|  | Pîrî Halîfe Sultan |  | 
|  08-23-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Pîrî Halîfe SultanPîrî Halîfe Sultan PÎRÎ HALÎFE SULTAN Anadolu'yu aydınlatan büyük velîlerden  İsmi Muhammed olup, seyyiddir  Soyu yirmi ikinci batında hazret-i Zeynelâbidîn'den, hazret-i Hüseyin'e ulaşır  İran'ın Hoy şehrinde doğdu  Isparta'nın Eğridir kazâsında vefât etti  Rüyâsında Peygamber efendimizden aldığı bir işâret üzerine hocası Şeyhülislâm Berdeî ile Anadolu'ya hicret etmiştir  Şeyhülislâm Berdeî veŞeyh Abdüllatîf Kudsî'den feyz almıştır  Fatih Sultan Mehmed'in saltanatının ilk devirlerinde vefât etmiştir  Kabri, Eğridir Yazla'da câmi yanındaki türbededir  Anadolu'ya gelmesi şöyle vukû bulmuştur  Hoy şehrinde iken bir gece Peygamber efendimizi rüyâsında gördü  Peygamber efendimiz ona rüyâsında; "Benim yolumda ve benim evlâdımdan, şeyh-i kâmil ve mürşid-i mükemmil, yetişmiş ve yetiştirebilen rehber Şeyhülislâm Berdeî gelmek üzeredir  Gâfil olma  Rum diyârına, Anadolu'ya git!" diye emir buyurdu  Bu rüyâ üzerine işâret edilen zâtın gelmesini beklemeye başladı  Ona rüyâsında işâret edilen zât, evliyânın meşhurlarından büyük rehber Şeyhülislâm Berdeî hazretleri olup, bir Osmanlı vâlisinin dâveti üzerineAnadolu'ya göçüyordu  Hac ibâdetini yapmak üzereMekke'ye gitmişti  Orada Kâbe'yi tavâf ederken Osmanlı vâlilerinden o zamanki adıyla Hamidili (Isparta) vâlisi ile tanıştı  Bu, Vâli Hızır Bey idi  Âlimleri ve evliyâyı çok sever, hürmet ederdi  Şeyhülislâm'ı, Kâbe'yi tavâf sırasında görüp büyük bir âlim ve mürşid olduğunu anladı  Ona; "Ben Anadolu'da Hamidili (Isparta) diye tanınan vilâyetin vâlisiyim  O diyârın havası hoş, suyu tatlı, beldeleri, köyleri bağlık, bahçelik gâyet güzel bir memlekettir  Fakat halkına dîn-i İslâmı anlatacak, doğru yolu gösterecek bir mürşid-i kâmil yoktur  Bu sebeple halk arzu ve hevesleri peşinde ve bozuk hallerdedir  Acaba lutfeder misiniz? O diyârın halkını irşâd için oraya hicret buyurup, yerleşseniz  Hesapsız sevap ve ecir kazanmanızda şüphe yoktur  Eğer bu arzumuzu kabûl buyurursanız ben köleniz, siz sultânım için Eğridir kasabası civârında havası ve suyu güzel bir yerde sizin için bir yer, dergâh yapıp hayır duânızı almak istiyorum  " dedi  Bu dâvet üzerine Şeyhülislâm Berdeî hazretleri; "İstihâre edelim  " buyurdu  Bir-iki gün sonra da Vâli Hızır Beye; "İstihâremde Rum tarafına, Anadolu'ya dâvetinizi kabûl etmem işâret olundu  İnşâallah bu sene memleketimize gidelim  Gelecekte Allahü teâlânın izniyle Rum diyârına, Anadolu'ya gelelim  " buyurdu  Vâli Hızır Bey çok sevinip o sene hacdan döner dönmez Eğridir Gölünün kıyısında Mezar-ı Şerîf denilen yerde güzel bir dergâh yaptırıp, gelmesini beklemeye başladı  Şeyhülislâm Berdeî hazretleri de vâd ettikleri zaman gelince, on altı oğlu ve kırk talebesi ile Anadolu'ya göçmek üzere yola çıktı  İran'ın Hoy şehrine geldikleri sırada Muhammed Çelebi Sultanın babası Pîrî Halîfe Sultan da rüyâsında Peygamber efendimizi görmüş ve Şeyhülislâm Berdeî hazretleri ile Anadolu'ya gitmesi için işâret almış bulunuyordu  O da merakla beklemekte idi  Şeyhülislâm Berdeî hazretleri onun bulunduğu beldeye uğrayıp onunla görüşerek; "Oğlum Pîr Muhammed! Emre itâat eder misin?" demiş, geçip gitmiş ve şehir dışında bir yerde konaklamıştı  Pîrî Halîfe