|  | Kayıp Tanrılardan 2000 Nazi Askerine |  | 
|  08-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Kayıp Tanrılardan 2000 Nazi AskerineAkakor un Unutulan Tarhiçesi: Amazon nehri (Rio Amazonas) Rio Solimoesin (Amazon nehrinin kollarından biri) Rio Negronun siyah sularıyla karşılaştığı yerde başlar ve her iki güçlü akıntıyı birbirine bağlar  Buradan botla 20 dakika uzaklıkta Manaus bulunur  Manausun(1) sahille bağlantısı yoktur ve çevresi ormanlarla kaplıdır   Alman yazarı Karl Brugger, Tatunca Narayı işte burada tanımıştı   3 Mart 1972de Brezilya Orman Güvenlik Birliğinden bir subay Manausdaki bu buluşmayı ayarlamıştı  Alman yazar, karşısında beyaz tenli bir yerliyi görünce müthiş şaşırmıştı   Tatunca Nara adlı yerli, bozuk bir Almanca ile, 15  000 yıl önce tanrılar tarafından seçilmiş olan Ugha Mongulala kabilesinden bahsetmeye başlamıştı  O, dünyayı çöle çeviren iki büyük felaketten, Lhasa dediği bir tanrı oğlunun Güney Amerika kıtasındaki hakimiyetinden ve onun eski Mısırlılarla ilişkisinden bahsediyordu  Anlattığı ilginç şeyler arasında Gotların gelişi ve 2000 Alman askeri ile yapılan ittifak vardı  Onun iddiasına göre, tanrısal ataları yeraltında devasa şehirler kurmuşlardı  İşte bütün bu olaylar, Akakor Kronikleri adlı bir kitapta toplanmıştı   Tatunca Nara, hayatını kurtardığı 12 Brezilyalı subay vasıtasıyla, Brezilya Gizli Servisi ile temas kurmaya ve gerçek kimliğini açıklamaya çalışmıştı  Aynı zamanda yerlileri koruma servisi FUNAİye başvurarak, Brezilyadaki Federal Alman elçilik sekreterine II  Dünya Savaşı sırasında 2000 Alman askerinin Brezilyaya geldiğini ve onların halen başkent Akakorda yaşadığını söylemişti  Sekreter bu hikayeyi gerçek dışı bularak, Tatunca Naranin elçilik binasına girmesini yasaklamıştı   1973 Nisanında FUNAI, Tatunca Naranın bir yıl önce bahsetmiş olduğu, beyaz bir yerli kabilesini Rio Xingu nehrinin yukarı kısmında keşfetti  Haziran 1973de yerlilerden arınmış sayılan Acre bölgesinde birçok yerli kabilesi görüldü  Akakor şehir orada mıydı? Karl Bruggerin yazdıkları Brezilya ve Alman arşivlerinden derlenmişti  Kitabın ana bölümü Akakor Kronikleri, Tatunca Naranın anlattıklarına dayanmaktadır  (Y  N: Kitap 8 Mayıs 1975de Rio de Janeiroda yazılmıştır  ) Akakor Kronikleri kitabından bazı ilginç mesajları özetleyerek veriyorum; Shwertanın Yabancı Efendileri: Ugha Mongulalanın ilk prensi Inanın geçmişleri ile ilgili her şeyi yazıya dökmeye karar vermesi ile Akakor Kronikleri ortaya çıktı   Ataların efsanelerine göre, Sıfırıncı Saatten 3000 yıl önce, beyaz barbarların takvimine göre M  Ö  13  000de göklerde altın gibi parlayan ve ışıklar saçan gemileri ile ortaya çıkan güçlü yabancılar, dünyaya inerek buraya yerleştiler  Onlar evrenin derinliklerindeki bir dünyadan, Shwertadan geliyorlardı  Ataları orada yaşıyorlardı  Onlar, oralardan diğer dünyalara bilgi getirmek için gelmişlerdi  Mongulala rahipleri, onların birçok gezegenden oluşmuş güçlü bir imparatorluk olduğunu söylüyorlardı  Rahiplerin söylediklerine göre, bizim dünyamızla onların dünyası her 6000 yılda bir karşılaşıyor ve o zaman tanrılar geri dönüyorlardı   Yabancı ziyaretçilerin gelmesiyle dünyada Altın Çağ başladı  İnsanlığı karanlıktan kurtarmak için 130 uzaylı aile dünyaya geldi  Akakorun Unutulan Tarhiçesi: En ünlü el sanatı ustaları onların resim ve kabartmalarını yaptıkları için, ilk efendilerin neye benzedikleri bugün bile bilinmektedir   Schwertanın Yabancıları insanlardan ilk bakışta pek farklı görünmüyorlardı  Siyah saçlı, asil görünümlü, beyaz tenli, uzun boylu