Burne-Jones tarafından çizilmiş



Açıklamalarıyla, mitolojiden felsefeye geçiş yapan Platon, Şölen adlı diyalogunda, kahramanlarına birbiri ardına aşk şarkıları söyletiyor Aşkın, yokluğun, özlemin ve şehvetin bir göstergesi olduğu görüşü, bu duyguyla ilgili kafamızda oluşan soruların aydınlanmasında büyük bir pencere açıyor Sigmund Freud, psikanalizde bu görüşe yüceltme olarak yer verdi

Platon, aşkın, bölünmüşlük ile varlığımızdaki yalnızlık duygusunu kaldırmaya yönelik bir bütünleşme arzusu olduğunu da söylemişti Platonun bu düşüncesinin ardında yatan mitolojik öykü şöyle: Eskiden iki değil, üç cinsiyet vardı; erkek, kadın ve ikisinin birleşimi Bu üç cinsiyetin de iki yüzü, dört kolu, dört bacağı ve iki cinsel organı vardı

Yani cinsiyetlerin birinde iki kadın, diğerinde iki erkek ve öbüründe de bir kadın-bir erkek bir aradaydı İnsanın bu üç cinsiyetten oluşan ataları o kadar güçlü ve baskındılar ki, tanrılar için tehlike oluşturmaya başladılar Zeus duruma müdahale etti Onları ortadan ayırdı Böylece ortaya hetero****üeller, ********ler ve homo****üeller çıktı

Şöleninde, Vücutları bu şekilde ikiye ayrıldıktan sonra, her iki yarı birbirini hep özledi Her birimiz, bir insanın diğer yarısıyız ve herkes kendine uygun öteki yarıyı arıyor Kendi yarısına rastlayan aşık, arkadaşlık, güven ve aşkın yarattığı o harika duygularla doluyor

Burada mutluluk olarak nitelendirilenler, daha sonra Dantenin İlahi Komedya adlı eserinin Cehennem bölümünde karşımıza eziyet olarak çıkıyor Cehennemin ikinci bölümüne atılan Francesca ve Paolo lanetlenmişler ve birbirlerinden ayrılamama cezasına çarptırılmışlardı Yaşlı çiftler gibi, sürekli kavga ediyor, ancak birbirlerinden ayrılamıyorlardı

Hintliler ise, atalarını Kuran ya da İncildeki Adem gibi tek başına tasvir ediyorlar İnsan, sürekli benin bize dönüşmesini özlüyor Profesör Bergman, insanın ortaya çıkışını açıklamaya çalışan efsane ya da ayetlerden yola çıkarak, 3500 yıl önce batı dünyasında önemsenmeyen kültürlerde bile yer almasını, aşkın sadece belirli kültürler tarafından beslenen bir habitus (davranış) olmadığı hipotezine kanıt gösteriyor

Başka bir deyişle aşk, zamandan ve toplumsal yaşam formlarından bağımsız bir olgu Bu konuda, çağdaş anlayış ile İlkçağdaki düşünceler tamamen uyumlu görünüyor Psikanaliz, günümüzde aşkı şöyle tanımlıyor: Aşk objesine duyulan özlem, erken çocukluk dönemine ait sevilen objelere (genellikle anne ve babalar) yeniden kavuşma isteğinden doğuyor

Freud aşkı böyle tanımlıyordu 1913 yılında doğan ve New York Freudian Society üyesi Bergmann, meslektaşı Freuddan bir adım daha ileri gidiyor Erkek ya da kadındaki bir araya gelme isteğinin, çocuklukta yaşanan yaralayıcı deneyimlerin yeni bir aşk objesiyle iyileştirme isteğinden de etkilendiğini söylüyor Duygusal dünyasında tamamen bencilce hareket eden küçük çocuk, kısa süre içinde, annesinin memesi, ebeveynlerinin ilgisi gibi ona huzur ve mutluluk veren kaynakların sınırsız ve sonsuza kadar emrinde olmadığını öğreniyor