Sultan hemen gitmek üzere evinden ayrılmıştır  Şeyhülislâm Berdeî ile Anadolu'ya göçmek için şehir dışında konakladıkları yere gitmiştir  Ancak annesi, babası ve akrabâları gitmesine râzı olmayıp karşı çıkmışlar  Her ne yaptılarsa onu Şeyhülislâm Berdeî hazretlerinin yanında bulunca, bir eve hapsettiler  Boğazına zincir ve ayaklarına da bukağı bağladılar  Evin kapısını da kilitlediler  Fakat yine Şeyhülislâm Berdeî hazretlerinin yanına geldi  Tekrar alıp götürmek istediklerinde Şeyhülislâm Berdeî hazretleri onlara; "Onu diyâr-ı Rum'a, Anadolu'ya alıp götürmem ve terbiye ve irşâd etmem emrolundu!" dedi  Bu sözleri işitince gitmesine râzı olup bıraktılar  Âilesinden, yurdundan ayrılıp onlarla birlikte Anadolu'ya doğru yola çıktı  Takke dikme sanatında ustaydı  O sırada Anadolu'da Ankara'da evliyânın meşhurlarından Hacı Bayrâm-ı Velî hazretleri insanlara rehberlik yapıyordu  Onlar Anadolu'ya doğru gelmekte iken bir gün Hacı Bayrâm-ı Velî'ye talebeleri; "Sultânım! Takkeniz eskimiş  Hediye gelen güzel bir keçe var  Müsâade ederseniz ince keçelerden bir taç diktirelim  " dediklerinde; "Sabredin takkeci gelsin  " buyurarak Pîrî Halîfe Muhammed'in hocası ile Anadolu'ya gelmekte olduğunu işâret etmişti  Ne zaman yenilemek isteseler; "Takkeci gelsin  " diye cevap vermiştir  Şeyhülislâm Berdeî, Pîrî Halîfe Muhammed ve yanlarında bulunanlarla birlikte altı ayda Ankara'ya geldiler  Yaklaştıkları sırada Hacı Bayrâm-ı Velî'ye mâlum olup; "Takkeci geliyor! Karşılayalım  " diyerek talebeleri ile birlikte karşılamaya çıktılar  Şeyhülislâm Berdeî hazretleri, bir işâret üzerine en seçkin talebesi Pîrî Halîfe Muhammed'i yanına alıp altı ayda irşâd ve terbiye ederek tasavvufta kemâl derecelerine ulaştırmıştır  Hacı Bayrâm-ı Velî onları karşılayıp Şeyhülislâm Berdeî hazretleri ile buluştu  Hal hatır sorup, dergâhına götürdü  Birkaç gün misâfir edip, ziyâfetler verdi  Çok kıymetli sohbetler yaptılar  Bir gün Hacı Bayrâm-ı Velî talebelerinden, hediye gelen keçeleri getirmelerini istedi  Sonra bunları Pîrî Halîfe Muhammed'in önüne koyarak; "Oğlum Pîr Muhammed! Bunlardan bize bir takke dikiver  " dedi  O da alıp güzel bir takke dikti  Getirip önlerine koydu  Hacı Bayrâm-ı Velî; "Oğlum Pîr Muhammed! Bu tâcı bana hocandan gördüğün gibi giydir  " dedi  O da alıp telkin ve tekbir getirerek Hacı Bayrâm-ı Velî hazretlerine giydirdi  Bunun üzerine Hacı Bayrâm-ı Velî, Pîrî Halîfe Muhammed'in hocası Şeyhülislâm Berdeî hazretlerine; "Hoş Şeyhülislâmsın! Altı ayda terbiye ettiğin birine seksen yaşındaki bir ihtiyâra taç giydirirsin  " buyurdu  Bu misâfirlikten sonra Hacı Bayrâm-ı Velî ile vedâlaşıp Ankara'dan ayrılıp Hamidiline (Isparta'ya) doğru yola çıktılar  Borlu'ya geldikleri sırada Şeyhülislâm, Eğridir Gölünün öte tarafına bakarak Yazla tarafına işâret etti ve; "Bizim toprağımız şu makamdan alınmıştır  " dedi  Kendilerini büyük bir şevk ve heyecanla bekleyen Vâli Hızır Bey, onları karşılaşıp, önceden yaptırdığı dergâha götürüp yerleştirdi  Böylece Anadolu, kıymetli bir mürşidi, yol göstericiyi büyük bir velîyi bağrına basıp feyzlerinden istifâde etmeye başladı  İnsanlar onların derslerinden, sohbetlerinden çok istifâde ettiler  Şeyhülislâm Berdeî hazretleri yanında getirdiği kıymetli talebesi Pîrî Halîfe Muhammed'i kendi