insanlardı  Eski ataları diğer insanlardan ayıran en önemli özellik, onların el ve ayak parmaklarının 6şar adet oluşu idi  Altı parmak onların tanrısal kökenini göstermekteydi   Seçilmiş yerli aileleri ile evlenen tanrılar, yeni bir kabile oluşturdular ve buna Ugha Mongulala adını verdiler  Bu, beyaz barbarların lisanında Seçkin Soyun Müttefiki anlamına geliyordu  Bu sebepten Ugha Mongulala kabilesi üyeleri tanrısal atalarına benzerler  Onlar ataları gibi uzun boylu, beyaz tenli ve badem gözlüdürler  Tanrılarla tek farkları beş el ve ayak parmağına sahip olmalarıdır  İddialara göre, kıtadaki tek beyaz yerli kabilesi Ugha Mongulaladır   Schwerta lı Yabancılar güçlü bir imparatorluk kurdular  Bilgileri, üstün bilgelikleri ve esrarengiz aletleri ile dünyayı kendi tasavvurlarına göre değiştirmeleri kolay oldu  Onlar insanların tanımadığı yeni bitkiler yerleştirdiler  Yerlilerin atalarına avlanmayı ve açlıktan korunmayı öğrettiler  Onlara doğanın sırlarını açıklayan yeni bilgiler verdiler  Bu bilgilerle donanan Ugha Mongulala kabilesi, korkunç felaketlere ve savaşlara rağmen binlerce yıl hayatta kalabildi   U  Mongulala imparatorluğunun başkenti Akakor ilk efendilerin önderliğinde 14  000 yıl önce kurulmnuştu  Aka=Kale, Kor=İki, Akakor; İkinci Kale anlamına geliyordu  Akahim denilen 3  kalenin kroniklerde 7315 yılında kurulduğu belirtiliyordu  Bunun tarihi de Akakor ile bağlantılıydı  Başkent Akakor, Peru ve Brezilya arasındaki sınırda, dağların eteğindeki bir ovada yer şehir yüksek taş duvarlarla çevriliydi  Şehre bu duvarlardaki 13 kapıdan girilebiliyordu   Akakorun merkezinde büyük bir güneş tapınağı ve yekpare bloktan bir taşı kapı bulunuyordu  Duvarda yalnız rahiplerin okuyabileceği yabancı lisanda yazılmış yazılar bulunmaktaydı  Bu yazılarda şehrin kuruluş tarihçesi anlatılmaktaydı   Eski atalar başka yerlerde de tapınaklar inşa etmişlerdi  Bunlar; büyük nehrin yukarı kısmındaki Salazere, büyük göldeki Tihuanaco ve güneydeki yüksek yaylalardaki Manoa  Bu tapınaklar, U  Mongulala ve ilk efendilere bağlı olan dünya yüzeyindeki şehirlerdi  Bu şehirlerin merkezinde basamaklı devasa piramitler bulunuyordu   Akakor un Unutulan Tarhiçesi: Amazon nehri (Rio Amazonas) Rio Solimoes in (Amazon nehrinin kollarından biri) Rio Negro nun siyah sularıyla karşılaştığı yerde başlar ve her iki güçlü akıntıyı birbirine bağlar  Buradan botla 20 dakika uzaklıkta Manaus bulunur  Manaus un(1) sahille bağlantısı yoktur ve çevresi ormanlarla kaplıdır   Alman yazarı Karl Brugger, Tatunca Nara yı işte burada tanımıştı   3 Mart 1972 de Brezilya Orman Güvenlik Birliğinden bir subay Manaus daki bu buluşmayı ayarlamıştı  Alman yazar, karşısında beyaz tenli bir yerliyi görünce müthiş şaşırmıştı   Tatunca Nara adlı yerli, bozuk bir Almanca ile, 15  000 yıl önce tanrılar tarafından seçilmiş olan Ugha Mongulala kabilesinden bahsetmeye başlamıştı  O, dünyayı çöle çeviren iki büyük felaketten, Lhasa dediği bir tanrı oğlunun Güney Amerika kıtasındaki hakimiyetinden ve onun eski Mısırlı larla ilişkisinden bahsediyordu  Anlattığı ilginç şeyler arasında Got ların gelişi ve 2000 Alman askeri ile yapılan ittifak vardı  Onun iddiasına göre, tanrısal ataları yeraltında devasa şehirler kurmuşlardı  İşte bütün bu olaylar, Akakor Kronikleri adlı bir kitapta toplanmıştı   Tatunca Nara, hayatını kurtardığı 12 Brezilyalı subay vasıtasıyla, Brezilya Gizli Servisi ile temas kurmaya ve gerçek kimliğini açıklamaya çalışmıştı  Aynı zamanda yerlileri koruma servisi FUNAİ ye başvurarak, Brezilya daki Federal Alman elçilik sekreteri