Prof. Dr. Sinsi
|
Padişahların Son Anları 1
MURAD HUDAVENDİGÂR HAN GÂZİ
Sultan Murad'ın Anadolu'da uğraşmasını fırsat bilen müttefikler ordusu Sırp Lazar kumandasında Sırp, Boşnak, Bulgar, Ulah, Arnavut, Leh ve Macarlardan mürekkepti Sultan Murad Han 60 000 kişilik bir kuvvetle 100 000 kişilik bu müttefik kuvvetlerini Kosova'da karşılaştı Gece Osmanlı saflarına doğru kuvvetli bir rüzgar esip askere göz açtırmıyordu Gâzi Hünkâr bu vaziyetin muhârebede vücuda getirebileceği felâketi düşünüp elem duydu ve Cenâb-ı Hakka sığınarak, sabaha kadar ibâdet, duâ ve istimdâdda bulundu Münacatını, Solak-zâde ve Sâdeddin Efendi rivayet ederler:
Âb-ı rûy-ı Habîb-i Ekrem içün
Kerbelâda revân olan kan içün
Şebb-i firkatte ağlayan göz içün
Râh-ı aşkında sürünen yük içün
Ehl-i derdin dil-i hazîni içün
Câna te’sîr eden enîni içün
Eyle yâ râb lütfunu hemrâh
Hıfzını eyle bize püşt ü penâh
Ehl-i islâma ol mu‘in-i nâsır
Dest-i a‘dâyı bizden eyle kâsır
Bakma yâ Râb bizim günahımıza
Nazar et cân-ı dilden âhımıza
Etme yâ râb mücâhidîni telef
Tîr-i a‘dâya kılma bizi hedef
Çeşmimiz sakla gird ü mu‘ârekeden
Cünd-i İslâmı cümle mühlikeden
Bunca yıl sa‘y ü ictihâdımızı
Gazâvât üzre yahşî adımızı
Etme yâ râb kahrın ile tebâh
Yüzümü halk içinde etme siyah
Râh-ı dîn içre ben fedâ olayım
Siper-i asker-i hüdâ olayım
Din yolunda beni şehîd eyle
Âhirette beni sa‘îd eyle
Mülk-i İslâmı pâh-yimâl etme
Menzil-i fırka-i delâlet etme
Keremin çoktur ehl-i İslâma
Dilerim kim erişe itmâma
Bu abidance münâcatta bulunduktan sonra, fevkalâde bir huzûr içinde Kurân-ı Kerîm tilavet ettiğini de bildirmişlerdir
Hakîkaten şafakla berâber yağmur yağıp tozu bastırdı; bu duâların müstecab olduğu şeklinde tefsîr edilerek, hayra yoruldu (8) Hüdâvendigâr, zafer nasip olduktan sonra savaş meydanını dolaşırken Sırp Kralı Lazar’ın damadı Miloş Obiloviç tarafından sinesine saplanan bir hançerle arzu ettiği şehitliğe kavuştu (9) Sultan Murad ağır yaralı olarak Bâyezid'e itaat etmelerini vasiyet etti (10)ve dudaklarından son olarak şu söz döküldü: “Attan inmeyesiniz!” (Yani, sürekli seferlere ve cihada devam ediniz ) (11) Padişahın mübarek cenazesi tahnit edilerek Bursa’ya nakledilip, Çekirge'deki türbesine konuldu (12)
Not: Tahnit: Ölüyü bozulmaması için belirli formül dahilinde ilâçlama, iç organlarını çıkarma, ilâçlayarak çabuk bozulmayacak hale getirme Bir cismi, dayanıklılığını arttırmak için İlâçlama Tahnitin asıl manası, ölünün kefenini buharla tütsülemektir (Şamil İslam Ansiklopedisi)
SULTAN YILDIRIM BÂYEZÎD HAN GÂZİ
Yıldırım Bâyezid’in vefatı ile ilgili üç rivayet bulunmaktadır:
Birincisi; Hammer ve Gibbons gibi Garb Tarihçilerinin tamamına yakını, Şükrullah, Enverî, Karamanî Mehmed Paşa, Acem Hamidî, Konyalı Mehmed bin Hacı Halil ve İdris-i Bitlisî gibi ilk dönem Osmanlı tarihçilerinin kahir ekseriyeti; 10 sene kadar Bursa ve Edirne’de oturup Çelebi Sultân Mehmed’in çocuklarına hocalık eden, Padişah ve diğer Osmanlı devlet erkânı ile yakın temas halinde bulunan ve memleketine döndükten sonra Timur Tarihini yazan İbn-i Arabşah başta olmak üzere Timur devrinin bütün Vakânüvisleri, Yıldırım Bâyezid’in şiddetli sıtma, nefes darlığı ve keder dolu hayattan meydana gelen çeşitli hastalıkların bir araya gelmesinden vefat ettiğini açıkça ifade etmektedirler Kanaatimize göre doğru olan da budur