kızıyla evlendirip, dâmât yapmakla şereflendirdi  Bu evlilikten bir oğlu oldu  Bu oğlu MuhammedÇelebi Sultan adıyla bilinen meşhur velîdir  Pîrî Halîfe Sultan'ın Ali Fakih adında bir talebesi vardı  Hizmetinde bulunduğu sırada bir gece rüyâsında Osmanlı âlimlerinin meşhurlarından ve evliyânın büyüklerinden Akşemseddîn hazretlerini gördü  Rüyâda, bir rüyâsının tâbirini sordu  Uyanınca tâbire hayret edip hocası Pîrî Halîfe Sultân'ın huzruna gitti  Hocası onu görür görmez, o daha bir şey söylemeden; "Ali Fakih! Akşemseddîn rüyânın tâbirinde isâbet edemedi  Senin makâmın, derecen o tâbirdeki gibi değildir  Şimdi sen falan makamdasın  Rüyânın tâbiri de şöyledir  " diyerek tâbirini bildirdi  Aradan bir müddet geçti  Pîrî Halîfe Sultan bir gün talebesi Ali Fakih'e İstanbul'a gitmesini emretti  O da başüstüne deyip yola çıkmak üzere hazırlandı  Bir ara; "İstanbul'a ne hizmet için gideceğim!" sormadım diye düşündü  Sonra da bir hikmeti var diyerek emre uyup İstanbul'a gitti  İstanbul'a vardığı gün Cumâ idi  Cumâ namazını kılmak için Ayasofya Câmiine gitti  Namazını bir direğin dibinde kıldı  Sonra Akşemseddîn hazretleri vâz etti  O da cemâatle birlikte bu evliyâ zâtın vâzını dinledi  Vâzdan sonra Akşemseddîn hazretleri kürsüden indi  Cemâatle müsâfeha etti  Ali Fakih de elini öpmek için yaklaştı  Bu sırada Akşemseddîn hazretleri etrâfını koklayarak bakışlarıyla birini arıyordu  Ali Fakih elini öpünce elini tutup bırakmadı  Pîrî Halîfe Sultan'ı kastederek; "Dost kokusunu aldım!" dedi  Cemâat dağılınca onu yanına alıp odasına götürdü  Pîrî Halîfe Sultan'ın hâlini sorup haber aldı  Bir müddet sohbetten sonra; "Mevlânâ Ali Fakih! Biz senin makâmını, ulaştığın dereceyi bilememişiz  Rüyânın tâbirinde yanılmışız  Tâbiri, hocan Pîrî Halîfe Sultan'ın buyurduğu gibidir  " Ali Fakih, Akşemseddîn hazretlerinden bunları dinleyince hocasının kendisini İstanbul'a göndermesinin hikmetini anladı  Pîrî Halîfe Sultan'ın kıymetli oğlu ve meşhur velî Muhammed Çelebi Sultan gençliğinde kimyâ ilmini öğrenmeye heves etmişti  Bir gün ona; "Oğul! Kimyâ ilmini tahsîl ettin mi?" diye sordu  "Baba biraz daha zaman ister  " dedi  Evde bulunan boş bir sandık vardı  O sandığı gösterip; "Oğul şu sandığı kilitle ve bir müddet ona bak ve devamlı Kelime-i tevhîd söyle, sonra aç! Allahü teâlânın kudretini gör  " dedi  Bu sözleri üzerine boş sandığı kilitledi  Başında durup bir müddet devâmlı; "Lâ ilâhe illallah  " dedi  Sonra da sandığı açtı ve sandığın altınla dolu olduğunu gördü  SOPA ATAN AYAKKABI Pîrî Halîfe Sultan bir defâsındaEdirne'ye gitmişti  Edirne'de bulunan bir hıristiyan papazı açlık içinde, riyâzetler çekerek kerâmet gibi gözüken bâzı hallere kavuşmuştu  İstidraç denilen hallerden olan ve sâhibini derece dereceCehennem'e sürükleyen bu hâli, havada uçmaktı  Papazın havada uçması halkın dikkatini çekmişti  Pîrî Halîfe Sultan bir hıristiyan papazın halkı aldatmasına mâni olmak için pekçok kimsenin bulunduğu bir mecliste râhibi çağırtıp; "Hadi uç da görelim  " dedi  Bunun üzerine papaz, bir sihirbaz gibi harekete geçip uçmaya başladı  Papaz havada yükselince Pîrî Halîfe ayağından ayakkabılarını çıkarıp râhibin peşinden attı  Ayakkabılar râhibin üstüne gelip başına vurmaya başladı  Sonunda râhibin başına vura vura onu yere indirdiler  