ne II  Dünya Savaşı sırasında 2000 Alman askerinin Brezilya ya geldiğini ve onların halen başkent Akakor da yaşadığını söylemişti  Sekreter bu hikayeyi gerçek dışı bularak, Tatunca Nara nin elçilik binasına girmesini yasaklamıştı   1973 Nisan ında FUNAI, Tatunca Nara nın bir yıl önce bahsetmiş olduğu, beyaz bir yerli kabilesini Rio Xingu nehrinin yukarı kısmında keşfetti  Haziran 1973 de yerlilerden arınmış sayılan Acre bölgesinde birçok yerli kabilesi görüldü  Akakor şehir orada mıydı? Karl Brugger in yazdıkları Brezilya ve Alman arşivlerinden derlenmişti  Kitabın ana bölümü Akakor Kronikleri , Tatunca Nara nın anlattıklarına dayanmaktadır  (Y  N: Kitap 8 Mayıs 1975 de Rio de Janeiro da yazılmıştır  ) Akakor Kronikleri kitabından bazı ilginç mesajları özetleyerek veriyorum; Shwerta nın Yabancı Efendileri: Ugha Mongulala nın ilk prensi Ina nın geçmişleri ile ilgili her şeyi yazıya dökmeye karar vermesi ile Akakor Kronikleri ortaya çıktı   Ataların efsanelerine göre, Sıfırıncı Saat ten 3000 yıl önce, beyaz barbarların takvimine göre M  Ö  13  000 de göklerde altın gibi parlayan ve ışıklar saçan gemileri ile ortaya çıkan güçlü yabancılar, dünyaya inerek buraya yerleştiler  Onlar evrenin derinliklerindeki bir dünyadan, Shwerta dan geliyorlardı  Ataları orada yaşıyorlardı  Onlar, oralardan diğer dünyalara bilgi getirmek için gelmişlerdi  Mongulala rahipleri, onların birçok gezegenden oluşmuş güçlü bir imparatorluk olduğunu söylüyorlardı  Rahiplerin söylediklerine göre, bizim dünyamızla onların dünyası her 6000 yılda bir karşılaşıyor ve o zaman tanrılar geri dönüyorlardı   Yabancı ziyaretçilerin gelmesiyle dünyada Altın Çağ başladı  İnsanlığı karanlıktan kurtarmak için 130 uzaylı aile dünyaya geldi   En ünlü el sanatı ustaları onların resim ve kabartmalarını yaptıkları için, ilk efendilerin neye benzedikleri bugün bile bilinmektedir   Schwertanın Yabancıları insanlardan ilk bakışta pek farklı görünmüyorlardı  Siyah saçlı, asil görünümlü, beyaz tenli, uzun boylu insanlardı  Eski ataları diğer insanlardan ayıran en önemli özellik, onların el ve ayak parmaklarının 6şar adet oluşu idi  Altı parmak onların tanrısal kökenini göstermekteydi   Seçilmiş yerli aileleri ile evlenen tanrılar, yeni bir kabile oluşturdular ve buna Ugha Mongulala adını verdiler  Bu, beyaz barbarların lisanında Seçkin Soyun Müttefiki anlamına geliyordu  Bu sebepten Ugha Mongulala kabilesi üyeleri tanrısal atalarına benzerler  Onlar ataları gibi uzun boylu, beyaz tenli ve badem gözlüdürler  Tanrılarla tek farkları beş el ve ayak parmağına sahip olmalarıdır  İddialara göre, kıtadaki tek beyaz yerli kabilesi Ugha Mongulaladır   Schwerta lı Yabancılar güçlü bir imparatorluk kurdular  Bilgileri, üstün bilgelikleri ve esrarengiz aletleri ile dünyayı kendi tasavvurlarına göre değiştirmeleri kolay oldu  Onlar insanların tanımadığı yeni bitkiler yerleştirdiler  Yerlilerin atalarına avlanmayı ve açlıktan korunmayı öğrettiler  Onlara doğanın sırlarını açıklayan yeni bilgiler verdiler  Bu bilgilerle donanan Ugha Mongulala kabilesi, korkunç felaketlere ve savaşlara rağmen binlerce yıl hayatta kalabildi   U  Mongulala imparatorluğunun başkenti Akakor ilk efendilerin önderliğinde 14  000 yıl önce kurulmnuştu  Aka=Kale, Kor=İki, Akakor; İkinci Kale anlamına geliyordu  Akahim denilen 3  kalenin kroniklerde 7315 yılında kurulduğu belirtiliyordu  Bunun tarihi de Akakor ile bağlantılıydı  Başkent Akakor, Peru ve Brezilya arasındaki sınırda, dağların eteğindeki bir ovada yer şehir yüksek taş duvarlarla çevriliydi  Şehre bu