Kaldı ki, tarihçilerin çoğu, Yıldırım gibi dindar bir Padişaha, haram olan böyle bir günahın –intiharın- isnad edilmesinin tamamen iftira olduğunu açıkça beyan eylemişlerdir Osmanlı tarihinin dev isimlerinden Âli ve Hoca Sa’deddin Efendi gibi tarihçiler, mevcut rivayetleri değerlendirdikten sonra, aksi iddiaların iftira ve yalan olduğunu açıklamaktadırlar Kanaatimize göre bu konuda son sözü Âli söylemektedir:
"Her ne kadar bazı tarihçiler Timur’un hekimlerinin zehir içirdiğini veya kendi kendisine zehir içtiğini söyleseler de, tamamen hata üzerinedirler Doğru olan Yıldırım’ın yukarıda zikredilen hastalıklar sebebiyle vefat ettiğidir Zira Yıldırım’a Timur her türlü iltifatı yaptığı gibi, ayrılırken de muhabbetle ayrılmışlardır"
İkincisi; Osmanlı tarihi ile ilgili bazı kaynaklar, Timur’un Bâyezid’i serbest bırakmak niyetinde iken, onunla yaptığı bir mülakat neticesinde, bundan vazgeçip, onu Semerkand’a götürdükten sonra oradan geri göndereceğini söylediğini, bu söz üzerine ümitsizliğe düşen Osmanlı Padişahının yüzük kaşındaki zehirle intihar ettiğini iddia etmektedirler Bu iddiayı naklettiği söylenen ilk dönem tarihçilerinden, Lütfi Paşa, Âşıkpaşa-zâde gibi müellifler ittifakla "Bâyezid Hân işitti kim, Semerkand’a gideceğin, neman maslahatın gördü" veya "bu cevâbı işitti, gayet melûl oldu ve hem gayret etdi Timur’un iline varmasına hemandem kendü kaydın görüb Allah Te’âlâ rahmetine vâsıl oldu" ifadelerini kullanmışlardır ki, bu ifadeleri intihar etti diye açıklamak da doğru değildir Kuvvetli kaynakların izahları karşısında bu ifadeler, "âhiret hazırlığını gördü, ölümünü istedi" şeklinde de yorumlanabilir Yüzüğünün kaşında bulunan zehirle intihar ettiğini nakleden ilk döneme ait tek kaynak, sadece Hadîdî Vekâyinâmesi’dir Bir de kendi hususi kütüphanesinde bulunduğunu iddia ettiği Fuad Köprülü’ye ait bir anonim yani yazarı belli olmayan bir Tevârih-i Âl-i Osman nüshasıdır Neşrî, Bâyezid Hân’ın "tez canlu ve gayretlü kişi" olmasından dolayı Timur’un mu’âmeleleri karşısında sıtma hastalığına tutulduğunu ve günden güne zayıfladığını belirttikten iki sayfa sonra, "bazılar eder ki  " kaydını düşerek, "düşman elinde zebûn olub memleketi eller elinde görmeden ölem yeğdür" deyüb kendü nefsini helak eyledi demektedir Aynî gibi bazı müellifler de, zehirletildiğini söylemektedirler Bunlardan açıkça kendini zehirleyerek intihar ettiğini anlamak mümkün olmadığı gibi, bu tür iddiaların bir rivayetten öteye gitmediği de malumdur Bütün bu rivayetler, Âli ve Hoca Sa’deddin gibi kaynaklar tarafından şiddetle tenkit edilmiştir
Üçüncüsü; Timur’un zehirlettiği şeklindeki bir iddiadır ki, bunun tarihçiler tarafından kale bile alınmadığını ifade etmekle yetiniyoruz Bunun tam aksine Müneccimbaşı başta olmak üzere çoğu müellifler, hastalığının tedavisi için Timur’un saray tabiplerinden Celaleddin Arabî ve İzzeddin Mes’ûd eş-Şirazî’yi tayin ettiğini belirtmektedirler
Netice olarak, Yıldırım’ın intiharı iddiası, muteber yerli veya yabancı kaynaklarda yer almamaktadır Sadece Fuad Köprülü’nün bazı zayıf rivayetleri zorlama yorumlara tabi tutarak Cumhuriyet’in ilk yıllarında bu iddiayı gündeme getirmesinden sonra mesele tekrar alevlenmiştir Mükrimin Halil Yinanç ve Uzunçarşılı gibi tarihçiler, bu iddianın tamamen yanlış olduğunu delilleriyle ortaya koymuşlardır (13)
Özet olarak; Sultan Bâyezid Ankara mağlubiyetinden sonra pek yaşamadı; hemen yedi ay sonra nüzûl isabetinden yâhut sekte-i kalpten bu âlem-i faniye veda etti Vefatları Akşehir’de vukû bulup, tabutu Mahmut Hayrani türbesine konuldu; bilahere de Bursa'ya nakledildi (14) Türbesi, Bursa’nın Yıldırım semtinde yaptırdığı diğer cami ve medresenin yakınındadır (15)
|