08-21-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Kuvvetler Ayrılığı Prensibi
Kuvvetler Ayrılığı Prensibi Her bir faaliyeti bir organa verilmek suretiyle devlet işlerinin muhtelif organlar arasında taksim edilmesi Bir devlette iktidarın görmesi gereken işler ve bu işlerin icabettirdiği faaliyetler üçe ayrılır Bunlar; plan, sevk ve idare ile, kontrol işleri şeklinde gruplandırılabilir Başka bir ifade ile yasama, yürütme ve yargı faaliyetleri şeklinde ifade edilebilirler
Bu noktayı ilk çağlarda Devlet, çağdaş anlamıyla, belirli bir ülkede yaşayan insan topluluğunun, egemenlik ve bağımsızlık temelinde oluşturduğu siyasal örgütlenme Günümüzde ulusal devletle özdeşleşen devlet kurumunun tanımı, niteliği, işlevleri ve toplumla olan ilişkisi çağlar boyunca değişik biçimler almıştır
Aristo tesbit etmiştir En iyi hükümet sistemini arayan bu filozof, devlet faaliyetlerini üç sahaya ayırmış ve har saha faaliyetlerini ayrı bir organa gördürmeyi tavsiye etmiştir Yalnız, Aristonun bu tavsiyesine kulak asan olmamış, asırlar boyunca tarihte yaşamış devletlerin çoğunda organ ayrılması yerine, organların birliği sistemi cari olmuştur Yani iktidarı elinde bulunduranlar, hem teşrii, hem icra, hem de çoğu kere yargı faaliyetlerini ellerinde bulundurmuşlardır
Şu halde, siyasi iktidar, devlet kuvvetinin bütün yetkilerini elinde bulunduruyorlarsa o zaman "Kuvvetler Birliği Prensibi"nden, fraksiyonlar ayrı ve müstakil organlara bırakılıyorsa o zaman da "Kuvvetler Ayrılığı Prensibi"nden söz edilir
Devlet hayatının organize edilmesi için iş sahalarının ve organların ayrılması, muayyen işlerin muayyen organlara verilmesi kafi değildir Asıl olan, organların değil "iradelerin ayrılması"dır Yani organların herbirinin kendi sahasında muhtar, serbest bir irade ile hareket eder olması lazımdır İşte asıl kuvvetler ayrılığı budur Yoksa, işleri daha kolay yapabilmek için mutlakiyet rejimlerde ve diktatörlüklerde de bir iş bölümü ve organ ayrılması vardır; fakat iradeler ayrılmadığı için böyle ülkelerde kuvvetler ayrılığı yoktur Zira bu ülkelerde, bütün devlet teşkilatına hakim olan bir irade merkezi vardır ki, bu, memleketine göre muhtelif isim ve ünvanlar alan diktatördür Her sahadaki teşkilat ve personel, şefin emri ve iradesi önünde eğilmeğe mahkum bir kukla varlıktan başka bir şey değildir
Aristodan daha sonraları bu meseleye on sekizinci yüzyılın Tabii Hukuk Mektebi mensuplarından Jon Locke temas etmiştir Locke, bu nazariyeyi sırf kendi mantık ve muhakemesi ile değil, İngilterede o zaman mevcut durumu, İngiliz siyasi müesseselerin işleyişini göz önünde tutarak ileri sürmüştür
Lockeun bu görüşleri tıpkı Aristonun görüşleri gibi hep nazari kalmış ve halka inememiştir Kuvvetler Ayrılığı fikrini bugünkü anlamı ile ilk defa ortaya atan Montesquieu olmuştur Montesquieu, muhtelif memleketlerin merci siyasi müesseselerini inceleyerek işe başlamıştır Bu şekilde parça parça yaptığı tetkiklerden umumi ve külli neticeler çıkarmaya çalışmıştır
Montesquieuye göre; "bir kuvvet, karşısında kendi cinsinden başka bir kuvvete rastlamadıkça dolu dizgin gider Zira ezeli bir tecrübe ile sabittir ki, kuvvet sahibi herkes, bunu kötüye kullanmaya meyledebilir ve kuvvetine hudut buluncaya kadar gider Fazilet bile sınırlanmaya muhtaçtır "
Montesquieunün bu fikri 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesinde "Herhangi bir cemiyette vatandaş hakları teminata bağlanmamış ve kuvvetler ayrılığı temin edilmemiştir; o devletin anayasası yoktur " şeklinde ifade edilmiştir
Kuvvetler Ayrılığı Prensibi ilk defa yazılı bir anayasa olarak 1787 tarihli Amerikan Anayasasında ifadesini bulmuştur Daha sonra on dokuzuncu ve yirminci yüzyılda diğer ülkelere de yayılmıştır
Bugün artık Kuvvetler Ayrılığı fikri eski klasik anlamından oldukça uzaklaşmıştır Zira mutlak anlamda kuvvetler ayrılığı rejimi, devlet iktidarını zaafa uğratmaktadır
Kaynak: Rehber AnsiklopedisiAristoteles MÖ 384 - MÖ 7 Mart 322 tarihleri arasında yaşamış Yunanlı filozof ve bilim adamı Platon ile birlikte Batı düşüncesini en çok etkileyen en önemli iki kişiden biri olarak düşünülür
|
|
|