duvarlardaki 13 kapıdan girilebiliyordu   Akakor un merkezinde büyük bir güneş tapınağı ve yekpare bloktan bir taşı kapı bulunuyordu  Duvarda yalnız rahiplerin okuyabileceği yabancı lisanda yazılmış yazılar bulunmaktaydı  Bu yazılarda şehrin kuruluş tarihçesi anlatılmaktaydı   Eski atalar başka yerlerde de tapınaklar inşa etmişlerdi  Bunlar; büyük nehrin yukarı kısmındaki Salazere, büyük göldeki Tihuanaco ve güneydeki yüksek yaylalardaki Manoa  Bu tapınaklar, U  Mongulala ve ilk efendilere bağlı olan dünya yüzeyindeki şehirlerdi  Bu şehirlerin merkezinde basamaklı devasa piramitler bulunuyordu   Yeraltındaki şehirler: Yerüstündeki şehirler zamanla yıkılınca, Mongulala halkı, efendilerin onlara hediye ettiği, And dağlarının altındaki yer altı şehirlerine çekildiler  Bu şehirler 13 adetti ve ataların yurdu Schwerta takım yıldızını sembolize ediyordu  Merkezi Aşağı Akakor du  Şehir, insan elinden çıkmış dev bir mağaranın içinde bulunuyordu   Yeraltındaki 13 şehrin isimleri şöyleydi; 1- Akakor 2-s*kon 3- Tat 4- Arnan 5- Kos 6- Sanga 7- Mu 8- Tanu 9- Gudi 10- Boda 11- Rino 12- Kisch 13- Buda unların 12 şehir yani, Akakor, Buda, Ksich, Boda, Gudi, Tanum, Sanga, Rino, Kos, Arnan, Tat ves*kon yapay bir ışıkla aydınlatılıyordu  Bu ışın güneşin hareketi ile değişiyordu  Gümüşten yapılmış dev bir ayna, güneş ışığını şehre yansıtıyordu  Bütün yer altı şehirlerine geniş kanallar vasıtası ile dağlardan su getiriliyordu   Yer altı şehirlerine giriş, hareketli bir kaya-kapı vasıtasıyla oluyordu  Tehlike anında bu kapı kapatılıyordu   Schwerta lı efendiler, yer altı şehirlerini yerlilerin çok yabancısı oldukları planlara ve yasalara göre inşa etmişlerdi  Nitekim yıllar sonra buraya gelen Alman askerleri bile tünel sisteminin ve havalandırmanın nasıl yapıldığını, çok araştırmalarına rağmen, anlayamamışlardı   Efendilerin kurduğu imparatorluk, 362 milyon insana hükmediyordu  Onlar Akakor dan bütün dünyayı yönetiyorlardı  Kroniklerde onların kuşlardan daha hızlı uçan, dümensiz ve kanatsız gemilerle, gece veya gündüz hedeflerine ulaştıkları yazılıdır  Tanrılar Büyülü Taşları vasıtasıyla en uzak yerleri bile görebiliyorlardı  Bu taşlar, göklerde veya yerde olan biten her şeyi yansıtıyorlardı   Sıfırıncı Saat (M  Ö  10  481 M  Ö  10  468) Tanrılar dünyayı tekedecekleri gün Prens Ina yı çağırdılar ve ona kendi yurtlarına geri döneceklerini ama bir gün yine geleceklerini söylediler  Tanrılar görevlerini yapmışlar ve günleri dolmuştu  Ina ya gelecekteki felaketlerden korunması için seçilmiş kavmi yeraltındaki şehirlereg*türmesi söylendi  Ina yla vedalaşan tanrılar, ateşler ve şimşekler altında, gemileriyle göklere yükselerek Akakor dağlarının ardında kayboldular  Tanrılar gitmişlerdi ama bilgileri ve bilgeliklerini burada bırakmışlardı   Beyaz barbarların takvimine göre Sıfırıncı Saat te yani M  Ö  10  481 de- tanrılar altın gibi parlayan gemileriyle dünyayı terk etmişlerdi   Efendilerin dünyadan gitmesinden 13 yıl sona, (M  Ö  10  468 de) büyük bir doğal felaketler yaşandı  Bu felaket kroniklerde şu şekilde anlatılıyordu; Seçkin hizmetkarlar, güneşi, ayı ve yıldızları göremiyorlardı  Koyu bir karanlık her yeri kaplamış, insanlar nafile yere yiyecek arıyorlardı  Tanrıların vasiyetini unutan insanlar birbirlerini öldürüyorlardı  Kanlı zamanlar başlamıştı   Tanrıların aniden dünyayı terk etmesinden sonra ne olmuştu? Halkı 6000 yıl geriyeg*türen bu felaketten kim sorumluydu? Rahipler bu olayı şöyle yorumladılar: Sıfırıncı saatten önce, ilk efendilere düşman olan başka bir tanrılar grubu vardı  Akakor daki