Papaz kendinden geçmiş bir halde yere inince başı ve yüzü kuşlar tarafından gagalanmış gibi yara bere içindeydi  Mahçup ve perişan bir halde Pîrî Halîfe Sultan'ın yanında duruyordu  Papaza; "Ey papaz! Aç durarak ve nefsini riyâzete sokarak bâzı sahte haller kazandın  Müslümanların inancıyla oynamak istedin  Sonunda ayakkabıların seni ne hâle soktuğunu gördün  Onların vurmasından kurtulamadın yere indin  Şimdi kendinin sapık ve bâtıl bir yolda bulunduğunu, İslâmiyetin hak din olduğunu anladın mı?" dedi  Papaz cevap vermeyip şaşkın bir vaziyette susuyordu  Bu sırada Pîrî Halîfe Sultan; "Bu kadarıyla iknâ olmadın, sen bâtıl dinde olduğun halde kerâmet dâvâsında bulundun  Ben Allahü teâlânın âciz bir kuluyum  Şimdi gör uçmak nasıl olur!" dedi  Sonra havada uçup gözden kayboldu  Herkes şaşkın bir halde bir müddet bekledi  Daha sonra dönüp geldi  Kâbe'ye gidip döndüğünü bildirdi  Oraya gidip döndüğünü belirten alâmetler de gösterdi  Bu hâle şâhid olan papaz, tam bir sadâkatla müslüman oldu  Bunun üzerine altı papaz, kıyâfet değiştirip Pîrî Halîfe Sultan'ın yanına gittiler  Onu imtihan maksadıyla konuşmaya başladılar  Pîrî Halîfe Sultan söze başlayıp, kerâmetiyle onların hallerini, yerlerini, isimlerini ve kim olduklarını, maksatlarını birer birer söyleyip açıkladı  Bu kerâmet karşısında âciz ve şaşkın kalan papazlar, yanlış ve bâtıl bir yolda olduklarını anlayıp müslüman oldular  Bu hâdiseler pâdişâh tarafından duyulunca, onu huzûruna dâvet etti  Pâdişâhın huzûruna varınca; "Buraya pâdişâhla buluşmaya veya ona tanınmaya ve bir şey taleb etmeye gelmedim  Lâkin İslâm pâdişâhı âdildir  Emrine uyup dâvetini kabûl ettik  Pâdişâhımızın mâlumu olsun ki, bu duâcılarının buraya geliş sebebi, o papazın hâlini işitip müslümanların îtikâdlarına zarar vermesine mâni olmak içindir  Hamdolsun o fitneyi söndürdük  Allahü teâlâ papazlara müslüman olmalarını nasîb eyledi  " dedi  Bu görüşmelerinden sonra pâdişâh bir vezîri vâsıtasıyla yedi yüz altın gönderdi  Para takdim edilince tebessüm ederek; "Bizim yedi yüz değil yedi altına dahi hakkımız yoktur  Biz fakir bir dervişiz  Bunu İslâm askeri için ve devlet işlerine sarf eylesinler  Pâdişâha duâ etmek bizim vazîfemizdir  Pâdişâhımız âdildir  Ona dâimâ duâ ederiz  Bu durum pâdişâha bildirilince, pâdişâh; "Mutlakâ bir arzuları vardır, beyân etsinler  " diye haber yolladı  Bunun üzerine; "Bir murâdımız yoktur  Lâkin pâdişâha itâat etmek ve hâtır-ı şerîflerini hoş tutmak için bir nesne teklif edelim ki, Allahü teâlâ indinde biz ve zât-ı şâhâneleri mesûl olmayalım  Zîrâ şimdi bir şey arzu eylesek onlar dahi esirgemeyecekler  Lakin devlet hazînesinden bize verilecek hardal dânesi kadar istihkâkımız yoktur  Eğer lutfederlerse, merhum kaynatam ve şeyhimiz Şeyhülislâm Berdeî'ye Hamidoğlu Hızır Bey merhum bir mikdar arâzi ve mülk vermişti  Şeyh merhum da bunları evlâda vakfeylemişlerdi  Temlik ve vakfı sahîh olmak için bir ferman ihsân buyursunlar  " dedi  Bu arzusu pâdişâha iletilince, bir menşur-u hümâyûn gönderdi ve arzusunu yerine getirdi  1) Menâkıb-ı Burhâneddîn Eğridirî (Şerifzâde Muhammed Efendi, Süleymâniye Kütüphânesi, Hacı Mahmûd Kısmı, No: 4552) 2) Şakâyik-ı Nu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s  130 3) Sicilli Osmânî; c  2, s  43 | 
|   | 
|  | 
|  |