Gelişimi sırasında bir başka deneyim daha elde ediyor: Zevk veren şeyler, kendisinin parçası haline geliyor Yani onu mutlu eden şeyi, bir başkasından gelse bile kendi parçasıymış gibi algılıyor ve bölünmüşlük duygusu geçici olarak ortadan kalkıyor Çocuk, bir başkasının ona yönelmesiyle kendini bir bütün ve mutlu hissediyor


Aşık olduğumuzda biz de böyle davranıyoruz Sen benimsin ve her şeyimsin, sensiz bir hiçim, sen benim için hava ve su gibisin Bebekken bizimle ilgilenen kişinin bize sağladığı mutluluk duygusunu yaşamımızın sonraki bölümlerinde de sürekli arıyoruz Freud, sevgili seçerken, küçük yaşlarda elde edilen deneyimlere bağımlı hareket ettiğimizi ileri sürüyor

Çocuk, büyüklerin sahip olduğu ayrıcalıkları bir an önce tadabilmek için hemen büyümeyi ister Psikanalitik açıdan bakıldığında, yetişkin olma yolundaki bir sonraki basamağa çıkmayı sağlayan da işte bu istek Ancak, bu sırada bir başka güç daha giriyor devreye Bu, tam aksi yönde işleyen ve sürekli çocuk kalmayı isteyen bir güç Minik kedim yavrucuğum, bebeğim gibi sevimli ve karşısındakini minik bir çocuk gibi okşayan hitaplar açık mesajlar veriyor

Profesör Bergmanna göre, aşık olurken ve hayat arkadaşını seçerken, insanları, bu zıt güçlerin birbiriyle etkileşimi yönlendiriyor Aşk, insanı bir an önce yetişkin olma, başkalarının sorumluluğunu üstlenme ve bir aile kurmaya zorluyor Öte yandan da, çocuklukta yaşadığı, ancak daha sonra kaybettiği mutluluğa yeniden kavuşma ve kendisi ile öteki yarısı arasındaki sınırları kaldırma isteği doğuruyor

Bergmannın teorisine göre, aşık olma süreci sırasında, önce hayatımızda bir şeylerin eksik olduğu duygusuna kapılıyoruz Bu duygu, ergenlikte giderek güçleniyor Böylelikle yeni bir aşk objesine ilgi gelişiyor Ve aramaya başlıyoruz Ararken, herkes kendince taktikler deniyor Büyükler, sık sık gençlerin giyim zevklerini eleştirirler Düşük pantolonlar, göğüslere, göbeğe ya da bacaklara dikkat çeken giysiler, çarpıcı renkler, ilginç saç kesimleri

Oysa, kendi gençliklerine dönüp baktıklarında, kaşmir kazağı, büzgülü eteği ya da ipek gömleği aynı gerekçeyle giydiklerini hatırlayacaklardır
Kalp atışlarının hızlandığı, kulakların uğuldadığı, uykusuzluğun başladığı, yani aşık olmakla bağlantılı bütün o mutluluk veren sıkıntıların yaşandığı dönemde, aşık olan kişi, yani kendini eksik hisseden taraf, bütünü oluşturabilmek için karşıya göndermesi gereken sinyalleri ve geriye yansıyanlardan ipuçlarını nasıl değerlendireceğini öğreniyor

Aşkın gelişmesinde, tamamlayıcı nitelikler kadar benzerlikler de önemli rol oynuyor: müzikte, sporda ortak zevkler, ortak bir dünya görüşü
Artık aşk denizinin o dev dalgası kişiyi alıp eşsiz bir dünyaya götürmüştür Tüm araştırmalara rağmen neden aşık olduğumuzu her yönüyle açıklayamasak da, bu bilmecenin bizlere inanılmaz acılar, heyecanlar ve mutluluklar yaşattığı kesin
Kaynak: focusdergisicomtr

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.