güneş tapınağında bulunan tasvirlerden bunların insanlara yabancı yaratıklar olduğunu anlaşılıyordu  Bu yaratıklar çok tüylü ve Kızıl tenli idiler  İnsanlar gibi beş parmaklı olmalarına rağmen, omuzlarının üstünde yılan, kaplan, şahin gibi hayvan kafaları taşımaktaydılar  (Marduk lular mı?) Rahipler bu tanrıların da güçlü bir imparatorluk kurduklarından bahseder  Onlar da insanlardan üstün bilgilere sahiptiler  Akakor daki güneş tapınağındaki tasvirlerden her iki tanrılar grubu arasında bir savaş olduğu anlaşılmaktaydı  Tanrılar, güneş sıcaklığındaki silahlarıyla dünyayı ateşe verdiler ve karşılıklı olarak birbirlerini yok etmeye çalıştılar  Yalnız dünyada değil, gezegenler arasında da süren korkunç bir savaş başlamıştı  Bunun üzerine Ina yeraltındaki şehirlere gidilmesi emrini vermişti   İlk büyük felaketten sonra, dünya yüzeyinde büyük değişiklikler meydana gelmişti: Irmakların akışı, dağların yüksekliği değişmiş, birçok kıta sular altında kalmıştı   Tanrıların öğretisine göre, her 6000 yılda bir devir kapanıp, yenisi başlıyordu  İlk efendilerin öğrettiği yasa bu idi   II  Büyük doğal felaket Tanrılar yasalarını dinlemeyen insanları cezalandırmak istemektedir  Bu sebepten insanları yok etmeye karar verdiler  Bu amaçla dünyaya, kızıl bir kuyruklu yıldız ve bin güneşten daha parlak bir alev yollarlar  13 ay süreyle devamlı yağmur yağar  Denizlerin suyu yükselmeye başlar  İnsanlar korkunç su baskınlarında yok olurlar  Fakat yer altı şehirlerinde yaşayan Ugha Mongulala lılar bu her iki felaketten kurtulurlar  İlginçtir ki kroniklerde adı geçen Modus un yaptıkları tıpatıp Hz  Nuh için anlatılanlara uymaktadır  Bir farkla ki, gemisi Ağrı dağının değil, Akai nin tepesine uymuştu   7315 yılında (Beyaz barbarların takvimine göre M  Ö  3166 da) Ugha Mongulala halkı tarafından hasretle beklenen tanrılar uzay gemileriyle yeniden dünyaya döndüler  Seçkin kavmin ilk efendileri Akakor a döndüler ve iktidarı yeniden devraldılar  Burada 3 ay kalan tanrılar yeniden dünyayı terk ettiler  Yalnız Lhasa ve Samon kardeşler eski atalarının vatanına geri dönmediler  Lhasa, Akakor da kaldı  Samon doğuya doğru kendi imparatorluğunu kurdu  Tanrıların oğlu Lhasa tamamen yıkılmış imparatorlukta ele aldı  Altın çağda yaşayan 362 milyon insandan, iki büyük felaketten sonra, ancak 20 milyondan az insan hayatta kalabilmişti  Bugün Bolivya denen yerde Lhasa, Mano, Samoa ve Kin adlı üsler kurdu   Lhasa, Akakor un güvenliğinden endişe ederek batı sınırında güçlü bir kale inşa edilmesini emretti  Bu amaçla And dağlarının yüksek tepelerinde Machu Picchu adlı yeni bir tapınak şehir kuruldu   Machu Picchu nun kurulması, Ugha Mongulala halkının tarihindeki en önemli olaylardan biridir  Buranın inşası büyük sırlarla doludur  Machu Picchu(2) kutsal bir şehir olarak kabul ediliyordu   Doğudaki İmparatorluk ve Samon: Yıldızlardan gelen Prens Lhasa nın egemenliği 300 yıl sürdü  Lhasa sık sık uçandairesi ile yolculuğua çıkar ve kardeşi Samon u ziyaret etmek için doğudaki imparatorluğa uçardı   Alakor Kronikleri Lhasa nın kardeşi Samon imparatorluğundan çok az bahseder   Samon hakkında bilinen onun 7315 yılında tanrılarla birlikte dünyaya geldiğidir  Kroniklerde onun doğudaki denizin ötesindeki büyük nehrin(Nil nehri mi?) yanına indiği yazılıdır  O, bir kavmi(3) seçerek bilgi ve hikmetlerini onlara aktarmıştı   Samon, Lhasa ya üzerinde atalarının yazısı olan çok değerli kağıt rulolar ve Yeşil taşlar hediye etmişti  U  Mongulala rahipleri bunları, Lhasa nın çok değerli uçandairesi ile birlikte Akakor un yeraltındaki tapınağında saklıyorlardı  Uçandaire parlak altın rengindeydi ve dünyada bilinmeyen bir metalden yapılmıştı   Rahiplerin yüksek bilgileri: Rahipler, eski atalarına ait gizli belgeleri yeraltındaki güneş tapınağında saklıyorlardı  Bu belgeler arasında esrarengiz resimler, haritalar ve işaretler vardı  Bunlar tanrılar tarafından yapılmıştı ve dünyanın bilinmeyen, karanlık tarih-öncesi geçmişinden bahsediyordu   Bu haritaların birisi, dünyamızın uydusu olan ayın, tarihteki ilk ve tek uydu olmadığından bahsediyordu  (4) Bildiğimiz ay binlerce yıl önce dünyaya yaklaşmaya ve çevresinde dönmeye başlamıştı  O zamanlar dünyanın görünüşü bugünkünden çok farklıydı  Batıda, Beyaz barbarların haritasında yalnız deniz olarak gösterilen yerde, o zamanlar büyük bir ada vardı  Dünya denizlerinin kuzey kısmında ise büyük bir kıta bulunuyordu   Rahiplerin açıklamalarına göre, ilk felaketten, yani her iki tanrısal ırk arasındaki savaştan sonra, bu topraklar dev dalgalar tarafından yutulmuştu  Rahipler, tanrılar arasındaki savaşın, yalnız dünyayı değil, Mars ve Venüs ü de çöle çevirdiğinden bahsediyorlardı   1932 ile 1945 arasındaki dünya tarihine kısa bir bakış: Birinci Dünya Savaşından mağlup çıkan Almanya ya müttefikler Versailles anlaşmasını zorla kabul ettirmek istemişlerdi  Müttefikler, ABD Başkanı Wilson un ilan ettiği prensiplere inanan Almanya yı aşağılamışlar, anlaşmanın uygulamasında görülen güçlükler karşısında maddelerini barış içinde değiştirmek yoluna gidecekleri yerde, Ruhr bölgesini işgal etmek, geniş Alman topraklarını süngü altına tutmak, silahlanmada eşit hak vermemek, Alman halkını aşağılamak gibi yolları tercih etmişlerdi   Versailles Barış Anlaşması, Avrupa da büyük değişikliklere sebep oldu  Ekonomik çöküntünün yarattığı baskılar sonucunda yeni otoriter ideolojiler yükselişe geçti  1933 yılında Hitler ve NSDAP Almanya da iktidara geçti  Latin Amerika ülkeleri Nasyonal Sosyalizme karşı bir bekleyişin içindeydiler  1939 da II  Dünya Savaşının başlaması ile Hitler, Brezilya Başbakanı Vargas ı bir ittifaka zorlamak için, ülkesinde birçok çelik fabrikaları kurmayı önerdi  Fakat ABD nin yoğun baskıları altında bulunan Brezilya, 1942 yılında Almanya ya savaş ilan etti  Güney Amerika kıtasındaki çatışmalar, Alman kolonileri tarafından desteklenen, Alman Silahlı Kuvvetleri nin (Wehrmacht) gizli komandolarının sınırlı harekatlarını aşamadı   Reich Almanlarının Akakor a gelişleri: 12  412 yılında (Beyaz barbarların takvimine göre 1936 da) beyaz bir rahip önderliğindeki bir keşif gezisi, Ugha Mongulala kabilesinin müttefiki olan Kara Kalp kabilesinin bulunduğu bölgeye karar ulaşmıştı  Beyaz adamlar köylülerin kulübelerini yakmışlar ve kutsal mezarlarını altın bulma ümidiyle talan etmişlerdi  Bu tanrıların vasiyetine karşı işlenmiş büyük bir suçtu ve cezalandırılması lazımdı   Ugha Mongulala kabilesinin başında bulunan prens Sinkaia, Lima ya saldırı emri verdi   Beyaz barbarların Santa Maria dedikleri yere saldıran yerlilerin başında bulunan prens, bütün erkeklerin öldürülmesini ve evlerin yakılmasını emretti  Bu saldırıdan kurtulabilen köyde yaşayan 4 kadın oldu  Bunlardan üçü, Akakor ag*türülürken kaçmak istediler ve kızıl nehirde boğuldular  Ancak dördüncü kadın U  Mongulala nın başkentine ulaşabildi  Onun gelişi ile, yani 12  413yılında halkın tarihinde yeni bir sayfa açıldı   Esir kadının adı Reinha idi ve Almanya denilen bir ülkeden geliyordu  Beyaz rahipler onu yerleri Hıristiyan yapması için Brezilya ya yollamışlardı  Esareti sırasında, Reinha yerli halkın güvenini kazanmayı başardı  O, hastalara ve yaralı savaşcılara yardım etti  Prens Sinkaia, ona büyük bir ilgi duymaya başlamıştı  Nihayet ikisi evlendi ve Reinha U  Mongulala nın yeni prensesi oldu  Reinha ve Sinkaia nın evliliği halkın yaşamını değiştirdi  İlk defa olarak U  Mongulala halkı bir prens ve prenses tarafından yönetilmeye başlandı  Prenses Yüksek Konsey in bütün toplantılarına katılarak, önemli karaların alınmasına rehberlik etti   12  416 yılında (Beyaz barbarların takvimine göre 1937 de) Reinha, Sinkaia ya bir erkek çocuk doğurdu  Sinkaia nın oğluna Tatunca Nara adı verildi  Böylece Lhasa soyundan gelen son prens dünyaya gelmiş oldu  Sinkaia ile evliliğinden 4 yıl sonra Reinha, Almanya ya U  Mongulala nın bir elçisi olarak geri döndü  Reinha gizlice beyaz barbarların doğudaki limanına getirildi ve buradan bir gemi ile vatanına döndü  Reinha 21 ay Almanya da kaldı  Daha sonra Akakor a dönen seçkin kabilenin prensesi nin yalnız olmadığı görüldü  Yanında halkının yüksek yöneticilerinden üç kişi daha vardı  Yüksek Konsey ve Alman yetkililer, Reinha nın yardımıyla birçok konuyu konuşma fırsatı buldular  Ortak bir gelecek için düşünce alışverişinde bulunuldu  U  Mongulala ya beyaz barbarların sahip oldukları güçlü silahların aynısını vermeyi taahhüt ettiler  Ayrıca Akakor a gelece k2000 asker bu savaş araç ve gereçlerinin nasıl kullanılacağını gösterecekti  Anlaşmanın en önemli bölümü 12  415 yılında (Beyaz barbarların takvimine göre 1944 de) planlanan savaştı  Almanlar bu savaşta Brezilya sahillerine çıkmak ve bütün büyük şehirleri işgal etmek istiyorlardı  U  Mongulala savaşcıları içerden beyaz barbarların yerleşim yerlerince hücum ederek, bu harekatı destekleyeceklerdi  Zaferden sonra Brezilya ın ikiye bölünmesi planlanıyordu  Alman askerleri sahildeki bölgeleri istiyorlardı  Un  Mongulala ise tanrıların onlara 12  000 yıl önce vermiş olduğu, büyük nehrin kenarındaki topraklarını geri almakla yetiniyorlardı  Anlaşma işte bunları kapsıyordu   Almanya ile yapılan ittifak U  Mongulala nın kendine olan güvenini yeniden kazandırdı  Yokluk ve sefalet içinde bulunan Mongulala lılar bu sayede eski imparatorluklarını yeniden kurma fırsatını yakaladılar   Akakor daki 2000 Alman Askeri: Alman askerleri ilk defa 12  422 de (1941 de) gelmeye başladı  Takip eden yıllarda yeni gruplar, sayıları 2000 i buluncaya kadar gelmeye devam etti  12  426 yılında (Beyaz barbarların takvimine göre 1945 de) son Alman askeri de U  Mongulala nın başkentine geldikten sonra anavatanları ile her türlü bağlantıları kesildi   Alman askerlerinin Akakor a gelişleri şöyle olmuştu: Onlar Marsilya dan yola çıkmışlar ve kendilerine İngiltereye gidecekleri söylenmişti  Askerlere, gidecekleri gerçek yerin neresi olduğu gemi yola çıktıktan sonra söylenmişti  Alman askerlerinin Atlantik Okyanusunu aşarak, Amazonun ağız bölgesine gelmeleri 3 hafta sürmüştü  Burada kendilerini küçük bir gemi bekliyordu  Bu gemi onları Kara Nehirin yukarı kısmına taşımıştı  Yolculuklarının son kısmında onlara U  Mongulalalı savaşcı birlikler eşlik etmişti  Kanus tan Brezilya ve Peru sınırındaki büyük şelaleye geldiklerinde, Akakor a 20 saatlik bir yol kalmıştı  Alman Askerleri Akakor a gelinceye kadar 5 ay yolculuk yapmak mecburiyetinde kalmışlardı   Alman askerlerinin Akakor a gelmesiyle hummalı bir faaliyet başladı  Yeni müttefikler, U  Mongulala lı savaşcılar eğitmeye ve yeni silahları(5) tanıtmaya başladılar   Fakat planlanan savaş olmadı, çünkü Alman Führer i savaş kaybetmişti  Son gelenler askerler, ki aralarında çocuklar ve kadınlar da vardı, savaşın tamamen kaybedildiğini söylediler  Kaçan Alman askerleri esir olmaktan son anda kurtulabilmişlerdi  Artık bundan sonra Almanya dan bir yardım almak ümidi kalmamıştı   Akakor daki 2000 Alman Askerinin Yaşamı: 12  426 yılında (1945 de) Almanyanın yenilmesi ile birlikte, U  Mongulala imparatorluğunu yeniden kurma hayalleri de suya düşmüştü  Beyaz barbarlara aynı anda saldırma planından müttefik Almanyanın yenilmesi üzerine vazgeçildi  Sinkaia doğu sınırında toplanan ordusunu geri çağırdı  Geçen zaman içinde 2000 Alman askerinin seçilmiş halkla bütünleşmesi başladı  Bu güç bir işti, müttefik askerler ne tanrıların vasiyetini, ne de yerlilerin dilini bilmiyorlardı   Bunun üzerine rahipler toplanarak, ataların sembolik yazılarını basitleştirme kararı aldılar  Bu yeni işaretlerle Akakor Kroniklerini yeniden yazdılar   Alman askerleri ve U  Mongulalalılar Almanca ve Chechuna lisanından oluşan melez bir lisan yarattılar ve bu sayede birbirleriyle anlaşma imkanı buldular   Alman askerlerine, büyük askeri tecrübeleri olması sebebiyle, imparatorluk yönetiminde önemli görevler verildi   Alman askerleri, zamanla yerli halkla evlenmeye ve karışmaya başladılar  Çocuklarına yerliler gibi, hayvan, çiçek, dağ, nehir isimleri vermeye başladılar   Tatunca Naranın iddiasına göre, yeraltındaki gizli bir tapınakta tanrıların dördünün cesedi hiç çürümeden kalmıştı  Bunlar bir sıvının içinde, ilk günkü gibi hiç bozulmadan, adeta sonsuz bir uykudaymış gibi yatıyorlardı  Nara uyuyan tanrıların altı parmaklı olduğunu ve insanlara benzediğini söylüyordu   Akakor Kroniklerindeki Kehanet U  Mongulalalılar geçmişi Akakor Kroniklerine dayanarak bildikleri gibi, geleceği de bildiklerini iddia ediyorlardı  Rahiplerin kehanetlerine göre, 12  462 de (Beyaz barbarların takvimine göre 1981 de) üçüncü büyük bir felaket dünyayı mahvedecekti  Felaket, bir zamanlar Samon un büyük bir imparatorluk kurduğu yerde başlayacaktı  Bu ülkede başlayan savaş, yavaş bütün dünyayı saracaktı  (6) Binlerce güneşten daha parlak silahlarla (Y  N: Hiç şüphe yok ki nükleer silahlardan bahsediliyor) beyaz barbarlar karşılıklı olarak birbirlerini yok edeceklerdi  Alev fırtınasından çok az kurtulan olacak, bunlar arasında yeraltında şehirlerinde yaşayan U  Mongulala lı insanlar da bulunacaktı   1) Manaus: Kauçuk ağacının beşiği olan Amazonya, I  Dünya Savaşına kadar, kauçuk sayesinde belirli bir refaha ulaşmıştı; nitekim Manaus, orman ortasında zengin ve modern bir kent haline gelmiş, bu kentte bir opera bile kurulmuştur  Nehir ağzından 1200 km  içerde bulunan Manaus nehir limanına açık deniz gemileri ulaşabilmektedir   (2) Bilindiği gibi Machu Picchu, İspanyolların giremediği nadir İnka şehirlerinden biridir  Şehir Cusconun kuzeybatısındadır  (3) Kitabın 103  sayfasında yer alan Yabancı Halkların Gelişi alt yazılı yazılı haritada, Samonun imparatorluk kurduğu yer, Nil nehri ile Sina yardımadası arasındaki alan olarak gösteriliyor  İlginçtir ki, Samon=Salomon=Süleyman adına çok benzemektedir  Samonun Seçkin kavmi israil miydi? (4) Burada yeniden Hörbiger in teorisini destekleyen açıklamalara rastlıyoruz  Hörbiger çok eskiden Dünyanın 3 tane uydusu olduğunu iddia ediyordu  Bu konuda bakınız  Kozmik Buz Teorisi (5) Bu silahlar arasında tüfekler, makinalı tabancalar, tabancalar, el bombalar, çift taraflı bıçak, gaz maskeleri, dürbünler ve yerlilerin hayatlarında ilk defa gördükleri esrarengiz araçlar yer alıyordu   (6) Bugünlerde Ortadoğu da tohumları atılan III  Dünya Savaşından bahsediliyor  Alıntı | 
|   | 
|  | 
|  |